13. Bölüm
Hatice Ebrar / Kiraz Dudaklı / |13|

|13|

Hatice Ebrar
rarbezrh

13. Bölüm: Sırrın ortaya çıkışı

 

🍒

 

Aşk, rastlandığında yaşamak, kaybedildiğinde ölmeye yakın olmaktır. Gelişi ile lütuf olan bir hediyenin, gidişiyle cezaya dönüşme halidir.

 

"Kalkalım mı kızım?"

 

Bakışlarımı, derince yutkunduktan sonra karşımdaki kadına çevirdiğimde bana baktığını gördüm. Kendisi eline çantasını almakla meşguldü. "Gidelim." Dediğinde başımı onaylar anlamda salladım. Ben de çantamı alarak ayağa kalktığımda yediğimiz yemek zaten ödendiği için Suzan Hanımla mekandan çıktık. Arabaya yerleştiğimizde artık eve gideceğimizi, şoföre söylenen kelimelerle anlamıştım.

 

Kısa sürede eve geldiğimizde kapıyı aralayarak çıktım. Suzan hanıma bir şey istiyor musunuz? dercesine baktığımda sen gidebilirsin demesiyle elimdeki poşetle odaya doğru ilerlemeye başladım. Acilen anneme göstermem gereken bir kıyafet meselesi vardı. Odaya girdiğimde karşıma çıkan annemle hah diye mırıldandım.

 

"Ay anne. Suzan Hanım bana kıyafet aldı."

 

Bakışları elimde gösterdiğim elbiseye kaydığında gözleri kısıldı. Gülümsemesini bekledim ama öyle olmadı. "Amacı neymiş?" diye sorduğunda yutkundum ve elimdeki elbiseyi indirmek zorunda kaldım.

 

"Bana talip bulmuş." Diye mırıldandığımda direkt söylediğim kelimelerle gözleri fal taşı gibi açıldı.

 

"Ne demek talip bulmuş?"

 

"Yani annecim beni alışverişe yardım ayağına çağırıp, ağzımı didikledi."

 

Avucunu ağzına bastırarak şaşkın gözlerle bana bakmaya başladı. "Kimi bulmuş onu da söyledi mi bari?" dediğinde burun kıvırdı. Hiç hoşuna gitmediği buradan belli oluyordu. Tek hoşuna gitmeyen de annem olmayacaktı.

 

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Yok, söylemedi."

 

"Sen ne dedin peki?"

 

Beklemeden yanıtladım. "Sevdiğim birisi var dedim."

 

Kaşları havalandı. "İyi bakalım, kendisi ayarlayacak başka bir kız bulsun."

 

"Uf anne oğlu beni seviyor haberi yok." Dediğimde gergince parmaklarımla oynadım. İnsanların arkasından iş çevirmek hoşuma gitmese de bunu isteyen bizzat bendim. Fakat Atahanla birbirimize alışmadan daha başka birisine söyleyemezdim. Sadece annem biliyordu, o da sırrımı en iyi tutacak kişiydi.

 

"Geç bakayım sen karşıma." Dediğinde elimi tutarak yatağa doğru çekiştirdi. Karşısına oturduğumda bakışları hafif üzülmüş bir halde bana bakıyordu. Sebebini bilsem de dudaklarından duymayı beklemek istemedim. Gerçekler yüzüme vurulsun da istemedim.

 

"Kızım," Dedi iç çekerken. "Suzan Hanım'ı bilmem ama onun eşiyle biraz sıkıntı çekecekmişsiniz gibi duruyor. Senden bir şey saklamak istemiyorum. Gerçekleri ya da ihtimalleri sana baştan anlatmak istiyorum."

 

Annem bu cümleleri dile getirdiğinde içimi büyük bir korku kapladı. Ben bozmayı Suzan Hanım konusunda beklerken, annem eşinden bahsediyordu. Ne gibi bir sorun olabilirdi ki?

 

"Anlat annecim." Dediğimde anlatması için destek verdim. Gözlerim merakla gözlerine bakıyor, kulaklarım ise bir şeyler duymak için açılmış konuma gelmişti.

 

"Selçuk bey bu maddiyat konusunda hassas. Onun için şen, şöhret ve para gibi kavramlar önem arz ediyor. Şimdi siz eğer Atahan oğlumla eğer ki iyice kaynaşır, geleceğe bir adım atmak isterseniz karşı çıkabilir."

 

Kaşlarım çatıldı. "Ama neden?"

 

"Yavrum benim, evin çalışanının kızısın ne de olsa. Bu olaya nasıl bakar bilmiyorum."

 

O kadar da kötü birisi olamazdı herhalde. Yani birisini mesleği yüzünden yargılamak hangi yüzyıldan kalmaydı bilmiyordum. Ama bu adamı da annem tanıyordu, bir bildiği vardı ki bana söylüyordu.

 

"Önemli olan bizim mutluluğumuz değil mi?" diye sorduğumda içten içe ailenin de bir önemi olduğunu biliyordum. Maalesef ki de bu konuyu kafama takmadan da edemiyordum.

 

"Tabi kirazım benim, en çok sizin mutluluğunuz önemli. Siz bir olduğunuz sürece zorlukların altından kalkarsınız. Ben bunları eğer ki böyle bir şey yaşanırsa hazır ol diye söyledim."

 

Üzgün gözleri karşısında benim de moralim bozulmuştu. Ona belli etmemek için gülümsemeye çalıştım. Ne kadar başarılı oldum bilmiyorum ama dudak kıvrımlarım yükseldi. "Mutlu olmaya çalışacağım." Dediğimde ellerimi dudaklarına götürerek bir anne yüreğiyle sıcacık öptü. Desteğini son derece arkamda, yanımda her tarafımda hissediyordum. Şanslı bir kadındım, annem bana destek çıkıyordu.

 

"Küçükken senin için hep 'güzelliğin değil baktın açık olsun' derdim. Bahtında kar beyazı değil, ilkbahar bahçesi olsun kirazım."

 

Bahtında kar beyazı değil, ilkbahar bahçesi olsun.

 

Büyükler hep küçük kızlara bahtın güzel olsun derdi. Küçükken anlamıyorsunuz ama büyüdüğünde ne demek istenildiği çok açıklayıcı oluyordu. Şimdi daha iyi anlıyordum.

 

"Umarım annecim."

 

"Neyse akşam için hazırlığa girişmem lazım." Diyerek ayağa kalkan anneme karşılık sorgularcasına baktım. "Birisi mi geliyor?" diye sordum çünkü akşama daha vardı. Kalabalık olduğu zamanda erken ise başlanırdı.

 

"Selçuk Bey'in akrabalarından birileri gelecekmiş."

 

"Kalmalı mı?" dediğimde üzerindeki tişörtü düzeltti.

 

"Yok, sadece akşam yemeğine geliyorlar."

 

"O zaman başlayalım." Dediğimde annem birkaç kez ısrar etse de yardımımı kabul ediyordu. Aslında burada bu şekilde çalışmam de ev ahali için sorun olmuyordu. Zaten yıllar önce burada doğup büyümüştüm, beni tanıyorlardı. Suzan Hanımın bana karşı bir rahatsızlığı yoktu, Selçuk Bey de bu işlere pek karışan bir adam değildi. Yani bildiğim bu yöndeydi.

 

Atahan desen...

 

Annemle birlikte mutfağa geçtiğimizde birkaç çalışan da tabakları dolaptan çıkarmakla meşguldü. İkramlıklar hazırlanmaya başlanmış bu sebeple de koşuşturma başlamıştı. Bir ara Almina'nın eve gelmesiyle onunla ilgilenmiş, bu sebepten ötürü mutfaktan ayrılmıştım. Kendisi oyun oynamak istediği için halının üzerindeki oyuncak bebeklerle oynamakla meşguldük. Güzel bir evlilik oyunu kurduğumuzda öyle dalıp gitmiştim ki sırtımda hissettiğim ellerle çok tanıdık bir konunun burnuma doluşması aynı anda oldu.

 

"Ne yapıyorsunuz bakalım?"

 

Atahan gelmişti. Kendinden önce varlığını hissettiren kokusuyla mest olurken bakışlarımı ona çevirdim. Bakışları bendeydi. Eli ise sırtımda olduğu için kısık gözlerle ona bakarken bir yandan da Alminayı kontrol ediyordum. Yaşı küçük olsa bazı şeyleri kavrayabilecek kadar uyanıktı. Fakat Atahan'ın olur olmadık yerlerdeki bu rahatlığı da ayrı bir konuydu.

 

"Amca? Sen ne zaman geldin? Biz hiç duymadık. Hem baksana resmime nasıl olmuş? Mehru abla da yardım etmişti."

 

"Kızım bir çenen sussun ya! Vır vır."

 

Sırtımdaki eli varlığını koruduğu için elimi elinin üzerine koyarak çektim. Bakışları bana dönse de ona bakmadan uzandığım yerden doğruldum. O da geldiğine göre artık ufaktan burayı toparlamaya başlasak iyi olacaktı.

 

"Amca ayıp ediyorsun."

 

Tatlı isyanı kulağıma öyle hoş geldi ki gülümsedim.

 

"Ne ayıbı kız?"

 

"Aman amca." Dedi Almina bilmiş sesiyle. Bir de göz devirmeyi unutmadı.

 

"Misafirler geldi." Diyerek bizi aydınlatan da Atahan olmuştu. Demek misafirler gelmişti. O zaman benim hemen aşağı inip yardım etmem gerekirken yerimden iyice toparlandım ve Almina'nın eşyalarını toparlamaya başladım. Atahan da bakmak yerine bana yardım etmeye başlayınca bakışlarımı usulca çaktırmadan Alminaya çevirdim.

 

Kendisi ortalıkta görülmediği için rahatlarken Atahan'ın çaktırmadan elime dokunmaya çalışması gözümden kaçmadı. Beni ne kadar zor durumda bıraktığından habersiz bu yaptıkları bazen beni sinir ediyordu. Fakat o umursamıyordu. Çünkü kendisi hemen ilişkimizi açıklama taraftarıydı. Daha erkendi. O beni tanıyordu fakat ben çok tanımıyordum.

 

Küçüklüğümden beri görmemiştim ki onu, o da beni görmemişti. Bence ben böyle düşünmekte haklıydım.

 

"Ben gideyim." Diyerek yanından sıvışmak istedim ama bileğimi saran avucu buna izin vermedi. Birisine yakalanma korkusu bedenimde usul usul nüksetmeye başlarken bir kapıya bir de onun gözlerine baktım. Onunsa gözleri sadece benim gözlerimdeydi.

 

"Kaçma." Dedi tek kelimeyle fakat ben o kelimenin ardında bir sürü duygu olduğunu bilerek dinledim.

 

"Sonra konuşalım." Dedim. Gidip aşağıdakilere yardım etmem gerekiyordu. Ayrıca tek dikkat çeken de ben değildim.

 

"Akşam odama gel." Dediğinde onu reddedecektim fakat bir şey söylememe izin vermeden yanımdan geçip giden o oldu. Uzatmak istemedi ama beni çağırdığı yer de artık risk taşımaya başlamıştı. Gerginliğim gittikçe çoğalır hale gelmisti.

 

Ben de derin bir nefesi ardımda bırakıp odadan çıkarak aşağıya indiğimde daha masaya yeni oturuyorlardı. Bu yüzden yardıma da yetişmiş oldum. Masanın yanında duracak olan başkaları olacağı içi ben de mutfakta kalmak zorunda kalmıştım. Yemeğini erken bitiren Alminayla birlikte odaya çıkmıştık. Ödevlerine yardım ettikten sonra biraz çizgi film izlemek istediğini söylemişti. Bu yüzden aşağıya indim ve yemekleri yediklerini gördüm.

 

Birkaç kız masayı kaldırmış, ardından da okul için birkaç notlar almak için odaya yerleşmiştim. Yatağın üzerine defterimi kalemimi almış ve işimi erkenden hallederek son dakikaya bırakmayacaktım. Daha okulların açılmasına olsa da diğer sınıf düzeylerine nazaran erken başlayacaktı.

 

Aniden kapının açılmasıyla saniyelik bir ürkme bedenimi ele geçirirken bakışlarım kimin geldiğini görmek için kapıya çevrildi. Tanımadığım bir erkek kapıyı hafifçe aralamış bana bakıyordu. Kaşlarım çatılırken yerimden doğruldum ve ben konuşmadan konuşmasını dinledim.

 

"Ben bizim için hazırlanmış odalardan birisi zannettim."

 

Bu gelen misafirlerden birisiydi. Söyledikleriyle birlikte yataktan tamamen doğuldum ve dudaklarımı konuşmak maksadıyla araladım. "Yok hayır sizin odalarınız bir üst katta, ben size gösteriyim isterseniz." Dediğimde yutkunarak yataktan kalktım ve kapıya doğru ilerleyeceğim vakit söyledikleri beni olduğum yerde duraksattı.

 

"Siz bana bir yerden tanıdık geliyorsunuz?"

 

Kaşlarım çatılmış ve bakışlarım onu tanıyor muyum tanımıyor muyum baksadıyla onun yüzüne çevrilmişti. Fakat onu hatırlamadım. Bu yüzden "Sizi tanıyamadım." Dedim.

 

"Küçükken sizi bu evde hatırlıyorum."

 

Sanırım eve gelen çocuklardan birisiydi fakat ben her geleni de hatırlayamazdım ki.

 

"Ailem burada çalışıyordu, görmeniz gayet normal." Derin bir nefes vererek odayı göstereyim diyecektim ki kapının ardında Atahan'ı görmemle bir sesli soluğu daha verdim.

 

Bir sen eksiktin, tam zamanında diye içimden geçirdim.

 

"Ne yapıyorsun burada Ali?"

 

Demek adı Aliydi.

 

Ali denen adam sesin geldiği yöne baktığında şaşırmışa benziyordu. Yani ben olsan ben de şaşırırdım. Çünkü Atahan'ın buraya yanlışlıkla gelmesi imkansızdı. Bu yüzden Ali ne düşündü bilmiyorum ama konuşmak için de gecikmedi.

 

"Kalacağımız odayı karıştırmışım."

 

"İyi." Dedi soğukça. "Ben göstereyim."

 

Keyfi bilirdi. Benim de işime gelirdi. Ali denen adam omuz silkerek bir nevi onayladığında ikisi de odamdan çıkıp gitti. Ben de işime geri dönmüştüm. Birkaç işim daha olduğu için belim ağrıya ağrıya yatağın üzerinde ödevleri yapmaya devam ettim. Belim ağrıyordu fakat bu şekilde de durmaktan kaçmıyordum.

 

Ben yatakta da ders çalışmayı sevenlerdendim.

 

Dakikalar saatlere dönüştü, misafirler ve ev sahibi odasına çekildi. Ben de anneme yardım etmiş, ikimiz laflamış ve en sonunda annem uykuya geçiş yapmıştı. Atahan gecenin köründe gel dediği için tabi ki de herkesin yatmasını beklemiştim.

 

Merdivenlerden yukarı doğru çıkarken telefonuma gelen bildirim sesiyle kimin mesaj attığına baktım ve yine onun ismiyle karşılaştım.

 

Gönderen - Atahan

 

Geliyorum.

 

Nereye geliyorsun sen nereye!

 

Gelir mi gelir diyerek adımlarımı biraz daha hızlandırdım ve kapısına ulaştığımda usulca araladım. Ve kendisini yatağın üzerinde uzanırken buldum. Telefona bakıyordu. Bu muydu geliyorum dediği hali. Ya sabırdı gerçekten. Oyun oynamak deyince de Atahandı.

 

Ardımdan kapıyı kilitlediğimde bakışları usulca bana çevirdi. Beyefendi hem ayağına çağırıyor hem de gevşek gevşek oturuyordu. Beni görmesiyle elindeki telefonu komodinin üzerine koydu.

 

"Sence annen beni kim için istiyor, sen bir şeyler ima ettin. Bildiğin bir şeyler varmış gibi hissediyorum. Söylemedin de zaten." Gelir gelmez söylediklerimle usulca ona doğru yaklaşmıştım. Sanırım bundan fırsat bularak bileğimden yakalayarak beni kendi kucağına doğru çekti.

 

"Bir özlemimi dindireyim."

 

Sanırsak birkaç gün ayrı kaldık sanırdı. Fakat sevgi ve aşk gibi kavramlar araya girdiğinde özlem denen kavramın ne kadar da önemli olduğunu anlıyordu, insanoğlu. Onun yanında bile özlüyor, ondan ayrı kaldığımda ise özlemle yanıp tutuşuyordum. Ben gittikçe onu özler hale gelmiştim. Amansız bir büyüye kapılmış, ona çekilmiştim.

 

"Dindir." Dedim tek kelimeyle. Sanki bütün duygularımı tek bir kelimeye sığdırmıştım. Dudakları usulca yanağımı bulurken, birkaç öpücüğü ardından bıraktı. O böyle yaptığında bütün sinir, stresim, gerginliğim yok oluyor gidiyordu.

 

Kokusunu derince içime çekmek için başımı boyun girintisine soktum ve derin nefes alırken onun da sessiz kalması hoşuma gitmişti. Bir süre öylece kalırken sessizliği "bana." Diyerek bozdu.

 

"Ne bana?"

 

"Seni kim için istiyor diye sordun ya, bana işte."

 

Bana işte...

 

"Ne demek senin için?"

 

Tutuklu kalmak buysa eğer ben tam şuanda öyle olmuştum. Dilinden dökülenleri hayal bir o kadar da gerçek gibi geliyordu. Tek doğru vardı ki söyledikleri gerçek ama doğru muydu? Ne yani annesi beni oğluna istemek için ağzımı mı aramıştı?

 

"Suzan Hanımdan bahsediyoruz. Onun aklında hep bir düşünce, bir doğru vardır. Seni de oraya başkası için çağırmazdı zaten. Ne zaman bu düşünceleri aklına yerleştirdi bilmiyorum ama sanki senin geri gelmeni beklemiş gibi duruyor. Tam zamanını kullandı ve seni kıyafet alışverişi maksadıyla yanına çekti. Ağzını aradı, sen de ona sevdiğim birisi var dedin değil mi?"

 

Onu en çok eşi ve oğlu tanırdı. Atahan'ın söyledikleri hiç de yalan gibi durmuyordu. Gerçekten de bütün bunları en ince ayrıntısına kadar düşünen bir kadın mıydı? Tanımıyordum. Suzan Kıralı nasıl bir kadındı? Bilmiyordum. Peki öğrenmek kolay olacak mıydı? Fikrim yoktu.

 

"Evet," Dedim kalakalarak. Sözleri resmen beni derin bir düşüncenin olduğu çukura düşürmüştü. Zorlukla daldığım yerden kendimi çektim. "Öyle dedim ama bunun sen olduğunu anlayamaz."

 

"Bu evdeki her şeye gözü de kulağı da erişir, kendi evi sonuçta." Parmakları önüme yerleşen saçlarıma uzanarak geriye çekti. "Onun evinde gizli saklı iş olmaz, unutma bir tanem."

 

E böylece bizi biliyor demek mi oluyordu?

 

"Aramızdaki bu şeyi biliyor mu?"

 

Sırıtarak "Neyi?" diye sorduğunda gözlerimi devirdim. Aklı başka yere gitmekte ustaydı. Amacı benim ağzımdan bazı kelimeleri duymak, beni utandırmaktı. Fakat ben eline istediğini vermeyecektim.

 

"Gidiyorum ben."

 

İnatla "gidebiliyorsan git." dediğinde kaşlarım çatıldı. Gittiğimi göstermek için kalmayı denedim fakat olmadı. Gücü canımı yakmasa da beni burada tutabilecek kadar da kuvvetliydi. Biraz daha denesem de yine olmadı.

 

"Sen benden gidebilir misin kiraz?"

 

Benden gidebilir misin kiraz.

 

"Bilmem ki." Dedi küçük bir çocuk gibi omuz silkerek. Dayanamadı öptü omuzlarımdan, bir daha omuz silkmek aklımdan geçti ama faaliyete geçirmedim. Cesaretim olmadı, daha doğrusu.

 

"Ben söyleyeyim." Dedi sıcak nefesi yüzüme çarpmadan önce. "Sen benden gidemezsin."

 

Biraz böyle kalalım istedim. Aslında onun göğsüne kıvrılıp yatmak istesem de bunun olamayacağını biliyordum. Benimkisi sadece bir istekti. Ona sorsam ya da bu isteğimi belli etsem imkanı yok beni bırakmazdı. O yüzden susmayı tercih ettim.

 

Sustuk bir süre. Sanki düşüncelerimi gerçekleştirmek ister gibiydik. Benim aklım annesinin ne düşündüğü konusuna gitmişti. Bir şeyler biliyor muydu? Biliyorsa da belli edecek miydi yoksa saklayacak mıydı?

 

Kafam yine karmakarışık düşüncelerle baş başa kalmıştı. Ama düşündükçe kafayı yiyeceğim için şimdilik bunları zihnimin en ücra köşesine atmaya çalıştım.

 

Atahan sessizliğimden ötürü konuşma ihtiyacı duymuş gibi dudaklarını aralamıştı. "Uykun mu geldi yavrum."

 

Gelmişti.

 

"Evet." Demekle yetindim. Uykum geldiği için sesim boğuk çıkmıştı. O da aslında yorgun duruyordu fakat belli etmiyordu. Zor da olsa geriye çekilerek yüz yüze gelmemizi sağladım.

 

"Git bebeğim yat hadi."

 

"Olur." Demekle yetindim. Uzatmayıp git demesine şaşırsam da ben de uzatmama kararı aldım. Usulca dudaklarımı yanağına değdirdim ve "İyi geceler." Diye mırıldandım.

 

"İyi geceler yavrum." Dediğinde kucağından kalktım ve son bir kez bakarak odadan çıktım. Etrafı kontrol ederek merdivenlerden kaldığım odaya geçtim. Şansıma bugün de kimseler ortada yoktu. Odaya geçer geçmez yatağın içine girdim. Uykum olmadığı için biraz telefonda video izledim ve zaten çok geçmeden telefonu şarja takarak uykuya daldım.

 

... 

 

"O zaman bunu sil, tekrardan yaz bakalım. Böylelikle daha çok aklında kalır."

 

"Olur Mehru abla."

 

Servet, Fikret abinin bahsettiği odadan çıkmayan oğluydu. Onun kabuğunu kırmak çok zor olmuştu. Günlerdir ona ulaşmak için çabalamış, en sonunda bir arkadaşı olur hale gelmiştim. Tam tamına tam bir hafta olmuştu. En son onun odasına gitmemin üzerinden yedi gün geçmişti. Bu süreçte Selçuk Bey'in akrabaları da gitmişti.

 

Servet dediklerimi uygulamaya başlarken ben de bu sırada ne yapıp yapmadığını kontrol ediyordum. O içine kapanıktı ama açılmaya da yatkındı. Onunla sohbet etmem iyi gelmişti. Hiç arkadaşının olmaması da bu sessizliğin bir kısmını belli ediyordu.

 

"Evet, gayet iyisin. Bugünlük bu kadar yeter Servetcim, diğer dersimizde görüşürüz olur mu?"

 

Gülümsedi. Sanırım bir çocuğun en güzel anı gülümsediği anıydı. "Teşekkür ederim Mehru abla, ben bunları tekrar edeceğim."

 

"Tamamdır tatlım, hadi iyi geceler."

 

"İyi geceler." Dediğinde ben de araç gereklerimi alarak odasından çıktım. Eşyalarımı odaya koyacağım vakit Fazilet teyzenin sesini duymamla adımlarım kapının tam ağzında duraksadı.

 

"Kızım sen şu kıyafetleri Atahan Bey'in odasına çıkarır mısın? Dolaba yerleşecek. Benim sabah için örtüleri hazır etmem lazım."

 

Evet, sen istersen uzaklaşmak iste fakat elbet seni ona çeken bir şey olurdu. Şimdi de bizzat o durumu yaşıyordum. Onu istemediğimden değil de annesinin olayından sonra çok da göz önünde olmak istemiyordum. Atahan daha eve gelmediği için rahatça odasına geçerken kıyafetleri oyalanmadan dolabına yerleştirmeye başladım.

 

Arkamda duyduğum sesle Atahan'ın geldiğini anladığımda son kıyafeti de askılığa astım ve arkamı döndüğümde kalbime saplanan sancı, korktuğumun belirtisiydi. Çünkü gelen Atahan değil, babasıydı.

 

Aniden aklıma yerleşen onlarca soru kafamı çoktan yoğun bir alışveriş merkezine çevirmişti. Onun bu saatte ne işi vardı ve neden bana sorgularcasına bakıyordu.

 

"Ne işin var burada?" diye sorduğunda derin bir yutkunma ihtiyacı hissettim. Sanki yanlış bir şey yapıyormuşum gibi bakması garip gelmişti. Ya da ben yanlış anlıyordum.

 

"Gördüğünüz gibi Atahan Bey'in eşyalarını yerleştiriyorum." Belki görmemiştir diye de elimdeki sepeti gösterdim.

 

"Senin görevin bu değil. Doğrusu sen buranın çalışanı değilsin. Bundan sonra de seni ilk kat haricinde bir odada görmeyeceğim."

 

Şey, bu bir anda ağır ve habersiz olmuştu.

 

Anlamadım. Neden böyle tepki verdiğini, bir şey mi yaptım acaba sorusunu aklıma soktu. Bu yüzden gerildim. Düşündüm, bizi görme ihtimalini düşündüm. Ama kararsız kaldım çünkü bunu öğrenmem pek de kolay değildi.

 

"Fakat buradaki bazı işlere el atmam için Suna Hanım izin vermişti. Onun izni olmasa tabi ki de bu işleri yapmazdım."

 

"Ne oluyor burada?"

 

Suna Hanım da gelmişti. Allah'ım bu durumda olmak için ne hata yapmıştım? Suna Hanım da sanki hissetmiş gibi buraya damlamıştı. Şimdi daha fazla gerim gerim gerilmiştim. Bir çentik daha atılsa tamamen kopacaktım.

 

"Çalışan olmayan bir kıza neden bu yetkiyi veriyorsun?" diye sorduğunda kendimi çok kötü hissetmeye başlamıştım. Ben de buradaydım. Fakat Selçuk Bey benim kalbimi pek de umursuyormuş gibi durmuyordu. Ne de olsa ben çalışan bir kızdım. Ve ondan küçüklerin duyguları yoktu.

 

Bunları bana güzel bir dille ifade etse hiçbir şey olmayacaktı. Ama o bu şekilde tercih etmiş, böyle uygun görmüştü.

 

"Ne de olsa böyle bir kızın amacı bellidir." Sanırım tam şuan kalbimin paramparça olduğunu anladığım zamandı. Bütün hislerim yanıp kül oldu.

 

"Mehruyu tanımıyormuş gibi davranma Selçuk." Dedi Suna Hanım sert bir tonla. Eşine karşı böyle sert olması tuhafıma gitti. Ben yutkunarak bakışlarımı ikisinin üzerinde tutmaya devam ederken elimde duran sepet de tıpkı benim bedenim gibi donup kalmıştı.

 

"Küçüklüğünü bilirim ben Mehru'nun. Annesi gül hanım burada çalıştığı için burada kalıyor, yardım da ediyor. Üstüne para da almıyor, sorun ne? Yanlış bir şey mi yaptı? Ki yaptığı konusunda da inancım yok."

 

Eğilen sırtım bir anda doğrulmuştu. Arkamda dimdik duran bir kadın vardı. Suzan Hanım. Üstelik Selçuk beyin eşiydi. Karakter olarak ne kadar da farklılardı. Peki ben aralarında bir sorun yaratacak mıydım? İstemezdim. Asla böyle bir konuda sorun olan kişi olmak istemezdim.

 

Selçuk bey bir şey söylemedi. Sustu ve bana kısa bir bakış atarak arkasını dönüp gitti. Öylece kalakaldım. Şimdi ne olacaktı?

 

"Ne yapayım Suna Hanım?" desem de aklıma amansız bir düşünce yerleşmişti.

 

"Nasıl başladıysan öyle devam et kızım." Dediğinde içim biraz rahatlasa da tamamen değildi. Evin işleriyle Suna Hanım'ın ilgilendiğini biliyordum. Ama Selçuk bey neden simdi karışma ihtiyacı duymuştu? Sanırım benden rahatsız olmuştu.

 

"Peki Suna Hanım. Benden bir isteğiniz yoksa, odama geçeyim."

 

Beni onayladığında sepeti çamaşır odasına bıraktım ve odama geçtim. Bugün de Atahan'ı görmemiştim. Günlerdir çok sıkı çalışıyordu. Sabah bir kahvaltıda görürsem görüyor başka da görmüyordum. Bu yüzden de içimde bir yerlerde özlem ağır basmaya başlamıştı. Şu zamana kadar çok uzun süre kalmamıştık. Tabi şimdiki süreç de çok uzun değildi ama bana uzun bir süre zarfı gibi gelmişti.

 

Yatağın içine girdim ve uykuya dalmak için onunla yaşadığım şeyleri düşünmeye başladım. Gülümseye gülümseye uykuya daldığımda sabah yine aynı döngüde hayat sürmeye devam etmişti. Suzan Hanımın kadınlarla yaptığı gün sayesinde sabah erkenden işe koyulmuştuk. Ben de duyduğum sözlerden sonra mutfak haricinde pek de bir yere gitmeme kararı almıştım.

 

Annemin de bu olanlardan haberi yoktu. Söylemeyi de düşünmüyordum. Söylesem eminim ki üzülür ve kafaya takardı. Ve ben de bunu hiç istemiyordum. Bu yüzden mutfakta zaman geçirmiş kadınlarla bir sürü çeşit şey hazırlamıştık. Kadınların toplanma zamanı geldiğinde tabaklamalar da yapılmıştı. Tamamen toplanıldığında kızlar tabak götürürken ben de çay tepsisini elime aldım ve içeriye doğru ilerledim.

 

O kadar kadının göz hizasına girdiğimde gerilmiştim. Hepsinin bir süzgeci olduğunu biliyordum. Çayları usul usul göz teması kurmadan dağıttığımda birisinin bana seslendiğini anladım ama emin olamadığım için "Bana mı seslendiniz?" diye sordum.

 

Kadın hiç çekinmeden "Sen bekar mısın kızım?" diye sorduğunda gözlerim açılmıştı. Yani rahatlığın da bu kadarıydı. Oğlunu evlendirmek için bu kadar ağzı geniş olmaları çok mide bulandırıcıydı.

 

Cevap vermeme müsaade etmeden hiç umulmadık o sesi duydum. "Mahru bir gelir misin?"

 

Atahandı bu.

 

Ne ara gelmişti?

 

Kadına bir cevap vermeden son bardağı da verdim ve doğrularak Atahan'ın peşinden, elimde tepsiyle adımlamaya başladım. Odasına kadar beraber çıktığımızda ardımdan kapıyı kapattım ve sessizce ona baktım.

 

"Sikicem talibini de damadını da, ne bu böyle? Her kadın sana bu soruyu mu soracak? Törpü bu törpü. Benim sabrımın törpüsü bu. Başkası daha sordu mu?" dediğinde bu kadar da ciddi olmasını beklemiyordum. Ne diyeceğimi bir anlığına bilemedim ve yutkundum. Yutkun yutkun boğazımda tükürük kalmamıştı.

 

"Sormadı dedim." Soran olsa da. Sinirine biraz daha sinir katmak istemiyordum.

 

"İyi." Dedi sesli bir soluk vererek. Gerginliği boynuna vurmuş gibi orayı ovşalarken, elimdeki tepsiyi komodine bıraktım ve yatağa oturdum.

 

"Gel." Diye mırıldandığımda beklemediği aşikar olan yüz ifadesi komiğime gitti ama gülmedim. O da bir şey söylemeden usul adımlarla yanıma ilerledi ve tam önüme oturdu.

 

Ellerim boynu ve sırtı boyunca gezindi ve sert bedeni benim hareketlerimle rahatlamaya başladı. Günlerin yorgunluğu bedeninden belli oluyordu. Konuyu değiştirmek için de "Sen neden bu saate eve gelmiştin?" diye sordum.

 

"Dosyamı unutmuşum." Dedi boğazından gelen bir sesle. Başını geriye doğru attığında ellerimi çektim ve dudaklarımı boynuna değdirdim.

 

"Akşam yemekte var mısın?"

 

Başını doğrultarak yönüne bana doğru çevirdi ve "Malalesef." Dedi. Diğer günlerdeki gibi bugün de akşam yemekte olmayacaktı. Şimdi biraz da olsa görmek iyi gelmişti.

 

"Çok yoğunsun bu ara." dememle bıkkınlıkla bir nefes verdi.

 

"Az kaldı yavrum." Dediğinde içimin yağlarının eridiğini dışımdan belli etmedim.

 

"Peki o zaman." Dediğimde sesim bazı harfleri uzatarak çıkarmıştı.

 

"Yoksa özledin mi beni?" diye sordu parmakları yüzüme ulaşırken okşayarak beni başka bir aleme götürdü. Neyse ki sıyrılıp çıkmam da kolay oldu.

 

"Özledim." Dedim dan diye. Bana bir cesaret geldi tutamadım kendimi. Eminim ki birazdan bu cesaret uçup gidecekti.

 

"Hım, özledin demek."

 

İç gıdıklayıcı ses tonuyla yine beni zor duruma sokmak istedi ama buna da yenilmeyecektim. Bu yüzden ifademin değişmesine izin vermedim.

 

"Şuanda burada kalmak isterdim ama çok işim var yavrum."

 

Büyünün bozulduğu kısım da tam olarak bu olmuştu. "Tamam sen daha fazla oyalanma o zaman."

 

Bir şey söylemeden ayağa kalktı ve yatağın yanındaki komodinden dosyasını aldı ve yanağıma dudaklarını değdirdi. Geri çekilmeden önce derin bir soluğu da çekmeyi unutmadı.

 

"Ortalıkta görünme." Diyerek yanımdan çekip gittiğinde neden bunu söylediğini de anladım. Aslında anlamak çok da zor olmamıştı. Tabi ortalıkta görünme deyince onun dediğini yapacak değildim.

 

Kadınlar gitti, etraf toparlandı. Akşam yemeği yendiği için iş de bitmişti. Odama çekilirken dolabım dağıldı için toplamaya başladım ve kendi kendime mırıldanmaya başladım. Hala aklım Selçuk Bey'in söylediklerindeydi.

 

Neden göz önünde olmamı istemiyordu ki?

 

"Kim göz önünde olmanı istemiyor?"

 

Sıçtık Cafer bez getir.

 

Atahan söylediklerimi duymuştu. Şimdi döndür dümeni Mehru, döndürebilirsen.

 

"Ha kimse. Hem senin ne işin var burada? Birisi görecek."

 

Çoktan odaya kadar girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Eğildiğim yerden hala kalkmadım. Aşağıdan aşağıdan ona bakarken "Kim diye sordum." Diyerek çevirdiğim lafa geri döndü.

 

"Boşver önemli bir konu değil."

 

"Mehru uzatma!"

 

Kaçış yoktu.

 

Em küm ettim en sonunda olayı açıklamaya başladığımda her konuşmamda sınırlarının daha da gerilmesi doğal olarak beni de germişti. Son lafımdan sonra birkaç saniye bana baktı, gözlerini kapatıp geri açtı ve bir anda bileğimden tutarak beni çekiştirmeye başladığında peşinden sürükleniyor gibiydim.

 

"Atahan bileğimi bırak, nereye götürüyorsun beni?" Dinlemedi beni. Merdivenlerden çıktı ve salona doğru ilerlemeye başladığında tüm gücümle geriye çekilmeye çalıştım ama beceremedim.

 

Atahan salona doğru girdi ve Selçuk Bey ve Suna Hanımın gözü önünde elimi tuttu ve dedi ki:

 

"Ben Mehruyu seviyorum."

 

SON

 

Uzun zaman sonraaa 🥺💗

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Ali denen çocuğu hatırladınız mı? Hani Atahan karnım ağrıyor diye numara yapmıştı...

 

Selçuk Bey'in tavrının sebebi ne sizce?

 

Pekiii son sahneee, sizce ne olacak? Vallahi ben de en az Mehru kadar gerildim. Atahan yine yaptı yapacağını.

 

Sonraki bölümde görüşmek üzeree 💗💖💝

 

 

Bölüm : 04.02.2025 14:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...