

Turan eller var olsun, tanrı Türk’e yar olsun.
***
Olaysız bir an bizim için mümkün müydü? Tabi ki değildi. Biz otururken kapı çalınmıştı kapıyı açmaya giden ise Sare olmuştu, yanlış bir tercihti. Kapıyı açtığında gördüğümüz genç kadın ile kaşlarım havalandı, üstünde toz pembe bir mini elbise vardı. İçeriye bakıp sırıtırken biz kitlenmiş kıza bakıyorduk, böyle de misafirperverdik. “Merhaba.” Kızın neşeli sesine karşılık hepimiz tepkisizdik ama sağ olsun Sare tepki vererek bizi kurtarmıştı. “Merhaba?” Sorgular sesine karşılık kız sırıttı bakışları Metehan’ın üstünde geziniyordu. “Partinize bende katılabilir miyim?” İlk defa görüyordum bu kızı.
“Hayır.” Sare’den gelen net cevapla birazcık bozguna uğrasa da toparladı hala kapının ağzında beklerken bakışları Metehan’a döndü. “Lafı uzatmayı sevmem, sizinle bahçede karşılaşmıştık fazla yakışıklı ve çekicisiniz. Tanışabilir miyiz?” Allah var şimdi kız güzeldi. Bahçede ne yaşanmıştı bilmiyordum ama bakışlarım Ayberk’e takıldığında otuz iki diş sırıttığını gördüm, anlaşılan bir mevzular dönmüştü aşağıda ve dileğim onun bu mevzular içerisinde olmamasıydı. Metehan tepkisiz kalırken tepkisiz kalamayan kişi Sare oldu. “Aa öyle mi? Bahçede ne oldu da bu kadar etkilendiniz?” Sare’ninn kıza karşı samimiyetsiz gülümsemesine Metehan’ın kaşları havalandı.
“Ah aramızda bir şey ama ben hala cevabımı alamadım?” Kızın bakışları bir an bile Metehan’ın üstünden ayrılmıyordu, Sare’nin bakışları kızdan, Metehan’ın bakışları ise Sare’den ayrılmıyordu. Ne kadar güzel resmen yaşam üçgeni gibi bir üçgen oluşturmuşlardı. “Tanışamazsınız.” Sare’nin cevabı ile Metehan hafifçe sırıttığında Ayberk otuz iki diş sırıtıyordu, bildiği her neyse bana anlatsa iyi ederdi. “Buna neden siz karar veriyorsunuz?” Kız gayet kibarca sormuştu ama Sare çok da kibar bir insan değildi, en azından gözünün tutmadığı insanlara karşı.
“Canım istedi.” Sare her zamanki gibi formunu korurken Metehan ve Ayberk çok zevk alıyor gibi görünüyorlardı. “Senin canınla ilgilenmiyorum ama.” Bakışları Metehan’ın üstündeyken Sare’ye söylediği sözler pek de doğru değildi, yani doğru olabilirdi belki ama Sare’nin tersine düşmek aptallıktı. “İyi akşamlar.” Sare kapıyı yüzüne kapatacakken ayağını koyup kapının kapanmasını engellemesi beklemediğimiz bir şeydi. Kaşlarım havalanırken bir insan evladı da çıkıp ne saçmalıyorsunuz şu an demiyordu, desek iyi olacak gibime geliyor. Kız kapıyı açıp Sare ile yüz yüze geldiğinde ben oturduğum yerde dikleştim. “Sinirlerimi bozmak istemezsin.” Kızın ters bakışları Sare’nin üstünden ayrılıp Metehan’a döndüğünde ters bakışları yumuşadı ve cilveyle gülümsedi.
“Daha ne kadar nazlanacaksın yakışıklı? Hala cevap alamadım.” İşler kızışacak gibiydi zira Sare her an burayı ateşe verebilirdi evin kira olması dışında Ayberk’in sırıtması ayrı bir durumdu. “Ya iki saniye içinde toz olursun ya da ben seni toz ederim.” Evet buradan bir ceset çıkmadan müdahale etmek gibi niyetlerim vardı ama bacağımda hissettiğim dokunuşla yutkundum. Bakışlarımı bacağıma çevirdiğimde Ayberk’in elini bacağıma koyarak beni durdurduğunu gördüm. Hayır Umay! Basit bir harekete yükselemezsin!
Bu adam feci şekilde başıma belaydı.
Dengesiz olmama rağmen dengelerimi bozuyordu!
Yakışıklı beyimden etkilendiğimden dolayı uslu uslu oturdum tabi. “Sen beni mi tehdit edi-” Kız daha lafını bitiremeden Sare’nin yumruğunu gördüğümde yüzümü buruşturdum. Yani kız buna hazır değildi. Kız yere düşüp acıyla inlediğinde Sare o kadar sakindi ki sanki sivil dövmemiş gibi bir hali vardı. Şimdiden söyleyeyim ben gidip çıkarmam. Ve bu olaya kimse karışmıyor oturmuş izliyordu, hadi ben beyimden etkileniyordum ulan siz bir şey yapsanıza! Hayır kimsenin karışmamasının üstünde Akınalp ve Eda köşede birbirlerine sarmaş dolaş duruyordu! Şimdi zamanı mı diye sorgulamak istemiyordum artık.
“Müdahale etsek mi acaba?” Mantıklı fikir Günay’dan geldiğinde Beren lafa girdi. “Sizin ne haddinize karışıyorsunuz?” Beren’in sinirli sesi ile Günay’ın fikri suya düşmüştü, bu kız neye sinirliydi bilmiyordum ama bunun yüzünden birazdan burada cinayet işlenebilirdi. Tanıyordum çünkü malımı, yapardı. “Seni polise şikayet edeceğim.” Kız tüm haklılığı ile konuştuğunda Sare göz devirdi. “Selamımı da söyle tanırlar.” Artistlik taslıyordu ama ben görecektim bunu. Sare kapıyı kapatıp gelip yerine oturduğunda evde ölüm sessizliği vardı olayın saçmalığına yapacak yorumumuz yoktu çünkü.
Metehan'ın karşılaştığı kızın gelip onunla tanışmak istemesi normaldi lakin Sare’nin kızı döverek göndermesi normal değildi. Yani kıskandığı zaten bariz belliydi ama yine de olay saçma ilerlemiş ve biz oturup izlemiştik. Ben artık bir şey demiyordum. “Eve polisler gelirse ikinizi veririm geri de almam.” Metehan ve Sare’ye söylediklerimle Metehan zevkten dört köşe sırıtırken Sare turşu suratıyla oturuyordu. Benim ciddi sesime karşılık herkes bıyık altından gülerken Ayberk’in bacağımda duran elinin yavaş, nazik bir şekilde bacağımı okşadığını hissettiğimde yutkundum. Benim yutkunmamın üstüne onun derin sesi ile kıkırdadığını duydum, ama bilerek yapıyordu! Benimle uğraşmaktan zevk alıyordu ve ben tabi ki bunu onun yanına bırakmayacaktım görüşecektik.
İçeriden bir devrilme sesi gibi bir şey geldiğinde hepimiz dikleşirken Ayberk eliyle bacağımı hafife sıkarak beni tutmuş sonra da elini belindeki silaha atmıştı. Bordo bereli olduğumuzdan hepimiz aynı anda elimizi belimize atıyorduk, Ayberk ayağa kalktığında mutfaktan bir çığlık sesi geldiğinde silahını doğrultarak mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Bu çığlık sesi küçük miniklere ait gibiydi ve onlara zarar gelmek ihtimali hiç de hoş değildi. Ayberk mutfağa gidince mutfaktan gelen çığlıklar kesilirken eve bir ölüm sessizliği çöktü, ama Pınar ve Doğan çığlıkların çocuklarına ait olduğunu anladıkları için koşarak mutfağa girdiler. Ve saliseler sonra Doğan’ın sert, gür sesi duyuldu.
“Lan ne bok yiyorsunuz siz burada!” Meraktan ölmemek için ve olay benim mutfağımda yaşandığı için mecburiyetten bende kalkıp mutfağa ilerledim. “Oğlum ne yaptınız siz?” Pınar ablanın sesini duyarken mutfağa gelmiştim ama beklediğim manzara kesinlikle bu değildi. Mutfağımın ortasında savaşta kalmış gibi yarısı yenmiş bir pasta vardı ama sanırım pastayı halım yemişti zira artık halım gri değil siyahtı. Pasta kuru kuru gitmiyor diye kola içmişti sanırım halım çünkü bir kısmı da turuncuydu, gerçi gökkuşağının mor hariç her rengini barındırıyordu halım. Normalde hep düzenli duran gri tezgahımın üstünde bitmiş kola, ayran meyve suyu şişeleri vardı. Bulaşık makinesindeki bulaşıkların tekrar yıkanması gerekecekti çünkü Beşiktaş gibi siyah, beyaz durumdaydılar. Buzdolabı açık kaldığını belli edercesine ses çıkarırken içi yamyamlar dayanmış gibi duruyordu zira dayanmış da olabilirdi. Masanın sandalyeleri üstü üste konulmuştu lakin henüz amacını çözebilmiş değildim. Bizim gürültüsüne geldiğimiz şey ise yere devrilmiş, daha çok ölmüş ve biraz kırılmış yemek masası vardı.
Bu savaş alanın ortasında üstü başı pasta, içecek, boya kirliliği olan iki minik vardı. Şahsen bu gördüklerimden sonra küçülüp cebime girseler dahi minik olduklarına inanmazdım.
Kaan ve Berat mutfağımda üçüncü dünya savaşını ilan etmiş sınırları genişletmeye çalışmışlardı sanırım, ama genişleyen sınır değil yemek masası kırıldığı için mutfak olmuştu. Ama bu da bir şeydi.
“Önce o başlattı.” İkisi de aynı anda birbirini gösterirken bir onlara bir de ortadaki pastaya bakıyordum. O doğum günü pastasıydı, bugün Çetin’in doğum günü olduğunu öğrenmiştik lakin o pasta çoktan yamyamlar ile buluşmuştu. “Sizi yaparken iki kere düşünmeliydim.” Doğan’ın isyanı ile gülmemek için alt dudağımı dişlediğimde Pınar onun omzuna vurdu. Bence iki değil dört beş kere falan düşünmeliydi.
İşin zor yanı pastanın son durumunu bizimkilere açıklamaktı çünkü iki saat özene beze bununla uğraşmışlardı. “Ulan bacak kadar bile değil boyunuz nasıl becerdiniz lan?” Ayberk’in şok dolu sesine karşılık güldüm, bu iki yamyam şu an bana tatlı geliyordu. Boncuk boncuk gözlerle ve kirlenmiş tipleri ile gözüme fazla tatlı geliyordu ama anlaşılan bu sadece benim için geçerliydi. “Ne olmuş?” Pelin mutfağa bakmaya geldiğinde hepimiz kapının ağzında durduğumuz için görememişti. Görmek için başını uzatıp bakmaya çalışırken Ayberk’in arkasında duruyor ve ona fazla ve gereksiz bir temasta bulunuyordu.
Ayberk'i büyük elinden tutup kendime çektiğimde Pelin’e alan açıldığında ilk başta bir somurtacak gibi oldu ama düzeldi. Ayberk benim arkama geçip bir elini belime koyduğunda Pelin buna bakmadan mutfağa baktığında gözleri şokla açıldı. “Pasta!” Bence bağırmaya gerek yoktu zira pek hoşlanmazdım. Ben başımı Ayberk’e çevirdiğimde o zaten bana bakıyordu. Kalbime bunu yapmaya hakkın yok be adam!
“Bence biz sakince gidip yerimize oturalım hiç görmemiş gibi yapabiliriz.” Tamam gözüme tatlı gelmiş olabilirlerdi ama ben buranın temizliğini üstlenmezdim, mümkün değildi. Ayberk sırıtırken sen iflah olmazsın der gibi başını salladı, evet olmazdım şikayet mi vardı? “Ev sana ait biliyorsun değil mi?” Ev bana ait değildi kiracıydım ben ama o daha kötüydü yine de görmemiş gibi yapabilirdik. “O zaman gel temizliğe yardım et.” Bakışları mutfağa döndüğünde yutkundu ademelması gözümün önünde hareketlenirken bakışları bana döndü. “Ya da görmemiş gibi yapabiliriz.” Elimi tuttuğunda başını sallayarak beni onayladı. “Mantıklı.” İçeriye ilerleyip beni de peşinde götürürken sırıttım ama tabi ki sırıtışımın solması çok sürmedi.
Akınalp duvara yaslanmış Eda’yı da kendi vücuduna yaslamıştı bir eli Eda’nın belinde iken diğer eli Eda’nın saçlarını okşuyordu. İkisinin yüzündeki sırıtış ayrıca yüzlerinin birbirine çok yakın olması katliam sirenlerinin çalmasına sebepti. Ayberk'in adımları durduğunda benim adımlarımda durdu.
Dördüncü dünya savaşı filan değil Ayberk atom bombasını tekrardan icat edip bu ikisini havaya uçurabilirdi. Öfkesinin atom bombası gibi bir etkisi vardı.
“Lan!” Ayberk’in gür sesi yan komşudan bile duyulurken zil çalmıştı, daire kapısının zili çalarken Akınalp ve Eda Ayberk’i görmüş zıt kutupların birbirini itmesi gibi birbirlerinden uzaklaşmışlardı. “Ulan pezevenk!” Ayberk onların üstüne yürümeye başladığında ben onun elinde tutup durdurmaya çalışırken Ege kapıyı açmıştı. “Oğlum bu ne gürültü sesiniz ta yan daireye geliyor.” Yan dairemde ki yaşlı teyze gelmişti o benim dramatik bir anımı böldüğünden kendisini unutamıyordum. Ayberk küfür edip o ikisinin üstüne yürürken teyze şoka uğramış bir şekilde elini ağzına kapatmış, kırışmış gözleri büyümüş bize bakıyordu. “Umay komutanım bu kim?” Emir’in sorusunu cevaplayacak durumda değildim çünkü dev gibi bir heybeti ve gücü olan beyimi tutmaya çalışıyordum.
Resmen bu bir kaos ilanıydı.
“O pasta için iki saat uğraştık.” İçeriden Buse’nin sesini duyarken onların mutfağa akın ettiğini yeni fark etmiş bulundum. “Ayberk sakin olur musun lütfen?” Ayberk’i tutmaya çalıştığım için elini bırakmıyordum ve o beni de peşlerinden sürüklüyordu. “Sakinim.” Bana karşı sesini yükseltemiyordu ama Akınalp ve Eda’ya karşı durum felaketti. Ayberk benim elimi bırakıp gidip Akınalp’in yakasına yapıştığında Eda abisine engel olmaya çalışıyordu. “Şimdi seni benim elimden kim alacak lan it?!” Ayberk’in kükremesinden sonra Eda can havliyle yanıma geldiğinde kolumdan tutup konuşamaya başladı. “Umay git durdur şunu gerçekten öldürür onu!” Eda endişeli gözlerle bana bakarken teyzenin sesini duydum.
“Çok ayıp kaç yaşında damlarsınız siz yakışıyor mu? Tüh, tüh gençlik bitmiş.” Ardından içeriden Sare’nin sesini duydum. “Pastaya resmen tecavüz etmişsiniz! Pastayı geçtim haneye tecavüz bu!” Haklıydı zira haneme çok büyük tecavüz uygulanıyordu şu an şikayetçiyim polis bey. “Neden aban beni öldürecekmişsin gibi bakıyorsun?” Oğuz’un sesi duyulurken Eda koluma asılmakla meşguldü. “Çünkü seni öldürmek istiyorum!” Oğuz’a gelen karşılık Beren’dendi. “Ben nasıl durdurayım onu?” Eda’ya karşılık vermeyi akıl ettiğimde Eda bir bana bir de Akınalp’e ana bacı sövmekle meşgul olan abisine bakıyordu. “Ne bileyim! Git cilve falan bir şey yap ya elden gidiyor adam!” Ayberk’in yumruğu Akınalp’in suratına indiğinde yüzümü buruşturdum.
Adam çoktan gitmişti.
Ayberk'in yumruğunun ne derece olduğunu biliyordum malum öncesinde yemişliğim vardı ama bu farklı bir boyuttu. Akınalp’in estetik yaptırması gerekebilirdi çünkü yüzünde birkaç kemiğin kırıldığından emindim. Bu yumruğun üstüne yaşlı teyzenin tiz sesi ile bağırışını duydum. “Komşular! Yetişin komşular!” Bizim kattaki tüm kapılar sanki bunu bekliyormuşçasına açılırken asansörden inip dairemin önüne gelen polisleri gördüm. Ege hala kapıda dikilirken polislerin yanında Sare’den yumruk yiyen talihsiz kızımız vardı. Ama polisler Ayberk’in Akınalp’i dövdüğünü görünce onlara yönelmek zorunda kaldılar.
Polisler içeriye akın ederken Beren eşyalarını almış kapıdan çıktığında Oğuz’da onun peşinden koşarak o da çıktı. Resmen savaş vardı evde bunlar neyin kafasını yaşıyorlardı! Ayberk ve Akınalp kavgası daha da büyürken ayırmaya çalışan polislerde Ayberk’in gücünden nasiplenirken içeriye koşarak giren iki minik vardı. Onlar salonda koştururken Eda kolumu sallayıp engel ol diye çırpınırken o talihsiz kız eve dalmış Sare’yi arama girişiminde bulunmuştu. Ege şaşkınlıktan hala kapının başında deccal gibi dikilirken Emir oturduğu yerde donakalmışken Çetin Emir’in yanına geldi. Emir’in tepesinde Azrail gibi dikilirken oyuncağı elinde alınmış çocuk gibiydi.
“Komutanım pastamı katletmişler.” Evet yemekten daha çok katliama uğradığı doğruydu. Ama konumuz bu değildi. Evdeki kaostan neyle ilgileneceğimi şaşırdığımda tabi ki Ayberk’in yarattığı kaos ile ilgilenmeye karar verdim. Polisler Ayberk ve Akınalp’i ayırmıştı ama Ayberk’in öfkeli solumalarından ve delici bakışlarından dolayı ona yaklaşmaya pek de cesaret edemiyorlardı. Ben Ayberk’in yanına gittiğimde Eda’nın bakışları Akınalp’in üstünde geziniyordu. “Ayberk cidden inanamıyorum sana.” Aslında inanıyordum ama yine de Akınalp’in durumuna bakınca böyle bir manzara beklentim değildi.
“Bu it ya kardeşimden uzak duracak ya da ben bunu öldüreceğim.” Elinden almasak zaten ölecekti! Eda Akınalp’e doğru bir adım attığında Ayberk sabrının sonuna gelmişti. “Eda gel buraya!” Eda’ya sesini nadiren yükseltirdi ve o nadir anlardan birindeydik. “Gelmiyorum! Yeter artık! Bunu yapmaya hakkın yok senin!” Eda’nın cevabı ile Ayberk inanamıyormuş gibi bir ifadeyle kardeşine baktı ben ise heybetli bedeninin önünde dikilmiş ani hareketinde ona engel olmak için bekliyordum.
Ayberk Eda’nın yanına ilerlediğinde Eda başını kaldırıp abisine baktı Akınalp’i arkasına almış duruyordu. Ayberk'in gözlerindeki hayal kırıklığını da gören tek kişi ben olamazdım.
“Ben seni koruyorum ve bunu yapmaya hakkım yok mu? Bu konuyu kırk kere konuştuk! Defalarca anlattım sana! Yine kendi bildiğini okuyorsun! Madem öyle, madem bunu yapmaya hakkım yok o zaman istediğin gibi hiçbir şey yapmayacağım.” Ayberk başını eğerek yüzünü Eda’nın yüzüne daha fazla yaklaştırdı ve öfkeli sesiyle konuştu. “Ama sakın ağlayarak bana gelme.” Bu biraz ağır olmuştu Eda’nın gözleri bu son sözleri ile yavaşça dolmaya başladığında Ayberk umursamadan açık olan daire kapısından bir hışımla çıktı. Bende peşinden çıkarken arkamızdan polisler geliyordu ama önemli olan arkamda ne olduğu değil O’ydu.
********
Başkomiserin odasında sessizce bekliyorduk başkomiser ise hepimizi süzmekle meşguldü. Komiserin karşısındaki iki sandalyede Sare ve Ayberk oturuyordu ikisi de fazla rahattı. “Evet sizden başlayalım neden bu hanımefendiye saldırdınız?” Başkomiser o kızı gösterirken Sare dönüp göz ucuyla bakmıyordu Metehan sırıttığında cevap verdi. “Kendisi bana diklendi sabrımı taşırdı.” Ne kadar da mantıklı! Şu an bunlarla uğraşamayacaktım çünkü benim derdim Ayberk’ti. İçinde fırtınalar kopuyordu, dışarıya yansıtmasa bile ben biliyordum çünkü kalbimde hissediyordum. Garipti ama sanki ruhlarımız birbirine karışmış gibi onun duygularını hissedebiliyordum. “Bu bir sebep değil.” Başkomiser Sare ile konuşurken ben bakışlarımı bir saniye bile Ayberk’in üstünden ayırmıyordum o da en sonunda o çok sevdiğim yeşillerini bana çevirmişti. Otuz iki diş sırıttığımda güldü, bu adama gülmek çok yakışıyordu ama en çok da bana gülmesi yakışıyordu. Ayberk’in gülüşü yine solduğunda benim ki de soldu şuradan bir çıkarsak güldürmeyi başarabilirdim. Malum odada Akınalp ve Eda’da bulunduğundan Ayberk ayrı bir huzursuzdu.
Sare ve başkomiser konuşurken Metehan şikayetçi olmaması için kızı iknaya etmeye çalışıyordu. “Şikayetimi geri çekiyorum.” Kızın sözleri ile bir sessizlik olduğunda tam Sare ağzını açmıştı ki başkomiser araya girdi. “Emin misin?” Kız başıyla onayladığında Sare’nin çirkeflik yapacağı belli olduğundan Metehan Sare’yi alıp apar topar çıktı odadan. Onlardan sonra kız da gittiğinde odada ben Akınalp, Eda ve Ayberk kalmıştı, başkomiserin hareketiyle Akınalp Sare’nin boşalttığı sandalyeye oturdu.
“Ben şikayetçi değilim komiserim polis arkadaşlar bizi getirdi.” Ayberk Akınalp’in sözlerine göz devirirken Eda’nın bakışları abisi ve sevgilisi arasında gidip geliyordu. Bir seçim yapmak zorundaydı ve artık istese de abisini seçemezdi Ayberk son sözlerinde maalesef ciddiydi. Onu tanımasam sinirle söyledi der geçerdim ama onu tanıyordum Eda artık onu dinlese de kabul etmeyecekti. “Allah Allah sizde bir sıkıntı mı var bugün? Yüzünün gözünün haline bak, niye şikayetçi olmuyorsun?” Yaşlı komiser isyan ederken Ayberk ne Akınalp’e ne de Eda’ya dönüp bakmıyordu. Akınalp’in dudağı ve kaşı patlamıştı elmacık kemiğinde ise büyük bir morluk vardı. “Bizde sıkıntı yok komiserim arkadaşlar yanlış anladı şikayetçi değilim.” Başkomiser daha fazla zorlamayıp peki dediğinde Ayberk oturduğu yerden kalktı ve kimseye bakmadan odadan çıktı bende peşinden çıktım.
Karakolun arka tarafında bulunan bir kafeye gelip oturduğumuzda Ayberk sessizdi ben ise ne diyeceğimi bilmiyordum. “Belki saçma olacak ama nasıl hissediyorsun şu an?” Sorumla güzel yeşilleri bana döndü bakışları bana döndüğünde o soğuk ve öfkeli gardı kırıldı. Bakışları yumuşadığında ve duygularını ele verdiğinde konuştu. “Bilmiyorum deli yürek birçok duyguyu aynı anda hissediyorum şu an.” Başımı anlıyorum dercesine salladığımda konuşmaya devam etti. “Bunu ona defalarca söyledim asker beklemek zordur dedim, gelip gelmeyeceği bile belli değil dedim. Her şeye rağmen beklerim dedi çok üzüleceksin, bağlanacaksın başka birini sevemeyeceksin dedim olsun dedi. Biliyorum çünkü kardeşimi o şehit olsa yıkılacak.” Haklıydı. Söyleyebileceğim tek şey haklı olduğuydu. Askere gönül emanet edilmezdi.
“Bende mutlu olmuyorum timimdeki sırt sırta savaştığım adamla ters düşmeye ama o beni dinlememekte kararlı. O yüzden bildiğini okusun artık ben yokum.” Çayından bir yudum alıp yerine bırakırken derin bir nefes verdi uzanıp masanın üstünde duran elini tuttum ve baş parmağımla nazikçe cildini okşadım. “Haklısın ve onu korumaya çalışıyorsun anlıyorum bu seninle kardeşin arasında karışmak haddim değil ama yine de ona bu kadar sert davranma. Seni çok seviyor.” Eda abisine çok bağlıydı ve çok seviyordu bunu dışarıdan bakan biri bile görebilirdi. Benim sözlerimle o güzel gülümsemesini bana sunarken elinin üstünde duran elimi tuttu ve üstüne nazik bir öpücük kondurdu. Kalbime bunu yapmaya hakkı yoktu! Minicik bir harekette bile heyecanlanan kalbime de sövecektim!
“Biliyorum, bende onu çok seviyorum ama yine de tavrımdan vazgeçmeyeceğim.” Başka bir şey demek bana düşmezdi tavrından vazgeçmiyordu ki onların kardeşlik ilişkisine karışamazdım, özellikle kendi kardeşimin katiliyken bunu yapmaya hiç hakkım yoktu. Peki dercesine omuz silktiğimde gülümsedi. “İyi ki varsın deli yürek.” Gülümsediğimde şu an yanağından öpmek isterdim ama maalesef aramızda bir masa vardı.
“Bunu söylemesi gereken kişi benim.” Kesinlikle bendim yani iyi ki vardı ne kadar duygularımı ortaya çıkardı diye sövsem de iyi ki vardı. Belki de bu hayatta yaptığım tek doğru şeydi. Bakışları yan tarafa döndüğünde bakışları bir noktaya kilitlendi bende bakışlarımı oraya çevirdiğimde tek başına masada oturan bir adam vardı. Adamın bakışları benim üstümden ayrılmıyordu gece elbisesi ile dışarı çıktığımı yeni kavrayabildim ve Ayberk’te bunu şu an fark etmişti. Öfkeli bakışları bana dönerken sinirle konuştu. “Çayını bitirdiysen gidelim.” Kıskançlığı hoşuma gittiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken o oturduğu yerden kalktığında bende kalktım. Adam bana baktığından hesap ödemeye beraber gidiyorduk.
Kafeden çıktığımızda sırıtırken bakışları bana döndü. “Niye gülüyorsun?” Tatlı olduğunu söylesem inanmazdı ama şu an gözüme gerçekten çok tatlı geliyordu. Erkeksi yüz hatları ve sert yüzü ile insanlar nasıl tatlı bulduğumu sorgulayabilirdi ama gerçekten öyleydi. “Kıskandın gibi.” İnkar etmesini bekliyordum çünkü genelde filmlerde ya da kitaplarda öyle oluyordu. Ama o Ayberk’ti ve tabi ki herkesten farklıydı, diğer, insanlar gibi inkar edeceğini düşünmem benim aptallığımdı. “Gibi mi? İki saniye daha orada kalsaydık kıskançlıktan dudaklarına yapışabilirdim.” Gözlerim kocaman açılırken koluna bir sille vurduğumda sırıtma sırası ondaydı. Yanaklarıma bir sıcaklık bastığında kızardığımı anladım onun kıkırtısını duyunca ise emin oldum. Dönüp ona bakamazken bir taksiyi durdurup arka kapıyı çatığında bindim onun da öne bineceğini düşünmüştüm ama o da benim yanıma binmişti. Benim evimin adresini verirken bakışları benim üstümden ayrılmıyordu bakışlarımı ona çevirdiğimde sırıttığını gördüm. “Gülme.” Sırıtışı genişlediğinde üstüme eğildi. “Yanaklarının kızarmasının sana çok yakıştığını biliyor muydun?” Bilmiyordum ki bilmek de pek istemiyordum. “Allık o.” Makyaj yapmanın bazen faydası da dokunuyormuş şu an öğrendim. “O ne?” Bakışlarımı ona çevirdiğimde boş bakışları ile karşılaştım. “Allık işte renk versin diye sürüyoruz o yüzden pembe oluyor.” Anladım dercesine başını salladıktan sonra tekrar sırıttı. “Ama allık olmadığına eminim.” Sırıtmaya devam ederken ben renk vermemeye çalıştım ama çoktan kırmızıya döndüğüme eminim.
Eve geldiğimizde dağınık savaş alanı gibi bir evle karşılaşmayı umuyorduk ama umduğumuz çıkmamıştı. Eve girdiğimde salon tertemizdi ve anlaşılan evde kimse yoktu Ayberk’te arkamdan içeriye girerken ben mutfağa ilerledim. Ama tertemizdi. Bana kalsa bir yıla falan temizlenirdi ama her yer tertemiz ve halımda yoktu. Çöpe de gitmiş olabilirdi yıkamaya da ama çok da önemli değildi.
“Evde kimse yok.” Bizimkiler nereye gitmişti bilmiyordum ama yoklardı ben salona girerken Ayberk koltukta oturmuş yine o yoğun bakışlarıyla bana bakıyordu. “Ne anlamalıyım.” Evde kimse yok deyince fesata bağlayamazdı! Gözlerim kocaman açılırken gidip yanına oturdum. “Ayberk.” Diyerek onu uyarırken kıkırdadı yaptığı şakalar kalbimin ritmi için pek de hoş değildi. Üstüme eğilirken o derin sesi ile konuştu. “Ölürüm sana.” Bakışlarımı ona çevirdiğimde gülümsedim onun sırıtışı daha fazla genişlediğinde yüzünü yüzüme daha fazla yaklaştırdı. Normalde geriye falan gitmem lazımdı ama ben geri adım atmazdım öyle bir huyum vardı. Tek elimi göğsüne koyup onu iterken güldü. “Ben üstümü değiştirmeye gidiyorum.” Ayağa kalktığımda sözleri ile adımlarım durdu. “Ben hallederdim aslında.” Gözlerim kocaman açılırken kalbime şimdi sövecektim gerçekten.
“Ahlaksız, terbiyesiz, fesat adam.” Ben odama ilerlerken o güldü ama gerçekten böyle şakalar yapmamalıydı zira libidom yükseliyordu. Benim gibi libidosu düşük bir insanı bile yükseltebilmişti tebrik ederim! Kendime gelmem gerektiğini fark ettiğimde bu düşüncelerden uzaklaşıp üstümü değiştirmeye koyuldum.
Üstümü değiştirdiğimde odadan çıkacakken masanın üstündeki resim defteri takıldı gözüme. Onunla resim çizdiğimiz an aklıma düşerken gülümsedim, acaba tekrar çizer miydi benimle birlikte?
Belki çocukçaydı ama içimdeki çocuğu ondan saklayamazdım, o çocuğu ortaya çıkaran oyken. Odamın kapısı tıklatıldığında bakışlarımı resim defterinden ayırdım. “Gel.” Ayberk içeriye girerken önce durup beni baştan aşağıya süzdü sonra ise dudaklarını birbirine bastırdı. Az önceki gece kıyafetlerim gitmiş yerine ayıcıklı, pamuklu pijamamı giymiştim. Sonbahar bitiyordu ve havalar soğuduğu için böyle giyiyordum neden böyle saçma bir pijamam var diye ben bile sorgulamak istemiyordum. “Ne oldu?” Benim sorumla gülümsedi. “Haddinden fazla tatlı olmuşsun.” Bakışlarımı üstümde gezdirip tekrar ona baktım yani bana öyle aşırı tatlı gelmiyordu.
Yanıma gelip karşımda durduğunda başımı kaldırıp ona baktığımda bana sarılması beklemediğim bir şeydi. Başını boynuma gömüp kokumu içime çekerken kalbim göğsüme vuruyordu. “Uyuyalım.” Eda ile yaşadığı olaydan sonra keyfi yerinde değildi yani bu gece o beni değil, ben onu uyutacaktım.
Yatakta yatarken başını boynuma gömmüştü ben ise yumuşak, gür saçları ile oynuyordum. Kolları belime dolanmış aramızda boşluk bırakmayarak beni kendine çekmişti. Saçlarıyla oynarken gülümsedim, varlığı bile iyileştiriyor, hiçbir şey yapmasa bile varlığıyla yaralarımı kapatıyordu.
********
Arkadaşlarrrr yeni bölümle karşınızdayım yine eğlenerek yazdığım bölümlerden bir tanesiydi bol kaoslu bir bölüm oldu siz neler düşünüyorsunuz? Bu bölümde Ayberk ve Eda'nın arasının biraz bozulduğunu gördük yani ikisini birbirini çok seviyorken aralarının bozulması onlar için büyük bir etki yarattı. Peki siz Eda'nın Akınalp için Ayberk'i karşısına alması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce burada kim haklı? Düşüncelerinizi gerçekten çok merak ediyorum benimle paylaşmayı unutmayın. O zaman lafı daha fazla uzatmadan yorumları sizlere bırakıyorum, oy vermeyi ve beni takip ederek ailemize katılmayı unutmayın. Öpüldünüzzzz>>>>
**********
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.82k Okunma |
4.15k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |