26. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ÜÇ

BÖLÜM ÜÇ

RabiaSofi
rabiasofi

yeni bölüm geldi :)

iyi okumalar. yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen .

BÖLÜM

Bilasebep

 

Neslihan şu bir haftanın nasıl geçtiğini hiç anlamamıştı. Melikşah ile olan konuşmalarından sonra aralarında tatlı bir muhabbet başlamıştı. İş yerinde birbirlerine kaçamak bakışlar atıp aptal gibi etrafta sırıttığı bir gerçekti. Olan biteni Irmak ertesi gün hemen anlamıştı. Bu yüzden ona anlatmak zorunda kalmıştı.

“seninki yine sana dalıp gitti,” dedi Irmak başıyla Melikşah’ın masasını işaret ederek. Neslihan kafasını kaldırıp ona baktığında avcunu çenesine yaslamış onu izleyen adamı gördü. Gülümseyip ‘işine dön’ gibi bir işaret yaptı ama Melikşah omuz silkip onu izlemeye devam etti.

Neslihan bu yaramaz çocukla ne yapacağını henüz bilmiyordu ama kesinlikle mutlu hissediyordu. Onun ilgisinden memnundu. Ona olan bakışları kalbini hızlandırıyordu. Bu yeni duygulara alışmaya çalışıyordu. Hayatına onun da dahil olduğu bir gelecek nasıl olurdu diye düşünmeye başlamıştı. Hayalinde Melikşah’ı ailesiyle tanıştırmaya başlamıştı bile. Onun ailesiyle tanışma fikri ise içinde bir şeylerin kasılmasına sebep oluyordu.

“ha şimdi de sen dalıp gittin,” diyen Irmak’ın sesiyle kendine gelip çalışmaya devam etti. Daha çıkışa bir saat varken Melikşah yanlarına gelip “bugün biraz erken çıkacağım,” dedi eğilip bir şey sorar gibi bir tavırla.

Irmak ikisini yok sayarak ekrana bakmaya devam edince Neslihan “bir şey mi oldu?” diye sordu.

“yok,” Melikşah gülümsedi “annemle babamın yıldönümü otuzuncu yıllarını kutlayacağım.”

“öyle mi?” dedi Neslihan “ne güzel.”

“aslında seni de götürmek istiyorum ama-“

“daha değil,” dedi Neslihan hemen “yani henüz hazır değilim.”

“biliyorum,” dedi Melikşah anlayışla “bu yüzden gelecek yıldönümüne saklıyorum.”

Neslihan tebessüm edip başını salladı, “gelecek yıl kulağa iyi geliyor.”

Melikşah doğrulup “şimdi gitmem lazım, yarın görüşürüz,” dedi.

“görüşürüz.”

Melikşah herkese iyi akşamlar dileyip çıkarken Irmak arkasından bakıp “bu çocuk sana fena halde abayı yakmış,” diye fısıldadı. Böyle söyleyince Neslihan dizginleyemediği heyecanıyla “çok hızlı gitmek istiyor,” dedi kendi kendine konuşur gibi.

“çünkü aşık,” diye karşılık verdi Irmak. Neslihan ona bakıp “ama biraz daha temkinli olmayı istemek suç mu?” diye sordu. Destek aradığı belliydi. Irmak onun koluna girip “benim arkadaşım ne isterse o!” dedi gülümseyerek. Neslihan ona minnetle bakıp gülümsedi.

“teşekkür ederim.”

“hiçbir şey için acele etmek zorunda değilsin Neslihan. Kalbini duyacak olan tek kişi sensin.”

“biliyorum.”

Nedense bu cümle Neslihan’ın ağzında acı bir tat bırakmıştı. Kafasını toparlayıp çalışmaya devam etti. Birer ikişer millet dağılmaya başladığında saati fark eden Neslihan sandalyesinde gerinip esnedi. Epeyce yorulmuştu ama elindeki listeyi bitirmeden çıkmaya niyeti yoktu. Irmak toparlanıp çantasını masanın üzerine bıraktı ve ekrana bakıp “anlaşılan senin biraz daha işin var,” dedi.

“belki bir yarım saat.”

“ben gidiyorum o zaman.”

Neslihan ona öpücük atıp “iyi akşamlar,” dedi gülümseyerek. Ofis boşaldığında mutfakta Esma ablanın bulaşıkları toplama sesinden başka bir şey kalmamıştı. Neslihan listeyi yarım saatten kısa sürede tamamlayıp bilgisayarı kapattı. Üzerine siyah kabanını giyip çantasını sırtına taktı. Bir an önce eve gidip dinlenmek istiyordu. Asansörlerin çağrı düğmesine basıp tek ayağıyla yeri deşer gibi gelmesini beklerken merdiven boşluğundan bir ses duyar gibi oldu. Dönüp tırabzanlardan eğilip baktığında birkaç kat aşağıda merdivene çöküp kalmış Alparslan Bey’i görünce hiç düşünmeden yanına inip “Alparslan Bey!” diye seslendi. Adam iki eli arasına aldığı başını kaldırıp gelen kişiye baktı. Yüzünden tüm renk solup gitmişti.

“iyi misiniz Allah aşkına?” dedi Neslihan telaşla. Yanına eğilip kolundan tutup hafifçe sarstı.

“iyiyim,” diye fısıldadı adam. Bir elinin üstü sanki bir yeri yumruklamış gibi kızarmış ve kanıyordu. Eline uzanıp “ne oldu size böyle?” diye sordu. Adam elini çekmeye çalıştı ama Neslihan bileğinden tutup mendil çıkarttı ve yaranın üstüne bastırdı.

“gerçekten iyiyim.”

“görüyorum ne kadar iyi olduğunuzu!” diye kızınca adam susmak zorunda kaldı. Neslihan adamın parmaklarını oynatıp “acıyor mu?” diye sordu. Kırılmış gibi gözükmüyordu.

“biraz,” dedi adam yüzünü buruşturup “ben hallederim Neslihan Hanım.”

Neslihan başını kaldırıp gözlerini adamın yılgın gözlerine dikti, “Alparslan Bey, çalışma arkadaşımı yaralı halde bırakıp gidecek değilim, lütfen size yardım etmeme izin verin.”

Adam ona bir anlığına karmaşık bir ifadeyle bakıp iç çekti ve usulca başını salladı.

“burada beklemeye devam edin geliyorum hemen,” Neslihan koşar adımlarla ofise geri dönüp mutfaktaki ilk yardım kutusunu aramaya başladığında Esma abla onu görüp “ne oldu kız?” diye sordu.

“Alparslan Bey,” dedi Neslihan “elini yaralamış sanırım kanıyor.”

“ne diyorsun kızım,” dedi Esma abla elini dehşetle ağzına götürüp “sonunda çıldırttılar adamı bak görüyon mu?”

Neslihan ona bakıp “sen ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Esma abla başını sallayıp “ama sittin sene söylemem yemin ettim,” diye ekledi.

“aman tamam bir şey söyleme,” dedi Neslihan biraz sinirlenerek. Sonunda ilk yardım kutusunu bulup canhıraş merdivenlerden inerken adamın yorgun bedenini görüp bir kere daha üzüldü. Omuzları çökmüş ellerini dizlerinin etrafına dolamış başı duvara yaslı ve gözleri kapalı şekilde öylece bekliyordu.

“geldim,” dedi Neslihan kutuyu yere koyup açtı ve gazlı beze pomat döküp adamın sıyrılmış derisinden süzen kanların üstüne bastırdı. Alparslan Bey bir an yerinden sıçrar gibi olunca “özür dilerim,” dedi içi giderek. O an adamın parmaklarında takılı herhangi bir yüzük göremediğini fark etti.

“asıl ben özür dilerim,” dedi adam yorgun bir ses tonuyla “sizi de yolunuzdan ettim.”

“hiç önemli değil.”

Neslihan yarayı sarıp kapattıktan sonra ilk yardım çantasını şimdilik merdiven boşluğunun oradaki pencerenin önüne koydu. Adam zorlukla ayağa kalkıp “tekrar teşekkür ederim,” dedi minnetle.

“iyi gözükmüyorsunuz,” dedi Neslihan kendini tutamayıp “yemek yediniz mi?”

Alparslan tebessüm etmeye çalışıp “sanırım sabah bir iki tane bisküvi atmıştım ağzıma,” dedi.

“e aşk olsun ama” dedi Neslihan “saat altıyı geçiyor yemek yemeden sizi hayatta bırakmam.”

“endişelenmeyin lütfen,”

“endişeleniyorum ama” diye araya girdi Neslihan “sizin önceki keyifli halinizi hatırlayan bir meslektaşınız, bir arkadaşınız olarak şimdiki halinize bakıp endişeleniyorum.”

Böyle söyleyince adam yutkunmakta zorluk çeker gibi boğazını temizleyip burnunu çekti. Sanki uzun zaman sonra ilk defa birisi de sadece onun için endişelenmişti.

“peki tamam karşı caddede güzel bir esnaf lokantası var oraya gidelim.”

“bilmez miyim,” dedi Neslihan tebessümle “üstelik patlıcan kebabı da pek güzeldir.”

“ben de severim,”

Böylece sohbete devam ederek lokantaya doğru yürümeye başladılar. Neslihan merakına yenilip “siz kaç yaşındasınız Alparslan Bey?” diye sordu.

“bu sene 30 yaşıma girdim Neslihan Hanım, peki ya siz?”

“ben 25 yaşımdayım, açıkçası sizin yaşınızı daha büyük tahmin etmiştim.”

Alparslan gülümseyip “neden?” diye sordu.

“şey biraz yorgun gözüküyorsunuz ondan sanırım.”

“haklısın bu aralar biraz zor zamanlardan geçiyorum.”

“umarım eşinizle ilgili mesele ne ise halledersiniz,” dedi Neslihan samimiyetle. Alparslan ona sorar gibi bakıp “eşim?” dedi kafası karışmış gibi.

“yani siz evlisiniz ya ben de sandım ki-“ Neslihan konuşurken sesi gittikçe kısıldı ve sonunda cümlesini tamamlamadan sustu.

“bir yanlış anlaşılmayı düzelteyim o zaman,” dedi adam usulca, dudaklarının kenarında belli belirsiz bir tebessüm belirmişti, “evli değilim, hiç evlenmedim, nişanlı ya da sözlü bile değilim hatta hayatımda öyle biri de yok.”

Neslihan biraz utanarak “kusura bakmayın,” diye özür diledi, “ben sandım ki- yani demişlerdi ki- yani sizin hakkınızda konuştuğumuzdan değil ama-“

Bu noktada Neslihan’ın lafı adamın kahkahasıyla yarıda kesildi. Neslihan yer yarılsa da içine girsem diye düşünürken Alparslan kendini toparlayıp “önemli değil Neslihan Hanım,” dedi, “olabilir böyle yanlış anlamalar ben de pek konuşkan bir insan değilim.”

Neslihan, adamı ilk defa böylesine gülerken görmenin şaşkınlığını yaşarken bunca zamandır herkesin onu niye evli zannettiğini merak etti. Belki de onda evli adam tipi vardı.

Nihayetinde lokantaya vardıklarında güzel bir akşam yemeği yiyip karınlarını doyurdular. Adamın rengi biraz yerine gelmişti nihayet.

“gerçekten acıkmışım,” dedi Alparslan “farkında bile değildim.”

“o zaman kendimi günün kahramanı ilan edebilirim,” Neslihan muzip bir tebessümle ayranın son yudumunu içip dudaklarını temizledi. Onu izleyen adam başını usulca sallayıp “benim kahramanım oldun gerçekten de,” diye kabul etti.

İçi titrer gibi olan Neslihan kendini tutamayıp “anlatmak isterseniz dinlerim,” dedi kısık bir sesle.

Adam derin bir iç çekip “eğer anlatacaksam aramızdaki resmiyete bir son vermemiz lazım,” dedi ciddi bir tavırla. Neslihan başını bir kere salladı, “anlaşıldı.”

“peki o zaman,” Alparslan ellerini hafifçe masaya vurdu, “önce dışarı çıkalım ama yoksa yemek kokusundan bayılacağım.”

“kabul.”

Hesabı ödeyip dışarı çıktıklarında temiz havayı içine çeken Neslihan konuşmadan adamın anlatmasını bekledi.

“bundan üç ay önce kardeşim Ankara’dan kalkıp İstanbul’a geldi. Hepimiz onun yıllık izin alıp geldiğini düşünmüştük ama o işinden istifa etmiş. İş dediğim de memuriyet bu arada.”

“memuriyetini mi yakmış?” diye sordu Neslihan şaşkınlıkla.

“annem çok üzüldü tabi, biz üç kardeşiz, babam biz çocuk yaştayken rahmetli oldu bu yüzden bizi annem büyüttü. Okumamız için kendinden vazgeçti kadın ve nihayetinde hepimiz güzel işlerde çalışan yetişkinler olup çıktık. Ya da ben öyle zannediyordum.”

Neslihan, adamın sesindeki öfkeyi duyabiliyordu. Bir şey demeden anlatmasını bekledi. Alparslan derin bir nefes alıp devam etti.

“meğer kardeşim memuriyetini bir kadın için yakmış. Ankara’da aynı yerde mi çalışıyorlarmış ne! Üstelik kadın evli. Tutturdu biz birbirimizi seviyoruz, evleneceğiz demeye. Kim olduğunu da söylemiyor. Evli olduğunu da tesadüfen annem öğrenmiş. Tabi öğrenince kadın şoka girdi. Tansiyon hastası oldu çıktı. Gökhan o kadından vazgeçmeye hiç niyetli değil. Aylardır bununla uğraşıyorum. Annem kafayı yemek üzere, Gökhan zaten ayrı alemde. Neymiş kocası bu kadını dövüyormuş da zorla onun yanında duruyormuş da gerekirse elini kana da bularmış da bilmem ne! Kısacası ne yapacağımı bilemez durumdayım.”

Neslihan, adamı dinlerken haline üzülmekten kendini alamadı. Demek bu yüzden bu haldeydi. Gerçekten de çok üzücü bir durumdu. Yürüye yürüye otoparka geldiklerinde Neslihan durup “böyle bir durumda ne denir bilmiyorum ama lütfen kendine de dikkat et,” dedi içtenlikle. Alparslan ellerini cebine sokup başını salladı.

“dinlediğin için teşekkür ederim,”

“güvenip anlattığın için ben teşekkür ederim.” Neslihan başını hafifçe yana eğip adama baktı, “yarın görüşürüz o halde”

“görüşürüz” dedi Alparslan ama bakışlarını kaçırmıştı.

Tam arkasını dönüp gidecekti ki “Neslihan,” diye seslendi. Dönüp ona baktı. Adını dudaklarında hissetmek bir garip gelmişti. Teninden bir ürperti geçip gitti sanki.

“efendim Alparslan,” diye karşılık verdi tebessümle.

Adam da gülümsedi “sanırım iş arkadaşlığını geçip arkadaşlığa yükseldik.”

“sanırım öyle oldu.”

“tekrar teşekkür ederim.”

“rica ederim, iyi akşamlar.”

Neslihan bu kez arabasına binip yola çıktığında öğrendikleri yüzünden dalıp gitmişti. Ne ara eve geldiğini anlamadı ama geç kalmıştı.

Salona girdiğinde tüm aileyi bir arada görünce el sallayıp “ben geldim,” dedi. Gökalp ona koşup kollarını açınca Neslihan yeğenini kucaklayıp kokusunu içine çekti.

“hoş geldin hala,” dedi coşkuyla.

“hoş buldum mis kokulum.”

“kızım nerede kaldın?” diye sordu Elife Hanım “şimdi seni arayacaktım.”

“işler biraz uzadı,” dedi Neslihan.

“seni beklemeden yedik,” dedi İzel. Leyla’ya elindeki telefondan bir şeyler gösteriyordu. Leyla da eli şiş karnının üzerinde gösterdiği şeye bakıyordu.

“afiyet olsun,” diye karşılık verdi Neslihan “ben de yemek yedim zaten, aç değilim.”

“iyi madem o zaman tatlıyı getirin de yiyelim,” dedi Yusuf Bey.

“sana tatlı yasak,” diye itiraz etti Elife Hanım.

Onlar atışmaya başlamadan Neslihan usulca odasına çıkıp kapıyı arkasından kapattı. Telefonunu kontrol etmek aklına geldiğinde Melikşah’tan mesaj geldiğini gördü.

“durumlar nasıl? Bizimkiler aşk tazeliyor da”

“hey! Beni unuttun mu?”

“Neslihan?”

Hemen yatağın ucuna oturup cevap yazdı.

“elbette seni unutmadım ama abimler bizde ve oldukça gürültülüyüzdür. Şimdi bir anlığına yalnız kalınca sana cevap yazabildim.”

Melikşah hemen cevap yazmaya başlayınca Neslihan gülümsedi.

“bunu duymak güzel, demek ikimiz de bu akşam ailelerimiz tarafından rehin alındık.”

“ben halimden memnunum”

“ben değilim” diyen Melikşah ağlamaklı bir emoji de göndermişti, “seninle birlikte olmayı tercih ederdim.”

“o zaman şöyle düşün… yarın sabah beni göreceksin hatta ofise adım attığın an göreceğin ilk yüz benim yüzüm olacak.”

Melikşah’ın cevap yazmasını beklerken yanıp sönen noktaları izliyordu.

“sanırım bu beni yarın sabaha kadar idare eder, seni hayal etmek yani.”

Neslihan yanakları kızarırken eliyle kendine yelpaze gibi hava yapıp sakinleşmeye çalıştı.

“beni utandırma! Şimdi aşağıya inmem lazım sonra konuşuruz.”

“ama seni utandırmak hoşuma gidiyor, sakın beni unutma!”

“görüşürüz Melikşah”

Telefonu kapatıp üzerini değiştirdikten sonra açık kestane rengi saçlarını açıp taradı. Taradıkça saçlarının ucu dalgalandı. Aynada bir anlığına kendi yüzüne baktığında garip bir parıltı gördü koyu ela rengi gözlerinde. Aşk böyle bir şey miydi yani? Gerçekten aşık mı oluyordu? Kalbinin gürültüsü yine fazlalaşınca elini kalbine bastırıp derin derin nefesler alıp verdi. Sakinleşince aşağıya inip iki ağabeyinin arasına oturdu. Elleriyle bacaklarına vurup “e nasıl gidiyor bakalım ihtiyarlar?” diye sordu.

“hayda!” diyen İlyas kolunu ona dolayıp saçlarını karıştırırken “geri al kız o lafı!” diye bağırıyordu.

“almam!” diye ciyakladı Neslihan abisinin elinden kurtulup “ihtiyarsınız işte!”

“Neslihan aramızda iki yaş bile yok biliyorsun değil mi abicim?” dedi Oğuzhan hafifçe alnına vurup “üfle,” demeyi de ihmal etmedi. Neslihan gözlerini devirip üfledikten sonra “ben evli barklı adamlar olmanıza istinaden demiştim ama neyse,” diye kendini savundu.

“eh yakında senin de mürüvvetini görürüz inşallah,” dedi Elife Hanım

“o zaman ben de seninle dalga geçerim abla,” diyen Sinan halının üzerine oturup sırtını da koltuğa yaslamıştı. Neslihan ona ayağıyla hafifçe vurdu, “sen her lafa karışma tekne kazıntısı,”

“yeter artık bu ırkçılık!” diye parladı Sinan hemen.

“ırkçılık mı?” diye sordu Neslihan hayretle “abart kardeşim.”

“bana ayağınla vurup beni ötekileştirdin.”

“seni daha fazla örselemeden sus istersen!”

Elife Hanım araya girip “dalaşmayın!” diye uyarıda bulundu. Neslihan kardeşini yine ayağıyla dürtüp “pişt!” diye bulaştı “kızdın mı bana?”

“ya bırak abla ya!” diye omuz silken Sinan’ın üzerine atlayıp ona arkadan sarıldı ve gıdıklamaya başladı. Sinan gülmekle bağırmak arasında gidip gelirken herkes kahkahalarla onları izliyordu.

Neslihan, kızgın ve ergen kardeşinin yanaklarından zorla öpüp barıştıktan sonra tekrar koltuğa dönüp oturdu.

“maşallah keyfin yerinde kızım,” diyen Yusuf Bey kızına dikkatle baktı bir an. Neslihan başını sallayıp “çok şükür,” diye karşılık verdi.

O sırada Leyla yengesinin bakışlarını yakaladı. Konuşmadan anlaştılar. Neslihan boğazını temizleyip “ben bir çay alayım kendime,” deyip ayağa kalkıp mutfağa doğru gözden kayboldu. Tezgahın önünde oyalanırken iki dakika geçmeden Leyla gelip hafifçe koluna bir çimdik attı.

“ah! Yenge napıyorsun ya?” diye söylendi Neslihan ama Leyla gülüp “gözlerinin içi parlıyor anlat çabuk!” diye fısıldadı. Küçük masaya geçip otururken Neslihan bir yandan da kapıyı gözlüyordu.

“hadi anlat yoksa doğururum.”

“bu ne biçim bir tehdit Allah aşkına!” dedi Neslihan ama kıkırdamaya başlamıştı bile. Oturduğu yerde biraz nazlanmak için kıpırdanıp çayından bir yudum aldı.

“Melikşah,” diye fısıldadı sonunda “bana benden hoşlandığını söyledi.”

“ne!” dedi Leyla kısık sesle çığlık atmayı başarmıştı, “ne zaman?”

“yaklaşık bir hafta önce,”

“ne!” derken bu kez sesinde hafif bir kızgınlık vardı “ve ben bunu şimdi mi öğreniyorum?”

“biraz sindirmek için vakte ihtiyacım vardı yenge, gönül koyma,” konuşurken bir yandan da sürekli kapıyı gözlüyordu.

“öyle olsun, sen ne dedin?”

Neslihan şimdi utanmıştı, başını eğip “ben de ondan hoşlandığımı kabul ettim.”

“ya Nesli,” dedi Leyla sevinçle “yani şimdi siz?”

“öyle adını koyduğumuz bir şey yok, çünkü ben çok acele gitmek istemedim. Sadece birbirimizi tanıma aşamasındayız.”

“tabi canım,” dedi Leyla anlayışla “iyi etmişsin, nasıl gidiyor peki?”

Bu soru karşısında Neslihan’ın yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı, “iyi gidiyor. Sürekli göz göze geliyoruz ve kendimi gereksiz sırıtırken buluyorum.”

Leyla karnını hoplatarak gülmeye başlayınca Neslihan daha da utandı. Leyla kollarını açınca Neslihan kalkıp ona sarıldı.

“senin adına çok sevindim canımın içi, tüm mutlulukları hak ediyorsun sen,”

Cümlesinin sonuna doğru mutfağa ani bir giriş yapan İzel “hayırdır?” diye sordu gülümseyerek “yoksa bir kutlama var da haberim mi yok?”

Neslihan hemen kendini çekip “haberin yok mu?” dedi hafif meydan okuyan bir bakışla “bugün ‘dünya görümceler günü’ onu kutluyoruz.”

“öyle mi?” dedi İzel alınmıştı yüzünden belli oluyordu. Neslihan içtenlikle kollarını ona açıp “kutlamayacak mısın?” deyince İzel gülümseyip ona sarıldı.

“oh maşallah muhabbetiniz artsın,” diyen Oğuzhan’ın yüzünde en büyük sırıtış vardı. Elinde boş çay bardaklarını tutuyordu, “karım ve kardeşimin ihaneti ile sarsıldım.”

“açıklayabilirim abi,” diyen Neslihan uzanıp elindeki bardakları aldı” her şey bir yanlış anlaşılmadan ibaret,” O an ocağa doğru giderken İzel yengesinin yüzünden belli belirsiz bir gölge geçip gittiğini gördü.

“biri beni kaldırsın lütfen,” diyen Leyla’nın sesiyle İzel, ona uzanıp kalkmasına yardım etti. Onlar içeri giderken Oğuzhan çay dolduran kardeşinin yanına yaklaşıp “Neslihan,” dedi fısıltıyla “teşekkür ederim.”

“neden?” diye sordu Neslihan

“İzel’in seninle ilgili endişeleri vardı ama görüyorum ki boşunaymış?”

“anlamadım abi,” dedi Neslihan ona dönüp. Oğuzhan abisi bütün erkek kardeşlerinin içinde en açık tenli olandı. Üstelik tatlı çocuk dedikleri cinsten bir tipi vardı. Neslihan bile içlerinde en çok ona kıyamazdı. Aralarında yaş farkı yok denecek kadar az olduğu için çoğu zaman birbirlerine arkadaşlık etmişlerdi.

“yani sen ona biraz mesafeli davranıyormuşsun gibi hissetmiş ama sanırım bu akşam o da yanıldığını anlamıştır. Teşekkür ederim kardeşim.”

Neslihan afallamıştı. Demek İzel yengesi de bir şeyler hissetmişti. Gülümsemeye çalışıp “kasıtlı yaptığım hiçbir şey yok abi,” diye savundu kendini, “eminim yengemle de zaman geçtikçe çok daha iyi anlaşacağız.”

“biliyorum,”

Neslihan, sırf gıcıklık olsun diye abisinin dalgalı saçlarını karıştırıp dağıttı ve koşar adımlarla salona doğru gitti. Arkasından gelen Oğuzhan ellerinde çay bardaklarını taşıdığı için kardeşinin suratına sessiz bir tükürük atmakla yetindi.

İlyas ise Neslihan’ı kolunun altına alıp “tükürme lan bacıma,” dedi sanki az önce Neslihan’ın saçlarını yolmamış gibi. Neslihan ise İlyas abisinin koruması altında Oğuzhan abisine dil çıkarttı.

Akşam böyle sürüp giderken önce Oğuzhan abisi ve İzel kalktı. Herkesle vedalaşıp kapıdan çıkarken Neslihan özellikle onları gülümseyerek uğurladı.

Onları gönderdikten sonra İlyas abisi de fazla kalmadan kalktı. Leyla yengesi kulağına “yarın size bir baskın vereceğim haberin olsun,” diye fısıldadı.

“yenge,” dedi Neslihan ama Leyla omuz silkip “geleceğim yoksa meraktan çatlarım,” diye son noktayı koydu.

Onları da gönderdikten sonra Neslihan hızlıca etrafı toplayıp bir an önce odasına çıkmanın hayallerini kurarken annesi “sende bir haller var,” diyerek tüm hayallerini yarıda kesti.

“ne haller varmış bende?” diye sordu Neslihan hiçbir şey anlamamış gibi yaparak. O sırada mutfağa gelen Sinan sürekli yanında taşıdığı kocaman su matarasına su doldurmakla meşguldü.

“çocuğum sen de su içmenin suyunu çıkarttın artık,” dedi Elife hanım kendini tutamayıp. Sinan mataranın kapağını kapatırken “olay da o zaten anne,” dedi bıkkın bir tavırla.

“sen yine de günde 2.5- 3 litreden fazlasını içme kardeşim,” dedi Neslihan.

“iyi geceler,” dedi Sinan ve mutfaktan çıkıp gitti.

“anlat bakalım hadi.”

“ay anne yok bir şey,” dedi Neslihan kaçamak bir bakış atıp “bir şey olursa anlatırım merak etme.

Şu an olan biteni annesine anlatmak istememişti. Sanki Melikşah’ı kendine saklamak ona ayrı bir keyif veriyordu. Biraz daha bu duygunun tadını çıkartmak istiyordu.

“emin misin?”

“eminim, bana güvenmiyor musun sen?”

“güveniyorum elbette,” Elife Hanım yaklaşıp kızının yüzünü iki eliyle tutup gözlerinin içine baktı, “son zamanlarda sende gördüğüm değişim hoşuma gidiyor, babanın da gözünden kaçmamış haberin olsun.”

“anne,” dedi Neslihan kendini çekip “rica ediyorum üsteleme.”

“tamam, tamam,” Elife Hanım çaktırmadan burnunu çekip “hadi iyi geceler, sen de bırak biz yarın Selvi’yle hallederiz buraları.”

Annesi de gidince kendiyle baş başa kalan Neslihan bir süre daha mutfakta oyalanıp odasına çıktı. Hemen telefonuna bakıp Melikşah’tan mesaj gelip gelmediğini kontrol etti. Hiçbir mesaj görmeyince biraz bozuldu. Bir müddet yazıp yazmamak konusunda tereddüt etti ama sonra bir cesaret klavyenin üzerinde parmakları dolanmaya başladı.

“bana beni unutma diyen çocuk beni unutmuş sanırım. Neyse sana iyi geceler.”

Mesaj anında görülüp cevap yazmaya başlayınca Neslihan gülümsedi. Beklerken üstünü değiştirip geceliğini giydi. Saçlarını örüp yatağına girdi ve ışıkları kapatıp kendini yastıklara bırakıp gelen mesajı okudu.

“seni unutmak mümkün mü! Sadece bir an acaba çok mu üstüne gidiyorum diye düşündüm.”

“hız konusunda biraz sıkıntılar yaşadığımız doğru ama üstüme geldiğin yok.”

“kendimi kontrol etmeye çalışıyorum ama gözlerine bakınca bu pek mümkün olmuyor.”

Neslihan kıkırdayıp “akşamın nasıl geçti?” diye sorarak konuyu değiştirdi.

“oldukça romantikti. Annemle babam aşk tazelediler diyebilirim.”

“ne güzel, bizimkiler de 35. Yıllarını kutlayacaklar. Düşününce bir ömrün yarısı…”

“bana yine kızacaksın ama ikimizi 30. Yılımızı kutlarken görebiliyorum.”

Neslihan yüzünde hüzünlü bir gülümseme ile ilk defa ona bu konuda karşılık verdi.

“nasılız?”

“ben yaşlanmışım ama sen hala çok güzelsin”

Neslihan gülen emojiler yollayıp “saat geç oldu, yarın erken kalkmamız gerek. İyi geceler.” Diyerek konuşmayı sonlandırdı.

Melikşah da iyi geceler yazıp uyuyan emoji gönderdi. Neslihan konuşmaları bittiğinde yine gülümsemesine engel olamadan uykuya daldı.

 

bölüm sonu sorusu

melikşah mı? alparslan mı?

:))))

Bölüm : 21.12.2024 11:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM ÜÇ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...