

Görünmezse halk dehası, her düşmana yem olası. Uyuma hey, kendine gel, ey Turan’ın torunları.
***
Salonda otururken vücudumdaki acıyı unutturacak bir ortamın içindeyim Oğuz, Beren ve Sare üçlü koltukta suçlu çocuklar gibi oturmuş halının desenlerini inceliyordu, Metehan ise tekli koltuğa tüm heybeti ile çökmüş sanki konunun kendisi ile alakası yokmuş gibi takılıyordu. Ayberk ve ben ise ikili koltukta otururken Ayberk dördüne de bakışları ile füze atıyordu.
“Ulan dangalaklar sizin ne işiniz var gecenin bir saati camın önünde?” Ayberk’in sorusuna karşılık Metehan rahatlığını bozmadan rahat bir cevap verdi. “Özledik bizim sevdiğimiz senin gibi dibimizde değil ne yapalım?” Ayberk, Metehan’a ters bakışlar atmaya devam ettikten sonra kızlara döndü.
“Lan hadi bunlar sevdadan mala dönmüş ya siz?” Sare’nin ve Beren’in suçlu bakışları ikimiz arasında gidip geliyordu. “Bağıra bağıra tüm mahalleyi uyandırdınız lan.” Ayberk uykusunun bölünmesinden nefret ediyordu benim yüzümden uykusunun her gece bölünmesine hiçbir şey demiyordu ama neden olan başka bir şey olunca böyle olay çıkarabilirdi.
Sare, Oğuz ve Beren’in şaşkın bakışları bize döndü. “Siz bağırdığımız için mi kızıyorsunuz?” Üçü de aynı anda bu soruyu sorduğunda Ayberk boş bakışlar attı. “Başka neye kızacağım?” Bizimkiler sevgili oldukları için kızdıklarını sanmıştı ama durum tam tersiydi heybetli beyimizin uykusunun bölünmemesiydi konu. “Biz...” Sare cümlesinin devamını getirmeden bana baktı ve Oğuz’da.
Timde birinin zaafı olursa başka bir time transfer edilir.
Bu kural çiğnenmişti, hepimiz çiğnemiş ve saklamaya çalışmıştık ama olmamıştı, bu kural ile ne halt edeceğimizi bilmiyorum ama zaaflarımız başımıza belaydı onu biliyorum.
“Bakmayın bana öyle akışına bırakıyoruz.” Oğuz ve Sare kuralın çiğnendiğini zaten biliyordu ama artık saklamak zorunda kalmayacakları için gülümsediler. Beren’de ise durumlar farklıydı ama onun yüzünde de bir yaşanmışlık gülümsemesi vardı.
Bu kural çiğnenmişti bunu hepimiz biliyorduk ama benim fikrim hiç değişmedi ve değişmeyecek.
Zaaflar ve duygular her zaman zayıflıktır.
Aklım bunu bana hatırlatmaya devam etse baskın gelen kalbimdi ve dileğim kalbimin haklı çıkmasıydı. Diğer türlüsü bir felakete yol açacaktı.
“Hayır sende özlediysen ara açsın kapıyı gir içeri, ne halt yiyorsun aşağıda?” Ayberk, Metehan’a kızarken haklıydı Metehan’da o rahatlık zaten vardı istese kapıdan girerdi. “Romantik fikirlerim vardı.” Metehan hepimize bozdunuz dercesine ters bakışlar atarken Ayberk yine haklılığını konuşturdu. “Lan gecenin ikisinde ne romantikliği ibne! Gecenin ikisinde sana romantiklik perileri mi geliyor?” Ayberk sesini yükselttiğini fark edince sakin olmaya çalışarak kendini kontrol ederken Metehan, Ayberk’in sözlerine yüzünü buruşturdu.
“Sus artık Göktürk.” Metehan bıkkın bıkkın konuştuğunda Ayberk yanındaki yastığı alıp füze atar gibi Metehan’a fırlattığında Metehan yastığı havada tuttu. “Siktir git lan.” Ayberk tüm kibarlığı ile Metehan’ı kovduğunda Metehan’ın bakışları Sare’ye döndü.
“Bu deli buradayken deli yüreğe hiçbir şey olmaz hadi biz gidelim.” Metehan’ın Sare’yi götürme çabasına gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. “Olmaz ben burada kalacağım ne olur ne olmaz.” Metehan ayaklanmışken Sare’nin sözleri ile yerine geri oturdu ve Ayberk’ baktı. “Yapacak bir şey yok bende kalıyorum, özlemim hala dinmedi.” Ayberk’in bakışları Sare’ye döndü.
“Ya şu iti alır gidersin ya da ben bunu boğarım, ayrıca ben buradayım hiçbir şey olmaz.”
Sare’nin bakışları bana döndüğünde gözlerimle onay verdiğimde aklı burada kalsa da oturduğu yerden kalktığında Metehan’da saniyesinde ayağa kalktı. Sare içeriden telefonunu almaya gittiğinde Ayberk’in bakışları Beren ve Oğuz’a döndü. “İlla kovayım mı?” Oğuz’un bakışları Beren’e döndüğünde Beren rahat bir cevap verdi. “Ben burada kalıyorum, hem siz rica etmiştiniz komutanım.” Beren yüzünde zafer sırıtışı ile Ayberk’e bakarken Ayberk burun kemerini sıktı, ettiği rica için bir sürü küfür ediyordu içinden.
“Ben zaten yarın yine geleceğim buraya yani.” Oğuz’un cevabıyla Ayberk elini burnundan çekerken içinde tehlike barındıran yeşilleri ikisinin üstündeydi. “Yarın yine gelirsiniz kalkın gidin artık.” Beren omuz silktiğinde Ayberk ayaklanıp odaya ilerlerken konuştu. “Sabah kalktığımda hiçbirinizi görmek istemiyorum.” Sare ve Metehan evden çıkıp kendilerini kurtarırken bende oturduğum yerden kalkıp odaya ilerledim.
Yatağa yattığımda yine gidip Ayberk’in göğsüne sokuldum kokusu burnuma dolarken o bana sarıldı. Vücudumdaki acıya rağmen beni uyutabilen tek şey onun kokusuydu, gece acıyla uyansam bile yine de uyumamı sadece kokusu sağlayabiliyordu.
Duyduğum gürültü ile gözlerimi araladığımda yüzüme vuran güneş ışığı ile gözlerimi tekrar kapattım. Bakışlarım yanıma döndüğünde Ayberk’in de yeşillerini yeni araladığını gördüm, ikimizin yüzünde de huysuz bir ifade vardı. Çünkü hala uykumuz vardı telefondan saate baktığımda daha sabahın sekizi olduğunu gördüğümde yüzümü buruşturdum içerideki gürültüler devam ederken ikimizde yattığımız yerden kalktık. Vücudumdaki acı canımı yakarken umursamayarak Ayberk’in peşinden odadan çıktım ama kesinlikle karşılaşmak istediğim görüntü bu değildi.
Pençe, Kartal ve diğerlerinin hepsi salonda oturmuş sohbet ediyorlardı bana doğru koşan iki miniğe şu anda gülümseyemeyecektim çünkü uyku akıyordu gözlerimden. Sabahın saat sekizinde bunların benim evimde ne işi var? Çok makul olan sorumu kendime saklamadım.
“Ne işiniz var evimde?” Hepsinin bakışları bana dönerken birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra hepsi sırıttı. “Komutanım görmeyeli çok oldu ya, özledik.” Çetin’in eğlenen sesi ile hepsi daha çok sırıtırken ben bir adım önümdeki heybetli bedende yükselen öfkeyi hissediyorum. Ama haklı yani.
Mutfaktan salona taşınan yemek masasına kurulan Halil İbrahim sofrası ile bakışırken Eda neşeli neşeli bize baktı. “Tiplere bak ya, hadi sofraya.” Uykudan uyandırıldığımızdan tipimiz kaymış olabilir mi acaba Eda?
Ayberk'in öfkesini resmen kendim öfkelenmiş gibi hissederken tedbirli bakışlarım ona döndü kaslı sırtı ile bakışırken tetikte beklemeye geçtim, her an belinden silahını çıkarıp herkesi tarayabilir. “Sen dün kimseyi görmek istemiyorum deyince bizde herkesi çağırdık.” Metehan’ın sırıtarak eğlenceli bir sesle söylediklerine karşılık ben Ayberk onu vurur diye düşünürken tam aksini yapıp sakin sakin konuştu. “Pençe ve Kartal timi yarın sabah saat dörtte eğitim sahasında olacak.” Hepsi şokla kalırken Ayberk tüm sakinliği ile banyoya ilerlediğinde ben hala huysuz bakışlarla insanlara bakmayı tercih ettim. Ayberk banyodan çıktığında herkese ters bakışlar atarak ben banyoya ilerledim girmeden masadan bir salatalık aldığımda ağzıma atıp yerken ters bakışlar atarak banyoya girdim.
Sahura uyandırılmış çocuk gibi uykulu gözlerle yemeklerle bakışırken açlık vücudumdaki ağrıya ek oluyordu, ama kolumu kaldırıp da çatalı tutmaya üşeniyorum. Ayberk'in bakışları bana döndüğünde bende ona baktım gözlerinde yememi söyleyen cümleyi gördüğümde çatalı zorlayarak elime aldım. “Komutanım özledik sizi ya.” Boş bakışlarım Doğan’a döndüğünde herkes tipime gülerken ben ağzımdaki peyniri yemek ile meşgulüm ama bakışlarım gayet yeterli bir cevap. “Yokluğunuz çok belli komutanım.” Bu sefer boş bakışlarımın hedefi Günay oldu.
Şu an uykumun yokluğu da çok belliydi bence. Tüm gürültüyle yemek devam ederken ben uykulu uykulu karnımı doyurduğumda sofranın toplanmasına yardım etmek istemiştim ama engel olunmuştu. Şimdi ise oturmuş Metehan ve Sare, Oğuz ve Beren çiftinin şaşkınlığını konuşuyorduk, gerçi ben şaşkın değildim ama diğerleri için aynı durum geçerli değildi. “Neyse çok yakışıyorsunuz darısı Emir’in başına.” Pınar’ın sözleriyle sessiz sessiz oturan Emir’in gözleri şokla ona dönerken hepimiz kahkaha attık.
“Çetin var Ege var şu ikisi var, Atakan var niye ben?” Emir’in sorusu ile herkes sırıtırken Pençe timi olarak bizim bakışlarımız saniyelik Atakan’a kaymıştı, onun gözleri ise Pelin’e. “Ben yokum.” Ege’nin sözleri ile tüm bakışlar ona döndü. “Yengeyle ne zaman tanışıyoruz?” Metehan bodoslama konuya girdiğinde Ege sırıttı. “Yakındır.”
“Oh ne güzel o zaman darısı senin başına Emir.” Pınar, Emir’i evlendirmeden rahat etmeyecek gibiydi, Emir aşık olmam diye etrafta dolaştığından Pınar’da tam tersinin olması için bol bol dua ediyordu. En son bende öyle dediğimde yeni bir zaaf edindim Emir.
Emir gülüp geçtiğinde Cemre’nin sözleri ile sırıtışım yavaşça soldu. “O zaman darısı tüm sevenlerin başına.” Pelin’in bakışları Ayberk’e kaydığında Atakan’ın bakışları bu sefer ona kaymadı.
“Umay’ın uykusu hala açılmadı.” Eda’nın gülerek söylediği sözlerle bakışlarımı halının desenlerinden ona çevirdim. “Açıldı.” İnanarak söylediğim sözlerle herkes güldü tamam dışarıdan uykulu gözüküyor olabilirim ama kesinlikle açıldı uykum.
Metehan, Sare’nin elini tutarken sırıtarak önce bana sonra Ayberk’e baktığında kendimi gelecek şeye hazırladım. “Düğün ne zaman Göktürk?” Aklıma bin türlü hayal dolarken onunla evlenme hayali yine kalbimin ritmini şaşırma sebebi oldu. Metehan sırasını bekliyordu derdi oydu ama burada ben kalpten gidecektim onun yüzünden. Ayberk'in bakışları bana döndüğünde benim bakışlarımda ona döndü, içimi ısıtacak minik bir gülümseme belirdiğinde dudaklarında kalbim ritmini tamamen şaşırdı.
“Vakti gelecek. Ne o? Sıranı mı bekliyorsun?” Ayberk’in bakışları Metehan’a döndüğünde Metehan otuz iki diş sırıttı. “Evet.” Bu ikisinin özgüveni gerçekten takdire şayandı onlarla evleneceğimize o kadar emindiler ki bize söz bile kalmıyordu. Sare ile aynı anda kaşlarımız havalandığında bir bakışla anlaştığımızda ilk ben konuştum.
“Seninle evleneceğimi sana düşündüren ne?” Ayberk’e sorduğum soru ile herkes donup kalırken o bunu bekliyormuşçasına sırıttı.
“Evlenmeyecek misin?” Yan yana oturmamız ve başını eğerek yüzünü yüzüme daha fazla yaklaştırması tüm yelkenleri suya indirme isteğime sebep oluyordu ama elbette bunu yapmadım. Bende yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda o bir iç geçirirken sırıttım. “Bilmem.” Şu an teklif etse anında kabul edecektim ama yine de onunla uğraşmadan duramıyordum.
“Evleneceğiz.” Kendinden emin konuşması ile kaşlarım havalandı. “Fazla iddialısın, ya kabul etmezsem?” Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. “İkna ederim.” Ederdi, ki zaten etmişti bile ve o da bunun farkındaydı. Ortamda aniden bir şarkı çalınca romantik anımız bölünürken bakışlarımızı birbirinden ayıran şarkının sözleriydi.
“Abim damat oluyor sıra da bana geliyor,
Abim damat oluyor sıra da bana geliyor...”
Eda telefonundan açtığı şarkı ile yüzündeki sırıtışla Ayberk’e bakarken Ayberk sinirle ona baktı. “Eda!” Uyaran ses tonuyla aslında kükreyen bir aslandı hepimiz bu haline güldüğümüzde Ayberk’in bakışları Akınalp’e kaydı, yanındaki yastığı alıp füze atar gibi Akınalp’e attığında Akınalp refleksleriyle havada tuttu.
“Eda otur oturduğun yerde sıra kalabalık, sen en sondasın.”
Eda, Metehan’a dil çıkarırken Metehan bunu umursamadı Metehan’da Eda’nın bir abisiydi, aralarındaki eğlenceli ilişkiden bile belliydi bu ve Metehan’da her ne kadar bir şey demese de o Akınalp ile olan ilişkisini onaylamıyor gibiydi. “Gerçekten sıra kalabalık yani.” Doğan’da bunu onayladığında Eda saçlarını savurarak huysuz bir surat ifadesine büründü. Hepimizden önce evlenirse çok güler, çok takdir ederdim.
“Artık askeriyeye gidelim yoksa Cahit albay bizi toprakla evlendirecek.” Emir’in haklı sözleriyle bizimkilerde Ali albay onların ağzına etmesin diye oturdukları yerden ayaklandılar ama biliyorlardı Ali albay bir şey demeyecekti. Birimiz yaralı olduğunda Ali albay tüm timin onun yanında kalmasına bir şey demiyordu hatta kendi gönderiyordu bizi ‘O deli oturmaz evde gidin sahip çıkın şuna’ der kendi gönderirdi bizi.
Malum timde akıllı yoktu.
“Bende geleceğim.” Sanki annelerine küfür etmişim gibi ortamdaki herkesin bakışları bana döndüğünde yutkundum, ben masumum. “Nereye geliyorsun?” Ayberk’in ters bakışları ve tehlike barındıran sesi ile bakışlarım yeşillerine döndü. “Askeriyeye.” Dedim masum masum, nereye gelebilirim başka? “Tertemiz kafayı bozdu hadi gidelim.” Metehan giderken Sare’yi götürmeyi de ihmal etmeyerek kapıya ilerlediğinde diğerleri de onu takip etti. Resmen beni deli yerine koyuyorlar! O kadar da değilim! “Rahatlık batıyor sana değil mi deli yürek?” Ayberk’in sakin sesiyle söyledikleriyle ters ters ona baktım, batıyor kardeşim! Evde oturmaktan içim şişti! Bu düşüncelerimi elbette kendime saklamadım.
“Batıyor kardeşim, evde otur otur nereye kadar? Turşumu kuracaksınız sanki.” Ayberk’in yeşilleri koyulaştığında, bakışları yoğunlaştı ve o derin sesi ile konuştu. “Kardeşim mi?” Takıldığı nokta ile cidden mi bakışlarımı ona attım. “Lafın gelişi söyledim ayrıca bende askeriyeye geliyorum.” Yetmişti artık sevmiyorum ben yatmayı, çalışmak daha iyi geliyor bana bunu anlamıyorlardı. Evet felaket derecede olan vücudumdaki ağrılar devam ediyor olabilir ama buna dayanabilirim. O ağır eğitimleri babamın hayrına görmedim.
“Hiçbir yere gidemezsin.” Bakışlarım Pınar’a döndüğünde sende mi bakışları attım en azından o beni her konuda destekler sanıyordum, yanılmıştım bu sefer. “Bak evde oturmayı sevmemeni ve sıkıldığını anlıyorum ama en hızlı şekilde iyileşmek için bol bol dinlenmek zorundasın ki zaten raporunun bitmesine şurada üç gün kaldı. Sonrasında göreve bile gidebileceksin yani bence üç gün sabredebilirsin.” Ayberk tane tane anlatırken beni ikna edebileceğini gerçekten düşünüyor muydu? Ayrıca sabredebileceğimi ona düşündüren ne tam olarak?
“Ya masa başı çalışacağım zaten ona da izin vermezseniz atacağım kendimi dağa, taşa.” Yaparım. Söylediklerimin arkasındayım, yapmışlığım var yine yaparım. Ayberk huysuz bir surat yaptığında kabul ettiğini anlayınca sırıttım, en başından benimle inatlaşmasa daha iyi olacaktı ama sonucunda kazanan zaten bendim.
********
Masamda otururken önümdeki dosyayı incelemeye devam ettim askeriyede olmak gerçekten iyi gelmişti bana, daha enerjiktim. Kapı tıklatıldığında başımı dosyadan kaldırmadan izin verdim. “Gel.” Kapı açılınca giren kişi kaşlarımın havalanmasına sebep oldu, Ayberk kapıyı arkasından kapatırken ilk konuşan ben oldum. “Ne oldu?”
“Özledim.” Geçip karşıma oturduğunda benim dudaklarımda kendiliğinden oluşan bir gülümseme vardı, onun yanımdaki varlığı ile kalbimin ritmi yine şaşmaya başladı. “Yalnız değilsin Göktürk.” Özleyen tek kişi sadece o değildi bunu söylemem ile birlikte yeşillerindeki o bakış ve dudaklarındaki o gülümseme kalbimin ritmini daha da bozdu. Gözlerindeki bakış içinin gittiğini gösteriyordu, benim de içim gidiyordu bu beye.
Bir süre sessiz kalıp sadece hayran hayran beni izlediğinde kalbim ritimlerini daha çok şaşırdı, bana öyle güzel bakarsa kalp krizi geçirebilirim. Ve elbette bu gerçeği kendime saklamadım. “Bana öyle bakarak beni kalpten götürebileceğini düşünüyorsan kesinlikle çok doğru düşünüyorsun.” Güldüğünde gamzesi gözler önüne serildiğinde bende gülümsemeden edemedim. “Eğer senin güzelliğine rağmen ben hala kalpten gitmediysem den hayli hayli yaşarsın.” Dediğinde etkilenerek kaşlarım havalandı haddinden fazla etkileniyorum bu beyden.
Ve elbette ki uzun sürmeyen romantik anlarımızı bölen çalan kapı olmuştu “Gel.” diyerek izin verdiğimde giren asker, asker selamı verdiğinde bir baş hareketiyle aldık. “Göktürk Komutanım, Cahit albay sizi çağırıyor.” Ayberk bana gitmek istemediğini haykıran bir bakış attıktan sonra oturduğu yerden ayaklanıp askerle beraber çıktığında ben sırıtarak başımı olumsuz anlamda salladım ve tekrar işime döndüm.
Dosyalar bittikten sonra mola verdiğimde aklıma düşen şey ile bir araştırma yaptım, biz o teröristi öldürmüştük ve geriye kalan kısmı MİT’e bırakmıştık. Ve artık can güvenliğimiz olarak biliyorduk ki araştırmalar sonucunda da bu işin kökten çözüldüğünü teyit ettim.
Ama yolunda gitmeyen bir şeyler var.
Hislerim.
İçimdeki hisler hiç de hayra alamet değildi sanki bir şey olacakmış gibi, ya da bir şey varmış da ben görmüyormuşum gibi bir his vardı içimde. Bu hisler ise aklımda bin bir türlü düşünceye sebep oluyor ama hiçbir sonuca ulaşamıyorum ve bu beni delirtiyor.
Bu hisler yine içimde sıkıntı yarattığında bu konuyu daha detaylı incelemiş ama bir sonuca varamamıştım, nerede yanlış yapıyorum? Ya da neyi görmüyorum? Fark edemediğim bir detay olmalıydı ya da bilmediğim bir şey ama her neyse başımıza büyük belalar açacaktı ve bunu bilmeme rağmen hiçbir şey yapamamak beni daha da delirtiyor. Bir şey vardı bundan emindim, hislerimden hiç şüphem yoktu ve hiçbir zamanda olmadı ama o şey her ne ise bulamamak delirticiydi, özellikle belirsizlikten nefret eden benim için ekstrem bir durum bu.
İşin içinden çıkamayıp en sonunda kafayı yiyeceğimi anladığımda yine sığındığım kişi aynıydı; babam. Ali albayın odasına geldiğimde kapıyı tıklattığımda girme iznini verdiğinde içeriye girip asker selamı verdim, bir baş hareketiyle selamımı aldığında oturmamı işaret etti. Masasının karşısındaki deri koltuklardan birine oturduğumda o da koltuğunda arkaya yaslanıp bana baktı.
“Senin kadar inatçı bir insan hayatımda tanımadım.”
Henüz bende tanımamıştım ki tanıyabileceğimi de düşünmüyordum, inadım hem gücüm hem de başıma bela olan özelliğimdi. Ben masum masum baktığımda güldü, evde oturamayacağımı o da çok biliyordu bence bu zamana kadar dayanabilmem bile bir mucizeydi. Bir madalyayı hak ediyordum bence. “Nasılsın evlat?” Ali albayın sorusu ile içimde yine bir şey koptuğunda bu hissi fark ettirmedim.
Bu soruyu bu zamana kadar sadece Ali albay sorardı bana.
Her seferinde yine iyiyim cevabını verirdim ve o iyi olmadığımı bilerek bana her şeyi döktürürdü, saygı duyulası bir adamdı benim de saygım sonsuzdur. “İyiyim.” Ali albay anlatmaya başlamam için bana baktı artık bu cevabıma zaten inanmıyordu ve anlatmam için bekliyordu. “İyiyim yaralarım iyileşiyor, tedavimi aksatmıyorum, vücudumdaki ağrı da çok bir şey değil yani.” Diyerek hesap verdiğimde Ali albay başını hafifçe omzuna yatırdı.
“Gerçekten nasılsın evlat?” Her türlü bana her şeyi anlattıracağını bildiğim için uğraştırmadan ben döküldüm. “Karışık.” Diyebildim sadece çünkü bende gerçekten bilmiyordum nasıl olduğumu, karışıktım. “Anlat bakalım nedir seni karıştıran?” Çok şey vardı aslında anlatmayacağım içimde tutacağım şeylerdi ama o Ali albaydı, o benim ikinci babamdı.
“İçimdeki yangınlar hala aynı şekilde devam ediyor, zaman geçse bile Göktuğ’un acısı ve yokluğunu silemiyor. Buse’nin yokluğu da var mesela, o da var aklımda onun acısını dindirmek, yanında olmak isterdim ama yapamıyorum, onun hislerini de merak ediyorum ne kadar bilmediğim için şükretsem de. Zaten bir savaşın ortasındayız ve ben bir kişiyi daha kaybetmek istemiyorum ki zaten bu savaşta da aklıma takılan birçok şey var. Bunlar sadece hislerim aslında, hislerim yine hayra alamet değil ve ben ne olacağını ne olabileceğini bulamadıkça daha çok deliriyorum.” Ben sustuğumda Ali albayın dudaklarına buruk ve yaşanmışlık dolu bir tebessüm belirdi, kim bilir ne acılar vardı o tebessümde benim bilmediğim.
“Sana demiştim evlat o yangın asla dizginlenmeyecek ve sönmeyecek, yanmaya devam edecek ruhun bedende kaldığı sürece. Bir kişiyi daha kaybetmek istemiyorsun ama hayatın sana ne getireceğini bilemezsin. Ve hislerin, hislerini söyle bana takıldığın noktayı beraber bulalım.” Bu adam cidden bana ödül olarak gönderilmiş olabilirdi ya da benden alınan yerine verilen olabilirdi.
Ali albay benim hislerime çok önem verirdi ve sonuna kadar güvenirdi eğer ben bir şey hissettiysem herkes bir şey söylese bile o tam tersini söyler bana destek olurdu.
Ve aklıma bir şey takıldığı zaman çözemediğimde beraber çözelim derdi çünkü düşüncelerime de önem verirdi benim ve güvenirdi. Belki de bu hayatta bana en çok o güvenmişti bu zamana kadar. Yine baba sıcaklığını hissettiğimde ve içimdeki o kız çocuğunun yüzünde hem buruk hem mutlu bir tebessüm oluştuğunda ben bunları geriye atarak işime odaklandım.
“Sanki bir şeyi atlamışız gibi hissediyorum, sanki bir şey gözümüzün önünde biz onu görmüyoruz ve bu şey hayatımızda bir felakete yol açacak gibi hissediyorum. Ama ne olduğunu bir türlü bulamadım.” Ali albay şöyle bir durup düşündüğünde her şeyi gözden geçirdiğini bilerek sabırla bekledim, en sonunda tekrar bana döndü. “İnce detayları yakalamamız gerekiyor bulacağız elbet, ama sen kendini yormayacaksın.” Bu durumda bile beni düşünmesi içimde kız çocuğunun mutluluktan ağlama sebebiydi. Biliyordu bu konuyu sürekli düşüneceğimi ve düşündükçe delireceğimi, o yüzden yormamam gerektiğini söylüyordu. Yeri ayrı adamdı.
“Yorulmam ben.” Sözlerime güldüğünde gülüşü alaycı değildi yine bir yaşanmışlık, bir bilmişlik vardı gülüşünde. “Her insan yorulur evlat, yorulmayan insan yoktur. Ve sen çok uzun zamandan beri çok yorgunsun.” Ciğerimi biliyordu o yüzden iyiyim yalanımın geçmediği bir insandı her zaman iyiyim, yorulmam ben desem ve belli etmesem bile buna rağmen anlıyordu beni. “Yorulma şansım yok.” Yorulduğumu kabul ettiğimde yüzünde bu sefer minik bir tebessüm oluştu içinde birçok duyguyu barındıran. “Var, herkes gibi senin de yorulma şansın var ama sen kendine bu şansı tanımıyorsun, hiç tanımadın. Ama sana bir şey söyleyeyim evlat, arada oturup dinlenmek şarttır.” Yine haklıydı ama ben bu şansı kendime yine tanımayacaktım çünkü öyle bir şansım yoktu bana göre, durup dinlenirsem biraz daha kaybedecektim o yüzden değil dinlenmek, durmaya bile şansım yoktu bana göre. Ali albay bu şansı kendime vermeyeceğim için daha fazla bir şey demedi, bende sessiz kaldım ne olsa sessizliğimden de anlıyordu beni.
********
A.G.
Askeriyenin bahçesinde Metehan ile otururken sigaramdan bir nefes çektiğimde bakışlarımı ona çevirmeden konuştum. “Anlat bakalım Aslankara.” Metehan derin bir nefes verdiğinde sırıttı malum paşamızın sevgilisi olduğunu sonradan öğrenmiştik. “Anlatacak çok bir şey yok aslında, senin gibi büyük konuştum götümde patladı.” Kıkırdadığımda zevkten dört köşe olurken sigaramdan bir nefes daha çektim anlatmaya devam edeceğini bildiğim için.
“En başında sadece uğraşıyordum ama sonrasında hoşuma gitti sonra...” Metehan cümlesini devam ettiremeyip tarif edemediğinde onun yerine ben tarif ettim. “Aşka benzemeyen bir duyguydu yani sevdaya düştün.” Metehan beni onayladığında ikimiz de sigaramızdan bir nefes çektik. “Ortalık zaten karışıktı bu sırada gelip anlatma fırsatım olmadı.” Doğruydu söyledikleri ama bu onunla uğraşmayacağım anlamına gelmiyordu, başımı yanıma çevirip ona baktım. “Sende anlatmak yerine kızı öpmeyi mi tercih ettin?” Metehan güldüğünde bende sırıttım o gülerken burun kemerini sıktığında ben başımı yine önüme çevirdim.
“Sırayı karıştırmışım sonuç olarak seni de gördük.” Bu sefer gülen taraf ben olduğumda sigaramdan son nefesi çektikten sonra derin bir nefes aldım. “Sence işler düzeldi mi?” Metehan içinde bulunduğumuz savaşı kastettiğinde bakışlarım ona döndü. “Savaş biter mi Metehan?” Cevabını aldığında önüne döndü ama maalesef acı gerçek buydu, insan yaratıldığında başlayan savaş hiçbir zaman bitmemişti ara vermişti, gizliden devam etmişti ama hiç bitmemişti. Belki vatan savunmasıydı bu savaş, belki de bir adalet arayışıydı bu savaş ya da çok başka şeyler...ama savaş hiç bitmemişti ve bitmeyecekti. Her ne kadar barış ve huzurun olduğu bir dünyada yaşamak istesek de hayatın acı gerçekleri vardı.
“İhtiyacın olursa biliyorsun.” Dedikten sonra kalkıp gitti Metehan oturuyorsak ilk kalkan hangimiz ise söylerdik bunu, biliyorsun derdik çünkü bir telefon ya da başka bir şeye gerek yoktu ihtiyacım olursa her şekilde ulaşabileceğimi biliyorum. O da biliyor. İnsanlar garip bulsa da aramızdaki dostluk böyleydi sadece kendi anladığımız ve bildiğimiz bir dostluktu.
Bende oturduğum yerden kalkacakken yanıma oturan kişiyle kalkmaktan vazgeçerek oturmaya devam ettim, Uraz’dı yanıma oturan. Normalde önce asker selamı vermesi sonrasında izin alması gerekiyordu oturmak için rütbeden dolayı ama bunu yapmak yerine doğrudan oturmuştu. Bakışlarım ona döndüğünde onun bakışları da bana döndü ve ben ağzımı açtığımda konuşmama izin vermeyerek o konuştu.
“Seninle şu an rütbede olarak konuşmayacağım Göktürk öyle uzun uzun konuşmaya da niyetim yok zaten. Umay benim kız kardeşim, biraderim bendeki yeri tarif edilemez sende bir abisin beni anlayacağını biliyorum. Umay’ın yaralarını sar ve yeni yara almasına izin verme.” Kaşlarım havalandığında onun yüzünde mimik oynamıyordu, yanıma gelip böyle oturabileceği ve benimle böyle konuşabileceği tek konu da deli yürekti. Ve bir abi olarak onu kesinlikle anlıyordum.
“Kardeşimi üzme demeyecek misin?”
Sorun onda yine hiçbir mimik oynatmadı ve kendinden emin, rahat bir cevap verdi. “Eğer onu üzecek olsaydın onun uzağından bile geçemezdin.” Cevabı ile kaşlarım tekrar havalandı gerçekten saygı duymakta ve güvenmekte haklı olduğum bir adamdı. Uraz’ı neredeyse hiç tanımasam da deli yüreğe abilik yaptığını ve onu güvenerek, gözüm arkada kalmadan emanet edebileceğim tek adam olduğunu biliyorum. Ve bu cevabıyla bile bir kere daha bunu bana göstermişti.
“Merak etme tüm yaralarını saracağım.”
“Merak etmiyorum zaten.” Bunu söyledikten sonra kalkıp gittiğinden arkasından boş boş baktım birkaç saniye, cidden sinir bozucu adamdı ama hakkını da veriyordu adamlığının. Bir şey diyemiyorum çözmesi zor adamdı, çok farklı bir kafası ve rahatlığı vardı kısacası değişik adamdı ama hakkını da veriyordu adamlığının. Farklı adamdı söyleyeceğim bir şey yoktu anlaşamasak da ikimiz de birbirimize bir konuda sonuna kadar güveniyorduk en azından.
Oturduğum yerden kalktığımda bu sefer arkamdan duyduğum sesle adım atamadan tekrar oturmak zorunda kaldım. “Otur bakalım Göktürk.” Ali albay yanıma oturduğunda ikimiz de sessiz kaldık bir süre sonrasında bakışları etrafta dolaşırken konuşan Ali albay oldu.
“Kızım nasıl Göktürk?” Sorusu ile bakışlarım ona döndü, gerçekten takdir ettiğim bir adamdı ve bu sorusu bile onu tekrar takdir etmem için yeterli bir sebepti. “Umay hislerini hep gömer hep dik duruşunu gösterir ben dahil ama senden saklayamıyor hiçbir şeyi. Niyetim aranızda olanları bilmek falan değil sadece kızımın nasıl olduğunu söyle bana.” Bakışları bana döndüğünde gözlerinde sadece kızını merak eden bir babanın bakışlarını gördüğümde dudaklarımda minik bir tebessüm oluşmadan edemedi.
“İdare eder. Hala Göktuğ’un acısını çekiyor içten içe üstelik aklında hep sevdikleri var can güvenlikleri olmadığını bilmesine rağmen ve savaşta her zaman dik durmaya alıştığı için yara almasına rağmen çalışmaya devam etmek istiyor...” Konuşmamı bölüp benim cümlemi tamamlayan Ali albay oldu. “Çünkü sadece çalışarak yaralarını örtebiliyor.” Ali albayın kızını bu kadar iyi tanıması gerçekten farklı bir şeydi deli yüreğin kendini herkesten, ondan bile gizlemesine rağmen Ali albayın onu bu kadar iyi tanımanı takdir edilesi bir şeydi.
“Ama artık buna ihtiyacı yok tüm yaralarını ben saracağım.” Saracaktım, ne olduğu, nasıl olduğunun bir önemi yok en küçük bir yarasını bile saracağım. “Saracağını biliyorum.” Herkes benden emindi aslında ama yine koruma içgüdüleri vardı.
Ve bir kız kardeş abisi olarak bunu sonuna kadar anlıyorum.
Her ne olursa olsun içimizdeki o koruma içgüdüsü asla değişmez, karşı taraftan sonuna kadar emin olsak bile. “Kızıma yara olursan bende sana yara olurum Göktürk.” Ali albayın açık ve net tehdidi ile içimde herhangi bir korku uyanmadı, kızına yara olacağıma kafama sıkmak daha tercihim olur. “Kızına yara olmam komutanım kızının yeni yaralar almayacağına dair söz de veremem. Toz pembe bir dünyada yaşamıyoruz elbette bu hayatta yaralar alınacak hatta beraber yara alacağız ama ben kendimden önce onun yarasını saracağım.” Ali albayın kaşları havalanırken bakışları bana döndü söylediklerimin sonuna kadar arkasındaydım elimde olsa bir daha en küçük bir yara almasına bile izin vermezdim ama bazı şeylere gücümüz yetmiyordu, ne kadar kaslı ve heybetli olsak da.
Bu hayatta elbette yaralar alınacaktı ve ben her an, her saniye yanında olacaktım yara almasını engellemek için feda edebileceğim çok şeyim vardı ama maalesef bu mümkün değildi. Bu yüzden yapabileceğim en iyi şeyi yaparak kendimde önce onun yaralarını saracaktım. Belki yara almasını engelleyemeyecektim ama elimden gelen en iyi şekilde saracaktım yaralarını.
“Açık sözlü adamsın.”
Ali albayın takdir edercesine söylediği sözlerle eyvallah dercesine bir baş hareketi yaptığımda o devam ederek bana verdiği tüm egoyu götümde patlattı. “Bende açık sözlü olayım ayağını denk al ensendeyim çünkü.” Evet şu an bir tırsmamış değilim adam dünyanın en iyi ama aynı zamanda en korkutucu adamı olabilirdi. Ayağını denk al derken büyük bir kapsamda konuşmuş ve ensemde olduğunu oturmadan önce gelişinden bile kanıtlamıştı. Cahit albayın kızını almak bile daha kolay olurdu ama bu albay kızı her şeyim olmuştu.
********
Arkadaşlarrr yeni bölümle geldim yine bu bölümde biraz sakindik bir nefes aldık ama sonraki bölümler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, her an her şey olabilir. Bu bölümde yeni çiftlerimizin ilanını gördük siz bunlar hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce Ayberk albay kızını alabilecek mi? Düşüncelerinizi çok merak ediyorum lütfen benimle paylaşmayı unutmayın yorumlar sizlere ait, oy vermeyi ve ailemizin bir parçası olmayı unutmayın. Öpüldünüzzzz>>>>
*********
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 52.83k Okunma |
4.15k Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |