35. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ON BİR

BÖLÜM ON BİR

RabiaSofi
rabiasofi

hepinize iyi okumalar

yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen

BÖLÜM

Sarih

 

Ağır adımlarla otoparka doğru yürürken yağan karın üzerine konan tanelerinin hızlıca erimesini seyrediyordu. Botlarının altında gıcırdayan kar dün geceden beri yağmaya devam ediyordu. Şalına iyice sarınıp dün akşamı düşündü. Nihayet aileler tanışmıştı. Melikşah ailesiyle birlikte onlara gelmişti.

Sohbet epeyce hızlı ilerlemiş, aileler birbiriyle kaynaşmıştı. Buraya kadar her şey çok iyiydi ancak bir noktada iş söz tarihi belirlemeye gelince Neslihan donup kalmıştı. Onlar Melikşah ile böyle bir şey konuşmamışlardı.

“aklınızda bir tarih var mı kızım?” diye sormuştu annesi. Sultan teyze de “biz de ona göre hazırlıklara başlardık,” diye destek verince Neslihan son zamanlarda daha çok hissettiği kalbinden midesine yayılan o paniğin dış görünüşüne yansımaması için epeyce uğraşmıştı.

Neslihan bir cevap veremeyince Melikşah araya girmiş “henüz kendi aramızda konuşmadık,” diyerek meseleyi kapatmaya çalışmıştı.

“eh konuşun o zaman oğlum,” diyen Sultan teyze gülümseyerek Neslihan’a dönüp “ben güzel kızımı daha fazla bekletmek istemem,” demişti.

“en kısa zamanda bir tarih belirleriz,” diyen Melikşah’ın sesinde tedirginlik vardı. Çünkü Neslihan’ın duruşunda bir terslik olduğunu anlamıştı. Neslihan tebessüm etmeye çalışıp çayları tazelemek bahanesiyle mutfağa kaçmış ve tam o anda İzel yengesinin bakışlarını görmüştü. Sanki ona yakaladım seni dercesine bakmıştı.

Mutfağa girdiğinde ellerinin titrediğini lavaboya yaslanınca fark etmişti. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istemesine rağmen kendini toparlayıp akşamı tamamlamayı başarmıştı.

Neslihan arabasına binip kapısını kapattığında bir süre hareket etmeden öylece durdu. Bugün ilk defa Melikşah ile kavga etmişlerdi. Tamam, gürültülü bir kavga değildi ve tam olarak bir kavga da sayılmazdı ama Neslihan için çok yorucuydu.

“bütün her şey kontrolden çıktı sanki” dediğinde kendini tutamamıştı. Melikşah ona bakıp “neden sürekli her şeyi kontrol etmeye çalışıyorsun?” diye sormuştu sakince. Neslihan ona bakıp “çünkü kontrol etmediğimde istemediğim şeylerin içine sürükleniyorum,” diye patlamıştı.

Neslihan kafasını direksiyona vurup “aferin Neslihan!” diye kızdı kendine. Melikşah kırılmıştı, “istemediğin şey ben miyim Neslihan?” diye sormuştu.

“saçmalama!” diye bağırmıştı Neslihan. Halbuki kaçıp gitmek istiyordu.

“o zaman ne? Neyi istemiyorsun?”

“ben sadece-“ Neslihan durup kollarını göğsüne dolamış ve gerilen boynunu hafifçe esnetmeye çalışarak “aldığım kararların kendime ait olmasını istiyorum,” diye karşılık vermişti.

“daha ciddi adımlar atmak için hazır olduğunu söylemiştin.”

“biliyorum!” diye parlamıştı Neslihan yine. Sanki o gün yaşananları silip atmak istercesine avuç içlerini gözlerine bastırıp iç çekmişti.

“şimdi ne değişti? Korkuyor musun? Benimle ilgili şüphelerin mi var?”

“seninle ilgili bir şüphem yok,” diyen Neslihan içindeki şüphenin de korkunun da sadece kendi yüzünden olduğunu biliyordu.

“gözlerinde gördüğüm şey ne o zaman? Neden bu kadar sinirlisin?”

“Melikşah,” diye araya girmişti Neslihan “bu konuşmayı şimdi yapmak istemiyorum, lütfen bugün sadece sessizliğe ihtiyacım var.”

“nazikçe kovuluyorum yani.”

“sadece bir gün,” demişti Neslihan “yarın sakinleştiğimizde konuşmaya devam ederiz.”

“peki tamam,”

Melikşah arkasını dönüp hızla uzaklaşırken Neslihan arkasından bir süre boş gözlerle baktı. İçinden çok cılız, çok güçsüz bir ses “yapma,” diye fısıldadı ona.

bırak onu, kendi kalbinin çoraklığına onu da kurban etme.”

O sesi susturup başını iki yana salladı. Sonra da işine geri döndü. İşin en kötü kısmı Alparslan’ın bakışlarıydı. İçeri geri döner dönmez bir şeyler döndüğünü anlamıştı. Israrla masasından Neslihan’a bakmaya devam etmiş ama Neslihan onun bakışlarına karşılık vermemişti.

Arabanın içinde dururken kendine sayıp sövme isteğini bastıramıyordu. Kapısı açıldığında yerinde sıçrayıp yan koltuğa oturan kişiye baktı.

“Alparslan,” dedi şaşkınlıkla “ne- ne yaptığını zannediyorsun?”

“hadi sür,” dedi Alparslan karşıya bakarak.

“in arabamdan,”

“Melikşah hala ofiste muhtemelen bir dakika içinde hareket etmezsen bizi birlikte görüp yanımıza gelir ve ben seninle yapmayı planladığım konuşmayı ilk onunla yaparım ve çıkacak olan rezillik umurumda bile olmaz.”

Neslihan şok içinde önce ofisin olduğu yere sonra da Alparslan’a baktı. Yüzünde blöf yaptığına dair en ufak bir işaret yoktu. Arabayı çalıştırıp yola çıktı. Servisten bir hafta önce gelmişti.

“sen çıldırmışsın,” dedi öfkeyle

“doğru,”

“ne yaptığının farkında bile değilsin,”

“sayende!”

“ne?” Neslihan kızgın bir bakış atıp yola döndü. Alparslan “sola dön!” dedi aynı kızgın tonda. Neslihan elbette küfretmeyi biliyordu. Çoğu zaman bunu tercih etmese de küfretmeyi herkes bilirdi. Ağzından çok kötü bir laf çıkacaktı ki kendini tutup sola sinyal yaktı ve döndü.

“ne istiyorsun?” diye sordu biraz sakinleştikten sonra.

“konuşmak”

“konuşacak bir şeyimiz yok!”

“var,” dedi Alparslan ve ekledi “ama şimdi değil önce sessiz sakin bir yere gidelim. Kimsenin bizi rahatsız edemeyeceği bir yere.”

Neslihan, daha fazla zorlamamaya karar verip adamın ona yolu tarif etmesine izin verdi. Nihayetinde bir sokak arasına saklanmış yeşil tenteli küçük bir kafenin içine girdiler. İçerisi sıcacıktı. Hiç konuşmadan iki kişilik bir masaya geçip oturdular. Yanlarına gelen kafe sahibi gülümseyerek “ne alırdınız?” diye sordu. Burası o kadar küçüktü ki içeri beş masa anca sığmıştı. Duvar kenarında oturan orta yaşlı bir çift dışında içeride kimse yoktu yeşil tenteli, taş zeminli bahçesi ise yağan kardan dolayı kapalıydı. Siyah ahşap çitli pencerenin yanında kalan masaları ise boyası yer yer dökülmüş ahşaptandı.

“çay,” dedi Alparslan “bir de yiyecek bir şeyler sen bilirsin.”

“peki,” dedi adam ve başını sallayıp gitti. Neslihan ise elini çenesine yaslamış, sinirli bir şekilde dizini titreterek dışarı bakıyordu. Pencerenin kenarında birikmiş karın üstünde güvercinlerin ayak izleri vardı.

Alparslan’ın onu izlediğinin farkındaydı. Bütün gün onu izlemişti zaten. Melikşah ile aralarının gergin olduğunu anladığına şüphe yoktu.

Bir dakika sonra adam elinde küçük bir çaydanlıkla geldi. Tepsiyi ve çaydanlığı masaya bırakırken “biraz uzun bir konuşma olacak gibi,” diye ekledi anlayışla. Adam uzaklaşırken Neslihan tepsiye baktı. Kurabiye, kek ve börek vardı. Onunsa bir şey yiyecek hali yoktu. Alparslan bardaklara çayları doldururken Neslihan çıkan buharı izledi.

Sonunda ona bakıp “ne oldu Alparslan?” diye sordu usulca. Arka planda bir türkü çalmaya başlamıştı. Ses uzaklardan geliyormuş gibiydi. Neslihan bu türküyü biliyordu. Şu dağlarda kar olsaydım diye başlıyordu. Arar bulur muydun beni? Sözleri ne manidardı.

Alparslan bir şey söylemeden arkasına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. Neslihan’ın yüzüne dalıp gitti. Arkada türkü çalıyor, Alparslan, Neslihan’ın yüzüne öyle bakıyordu ki Neslihan ağlamak istiyordu. İşin kötüsü o da adama bakmaktan kendini alamıyordu. Birbirlerine dalıp gittikleri o an Neslihan’ın kalbine nakış gibi işlerken, zihni bu anı özenle kaydediyordu. Sanki tek bir saniyesini bile unutmaya tahammülü yokmuş gibi…

Gözünden bir damla yaş akıp giderken kımıldamaya cesaret edemedi. Alparslan usulca masanın üzerine eğilip elindeki mendille o yaşı nazikçe sildiğinde Neslihan gözlerini kapattı. Alparslan’ın eli bir süre Neslihan’ın yüzünde oyalandı. Türkü bitti ve Neslihan, kendine hayret ederek hızlıca geri çekildi.

“yapma,” dedi yalvarır gibi.

“Neslihan,” dedi Alparslan usulca “seni kaybetmek istemiyorum.”

“yapamam,” dedi Neslihan “geri dönemem.”

“seni seviyorum,”

Neslihan içindeki acı daha da artarak karşısında oturan adama baktı. Ne demişti? Göğsünün hızla inip kalkmaya başlaması hayra alamet değildi.

“haftalardır aramızda konuşulmayan her şeyi düşündüm. Söylediklerin kalbime hançer gibi saplandı,” diye devam etti adam. Kehribar rengi gözlerinde eriyip giden gün batımının parıltıları vardı sanki.

“kendi sessizliğine beni kurban ettin dedin. Haklıydın. Hayatım bir anda öyle karmakarışık hale geldi ki sana ulaşamadım. Ama seni fark etmiştim Neslihan. Karşımda gün boyu bütün zarafetinle çalışıp didinirken, tebessüm ederken, gülerken, konuşurken ya da sinirlendiğinde içinden çıkan o hırçın kız esip gürlerken seni çoktan fark etmiştim. Benimle gözlerinle konuşmaya başladığında, yani kelimeler aradan çıkıp yine de anlaşmayı başardığımızda sana çoktan bağlanmıştım Neslihan.”

“neden bir şey demedin o zaman?” diye sordu Neslihan, “ned-“ durdu. Kalbi acıyordu.

“gitmezsin sandım,” diye fısıldadı Alparslan aynı acı onun kalbinde de vardı. Neslihan başını iki yana salladı.

“evlisin zannediyordum,” dedi hemen “sen bana yasaktın. Ben de Melikşah’ın bana uzattığı can simidine tutundum.”

“pişmanım.”

“bu hiçbir şeyi değiştirmez.”

Alparslan bunu kabul etmek istemiyordu. Masanın üzerinden yine eğildi, “gözlerinde gördüğüm ateş,” diye fısıldadı, “onun için değil.”

“ona ne yaptığımızın farkında mısın?” diye sordu Neslihan “buna düpedüz ihanet derler.”

“asıl ihanet; onunla evlenirsen olacak,” diye kestirip attı Alparslan. Neslihan içi ürpererek adama bakakaldı.

“ben-“

“konuş onunla, lütfen Neslihan çok geç olmadan konuş, bitir bu işi.”

Neslihan, başını ellerinin arasına alıp dirseklerini masaya yasladı. Ne diyordu bu adam? Neler oluyordu? Neyin içine düşmüştü böyle.

“Alparslan-“ dedi başını kaldırıp “bunun benim için ne kadar zor olduğunu görmüyor musun?”

“bütün ömrünün bu zorlukla geçmesini mi istiyorsun?”

“korkuyorum!” dedi içi acıyarak

“yapma!”

Alparslan’ın yüzünde gördüğü inat hoşuna gitse de sonunda duygularını dile getirebildiği için sevinse de Neslihan ona neden korktuğunu, niçin olmayacağını anlatmalıydı.

“çocukluğum, akrabalarımın yetişkin sohbetlerine kulak kabartarak geçti,” dedi aniden, “çoğu zaman masada hep başkalarının hayatları konuşulurdu. O zamandan beri fark ettiğim ilk şey neydi biliyor musun?”

Neslihan bir cevap beklemeden devam etti, “erkeklerin yaptıkları hatalar hemen unutuluyordu. Karısını aldatan erkek akrabalar, içip ailesini dövenler, malı mülkü yiyenler hep erkeklerdi ama ilk onlar affediliyordu ve mesele kadınların yaptığı hatalara gelince-“ Neslihan derin bir çekti, “susmak bilmiyorlardı Alparslan. Nişan atan kızlara kötü gözle bakıyorlardı, boşanmış kadın hatalı kadındı, dul kalmış kadın biçare, hatta bazen çok konuştuğu için kadınların yediği dayağı hak ettiğini söyleyen başka kadınları bile duydum.”

“ama-“

“dinle,” dedi Neslihan, yutkunup devam etti “ve ben bu toplumun içinde hiç hata yapmayan hep örnek gösterilen o cici kız oldum hep. Babam bana baktığında onun gözlerinde hep aynı gururu gördüm. Erkek kardeşlerim annemi üzerlerdi. Annem onlar yüzünden bazen ağlardı bile ama onlar hep affedilirdi. Ben öyle bir şeyi denemedim bile. Ben annemi hiç üzmedim Alparslan.”

Neslihan ne ara ağlamaya başlamıştı bilmiyordu. Tek istediği anlatmak ve anlaşılmaktı.

“Melikşah’ı gördüler. Bunu engelleyemedim. Onun benim kocam olacağını düşünüyorlar. Aileler birbirleriyle tanıştı ve ben bu geri dönülemez adımları atarken zihnimin içinde hep aynı ses çınlayıp durdu. ‘O masalarda konuşulup asla affedilmeyecek o kızlardan biri de ben olmayacağım.’”

Sanki Neslihan gibi kızlar hiç hata yapamazdı. Onların aklı da kalbi de ilk seferinde doğru hedefi bulmak zorundaydı. Hele ki iş gönül meselelerine geldiğinde kendi iradesi ile hareket eden bir genç kızın hata yapma şansı yoktu. Erkek istediği kadar kızla şansını denerdi ama kız ilk seferde evleneceği adamı bulmak zorundaydı. Yoksa konuşmaya başlarlardı. Başındaki örtüye bakmadan bir gün başka adam, öbür gün bir başka adamla gezip tozuyor derlerdi.

“bu çok saçma,” dedi Alparslan ama anlamıştı. Neslihan’ın ne demek istediğini çok iyi anlamıştı.

“ama gerçek bu, eğer şimdi Melikşah’ı bırakıp sana gelirsem ailem de aynı şeyi düşünecek. İşte küçüklüğümden beri aklıma, ruhuma kalbime kazınan bu korkunun sebebi bu! Hata yapmak benim için asla mümkün değilmiş gibi hissettim. Şimdi sen karşıma geçmiş ‘hata yapalım’ diyorsun. İçimdeki o küçük kız deli gibi korkuyor Alparslan. Senin elini tutmaktan, sana nasıl hissettiğimi söylemekten çok korkuyor.”

Alparslan tek kelimeyle sarsılmıştı. Dayanamayıp sandalyesini kızın yanına çekti. Tam karşısına geçip buz gibi olmuş ellerinden tuttu.

“ben sana inancıma ters bir şey teklif etmiyorum Neslihan,” dedi ciddi bir tavırla “sana harama bulaşalım demiyorum, aksine her şeyi düzeltmeyi teklif ediyorum. Hata yapma lüksünü bize veren Allah’tır. İkimiz adına ona sığınıyorum ve yaptığımız hataları düzeltmek için bir fırsat istiyorum.”

Neslihan onu dinlerken başını eğip bir arada duran ellerine baktı. İçini bir an titrek bir umut kaplar gibi oldu. Bu mümkün müydü? Bir geri dönüşü var mıydı? Bir geri dönüş olsun istiyordu. Melikşah’ın gözlerinde gördüğü aşka karşılık verememekten, kendini iğrenç, kirlenmiş, sahtekar gibi hissetmekten yorulmuştu.

“ben-“

“imtihan dünyasında yaşıyoruz Neslihan,” dedi Alparslan başını kaldırıp kızın gözlerinin içine baktı, “kalpleri birbirine ısındıran Allah’tır. Biz de birbirimize çekildik. Bunda bir suç yok hata da.”

“yok,” diye mırıldandı Neslihan. Alparslan gülümsedi. O gülümseyince Neslihan da güldü. Sanki dünyası genişledi.

“ama susmaya devam edersek işte o zaman suç bizim olur Neslihan. İnsanız, hata yaparız, belli ki ikimiz de hatta üçümüz de sınanıyoruz ve sınanmaya da devam edeceğiz. Ben kendi payıma her şeyle ve herkesle mücadele etmeye hazırım.”

Alparslan, kızın iki elini sıkıca tutup sıktı, “sen de hazır mısın?”

Neslihan, adamın gözlerinin içine baktı. Ne kadar bakarsa baksın sanki yetmiyordu. O an hiç hissetmediği kadar cesur hissetti. Cesur olmak zorundaydı çünkü içten içe biliyordu ki bu adamı bırakacak gücü yoktu. Bu adamı bırakmak istemiyordu.

İkinci defa düşünmeden başını salladı, “hazırım,” dedi usulca “senin için, bizim için, herkes için, doğru olanı yapmak için mücadele etmeye hazırım.”

Alparslan, bu cevap karşısında Neslihan’ın ellerini tutup kendi bağrına bastırdı ve başını eğip bir süre öylece durdu. Neslihan onun kalp atışlarını hissediyordu. Omuzları inip kalkarken başını hafifçe eğip onu seyretti. İşte buydu! annesi ile babasında, İlyas ağabeyi ile Leyla yengesinde gördüğü ve deli gibi istediği şey buydu. Bu uyum, bu bütünleşme hissi…

Yutkundu. Usulca ellerini geri çekip kucağına geri koyarken Alparslan ona baktı.

“Melikşah,” dedi başını eğerken. Alparslan anlamıştı. Geri çekildi. Sandalyesini çekip tekrar karşısına geçti.

“ne zaman konuşacaksın onunla?”

“bulduğum ilk fırsatta,” dedi Neslihan “ona bu haksızlığı daha fazla yapamam.”

“Nesli-“

“senden bir şey rica edebilir miyim?”

“ne istersen,” dedi Alparslan yumuşacık bir tavırla. Öyle ki Neslihan kendini tutamayıp tebessüm etti.

“ben Melikşah’la konuşana kadar bir araya gelmeyelim,” Neslihan bunu çekinerek söylemişti ama sonra duruşunu dikleştirip devam etti, “o çok dürüst ve iyi kalpli bir adam. Bundan daha azını hak etmiyor.”

“anlıyorum,” dedi Alparslan her ne kadar bu durumu kabul etmek onun için çok zor olsa da “sen konuşana kadar senden uzak duracağım.”

“teşekkür ederim.”

“ama sonra,” diye devam etti Alparslan “elinden sıkıca tutup asla bırakmayacağım Neslihan, her tebessümüne, her kahkahana, her nefesine talibim.”

Neslihan bir an nefes almayı unuttu. Adamın ateş gibi kavuran sözleri vücudunda dolanıp küle dönüştü.

“ben-“ dedi zihnini toparlamaya çalışırken “sana haber veririm.”

“tamam, senden haber bekleyeceğim,” Alparslan gülümsedi, bu buz gibi havada masalarından sıcacık bir hava yükseliyordu sanki “sen şimdi git ben gerisini hallederim.”

“emin misin, seni ofise bırakabilirim.”

“gerek yok yürüyerek dönerim,”

Neslihan başını sallayıp ayağa kalktı. Paltosunu giyerken Alparslan onu izliyordu. Daha konuşulmamış çok mesele vardı ama en mühimini halletmişlerdi.

“Allah’a emanet ol,” dedi Neslihan tebessüm edip.

“sen de,”

Neslihan tekrar dışarı çıktığında, gün ikinci kez doğmuş gibi geldi. Yüzünde saçma bir gülümseme ile arabasına bindi. Düzeltmesi gereken çok şey vardı. Yola çıktı.

...

evet sonunda aşıklar mücadele etmeye hazırlar

umarım Neslihan'ın neden böyle davrandığını layığıyla açıklayabilmişimdir

yeni bölüm gelene kadar kendinize çok iyi bakın

Allah'a emanet olun

Bölüm : 13.01.2025 11:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ON BİR
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...