31. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM YEDİ

BÖLÜM YEDİ

RabiaSofi
rabiasofi

iyi okumalar dilerim

yorumlarınıza ve oylarınıza talibim :)

BÖLÜM

Bilahare

 

Ocak ayı hızlı başlamıştı. Aynı şiddetle devam eden kış sanki kalıcı hükümdarlığını ilan etmiş gibiydi. İşler yoğun gidiyordu ve Neslihan bu yoğunluktan memnundu. Çünkü başka meseleler ile uğraşacak vakit kalmıyordu. Bu da Neslihan’ın işine geliyordu. Ocak ayı boyunca Melikşah ile iş çıkışlarında yemek yemeye gitmiş ve bir kere de sinemaya gidecek vakti bulmuşlardı.

Birbirlerini tanıdıkça birlikte vakit geçirmek daha zevkli hale geliyordu. Neslihan onun arkadaşlığından çok hoşlanıyordu. İlişkileri başlayalı bir buçuk ay olmuştu. İş yerindeki herkes artık onların birlikte olduğunu biliyorlardı. Eh anlamamak için de kör olmak gerekirdi zaten.

Şubat ayı bu şekilde geldiğinde yoğun tempoları biraz hafiflemiş, iş yerine de yorgun bir sessizlik çökmüştü.

Neslihan başını kaldırıp karşı masaya baktığında Alparslan’ın odaklanmış bir şekilde ekrana bakan yüzünü gördü. İlişkileri samimi bir arkadaşlığa döndükten sonra çok konuşamaz olmuşlardı çünkü aynı yoğun gündemden Alparslan da payını almıştı. Sencer Bey ona epey çetrefilli bir dava vermişti. Aslı hanım ile birlikte çalışıyorlardı ve müvekkilleri epeyce nüfuzlu insanlardı.

Alparslan, Neslihan’ın bakışlarını hissetmiş gibi ekrandan yüzünü çevirip ona baktığında Neslihan ona tebessüm ederken buldu kendini. Acaba kardeşi ile ilgili mesele hallolmuş muydu?

Alparslan da ona gülümsedi ve sonra ekrana geri döndü. Irmak okuduğu dosyadan başını kaldırıp esnedi. Gözleri hafiften kızarmıştı. Neslihan ona acıyarak bakıp “kıyamam,” dedi “çok çalıştırıyorlar seni.”

“şaşı görmeye başlayacağım yakında”

Aslı Hanım kısa kesilmiş havalı küt saçları ve iddialı siyah elbisesi ile odasından çıkıp direk Alparslan’ın yanına gitti. Alparslan, ona dönüp sorduğu bir soruya gülerek cevap verdi. Aslı Hanım’ın herkese ulaşan kahkahası ofiste çınladığında Neslihan merakla onlara baktı. Alparslan’ı ilk defa böyle görüyordu.

“a-aa” dedi Irmak şaşkınlıkla “Alparslan Bey’e bak sen, bildiğin Aslı Hanımla flörtleşiyor.”

Neslihan, arkadaşına bakıp “öyle mi dersin?” diye sordu yutkunup. Alparslan ofiste onun evli olduğuna dair yayılan genel bir yanlış anlaşılmayı gayet ustaca bir yöntemle düzeltmişti. Artık herkes onun bekar olduğunu biliyordu. Irmak başını salladı, “birkaç vakittir böyleler zaten, Aslı Hanım pek sık gider gelir oldu Alparslan Bey’in masasına. Zaten onların tanışıklığı epey eskilere dayanıyormuş. Ama zamanla kopmuşlar herhalde. Adamın evli olmadığını öğrendikten sonra kısmeti açıldı resmen.”

“madem eskiden beri tanışıyorlar Aslı Hanım bilmiyor muydu evli olmadığını?”

“aman Alparslan Bey’i biliyorsun. Kimseyle aile yaşantısı hakkında konuşmaz ki! Aslına bakarsan onları ilk defa böyle samimi görüyorum.”

“ama birlikte çalışıyorlar ya,” dedi Neslihan cılız bir karşı çıkışla “yani sık sık yan yana gelmeleri normal.”

“yani tabi canım, illa aralarında bir şey olacak diye bir kural yok,” Irmak hafifçe kıkırdayıp devam etti “ama bal gibi de flörtleşiyorlar işte kimse inkar edemez.”

Neslihan gülümsemeye çalışıp “bakarsın bir hayırlı haber de onlardan gelir,” dedi. Irmak omuz silkip “Alparslan Bey yakışıklı adam şimdi. Önceki hallerini hatırlıyor musun?”

“evet,” dedi Neslihan hemen “her zaman içine kapanık, fazla konuşkan bir adam değildi ama ilk çalışmaya başladığım zamanlar nasıl desem-“

“yaşıyor gibiydi, şimdilerde ise rengi kaçmış ruhu çekilmiş gibi dolanıyor ortalıklarda.”

“evet,” dedi Neslihan dalgın dalgın

“gerçi son zamanlarda biraz toparladı gibi sanki ne dersin?”

“bilmem,” Neslihan, adamın masasına kaçak bir bakış atıp “öyle gibi sanki,” diye fısıldadı.

“aman iyi olsun da,” diye devam etti Irmak “ben Alparslan Bey’i ayrı severim laf aramızda, sen onun öyle içine kapanık gibi göründüğüne bakma çok kafa adamdır aslında. Ben burada ilk çalışmaya başladığım zaman bana çok yardım etmişti.”

“ne zaman istesem bana da hep yardım eder,” dedi Neslihan. Konuşurken kalbinin sızladığını hissetmişti. Başını sola çevirip Melikşah’ın masasına baktı. Melikşah ona göz kırpınca tebessüm edip “neyse,” dedi Irmak’a, “hadi işimize dönelim.”

Neslihan eline rast gele bir şeyler alıp odaklanmaya çalıştı ama tüm dikkati karşı masadakilerdeydi. Öyle dikkat kesildi ki bir ara ne konuştuklarını duyar gibi oldu.

“o zaman cumartesi bendeyiz,” dedi Aslı Hanım “Mehmet’e de haber veriyorum.”

“Mehmet, İzmir’de değil mi ya?”

“döndü o, neredeyse bir yıl olacak.”

“hiç haberim yok.”

“yaşayanların dünyasına dön artık Alparslan,”

“uğraşıyorum Aslı,”

Onları dinlerken tırnaklarını avucuna bastırdığının farkında değildi. Canı acıyınca ellerini açıp gevşetmeye çalıştı. Alparslan ve Aslı ismi birlikte çınladı zihninin içinde. Boğazı taş kesilmişti. Yutkunmaya çalıştı. Hafta sonunu birlikte geçireceklerdi demek. Baş başa!

“merak etme ben seni döndüreceğim hayata,” diyen Aslı’nın şen kahkahası kulaklarında çınlayınca daha fazla dinlememek için aniden ayağa kalktı. Alparslan ona bir bakış atıp Aslı’ya geri döndü.

“ben tuvalete gidiyorum,” dedi Neslihan.

“hı-hı” diye mırıldandı Irmak tekrar işe dönmüştü. Neslihan koşar adımlarla ofisten çıkıp tuvalete kendini attı. Yüzünü yıkayıp kuruladı. Bu iyi gelmişti. Boğazına kadar iliklediği gömleğinin düğmelerini açıp bir süre öylece kaldı. Sonra üstünü düzeltip dışarı çıktı.

Kapıda onu bekleyen biri vardı.

“iyi misin?” diye sordu Alparslan dikkatlice onun yüzüne bakıp. Neslihan yere çöküp hıçkırarak ağlamak istedi o an. Başını salladı.

“hayalet gibi gözüküyorsun.”

“iyiyim,” diyebildi Neslihan. Adamın yüzüne bakmak istemiyordu. Başını çevirmek istedi ama Alparslan ona öyle bakıyordu ki kehribar rengi gözlerinden ayıramıyordu kendini.

“Neslihan,” diye mırıldandı Alparslan “emin misin?”

“evet, sen Aslı Hanım’ın yanına dönebilirsin gerçekten iyiyim.”

Neden sesi bu kadar imalı çıkmıştı. Neden kendini dizginleyemiyordu. Kendini kafese tıkılmış gibi hissediyordu.

Alparslan bir an ne diyeceğini bilemezmiş gibi ona bakmaya devam etti. Sonra bir adım geri çekilip “istersen Melikşah’ı çağırabilirim,” dedi kollarını göğsünde birleştirip.

Neslihan ona bir an acıyla baktı. Öyle nefes kesici bir acıydı ki tüm vücudunda hissetmişti. Alparslan bu acıyı görür görmez gardını indirip ona doğru bir adım attı. Gözlerinde öyle bir ifade vardı ki Neslihan kendini orada kaybolmuş hissediyordu.

“ben-“ dedi adam kararsızlıkla “istersen yanında kalabilirim.”

“Alparslan,” dedi Neslihan. Bu ismi zikretmek kalbini sıkıştıran bir mengene gibiydi. Kalbinin ona fısıldadığı şey bu adamın yanında çığlık atmaya başlıyordu. Alparslan şimdi ona öyle bakıyordu ki Neslihan hem acı çekiyor hem de o bakışlardan kendini kurtaramıyordu. Yutkunup gözlerini kapatıp açtı. Tam bir şey diyecekti ki Alparslan’ın telefonu çalmaya başladı. İkisi de hemen geri çekilip kendilerini toplamaya çalıştılar. Neslihan hiç beklemeden masasına doğru kaçarken arkasına bakmadı bile. Tek bildiği titrediğiydi. Buradan çıkması gerekiyordu. Alparslan gelmeden önce buradan gitmeliydi.

“ben çıkıyorum,” dedi Irmak’a “annem aradı da eve gitmem gerekiyor.”

“hayır olsun inşallah?” dedi Irmak kaşlarını çatarak.

“bilmiyorum,” diye geveledi Neslihan “gidince öğrenirim.”

Neslihan, Melikşah’a bakmadan hızlıca toparlanıp çıkarken adamın arkasından geldiğinin farkında değildi. Son hız asansöre binip uzaklaşırken Melikşah merdivenlerden inmeye başlamıştı. Neslihan koşar adımlarla dışarı çıkıp arabasına giderken Melikşah merdivenleri anca inmişti. Fırtına gibi giden Neslihan’ın arkasından seslense de genç kız onu duymuyordu.

Neslihan arabasına binip dikkatsiz bir şekilde ana yola çıkarken yolu yeteri kadar kontrol etmemişti. Direksiyonu sağa kıvırdığı anda karşıdan gelen araba ile burun buruna çarpıştılar.

Müthiş bir gürültü koparken Neslihan’ın yüzü hava yastığına çarptı ve elinin bir yere sıkıştığını hissetti.

….

Bundan sonra olanları parça parça hatırlıyordu. Bilincini kaybetmemişti ama çok korkmuştu. Melikşah, onu ambulans gelene kadar arabadan çıkartmadı. Diğer iş arkadaşlarının endişeli yüzlerini görüyordu. Irmak yanından bir an olsun ayrılmamıştı. Alparslan’ın yanında olduğunu hissediyordu ama ona bakmaya cesaret edemiyordu.

“iyi misin bir tanem?” diye soran Melikşah’ın sesindeki endişe onu daha fazla tüketiyordu, “bir yerin acıyor mu?”

“kolum,” diyen Neslihan’ın sesi titremişti.

“kolun mu acıyor?”

“evet,”

“ambulans şimdi gelir,” diyen Alparslan’ın sesi arkasından geliyordu ve o seste daha önce hiç duymadığı bir keder vardı.

“diğer araba?” diye sordu Neslihan ağlamaya başlamıştı, “onda bir şey var mı?”

“endişelenme canım,” dedi Irmak “karşı tarafta hiçbir şey yok, onlar emniyet kemerlerini takmışlar.”

Neslihan rahatlayarak içini çekerken “benim suçum,” dedi.

“şimdi bunları düşünme,” diyen Alparslan sesindeki kederi duydu. Nihayet görüş alanına girdiğinde aynı kederin yüzünde de olduğunu gördü. Melikşah bir an için yanından ayrılıp ambulansın gelip gelmediğini kontrol etmeye gittiğinde “benim suçum,” diye fısıldadı Alparslan, “çok özür dilerim.”

“senin bir suçun yok,” diyebildi Neslihan “her şey benim suçum.”

“Neslihan,” dedi Alparslan yalvarır gibi ama Irmak telaşla elinde bir kolonya ile yanlarına gelip kibarca Neslihan’a koklatırken geri çekilmek zorunda kaldı.

Bir an sonra ambulans geldi ve görevliler Neslihan’ı sedyeye yatırıp götürürken Melikşah da onunla birlikte ambulansa bindi. Kapılar kapanırken Neslihan’ın gördüğü son kişi Alparslan’dı.

Melikşah onun sağlam elini avcunun içine alıp görevliye “ciddi bir şey var mı?” diye sorarken Neslihan gözlerini kapattı. Uyumak istiyordu.

“kafa travması yok gibi, kolunun röntgenini çekmemiz lazım ama büyük ihtimalle birkaç parmağında ve omzunda incinme söz konusu.”

Melikşah rahatlayarak “şükürler olsun,” derken Neslihan yerin dibine geçmek istiyordu.

Hastaneye vardıklarında nihayet Neslihan’ı röntgen ve MR’a götürürken Melikşah da acil girişinin önünde kaldı.

Tüm Kaya ailesi kazayı haber alır almaz hastaneye akın etmişti. İlk gelen Leyla ve İlyas olmuştu. Melikşah onları görünce hem rahatlatmak hem karşılamak için öne çıkıp “Leyla abla!” diye seslendi. Leyla onu görünce yanına gidip “Melikşah!” dedi telaşla “ne oldu?”

Yanında duran kocasının rengi küle dönmüştü.

“Neslihan iyi şükürler olsun,” deyince nefesini tutmuş İlyas rahatlayarak kendini bıraktı.

“doktorlar ilgileniyor, sanırım kolu biraz incinmiş, içeri alınalı on dakika oldu.”

“karşı tarafta bir şey var mı?” diye sordu İlyas. Yüzünde çok ciddi bir ifade vardı.

“yok, zaten çok şiddetli bir çarpışma değildi ama Neslihan kemerini bağlamamıştı ve araba döner pozisyonda olduğu için fazla savruldu.”

“sen kazayı gördün mü?”

“gördüm abla,” dedi Melikşah o anı hatırlayınca tekrar ürperdi, “şükürler olsun ki Nesli iyi.”

İlyas’ın onu dikkatlice incelediğinin farkındaydı, “karşı taraf da kural ihlali yaptığı için şikayetçi olmayacak.”

“anneme haber vereyim de gelene kadar kendini yiyip bitirmesin,” dedi Leyla kocasına. İlyas başını salladı. Leyla telefon etmek için yanlarından ayrılırken İlyas sonunda bir nebze rahatlamış olarak “demek Melikşah sensin,” dedi düz bir tonda.

“Neslihan’ın bahsederken gözlerinin parladığı İlyas ağabeyi de sizsiniz,” diye karşılık verdi. İlyas’ın dudaklarının kenarı kıvrılır gibi oldu. Sonunda elini uzattığında Melikşah samimiyetle elini sıkıp “daha güzel koşullar altında tanışmayı isterdim,” dedi.

“o da olur inşallah,” İlyas elini çekerken içeri Oğuzhan girdi. Aynı telaşla abisinin yanına gelirken Melikşah ikisinin birbirinden ne kadar farklı gözüktüğü düşündü.

“Neslihan nerede?” diye sordu Oğuzhan. İlyas elini omuzuna koyup “içeride doktorlar ilgileniyor, ciddi bir şey yokmuş.”

Oğuzhan bunu duyunca neredeyse ağlamaya başlayacaktı. Leyla yanlarına geri döndüğünde “kadıncağız hıçkıra hıçkıra ağlıyor,” dedi.

“sen de ayakta durma Leyla abla,” dedi Melikşah “gel otur.”

Oğuzhan sanki Melikşah’ı yeni fark etmiş gibi ona bakıp “tanışıyor muyuz?” diye sordu. Leyla, onun koluna dokunup “Melikşah, Neslihan’ın arkadaşı,” diyerek tanıştırdı.

Oğuz bir an denileni idrak etmek ister gibi kaşlarını çattı. Sonra abisi ile göz göze geldiler. İlyas başını usulca sallayınca “öyle mi?” dedi şaşkınlıkla.

Melikşah elini uzatıp “Oğuzhan,” dedi tebessümle “tanıştığıma memnun oldum.”

Oğuz onun elini tutup sıktı ve “ben henüz bir şey olamadım,” dedi bir nebze huysuz bir tonda. Leyla onun kolunu sıkıp “olursun canım olursun,” diye mırıldandı.

Yanlarına gelen bir hemşire “Neslihan Kaya’nın yakınları!” diye seslendi. Hepsi atılıp hemşirenin önünü kesince kadın gülümseyip “telaş edilecek bir şey yok, hastamız gayet iyi, doktor hanım şimdi yanınıza gelecek,” dedi.

“Allah’ım sana şükürler olsun,” dedi İlyas. Hemşire “hastamızı odaya alacağız, refakatçisi toparlanması için yardımcı olursa iyi olur.”

“ben hallederim,” dedi Leyla ve hemşire ile birlikte gözden kayboldu. Hemen ardından Doktor yanlarına gelip “geçmiş olsun,” dedi ve ekledi “kafaya ciddi bir darbe almamış, sol kolunda ezilmeler var ve parmakları incinmiş, bir süre dinlenmesi lazım, kolunu kullanmayacak tabi ama kısa sürede iyileşir. Biz tedbir olarak bir gece yatıracağız ama dediğim gibi korkulacak bir şey yok.”

“çok teşekkür ederiz,” dedi İlyas doktora. Doktor yanlarından ayrılırken içeri ağlayarak Elife Hanım girdi. Hemen arkasında en küçük oğlunun koluna girip yürümeye çalışan Yusuf Bey vardı.

Oğuzhan yanlarına gidip annesine sarıldı “korkulacak hiçbir şey yok anacım, şimdi odaya alıyorlar Nesli’mizi.”

“doğruyu söyle”

“valla kız, çok ufacık kafasını çarpmış azıcık da kolu ezilmiş o kadar.”

Elife Hanım gözyaşlarını silip “nerede kızım?” diye sorarken Yusuf Bey oradaki sandalyelere yığılır gibi oturup kaldı. Sinan ise tek kelimeyle sarsılmıştı.

“odaya alacaklarmış, Leyla yanında.”

“tamam,” sanki bunu duyunca Elife Hanım biraz daha rahatlamıştı. İçini çekerken gözü Melikşah’a takıldı.

“sen kimsin oğlum?” diye sordu.

“adım Melikşah efendim,” dedi adam “Neslihan’ın- arkadaşıyım.”

Elife Hanım hemen anlamıştı tabi. Uzun zamandır zaten şüpheleniyordu. Demek kızının gözlerine ayrı bir parıltı gelmesinin sebebi bu genç adamdı. Yüzü de parıldıyordu zaten. Gülümsemesi berraktı. Gözlerinde kötü bir şey göremeyince Elife Hanım elini uzatıp “maşallah,” dedi sadece. Melikşah hemen elini tutup öptü ve alnına koydu.

Olanları izleyen Yusuf Bey ise Melikşah’ı yok saymayı tercih etmişti. Yanında oturan Sinan ise belki de olanın bitenin farkında olmayan tek kişiydi.

Irmak hastane kapısından koşar adımlarla girip “Melikşah,” dedi “Neslihan nasıl?”

“odaya aldılar korkulacak bir şey yok,”

“oh yarabbim şükürler olsun,” dedi Irmak ve ekledi “hepimize geçmiş olsun,”

“sağ ol Irmak kızım,” dedi Elife Hanım

“kaza yerini halletmek için arkada kaldım, neyse ki Alparslan her şeyi halletti de ben de hemen geldim.” Irmak ve Melikşah bir köşeye çekilirken Kaya ailesi de birbirlerini sakinleştirmeye çalışıyordu.

“Alparslan abi niye gelmedi?” diye sordu Melikşah birden sonra Leyla yanlarına gelip Neslihan’ın odaya geçtiğini söyleyince herkes oraya doğru gitmek için ayaklandı.

Neslihan hastane yatağında yatarken içinde bir şeylerin kırıldığını biliyordu. Üstünü başını temizleyip düzelten Leyla yengesi ailesini odaya çağırmak için geri gitmişti. Gözlerini kapattığı anda çarpma anı zihninde canlanıyor, çok daha büyük bir facianın eşiğinden saniye farkıyla döndüğünün bilincinde ürperiyordu. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgiye ilk defa bu kadar yaklaşmıştı. Hem de neden! Burnunun direği sızlasa da gerçeği kabul etmek zorundaydı. Kaçıp gitmesinin, o kadar dikkatsiz hareket etmesinin tek sebebi-

“kızım!” diyen sesle düşünceleri yarıda kesildi. Kapıdan giren annesi onu görünce tekrar ağlamaya başladı. İncitmekten korkarak kızının yüzünü iki eli arasına alıp öpen Elife Hanım “annesinin gülü, yavrum,” derken içini çekiyordu. Neslihan sağlam eliyle annesine sarılmaya çalışıp “iyiyim,” diyebildi boğuk bir sesle.

Babası diğer tarafına geçip titreyen eliyle başını okşayınca Neslihan ağlamamak için kendini zor tuttu.

“geçmiş olsun kızım,” dedi insana evde hissettiren o ses tonuyla, “bizi çok korkuttun.”

“Neslihan kaza yapmış dediler, dünyam başıma yıkıldı.” Elife Hanım geri çekilip gözlerini kurularken anlatmaya devam etti, “şuraya gelene kadar aklımdan geçenleri bir Allah bilir bir de ben.”

“sizi de korkuttum,”

“öldük öldük dirildik be bacım,” dedi İlyas, kardeşinin alnından öpüp yüzünü sevdi. Bütün ailesinin yüzü kireç gibi olmuştu. Kendisinin de aşağı kalır yanı yoktu gerçi. Oğuzhan, kız kardeşinin yastıklarını düzeltir gibi yapıp “rahat mısın?” diye sordu şefkatle “kolun ağrıyor mu?”

“hemşire ağrı kesici yaptı, içinde biraz sakinleştirici de var sanırım,” diyen Neslihan gülümsemeye çalıştı.

“doktor elini bir süre kullanamayacağını söyledi,” dedi İlyas.

“ne kadar bir süre acaba?” diye sordu genç kız. Kimseden cevap gelmeyince kapının önünde dolanan Melikşah ve Irmak’ı gördü. Melikşah herkesle tanışmış olmalıydı. Bu sonra düşüneceği bir meseleydi. Şimdi burada, ailesiyle birlikte hayatta ve sağlam olmasının tadını çıkaracaktı.

Bunu düşünürken gözü Sinan’a takıldı. En küçük kardeşi bir köşede sessizce duruyordu. Neslihan ona elini uzatıp “kıvırcığım-“ diyesiye Sinan koşar adımlarla ablasının yanına oturup başını göğsüne yasladı ve sıkıca sarıldı. İç çekişinden ağladığı belli olan Sinan başını ablasının göğsüne saklamıştı.

Neslihan, usulca kardeşinin saçlarını okşarken “iyiyim ablacım, iyiyim,” diye mırıldanıyordu. Sinan ise ancak beş dakika sonra başını kaldırıp ablasının yüzüne baktı. Onun bu hali herkesin gözlerinin dolmasına sebep olmuştu. Sinan kardeşler arasında garip bir şekilde en duygusal olanıydı.

“geçmiş olsun abla,” dedi boğuk bir sesle. Burnunu çekip gözlerini kuruladı.

“nasıl oldu bu?” diye sordu Oğuzhan hastane odasına çöken hüzün dolu sessizliği bozmak için.

“ben-“ Neslihan o anı hatırladıkça titriyordu, “dikkatsiz davrandım, bilmiyorum tam olarak hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey bir yola çıkıyordum öteki an yolun karşı tarafına savruluyordum.”

Hava yastığının patlayıp onu çok daha büyük bir hasardan koruduğu anı hatırlayıp iç çekti. Başını iki yana sallayıp “sonrasında ambulansa bindirdiler beni,” diye anlatmaya devam etti. Olay anında ve sonrasında yanından bir an bile ayrılmayan Melikşah’ı düşündü. Gözlerindeki endişe gerçekti.

“yanında Melikşah mı vardı?” diye sordu İlyas. Neslihan gözlerini kaçırıp başını salladı. Babasının ısrarla bu adı ve kapının önünde bekleyen Melikşah’ı görmezden gelmeye çalıştığının farkında değildi.

“maşallah,” dedi Elife Hanım yüzünde tebessümle. İlk andaki korku ve panik geçmiş Kaya ailesi dikkatini başka bir yöne çevirmeye başlamıştı.

“pek kibar, pek efendi bir genç. Çok da yakışıklı.”

“anne,” dedi Oğuzhan huysuz bir tavırla “bir dakika bile sürmeyen tanışma faslından bütün bu çıkarımları nasıl yaptın acaba?”

“Melikşah kim?” diye sordu Sinan, “şu acilin önünde bekleyen beti benzi atmış adam mı?”

“evet,” dedi Leyla “ablanın arkadaşı.”

“işten mi?”

“evet,”

“niye o getirmiş seni buraya?”

Neslihan, yer yarılsa da içine girsem diye düşünürken odanın kapısı açıldı ve içeri İzel yengesi girdi.

“çok geçmiş olsun,” dedi yüzünde ciddi bir ifade ile “trafik vardı anca gelebildim.”

“önemli değil,” dedi Neslihan “kendini yormasaydın, mühim bir şey yok.”

“olur mu canım öyle şey!” İzel, kızın yatağının başına gelip sağlam elini tuttu, “çok korkuttun bizi.”

Neslihan, yengesinin gözlerinde gördüğü samimiyetten dolayı içten bir tebessümle yengesinin elini sıkıp “gerçekten iyiyim yenge,” dedi ve ekledi “teşekkür ederim.”

“kapının önünde bekleyenler iş arkadaşların mı?”

“evet,”

“çağırayım mı?”

“çağır kızım,” dedi Elife hanım, İzel’e

Neslihan bir şey demeye fırsat bulamadan İzel kapıya çıkıp kibar bir tavırla ikisini içeri davet etti.

Irmak önde Melikşah arkada içeri girerken herkes Melikşah’ı yakın kadraja almıştı. Melikşah ise Neslihan’a bakıyordu. İyi olduğunu görünce kasılmış vücudunun rahatlayışını izleyen Neslihan onunla göz göze gelince gülümsedi.

“tekrardan geçmiş olsun,” dedi Irmak ve “nasılsın Nesli’m?” diye sordu.

“iyiyim canım,” dedi Neslihan içtenlikle ve emin olmak için tekrar sordu “karşı taraf nasıl?”

“hiç endişelenme,” dedi Irmak “Alparslan Bey her şeyi halletti bile.”

Neslihan yutkunup bu ismi ve aklında canlanan yüzü zihninin arkasına atıp “sağ olsun,” diyebildi.

“işteki herkes geçmiş olsun dileklerini iletti,” dedi Melikşah ilk defa konuşarak. Gözleri ise bambaşka şeyler söylüyordu.

“sen benim adıma teşekkürlerimi iletirsin,” diye karşılık verdi Neslihan. Çektiği vicdan azabı mıydı Melikşah’a bu ayrıcalığı tanımasının sebebi.

“tamam,”

Elife Hanım ve Leyla birbirlerine bakıp tebessüm ettiler. İzel ise neredeyse hiç şaşırmamış gibiydi. Oğuzhan’ın delici bakışlarını görünce kocasını dirseğiyle dürtüp “hiç medeni değil,” diye fısıldadı. Oğuz ise karşılık olarak omuz silkmekle yetindi.

Yusuf Bey sonunda genç adama dönüp dikkatle baktı. Melikşah onun bakışlarına saygıyla karşılık verip başını eğdi.

“bu gece hastanede kalman gerekiyor,” dedi Leyla “ben sana refakat ederim.”

“ben de kalabilirim,” dedi İzel hemen.”

“ben de,” diye ekledi Irmak. Neslihan hepsine minnetle baktı. Hiçbirinin kalmasına gerek yoktu ama buna kimseye ikna edemeyeceğini bildiği için sessiz kaldı.

“ben kızımla kalırım,” dedi Elife Hanım ve gelecek itirazları susturmak için elinin kaldırıp “dedim bitti,” diye son noktayı koydu.

“hemşire gelip bizi kovalamadan önce ufak ufak dağılalım o zaman,” dedi Oğuzhan.

“Oğuz sen babanla kardeşini eve bırak oğlum,” dedi Elife Hanım. İzel hemen Yusuf Bey’in yanına gidip onun kalkmasına yardım etti koluna girip “gel baba,” dedi “biz arabaya inelim, çok yorgun gözüküyorsun.”

Yusuf Bey, gülümseyerek gelininin elinin üstüne şefkatle vurup “tamam kızım,” dedi. Gitmeden son kez kızının başını okşayıp “Allah’a emanet ol güzel kızım,” dedi.

Kapıdan çıkmadan Melikşah’a bakıp “sana da teşekkür ederim genç adam,” dedi. Melikşah gözleri parlayarak “görüşmek üzere efendim,” diye son derece zeki bir karşılık verdi. Sinan, ablasına sarılıp “yarın evde görüşürüz,” dedi.

“görüşürüz kıvırcığım,” dedi Neslihan.

Sinan odadan çıkmadan Melikşah’a bakıp hiçbir şey demeden yoluna devam etti. Irmak odadan çıkmadan önce Neslihan’a sarılıp “kendine dikkat et,” dedi ve fısıltıyla ekledi, “Melikşah çok iyi idare etti.”

Oğuz, yerinden kımıldamayan Melikşah’a bakıp bir şey diyecek oldu ama Leyla “babamı bekletme istersen Oğuz’cuğum,” diyerek araya girdi.

“öyle olsun,” diyen Oğuz, başını biraz tehditvari bir şekilde sallayıp Neslihan’a göz kırpıp gitti.

Odada beş kişi kaldıklarında İlyas “biz de gidelim Gökalp’i aceleyle yan komşuya bıraktık,” dedi.

“gidin oğlum, yarın almaya gelirsiniz,” diyen Elife Hanım “ben sizi uğurlayım,” diye ekledi.

Bu Melikşah ile Neslihan’a verilecek olan beş dakikacık kıymetli bir zaman demekti. Melikşah tebessüm edip “ben siz dönene kadar Neslihan’a eşlik ederim Elife teyze,” dedi.

Neslihan adamın hakkını vermeliydi. Bulduğu hiçbir fırsatı kaçırmıyordu ve bu işte oldukça iyiydi.

“tamam oğlum,” dedi Elife Hanım. Tanıştığı ilk andan itibaren bu genç delikanlıya içi ısınmıştı.

“Melikşah,” dedi İlyas çıkmadan “en kısa zamanda seninle oturup bir çay kahve içelim.”

“ben de çok isterim İlyas abi,” diye karşılık verdi Melikşah.

“o zaman hem teşekkür etmek hem de doğru düzgün tanışmak için seni akşam yemeğine bize davet ediyorum çocuğum,” dedi Elife Hanım.

Melikşah’ın bu davet karşısında gözleri parladı. Neslihan’a bakıp onay almak istercesine bir işaret bekledi. Burası kontrolün Neslihan’dan çıktığı andı. Freni boşalmış bir trende olduğunu hissetti. Raylar onu nereye götürecekti bilmiyordu. İşte bu yüzden yavaş gitmek istemişti. Çünkü aileler işin içine girer girmez mesele birbirini tanımaktan çıkıyor ve beklentiler yığınına dönüşüyordu.

Yine de tebessüm edip başını salladı. Melikşah, Elife Hanım’a döndü, “elbette davetinize icabet ederim Elife Teyze.”

“iyi o zaman, Neslihan sana günü saati söyler.”

“tamam.”

“o zaman tekrar görüşmek üzere diyelim,” dedi Leyla gülerek ve kocasının koluna girip Elife Hanım’la birlikte gözden kayboldu. Kapı elbette açık bırakılmıştı. Melikşah hemen Neslihan’ın yanına gidip oturdu. Sağlam elini tutup kalbinin üstüne bastırdı.

“Neslihan,” dedi aşkla “aklım çıktı, seni kaza yaparken görmek ama hiçbir şey yapamamak-“

“Melikşah,” dedi Neslihan yutkunup “sen beni gerçekten bu kadar çok mu seviyorsun?”

“canım, canımın içi,” diye başladı Melikşah yumuşak bir tonla, öyle ki Neslihan’ın gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

“seni seviyorum, sana çok aşığım.”

Neslihan kalp atışlarını avucunun içinde hissettiği genç adamın gözlerinin içine baktı. Yeşil gözlerini çevreleyen kahverengi halkada altın parıltılar vardı. Açık kumral saçları biraz dağılmıştı ama buğday teni ile saçlarının rengi çok uyumlu duruyordu. Yakışıklıydı bu adam, gençti ve pırıl pırıldı.

“ben de seni seviyorum,” diye fısıldadı Neslihan birden. Bu dediği doğruydu. Doğru olmak zorundaydı! Melikşah sevilmeyecek biri değildi. Kalbinin ona ihanet ettiği nokta çok başkaydı. Melikşah’ı seviyordu ama kalbi ona bambaşka bir şey fısıldayıp duruyordu.

“Nesli,” dedi Melikşah sevinçle “sen- sen bana-“

Neslihan yorgun bir hareketle elini adamın yüzüne yaslayıp “ben daha ciddi adımlar atmak için hazırım Melikşah,” diye devam etti. Kaçmalıydı. İçindeki yangından, kalbinin ihanetinden ona başka bir adamın ismini fısıldayan her şeyden kaçmalıydı. Melikşah buradaydı. O doğru olandı. Neslihan bütün ömrü boyunca hep doğru olanın peşinden gitmişti ve bu kez de değişmeyecekti. O başka bir adam için yola çıktığı kişiye ihanet eden kadınlardan olmayacaktı.

“sevgilim,” diye fısıldadı Melikşah. Gözleri dolmuştu. Neslihan ona bakarken içinin ezildiğini hissediyordu. Neslihan kırılıyordu. Her bir uzvundan çatır çatır sesler geliyordu ama duymayı reddediyordu. Doğru olanı yapacaktı. Herkes ondan bunu bekliyordu. Herkes ondan hep bunu beklemişti. Neslihan hata yapmazdı, ailesini üzecek bir şey yapmazdı, o hep örnek gösterilen düzgün kız olmuştu.

“hadi git artık,” dedi Neslihan elini çekip “annemin hoşgörüsünü zorlamayalım.”

Melikşah gülümseyip ayağa kalktı. Gözlerini kurulayıp “Elife Teyze beni fazla bekletmez umarım.”

“merak etme,” Neslihan gülümsemeye çalıştı, “haftaya bizdesin.”

“emin misin?”

“iddiasına var mısın?”

Melikşah’ın kahkahası odada çınlarken Elife Hanım geri dönmüştü. İkisini konuşup gülüşürken bulunca yüzüne memnun bir ifade yerleşti.

“herkesi gönderdim,” dedi Elife Hanım usulca.

“siz geldiğinize göre ben de gidebilirim artık.” Melikşah önce Neslihan’a baktı, “kendine çok dikkat et, lütfen beni habersiz bırakma.”

“tamam, sen de git dinlen lütfen, benim yüzümden harap oldun.”

“sen iyi ol da ben dinlerim,” diye karşılık veren Melikşah dudaklarında imalı bir tebessümle Neslihan’a son kez bakıp Elife hanımın elini öptü, “iyi akşamlar efendim, bir şeye ihtiyacınız olursa beni arayın hemen gelirim.”

“eksik olma Melikşah evladım,”

“Allah’a emanet olun.”

“sen de”

Melikşah dışarı çıkıp kapıyı sessizce arkasından kaparken Elife Hanım refakatçi koltuğuna yerleşirken Neslihan da üzerine çöken yorgunluğun ve ilaçların etkisiyle gözlerini kapayıp uykuya teslim oldu.

 


uzun bir bölüm oldu

nasip olursa gün içinde bir yeni bölüm daha gelecek inşallah

Neslihan sonunda kime aşık olduğunu anladı ama çok geç olduğunu düşünüyor.

siz ne düşünüyorsunuz?

Bölüm : 06.01.2025 12:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM YEDİ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...