
Gökyüzü kararır
Mavi siyaha döner
Yıldızlar yine de kafa tutar
Parlar senin için
Siyah renkteki yaprakların üzerine özenle yazılmıştı sanki,sözler diyorum sözler. Küçücük bir bedene mi aitti? Yoksa olgun bir şaire mi? Neyse güzel mi güzeldi Mehru, kiminse kimin ne yapacaksın? Fazla merak iyi değildir derler ama benden meraklısı da mezardaydı galiba. Yani bu laf da kulaktan duymaydı. Bir diğer sayfayı da çevirdiğimde tam okumaya başlayacaktım ki duyduğum sesle yerime resmen mıh gibi çakıldım. O gelmişti biliyordum. Kendisinden önce hep nefesini işitirdim. Ezberlemek tam olarak bu muydu? İşte ezberlediğim sesin sahibi bana doğru adım atmaya başladığını hissettiğimde ise derince yutkundum ama bu yutkunuşum korkudan asla değildi. Sanırım bu cesaretim tamamen aptallığımdan kaynaklıydı.
Ne yapıyorsun burada?
Yine odama izinsiz mi girdin?
Çık odamdan.
Hayır hayır. Bunların hiçbirini dile getirmedi. Bana dedi ki: “Senin için.”
Anlamamıştım. Ne demek benim içindi? Defteri bana mı almıştı? İçimde kalacağına sor gitsin dedim ver sordum. “Defter mi?”
Gülümsedi. “Yazdıklarım diyorum, senin için.”
“Peki ya neden?”
Asıl sorulması gereken soru da tam olarak buydu. Sanki kalbim nefes boşluğumdaydı ve nefes almamı engelliyor gibiydi. Atahan’ı her gördüğümde derslere parmak kaldırdığımdaki o heyecanı yaşıyordum. Kıyasladığın şeye bak Mehru. Peki ya bütün bu olanlar niyeydi ve o neden böyleydi? Atahan diğer çocuklardan neden bu kadar farklıydı. Farkında olmadan düşüncelerime daldığım için elimdeki defteri daha yeni masanın üzerine bırakabildim. Ellerim arkamdan masanın köşesini tutarken o bir adım daha yaklaştı.
“Senin olsun ister misin?”
Gözlerim parıldıyor muydu yoksa ben mi uyduruyordum. Bilmiyordum işte, ben şuanda nasıl görünüyordum hiçbir fikrim yoktu. Fakat “isterim.” Dedim.
“O sözümü gerçekten anladığın vakit bu defter senin olacak.”
Kaşlarım çatıldı. “O zaman seni bulamazsam?”
Gülümsedi. “Ben seni bulurum.”
…
Büyük avuçlarını sıkarak yumruk yaptı. Başımı kaldırarak tekrar ne kadar sinirli olduğunu gördüğüm çehresiyle yüz yüze geldiğimde ürktüm. Atahan’ı birkaç kez sinirli görmüştüm ama bu seferki diğerlerinden farklıydı. O bütün konuşmalara şahit olduğu için mi gergindi? Yoksa olaya şahit olmadan bile gerilmiş miydi?
Benden önce Selin cevap verdi.
“Geldi benim üstüme yürümeye başladı.”
Öyle mi olmuştu? Bu tarz bir ciddi ortamda dudaklarım sinirle kıvrılacak gibi oldu. Kaşlarım çatıktı ama kıza karşı bir atakta bulunmayacak kadar da sakindim. Fakat hayatım boyunca böyle bir kızla karşılaşmamıştım. Bu anlamda olsun başka bir anlamda olsun hiçbir iftiraya uğramazken o ne hakla beni böyle bir şeyle suçluyordu. Böyle bir şey yapsam da ona neydi ki? İlk başta bu kızın ne amacı olduğunu anlamasam da gördüklerim, duyduklarım işin aslını ortaya çıkarmıştı. Bu kız Atahan’a âşık değil, saplantılıydı. Aralarında bir şey olmamasına rağmen karşısındaki kız kin güdecek kadar kafayı yemişti.
“Kapıdan hiç de öyle görünmüyordu.” Atahan sonunda ağzını açarak konuşmasına karşılık verdiğinde bense sadece susmakla yetiniyordum. Atahan’ın kime güveneceğini ve kimin ne olduğunu bildiğini düşündüğüm için rahattım fakat bu konu büyüklere kadar da gitsin istemiyordum. Çünkü kız olması gerekenden daha yüksek sesle konuşuyordu ve sırf bu yüzden bile gergindim.
“Diyorum ki geldi benim bir anda üstüme yürümeye başladı. Sen bana inanmıyor musun Atahan? Bana güvenmiyor musun? Neden benim tarafımda değil gibi konuşuyorsun?”
Aman Allah’ım bu kız neler söylüyordu? Duyduklarımı idrak etmekte zorlandım. Belki de bir kâbusun içerisindeydim ve birazdan sıçrayarak uyanacaktım. Fakat az önce bahsettiğim her şeyi unutun çünkü bendeki sakinlik tamamıyla yok olmuştu. Ellerimin sıkılığı gitmiş ve saçını yolmak için hazır hale gelmişken üzerine doğru yürümek istemiştim ki Atahan bu sefer de engel oldu.
“Ne diyorsun kızım sen? Sen artık hayal dünyandan çık, çıkmadığın sürece ergen bir kız gibi Atahan’a karşı saplantılı olmaya devam edeceksin. Midemi bulandırıyorsun, ben daha fazla bu ortamda duramayacağım. Gel anne, gidiyoruz.”
Annem sessizce bekliyordu. İçerisinden kim bilir neler dönüyordu ama benim konuşmama da fırsat vermek istediği için susuyordu. Belki de duyduklarını hazmetmeye çalışıyordu. Bir anne tabi ki de kızına inanırdı. Fakat şoka da girmek onun hakkıydı. Bense onun bu sözlere daha fazla maruz kalmasına izin vermeyecektim. Ya o kız bu evden gidecekti ya da ben. Zaten bir gün bu evden ayrılacaktık. Bir ev satın alamazdım ama kirada yaşardık. Sanırım taşınmanın vakti de gelmişti. Mutfaktan çıktığımızda odaya gitmeden annem elimden tutarak durdurdu.
“Bu evden gitmenin vakti geldi kızım.”
Evet, bu sözleri duymayı bekliyordum. Haklıydı. Haksız diyemiyordum. Hem artık bir aile gibi birlikte yaşamın vakti gelmişti. Başkalarının ağzına bakarak yaşamaktan yorulmuştuk. Çok şükür burada rahatımız iyiydi ama annemle birlikte yaşam fikri yıllardır zihnimden silinmemişti. Annem burada çalışmaya devam eder miydi bilmiyorum ama hepsini konuşacaktık. Ev sahiplerinin de fikrimizden haberi olması gerekiyordu. Ve benim bir an önce kiralık ev bakmam gerekiyordu. Ders aralarında da araştırma yapar, etraftaki tanıdıklara da sorardık. Hem teyzemin de çevresi çoktu, o da yardımcı olabilirdi.
Odaya geçtiğimizde ne yapmamız gerekiyor diye konuşurken kapının çalmasıyla daldığımız düşüncelerden ikimiz de sıyrıldık. Kapının ardından Atahan çıktığında “müsaade var mı?” diye sordu. Annem bütün samimiyetiyle “gel oğlum.” Dediğinde farkında olmadan dudak kıvrımlarım yükseldi.
“Yaptığı diğer şeyleri göz ardı ettiğimiz için bu yüzü kendinde buldu. Bu kadar farklı düşüncelere sahip olduğunu anlayamadım, kusura bakmayın. Fakat özür dileyecek gibi olmadığı için işine son verdim. Annem bunun ilk hatası olmadığını da söyledi. Kimin de doğruyu söylediğini biliyorum.” Son cümlesiyle bakışları annemden bana kaydığında çok uzun süre kalmadan geri anneme döndü. Nazik nazik açıklama yapmasıyla bende öylece dinledim ama annem benim sessizliğimden faydalanarak konuştu.
“Çok haklısın oğlum. Mehru ve Selin aynı evin içerisinde olması uygun olmazdı. O kız seni seviyordu biliyorum. Belki de uzun süredir bu böyle olduğu için Mehru’nun gelmesiyle ona sinir kaptı. Kendi içinde belki de haklı sebebi olabilirdi ama bu cümleleri hafife almayacak kadar da aklımız yerinde. Daha önceden aslında bu kararımızı vermemiz gerekiyordu.”
Annemin son cümlesiyle kaşları çatıldı. Çatık kaşlı olmasına artık şaşıramıyordum çünkü o çoğunlukla öyleydi. “Kararımız derken, ne kararından bahsediyorsunuz?”
Annem yutkundu derince. “Bu evden gitmenin vakti geldi, yeterince bu ev için emek verdim.”
Çatık suratıyla bana bakarken sinirle bakan gözleriyle göz göze geldim. “Ne demek oluyor bu?” Annemin yanında konuşmak olmayacağı için anneme bildirerek odadan ayrıldık. Atahan’ın peşinden pıtı pıtı yürümeye başladığımda onun odasına doğru gittiğimizi anladım. Odaya girdiğimizde ardımızdan kapıyı kapattı. Çatık suratı yerli yerinde dururken “evden gitmek de ne oluyor?” diye sordu.
“Bu aslında şaşırılacak bir durum değil. Seni severken burada kalmaya, aynı evin içerisinde yaşamaya devam edemeyiz. Bunların dışında artık annemle bir evimiz olsun istiyorum, yıllardır annemi rahat ettirmek için çabaladım. Bırak da artık hayallerimi gerçekleştireyim. Kiralık bir ev bakacağım. Her türlü okula uzak olacağı için çok konumun bir önemi yok, teyzem de buralı ona danışabilirim.”
Bir insanın surat ifadesi hiç mi değişmezdi. “Ben peki Mehru?”
“Ne sen peki?” Anlamadığım için bu sefer sorgular halde bakan ben oldum.
“Ben, senin bu palanların neresindeyim?” Bu şekilde konuşması donup kalmama neden oldu. Bakışları sertti ama sesi öyle değildi. Sanki bir şeyler gücüne gitmiş gibiydi, anlamıyordum.
“Bütün bunları hem annem için hem de bizim için yapıyorum. Sen de biliyorsun bu kararın doğru olduğunu. Ailenle bu şekilde aynı evin içerisinde yaşamamak bizim için daha sağlıklı bir ilişkiyle yaşamamıza yardımcı olacak. Hayallerimi bir bir gerçekleştirmek istiyorum. Ve evet, bu hayallerimin içinde tabi ki de sen varsın. Hatta tam olarak ortasındasın, lütfen bana engel olmaya çalışma.” Uzun bir açıklama yaparak kendimi ifade ettiğimi düşünüyordum. Fakat beni anlayacağını da düşünüyordum.
“Senden sadece bir şey istiyorum.”
Merakla “Nedir?” diye sordum ama aklımdan bir sürü neden aramaya başlamıştım.
“Benim ayarladığım evde yaşayacaksınız. Güvende olduğunuzdan emin olmam lazım.” Yardımcı olurum cümlesi falan bekliyordum ama bunu da beklemiyordum. Bu kadar ağır bir yardım bekleyemezdim zaten fakat o normal bir şeymiş gibi bunu karşıma sunabilmişti. Çok ciddi de duruyordu, buradan sıyrılabilecek miydim?
“Böyle bir şeyi ne ben ne de annem kabul eder. Olmaz yani, bu çok ağır bir teklif ve bunu kabul edemeyiz.”
“Geri ödemen karşılığında olsa bile mi?”
Kaşlarım çatıldı. “Senin ayarlayacağın evin ucuz olacağını düşünmüyorum, sana nasıl geri ödeyeyim?”
Rahatça “çevrem çok yavrum, uyguna da bir ev ayarlarım. Beraber gezeriz istiyorsan, içine sinen bir ev olur. Annene de kendin bulmuş gibi yaparsın, yoksa senden de çok kabul edecek gibi durmuyor.” Dediğinde bir ümit kabul etmemi bekliyor gibiydi. Yani gözlerinden böyle okunuyordu. Koskoca adamın bazen bu şekilde anlamlı bakması tuhafıma gitse de ona alışacaktım. Ne de olsa ne kadar olmuştu ki.
Düşündüm, düşündüm en sonunda ona hak verdim. Maaşım iyiydi, birikimiz de vardı. Bu evden ayrıldıktan sonra annem çalışmayı bırakacak olsa da ödeyebilirdim bir şekilde. Ayrıca onun bulduğu evler daha güvenilir olabilirdi. Çevresi de çoktu doğal olarak. Kim bilir kaç tane tanıdığı şirket vardı. Ayrıca daha hızlı da bulabilirdik. Aklıma gelen bütün ihtimalleri iki dakikada düşündüm. Zaten evi bulana kadar da geceleri kafama takmaktan uyuyamazdım.
“Öyle yapalım o zaman.” Dediğimde sesim mırın kırındı. Aniden yüz ifadesi değişiverdi. Dudak kıvrımları yükseldiğinde onun öncesinde de gözleri parlamıştı. Bu adamın duyguları bazen hiç belli olmuyor bazense anında belli oluyordu.
“Yapalım yavrum yapalım.”
Derin bir nefesi içime çektiğimde aklıma gelenle dikkatim dağıldı. “Babanın eve gelme vakti geldi, karşılaşmadan aşağı ineyim ben. Bugün ikinci bir durum daha yaşamak istemiyorum.”
Bir adım uzağımda olduğu için elleri rahatça yüzüme ulaştığında parmakları yanaklarımla çenemin arasında o yeri okşamaya başladı. Ufak dokunuşları sayesinde bile etkileniyor olmak çok tuhafken aynı etki onda da oluyor muydu bilmek istiyordum. Fakat sormaya da cesaretim yoktu. Nefesi yüzüme o kadar yakındı ki bütün yaşadığım şeyleri bir anda unutasım geldi. Dudakları alnıma değdiğinde beni her öptüğündeki gibi gözlerim kapandı. Farklı bir histi. Öpülen yerde bile hisler değişiyordu. Aşk ne tuhaf bir duyguydu.
“Hadi git bir tanem.”
Ben öpmesem olur muydu? Olmazdı. Bu yüzden yanağına uzun bir buse kondurarak arkamı dönerek odadan çıktım. Aşağı indiğimde annem mutfaktaydı. Akşam yemeği için hazırlık yapılmış ve masa kurulmuştu. Annemle bu sırada konuşmuştuk. Yemekten sonra annem Suna Hanımla konuşmaya gidecek ve evden ayrılma durumunu anlatacaktı.
…
“Burası nasıl?”
Bu üçüncü evdi. Diğerlerine göre küçük ve tatlıydı. Evin içerisinde üste çıkan bir çatı katı vardı. Sadece iki yatak odası ve banyo bulunuyordu. Alt katta da salon, mutfak, tuvalet ve bir oda daha vardı. Ayrıca baktığımız evler eşyalıydı. Tekrardan eşya düzmek de belli bir miktar para gerektirdiği için bu tarz evlere bakmak daha mantıklı olmuştu. Atahan’ın ayarladığı evlerdeki eşyalar da kötü mal değildi. Evleri dolaşırken sürekli bir adam değişiyordu, bu yüzden yeni birisiyle iletişime geçmek durumunda aklamıştım. Daha doğrusu konuşan sadece Atahan olmuştu. Ben evi gezen olmuştum. Her eve baktığımda, odaları dolaştığımda içimi amansız bir heyecan kaplamıştı. Sonuçta seçtiğim evde bir yaşam kurulacaktı. İçime sinmesi gerekiyordu ki devam etsindi.
“En çok içime sinen burası oldu.”
“Emin misin?” diye sorduğunda başımı onaylar anlamda salladım. İşte bundan sonra ödeme şekilleri konuşulmuştu. Kirası bana uygun gelmişti. Hatta o kadar uygundu ki Atahan’a geri ödememe bile gerek kalmayacaktı. Nedense içim şimdi daha rahat olmuştu. Adam anahtarı bize teslim ettiğinde, anahtarı daha sonra değiştirirdik ne de olsa. Adam evden ayrıldığında bu evde yalnız kalmıştık. Evi şimdiden aklıma kazımak ister gibi etrafa bakıyordum. Çok tatlıydı, tam hayalimdeki gibi bir aile eviydi. Hep çatı katında bir odam olsun istemiştim ve o küçük kız çocuğunun hayali gerçek oluyordu.
“İçim kıpır kıpır.” Dediğimde dudakları kıvrıldı.
“İçine sindiyse tamam yavrum, istediğiniz zaman geçebilirsiniz.”
“Bugün olsa?” diye sordum ufacık bir çocuk gibi.
Selin’in evden kovulmasının ardından üç gün geçmişti. Bu süreçte işe gittiğim için ev bakmalarım akşam vakitleri olmuştu. Annem de Suna Hanımla konuşmuştu, onu ikna etmek iste Atahan’dan daha zor olmuştu. Yıllardır o konakta çalışan bir kadını evinden gitmesi ev sahibi için de kötü bir durumdu aslında. Annem hem evdeki herkesin her huyunu bilir ayrıca da belli bir güven duygusu katmıştı. Böyle bir çalışanın gitmesi de onlar için eksi bir durumdu. Atahan annesiyle bu durumu konuşsa da ben de Selin olayını açık açık olmasa da anlatmıştım. O evden sorunsuz bir şekilde ayrılmaksa mutluluk vericiydi. Tüm bağımız kopuyordu.
Mırın kırın edecek gibi olsa da “Olur yavrum.” Diyerek sorumu cevaplamıştı. Bir sorun olduğu belliydi. Ama tam açıklayamıyor gibi olduğu için sormadan da edemedim. İçimde kalsaydı artık düşünür dururdum.
“Aklına takılan bir şey var gibi duruyor.” Bakışları etraftan bana doğru döndüğünde bir süre öylece durdu. “Benden uzaktasın. Artık aklım hep bir şeyde takılı kalacak.” Aniden böyle bir şeyi duymayı beklemediğim için duraksamıştım. Onun yokluğuyla sınanmak ne demek bilmiyordum, aynı evin içerisinde onu çok fazla görmesem de aynı evin içerisinde kalkıp yatmak bile güzeldi. En azından onun burada olduğunu biliyordum. Şimdi ise ayrı evlerde yaşayıp gidecektik.
“Özlemek de güzel duygudur, kaybedilen birisi dışında. Belki de bu şekilde olmak bizi daha güzel bir yola götürecek. Kötüyü düşünmek gereksiz, ben o evden gidiyorum ama senden gitmiyorum.”
O evden gidiyorum ama senden gitmiyorum, ne de güzel cümleydi.
Gülümsedi. O da söylediğim bu cümleye mi takılmıştı? Bir nefeslik uzağımdayken adımıyla onu da sıfıra indirdiğinde, gülümsemesi gittikçe büyüdü. “Benden gitmiyorsun demek?” Evet, o da benim takıldığım yere takıldığı için ben de gülümsedim. Bir cümle bile onu mutlu edebiliyordu. Tıpkı benim gibi. Onun bana karşı söylediği bütün iltifatlar bile ruhumu olduğu yerden oynatabiliyordu.
“Herkes gibi normal hayat yaşayacağız işte, hem” diyerek devam etmek istemiştim ki izin vermedi. Gözleri hala parlıyordu, içi gülüyordu resmen.
“Hiç lafı çevirmeye çalışma.”
Başaramamış mıydım?
Romantik cümleler kurmaya çalışmak benlik değildi. Aslında neyin benlik olup olmadığını bile bilmiyordum. Kızlar dışında birisine iltifat etmemiş birisi olarak karşı cins birisine iltifat etmek farklıydı. Fakat ben bazen lafları çat diye söyleyen birisiydim ve bu huyumu da o çoktan görmüştü. Aslında mesleğimden dolayı çekingen birisi değildim, aşk devreye girdiğinde ise bu çekingenlik falan geri gelebiliyordu.
Gözlerimi devirir gibi oldum. Göz devirme sebebim de kaçamadığım içindi. “Evet.” Dedim yarı gülümser halde. “Seni daha yeni bulmuşken bırakmak istemiyorum.”
Sıcak nefesi yüzüme çarptı. Bakışları gözlerimden çekilerek dudaklarıma kaydığında ordan hemen olmasa da birkaç saniye sonra çekilecek sandım ama öyle olmadı. Bakışları bir saniye olsun çekilmedi. Bense gözlerine bakıyordum, fakat azıcık kalan o nefesi de sıfıra indirdiği an dudaklarının dudaklarıma değdiği an olmuştu.
Dudaklarımı kavrayan dudaklarımla ellerim sanki her gün bunu yapıyormuşçasına boynuna doğru süzülmüştü. Oraya tutunma ihtiyacı hissetmiş gibiydim. Ben bunları hissederken onun ellerinden birisi boynuma diğeri ise belime yerleşmişti. Dudaklarım tıpkı onunki gibi dolgun olduğu için o ıslaklığı daha da çok hissedebiliyordum.
Gözlerim çoktan kapanmış sanki farklı bir evrene geçiş yapmıştım. Öpüşü öyle sert bir hal almaya başlamıştı ki nefes almakta zorluk çektiğimi anladım ve parmaklarım geri çekilmesini istediğim için boynunu buldu. İttirmeye çalıştığımda ilk başta geri çekilmedi fakat daha sonra geri çekildiğinde gözleri hala kapalıydı. Dudaklarını kıstırarak ıslattığında aynı zamanda o hareketi ben de yaptım.
Dakikamda birbirimize öylece baktık ve ilk konuşan o oldu. Ben nedense ses tellerim kopmuş gibi hissediyordum.
“Doyamam ben sana.” Gülümsüyordu ama ben de gülmemek için kendimi zor tutuyordum. “Yıllar sonra karşımdayken doyamam ben sana.”
…
Atahanla evden ayrıldıktan sonra annemi almak için eve geri dönmüştük. Araçtan indiğimizde bir araçta da ardımızdan durdu. Gelen Selçuk Beydi. O günden sonra hiç yüz yüze gelmemiştim. Şimdi ise bu şekilde karşılaşmak gerilmeme neden olmuştu. Hiçbir şey söylemeden eve doğru geçtiğimde en son baktığımda birlikte konuşuyor olduklarıydı.
Annemin bugün bu evde son yemeğiydi. Bu evin yemek saati genellikle belli olduğu için direkt mutfağa geçtim. Tabaklamalar yapılıyordu. Anneme müsait olunca ev bulduğum haberini verecektim. İşler çabuk ilerlesin bir an önce söyleyeyim diye yardım etmiştim. Bu sorada etrafınızda insanlar olduğu için konuşma fırsatı bulamamıştık. Aslında Fikret Abi ve Fazilet Teyze bu evden gideceğimizi biliyordu. Tontişim hatta çok üzülmüştü. Ayrıca oğluna da bir ihtiyaç olduğunda yardım edeceğimi söylemiştim ama o da bana alıştığı için üzüldüğünü de öğrenmiştim.
Evin ahalisi yemeğini yerken biz de annemle odaya geçmiştik.
“Hadi hazırlan annem, evimize gidiyoruz.”
Yorgun gözleri bir anda canlandığında “nasıl yani?” Diye sordu.
“Aradığım evi buldum, hazırlanalım da daha sonra bir markete girer eve geçeriz.” Fikret abiye söyler bugün arabayı ondan isterdim.
“Yavrum ne çabuk bulundu? Hem parayı nasıl hallettin? Nerden buldun?” Annem bir sürü soru sormaya başladığında bunun sonu gelmeyecek bildiğim için araya girdim.
“Dur annecim sakin ol. Hallettim bir şekilde, adamla konuştum. Eve yerleşebiliriz artık.”
“O zaman ben eşyaları hazırlayayım.” Dediğinde heyecanlı konuşması öyle hoşuma gitti ki mutluluktan yerimde zıplayasım geldi. Atahanla kısaca eve gideceğimizi tekrardan hatırlattığımda çok geçmeden mesaja döndü.
Adam ailesiyle yemek yiyordu ama anında da mesaja bakıyordu.
Atahan
Sizi eve ben götüreceğim.
Bu konuyu zaten konuşmuştuk ama tekrardan bunu dillendirmesi onun ikna etmeye gerek olmadığını hatırlatmıştı. Bu yüzden biz eşyalarımızı hazırlamıştık. İşimiz bittiğinde mutfaktaki çalışanlarla vedalaşmış ve bahçeye çıktığımızda zaten Atahan’ın arabanın önünde bizi beklediğini gördüm. Annemle beni gördüğünde yaslandığı kaputtan ayrıldı. Çantalarımıza doğru uzanmak isteyince “sağol oğlum.” Dedi annem. Annem son kez eve bakarken bense Atahanla çantaları bagaja yerleştiriyordum.
“Annen buradan ayrıldığı için üzülüyorsa çalışmaya devam edebilir biliyorsunuz değil mi?”
Başımı olumsuz anlamda salladım. “Burada yaşadıkları anılar için üzgün, ayrıldığı için değil.”
Nedenini sorgulamadı ama bir şeyleri anlayabildiğini fark ettim. Sessizlik aramızda halim olurken koltuklara yerleşmiş ve yola doğru koyulmuştuk. Evin manzarası ayrı bir güzel olduğu içim bakışlarımı bir süre camdan çekmedim. Aracın içerisinde kimse konuşmuyordu.
Bu sessizlik marketin önüne kadar sürdü. “Gül hanım siz de gelin.” Dedi Atahan.
“Yok oğlum siz ikiniz gidin, ben de bu sırada kardeşimle konuşayım.” Bu tarz bir konuşmanın ardından Atahan da ısrar etmemiş ve birlikte arabandan inmiştik. Markete doğru ilerlerken market arabasıyla dolaşmaya başladığımda ihtiyaç olan en önemli şeyleri almaya başladım. Yeteri kadar paramız vardı. Annem de kartını vermişti o yüzden rahattım.
Bu akşam da evimizde ilk yemek yiyeceğimiz için bu akşam için de tavuk ürünlerinden seçmiştim. Araba dolduğunda fiyatı tahmin bile edemiyordum. Ödeme kısmına geçtiğimizde Atahan durur mu? Durmaz. Ödemek istedi ama izin vermedim. Her şeyi böyle ısrarla mı halledecektik bilmiyorum ama umarım böyle ilerlemezdi.
Ödemeyi hallettikten sonra arabaya bir sürü poşetle gidemeyeceğimiz için market arabasıyla arabaya kadar ilerlemiştik. Poşetlerin birazını bagaja birazını da annemin olduğu kısma koyduktan sonra evimize doğru yola çıkmıştık. Evin önüne geldiğimizde hepimiz eşyaları almış ve daireye doğru çıkmıştık. İkinci katta olsak da asansöre bütün eşyalarla binmiş ve tek seferde yukarı çıkmıştık. Annem içeriye çoktan girmiş evi incelemeye başlamışken ben de poşetleri salona taşımaya başlamıştım. Atahan’ın da öylece kapının ağzında durduğunu gören annem kaşlarını çattı.
“Eve girsene oğlum, birlikte yemek yiyelim.”
Atahan bir süre susmuş ardından dudaklarını aralamıştı. “Yok ben giderim siz yalnız kalın.”
Annem başını olumsuz anlamda salladı. “Olmaz öyle şey, o kadar yardım ettin bırak da birlikte oturalım sohbet edelim. Ama işin varsa sen işini gör oğlum.”
Atahan gülümser gibi oldu. Bu adam niye böyle oluyordu bilmiyorum ama hoşuma da gidiyordu. “Yok bir işim, rahatsızlık vermeyeyim ben.” Koskoca adam ellerini az kalsın önünde birleştirecek gibi duruyordu.
“Bir daha duymayayım, gir içeri bakayım sen. Yemek yermişsindir ama cüsselisin sen yersin yine.”
Ay beni bir gülme tuttu. Kıkırdadım. Annem kaç yaşına girmiş adama resmen ayar çekmişti. Atahan da bu sefer dayanamamış ve gülmüştü. Ayakkabılarını çıkararak içeriye girdiğinde poşetlerin içerisindeki ürünleri çıkarmaya başladım.
“Beğendiniz mi evi?”
Annem Atahan’ın bu evi bulmamda yardım ettiğini bildiği için Atahan bu soruyu rahatlıkla sorabilmişti. Poşet çok olunca annemle ben poşetleri boşaltıyorduk. Bir yandan da yemek hazırlığına başlamıştım. Tavuğu doğradıktan sonra pişmeye bırakmıştım. Daha sonradan kalan poşetleri de halletmiştik.
Atahan ise mutfaktaki sandalyelerin birisinde oturuyor, iş olsa da yapsam gibi bakıyordu. Tabi ki de ona iş yaptırmamıştık. Yeterince bize yardımcı olmuşken bir de evimize misafir olarak çağırmışken ona iş yaptıracak değildik.
“Siz çalışmaya devam edecek misiniz?”
Yemek hazır olmuş, masayı kurmuştuk. Yemekleri yemeye başladığımızda Atahan ortaya bu soruyu atmıştı. Muhatabı da annemdi.
“Düşünmedim oğlum. Ben yerimde öylece oturabilecek bir kadın değilim. Ne yapacağım bilmiyorum.”
Atahan’ın bakışları biraz durgundu. “Bizde çalışmaya devam edebilirdiniz.”
Annem gülümsedi. “Orada artık olmamamız gerektiğini bence sen de biliyorsun.”
Herkes biliyordu. Bu durum elbet bir gün olacaktı ama biz erken davranmıştık. Aslında tabi ki de böyle bir hayalimiz olduğu gerçekti ama bu durumun Atahanla olan ilişkimden ötürü olacağını düşünmezdim. Fakat bu tarz bir olaydan da rahatsız değildim.
“Biliyorum fakat ben varken size kimse laf söyleyemezdi.”
Annem önündeki sudan bir yudum içti. “İnsanlar hep konuşur, buna engel olamazsın. Sadece önemseyip önemsemek senin elindedir. Biz başkasının lafını önemsemesek de artık bizim de bir gururumuz olduğunu farkına varmamız gerekiyordu. Eline gelen bize laf söylerse bir gün elbet patlama noktasına gelebiliriz. Yine de bu duruma gelmeden o evden ayrıldık, bu yüzden mutluyuz. O evden kimseyle bir sorunumuz yok. Bundan sonra da umarım ki olmaz. Olursa da yapacak bir şey yok, herkesle anlaşmak zorunda değil hiç kimse.”
Annem öyle mantıklı konuşmuştu ki alnından öpesim vardı. Resmen benim söyleyeceklerimi dile getirmiş gibiydi. Ayrıca Atahanla bu kadar rahat konuşması hoşuma da gidiyordu. Belki de onu önceden de tanışmış olmasından da kaynaklı olabilirdi.
“Haklısınız. Selin neden bu şekilde davranıyor biraz geç anlasam da ben bunu fark edebilecek kadar eve odaklı bir erkek değildim. Ki o beni görebilecek kadar da Muğla’da kalmadım ben. Onun bana karşı ne hissedip hissetmediğiyle ilgilenmiyorum çünkü ona karşı bir ümit vermedim. Ben evden işe giden birisiyim. Bazen o kadar çalışırım ki hatta eve bile gelemem. Yani bu durum nasıl oldu bir fikrim yok.”
Ay bu masada ne oluyordu!
Atahan sözde anneme karşı bunları dile getirse de şimdi muhatabı bendim. Ben zaten Selin konusunda asla Atahan’ı suçlamıyordum. Kimin ne şekilde ne yanlışlar yaptığını biliyordum. Burada da onu suçlamak saçma olurdu. Fakat kızın benden bu denli nefret etmesi bana daha da saçma geliyordu.
Onların ikisi konuşsa da bu masada böylece sessizce oturmak beni geriyordu. Konuşulan laflar aslında bazı şeyleri belli etse de bu kadar rahat konuşulması tuhafıma gidiyor aynı zamanda işime de geliyordu.
Annem bu konuşulanların ardından ellerini masada birleştirdi be bakışlarını Atahan’a dikti. “Peki, senin kızıma karşı niyetin nedir?”
Hayda! Bu şimdi nasıl bir soruydu? Hem annem niyetini benden duysa da ondan da duymak istemiş olacaktı ki böyle bir soru sorma gereği duymuştu. Belki de onu sıkıştırmak istiyordu.
Atahan’ın bakışları bana kaydığında dakikalar ardından göz göze geldik. Bakışlarından geçen anlamlar bir silüet misali net olmayacak sandım fakat öyle değildi. Onun ne demek isteyeceğini, ne söyleyeceğini anladım.
Yutkunduğum an onun konuştuğu an olmuştu.
“Ben kızınınla evlenmek istiyorum.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |