

cümleten selamün aleyküm
hepinize iyi okumalar
BÖLÜM
Göğsümde bir yanardağ kıvranıyor Rüveyda
Yaraları kapandıkça kanıyor Rüveyda
İki kardeş ertesi akşam İlyas’ın evine gidip olan biteni öğrenmek için tepesine çökmek niyetindelerdi. Neslihan hemen gerekli işlemleri başlatmış Alparslan da avukatlığı üstlenmişti.
Oğuz ve Nergis ile buluştuklarında Neslihan “bütün gece gözüme uyku girmedi,” diye başladı hemen “aklımda binbir tane soru var. Kime ne soracağımı şaşırdım.”
“İlyas abiden öğreniriz şimdi,” dedi Nergis “dün İsmail abinin hali hiç iyi değildi. Bugün biraz toparlayabildi mi acaba?”
“mecburen iyi olacak,” dedi Oğuz, kucağında oğlunu tutuyordu, “eh artık kız babası sonuçta,”
“ay abi,” diye karşılık verdi Nesli “hala idrak edemedim. Zeynep diye bir yeğenimiz mi var şimdi bizim?”
“hem de pek güzel,”
“biraz sana benzettim,”
Neslihan yine gözleri dolarak “halini hatırladıkça içim bir fena oluyor,” dedi burnunu çekip. Kocası teselli etmek ister gibi elinden tuttu. Kucağında kızını taşıyordu.
“kızcağız annem için geldim dediğinde benim kalbim kırıldı sanki” dedi Alparslan “ama aklıma bir şey takıldı. Bunca yıl kendini gizleyen kız ne oldu da ortaya çıkmaya karar verdi ki?”
“bir de o var,” diye onu onayladı Oğuz “abime annemin kalbini kırma diye rica etti. Sanki yaptığı normal bir şeymiş gibi.”
“sen anneysen o da baba,” dedi Nesli sinirle “nasıl saklarsın çocuğu?”
“durun bakalım belki geçerli bir sebebi vardır,” dedi Nergis ortamı yumuşatmak için.
Konuşurken apartmanın önüne gelmişlerdi. Diyafona basıp içeri girdiler. Evin kapısının önünde Gökalp ve Gökçe onları bekliyordu.
“hoş geldiniz,” dedi Gökalp yerinde sıçrarken.
“hoş bulduk bir tanem,” dedi Nesli ve ekledi “senin de en büyük torun olma statün gitti be oğlum.”
“ne?” dedi Gökalp kafası karışmış bir halde onlara bakarken. Tam o sırada İlyas gelip “Gökalp,” dedi “hadi Gökçe ve İlay’ı alıp odanıza gidin oğlum.”
“ama baba-“
“Gökalp hadi oğlum,” dedi İlyas otoriter bir sesle. Gökalp, kız kardeşlerinin elinden tutup giderken İlyas “geçin hoş geldiniz,” dedi kardeşlerine. Yüzünde ciddi bir ifade vardı.
Hepsi salona geçerken içeride beklemedikleri birini gördüler.
“Aygül abla,” dedi Nesli şaşkınlıkla “sen de mi buradaydın?”
Aygül ayağa kalkıp onlara sarılırken Ali’yi sevip “maşallah,” dedi gülümseyerek “çok güzel.”
“görüşmeyeli epey oldu abla,” dedi Oğuz “nasılsın?”
“iyiyim çok şükür,” Aygül, Leyla’nın yüzüne bakıp “vakit geçip gidiyor,” diye devam etti. Leyla ona tebessüm edip başını salladı usulca. Geçip giden yıllar içinde Aygül bir daha kimseye gönlünü açmamıştı. Hayatında kimse yoktu. Gönlünde kimsesiz bir sevda taşımaya devam ediyordu. Hala çok güzeldi Aygül. Sadece tebessümünde ince bir hüzün gizliydi.
“beni burada görmeyi beklemiyordunuz değil mi?” dedi Aygül.
“biz abime şafak operasyonu düzenlemeye gelmiştik aslında,” diye itiraf etti Neslihan. Yanında oturan kocası “olan biteni öğrenirsek dava için de iyi olur,” diye ekledi.
“haklısın Alparslan,” dedi İlyas ve Aygül’e dönüp “ne hatırlıyorsan anlat,” diye rica etti. Aygül iç çekip “yani belli başlı şeyleri hatırlıyorum aslında. Epeyce zaman geçip gitti üzerinden İlyas.”
Kadın, çocukluğundan beri tanıdığı bu esmer adamın yüzüne baktı, “esas sen ne hatırlıyorsun onu söyle. Ben de bildiğim kadarıyla boşlukları doldurayım.”
“bence de,” diye hak verdi Leyla ona.
İlyas, yine kaşlarını çatıp odaklanmaya çalıştı. Gözlerini kapayıp “ben askerden dönmeden önce abimle yengem birbirlerine sevdalanmışlar. Bunu hatırlıyorum hatta yengem- zor bir anımda karşıma çıkıp bana yardım etmişti. İlk defa öyle tanışmıştık.”
“Ayşe’den bahsediyoruz değil mi?” diye sordu Nesli emin olmak ister gibi. İlyas başını salladı.
“sen ona hep yenge deyip duruyorsun abi,” dedi Oğuz “yani aralarında bir nikah var mıydı?”
“vardı,” dedi Aygül “hatta İlyas ve ben de şahitleriydik.”
“ne?” dedi Neslihan ve Oğuz aynı anda. Aygül onların şaşkınlığına gülüp “Ayşe ablanın bir sözlüsü vardı,” diye devam etti.
“adı Tuğrul’du değil mi?” dedi İlyas. Aygül başını salladı. İlyas’ın zihninde gölgeler dans etse de henüz hiçbir şeyi hatırlayamıyordu.
“bu Tuğrul belalı bir şeydi,” diye devam etti Aygül. Konuşurken yüz ifadesi ciddileşmeye başlamıştı.
“İsmail abi bir gün durumu öğrenince yani Ayşe ablanın zorla babası tarafından evlendirilmek üzere olduğunu öğrenince Ayşe ablayı tuttuğu gibi kaçırıp nikah kıyıverdiler.”
“yahu kim bu Ayşe?” diye sordu Nesli kendini tutamayıp “bir resmi, bir cismi yok mu bu kadının?”
“yengem,” diye başladı İlyas “çok iyi bir insandı, İsmail abim gibi hırçın bir tarafı da vardı aslında. Eh ne de olsa o da bizim oraların kızıydı.”
“bizim oraların kızı diyorsun ama yaptığı şey affedilemez abi,” dedi Oğuz “abimden öz kızını saklamış bunca sene!”
“iyi bir insan bunu yapar mı?” dedi Nesli de. İkisi de şimdiden Ayşe’ye karşı bir önyargı taşıyorlardı.
“onlar birbirlerini çok sevdiler,” dedi Aygül usulca “birbirlerine bakarken gözlerinden sevdaları belli olurdu. Hatta ben ilk defa onlarda görmüştüm öylesine derin bir aşkı.”
“İsmail abinin onu hala sevdiği belli,” dedi Nergis “dün adı geçince bile gözleri parladı sanki.”
“ben de fark ettim,” diye ona katıldı Leyla “insan ne oldu da ayrılmak zorunda kaldılar diye merak ediyor.”
Aygül, İlyas’a kaçamak bir bakış atıp “Ayşe abla, Bozçelik sülalesinin kızıydı,” dedi “Yusuf amca ve Ayşe’nin babası Zafer amca-“
“amca deme şu pisliğe,” diye çıkıştı İlyas “Allah’ın cezası herif!”
“hayatım sakin ol,” dedi Leyla şaşırarak. İlyas dayanamayıp ayağa kalktı. Aygül ise “neyse işte yıllar önce sizin halanız ile Zafer’in abisi arasında bir şeyler olmuş.”
“hatırlıyorum,” dedi Nesli “yani halamı değil ama büyüklerin anlattıklarını hatırlıyorum. Halam iftiraya uğramış. Hatta şu Zafer’in abisi- adını hatırlayamadım şimdi halamı kaçırmaya çalışırken kaza yapıp ikisinin de ölümüne sebep olmuş.”
“işte bu yüzden iki aile arasında büyük bir nefret var.”
“ne yani,” dedi Nergis “bana bu yüzden kavuşamadıklarını söylemeyeceksiniz değil mi?”
“sadece o değil,” Aygül çayından bir yudum alıp “hani şu Tuğrul vardı ya!”
“benim bir türlü hatırlayamadığım Tuğrul!” diye kendi kendine çıkıştı İlyas. Hafızası ona neden ihanet ediyordu böyle.
“bu zamana kadar senin olanları hatırlamadığından haberim yoktu İlyas,” dedi Aygül “seni üzmemek için mevzuyu hiç açmadım ben de”
“ama neden Aygül,” dedi İlyas “ben neden üzülüyorum ki?”
“çünkü” Aygül şimdi iyice zorlanıyordu “o Tuğrul pisliği intikam almak için Ayşe abla ile senin adını çıkarttı.”
“ne?” dedi Leyla şok içinde. Gerçi herkes aynı hisleri paylaşıyordu. Aygül ise bir tek İlyas’ın yüzüne bakıyordu, “insanlar Ayşe abla hakkında çok kötü konuştular. Güya Tuğrul’la sözlüyken sana da kancayı takmış, sen de çarşıda çoğu kez Tuğrul’u dövünce-“
“ben Tuğrul’u mu dövdüm?” diye sordu İlyas. Başındaki ağrı gittikçe şiddetleniyordu.
“evet, durum böyle olunca insanlar da çıkan dedikodulara inanmaya başladılar. O sırada İsmail abi, Ayşe abla ile birlikte yayla evinde kalıyordu. Bu çıkan dedikodular sönsün, insanlar unutsun diye bekliyorlardı.”
“hatırlıyorum,” dedi İlyas “ birkaç kez onları orada ziyaret ettik, ama neden bu anlattıklarını hatırlamıyorum.”
“bana dediler ki; Tuğrul seni-“
Aygül yine susunca Leyla “anlat Aygül,” dedi yumuşak bir tavırla “buradaki hiç kimse o iğrenç iftiralara inanmıyor nasılsa.”
“doğru,” Aygül derin bir nefes alıp devam etti, “bana dediler ki; güya Tuğrul, siz ikinizi yayla evinde basmış. Anla işte şey olarak basmış.”
“tövbe estağfurullah,” dedi Neslihan öfkeden yumruklarını sıkmıştı.
“kavga çıkmış, Tuğrul senin başına bir kütükle vurup kaçınca Ayşe abla da babasını arayıp seni orada bırakıp gitmiş.”
“o yüzden mi Zeynep; dün annemi affet dedi?” diye sordu Oğuz. “hatırlıyorum sen günlerce hastanede yattın abi. İsmail abim başından hiç ayrılmadı.”
“döndüğünüzde ikiniz de ruh gibiydiniz. Demek İsmail abim o sıralarda gönül yarasıyla boğuşuyordu. Bizimse hiçbir şeyden haberimiz yoktu.”
“İstanbul’a dönünce de kaçar gibi gitmişti.”
Onlar konuşurken İlyas sessizliğe gömülmüştü. İçinde yükselen panik yerini şüpheye bırakırken yoksa İsmail abim bu iftiralara inandığı için mi bana sırt çevirdi? Diye geçirdi içinden.
Leyla ise kocasına bakıp yüzündeki ifadenin değişmesini izliyordu. Dün akşam döndükten sonra İlyas ona hatırladıklarını anlatırken bu kaza olayının aslında nasıl olduğunu öğrenince kalbi sıkışmış, nefesi kesilir gibi olmuştu. İlyas’ın köyde düşüp kafasını yardığını, günlerce hastanede yattığını biliyordu. Ama olayın iç yüzü çok daha başkaydı.
Kapı çaldığında herkes birbirine sorar gibi baktı. Leyla “ben bakarım,” deyip yerinden kalktı. Ekrana bakınca gelen kişinin İsmail abi olduğunu görünce hemen kapıyı açıp içeri “İsmail abi geldi,” diye haber verince İlyas’ın gerildiğini hissetti. Bir an sonra asansörün kapısı açıldı ve Leyla “hoş geldin abi”, dedi.
“kusura bakma Leyla,” dedi İsmail çekinerek “habersiz geldim ama İlyas evde mi?”
“evde abi gel,”
İsmail kapıdan içeri girip salona geçtiğinde bütün kardeşlerini görünce şaşırdı. Aygül’ü görünce daha çok şaşırdı.
“Aygül?” dedi sorar gibi. Aygül yerinden kalkıp “ben de buradayım,” dedi ve ekledi “hoş geldin.”
İsmail hepsine bakıp “anlaşılan eski defterler açılmış,” dedi. En sonda gözleri İlyas’a sabitlendiğinde kardeşi ona yaklaşıp “inandın değil mi?” diye sordu. Sesinde hayal kırıklığı vardı. Saklı sitem hatta öfke…
“neye inandım mı?” diye sorusuna soruyla karşılık verdi İsmail. İlyas tam karşısına geçip ellerini cebine soktu. Esmer yakışıklı yüzünde yorgun ve alınmış bir ifade vardı.
“o iğrenç iftiralara,” dedi İlyas.
Şimdi herkes yine gerilmişti. Leyla bu kez sessiz kalmamaya karar verdi. İkisinin ortasında durup “yapma böyle İlyas,” dedi yumuşak bir tonda “İsmail abi neden böyle bir şeye inansın ki!”
“bilmiyorum,” dedi İlyas bakışlarını abisinden ayırmadan “benim canımdan öte abim neden karısı ile kardeşine atılan bu iftiraya inanmış olabilir, ben de bilmiyorum.”
“inanmadım,” diye karşılık verdi İsmail “bir an bile inanmadım.”
“o zaman neden yıllarca benimle konuşmadın?” İlyas bu kez kararlıydı. Ellerini cebinden çıkartıp abisinin kollarından tuttu.
“sana o akşam annemlerin evinde barıştıktan sonra da aynı soruyu sormuştum ve sen bana geçmiş geçmişte kalsın biz önümüze bakalım demiştin. Ben de bir daha konuyu açmadım ama abi- eğer bir an bile böyle iğrenç bir şeye inandıysan-“
“inanmadım!” diye tekrar etti İsmail kendini çekip “ama-“
Bu noktada duraklayınca Neslihan endişe içinde elini ağzına kapatıp Oğuz abisinin kolunu farkında olmadan sıktı.
“ama ne?” dedi İlyas. Öfkesi ses tonuna da yansımıştı. Leyla onun elinden tutup biraz uzaklaştırdı.
İsmail elini saçlarına götürüp arkaya doğru atarken “sana olan öfkemi dizginleyemedim ulan!” diye bağırdı. Aynı anda Yusuf Ali ağlamaya başlayınca ikisi de pişmanlık içinde sustular. Nergis, oğlunu kucağına alıp sakinleştirmeye çalışırken bir şey demeden salondan çıkıp kapıyı kapattı.
“niye öfkeliydin bana?” diye sordu İlyas sakinleşmeye çalışarak. İsmail de aynı çaba içindeydi.
“çünkü sen o Tuğrul itini herkesin içinde dövüp yetmezmiş gibi onu peşine takıp Ayşe ile kaldığımız evin ortaya çıkmasına sebep oldun. Tuğrul seni takip edip Ayşe’yi buldu.”
İsmail duvara vurup “iki saat ulan!” diye devam etti “iki saat işlerimi halledip geri dönecektim. Geri döndüğümde seni kanlar içinde buldum. Öldün sandım İlyas. Eğer o kadar soğuk olmasa belki de ölmüştün. Evin içine girdiğimde Ayşe’den en ufak bir iz yoktu. İki satırlık bir not bırakmıştı sadece.”
İsmail cüzdanından eskimiş kenarları aşınmış kağıdı çıkarıp İlyas’a uzattı. Kardeşi kağıdı alıp açtı. Karısı da yanındaydı. İkisi de notu okuyup birbirlerine baktılar.
İsmail, beni affet. İlyas… Gitmek zorundayım. Herkesin iyiliği için… sen de kabullen. Bizden olmaz. Son bir isteğim olacak senden. Beni sakın boşama! İstersen tekrar evlen ama beni boşama.
“sen uyandıktan sonra Ayşe’nin babası geldi. Saçma sapan şeyler söyleyip kafamı daha da bulandırdı.”
O sırada İlyas’ın zihninde bazı anlar canlanmaya başladı. Fotoğraf karesi gibi olan anılar zihninde aniden netleşince dengesini kaybeder gibi oldu. Karısı onu tutup “hayatım iyi misin?” diye sordu telaşla. İsmail hemen atılıp onu koltuğa oturttu.
“bir şey söyle İlyas,” dedi Leyla daha da telaşlanarak. İlyas elini alnına siper etmiş aşağı bakıyordu. Oğuz “ben Nergis’i çağırayım,” dedi.
Aygül de koşar adımlarla mutfağa gidip bir bardak su getirdi. Leyla suyu alıp kocasının elini tutup yüzünü açtı. İlyas’ın gözleri kızarmıştı. Göz göze geldiklerinde Leyla “birkaç yudum iç,” dedi rica eder gibi. İlyas belli belirsiz başını sallayınca Leyla nazikçe kocasına birkaç yudum su içirdi.
“iyi misin?” diye sordu İsmail. İlyas ona bakıp “hatırladım,” dedi buz gibi bir sesle, “bütün boşluklar doldu. Yengemin feryatlarını duyuyordum ama cevap veremiyordum. Sonra bilincim tamamen kapandı. Tekrar gözlerimi açtığımda hastanedeydim.”
O sırada içeri Nergis girdi. İlyas’ın yanına gelip “ne oldu abi?” diye sordu “başın mı ağrıyor yoksa dönüyor mu?”
“kulaklarımda bir uğuldama var,” dedi İlyas “onun dışında bir şeyim yok.”
“bir de az önce kayıp hafızası geri geldi,” diye ekledi Neslihan. Nergis telefonunun fenerini açıp gözlerini kontrol etti hemen.
“abi hadi hastaneye gidiyoruz,” dedi “MR’a girmen lazım.”
“kızım uğraştırma beni,” diyecek oldu İlyas ama herkes hep bir ağızdan itiraz edince mecburen kabullendi. Böylece apar topar hastaneye geçtiler. Çocuklar evde Neslihan ve Alparslan’la kaldı.
İlyas MR’a girip çıktıktan sonra Nergis onu boş bir odaya aldı. Leyla’nın ısrarıyla zorla yatağa yatan İlyas “yahu ben iyiyim bir şeyim yok,” diye söyleniyordu.
“ben hocamın yanına gidiyorum,” dedi Nergis “görüntüleri ona göstereceğim.”
“tamam hayatım,” diyen Oğuz onunla birlikte çıkmaya hazırlanıp “ben de Neslihan’ı arayıp haber vereyim,” diye ekledi. Karı koca odadan çıktıklarında İsmail’in aklında yıllar öncesi vardı. Yine böyle İlyas hasta yatağında yatıyor, İsmail de başında bekliyordu. Ancak bu kez İlyas’ın yanında karısı vardı. Ona baktığında yüzündeki endişeyi okuyabiliyordu İsmail.
“başın ağrıyor mu?” diye sordu Leyla nitekim. Kocasının elini tutup yüzünü sevdi. İlyas ona bakarken başını salladı. Gülümsemeye çalışıp “endişelenme artık canım,” dedi. İsmail “ben dışarıda bekliyorum,” deyip kalkmaya yeltenince İlyas ona dönüp “otur konuşalım,” dedi soğuk bir tavırla.
“konuşulacak bir şey yok,” İsmail ikinci kez gitmek için hareketlendi ama İlyas “konuşacak çok şey var,” diyerek onu durdurdu.
“madem her şeyi hatırladın neden konuşmak istemediğimi de anlarsın.”
“aksine neden bunca zaman sustuğunu anlayamıyorum,” İlyas yatağında doğrulup yarı oturur pozisyona geçti. Yanındaki boş yere vurup “gel abi,” dedi ve ekledi, “Allah aşkına sırtını dönüp gitme artık.”
İsmail, kardeşinin sesindeki bir tınıdan dolayı başını eğip gidip yanına oturdu. Leyla “siz konuşun,” dedi, “ben de Aygül’ün yanına gideyim.”
O odadan çıkıp kapıyı kapatırken İsmail, kardeşinin yüzüne bakıp “iyisin değil mi?” diye sormaktan kendini alamadı. İlyas usulca başını sallayıp “sana neden yayla evine gittiğimi söyleyeyim mi?” dedi, “o Tuğrul iti bana sizinle ilgili imalarda bulundu. Ben de sandım ki sizi buldular ve size zarar verdiler.”
“sen de hiç düşünmeden bize geldin,” diye tamamladı İsmail onu.
“Tuğrul’un elinde silah vardı. Onu aldım ama bir an gaflete düşüp ona sırtımı döndüm. Sonrasında bilinçsiz bir halde yerde yatıyordum. Belli belirsiz yengemin çığlıklarını hatırlıyorum. Sonrası karanlık. Uyandığımda zihnimden pek çok şey silinmişti. Sanki kendimi korumaya almış gibi.”
İsmail, kardeşini dinlerken pişmanlık ve vicdan azabı yüreğini sıkıştırmaya başlamıştı bile.
“o Zafer denen şerefsiz sen hastanede yatarken yanıma geldi. Ayşe’nin kendi isteğiyle gittiğini söyledi bana. İnanmadım. Bütün o iftiralar, iğrenç dedikoduların üstüne bir de o herif içime şüphe düşürmeye çalıştı. Yine inanmadım.”
“inanmadın?” dedi İlyas sorar gibi. Emin olmak istiyordu. Abisinin ona bu kalleşliği yakıştırmayacağına emin olmak istiyordu.
“inanmadım,” dedi İsmail gözlerini kırpmadan “ama her şey o kadar üst üste geldi ki İlyas ben aslında sadece sana değil geri kalan herkese sırt çevirdim.”
“abi-“
“bir suçlu aradım,” diye itiraf etti İsmail sonunda “kendim de dahil herkesi yargıladım ve hepimizi infaz ettim. Annemi, babamı, seni, kendimi.”
İsmail, gözlerini kapatıp yıllardır içinde zapt etmeye çalıştığı acıyı en sonunda serbest bıraktı.
“bir tanecik sevdam vardı benim. Hayattan öyle çok şey isteyen bir adam olmadım hiçbir zaman. Tek bir kişiyi istedim. Ayşe’mi istedim. Onu da elimden aldılar.”
İlyas yutkunup, abisinin çökmüş omuzlarına, yakışıklı yüzüne sinmiş acıya, yorgunluğuna baktı. Gözleri doldu, burnunun direği sızladı. Aniden onu çekip sıkıca sarıldı.
“abi,” dedi boğuk bir sesle “Ayşe yengemi bulacağız. Siz birbirinize kavuşacaksınız. Bu da benim sana sözüm olsun.”
İsmail, kendini çekip kardeşinin yüzünü sevdi. Tebessüm etti, “görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler.”
….
Birkaç saat sonra İlyas sonuçları tamamen temiz çıkmış halde hastaneden taburcu edilirken iki koluna iki erkek kardeşi girmişti.
“abi hafızana güzel bir bakım yaptırmış gibi olduk,” dedi Oğuz ortam biraz rahatladıktan sonra.
“dediği lafa bak!” dedi İsmail yan bir bakış atıp.
İkisinin arasında yürüyen İlyas halinden memnundu, “eh bir rahatlık çöktü üstüme yalan yok.”
Otoparka doğru giderlerken beyleri önden gönderen hanımlar arkalarından yürüyüp onları izliyordu, “çok geçmiş olsun,” dedi Aygül. Leyla ona bakıp “sağ ol” diye karşılık verdi. O da yorulmuştu.
“endişelenme artık abla,” dedi Nergis “bak İlyas abi gayet iyi. Konuşup eğlenmeye başladılar bile.”
O sırada üç kardeşten kahkaha sesleri yükseldi.
“çok şükür,” Leyla rahatlayarak kocasına bakıp “çok korkuttu beni,” diye mırıldandı. Aygül anlayışla elini onun sırtına koyup “geçti gitti,” dedi tekrardan.
Otoparka geldiklerinde Oğuz, Nergis’le birlikte kendi arabalarına doğru gitti. Geri kalan dördü de İsmail’in arabasına doğru yürümeye başladı. Nasıl olsa herkes yine İlyas’ın evine gidecekti çünkü tüm çocuklar onların evindeydi. Aygül de arabasını orada bıraktığı için mecburen onlarla birlikte dönmek zorundaydı.
Yürürlerken bir an arkadan biri “Leyla!” diye seslendi. Leyla dönüp seslenen kişiye baktığında bir an kim olduğunu tanıyamadı. Ona doğru gelen adamın yüzünü sonunda doğru düzgün gördüğünde “Yalçın,” dedi şaşırarak. Yalçın başını sallayıp “yıllar oldu değil mi?” dedi gülerek.
“öyle gerçekten,”
Leyla ilk şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra “en son duyduğumda yurt dışına yerleşti demişlerdi senin için,” dedi.
“bir süreliğine evet ama sonra yapamadım geri döndüm. Evlendim, iki de çocuğum oldu.”
“maşallah Allah bağışlasın,” Leyla, kocasına dönüp “İlyas,” dedi “bak Yalçın benim üniversiteden arkadaşım.”
“memnun oldum,” dedi İlyas.
“ben de,”
“bizim de iki çocuğumuz var,” diye devam etti Leyla “İlyas biraz rahatsızlandı da o yüzden geldik.”
“çok geçmiş olsun,” Yalçın içten bir adama benzediği için İlyas da aynı şekilde karşılık verdi.
“ben sizi tutmayım o zaman,”
İlyas tekrardan arabaya doğru yürürken İsmail de onun için kapıyı açtı. Tam o sırada birkaç adım atıp uzaklaşan Yalçın dönüp “bu arada Serhan’a olanları duydum,” dedi ve ekledi, “çok üzüldüm gerçekten.”
Adamın bu son cümlesiyle birlikte iki şey aynı anda oldu. İlyas rüzgar gibi geri dönüp karısına baktı. Aygül, istemsizce Leyla’nın elini tutup sıktı. Leyla ise yutkunup “ne- ne olmuş ki Serhan’a?” diye sordu.
“haberin yok mu?” dedi adam şaşkınlıkla “babasını kaybetti.”
Leyla farkında olmadan tuttuğu nefesi bırakırken elini kalbine götürdü. Aldığı habere elbette üzülmüştü ancak aklına gelen şeylerin bununla alakası yoktu. Serhan’a bir şey olduğunu sanmıştı.
“neyse iyi akşamlar,” dedi Yalçın ve arkasını dönüp gitti. Leyla, Aygül’e baktığında kadının renginin çekildiğini gördü. Elini sıkıp bıraktı. Sonra kocası ile göz göze geldi. İlyas ona ifadesiz bir yüzle bakıyordu. Hiçbir şey demeden arabaya binip kapıyı kapattı. Olanları büyük bir dikkatle izleyen İsmail ise kaşlarını çatmış ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Sessizlik içinde eve dönerlerken Leyla dikiz aynasından sürekli kocasına bakıyor ama bir karşılık alamıyordu. Zaten ne zaman eski defterlerin bahsi geçse ortamı böyle garip bir sessizlik kaplıyordu.
Eve geri döndüklerinde Neslihan onları karşıladı. Abisine sarılıp “iyi misin?” diye sordu. İlyas gülümsemeye çalışıp “iyiyim bacım, endişelenmeyin artık,” dedi.
“sen geç içeri yat dinlen koçum,” dedi İsmail ona. İlyas ikiletmeden yatak odasına gitti. Geri kalan herkes kısa sürede toparlanıp Leyla ile vedalaştıktan sonra gittiler. Aygül giderken Leyla’ya sıkıca sarılıp “iyisin değil mi?” diye sordu.
“iyiyim,” diye fısıldadı Leyla “esas sen iyi misin?”
Aygül buna bir cevap vermedi. İsmail yine dikkatle onları izliyordu. O da gittikten sonra Gökalp, İsmail’in kucağına çıkıp “amca sen gitme,” dedi. Yaşı büyüdüğü için bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkındaydı ve sığınma isteği duyuyordu. İsmail ona sıkıca sarılıp başından öptü.
“abi,” dedi Leyla “kal istersen, misafir odasını senin için açarım.”
O sırada Gökçe de gelip amcasına ellerini uzatınca İsmail onu da diğer koluna alıp kaldırdı.
“off!” dedi zorlanırmış gibi yapıp “amma da ağırlaşmışsınız siz.”
Gökalp kıkırdayıp “ben çok ağırım çünkü annemin pişirdiklerinin hepsini yiyorum.”
“ben de!” diye bağırdı Gökçe coşkuyla. Karakteri gibi hırçın kıvırcık saçları da dağınıktı. İsmail ona dalıp gittiğinde kendi kızı geldi aklına. Tüm bebekliğini, çocukluğunu kaçırdığı kızı… içi yine yandı. Yutkunup acısını Gökçe’yi bağrına basarak dindirmeye çalıştı. İki yeğeni kucağında salona geçerken Leyla da misafir odasını hazırlamaya gitti. Hemen İlyas’ın eşofman takımlarından birini çıkartıp yatağın üstüne bıraktı. İşi bittikten sonra salona gidip “odan hazır abi,” dedi ve ekledi, “çocuklar hadi bakalım yatma zamanı geldi.”
“ben amcamla kalabilir miyim?” diye sordu Gökalp hemen. Gökçe “abim kalırsa ben de kalırım,” dedi. İsmail gülmeye başlayınca Leyla “amcanızı rahat bırakın hadi düşün önüme,” deyip ikisini de alıp gitti. İsmail peşlerinden el sallayıp misafir odasına geçti. Kapısını kapatıp yatağa geçtiğinde aklında sadece kızı vardı.
Ertesi sabah yarı uyanık halde başında kıkırdayan çocuk sesleri duyduğunda göz kapakları kendiliğinden aralandı. İki yeğeni güya onu uyandırmamak için başında sessizce fısıldaşıp duruyorlardı.
“amcam horladı mı?” diye sordu Gökçe. Sonra dünyanın en komik şeyi buymuş gibi ellerini ağzına kapatıp kıkırdamaya başladı.
“hem de nasıl horladı!” diye cevap verdi Gökalp. İsmail aniden kalkıp ikisini de kucaklayıp yatağa yatırdı ve gıdıklamaya başlayıp “demek ben horluyorum ha!” dedi gülerek. Çocuklar ise hem çığlık atıyor hem de gülüyordu. Sesleri duyan İlyas odaya girip hallerini görünce sırtını duvara yaslayıp onları seyretti bir müddet. Yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı. Sonunda oyunlarına katılmak için yatağa atlayıp “demek abimi tek başına yakalayıp kuşattınız ha!” dedi ve Gökçe’yi gıdıklama işini devraldı.
“ya baba!” dedi Gökçe gözleri sevildiğini bilen her çocuk gibi parlıyordu. İsmail, Gökalp’i kaldırıp göbeğini ısırınca oğlan kahkaha atıp “göbeğimi yeme!” dedi.
Leyla ise yüzünde bir tebessüm mutfakta onların seslerini dinlerken kahvaltıyı hazırlıyordu. Bir müddet sonra “çocuklar!” diye bağırdı, “hadi sofraya!”
“hadi bakalım anneniz çağırdı,” dedi İlyas. İkisinin de dağılmış saçlarını düzeltip başlarından öperken İsmail onları izliyordu. Her seferinde bir kızı olduğu gerçeğini hatırladığında sanki birden buz dolu bir havuzun içine düşmüş gibi ürperiyordu. Ardından onun yanında olamadığı ona babalık yapamadığı hakikati omuzlarına tonlarca ağırlık yüklüyordu.
“abi?” diyen sesle başını sallayıp kardeşine baktı. İlyas ona “dalıp gittin yine,” dedi. İsmail yüzünü ovuşturup saçlarını arkaya attı.
“Zeynep’i düşünüyordum,” dedi ancak adı dudaklarından çıkarken bile kalbi sıkışıyordu. Zeynep onun kızıydı. O Zeynep’in babasıydı.
“Neslihan bugün yarın ikametini öğrenir,” dedi İlyas “sonra hemen gidip konuşuruz yengemle.”
İsmail içinde yükselen heyecanı dizginlemeye çalışıp “konuşmak ister mi?” diye sordu kardeşine “yüzümü görmek ister mi?”
“abi,” dedi İlyas biraz şaşırarak “neden istemesin?”
“isteseydi Zeynep kapıma gelene kadar kırk defa beni bulurdu. İlyas, o benim kızımı benden sakladı. Ben-“
İsmail bu noktada durup yataktan çıktı ve “ben-“ dedi yine “ben nasıl hissedeceğimi bilmiyorum.”
“yengeme kızgın mısın?” diye sordu İlyas. Olan biten her şeyi hatırladıktan sonra bunu kendisi de düşünmüştü. Ne olursa olsun Ayşe yengesi onu yardıma en çok ihtiyacı olduğu anda bırakıp gitmişti. Bunun tek bir açıklaması olmalıydı. Yengesi onun öldüğünü düşünmüş olmalıydı. Bu noktada Zafer itinin yalan söylediğini düşünüyordu. Onu eve çağıran kişi yengesi olamazdı. Yengesi böyle bir şey yapmazdı. Belki de Tuğrul’u kışkırtıp üzerlerine salan kişi de Zafer’di. Zafer böylece yengesinin izini bulmuştu. Bunu yapabilir miydi? İlyas’ın içgüdüleri buna evet diyordu.
“kızgınım evet,” dedi İsmail “çok kızgınım! Beni cevapsız onca soruyla bırakıp gittiği için, kalbime böyle mıh gibi kazındığı için çok kızgınım. Söküp atamadım onu. Çok denedim ama yapamadım.”
“çünkü yapmak istemedin,”
İsmail, kardeşine baktı. Sonra arkasını dönüp “peki nasıl affedeceğim onu?” diye sordu. “Bunun bir telafisi yok İlyas. Kızım bensiz büyümek zorunda kalmamalıydı.”
“haklısın,” diye kabul etti İlyas. Birisi ondan Gökçe’yi alıp kopartsa dünyayı yakardı. Abisinin içindeki yangın kim bilir onu nasıl yakıyordu.
“haklı olmak istemiyorum,” dedi İsmail “kızımı istiyorum.” İçinden ekledi “Ayşe’mi istiyorum!”
“Allah’ın izniyle alacağız Zeynep’i,” İlyas kalkıp abisinin yanına gitti. Elini omzuna koyup “görürsün bak her şey yoluna girecek.”
“inşallah İlyas’ım,” dedi İsmail içini çekip ve ekledi “belki bir şey olur diye dün gece burada kaldım.”
“iyi yapmışsın,” İlyas elini çekip “burası senin de evin sayılır abi, kapım sana her zaman açık. Gelişin her zaman hepimizi sadece mutlu eder.”
“eyvallah,” dedi İsmail. Duygulanmıştı. Kapıyı usulca tıklatıp içeri başını uzatan Leyla “müsait misiniz?” diye sordu.
“gel hayatım,” dedi İlyas hemen. Dün geceki huysuzluğu sabahla birlikte bitmişti. Leyla eşikte durup “kahvaltı hazır,” dedi ve ekledi “menemen yaptım soğutmayın.”
“Allah!” dedi İlyas gözleri parlayarak “hadi abi gidelim.”
Böylece hazırlanıp kahvaltı sofrasına geçtiklerinde İsmail, kardeşinin janti takım elbisesine bakıp “oğlum bari bir gün evde kalıp dinlenseydin,” demekten kendini alamadı. Onun üstünde beyaz düz bir tişört, lacivert bir gömlek ve siyah bir pantolon vardı. Gömleğinin önü açıktı. Zaten oldum olası iki kardeşin giyim zevki taban tabana zıt olmuştu. İsmail daha spor ve rahat giyinmeyi tercih ederken İlyas daha kalıplı ve gösterişli giyinmeyi severdi.
“yok abi,” dedi yumurtaya bandığı ekmeği ağzına atarken “iyiyim ben.”
“bacım sen bir şey söyle bari.”
“ne deyim abi,” Leyla, kocasına endişesini saklayamadığı bir şekilde baktı, “gideceğim diye tutturdu. İnadını benden iyi bilirsin.”
“birkaç saate geri döneceğim,” dedi İlyas çayını yudumlayıp. Büyük bir iştahla yiyordu her şeyi.
“öyle olsun,”
Kahvaltıdan sonra Leyla, Gökalp’i servise bindirmek için çıkarken İsmail ve İlyas da ayaklandı. Herkes kendi yoluna giderken İsmail, kardeşine “bir şey olursa haber ver,” dedi. İlyas başını sallayıp “karşılıklı,” diye hatırlattı ona. İsmail gülüp el salladı ve arabasına atlayıp yola çıktı.
İlyas onun ardından bakarken, oğlunu servise bindirip geri dönen Leyla, kocasını apartmanın önünde görünce “hayatım,” dedi “sen gitmedin mi?”
“evet baba sen niye işe gitmedin?” diye sordu Gökçe annesinin elini sıkıca tutarken.
“çünkü bugün işe gitmeyeceğim güzel kızım,” dedi İlyas onu kucağına alıp yanağından öptü.
“şimdi seni babaanneye götüreceğiz,” deyince Leyla kaşlarını çatıp “hayırdır İlyas?” diye sordu, “belli sen bir şeyler karıştırıyorsun.”
“Leyla,” dedi İlyas. “ben Neslihan’ı bekleyemedim, bir şey yaptım.”
“ne yaptın?” diye sordu Leyla hemen.
“yengemin yerini buldum,” İlyas karısının elini tutup sıktı. Beklediği haber az önce gelmişti, “nerede olduğunu biliyorum.”
.
.
lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın
Allah'a emanet olun
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |