

sözümü tuttum fazla bekletmedim
iyi okumalar, yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen :)
…
İki saat sonra Neslihan elinde esaslı bir anlaşma dükkandan çıkarken ikisi de arabaya binene kadar konuşmadı. Sonunda yan yana oturmuş birbirlerine baktıklarında ilk gülmeye başlayan Alparslan oldu. İkisi de kahkahalar atıp bozulan sinirlerini boşaltırken Neslihan gülmekten akan gözyaşlarını silip sonunda biraz da olsa toparlanmış halde derin bir nefes almak için camı açtı.
“tebrik ederim Neslihan,” dedi Alparslan kendini toparladıktan sonra “gerçekten tebrikler.”
“ben de seni tebrik ederim,” diye karşılık verdi Neslihan. Alparslan başını iki yana sallayıp “ah hayır! adamlar senin korkundan imzaladı anlaşmayı,” diye ekledi hemen.
“biraz öyle olmuş olabilir, ama sen de çok iyi maddeler koydun önlerine, gerçekten müthişti.”
“sen onları yola getirince ben de bir daha vazgeçmesinler diye tüm yeteneklerimi kullandım.”
Neslihan, ona bakarken birden ne kadar gençleştiğini fark etti. Gülümsemek ve kafasındaki sıkıntılardan uzaklaşmak ona ne kadar iyi gelmişti farkında bile değildi. Bütün bunları fark eden Neslihan’dı. Kehribar rengi gözlerinin neşelendiği zaman daha fazla parladığını fark eden de Neslihan’dı.
“gerçekten çok yeteneklisin,” diye kabul etti Neslihan
“sen de öyle,” Alparslan sözlerinde samimiydi, “ayrıca epeyce hırçın bir Karadeniz uşağısın.”
Neslihan utangaç bir tebessümle “kafamın tasını attırdılar,” dedi sadece ve ekledi, “seni direkt eve bırakabilirim,”
Çıkış vakti gelip geçmişti bile. Alparslan başını sallayıp “sana zahmet olmasın,” dedi. Neslihan “nerede oturuyorsun?” diye sordu.
“Üsküdar,”
“uzak değilmiş,” dedi Neslihan ve telefonu uzatıp “tam adresi yazar mısın?” diye rica etti. Tekrar yola çıktıklarında navigasyonun direktiflerinden başka bir ses çıkmadı bir müddet. İkisi de yorulmuştu.
Yaklaştıklarında “sana kız kulesi manzarası eşliğinde tatlı ısmarlayabilir miyim?” diye sordu Alparslan aniden. Neslihan neredeyse direksiyonu kırıyordu. Son anda kendine hakim olup içinden reddet, reddet diyen sese kulak asmayıp “hak ettik değil mi?” dedi tebessümle.
“kesinlikle hak ettik,”
Böylelikle arabayı park edip deniz havasına kendilerini bıraktılar. Sert esen rüzgar yüzüne çarptığında derin bir nefes çekti içine. Üsküdar ayrı bir alemdi sanki. Yükselen minarelere, sarıp sarmalayan kubbelere ve eskiden kalmış taş yapılara bakıp hayran olmamak elde değildi.
Kapalı bir mekana girip çatır çatır yanan sobaya yakın bir masaya oturdular. Eski, küçük ama samimi bir yerdi. Tahta sandalyeler bile epeyce eskimişti.
“burası pek iç açıcı bir yer değil,” dedi Alparslan sanki bulunduğu yere büyük gelmişti. Neslihan onu dinlerken yüzünde sebepsiz bir tebessüm vardı.
“ama sıcak,” diye cevap verdi. Masaları da küçük olduğu için haddinden fazla yakın duruyorlardı. Tatlıları geldiğinde ikisi de aç tavuklar gibi saldırdılar. Neslihan acıktığını bile fark etmemişti.
İkinci tabağı bitirdiklerinde Alparslan “keşke yemek yeseydik,” dedi şiş karnını tutarak. Neslihan “adamlar yüzünden açlığımızı da unutmuşuz,” diye destekledi.
“neyse ki hallettik.”
“şükürler olsun,”
“arabuluculuk konusunda epey maharetlisin Neslihan,” diyen Alparslan’ın dudaklarından kendi adını duyunca yine ürperdiğini hissetti.
“teşekkür ederim,” dedi usulca “Cuma günü neden işe gelmedin?” diye sordu aniden ve ekledi “kötü bir şey yok değil mi?”
“kötü bir şey her zaman var,” dedi Alparslan yine o yorgun bıkkın ifade yerleşmişti yüzüne “ama hallettim.”
“Alparslan,” dedi Neslihan. Adamın yüzü güler gibi oldu. Yüzüne bakıp “efendim Neslihan,” diye karşılık verdi. Sanki adlarını birbirlerinden duymak onlar için bir oyundu.
“birileriyle konuşmak istersen, yani sıkılıp bunaldığın zaman ben buradayım, seni dinlerim. Her şeyi içine atmana gerek yok.”
Alparslan bir süre hiç cevap vermeden kızın yüzüne baktı. Haddi olmadan gözleri gözlerinde, burnunda, çenesinde ve dudaklarında dolandı bir müddet. Neslihan bu kez gözlerini kaçırmadı.
“aynı şey senin için de geçerli,” dedi sonunda “biliyorum senin çok fazla arkadaşın var ama olur da bir gün kendini sıkılmış, bunalmış hissedersen ben buradayım Neslihan, her zaman.”
“anlaştık,” dedi Neslihan gülümseyerek. İçinde garip bir his dolanıp duruyordu. Suçluluk muydu bu? Ama neden? Burada oturup onunla bir şeyler yemek neden kendini suçlu gibi hissetmesine sebep olmuştu ki?
“kalkalım mı artık?” diye sordu aniden. Alparslan onun rahatsız olduğunu hissetmiş gibi “benim evim buraya yürüme mesafesinde,” diye karşılık verdi “sen git, bıraktığın için teşekkür ederim.”
“rica ederim,” diye mırıldadı Neslihan ve “iyi akşamlar,” dileyerek masadan kalktı. İkinci kez arkasına bakmadan çıkıp gitti.
Eve geri döndüğünde kaçarcasına odasına sığınıp üstünü değiştirdi. Aynada kendi yüzüne bakmaktan kaçınıp telefonunu eline alıp gelen aramaya ve mesajlara baktı. Hepsi Melikşah’tandı. Hemen geri aradı. İkinci çalışta cevap veren adamın sesinde endişe vardı.
“sonunda sana ulaşabildim Neslihan!”
“özür dilerim,” dedi Neslihan kalbi sıkışarak “görüşme bir hayli olaylı geçti, değil telefona bakmak gözümü bir an o iki deliden ayıracak vakti bile bulamadım.”
“kavga mı çıktı?”
“evet,” diye onayladı, konuşurken odasında volta attığının farkında değildi, “birbirlerine silah çektiler.”
“ne!”
“merak etme hallettik, anlaşmaya razı oldular. Sanırım bu kez oldu.”
“Neslihan,” dedi Melikşah inanamayarak “sen ciddisin.”
“çok ciddiyim, hatta o kadar yorulduk ki kendimize bir kase tatlı bile ısmarladık ödül olarak.”
Söylemişti işte, bunda utanacak ya da vicdan azabı çekecek bir şey yoktu ki! Melikşah gülümseyip “iyi yapmışsınız,” deyince Neslihan daha da rahatladı.
“sen işini halledebildin mi?”
“hallettim, şımarık müvekkilimizi karakoldan çıkartıp geri döndüm.” Sesindeki kızgınlığa gülümseyen Neslihan “hepimize geçmiş olsun o zaman,” diye şakıdı ve ekledi “şimdi ne yapacağım biliyor musun?”
“ne?”
“hafta sonu gideceğimiz tiyatroya bilet alacağım.”
Melikşah’ın gülümsemesini duyar gibi olmuştu. Karşı tarafta onunla konuşan yüzünü zihninde canlandırmak çok kolaydı artık.
“dram mı, komedi mi?”
“henüz karar vermedim,”
“romantik bir şeyler de olabilir,” dedi Melikşah muzip bir ses tonuyla, “Romeo ve Juliet mesela?”
Neslihan’ın kahkahası odasında patlayıp “ben biletleri alınca sana mesaj atarım Melikşah,” dedi ve ekledi “şimdilik binlerce kez hoşça kal.*”
Telefonu kapatırken Melikşah’ın kahkahalarla gülmeye başladığını duymuştu. Yüzünde bir tebessümle dizüstü bilgisayarını açıp yatağının üzerine oturdu. Biletleri aldığında kapısını çalan annesi cevap beklemeden içeri dalınca Neslihan ona bakmadan “bir şey mi oldu anne?” diye sordu.
“aşağıya gelmeyecek misin kızım?” dedi annesi “baban selam sabah vermeden odanıza gidince alınıyor. Sanki bilmiyorsun.”
Neslihan bilgisayarı kapatıp “işim vardı,” diye açıkladı kendini “şimdi iniyordum.”
“tamam hadi oyalanma.”
Elife hanım giderken Neslihan da üzerini düzeltip aşağı salona indi. Kardeşi bir kanepeye boylu boyunca uzanmış telefonu ile oynuyordu. Neslihan da babasının yanına oturup “kusura bakma baba,” dedi, “işe güce dalıp gitmişim.”
“önemli değil güzel kızım,” dedi Yusuf Bey kızının saçlarını okşayıp “gül yüzünü görmeden günü bitirmek istemedim sadece.
Neslihan, doğduğu ilk andan itibaren babasının sevgisini iliklerine kadar hissetmiş şanslı kız çocuklarındandı. Gerçek sevginin ne olduğunu ilk babasından öğrenmişti. Ona hayran olmuş, bazen onu kıskanmış ama en çok da onu sevmişti. Nitekim hemen babasının göğsüne başını yaslayıp ona sarıldı. Kızının kokusunu içine çeken Yusuf Bey “aslı, nesli han kızım,” dedi sevgiyle. Neslihan gözlerini kapayıp dünyanın en güvenli limanı olan baba kucağında dinlendi.
....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |