Sahil kenarından ayrılışımızın üzerinden bir saat geçmişken, artık uykumun gelmesiyle oteldeki odama girmiştim. O kendi odasında çekilirken ben de kendi odama çekilmiştim. Banyoda üzerimi değiştirip, makyajımı sildikten sonra yatak örtüsünü kaldırarak içine girdim. Başımı yastığa koyarken, telefonumu uçak moduna alacakken gelen mesajı görmemle bu fikirden kısa süreliğine vazgeçtim.
Hala ismini kayıt etmemiş olmamla, rehbere girdikten sonra onu artık adıyla kaydetmiştim.
Gözlerim kapanmak için sinyal verirken, telefonu kapattıktan sonra yastığının kenarına koydum. Bedenimi yana döndürerek bacaklarımı kendime doğru çektikten sonra ağrıyan gözlerimi kapattım.
Yarın İzmir'de birkaç yeri geçeceğimizi söylemişti. Buradaki yerleri fazlaca merak ediyordum. Zaten yarından sonra İstanbul'a gitmek için yola çıkacaktık. O yüzden bir günümüzü böyle bir plan ayarlayarak dolduracaktık.
Yarın için heyecan yapan kalbimle gözlerim daha fazla dayanamazken derin bir uykunun esiri oldum.
...
Yastığımın altında titreyen telefonuma gözüm yarım yamalak açabilirken karşıdaki insanın konuşmasını bekledim ve gözlerimi kapattım.
Sesim ilk başta hırıltılı çıktığı için tekrardan aynı kelimeyi söylerken, gözlerimi ovuşturdum.
"Uyandırdım ama saat 11.50 artık kahvaltı yaparız diye düşündüm."
"Yaa, iyi düşünmüşsün hemen kalkıyorum ben hazırlanır çıkarım."
"Tamam güzelim ben de hazırlanıyorum. Lobiye inersin."
Telefonu kapattıktan sonra, valizimdeki eşyalardan takım uydurup banyoya doğru koştum. Üzerimi giyindikten sonra saçlarımı taradıkta çok sonra makyaj olarak eyeliner ve ruj sürmüştüm.
Telefonumu elime alarak asansörle aşağı kata indikten sonra lobiye doğru yürümeye başladım. Çakır'ın zaten geldiğinizde görmemle, derin bir nefes aldım.
Beyaz bir tişörtle, gri bir pantolon giymişti. Saçları dağınık bırakılmıştı. Ve gözüme çarpan damarlı kolu lobiye yaslanmış ve ben buradayım diyordu.
Birkaç adım kala beni fark etmesiyle yasladığı kolunu aşağıya indirdi.
Gözleri bedenimi baştan aşağıya süzerken, en sonunda bakışları saçlarım değmişti.
İri kıvrımlı dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra konuşmaya başladı.
"Ha yani diyorsun ki Çakır sen bu güzellik karşısında lal ol konuşama."1
Ne diyeceğimi bilemezken lafını devam ettirmesiyle kısık bir nefes verdim.
Dudaklarımı zoraki oynattım. Heyecandan kalbim sıkıştı.
"Hazırsak gidelim o zaman, vakit kaybetmeyelim."
Dönen kapıdan dışarıya çıktığımızda taksiyi çağıracağını düşünürken, kapının önündeki valenin yanına gitmesiyle şaşırmıştım.
Birkaç dakikanın ardından siyah bir arabanın önümüzde durmasıyla bakışlarımı Çakır'a çevirdim.
Arabanın ön koltuğuna ilerlerke çok kısa bir süre bana bakıp "Atla." dedi.
Ben bir şey demeden kapıyı açarak ön koltuğa oturdu. Bakmayı bırakıp, yanındaki kapıyı açarak ben de koltuğa oturduğumda arabayı çalıştırmış ve gaza basmıştı.
Beş - altı dakikadır sessizliğin ardından yine konuşmayı o başlatmıştı.
"Yol birazcık uzun, benzinliğ uğrayacağım bir şeyler alırız."
"Bu kadar uzağa gitmemize gerek var mıydı, yakınlarda bir yer bulurduk hem sen de boşuna yorulmazdın."
Tek avucuyla direksiyonu sağa çevirmesiyle gözleri beni buldu. Yüzüne yerleştirdiği tebessümle dudakları aralandı.1
Onu mu düşünmüştüm? Yani, evet.
Onun sorusuna bir cevap vermezken, el frenini çekmesiyle, kontaktaki anahtarı çıkardı.
Hala yüzünden eksimeyen gülümsemesiyle, arabanın kapısını açtı. Ben hala mal gibi onun arabadan inen sonra kapımı açan bedenini takip ettim. Kapıyı açık bir şekilde inmemi beklerken, derin bir nefes alarak dışarıya çıktım.
Arkamdan kapıyı örttükten sonra benzinlikteki markete doğru ilerlemeye başlarken, o benzinlikte adamla konuşup arkamdan gelmişti.
Yanıma gelmesiyle, başımı ona doğru kaldırdım.
"Al bakalım yiyecek bir şeyler." İtiraz edecekken, tekrardan ağzını açmasıyla susmak zorunda kalmıştım.
"Su almaya gidiyorum, geldiğimde ellerini dolu göreyim."
Arkasından baka kalırken, o çoktan buzdolabına ulaşmıştı. Daha fazla beklemede olan önümdeki abur cuburlardan çikolata ve bisküvi aldığımda arkamdaki sese doğru döndüm.
Gözleri elimdeki yiyeceklere baktığında "Bu kadar mı?"
Onaylar mırıltılar çıkarırken "Sen ne yersin?" diye sordum.
"Senin yediklerinden yerim ben." dedi.
Zaten kahvaltı yapacağımız için bunlar yeterliydi. Bu yiyecekleri de zaten kahvaltıya kadar en azından midemizin biraz dolu kalmasını sağlamak için almıştık.
Aldıklarımızı ödedikten sonra arabaya binmiş ve yola çıkmıştık.
Poşetteki kırma çikolatadan iki parça kırıp, Çakır'a doğru uzatırken kısa bir süre bana dönüp tekrar yola döndü.
Elimdeki çikolata elimde erimeden, açık duran dudaklarına parmaklarımı uzatırken çikolatayı ağzının içine soktum. Aldığı sulardan birisinin kapağını açtım ve ona doğru uzattım. Sol eliyle direksiyonun hakimeyetini korurken, diğer eliyle uzattığım suyu aldı.
Dudaklarından kısık bir mırıltı çıktı, duyacağım ses tonunda.
Suyu içmesini beklerken, önümdeki çikolataları yemeye başlamıştım. Kırma çikolatayı çok severdim. Hele ki ağzımda erittiğimde daha da lezzetli bir hal alıyordu.
Bitmiş şişeyi bana uzatırken, şişenin kapağını kapattım ve kenarıya koydum.
Elimdeki poşeti ayak uçlarıma koyduktan sonra rahatça arkama yaslandım. Arabadaki kaloriferler soğuk hava üfürürken, camları açma gereği duymamıştı. Kolumu kapı koluna yaslayarak camdan dışarıya seyretmeye başladım.
Yolun sağında kalan denize baktım. Uzun süredir denize girmiyordum. Hatta ne zamana girdiğimi hatırlamıyordum bile.
Başımı camdan çevirmeden cevap verdim.
Müzik açmak aklıma bile gelmemişti. Parmaklarım ekrandaki Youtube uygulamasından arama butonuna basarken ona doğru baktım. Fikrini sormalıydım ilk değil mi?
"Toprak Yağmura. Bu ara dilimden eksilmiyor. Hiç dinledin mi?"
"Hiç duymadım. Neyse açıyorum."
Reklamdan sonra, çalan şarkıyla hatırladım. Biliyordum bu şarkıyı. Hani çoğu şarkının sözlerini biliriz adını bilmeyiz ya ha işte ben de öyleydim.
Bir kadın gelir değiştirir seni
Alıştığın o sert kararlı şeklini
Yüz binlerce yıldır böyledir gider
Şu camlardan süzülen tane tane
Ve hep uykuya dalmadan düşündüğüm geceleri
Bir kadın gelir değiştirir seni
Alıştığın o sert kararlı şeklini
Yüz binlerce yıldır böyledir gider
"Biliyormuşum bu şarkıyı, severim."
Şarkı bittikten sonra, otomatik oynatmayak başka bir şarkı çalmaya başlamıştı.
"Eskiden ne dinlerdik, tabi şimdi de dinliyorum ama eskisi kadar değil."
Şarkıyı mırıldanırken, o da benim gibiydi.
Sol yanımı alıp gidiyorsun bir anda
Sol yanımı alıp gidiyorsun bir anda
Son bir soru bırakıp gidiyorsun
Kafamı onaylar anlamda salladım. Ayaklarımın arasına sıkıştırdığım telefonu elime aldığımda, Hazaldan mesaj geldiğini görmüştüm. Ben sürekli ona yazmayı unuttuyordum. Eminim ki çok sitem etmişti bana.
Hazal: Senin bir arkadaşın vardı sanırım ama adı neydi biliyor musun?
Hazal: Hani ben yazmadan hiç yazmıyorsun ya 😏
Hazal: Tabi benden çok ilgini çekicek konular bulduğundan, bu sessizlik
Hazal: Neyse napıyosunuz enişte beyle.
Yağmur: Tabi ki de seni unutamadım, sadece zaman bulamadım.
Yağmur: Hem enişte beyler falan ne oluyor?
Hazal: Yakında eniştem olacakmış ya öyle dedi
Yağmur: İyiyim arkadaşım sen nasılsın?
Hazal: Anladım, daha fazla uzatma diyorsun
Hazal: İyiyim ben ne olsun evdeyim, senin gibi gezemiyorum
Yağmur: Sanki ben çok gezen biririyim.
Yağmur: İlk defa şehir dışına çıktım.
Hazal: Ay tamam bir şey demiyorum.
Hazal: Sen onu bunu boş ver napıyosunuz
Yağmur: Kahvaltı yapmaya gidiyoruz.
Hazal: Bir gelişme olursa haber et .d
Arabanın durmasıyla, bakışlarım etrafa taradı. Masaların etrafı ağaçlarla kaplı, çok tatlı bir yere benziyordu. Yürüme mesafesiyle sağ tarafımızda deniz vardı ve bu manzarada kahvaltı yapmak eminim ki muhteşem olacaktı.
Ayaklarımın ucuna koyduğum poşeti elime aldım ve arabadan indim. Onun inmesini beklerken, etrafı incelemeye devam ettim.
Sırtımda hissettiğim parmaklarla, masaların olduğu tarafa doğru ilerlemeye başladık.
Kenarda duran masalaradan boş olana oturduğumuzda Poşeti yanıma bırakmıştım. O da karşıma oturmuştu.
...
Kahvaltımızı yemeye devam ederken, aynı zamanda sessiz kalmamak için sohbet ediyorduk. Çayımı yudumlarken, bana farklı bir soru yöneltti. Bu soru şaşırmama sebep oldu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |