
Bölüm 6 – Yıllar Geçse de Üstünden
> "Gerçek dostluk, araya yıllar da girse, bir bakışta tanınır.
Ve o bakış, geçmişin sessizliğinden bugüne uzanır."
---
🇹🇷🪖
BOZKURT ÜS BÖLGESİ – 05:55
Sabahın sessizliğini yalnızca botlarımın taş zemine vurduğu o ritmik ses bölüyordu.
Bozkurt Üs Bölgesi...
Artık evim gibi gördüğüm, her taşına güvenle bastığım bu toprak parçası…
Bazen bir savaş alanı, bazen bir sığınak, bazen ise sadece bir mutfağın önünde sıra bekleyen koca çocukların yeri…
Gözüm yemekhanenin camlarına ilişti.
İçeridekilerin sesleri kapıya kadar geliyordu.
“Bak bak, soğan koymadan menemen mi olurmuş be Mete?”
“Senin damak tadın doğmadan ben nöbet tutuyordum kardeşim.”
“Ya bırak ya... Umay başkana sorun hadi, kesin bana hak verir.”
Kapının arkasında birkaç saniye durup gülümsedim.
İçeri girmeden önce onları dinlemek, nedense içimi hep yumuşatıyordu.
Kapıyı açtım.
Bir anda sanki herkesin sesi kesildi.
Çatal-kaşık sesleri azaldı, ama gözlerde bir sıcaklık vardı.
Hani evin büyüğü sofraya girince herkes biraz toparlanır ama içten bir gülümseme saklanmaz ya... işte öyleydi biz sadece bir tim değildik aynı zamanda da bir aileydik.
“Teşekkür ederim millet,” dedim.
Umay hemen karşılık verdi:
“Afiyet olsun komutanım, sizin için özel olarak soğansız aldık.”
Herkes güldü.
Sandalyeye geçtim, Mert usulca tabağımı önüme doğru itti.
“Buyur komutanım, domatesli menemen de bizden.”
Çatalımı alırken gülümsedim. Ali de konuşamaya dahil olup
“Bu timin sabah esprisi, her sabahki menemen gibi; bayat ama vazgeçilmez.”dedi.
Kadir, gözlük siler gibi hayali bir mendille alnını kuruladı:
“Komutanım, siz olmazsanız moralimiz eksik kalır.”
“Şimdi iyice kaytarırsın diye mi böyle konuşuyorsun?” dedim.
“Beni tanıyorsunuz...”
“Maalesef,” dedim ve kahkahalar patladı.
Ben gülmemiş gibi yaptım, ama içim sıcaktı.
İşte bu...
Onlar benim timim değil, benim ailemdi.
Ölümüne güvendiğim, sırtımı dönebileceğim tek kişilerdi.
Tam o sırada Faruk, çatalını tabak kenarına koydu, ciddi bir sesle:
“Komutanım... şey... bugün öğleden sonra için bir ricamız olacak.”
Başımı çevirip bakınca, yüzüme mahcup bir ifade takındı.
Ali hemen atladı:
“Faruk abartıyor. Rica değil, minik bir tatlı istek…”
Mete araya girdi:
“Hep birlikte çarşıya çıkmak istiyoruz. Timin moral günü gibi düşünün. Üç haftadır doğru düzgün dışarı çıkmadık.”
Gözlerimi onlara diktim, ama bu sefer komutan gibi değil, abla gibi baktım.
“Plan nedir? Öyle Şahin’le mi gidiyorsunuz?”
Bir anda Mert, elini göğsüne koyarak gururla doğruldu:
“Komutanım, Şahin dediğiniz araç değil, duygu işi. Hem bizi hiç yarı yolda bırakmaz. ”
Ali hemen alayla :
“ Aynen kardeşim hiç yarı yolda bırakmaz. En son yolda kaldık yakınlardaki tamirciye götürdük tamirci bizimle dalga geçti"Bunu hurdacıya verseniz hurdacı kabul etmez"diye Yolda giderken bile 90’ları hatırlatıyor. Çünkü daha hızlı gidemiyor zaten.”
Kahkahalar arttı.
Ben ise tabaktan son lokmayı aldıktan sonra sandalye sırtına yaslandım.
“Tamam,” dedim. “Ama üç şartım var: biri, gece olmadan geri döneceksiniz. İki, Şahin sizi bırakırsa kimse beni aramasın. Üç, eğer polis durdurursa ‘Komutanımız izin verdi’ demeyin. Çünkü ben tanımam o Şahin’i.”
Faruk, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle başını salladı:
“Anlaşıldı komutanım. Şahin’in ruhunu incitmeden söz veriyoruz.”
Umay ekledi:
“Ve çarşıdan sizin için bir şey ister misiniz?”
Durup düşündüm.
Kafamın içinde ise o sırada başka bir telefon sesi çalıyordu sanki.
Ve o ses, içime bir ürperti bırakıyordu.
"Yok Umay, teşekkür ederim. "
Bir an sessizlik oldu.
Sonra herkes yeniden tebessüm etti.
Ali içtenlikle:
“Biz size ne getirsek, sizde yeri olur komutanım.”
Tam o sırada cebim titredi.
Telefon ekranında yazan kelimeye baktım annem arıyordu.
Cevapladım.
“Anne?”
“Almira… Eslem geldi. Yani uçak erken inmiş. Havalimanından seni bekliyormuş.”
Eslem...
Çocukluk arkadaşım .
Çocukluğum
Babamın silah arkadaşının kızı
Yıllar sonra tekrar görücektim.
“Tamam anne. Gidiyorum.”
Telefonu kapadım.
Masa sessizleşti.
Mert sordu:
“Her şey yolunda mı komutanım?”
“Eski bir arkadaş... uzun zaman sonra buraya tayin olmuş.Onu almaya gidicem havalimanından. ”
Kadir meraklıydı ama daha çok şey sormak istemediği için
"Tamam komutanım ”dedi
Aracın anahtarını cebime attım, kapıya yöneldim.
Arkamdan Umay seslendi:
“Komutanım... yolunuz açık olsun.”
Durdum.
Gülümsedim.
“Sağ ol . Sizi çarşıda yakalarsam, menemen bahanesiyle geri getiririm, bilesiniz.”
Mert, “Şahin varsa sorun yok,” dedi.BÖLÜM 6 — “YILLAR SONRA AYNI YOLDA”
(Eslem’in Gözünden)
> “Bazı yollar, bizi yıllar sonra aynı yere çıkarmaz... ama aynı kalbe çıkarabilir.”
— Bir Defterin Kenarından
🇹🇷🪖
HAVALİMANI / HAKKARİ – 07:50
Uçaktan indiğimde, gökyüzü benim çocukken hayal ettiğim gibi değildi.
Daha da güzel bir şeydi: gerçekti.
Ben artık hayalimi gerçekleştirmiş bir öğretmendim.
Ve önümde yepyeni bir şehir, yeni öğrenciler ve... bir ihtimal Almira vardı.
İsmini duyalı saatler olmuştu. Annem, “Almira seni alacak,” dediğinde kalbim sanki çocukken birlikte saklambaç oynadığımız mahalleye dönmüştü.
Ağaçların arasında “sayma!” diye bağıran sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyordu.
Bekleme salonunda otururken onun sesini duydum:
“Eslem.”
Çocukluğumun sesi.
İçimi ısıtan, yılları kırıp geçiren bir sesti bu.
Başımı kaldırdım.
İşte oradaydı.
Almira.
Yıllar geçmişti, ama onu ilk bakışta tanıdım.
Omzunda yılların ağırlığı, gözlerinde birikmiş bir hikâye vardı.
Ama o gülümsediğinde, yine o çocuktu.
Benim çocukluğum.
Yaklaştı.
“Hoş geldin,” dedi.
Kısa, sade, ama kalbimin içine bir battaniye gibi serilen bir ses tonuyla.
Ben de gülümsedim.
“Hoş buldum Seni görmeyeli çok oldu Almira.”
“Evet... Çok oldu” dedi.
“...ama buradayız işte.”
Bir an hiçbir şey söylemedik.
O sessizlikte konuşan çok şey vardı.
Geçmişimiz. Araya giren susmalar. Yazılmayan mektuplar.
Sessizlik en büyük ses oldu...
Gözleri hâlâ ciddi ama içinde sakladığı o tanıdık çocukluk enerjisi göz kırpıyordu.
Yol boyunca camdan dışarı baktım.
Dağlar, yollar, insanlar…
Ve bir zamanlar birlikte kocaman hayaller kurduğumuz o iki küçük kız çocuğu...
Almira direksiyonda, sessiz ama dikkatli.
Bense onun yanındayım, ama içimde yüzlerce kelime kıpır kıpır.
Ama o kadar çok birikmiş ki, neresinden başlasam bilmiyorum.
“Şey…” dedim sonunda, "Nasılsın? ”
Göz ucuyla bana baktı.
“İyiyim.Sen nasılsın? ”
“Ben de iyiyim” dedim.
🇹🇷🪖
YOL – 08:30
Arabada çalan sessiz radyo müziği eşliğinde, yol alıyorduk.
Tam evime yaklaşmıştık ki Almira birden yavaşladı.
Telefonu çaldı.
Araba kenara çekildi.
Ben tam “bir şey mi oldu?” diyecekken, telefonu açtı:
> “Efendim Mete?”
“Komutanım... Şahin... yani... yürümüyor.”
“Şahin insan değil araç Mete. Ne oldu?”
“Vallahi yokuşu çıkarken bir garip ses geldi. Faruk dedi ‘hayırdır inşallah’ dedi, sonra araba bir ‘pöfff’ yaptı.”
“Ne yaptı?”
“Pöfff, komutanım. Böyle boğulur gibi. Sesi yapabiliyorum isterseniz.”
“Gerek yok. Nerdesiniz?”
“Çarşının az ötesindeyiz. Künefe dükkânının önünde. Faruk hâlâ motoru üflüyor.”
Almira telefonu kapatmadan bana döndü.
Kaşlarını kaldırdı, yüzünde hafif bir tebessüm vardı.
“Birilerini daha anlamak zorundayız sorun olur mu?”diye sordu
“Hayır, tabii ki de sorun olmaz” dedim
🇹🇷🪖
ÇARŞI – 08:50
Arabadan kafamı uzattığımda, önce bir duman gördüm.
Sonra o dumandan çıkan biri: Üstünde askeri pantolon, ama elinde su şişesiyle arabanın motoruna “soğuk duş” yapan bir adam.
Yanındaki başka biri ise kaputu havaya kaldırmış, “bismillah” diyerek motorun içine dua okuyor.
Bir başkası kapının önünde durmuş, hâlâ radyoyu düzeltmeye çalışıyor.
Almira arabayı durdurdu.
Kapıyı açıp indi.
Ben de hemen arkasından.
İlk duyduğum ses:
“Komutanım yeminle biz değildik! Şahin kendi bozuldu!”
Beni görünce duraksadı. Bunu Almira da anlamış olacak ki.
Almira, çok sakin bir ifadeyle:
“Tim, tanışın. Eslem. Benim misafirim”dedi
Bir diğeri hemen atıldı:
“Memnun oldum öğretmenim. Ben Kadir. Bu da... arabanın azizliğine uğramış Şahin.”Kadir'e karşılık gülümsedim
Eslem olarak ben… neye uğradığımı bilemedim.
Karşımda dev gibi, ama davranışları 10 yaşındaki çocuklar gibi olan sekiz adam vardı.
Ve hepsi cidden üzgün görünüyordu.
Ama... aynı zamanda çok komiklerdi.
“Peki ne oldu?” diye sordum.Merakla
Faruk cevapladı:
“Şahin darlandı. Zorlandı. Belki de... vefat etti.”
Mert ellerini motorun üstüne koydu.
“Yalnızca motoru değil, radyo da artık suskun. Hayat belirtisi yok.”
Almira arabanın bagajını açtı.
“Tamam. Sekiziniz de bizim araca geçiyorsunuz. Şahin’e sonra bakarız.”
Bir an durdular.
“Sekizimiz mi? Komutanım... bu araba... küçük değil mi?”
Almira arkasına döndü ve sürücü koltuğuna yerleşti.
---
🇹🇷🪖
ARABADA – 09:10
Arabaya doluşmamız... yani onların doluşması... tam bir mucizeydi.
Kadir, benimle aynı koltuğa oturdu. Ama ayağı camdan dışarı taşıyor.
Ali, bagajda. Bagajda!
Faruk dizlerinin üstünde oturuyor, sanki çocuk tiyatrosunda rol bekliyor.
Ve ben... tüm bu karmaşada kahkahamı zor tutuyordum.
Ama Almira öyle ciddiydi ki…
Ta ki... Umay, arka koltuktan “Bu ne ya danalık kurban gibi doluştunuz” deyinceye kadar.
Almira direksiyonda başını iki yana salladı.
“Bir gün. Sadece bir gün normal olsanız?”
Mete hemen bağırdı:
“Bir günümüz yok komutanım, Şahin’in son günüydü."
Arabanın içi rezaletti.
Ama o kadar tatlılardı ki...
Yıllar sonra ilk defa bu kadar içten gülüyordum.
Sen büyüdün de askerlerini oldu ha Almira.
Almira başını cama yasladı.
“Beni neden buraya getirdiniz Allah’ım...”
Faruk:
“Komutanım... biz sizin hayatınıza neşe kattık.”
Almira gözlerini kapattı.
Ama ben fark ettim.
Gülüyordu.
O eski Almira... hâlâ içindeydi.
Ve ben mutluydum.
Yıllar sonra onu böyle görmek...
Onun timini görmek...
Bu karmaşanın içinde aile gibilerdi.
Ve ben... bu garip, tuhaf, komik ailenin ortasında... bir öğretmen olarak değil, bir çocuk olarak gülüyordum.
Nasılsınız? 💗
Bölüm Nasıl olmuşş💐
Umarım beğenmişsinizdir✨
Gelecek bölümlerden haberdar olmak istiyorsanız kitabımı takip etmeyi unutmayın💫💖
Oy verirseniz çok sevinirimm🌸🎉
Bölümü okuyanlar yorumlarda buluşalımm💗
Kendinize iyi bakın görüşürüzzz💞🌷
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |