23. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / SEVMEYİ SINAMAK (2. KİTAP)
NESLİHAN KAYA'NIN HİKAYESİ

SEVMEYİ SINAMAK (2. KİTAP) NESLİHAN KAYA'NIN HİKAYESİ

RabiaSofi
rabiasofi

GİRİŞ

BÖLÜM BİR KISIM 1

Yeddiemin

Televizyonda oynayan reklam ne zaman çıksa Leyla yengesi gözleri dolarak reklama odaklanıyor ve bittiğinde yutkunup kalabalıktan kaçıyordu. Yengesinin karmaşık geçmişini biraz da olsa bildiği için oynayan bir anne- baba ve iki kız çocuğundan ibaret aile temalı reklamda neden ağladığını anlayabiliyordu. Bu onun ikinci hamileliğiydi. Neslihan da ikinci kez hala olacaktı ve bu seferki kızdı. Kız olduğu için daha da bir heyecanla bekleniyordu. Çünkü ailede – Allah hepsine güzellikler versindi tabii ki- bolca erkek vardı. Üç yaşındaki yeğeni Gökalp koşarak salona girip babasının kucağına atladığında peşinden gelen Sinan kendini koltuğa atıp “benden bu kadar!” dedi. Üç ay sonra on yedi yaşına girecekti ve ne ara bu kadar büyüdüğünü Neslihan hala anlayamıyordu. Kıvırcık siyah saçlarını alnına dökülecek şekilde uzatmış, ergenliğin verdiği aksilikle ellerini sweatshirt’ünün cebine sokan Sinan başını koltuğa yasladı.

“Sinan amcam beni yedi,” dedi Gökalp gülerek. İlyas, oğlunun başından öpüp “nereni yedi bakayım?” diye sordu. Gökalp kolunu uzatıp ısırık izini gösterince Elife Hanım “e aşk olsun oğlum,” diye sitem etti “ne bu şimdi!”

“napayım anne,” dedi Sinan “amca bana saat yap, amca bana saat yap diye tutturdu.”

Gökalp, babasının kucağına saklanıp kıkırdayıp dururken Leyla salona geri dönmüştü. Hafif şiş karnını tutup “artık kalkalım mı hayatım,” dedi “baksana gözleri kaymaya başlamış bile.”

İzel tebessüm edip “çok hareketli bu kadar koşuşturmaya nasıl hala ayakta ben ona şaşırıyorum,” dedi. Leyla ona bakıp “al benden de o kadar,” diye karşılık verdi.

İzel, Oğuzhan’ın karısıydı. Yaklaşık bir sene önce evlenmişler ve bayağı ihtişamlı bir düğün yapmışlardı. Neslihan, aileye yani katılan İzel yengesi ile Leyla yengesi ile olduğu gibi olamamıştı bir türlü. Yine de o da ailenin bir parçasıydı ve Neslihan için kıymetliydi.

“yenge,” dedi Oğuzhan “Gökalp bana benzemiş, o yüzden böyle fişek gibi bir orada bir burada.”

İlyas, kucağında uyuklamaya başlayan oğlunu sarsmamak için fazla hareket etmeden “hadi lan oradan!” diye karşılık verdi sessizce “anam seni koyardı koltuğa saatlerce hareket etmeden otururdun, hatta bir ara bu çocuk geri zekalı herhalde diye bayağı bir şüphelenmişlerdi.”

Sinan koltukta kahkahalara boğulurken Oğuzhan, abisine dil çıkarıp karısına bakarak “görüyorsun değil mi hayatım türlü çeşit iftiralara uğruyorum,” dedi şakayla. İzel sanki konuşulanlar hoşuna gitmemiş gibi yapay bir tebessümle karşılık verip “ortanca olmanın kaderi bu herhalde,” dedi. Kendisi bir evin tek çocuğuydu.

“ah, ah!” dedi Oğuzhan. Karısının bozulduğunu anlamamıştı “ben neler çektim.”

“abart abart,” diye araya girdi Neslihan. Onların arasında bir buçuk yaş vardı, “hatta biz küçükken annem bizi falakaya yatırırdı falan.”

“babam da üç gün karanlık odaya kilitlerdi değil mi?” dedi Leyla gülerek. Neslihan başını salladı “ne üç günü tam bir hafta!”

Yusuf Bey elleri göbeğinin üstünde başını televizyondan ayırmadan “tövbe, tövbe,” demekle yetinince herkes gülmeye başladı.

İlyas, oğlunu kucağından indirmeden ayağa kalkıp “herkese iyi geceler,” dedi. Gökalp çoktan uyumuştu. Leyla da büyüklerin ellerinden öpüp diğerlerine el salladı ve peşlerinden onu takip eden Neslihan’la birlikte antreye gittiler. Leyla bebek çantasını toplarken Neslihan da ağabeyinin montunu giymesi için bir süreliğine yeğenini kucağına aldı. Mis gibi kokan Gökalp’i bağrına bastırıp usulca öptü.

“sana da ayrı düşkün,” dedi Leyla çantayı kocasına verirken. İlyas gülümseyip bacısının alnından öptü, “bir tanecik halası var tabi düşkün olacak,” dedi ve oğlunu alıp dışarı arabaya doğru gitmeye başladı.

Neslihan, yengesine sarılıp vedalaşırken “yarın görüşürüz,” diye fısıldadı. Leyla muzip bir tebessümle göz kırkıp “hadi Allah’a emanet,” dedi ve kocasının ardından gitti. Neslihan kapıyı arkalarından kapatıp salona geri dönmek için arkasını döndüğü sırada İzel yengesini gördü. Onları izliyordu. Gülümseyip “yarın planlarınız var galiba,” dedi.

Neslihan yakalanmış olmanın verdiği panikle “yok canım,” dedi ve ekledi “nereden çıkarttın?”

“e yarın görüşürüz dedin ya?”

“ha o mu?” Neslihan gülümsemeye çalışıp devam etti, “yarın yengemin doktor kontrolü var ya, arayıp ne oldu ne bitti diye soracağım için öyle dedim.”

İzel, bu açıklama karşısında sadece kaşlarını indirip kaldırmakla yetinip “biz de gidiyoruz zaten o yüzden kalkmıştım.”

“Allah’a emanet o halde,” Neslihan bir an için içinde öfke hissetti. İzel yengesi onu bir anda sanki ayıp bir şey yapıyormuş gibi sıkıştırıp savunma haline geçmesine sebep olmuştu ve bundan hoşlanmamıştı. Yalan söylemekten de!

Oğuzhan gelip karısının omzuna elini atıp “hadi gidelim,” dedi. Neslihan kollarını göğsünde birleştirip kenara çekildi.

“iyi geceler,” dedi bir tık soğuk bir sesle. Abisi ona göz kırpıp kapıdan çıkarken İzel yengesi ona sarılıp iki yanağından öptü. Neslihan salona döndüğünde yüzünün asık olduğunu gören annesi “hadi şunları toplayalım,” diyerek kızını mutfağa götürdü. Babası çoktan uyuklamaya başlamıştı bile. Sinan ise ortadan kaybolmuştu.

“bir şey mi oldu kızım?” diye sordu annesi çay bardaklarını bulaşık makinesine yerleştirirken. Neslihan başını sallayıp “yok bir şey,” dedi.

“emin misin?”

“İzel yengeme sinirlendim biraz,” diye itiraf etti Neslihan. “biz yarın Leyla yengemle dışarı çıkacağız ama sadece ikimiz çıkacağız, ona istinaden yarın görüşürüz dedim İzel yengem de dediğimi duymuş hesap sorar gibi ‘yarın planlarınız var galiba’ diye sigaya çekti beni.” Anlatırken daha da sinirlendiğini fark etmişti.

“e varmış işte, hem neden İzel’i de çağırmadınız bakayım?”

Annesi ellerini beline koyup ona dönünce Neslihan yine mahcup hissetti. Omuz silkip “İzel yengem iyi hoş ama ortak hiçbir yanımız yok, bir araya gelince hal hatır sormaktan başka bir muhabbet kuramıyoruz. Hal böyle olunca da Leyla yengemle baş başa çıkmak işimize geliyor.”

Annesi durumu anlıyordu ancak iki gelini ve kızı arasında denge kurmak da onun işiydi. Başını sallayıp “canım her yaptığınıza dahil edin demiyorum ama siz de kızcağızı tamamen dışarı atıyorsunuz, fark etmedim sanmayın.”

“ama anne-“

“bak kızım, hayatına her zaman dört dörtlük anlaşacağın insanlar dahil olmaz, bazen de idare etmen gereken insanlar olur, İzel ile anlaşmak kolay değil ben de kabul ediyorum ama abin sevmiş almış, bize de kabul etmek düşer.”

“ben kabul ettim zaten,” dedi Neslihan “ama onu hayatımın her alanına dahil etmek zorunda değilim, abimle evlendi, benimle değil.”

Neslihan bu konuda kararlıydı. Mutfaktan çıkıp odasına gitti. Üstünü değiştirip gecelik takımını giydi ve yatağına girip ışığı kapattı. Sinirliydi. Neden bu kadar sinirlendiğini bile bilmiyordu. Bir müddet sağa sola dönüp uyumaya çalıştı ancak beceremeyince yorgana vura vura aşağı atıp sırtını yastıklara dayadı.

Son zamanlarda üzerinde gereksiz bir baskı hissediyordu. Bütün akrabaları can hıraş görücü bulup duruyor, arkadaşları tek tek evlenip çoluk çocuğa karışıyordu. Mezun olalı bir yılı geçmişti. On beş kişilik bir avukatlık bürosunda çalışıyordu. Altı ay olmuştu işe başlayalı. Oldukça yoğun bir işi vardı. Büronun başındaki Sencer Bey babasının eski bir tanıdığıydı ve Neslihan’ı seve seve işe almıştı. Baroya kayıtlı bir avukat olarak artık hem özel hem de kamu davalarına bakıyordu. Gün geçtikçe deneyim kazansa da henüz tek başına ağır bir davayı üstlenmemişti hiç.

İş hayatından memnundu. Çalışma arkadaşları ile iyi anlaşıyordu. Her şey yolundaydı ama Neslihan’ın içi sıkılıyordu. Kalbinde bir huzursuzluk vardı ve sebebini bilmiyordu bile. Derin bir iç çekip yorganı geri kaldırdı ve üstüne çekip yattı. Gözlerini tekrar açtığında namaz için alarm çalıyordu. Kalkıp sabah namazını kıldıktan sonra bir daha yatmadı. Gece vakti başlayan sağanak yağış hala devam ediyordu. Son yılların en soğuk kışlarından birini geçiriyorlardı.

Annesi ile mutfakta karşılaştığında “günaydın,” dedi hemen. Annesi “sana da kuzum,” diye karşılık verince “dün gece için kusura bakma, sinirlenip sana patladım, dediklerinde haklıydın,” diye başladı.

“sen de haklıydın kızım,” Elife Hanım kızının kolunu okşayıp “hadi git hazırlan sen, ben kahvaltıyı hazırlarım,” dedi.

Aralarındaki tatsızlık sona erdiği için hafiflemiş hisseden Neslihan uçarak odasına çıkıp üstünü giyindi. Siyah kumaş bir pantolon ve bej renkli triko tunik giyip başına da kare desenli pastel tonlarda bir şal bağladı. Siyah kaşe kabanını alıp aşağı indi ve annesinin hazırladığı sofraya oturdu. Önündeki yumurtayı yerken annesi sadece çay içiyordu. O kahvaltıyı kocası ile birlikte yapardı.

“çok işin var mı bugün?” diye sordu annesi.

Neslihan başını iki yana sallayıp “evrak işi var, erken çıkacağım zaten sonra da yengemle buluşacağız. Büroya gelecek.”

“tamam”

Neslihan son lokmasını da ağzına atıp ayağa kalktı. Üstüne kabanını giyip annesinin yanağından öptü, “Allah’a emanet Elife Sultan.”

“siz de kızım,”

Neslihan arabasına binene kadar şemsiye açmıştı. Sağanak yağış biraz hafiflemiş gibiydi. Silecekleri çalıştırıp yola çıktığında saat sekizi geçmişti. Temkinli bir şekilde sürüp büronun otoparkına çekti ve asansöre binip beşinci kata çıktı. Burası büronun olduğu kattı. İçeri girdiğinde ilk Irmak ile karşılaştı. O da yeni gelmişti.

“günaydın şekerim,” dedi. Saçları hafifçe ıslanmıştı.

“günaydın,” Neslihan kabanını asıp çantası ile masasına geçti. Yerine otururken Alparslan Bey’i gördü. Çoktan çalışmaya başlamıştı.

“şu aralar pek asık suratlı değil mi?” dedi onun baktığı kişiyi gören Irmak. Neslihan başını sallayıp “inşallah kötü bir şey yoktur,” diye temennide bulundu.

“inşallah,”

“karısı ile ilgili bir mesele sanırım.”

“sen karısını hiç gördün mü?” diye sordu Neslihan. Irmak burada çok daha uzun süredir çalışıyordu. Arkadaşı alt dudağını sarkıtıp “yok hiç görmedim,“ diye cevap verdi.

“aman neyse,” dedi Neslihan “evlilik zor iş, inşallah hallederler”

Yan yana masalarda oturan iki genç kadın ekranlarını açıp çalışmaya başladılar. Sencer Bey’den sonra ikinci gelen Aslı Hanım ofisinden çıkıp yanlarına geldiğinde neredeyse öğle arası girmek üzereydi.

“nasıl gidiyor hanımlar?” diye sordu.

“benim tebligat bitti,” dedi Irmak.

“güzel, Neslihan?”

Neslihan bir miras davası üzerine çalışıyordu. Karadenizli bir ailenin dedelerinden kalan bereketli bir arsa yüzünden birbirlerine girmelerine ramak kalmıştı.

“mirasçı listesi tamam, pay edilecek arazi tamam, tarafların uzlaşmasına gelince-“

“orası hala sıkıntı, farkındayım,” dedi Aslı Hanım. Elinde tuttuğu fincanından tüten duman Neslihan’a acıkan karnını hatırlatmıştı.

“hadi artık ara verelim,” dedi Aslı Hanım nitekim bir müddet sonra.

Neslihan yemek için Irmak ile birlikte dışarı çıkarken Irmak hala daha masasında çalışmaya devam eden Alparslan’a bakıp “biz yemeğe çıkıyoruz Alparslan Bey siz de gelmek ister misiniz?” diye sordu. Dalıp gitmiş olan genç adam bir müddet sonra onunla konuşulduğunu fark edince gözlerini kırpıp ondan cevap bekleyen iki kıza baktı.

“yok Irmak Hanım, şu işler bitsin öyle,”

“peki tamam kolay gelsin size,” diyen Irmak, Neslihan’ın koluna girdi ve birlikte yemek yemeye gittiler.

“yeni başlayan hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu Irmak bir süre sonra. Neslihan omuz silkip “bilmem,” dedi ve ekledi “henüz birlikte çalışmadık hiç o yüzden bir şey söyleyemem.

“Esma abla hakkında pekiyi konuştu,” dedi Irmak muzip bir sırıtışla. Esma abla büronun çay kahvesi ve temizlik işlerinden sorumluydu.

“ne ara tanış olmuşlar?”

“bilemem artık,” Irmak saçlarını savurup ayranından bir yudum aldıktan sonra “ama hoş çocuk gerçekten de.” Diye ekledi.

İşe bir ay önce başlayan Melikşah gelişiyle büroda gülüşmelere sebep olmuştu. Zira ismi Sencer ve Alparslan’dan sonra bürodaki üçüncü Selçuklu Sultanı ismiydi. İnsanın aklında kalan bir gülümsemesi ve hoş bir çehresi vardı. Sıcakkanlı birine benziyordu.

Neslihan tebessüm edip “evet hoş birine benziyor,” diye onayladı ancak daha fazla bir şey söylemedi. Yemekleri bittikten sonra büroya geri dönen iki arkadaş çalışmaya devam ettiler.

Bir müddet sonra Sencer Bey ofisinden çıkageldi bir süre başka çalışanlarla konuştuktan sonra Neslihan’ın yanına gelip “nasıl gidiyor?” diye sordu.

“yoğun,” diye karşılık verdi Neslihan.

Sencer Bey göbeğini tutup güldükten sonra “Melikşah!” diye bağırdı. Sol çaprazındaki masada ekrana gömülmüş olan Melikşah yanlarına gelince Sencer Bey elini adamın omzuna koyup sıktı.

“şu miras davasına birlikte bakacaksınız,” dedi aniden. Neslihan ve Melikşah bir an birbirlerine baktılar. Sonra ikisi de bakışlarını kaçırıp adama odaklandı.

“nasıl isterseniz,” dedi Melikşah. Kumral saçları düzgünce kesilmiş ve yana doğru taranmıştı. Koyu yeşil gözleri, etrafına parıldayan bir zekayla bakıyordu. Güldüğünde ortaya çıkan gamzesi her an muziplik yapacakmış gibi bir kaybolup bir görünüyordu. Neslihan bakışlarını ondan ikinci kez çevirip Sencer Bey’e baktı ve “elbette,” dedi sadece.

“hem Melikşah da artık bizim ekibin bir parçası olduğunu iyice hisseder.”

“bence de,” dedi Irmak yaşananlardan ayrı bir zevk aldığı belliydi. Neslihan ona sadece onun anlayabileceği şekilde bir bakış atıp gülümsedi.

“yarından itibaren birlikte çalışmaya başlarız o halde,” dedi Melikşah ilk defa direk Neslihan’a hitap ederek. Neslihan başını salladı ancak konuşamadı. Neden ağzını açıp tek kelime etmemişti ki!

Boğazını temizleyip “sana dosyaları atarım yarına kadar incelersin,” diyebildiğinde Melikşah gülümsedi ve gamzesi de ortaya çıktı. İstemsizce gülüşüne karşılık veren Neslihan “hem zaten bugün için benim çıkış vaktim geldi,” diye ekledi. Sencer Bey anladığını belli edercesine başını sallayıp “hadi iyi çalışmalar,” dedi ve ortadan kayboldu.

“sende posta adresim var mı?” diye sordu Melikşah. Neslihan başını iki yana sallayınca Melikşah kenarda duran sandalyeyi çekip Neslihan’ın yanına oturdu ve bir kağıt alıp adresini yazdı. Altına da telefon numarasını yazıp “eklersin,” dedi gayet rahat bir tavırla. Neslihan telefonunu alıp numarayı kaydetti ve çaldırıp “sen de beni eklersin,” diye karşılık verdi. Olanları bir komedi izler gibi izleyen Irmak ise ekranından kaçamak bakışlar atmakla yetiniyordu.

“yarın görüşürüz o halde,” dedi Neslihan.

“görüşürüz,” diye karşılık verdi Melikşah ama yerinden kımıldamamıştı, “dosyaları atmayı unutmazsın değil mi?” diye sordu şakacı bir tonla. Neslihan eliyle telefonu gösterip “unutursam hatırlatmak serbesttir.” Diye karşılık verdi. İkisi de gülmeye başladığında içeri giren Leyla yengesini gördü.

Kapıdan giren Leyla ikisini görünce bir an duraklar gibi oldu. Yanda oturan Irmak’la göz göze geldi. Irmak’ın yüzündeki ifadeyi görünce yüzüne yayılan gülümseme Neslihan’ın tüylerini diken diken etmişti. Hayır, diye geçirdi içinden. Hayır, hayır, hayır…

Leyla Kaya yanlarına gelip “kolay gelsin,” dedi en sevecen tavrıyla. Gözleriyle Melikşah’ı hızlıca tarayıp Neslihan’a baktı.

“hoş geldin,” dedi Neslihan. Melikşah, onun hafif şiş karnını görünce hemen kalkıp yer verdi.

“buyurun oturun,”

“ah,” Leyla takdir edercesine gülüp sandalyeye otururken “teşekkürler,” dedi kibarca ve ekledi “siz yeni başladınız sanırım, son gelişimde sizi görmemiştim.”

“evet,” dedi adam ellerini cebine sokup omuz silkerek “adım Melikşah.”

Leyla kendini tutamayıp “bu gidişle büro Malazgirt’i tekrar fethedecek,” deyince dördü arasında garip bir sessizlik oldu. Leyla, savunma pozisyonuna geçerek “bence iyi espiriydi,” dedi ve bu kez gülüşmeler başladı.

“öyleydi,” diye kabul etti Irmak, “ama çoktan yapıldı.

“sahi mi?” dedi Melikşah.

“sen duymadın,” diye bilgilendirdi Neslihan. Melikşah, Leyla’ya bakıp “sizin sayenizde haberim oldu,” dedi.

“ne demek efendim,” Leyla, Melikşah’tan hoşlanmıştı. Neslihan ise araya girip “Gökalp nerede?” diye sordu.

Leyla hin bir sırıtışla “niyeyse bugün oğlumun canı babasıyla vakit geçirmek istemiş. Birileri kulağına öyle fısıldamış olabilir,” derken kendini işaret ediyordu, “Gökalp iri parlak gözleriyle ‘babacığım ben bugün sadece seninle gezmek istiyorum.’ Deyince İlyas dayanamadı tabi.”

Neslihan gülüp “akıllı kadın,” diye onayladı. Leyla kendinden memnun karnını tutup “bugün kızlar günü,” dedi. Melikşah “size iyi eğlenceler o zaman,” diye araya girdi. Elini Leyla’ya uzattı, “tanıştığıma memnun oldum.”

Leyla, adamın elini sıkıp “ben de memnun oldum Melikşah,” diye karşılık verdi. Melikşah tebessüm edip elini çekti ve kendi masasına gitti.

O giderken arkasından bakan Leyla “maşallah hoş çocuk,” diye fısıldayınca Irmak kıkırdamaya başladı ve “Neslihan da öyle düşünüyor,” dedi kinayeli bir tonda. Neslihan bir tepki vermeden bilgisayar ekranını kapatmaya devam etti.

“öyle mi?” dedi Leyla “ne zaman işe başladı?”

“bir ay anca oldu.”

“adı ne demiştik?”

“Melikşah Eroğlu.”

Leyla, Irmak’a göz kırpıp “işin yoksa sen de bizimle gelsene,” dedi.

“ben de teklif ettim ama başka sözü varmış,” diye araya girdi Neslihan. Melikşah mevzusu kapanınca lafa dahil olmuştu tekrar.

“eh yapılacak bir şey yok o zaman,” Leyla ayağa kalkıp “hazırsan gidelim görümceciğim,” dedi.

“gidelim gelin, gidelim.”

Irmak samimi bir tebessümle “bayılıyorum size,” dedi ve ekledi, “inşallah benim de böyle akrabalık bağlarım olur.”

“amin,” dediler ikisi birden içtenlikle. Kol kola girip bürodan çıkarken Neslihan bir anlığına Melikşah’ın olduğu masaya baktı ve hiç beklemediği şekilde göz göze geldiler. Melikşah mahcup bir tavırla gülümseyince Neslihan da aynı şekilde karşılık verdi ve kaçar gibi ofisten çıkıp gitti.

 

Bölüm : 14.12.2024 14:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / SEVMEYİ SINAMAK (2. KİTAP)
NESLİHAN KAYA'NIN HİKAYESİ
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...