

hepinize iyi okumalar dilerim
BÖLÜM
Müzekkere
Pazartesi iş çıkışına doğru söylediği gibi Oğuzhan abisi geldi. Şükürler olsun ki Melikşah yoktu. Bir dava için öğleden sonra çıkmış ve sabah da hiç bir araya gelmemişlerdi.
Irmak, ikisinin arasının bozuk olduğunu hemen anlamıştı tabii ama bir şey sormamıştı. Neslihan ona aralarındaki ilişkinin bittiğini söyleyecekti ama bunun için kafasını toparlaması gerekiyordu. Şu birkaç haftada hayatında öyle değişiklikler yaşanmıştı ki düşündükçe başı dönüyordu.
Oğuzhan abisi geldiğinde onu karşıladı. Birbirlerine sarılırlarken Irmak onları dikkatlice izledi. Oğuz ona bakıp “kaza günü tanışmıştık sizinle değil mi?” dedi ve başıyla selam verdi.
“o gün herkes telaş içindeydi, bu deli kız hepimizi korkuttu.”
Oğuz, kardeşini korumacı bir tavırla kolunun altına alıp “Melikşah nerede?” diye sordu ve ekledi, “şimdiye çoktan ortaya çıkması lazımdı.”
“abi,” dedi Neslihan ikaz eder gibi, “dava için çıktı.”
“bir anda ortadan kayboldu bu çocuk da,” diye mırıldandı Oğuz ağzının içinde ve ekledi “diğer Selçuklu Sultanı nerede?”
Irmak kendini tutamayıp bir kahkaha patlattı, “bu muziplik genetik herhalde,”
“başı ben çekiyorum,” dedi Oğuz şişinerek “Neslihan ise en sıkıcı olan kardeşimizdir.”
“Oğuz abim de en sinir bozucu olanımızdır.”
İki kardeş iş yerinde olmasalar birbirlerine dil çıkartacaklardı ki Oğuz boğazını temizleyip “neyse,” dedi “duruşumu bozmayacağım.”
“Alparslan Bey!” diye seslendi Irmak, epeyce eğlenmişe benziyordu, “bir dakika gelir misiniz?”
Alparslan sanki konuşulan hiçbir şeyi duymamış gibi kalkıp yanlarına geldi ama Neslihan, onun dudağının kenarına konmuş belli belirsiz tebessümden ve kehribar gözlerinin keyifle parlamasından iki kardeşin didişmesini dinlediğini anlamıştı.
“Alparslan Bey,” dedi Neslihan usulca “Oğuzhan abim sizinle tanışmak, kaza günü yaptıklarınız için size teşekkür etmek istedi.”
Alparslan dikkatle Oğuz’a bakıp elini uzattı, “hoş geldin Oğuzhan,” dedi sıcak bir tebessümle. Oğuz adamın elini sıkıp bıraktı.
“hoş buldum Alparslan,” Oğuz, Neslihan’a göz kırpıp “Nesli bizim kıymetlimizdir,” dedi, “o gün herkes öyle telaşlandı ki, geride kalan her şeyi unuttu. Bu yüzden yaptığın her şey için ailemiz adına tekrar teşekkür ederim.”
“hiç önemli değil,” Alparslan bunu gerçekten kast ederek söylemişti, “Neslihan iyi olsun hepimiz için önemli olan mesele buydu, o gün de bugün de.”
Neslihan, tebessümle onu dinlerken Irmak kaşlarını çatıp ikisini izlemeye başlamıştı.
“öyle tabi,” dedi Oğuzhan ve birden sordu, “hiç Ankara’da bulunmuş muydun?”
“zaman zaman,” diye cevapladı Alparslan, “erkek kardeşim Ankara’da çalışıyor, daha doğrusu çalışıyordu, onu ziyarete gidip geldiğim için Ankara’yı iyi bilirim.”
Neslihan, yeni öğrendiği bu ayrıntıyı zihnine kaydetti.
“tabi ya!” dedi Oğuzhan bir şey hatırlamış gibi “ben de bu adamı nereden hatırlıyorum deyip duruyorum, dünya gerçekten küçük, kardeşinin adı Gökhan mıydı?”
“evet,” dedi Alparslan da şaşırmıştı “tanışıyor musunuz?”
“hem evet, hem hayır, eşimin staj yaptığı belediyede çalışıyordu Gökhan Akman, ismen ve sima olarak tanıyorum Gökhan’ı. Hafızam kuvvetlidir benim büyük ihtimalle seni onun yanında görmüş olmalıyım.”
“ne tesadüf,” dedi Alparslan. Neslihan ile göz göze geldiler. Neslihan onun gözlerinde hoşuna gitmeyen bir şeyler gördü. Hatta daha dürüst olmak gerekirse tüylerini diken diken eden bir şey.
“gerçekten büyük tesadüf,” Oğuzhan gülüp geçti ve Sencer Bey’in odasına bakıp “on dakikaya çıkarım,” dedi Neslihan’a “beni bekle seninle konuşacaklarım var.”
“tamam,”
Oğuz önce Irmak’a sonra Alparslan’a bakıp “tekrardan tanıştığıma memnun oldum, hepinize iyi çalışmalar dilerim,” dedi ve ekledi “Gökhan’a selamlarımı ilet,”
“iletirim,” Alparslan tedirgin mi gözüküyordu? “ben de tanıştığımıza memnun oldum.”
Oğuzhan gözden kaybolurken Irmak da ayaklandı, “ben de çıkayım artık, akşama amcamlara gideceğiz yol uzun.”
“tamam canım,” dedi Neslihan “iyi akşamlar yarın görüşürüz.”
“görüşürüz,”
“iyi akşamlar,” Alparslan, Irmak giderken yerine geri dönmeyip bekledi. Irmak ikisine bir bakış atıp gitti.
Ofis neredeyse boşalmıştı. Neslihan, adama dönüp “sen çıkmıyor musun?” diye sordu.
“aslında gitmem gerekiyor,” dedi Alparslan “ama gitmek istemiyorum.”
“neden?” diye sorarken kendini tutamayıp gülmüştü
“sen neden olduğunu çok iyi biliyorsun.” Adamın ses tonundaki bir şeyler Neslihan’ın kalp atışlarını hızlandırmıştı bile. Aralarında belli bir mesafe olsa da gözlerinin içine baktığında o mesafenin kaybolduğunu hissetti.
“biliyorum,” dedi Neslihan usulca “ama birbirimizden uzak durmamız lazım, o yüzden gitsen iyi olur.”
“haklısın,” Alparslan öyle dertli bir iç çekti ki Neslihan ona uzanmamak için kendini zor tuttu.
“iyi akşamlar,” dedi
“sana da,”
Alparslan masasına geri dönüp toparlandı ve gitmeden önce son kez Neslihan’a bakıp gülümsedi. Neslihan da ona gülümsedi.
Ardından masada parmaklarıyla tempo tutup abisinin çıkmasını bekledi. On beş dakikanın sonunda Oğuzhan abisi çıktığında elinde çantası hazır bekliyordu.
“nihayet,” dedi abisinin koluna girip kendini ofisten dışarı atarken. Oğuz ona hafifçe omuz attı, “söylenme kız,”
“hem sen ne konuştun Sencer Bey’le?”
“Bey mi, amcaya ne oldu?”
“profesyonel iş hayatı oldu,” dedi Neslihan. Oğuz anladığını belli eden bir ses çıkarttı ve “Sencer amcaya sormam gereken birkaç soru vardı, onları sordum biraz özel bir mesele.”
“tamam,” dedi Neslihan belli belirsiz kaşlarını çatarak ve dayanamayıp ekledi “endişelenecek bir şey yok değil mi?”
“yok, yok,” Oğuz otoparka giderken “geçen akşam İlyas abimin haline çok üzüldüm,” diye başladı, “sonra kendime çok kızdım, bunca sene onları barıştırmak için hiçbir şey yapmadım.”
“aynı şeyi ben de düşündüm,” dedi Neslihan “o zamanlar küçüktük, İsmail abimin aniden gidişinin şokunu hala hatırlıyorum, annem gitmesin diye çok dil dökmüştü abime, abim ise ruhsuz gibiydi.”
“neler olduğunu hiç öğrenemedik,” dedi Oğuzhan o günlere gitmişti, “o kış Trabzon’dan döndükten sonra İsmail abim değişmişti, giderken ikinci kez arkasına dönüp bakmadı bile.”
“sonra da çok az görüşüp konuşur olduk, İlyas abimi ise hiç aramaz oldu, senin düğünündeki hallerini hatırlıyor musun?”
“İsmail abim resmen İlyas abimi görmezden geldi, Leyla yengemle onu tanıştırdığımda gözlerinde gördüğüm şey-“
“ne?” diye sordu Oğuzhan hemen
“ne bileyim, ona acıyarak baktı sanki ya da bana öyle geldi.”
İki kardeş yürürken ciddi düşünceler içindeydiler. Otoparka geldiklerinde Oğuz “ben arabayı aşağı caddeye bıraktım,” dedi.
“yürüme bu soğukta ben seni indiririm aşağıya.”
Oğuz bir an düşünüp “tamam,” dedi. Birlikte arabayı bindiklerinde “onları bir araya getirmemiz gerekiyor,” diye konuşmalarına devam etti.
“İsmail abim hayatta İstanbul’a gelmez,” diye itiraz etti Neslihan “onu buraya getirecek önemli bir şey olması lazım.”
“off,” dedi Oğuzhan içi sıkılmıştı, “bu adamın inadı beni yoruyor.”
“inat bizim ailede genetik bir şey,” dedi kız buruk bir tebessümle “onları bir araya getirip bir odaya kilitlemek lazım.”
“iki üç gün de kimse yanlarına uğramayacak ama”
“kavga mı ediyorlar, etsinler, birbirlerine sövecekler mi, sövsünler, şöyle döksünler içlerinde ne varsa rahatlasınlar.”
Oğuz başını sallayıp “sonuçta yengem de kardeşi ile küstü ama bir araya geldiklerinde barışmanın bir yolunu buldular.”
“yani bizim iki inat için de bir umut var,”
“kesinlikle,”
“ha benim araba şurada, sen beni köşede indir bacım,”
Neslihan sinyal yakıp köşede durdu, “Allah’a emanet ol,”
“sen de abi, İzel yengeme selam söyle,”
“aleykümselam,”
Oğuz arabadan inip giderken Neslihan da dönüp yola devam etti. Eve geldiğinde yorgunlukla odasına çıkıp üstünü değiştirdi ve namaz kıldı. Mutfakta tehlikeli bir sessizlik içinde oturan annesinin yanına gittiğinde “ne oldu?” diye sordu hemen.
“dalıp gitmişim,” dedi annesi, “bir şey mi dedin?”
“ne oldu diye sordum,”
Neslihan kendine bir tabak yemek alıp masaya geçip otururken “siz yediniz herhalde,” dedi emin olmak için
“baban erken yemek istedi bugün, odasına çekildi.”
“bir şey yok değil mi?”
“yok dedim ya kızım,”
Neslihan yemeğini yerken “Oğuzhan abim geldi bugün ofise,” diye anlatmaya başladı, “Sencer Bey ile görüştü, sordum özel bir mesele dedi, sen ne olduğunu biliyor musun?”
Elife Hanım kızarır gibi olunca Neslihan ne olduğunu bildiğini anladı.
“anne?”
“İzel’in annesi ile babası boşanma kararı almışlar,” diye fısıldadı Elife Hanım utana sıkıla.
“ne? Neden?”
“bilmiyorum,”
“anne bal gibi de biliyorsun,”
“babası, annesini aldatıyor muymuş ne,” diye fısıldadı annesi, “bayağı çekişmeli bir davaymış.”
“bir dakika yeni bir mesele değil mi bu?”
“yok aylardır sürüyormuş mahkeme,”
Neslihan öğrendiği bu yeni bilgiler karşısında şaşkına dönmüştü. Onca ay İzel yengesi, ailesinden konu açıldığında her seferinde rahatlıkla yalan söylemişti o zaman.
“e madem aylardır dava sürüyor, abim niye Sencer Bey’in yanına uğradı ki?”
Elife hanım yüzünde hafif kızgın bir ifadeyle “çünkü yeni öğrendi,” dedi.
“sen nasıl öğrendin?”
“geçen hafta bir şeyler olmuş İzel’le kavga etmişler, tesadüf ben aradım, sesinden anladım hemen bir şeylerin ters gittiğini.”
“Allah Allah,” dedi Neslihan “çok ilginç”
“değil mi?” annesi biraz üzgündü, “İzel’in iyi tarafları da var ama böyle önemli bir mesele saklanır mı?”
“en azından abime söyleyebilirdi,” diye onayladı Neslihan ve annesinin can sıkıntısını gidermek için “ama sen merak etme onlar çoktan barışmışlar bile, hem yemekte hem de bugün abimin keyfi gayet yerindeydi.”
“iyi çok şükür,” dedi Elife Hanım biraz rahatlayarak. Sonra ilgisini kızına yöneltip “Melikşah oğlum nasıl?” diye sordu.
“iyi,” dedi Neslihan gözlerini kaçırıp. İki hafta diye geçirdi içinden. İki hafta sonra herkese her şeyi anlatacak ve rahatlayacaktı.
“ne zaman gelecekler istemeye?” diye sorularına devam etti Elife Hanım. Neslihan’ın tüm iştahı kaçmıştı tabağını itip “anne acelemiz yok,” dedi usulca “böyle bir şey için henüz hazır değilim.”
“madem hazır değildin ne diye evleneceğim diye ortaya çıktın kızım?” diye sordu annesi kızarak. Neslihan sustu. İşte korktuğu şey buydu. Bu yargılamadan korkuyordu. Hata yapmış olamaz mıydı?
“cevap ver!” diye diretti Elife Hanım.
“üstüme gelme anne,” diye uyardı Neslihan sakince.
“soruma cevap ver o zaman.”
“hay çıkmaz olaydım,” diye patladı Neslihan sonunda, “onu bu eve getirmez olaydım anne.”
“bana bak,” dedi Elife Hanım keskin bakışlarını kızının üzerinde gezdirirken “sen benden bir şey mi saklıyorsun?”
“senden bir şey saklamıyorum,” dedi Neslihan “ama mahremimi kendime saklıyorum.”
“ne demek şimdi bu?”
Neslihan yılgın bir şekilde aldığı nefesi bırakıp ayağa kalktı, “bir şey demek değil,” tabağını bulaşık makinesine koyup “odama çıkıyorum,” dedi.
“kaç git bakalım,” diye söylendi arkasından Elife Hanım. İçinde onlar için ne büyük yangınlar koptuğunu, kızını delicesine koruma içgüdüsüne karşı koyamadığını anlatamadı.
Neslihan odasına çıktığında sinirli bir şekilde bir süre volta atıp durdu. Penceresini açıp temiz havayı içine çekti. Eline telefonu alıp bir müddet aramak istediği tek numaraya baktı. Sonunda numaranın üstüne dokunduğunda ikinci çalışta cevap geldi.
“Neslihan?”
“müsait misin?”
“evet, bir şey mi oldu?” endişelenmişti.
“biliyorum, uzak durmamız gerektiğini söyleyen bendim ama-“ bu noktada sesi çatlayınca durmak zorunda kaldı.
“eh ben Üsküdar’dayım, sense benden epeyce uzaktasın, bence sözümüze sadık kalmaya devam ediyoruz,” sesi yumuşacıktı, onu rahatlatmak için böyle konuştuğunu biliyordu. İşe yaramıştı da. Neslihan güldü. Gözlerini silip “teşekkür ederim,” diye fısıldadı.
“keşke yanında olsam,” dedi Alparslan, sesinde özlem vardı, “keşke-“
“ama yanımdasın zaten,” diye karşı çıktı Neslihan “kendime itiraf edemediğim zamanlarda dahi sen hep benimleydin, kalbimdeydin.”
“sevgilim,” diye fısıldadı Alparslan. Neslihan ürperdi. Gözlerini kapayıp elini kalbine götürdü. Yerinden çıkmak için atıyordu sanki.
“Alparslan,” dedi Neslihan sesi duyulmasın diye çok kısık sesle konuşuyordu, “seni çok seviyorum.”
“ben de seni seviyorum Nesli’m, çok seviyorum.”
“bir gün,” dedi Neslihan “olan biten her şeyi anlattığımızda bizi anlarlar değil mi?”
Alparslan, Neslihan’ın korkularını biliyordu. Ne olursa olsun onun yanında olacaktı. Onları zor bir süreç bekliyordu ama Alparslan’ın da fazla beklemeye niyeti yoktu. Neslihan’la hemen evlenmek istiyordu. Suçluymuş gibi oturup münasip bir vakit geçmesini beklemeyecekti. Bunu kendisine ama en çok da Neslihan’a yapmayacaktı.
“bizi anlayacaklar canım,” dedi şefkatle “korkma, ne olursa olsun birlikte mücadele edeceğiz unuttun mu?”
“unutmadım, aksine tutunduğum tek şey bu,”
“sen çok güçlü bir kadınsın,” dedi Alparslan, “sandığından çok daha güçlü hem de.”
“böyle mi düşünüyorsun gerçekten?”
Alparslan’ın gülüşünü duydu. Yüzü gözünün önünde canlandı.
“benim düşünememe gerek yok ki, gerçek bu. Hala daha Rize’li ailenin birbirine silah çektikleri günde içinden çıkan aslanı hatırlayıp heyecanlanıyorum.”
“ben utanayım diye mi böyle konuşuyorsun sen?” dedi Neslihan kızararak.
“o gün dedim ki; Alparslan oğlum sen bittin, bu kız seni kurşuna dizse sesin çıkmaz.”
Neslihan gülmeye başladığında Alparslan “ha şöyle,” dedi içtenlikle “gülümse sevgilim, sana gülmek çok yakışıyor.”
“sana da öyle,” dedi Neslihan utancını yenmeye çalışarak “gülümsediğin zaman gözlerin daha çok parlıyor sanki bir de ciddi durduğun zaman kimseye belli etmesen de dudaklarının kenarında beliren tebessümlerin var. Kimsenin anlamadığı bir espriye gülüyormuş gibisin ama ben çoğu zaman neye güldüğünü anlıyorum. O zamanlar yüzünü izlemek daha eğlenceli oluyor.”
“demek bana bakıp eğleniyordun?” dedi Alparslan “bense sana baktığım zaman eriyip gidecekmiş gibi hissediyorum.”
“ben farklı mıyım sanki”
“az kaldı,” diye fısıldadı Alparslan “çok az kaldı,” Neslihan’dan çok kendisi için tekrar edip duruyordu.
“sonra her şey yoluna girecek.”
“sonra senin elini hiç bırakmayacağım, birlikte yuvamızı inşa edeceğiz, el ele büyüteceğiz her şeyi, işimizi, aşımızı, aşkımızı.”
“inşallah,” dedi Neslihan umutla “bundan daha fazla istediğim bir şey yok.”
“benim de”
“yarın görüşürüz o halde,”
“görüşürüz, Allah’a emanet ol sevdiğim.”
Neslihan gülümsedi “sen de” telefonu kapattığında rahatlamıştı. Mutluydu ve tekrar umut dolmuştu.
....
küçük bir rica
yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen
kendinize çok iyi davranın
Allah'a emanet olun :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |