28. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM BEŞ

BÖLÜM BEŞ

RabiaSofi
rabiasofi

iyi okumalar. yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen

BÖLÜM

Vade

 

Hafta sonu hızlı geçmişti. Eve gelen misafirleri ağırlamak için Neslihan yapılan hazırlıklara canhıraş yardım etmiş böylece düşünmek için hiç vakti kalmamıştı. Nihayet pazartesi gelip çattığında artık Ocak ayı da başlamıştı. Yeni yıl tatili hafta sonuna geldiği için tüm çalışanlar biraz üzgündü.

Pazartesi iş yerine geldiğinde Melikşah onu girişte yakaladı. İçeri girmeden onu bir köşeye çekip “günaydın,” dedi Neslihan’ın kalbini hızlandıran o tebessümüyle.

“günaydın,” diye karşılık verdi Neslihan ve ekledi “nasıl geçti hafta sonu?”

“seni düşünerek,” dedi Melikşah hemen, “sen?”

“benim bir şey düşünecek vaktim yoktu,”

“öyle mi?” Melikşah hayal kırıklığıyla elini kalbine götürüp “şu fakiri de mi hiç düşünmediniz?” diye sordu abartılı bir resmiyetle.

Neslihan kahkahasını bastırmak için elini ağzına kapatıp güldü, “iki gün üst üste misafir ağırladık,” diye açıkladı kendini “ama inan bana kendime vakit ayırabildiğim o nadir saniyelerde aklımda sen vardın.”

Bu doğruydu. Onu düşünmek Neslihan’ı mutlu ediyordu. Ona karşı içinde henüz adını koyamadığı bir his vardı ancak bu aşk mıydı? Evlenmek için illa aşk mı gerekliydi peki? Olsa güzel olurdu ama âşık olmasa bile Melikşah’ın yol arkadaşlığı da ona yeter miydi?

Bu cevap hoşuna gitmiş olacaktı ki Melikşah ona yaklaşıp gözlerinin içine baktı. Neslihan heyecandan kuruyan boğazını yumuşatmak için yutkundu. Başını kaldırıp adamın gözlerinin içine baktı. İki eliyle önünde tuttuğu çantasının sapını kavramaktan parmak boğumları beyazlamıştı.

“iki gün,” diye fısıldadı Melikşah ona. Bir an elini kaldırıp parmaklarının tersiyle hafifçe Neslihan’ın yanağını okşadı ve elini geri çekti. Bu temas onun aklını dağıtmaya yetmişti.

“iki gün seni görmedim ve deli gibi özledim.”

Neslihan bir şeyler söylemesi gerektiğinin farkındaydı. Aksi halde beyninin çalışmayı bıraktığını kabul etmek zorunda kalacaktı. Ancak o kilitlenmişti.

“bu hafta sonu da seni görmemeye devam edersem kafayı yerim,” Melikşah öyle yumuşak bir ses tonuyla konuşuyordu ki Neslihan sanki bulutların üzerinde yürüyormuş gibi hissediyordu.

“ti-tiyatro,” diye kekelemeyi başardığında nihayet kendini toparlayıp omuzlarını dikleştirdi ve aralarında güvenli bir mesafe bıraktı.

“tiyatroya mı gidelim?” diye sordu Melikşah gözleri parlayarak.

Neslihan başını salladı, “biletleri ben alacağım ama itiraz etmek yok.”

“peki tamam,” Melikşah gerçekten sevinmişti, “öncesinde akşam yemeği de benden o zaman,”

“anlaştık,” dedi Neslihan ve ekledi “hadi içeri girelim, dondum.”

Melikşah ona yol verip “hanımlar önden,” dedi.

Ofise çıktıklarında Neslihan istemsizce ilk olarak Alparslan’ın masasına baktı. Gelmişti. Adam sanki onun baktığını hissetmiş gibi başını çevirdiğinde göz göze geldiler. Neslihan tebessüm edip başıyla selam verdi. Alparslan da aynı şekilde karşılık verip Neslihan’ın yanında duran Melikşah’a baktı ve başını çevirip işine geri döndü.

Neslihan paltosunu asarken Melikşah’a “kolay gelsin,” dedi ve masasına oturup ekranını açtı. Irmak henüz gelmemişti.

Tam karşı duvarın önünde olan masada oturan adama bakıp onu inceledi. Üzerine onu rahatsız ettiği belli olan kahverengi bir gömlek giyip bordo kravat bağlamıştı. Sakallarının tıraş edilmesi gerekiyordu ama aynı renkte koyu kahve saçları özenle yana doğru taranmıştı. Kehribar rengi parlak gözlerinin altında uykusuzluk işareti olan karaltılar olsa da uzun burnu ve kemikli yüz hatları sert bir iradesi olduğunu belli ediyordu. Kesinlikle kıyafet seçimlerini değiştirmesi gerekiyordu. Her zaman koyu renkleri tercih ettiğini fark etti o an. Belki de o yüzden yaşından büyük gösteriyor ve evli bir adam imajı çiziyordu. Ama sebep bu da değildi koyu renkler ona yakışıyordu. Kehribar rengi gözleri daha çok belli oluyordu. Neslihan neden böyle bir inceleme yaptığını kendine sormadan bakışlarını ondan kaçırıp ekranına geri döndü.

Gün hızlı başlamıştı. Öğleden sonra yine mal paylaşımı konusunda sürekli anlaşmanın kıyısından dönen Rize’li aile ile görüşmeye gitmek zorundaydı. Sencer Bey yanlarına geldiğinde Melikşah da ayaklanıp “ben hazırım,” dedi hevesle.

“çok güzel ama sen acilen Kozluk davası için Arnavutköy’e gitmelisin.”

Melikşah’ın gülümsemesi solarken “neden?” diye sordu.

“müvekkilimiz karakolluk olmuş, onu oradan çıkartman gerekiyor.”

“Neslihan tek başına mı gidecek?”

Neslihan tam ağzını açıp önemli olmadığını söyleyecekti ki Sencer Bey arkasına dönüp “Alparslan!” diye seslendi.

Adam başını kaldırıp Neslihan’ın masasının önündeki kalabalığa baktı. Ayağa kalkıp yanlarına gelirken Neslihan garip bir şekilde gerildiğini hissetti. Gözü sargılı eline takıldığında bir an göz göze geldiler.

“aa eline ne oldu Alparslan?” diye sordu Aslı Hanım yanlarına gelirken. Alparslan elini önemsiz bir şeymiş gibi sallayıp “görünmez kaza,” dedi sadece.

“ay dikkat edin ama Alparslan Bey,” dedi Irmak içtenlikle “geçmiş olsun.”

“teşekkür ederim.”

Neslihan birlikte paylaştıkları bu kötü anıyı hatırlarken adamın elinin neden parçalandığını biliyordu. Aralarında bir sır olarak kalacak olan bu mesele ikisi arasında sessiz bir ortaklık doğmasına vesile olmuştu.

“geçmiş olsun abi,” dedi Melikşah. Alparslan yarım bir gülümseme ile başını sallamakla yetindi. Neslihan bir an, Alparslan’ın gözlerinde vicdan azabı gibi bir şey gördüğüne emindi. O an bir yansıması olsaydı kendi gözlerinde de aynı şeyi görecekti.

Sencer Bey ‘ben senin derdini biliyorum’ dercesine omzunu sıkıp “bugün Neslihan’la sen gideceksin koçum,” dedi belli bir samimiyetle. Alparslan sesini çıkartmadan başını salladı.

“davayı biliyor musun-uz?” diye sordu Neslihan son anda uz takısı eklemişti. Alparslan bir kere daha başını salladı.

“gidelim o zaman,” Neslihan ayaklanırken Sencer Bey “hadi herkes işine!” dedi ve üçü birlikte dışarı çıkarken Neslihan gergin hissediyordu. Sanki çok kötü bir şey yapıyormuş da ruhu acı çekiyormuş gibi…

“Melikşah,” dedi Alparslan hayırı bir cevap olarak kabul etmeyeceği belli bir ses tonuyla “sen benim arabamı al, Arnavutköy epey uzak.”

Nitekim genç adam karşı çıkmadan onayladı, “peki abi,”

Neslihan o an ikisinin iş arkadaşından öte bir bağları olduğunu düşündü. Bir tanışıklıkları olabilir miydi?”

“siz ikiniz,” dedi kendini tutamayıp “ne ara bu kadar samimi oldunuz?”

Sesindeki aksi tınıyı kendi bile duymuştu. Melikşah omuz silkip “Alparslan abiyi okuldan tanıyorum,” dedi “ben başlarken o mezun oluyordu.”

“ama-“

“okulu uzatmıştım,” dedi Alparslan hemen Neslihan’ın ne diyeceğini anlamıştı.

“sen mi?” diye sordu Neslihan hayretle “üç yılda falan mezun olmadığına emin misin?” Neslihan resmiyet takınmayı unutmuştu. Çekinerek Melikşah’a baktığında onun kahkaha attığını görünce rahatladı.

“karizmanı sarstık sanırım,” dedi Melikşah “ama tanışıklığımız oradan geliyor, arkadaş falan değildik tabi ama Hukuk fakültesinde Alparslan abiyi tanımayan yoktu zaten.”

“neden?” diye sordu Neslihan kendini tutamayıp.

“çünkü çok çapkındı,” dedi Melikşah göz kırpıp. Yanındaki kızın içinin burkulduğundan haberi yoktu.

“doğruyu söyle lan!” diye karşılık verdi Alparslan yarım bir gülümseme ile otoparka doğru yürürken Melikşah’a anahtarı fırlattı. Melikşah anahtarı son anda yüzüne çarpmadan tutarken kıs kıs gülüyordu.

“neyse duyduğuma göre uslanmışsın zaten,”

“kim diyor bunları bir öğrensem,” diye iç geçirdi Alparslan.

“ne yani yengemiz yok mu?”

“yok ulan yok!” diye parladı Alparslan bir kere daha ve ekledi, “hadi gidelim artık iş beklemez.”

Neslihan şaşkın şaşkın ikisinin atışmasını izliyordu. Melikşah ona bakıp “Allah’a emanet ol,” dedi. Elleri bir anlığına birbirine değer gibi oldu. Gözlerindeki ifadeden ne olduklarını, ne olmaya aday olduklarını o kadar belli ediyordu ki Alparslan bakışlarını kaçırdı.

“sen de Allah’a emanet ol,” dedi Neslihan sadece. Melikşah uzaklaşırken Neslihan ile Alparslan da arabaya binip yola çıktılar. Bir müddet hiç konuşmadan ilerlediler. Alparslan tabletinden dosyaya son bir kez göz atıyordu.

“epeyce karışık bir mesele,” dedi sonunda. Neslihan’ın dalıp gittiğini görünce “aklın Melikşah’ta mı kaldı?” diye sordu.

Neslihan onun sorusunun sonuna yetişmiş gibi “kimde ne kalmış?” diye sordu toparlanıp. Alparslan ona bakıp “aklın diyorum, Melikşah’ta mı kaldı?”

“yo!” dedi Neslihan hemen “neden aklım onda kalsın ki?”

“yani siz ikiniz epeyce yakınsınız da o yüzden dedim,” Alparslan yan koltukta huzursuzca kıpırdandı ve tabletin kapalı ekranına gözlerini dikti.

Neslihan ise direksiyonu sıkıca kavramıştı. Gözlerini yoldan ayırmadan “Melikşah mı söyledi?” diye sordu.

“hayır,” Alparslan zoraki bir gülümseme ile ekledi, “düşündüğün kadar samimi değiliz.”

“o zaman nasıl anladın?” diye sordu Neslihan bu kez.

“sana olan bakışlarından,” dedi Alparslan. Neslihan bu kez ona kaçamak bir bakış atmaktan kendini alamadı.

“evet,” diye kabul etti tekrar yola odaklanırken “Melikşah bana karşı açık sözlü davrandı, ben de bir şansı hak ettiğimizi düşündüm, sonuçta bu günlerde nasıl hissettiğini söyleyecek kadar cesur insanlara sık rastlanılmıyor.”

Neslihan sesindeki öfkenin farkındaydı. Sanki suçlarcasına konuştuğunun farkındaydı ve kendine engel olamıyordu. Boğazını temizleyip “sen nasıl oldun?” diye sordu yanında derin bir sessizliğe gömülmüş adama.

“iyiyim,” dedi Alparslan boğuk bir sesle “ikinize de mutluluklar dilerim.”

“teşekkürler,”

Yol boyunca bir daha konuşmadılar. Adamın iş yerine vardıklarında Neslihan kendini hala öfkeli hissediyordu.

“o bok yiyenin uşağı şimdi de tarlabaşındaki araziye göz dikmiş,” diye karşıladı onları adam.

“neymiş o araziyi de alacakmış karşılığında çayır düzlüğündeki o verimsiz taşlı tarlayı da bana bırakacakmış lütfeder gibi!”

“önce bir sakinleşelim İdris Bey,” dedi Alparslan.

“sakinleşmeyeceğim,” İdris’in gözlerinden ateş çıkıyordu sanki “gidip vuracağım onu!”

“o zaman esaslı bir ceza avukatı tutmanız gerekir,” dedi Neslihan. Adam ona bakıp bir an sonra gülmeye başladı.

“has kızsın,” dedi İdris ve “ula Aydın! Bize üç çay getir!” diye bağırdı. Üçü birlikte oturup Neslihan’ın artık ezbere bildiği miras mallarını devlet pay etmeden anlaşarak pay etmek için hazırladıkları anlaşmanın, tarafların bir türlü anlaşamadıkları kıymetli mülklerin dağılımının üzerinde konuşmaya başladılar.

Hararetli tartışmalar sürüp giderken bir demlik çayı da bitirmişlerdi. Tam o anda dükkanın kapısı kırar gibi açıldı ve içeri üç adam girdi.

İdris ayağa fırlayıp “ula İzzet ne bu böyle can almayı mı geldin?” dedi ateşle.

“İdris ağabey o araziyi bana bırak bu işi halledelim,” dedi İzzet “mahkemeye gidersek hiçbirimiz kazançlı çıkmayacağız!”

“ula pezevenk, ula piç sen has evlatsın da biz üvey miyiz? Tüm altını sana bırakalım da biz taş yiyelim öyle mi?”

“siz kendi işinize bakarken o malı mülkü almak için ben yardım ettim büyüklerime!”

“ettiğin işe edeyim İzzet! Miras haktır hepimize düşer.”

“o araziler benim hakkım!”

İzzet belindeki silahı çıkarıp masanın üzerine bıraktığında arkasında duran iki adamın da eli beline gitti. İdris ise hemen masanın altında duran silahını çekince ortalık karşıtı. Neslihan ve Alparslan birbirlerine bakıp ayağa kalkarken Alparslan “alenen suç işliyorsunuz!” dedi iki tarafa da “gündüz vakti silah çekmek ne demek oluyor beyler?”

Konuşurken hemen Neslihan’ın yanına gidip silahlarla arasına girmişti. Ona siper olan adama bir an tebessümle bakan Neslihan ise damar damar yükselen öfkesini artık bastıramayarak Alparslan’ın önünden çekilip İdris ile İzzet’in arasına girdi.

“kılınç mega, 2000 “ dedi masada duran silahı işaret edip sonra İdris’in elinde duran silaha bakıp “2002, 22kalibre, Girsan*,” diye devam etti.

“aferin uşak,” dedi İdris “silahları bilirsin.”

“çocukluğumda köyde az silah atmadım, bilirim,”

“he belli sen de Karadeniz uşağısın,” dedi İzzet

“Karadeniz’i de öfkesini de hırçınlığını da bilirim,” diye devam etti Neslihan “sizin bu kuru sıkı tehditlerinizi de bilirim. Şimdi kaldırın o silahları beni daha fazla kızdırmayın da!” diye bağırdı, “yeter bıktım aylardır çocuk gibi didişiyorsunuz. Şimdi bugün burada bu meseleyi halletmeden kimse hiçbir yere gitmeyecek!”

“uy,” dedi İdris silahı indirirken “bu paçi* anama benziyor.”

İzzet de silahı alıp beline geri koyarken “eh işi de halletsin de göreyim onu,” diye söylenmeye devam etti. Sanki az önce birbirlerine silah çekmemiş gibi çay içmeye devam ettiler.

....

Girsan: Giresun Sanayi

Paçi: Doğu Karadeniz'de kız çocuğu anlamında kullanılan söz

devamı en kısa zamanda gelecek inşallah

Bölüm : 30.12.2024 10:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM BEŞ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...