47. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / SEVMEYİ ALDATMAK (3. KİTAP)
OĞUZHAN KAYA'NIN HİKAYESİ
 1. BÖLÜM

SEVMEYİ ALDATMAK (3. KİTAP) OĞUZHAN KAYA'NIN HİKAYESİ 1. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

hikayenin tam ortasına hoşgeldiniz

Oğuzhan Kaya'nın kalbi ile savaşı başlıyor.

GİRİŞ

 

“insanlar uzaktan baktıkları herkesin hayatını mükemmel zannederler,” dedi karşısında oturan adamın gözlerinin içine bakmaktan kaçınarak. Muşamba örtünün üzerindeki çay lekelerini ezberleyen kadın yutkunup “benim hayatım da böyle işte, uzaktan bakılınca mükemmel zannediliyor ama ben her şeyi mahvettim,” diye devam etti.

“hiç sevdin mi beni?” diye sordu adam kendini tutamayıp.

“sevdim,” dedi kadın içi giderek “özür dilerim.”

“onu da sevdin mi?” bu kez adamın sesi titremiş, zorlukla yutkunmuştu. Kadın gözünden akan bir damla yaşı silip “özür dilerim,” dedi bir kez daha.

“sevdin mi onu?” diye tekrarladı adam. Kadın başını kaldırıp adamın yüzüne baktı. Eski kocasının gözlerinde gördüğü şeye bakmaya dayanamıyordu.

“ben küçükken babam-“ dedi durdu, “babamı çok mükemmel bir adam zannederdim. Büyüdükçe onun sandığım kişi olmadığını fark etmeye başladım. Annemi aldatıyordu. Her gün, her an başka kadınlar girip çıkıyordu hayatına. Bazen, bazı kadınlar üçümüzün de hayatına dahil oluyordu ama annem bütün bunları bildiği halde babamı bırakmıyordu. Bazen sinir krizleri geçiriyordu. Ertesi gün kadife bir kutunun içinde gelen pahalı parlak bir hediye tüm sorunları kısa süreliğine çözüyordu. Hayatımız hep bu iniş çıkışlarla geçti. Hep babama öfkeliydim. Ama ondan daha çok öfkeli olduğum tek kişi annemdi. Boyun eğdiği için, affettiği için.”

İzel, eski kocasına baktı tekrar. Belki de hayatında ilk defa birine karşı samimiydi. Oğuzhan ise dinliyordu. Can kulağıyla dinliyordu hem de

“yüzüme bir maske takmayı annemden öğrendim. Böylece kimse benim gerçekte kim olduğumu bilmeyecek ve beni incitemeyecekti. Yalan söylemeyi ve manipüle etmeyi babamdan öğrendim.”

“sonra da başka insanların hayatlarını mahvetmeye başladın.”

“senin hayatın gibi,” diye kabul etti İzel biraz soğuk bir tavırla, “onunki gibi,”

Onun bir adı yoktu bu masada. Üçüncü tekil şahıs olmaya mahkumdu. Ama başka bir masada da Oğuz üçüncü tekil şahıs olmaya mahkumdu.

“nasıl başladı?” diye sordu adam “ve seni kim- dövdü?”

İsmail abisi ona Neslihan’dan öğrendiklerini anlatmıştı ama Oğuz daha fazlasını bilmek istiyordu.

“hani sen iş için şehir dışına gitmiştin. Bir aylığına,” diye anlatmaya başladı İzel “o sırada ben de annemle babamı ziyaret etmek için Ankara’ya gittim.”

“sadece annenle babanı ziyaret etmek için mi?” diye sordu iğneleyici bir tavırla kendini tutamayıp. İzel bakışlarını kaçırdı.

“devam et,”

“ailemin yanına gittiğimde babam yine- yine bir kadın vardı işte. Annem yine çıldırmıştı. Bu kez ben de kendimi tutamadım. Ağza alınmayacak şeyler söyledim babama. O da- o da bana iki tane tokat attı. Ağzımdan burnumdan kan boşalacak kadar sağlam tokatlar.”

Oğuz o an yine otel odasındaydı. Neslihan araya girmeseydi o da İzel’e aynı şeyi yapacaktı. Kafasını sallayıp o anıyı zihninden uzaklaştırdı.

“ben o an karar verdim. Babama bunun bedelini ödetecektim ve- ve ben onun yanına gittim. Böyle başladı.”

Masalarına çöken ağır sessizlik demir kapının gıcırdamasıyla bölündü. Oğuz kendini toparlamaya çalışıp “neden böyle bir insan olduğunu anladım,” dedi ve ekledi, “Ama bu hiçbir şeyi değiştirmez.”

“biliyorum,” İzel başarısız bir tebessümle saçını kulağının arkasına itip oturdukları çay bahçesinin paslanmış, beyaz boyalı demir kapısına baktı.

“ne yaptıysam babamdan ve annemden intikam almak için yaptım,” diye itiraf etti sonunda. Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı. Bir anda kendi kendisiyle kalmış gibi devam etti.

“babam yıllarca başka kadınların peşinde koşturup durdu ve bir kere bile yaptığından utanmadı. İstedim ki bir kere bile olsa aldatmanın hazzını değil utancını yaşasın. Ve annem-“

İzel buz gibi olmuş çayın dolu olduğu bardağı sıkıp başını önüne eğdi, “annem de susmasının bedelini ödesin istedim, beni nasıl bir canavara çevirdiklerini göstermek istedim ikisine de.”

Oğuzhan, eski karısının yüzüne baktı. Bir zamanlar sevdiği, aşık olduğu ve birlikte yaşlanmayı umut ettiği kadının yüzüne. Gerçek İzel’in yüzüne. İçinde ona karşı ufacık bir acıma duygusu hissettiğinde kendine şaşırdı.

“anladım,” dedi bir kez daha. Başka ne diyeceğini bilmiyordu. Canı acıyordu, delirmiş gibi kendini oradan oraya savurup duruyordu ve bildiği, tanıdığı herkese kızgın ve kırgındı.

“teşekkür ederim,” İzel ayağa kalkıp çantasını aldı. Arkasını dönmeden önce “Neslihan,” dedi çekinerek “ona özürlerimi ilet lütfen, Leyla’ya da ve bütün ailene de. Çok üzgünüm.”

“iletirim,” Oğuzhan robot gibi hissediyordu.

İzel gitmek için bir adım attı. Oğuzhan ise dayanamayıp tekrar sordu.

“o adam, benimle birlikteyken onu da sevdin mi?”

İzel arkasını dönmeden bir müddet durdu. Gözü kapıdaydı. Başını hafifçe ona çevirip “seni sevdim,” dedi usulca “seni çok sevdim.”

“beni sevdin,” dedi Oğuz hafif alayla “ama sevgiyi aldattın.”

İzel buruk bir tebessümle tekrar önüne dönüp kapıya baktı, “Oğuz,” dedi acıyla “ben buyum, bazı insanlar aldatır. Hatta aslına bakarsan insanların çoğu sevgiyi aldatır.”

İzel çay bahçesinin demir kapısından çıkıp giderken Oğuz bir müddet daha boş bakışlarla öylece oturmaya devam etti.

 

BÖLÜM

Karanlık

 

Nasıl yeniden başlayacağına, devam edeceğine dair hiçbir fikri yoktu. Günler, aylar hatta yıllar sadece bitirmek için harcadığı bir bakiyeydi sanki. Herhangi bir amacının olmadığı bir dönemdeydi. Hiç bitecek miydi bilmiyordu.

Eve geri döndüğünde derin bir iç çekip onu bekleyen yalnızlıkla kucaklaştı. Ailesinin yanına dönebilirdi. Ama bunu yapacak gücü yoktu. Şimdilik yalnızlığıyla anlaşmak zorundaydı. Telefonu çaldığında kendi kendine gülüp “yalnızlık mı dedim?” diye söylendi.

Küçük kardeşi arıyordu.

“efendim,” dedi Oğuz.

“abi,” diyen Sinan’ın sesinde büyük bir heyecan vardı, “ne oldu inanmayacaksın.”

“ne oldu lan?”

“İsmail abim,” dedi Sinan büyük bir mutlulukla “kesin dönüş yapmaya karar vermiş, eve geri dönüyor.”

“öyle mi?” Oğuz bu habere sevinmişti elbette. Güya Neslihan ile birlikte birbirine küs olan iki abisini barıştıracaktı. Ancak o kimseyi barıştıramadan hayata küsmüştü.

“sen de bizim eve geri taşınsan ne güzel olur,”

“konuştuk bu konuları abicim,” dedi Oğuz ve iç çekip ekledi, “neyse ben kapatıyorum, sonra yine konuşuruz.”

Kardeşinin bir şey demesini beklemeden telefonu kapatırken kendini iğrenç, rezil ve zavallı hissediyordu. Kendini tekli koltuğa atıp karanlık gökyüzüne baktı. Hiç yıldız yoktu.

…..

Günler sonra hiç beklemediği anda kız kardeşi ile karşılaşıp yüzleştiklerinde uzun zaman sonra ilk kez yüreğindeki fırtınanın dinmeye başladığını hissetti. Neslihan her zamanki gibi ona iyi gelmiş, yarasını sarmış, halini anlamıştı.

Kardeşinin kocası ise başka meseleydi. İradesini zorlayıp onunla aynı sofraya oturduğunda Alparslan’ın yüzüne bakmak, onunla konuşmak bir eziyetti sanki. Ağzını her açtığında o herif aklına geliyor çıldıracak gibi hissediyordu. Ta ki Alparslan’ı tanımaya başlayana kadar.

Alparslan, kardeşi Gökhan değildi. Adamın dürüst bakan gözleri, mesleğinden gelen ikna edici konuşması Oğuzhan’ın bunu anlamasını sağlamıştı.

Üstelik artık bir de aralarına bir kişi daha katılacaktı. Neslihan yakında anne olacaktı. Kaya biraderler ise ilk kez dayı olmaya hazırlanıyorlardı.

Oğuzhan ailesinde yaşanan gelişmeleri artık biraz daha yakından takip etmeye başlamış, bazı geceler tekrar baba evinde yatar olmuştu.

Neslihan ile yüzleşmesinden sonraki geçip giden iki haftada, İsmail abisi kesin dönüş yapmıştı. Ortalıkta olmadığı zamanlarda ise Leyla yengesi doktora tezini sunmuş, İlyas abisi, Aygül abla ve Ali Kemal amca ile beraber çok büyük bir projeyi daha tamamlayıp teslim etmiş, Sinan liseyi bitirip sınavlara girmiş ancak tercih yapmayıp bir sene daha hazırlanmaya karar vermişti.

Sinan artık bir delikanlıydı. Yüzünde çıkan sakalları tıraş etmiyor, saçlarını inatla kestirmiyordu. İnsanüstü bir çalışma takvimi vardı. Zekiydi belki de en zekileriydi. Ancak Sinan değişiyordu ve Oğuz bu değişimi takip edemeyecek kadar kendi karanlığına gömülmüştü. Üstelik gördüğü kadarıyla Sinan, Alparslan eniştesiyle gayet iyi anlaşıyordu. Ruhunu kemiren kıskançlığı henüz kendine itiraf edemese de ikisi arasında gördüğü samimiyet Sinan’dan bir tık uzak kalmasının gerçek sebebiydi.

Baba evinde kaldığı akşamlardan birinde tüm aile yine bir aradaydı. İsmail abisi ile İlyas abisi hala daha birkaç kelime hariç konuşmasalar da aynı sofranın etrafında bir araya gelmiş olmaları bir mucizeydi. Neslihan bunu özellikle belirttiği için Oğuz da bu akşam gelmemezlik yapamamıştı.

Sofraları kalabalıktı. Etrafta koşturan iki yeğeni vardı şimdi. Gökçe hızlı büyüyordu. Ayaklanmıştı bile. İki kelimelik cümleler kurmaya başlamıştı. Annesinin güzelliğini almıştı Gökçe. Etrafına saçtığı neşe bulaşıcıydı. Abisi Gökalp ise kardeşini hem herkesten koruyup kolluyor hem de istemsizce biraz kıskanıyordu. Gökçe babasının kucağında oturmak istedi diye kıyameti koparmış sonunda yemek masasında babasının kucağına oturmayı başarmıştı. Gökçe ise asil tavrını bozmadan Sinan amcasının kucağına oturmayı tercih etmişti.

“rabbime şükürler olsun,” dedi Elife Hanım gözleri yaşlarla parlarken “bugünleri de gördüm, rabbime şükürler olsun.”

Yusuf Bey ise ondan daha duygusaldı. Evlatlarının ve torunlarının yüzlerine tek tek bakarken burnunu çekip “eh bugünü de gördüm ya artık ölsem de gam yemem,” deyince masadan bir gürültü koptu.

En önce Neslihan “aşk olsun baba şimdi bu denilecek laf mı?” diye itiraz etti hamilelik yüzünden her şeye ağlar olmuştu ve elbette yine ağlamaya başlamıştı. Yanı başında oturan kocası usulca sırtını sıvazlayıp mendil uzatırken Leyla “Allah sizi başımızdan eksik etmesin baba,” diye dua etti.

“amin,” dedi Gökalp çocukça bir masumiyetle. İlyas, oğlunun başından öpüp “amin,” dedi bir kez daha.

İsmail ise boğazına takılan bir yumruyu yutamıyormuş gibi zorlanıp boğazını temizledikten sonra toparlamak için su içti. Bu ayrılığın sebebi kendisiydi. Annesi ile babasını bu denli üzdüğü için kendini hiç affetmeyecekti. Geri dönmek için cesaretini toplaması çok uzun sürmüştü.

Oğuz sessiz kalıp abisinin yüzündeki duygu geçişlerini izlerken kendini yabancı hisseti birden. Yine aynı daraltıcı his kalbini sıkıştırırken farkında olmadan derin derin nefesler alıp vermeye başlamıştı. Aniden ayağa kalktığında herkes dönüp ona baktı.

“iyi misin oğlum?” diye sordu annesi. Oğuz başını sallayıp “bir hava alıp geleceğim,” dedi ve koşar adımlarla kapının önüne çıkıp kendini sakinleştirmeye çalıştı. Aldatıldığını öğrendikten sonraki süreçte ortaya çıkan bu yeni rahatsızlığına teşhis koymaya gerek yoktu. Ruhu incinen herkes gibi onun da bedeninde hasar kalmıştı elbette.

Ekim ortasında artık akşamları dışarısı serin oluyordu. Oğuz şikayetçi değildi. Derin nefesler alıp kendini sakinleştirmeyi başardığında kulaklarındaki çınlama da azalarak kayboldu.

Tam o anda yanına gelen İlyas elini kardeşinin omzuna koyup sıktı.

“iyi misin koçum?” diye sordu yılların verdiği abilik tecrübesiyle yine kardeşini korumak ister gibi kol kanat germişti.

“iyiyim,” dedi Oğuz başarısız bir tebessümle. Alnında biriken terleri silip “arada sırada böyle oluyor.”

“kalbin mi sıkışıyor?” abisinin dikkatli gözleri üzerindeydi. Sanki tarayarak röntgenini çekmeye çalışıyordu.

“evet,”

“bir doktora gidelim o vakit.”

“öyle bir şey değil abi,” dedi Oğuz “panik atak gibi bir şey.”

“bunun için de doktora gidebilirsin,” diye karşılık verdi abisi temkinli bir yaklaşımla. Oğuz bir an yerinden sıçrar gibi oldu. Nedense bu öneri ona kendini daha da kötü hissettirmişti.

“gerek yok,” dedi elinde olmadan terslemişti abisini, “kendim başa çıkabilirim.”

İlyas kollarını göğsünde birleştirip “yardım alarak başa çıkmak varken neden kendini zorluyorsun Oğuz?” diye sordu. Yargılamak için değil gerçekten anlamak için sorduğunu biliyordu Oğuz. Yutkunup “istemiyorum,” dedi inatçı bir tavırla.

“yaşadığın, yaşamaya devam ettiğin bu durum kolay bir süreç değil,” dedi İlyas “belki anlatırsan-“

“istemiyorum!” dedi Oğuz bu kez sesi yüksek çıkmıştı. Abisi konuşmayı bırakıp onun yüzüne bakmaya devam edince Oğuz öfkeyle başını eğdi. Sonra duruşunu dikleştirip “bak,” dedi bir adım gerileyerek “senin olduğun konumdan atıp tutmak kolay. Sevdiğin ve seni seven, sana yalan söylemeyen, seni aldatmayan harika bir insanla evlisin, iki çocuğun var ve en önemlisi abi sen başına böyle bir şey gelmeyeceğine eminsin. Yengemin gözü senden başkasını görmüyor.”

Son cümlesiyle birlikte abisinin yüzünden geçip giden acı gölgesi karşısında Oğuz bir an sarsılır gibi oldu. Hiç beklemediği bir tepkiydi bu. Susmasına neden olacak kadar içten ve uzun yıllardır saklıymış gibi. Ama abisi kendini hemen toparlamıştı.

Usulca başını sallayıp “peki tamam,” dedi. Şimdi Oğuz kendini yine rezil hissediyordu. Avuç içlerini gözlerine bastırıp “Of!” diye hayıflandı. Abisine bakıp “özür dilerim,” dedi hemen.

“önemli değil,” dedi abisi.

“öyle demek istemedim,”

“Oğuz,” diye lafını kesti İlyas “kardeşim özür dilenecek bir şey yok, haklısın seni elbette anlayamam ama bu iyi olmadığın ve yardıma ihtiyacın olmadığı anlamına gelmiyor.” İlyas kendinden emin adımlarla yine kardeşine yaklaşıp kollarından tutup sıktı. İki kardeş yüz yüze bakarken İlyas gözlerini kırpmadan gerçeği söyledi.

“yardıma ihtiyacın var Oğuz, iyi değilsin.”

Oğuz yenilgiyi kabul ederek başını salladı. İlyas ise kardeşini dışarıda bırakıp içeri geri döndü. Onun arkasından bakan Oğuz bomboş hissediyordu.

...

minik bir rica

yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen.

kendinize çok iyi bakın

Allah'a emanet olun :)

Bölüm : 24.02.2025 12:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / SEVMEYİ ALDATMAK (3. KİTAP)
OĞUZHAN KAYA'NIN HİKAYESİ
 1. BÖLÜM
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...