

cümleten hayırlı günler, geceler
lafı uzatmayı sevmem (şüpheli)
hepinize iyi okumalar
BÖLÜM
Bir gün baksam ki gelmişsin
Hasretin içimde sonsuzluk kadar.*
(Yavuz Bülent Bakiler)
Telefonu eline alıp çıkmadan son kez Ayşe’yi aradı ama yine açmadı. Sinirle telefonu yatağın üstüne atıp “neredesin sen nerede!” diye söylendi. Bundan yaklaşık bir hafta önce Ayşe, babasının Trabzon’a geleceğini, o geri dönene kadar bir araya gelmemeleri gerektiğini söylemişti. İsmail istemese de kabul etmek zorunda kalmıştı. Çünkü bahar gelene kadar ailelere evlenmek isteklerini söylememe kararı almışlardı. Ancak Ayşe son iki gündür aramalarına cevap vermemeye başlamıştı. Tam da yengesinin yanıma gelip bu sevdadan vazgeçin dediği günden itibaren, diye geçirdi içinden.
Sakinleşmek için banyoya gidip abdest aldı. Ardından üstünü değiştirdi ve kardeşinin yanına gitti. İlyas çoktan hazırdı ve onu bekliyordu. Bugün cumaydı. Camiye gideceklerdi. Çıkışta da fakülteye gidip toplantıya katılacaklardı.
İki kardeş arabaya atlayıp mahalle camisine gittiler. Ekim ayı girdiğinde köy cemaati yedi kişiden ibaret kalmıştı. Namazdan sonra İsmail hiç beklemeden fakülteye doğru sürerken İlyas sonunda dayanamayıp “abi bir sıkıntı mı var?” diye sordu.
“yok!” dedi İsmail ama ses tonu tam aksini iddia ediyordu.
“abi,” dedi İlyas ikaz eder gibi. İsmail yenilgiyi kabul eder gibi başını sallayıp “var,” diye mırıldandı, “geçende balıkçıdayken yanımıza gelen kadın var ya”
“İpek teyzeye selam veren kadın mı?”
“evet,” İsmail içindeki vesveselerin arttığını hissediyordu artık, “meğerse o kadın Ayşe’nin yengesiymiş. Şu merkezde beyaz eşya mağazası olan Zeki var ya onun karısı.”
“sana bir şey demiş belli,” diye tahmin yürüttü İlyas. İsmail başını salladı.
“yol yakınken vazgeç bu sevdadan dedi. İki tarafın da ocağını yıkma dedi.”
İlyas sessiz kalınca İsmail kardeşine bakıp “sen de mi böyle düşünüyorsun yoksa?” diye sordu hayal kırıklığını saklamadan.
İlyas hemen başının sallayıp “öyle bir şey düşündüğüm yok,” dedi ve ekledi, “ama kolay olmayacak abi. Aksine zor olacak hem de çok zor.”
“biliyorum,” dedi İsmail “beni korkutan şey bu değil beni korkutan şey-“
İlyas anladığını belli eder gibi sıkıntıyla iç çekip “seni korkutan şey Ayşe’nin vazgeçmesi,” diye tamamladı.
Fakülteye girene kadar bir daha konuşmayan iki kardeş kendi düşüncelerinde kaybolup gitmişti. İsmail ister istemez hemen Ayşe’yi aramaya koyuldu. Bugün burada olması gerekiyordu. Telefonlarını açsaydı bilirdi ama açmamıştı. Ayşe ilk zorlukta vazgeçmiş olabilir miydi? Babasını görünce yüreğindeki sevdadan vazgeçmiş olabilir miydi?
“İsmail!” diyen sesi duyana kadar kafasının içindeki şüpheler katlanarak artıyordu ama sevdiği kızın sesini duyunca hepsi sustu. Hemen dönüp baktığında Ayşe’yi gördü. Ayşe kafasıyla kafeteryayı gösterip önden gitti.
İsmail kardeşine “sen Aygül’ü bul, ben geliyorum,” dedi ve koşar adımlarla Ayşe’nin peşinden gitti.
İlyas onlara bakarken “Allah’ım,” dedi içinden “sen abimi koru.”
İsmail minik kafeteryaya girdiğinde tenha olduğunu görünce rahatladı. Ayşe çoktan iki çay almış en köşedeki minik masanın üzerine koyuyordu. İsmail yanına yaklaşınca “biliyorum sen buranın çayını sevmiyorsun ama-” dedi gönlünü almak ster gibi.
“neredesin sen kızım?” diye patladı İsmail onun cümlesini yarıda kesip “arıyorum açmıyorsun, bari bir mesaj gönder. Ayşe sen beni-“
“özür dilerim,” dedi Ayşe üzgün bir tavırla, “ben açamadım. Babamı az önce gönderdik. Oradan fakülteye geldim. O yüzden-“
“ya ben seninle oturup yarım saat konuşalım demiyorum ki ama hiç değilse iyi olduğunu-“
“oturalım hadi,” dedi Ayşe rica eder gibi. İsmail hemen yelkenleri suya indirmek niyetinde değildi ama usulca tabureye oturdu. Ayşe de karşısına geçip otururken genç adamın önüne çayı itti.
“babam geldiğinden beri Zeki amcamda kalıyorum,” diye başladı Ayşe “değil telefonu elime almak gözümün ucuyla bakmaya bile cesaret edemedim.”
“neden?” diye sordu İsmail hemen “yoksa baban sana-“
“babam çok sert bir adamdır İsmail,” dedi Ayşe açıkça “ben ondan korkarak büyüdüm.”
“Ayşe’m-“
“senin bunu anlamanı beklemiyorum,” diye devam etti içi acıyarak “teyzem sizin ailenizden hep- hep muhabbetle bahseder. Benim ailem, senin ailen gibi değil İsmail.”
“gülüm,” diye fısıldadı İsmail. Karşısında oturan bu genç kıza içi akarken direnmek imkansızdı, “yoksa sen babana bizimle ilgili bir şeyler mi anlattın?”
“yok,”
“o zaman ne oldu?”
Ayşe bunu İsmail’e nasıl anlatabilirdi ki! Tuğrul’u öğrendiği anda çıldıracağını biliyordu. Babasını ikna edememişti. İkna etmeyi geç o sabah kahvaltıda yaptıkları konuşmadan sonra bir daha bu konu hiç açılmamıştı. Babasının gözünde Ayşe’nin Tuğrul’la evlenmesinden başka bir seçenek yoktu. Ayşe ise onunla evlenmeyeceğini biliyordu. Bedeli ne olursa olsun Tuğrul’la evlenmeyecekti.
“bir şey olmadı ben sadece cevap veremedim işte”
“yengen,” dedi İsmail “benimle konuştu. Bana bu sevdadan vazgeçin dedi.”
“ne?” dedi Ayşe şaşkınlıkla “ah yenge ne yaptın sen?”
“kızma,” diye araya girdi İsmail hemen “belli ki kendince seni korumaya çalışıyor.”
“nasıl kızmam,” dedi Ayşe “ben ona sırrımı emanet ettim, o gitmiş ne yapmış!”
“gülüm,” İsmail’in sesindeki şefkat Ayşe’nin tüm öfkesini alıp götürdü o an “ben sandım ki sen bizden vazgeçtin.”
Sevdiği adamın sözlerindeki kırgınlık Ayşe’yi de incitmişti. İsmail’in gözlerindeki kuytu ormana bakıp “ben senden vazgeçmem İsmail,” dedi usulca “Rabbim seni benim karşıma en karanlık anımda çıkarttı. Sen bana ışık oldun, umut oldun, yoldaş oldun.”
“Ayşe’m,” diye araya girdi İsmail “biraz daha konuşursan bahar mahar beklemeyip elinden tutup nikah salonuna götüreceğim seni haberin olsun.”
İsmail’in gözlerindeki ateşi gören Ayşe yine utanmıştı. Ama bu kez adamın gözlerinin içine bakmaya devam etti. İsmail; o bir çift avcı gözde çok fazla hüzün gördü bir an. Sevdiğinin hüznü kendi kalbine de sirayet etti.
“ben seni çok seviyorum İsmail,” dedi Ayşe birden “sakın bir daha senden vazgeçtiğimi düşünme.”
“tamam sevdiğim,” İsmail uzanıp kızın yüzünü okşamak istese de yapamadı elbette “sen de sil gözlerinden şu hüznü benim de içimi yakma.”
Ayşe tebessüm etmeye çalıştı, “hadi gidelim,” dedi ve ekledi “kardeşine de ayıp oldu zaten.”
“hiçbir şey olmaz ona,” dedi İsmail. Keyfi yerine gelmişti. Konferans salonuna girdiklerinde onları yine kalabalık karşıladı. Yaşar Hoca henüz gelmemişti ama İlyas, Aygül’ün yanında birkaç öğrenci ile konuşuyordu. Abisini görünce hemen kalkıp yanına gitti. Ayşe de o sırada çantasını masanın üzerine bırakıp birkaç dosya çıkartmaya başlamıştı.
“abi” dedi İlyas “her şey yolunda mı?”
“yolunda koçum yolunda”
İsmail’in yüzündeki mutluluğun geri döndüğünü gören İlyas başını salladı. Biraz ötede duran Ayşe’ye baktı. Ayşe sonunda cesaretini toplayıp yanlarına gitti.
“İlyas,” dedi tebessümle “kusura bakma doğru düzgün tanışamadık.”
“yok önemli değil,” İlyas daha önce karanlıkta gördüğü kızın yüzüne bakıp aynı tebessümle karşılık verdi, “siz ikiniz iyi olun da önemli olan o,”
“iyiyiz çok şükür İlyas’ım,” dedi İsmail.
İki gündür asık suratla ortada dolaşan abisinin yüzünde güller açtıran genç kıza bakıp “abimin yüzüne can gelmiş,” dedi sadece. Ayşe, sevdiği adama bakıp “onun çatık kaşları nadiren düzeliyor zaten,” diye takıldı.
İlyas gülmeye başlayınca İsmail ikisine de ters bir bakış atıp “uğraşmayın benimle da!” dedi yine kaşlarını çatarak. O sırada Aygül yanlarına gelip çekingen bir tavırla “gelebilir miyim?” diye sordu.
“gel Aygül gel,” dedi İsmail “bunlar benimle dalga geçmeye başladılar.”
“kim?” diye sordu şaşırarak “Ayşe abla mı?”
“İsmail abartıyor,” dedi Ayşe “hiç huyu değildir aslında ama!”
Sesindeki ima İlyas’ı tekrar güldürmeye başladığında Aygül üçüne de kafası karışmış ve şüphelenmiş bir halde baktı.
“abi,” dedi İlyas “geçmiş olsun.”
“sağ ol biraderim,” İsmail, Ayşe’ye bakıp “sana da aşk olsun Ayşe’m” diye ağzından kaçırdığında Aygül ağzı açık halde ikisine bakakaldı. Gözlerindeki şaşkınlık hakikiydi.
Ayşe hemen “Aygül,” dedi “seni de sırrımıza ortak ettik. Kusura bakma”
“yok Ayşe abla,” dedi Aygül kendini toparlamaya çalışıp “şaşırdım doğru ama ikiniz de pırlanta gibi yüreği olan her şeyin en iyisi hak eden insanlarsınız. Umarım çok mutlu olursunuz.”
“Aygül şimdilik aramızda kalsın olur mu?” diye rica etti İsmail.
“tamam İsmail abi. Elbette,” dedi Aygül durgun bir sesle. Sonra İlyas’a bakıp “hiç aklına gelir miydi?” diye sordu alaycı olmaya çalışan bir tavırla.
İlyas’ın yüzündeki gülümseme büyürken “sevda işte,” diye cevap verdi, “gönül kime akar belli olmuyor.”
Ayşe, İlyas’ın Aygül’e olan bakışlarını fark etmişti. Usulca İsmail’e bakıp gözleriyle ikisini işaret edince İsmail belli belirsiz başını salladı. Ayşe anladığını belli edercesine kaşlarını kaldırıp indirdi. Evet… artık konuşmadan anlaşmaya da başlamışlardı demek.
“orası öyle,” diye kabul etti Aygül ve ekledi “kim bilir bizim gönlümüz kimleri bekliyor İlyas.”
İsmail bakışlarını kaçırıp boğazını temizlerken Ayşe gülümsemesini saklamaya çalışıp “hadi oturalım artık,” dedi “Yaşar Hoca gelir şimdi.”
Cümlesinin bitmesiyle bahsedilen kişinin içeri girmesi aynı anda oldu. Hepsi mavi sandalyelere otururken İsmail bilerek oyalanıp Ayşe’nin yanına oturmayı başarmıştı. Aygül ve İlyas da onların bir sıra önüne geçip oturmuşlardı.
Herkes kendi işine odaklandığı için dörtlünün konuşması çok dikkat çekmemişti. Yaşar Hoca sahneye çıkıp şöyle bir göz attıktan sonra “oo İsmail,” dedi “hoş geldin.”
“hoş buldum hocam,” dedi İsmail.
“ne durumda olduğumuzu görmek için mi geldin?”
İsmail, gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan “evet,” cevabını verdikten sonra Ayşe hafifçe ona doğru eğilip “yalancı,” diye fısıldadı.
“ne deseydim?” diye sordu İsmail “hasretinden yanıp kül olduğum kızın peşinden sürüklendim buralara mı deseydim?”
Ayşe yüzünde memnun bir gülümseme “herkese değil,” dedi önüne bakıyordu, “bana söylesen yeter.”
“Ayşe’m,” dedi İsmail uyarır gibi. Ama sesindeki mutluluk duyulmayacak gibi değildi. Ayşe, Yaşar Hoca’yı dinlerken İsmail de sık sık ona dalıp gitti. Keşke diye düşündü o an. Keşke aramızda bu kadar engel olmasaydı. Keşke sana ulaşmak bu kadar zor olmasaydı.
Ayşe de aklından geçenleri duymuş gibi ona baktı. Her zamanki gibi bir çift kılıç gibi kalbini delip geçti bakışları. Dudaklarında titreşen tebessüme bakıp “gel evlenelim,” dedi bir anda. Ayşe donup kaldı. Sonra başını iki yana sallayıp “İsmail,” dedi “olmaz.”
“biliyorum,” İsmail sessizce içini çekip “korkuyorum gülüm,” dedi, “seni kaybetmekten korkuyorum.”
“korkma!” dedi Ayşe “ben senden vazgeçmem.”
İsmail gülümsedi. Ama içine yerleşen bu kaybetme korkusu büyümeye başlamıştı bile.
Toplantı bittikten sonra dağılan kalabalık arasında bilerek geride kalan dörtlü konferans salonunda baş başa kaldıklarında Aygül sessizliği bozan ilk kişi oldu.
“tekrardan mutluluklar dilerim,” dedi içtenlikle “her şey gönlünüzce olur inşallah,”
Ayşe ona sarılıp “inşallah” dedi ve ekledi “çok teşekkür ederim.” Birlikte olduklarını öğrenip normal bir tepki veren ilk kişiydi Aygül.
“sağ ol Aygül,” dedi İsmail sadece. Genç kız ona bakmadan başını bir kere sallayıp İlyas’a döndü, “hadi gel sana fakülteyi gezdireyim.”
“olur.”
İlyas, Ayşe’ye bakıp “tanıştığımıza memnun oldum,” dedi gitmeden. “Rabbim ikiniz için de en güzelini, en hayırlısını nasip etsin.”
“sağ ol İlyas,” dedi Ayşe “desteğinin benim için ne kadar çok şey ifade ettiğini tahmin bile edemezsin.”
Kızın yüzündeki samimi ve hüzünlü ifadeyi gören İlyas tebessüm etmeye çalışıp “abimin mutluluğu her şeyden önce gelir,” dedi, “o benim kıymetlimdir. Allah’ım İsmail abimi bana gönül ferahlığı olsun diye nasip etmiş. İstediğim tek şey çok mutlu olmanız.”
İsmail kardeşini dinlerken gözlerinin dolduğunu hissetti. Öksürür gibi yapıp kendini toparlamaya çalışırken Ayşe usulca onun koluna dokunup “inşallah İlyas,” dedi, “inşallah.”
Aygül’le birlikte salondan çıkarken İsmail de kapıyı hafifçe aralık kalana kadar çekip Ayşe’nin yanına gitti. Ellerinden tutup “gülüm,” dedi “seni bırakıp gitmek istemiyorum.”
“ben de,” Ayşe başını hafifçe yana eğip adamın yüzüne özlemle baktı. Ellerini sıkıp “biraz sabır İsmail,” diye fısıldadı “nasıl hissettiğini biliyorum. Aynı özlem benim içimi de yakmıyor mu zannediyorsun?”
“lütfen bir daha seni aradığım zaman cevap veremesen bile mesaj at,” dedi İsmail. Ayşe ona sarılmak istedi. Başını göğsüne yaslayıp kalp atışlarını dinlenmenin nasıl bir şey olduğunu merak etti. Kokusunu duymak istedi. Ama olmazdı. Usulca ellerini çekip başını salladı.
“tamam”
“ellerini ellerimden mahrum etmeye mi karar verdin sevdiğim?” diye sordu İsmail sitemle. Ayşe başını eğip “İsmail,” dedi mahcup halde “burada kimse yok. Böyle el ele olmaz işte.”
İsmail, sevdiği kızın neyden sakındığını anlayınca bir adım daha geri çekilip “haklısın gülüm,” dedi usulca.
“bana kırılmadın değil mi?”
“ben kalbimi sana verdim Ayşe’m,” dedi İsmail sevgiyle “istersen kırarsın, istersen abat edersin. Artık tamamen senin ellerinde.”
Bu cümle Ayşe’nin kalbini sızlattı. Karşısında duran adam ona tamamıyla teslim olmuştu. Tüm yüreğini ona açmış adeta karşısında savunmasız kalmıştı. İsmail haklıydı. Onun kalbi artık Ayşe’nindi. Genç kız yutkunup “sen benim kocam olacaksın İsmail,” dedi. Adamın gözleri parladı. Ayşe bu tepkisine gülümsedi ve devam etti, “bundan sonra seni ve sana dair ne varsa hepsini emanetim bilip korumak benim için en şerefli vazife olacak.”
İsmail kanında alazlanan duyguları kontrol etmeye çalışıp yine kıza doğru bir adım attı. Usulca kızın saçlarını okşayıp elini çekti.
“deme işte şunu kızım,” dedi tutkuyla “zaten seni kaçırmamak için kendimi zor tutuyorum.”
Ayşe’nin kalbi yerinden çıkacak gibi atarken adamın yüzüne zorlukla bakıp “ben de sana kaçmamak için kendimi zor tutuyorum. O ne olacak?” diye sordu.
İsmail göğsü hızla inip kalkarken “Ayşe’m” dedi “hadi git yoksa elimden bir kaza çıkacak.”
Ayşe kendini tutamayıp kıkırdamaya başladı. Bir adım geri çekilip arkasını döndü. Çantasını alıp “öyle olsun,” dedi eğlenerek ama kalp atışları hala çok hızlıydı. Adamın yanından geçip giderken İsmail onu kartal gibi izliyordu. Aniden elinden tutup kendine çekerek kızı durdurdu. Yüz yüze gelen iki aşık birbirlerine meydan okur gibi baktılar.
“görürsün alacağım seni kızım,” dedi İsmail, Ayşe’nin tüylerini diken diken eden bir ses tonuyla. Genç kız çenesini hafifçe kaldırıp “varacağım sana oğlum,” diye karşılık verdi, “görürsün.”
Elini ikinci kez çekip salondan çıkarken kalp atışlarının sesi kulaklarında çınlıyordu.
.
.
.
hepiniz Allah'a emanet olun
merak etmeyin ben ayrılık bölümü geldiğinde önceden haber vereceğim
kalbinize inmesin diye :))
minik yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |