7. Bölüm
Ravzanur Aygün / PENÇE / 6.BÖLÜM

6.BÖLÜM

Ravzanur Aygün
ravzanur_

Engel tanımaz aşarız yüce engin dağları, el verir uzanırız mor siyah bulutlara.

                                                                                                                                *** 

                                                                                                                               A.G.  

Eğitim sahasının kenarında durmuş film izler gibi Pençe Timini izliyordum. Sadece ben değil neredeyse bütün askeriye buradaydı, dövüş eğitimlerini dikkatle izliyorlardı. Tabi deli yürek ve benim dövüşüm kadar kaliteli olmasa da bu da son derece iyiydi.

Pençe Timi deli yüreğe karşı.

“Kim alır? Sen bilgilisin bu konuda.” Metehan’ın sorusuyla bıkkın bir nefes verdim, sadece bir dövüş eğitimi yaptık diye bilgili olmuyordum. Ama sırıtarak cevap verdim. “Sence?” Cevap belliydi. Deli yürek. Dışarıdan bakınca hiç öyle görünmüyordu ama yumruklarını sıkınca beliren damarları felaketin işaretiydi.

Sahada deli yürek ortadayken Pençe Timi etrafını sarmıştı ben karşısında kalırken göz göze geldik, sırıtırken konuştum.

“Yardıma ihtiyacın olursa söyle, sana bu iyiliği yapabilirim.” Sırıttığında gözleri benim üzerimdeydi ama timdeki herkesin nefes seslerini bile kontrol ettiğine emindim. “Rakip olarak geleceksen buyur, diğer türlü keyfimi kaçırma.” Sırıtışım genişlediğinde başımı olumsuz anlamda salladım, bu sen iflah olmazsın demekti.

Gerçekten kendini beğenmişti ve beğendiği kadar da vardı, tanıdığım en iyi savaşçıydı. “Lan.” Sırıtışım anında solduğunda bakışlarımı yanımda oturan ve sırıtarak bana bakan Metehan’a çevirdim. “Ne var lan?” Sırıtışı genişlerken kaşları ile sahayı işaret etti.

“Gitsene rakip olarak iki dakika zevk alalım.” Burnum hala hasarlıydı deli yüreğin ise hem yarası hem de kemiklerinde hasar vardı. Görevlerde bizi zorluyordu bu yüzden yeni hasar almak gibi niyetim yoktu. “Rahatlık götüne battıysa sen git kardeşim.” Cevabımla sırıtışı soldu ve anlık düşündü ama buna gerek yoktu sahaya dönüp gür sesimle konuştum.

“Arkadaşlar Metehan’ da geliyor.” Metehan hızla bana dönerken sırıttım iyilik yapıp onu düşünmekten kurtarmıştım işte bana teşekkür etmesi lazımdı. Mecbur gidecekti gidemeyen korkaktı.

“O zaman ben sizin yanınıza geliyorum komutanım.” Sare deli yürek ile konuşurken sırıtışım genişledi Metehan ile birbirlerinden nefret ediyorlardı ve izlemeye değer bir kapışma olurdu.

“Sebep?” Deli yüreğin sorusu ile bakışlarım sırtı bana dönük Sare’ye kaydı. “O adamla aynı tarafta olmak istemiyorum.”

“Sana kötü bir haberim var ama ikinizde Türk askerisiniz, yani aynı taraftarsınız otur oturduğun yerde.” Deli yüreğin cevabı ile gülerken bakışları bize doğru döndü önce benimle sonra da Metehan ile göz göze geldi. “Geliyor musun? Yoksa çayını bitirmeni bekleyelim mi?” Deli yüreğin makul sorusu ile sırıtarak Metehan’a döndüm.

“Siktir git.” Cevabı ile gülerken oturduğu yerden kalktığında keyifli sesimle konuştum. “Yüzümüzü kara çıkarma, timimizin bir namı var.” Bana siktir git adlı bakışını attıktan sonra sahaya ilerledi. İşte şimdi daha keyifliydi.

Metehan ve Pençe Timi, deli yüreğe karşı. Bir çay olmalıydı şu an.

Metehan belindeki silahı kenara koyacakken deli yürek onu durdurdu. “Çıkarmana gerek yok, silah, bıçak, her şey serbest istediğini kullanabilirsin. Kural yok, istersen tekrar yerine oturabilirsin.” Metehan sırıtıp silahını kenara koydu. İşte dikkat çeken nokta da buydu, eğitimlerinde bir kural yoktu yaralanma riski zirvedeydi. Bu ilgi çekiciydi.

“Silah tercih etmiyorum.” Silahını bana fırlattığında rahatlıkla yakaladım, o ise sahaya geri döndü.

Deli yüreğin arkasında duran Oğuz büyük bir sessizlikle belinden bıçağını çıkarttı. Ortamda ölüm sessizliği olduğundan her ses duyulabilirdi, Oğuz bıçağı elinde ayarlayınca deli yüreğin dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Fark etmişti.

Oğuz hızlı bir hamle ile bıçağı deli yüreğin sırtına saplamaya çalıştığında deli yürek çevik bir şekilde arkasını döndü ve kolunu tutarak engelledi. Oğuz’un kolunu bükerken kendisine fırlatılan bıçağı yüzüne santimler kala yakaladı. Bıçağı elinde çevirip ona atan Metehan’a geri attı, Metehan geri çekilerek kurtulduğunda Oğuz durumu kendi lehine çevirdi. Deli yüreğin pençesinden kurtulup onun kolunu çevirdi ve sırtına sabitleyerek onu göğsüne çekti.

Deli yüreğin sırtı Oğuz’un göğsüne yaslıyken yüzüne Turgut’tan sağlam bir yumruk yedi. Dudağının kenarından kan akmaya başladığında kaşlarımı çattım, sert bir tekmeyi Turgut’un göğsüne geçirdiğinde Turgut sendeledi.

Kafasını sertçe geriye atıp Oğuz’un yüzüne vurduğunda Oğuz’un pençesinden kurtuldu. Uraz’dan kendisine doğru gelen yumruğu tutup aynı zamanda arkasındaki saldırıya hazırlanan Göktuğ’a sağlam bir tekme attı. Uraz'ın karnına yumruğunu geçirdikten sonra Sare’den kendisine doğru gelen yumruktan eğilerek kurtulduğunda yumruk Uraz’a denk gelmişti. Kutay’dan gelen tekmeyi bacağı ile engellerken arkadan gelen Atakan’a bir yumruk geçirdi.

Metehan’dan karnına bir yumruk yerken arkasından gelen Turgut’u engelliyordu. Metehan’a bir tekme geçirdiğinde Metehan bundan pek etkilenmedi Oğuz geride burnundan akan kanı siliyordu. Gülmeye başladığımda deli yürek benimle göz göze geldi, neye güldüğümü sorgularken arkasında burnunu silen Oğuz’u gösterdim. Kırılmıştı. Daha önce yediğimden biliyordum.

Arkasını dönüp Oğuz’a bakınca sırıttı, Sare’nin karnına tekmeyi geçirdiğinde verdiği nefesten sıkıldığı anlaşılıyordu. Kendisine gelen Göktuğ’un karnına dizini geçirdi Göktuğ öne eğilirken bu sefer yüzüne dizini geçirdi. Göktuğ’un yüzüne tekrar dizini geçirdiğinde onu kenara ittiğinde arkadan gelen bıçağı hissedip eğildi ve bıçak Uraz’ın koluna girdi.

Metehan ile karşı karşıya gelirken arkadan Kutay’dan gelen yumruk ve tekmeleri savurdu. Metehan’ın yumruğundan doksan derece geriye eğilerek kurtuldu.

Metehan’ın bacak arasına tekmeyi geçirdiğinde arkasını dönüp Kutay’ı sırtından geçirerek yere attı. Dağ gibi adamı sırtından savurmasına hiç kimse şaşırmamıştı, biz alışıktık.

Kutay’ın kemiklerinden birisinde sağlam hasar olduğu belliydi. Benim kadar sert olmasa da deli yürek de sert fırlatmıştı. Belinden çıkardığı bıçağı Atakan’a fırlattığında boynunu sıyırmıştı, Atakan’ın boynundan kan akarken durmadan deli yüreğe ilerledi.

Deli yürek, Turgut ile dövüşürken Atakan elindeki bıçağı deli yüreğin sırtına saplayacakken müdahale ettim. Sırtım deli yüreğin sırtına yaslanırken Atakan’ın bileğini tuttum kolunu çevirirken karnına dizimi geçirdim. Yumruğumu yüzüne indirirken deli yüreğin sesini duydum.

“Rahatlık sana batıyor mu? Ne diye müdahale ediyorsun? Bu sefer burnunu değil, kafanı kıracağım.” Güldüğümde Atakan artık yerdeydi ama tekrar kalkmıştı. Devriliyor ama ayağa kalkmaları bir dakika sürmüyordu, deli yüreğin sırtı sırtıma yaslıyken konuştum.

“Sana da iyilik yaramıyor, ayrıca yaran var kimin kafasını kırıyorsun?” Güldüğünü duyduğumda güldüm, kahkahası nadir duyulan ama güzel olan bir şeydi.

“Yara mı? Bunlar bizi etkiler mi sanıyorsun aslanım?” Aslanım? Midemde garip bir şey olduğunda yumruk yediğimi düşünüyordum, ama yememiştim. Sırt sırtayken aynı anda dönerek o benim tarafıma ben onun tarafına geçtim.

“Aslanım mı? Gururumu okşuyorsun deli yürek.” Güldüğünü duyduğuma Uraz, Sare ve Turgut ile dövüşüyordum. O arka tarafımda Metehan, Oğuz, Kutay, Atakan ve Göktuğ ile dövüşüyordu. Ne yaptığını şu an için göremiyordum.

“O egon olmasın?” Verdiği cevapla sırttım, kesinlikle değildi egomun midemde işi yoktu çünkü. Turgut’un elindeki bıçakla bana saldırıda bulunduğunda başımı geriye çekerek kurtuldum. Tam yumruğumu Uraz’ın yüzüne geçirdiğimde bir el silah sesi duyuldu.

“Kim öldü lan?” Arkamı göremediğim için sorduğum soruya deli yürek cevap verdi. “Arkadaşını biraz yaralamış olabilirim.” Güldüğümde Turgut’un elindeki bıçağı almıştım.

“Bana öldürdüğünü söyle deli yürek.” O sırada Metehan’ın sesini duydum. “Şansına küs kardeşim, hala yaşıyorum.” Küsecektim ama şu an işim vardı.

“Üzüldüm.” Sare’nin cümlesi üzerine onun tarafından mideme bir yumruk yedim, şunu anlamıştım az önceki hissin yumrukla alakası yoktu. Sare’nin karın boşluğuna yumruğumu geçirip öne eğilince de yüzüne dizimi geçirdim.

“Fark ettim.” Metehan’ın cevabı ile bana doğru fırlatılan bıçağı duydum. Sırtıma yaslanan sırtı hissettiğimde deli yürek olduğunu anladım, şampuan kokusu burnuma doluyordu.

“Arkanı kollamayı öğren yüzbaşı.” Sırıttım. “Arkamı kollamayı biliyorum, ama gerek duymadım.” Sırtı sırtımdan ayrılırken bir soğukluk oldu, şampuan kokusu uzaklaşırken sesi kulağıma doldu. “Sebep?”

“Çünkü arkamda sen varsın.” Bıçağın geldiğini duymuştum o rüzgarın uğultusunu duymuştum ama hiçbir şey yapmamıştım çünkü beni koruyacağını biliyordum.

“Kimseye güvenmemeyi öğretmediler mi sana? Seni kollayacağıma neden bu kadar güveniyorsun?” Öğretmişlerdi, ama biliyordum beni kollardı. Nereden bildiğimi bilmiyordum ama biliyordum. Böyle karmaşık bok gibi bir şeydi ama sonuç olarak bildiğim doğruydu. “Öğrettiler merak etme.”

“Göktürk Komutanım! Albay, Kartal Timi harekat odasına gelsin dedi.” Bir askerin sözleri ile hepimizi durduk. Görev.

“Neden hep şu eğitimde oluyor bu görev?” Kutay’ın isyanının üstüne gür sesimle konuştum. “Kartal, gidiyoruz.” Kartal timi yanıma doğru gelirken deli yürek ile göz göze geldim, sessiz bir cümlesi vardı.

Ölmeden gel.

Elimdeki bıçağı ona uzatırken benim de sessiz bir cümlem vardı.

Denerim.

Tim ile birlikte sahadan ayrıldığımızda Metehan yanımda, kartal arkamızdaydı. Bakışlarım Metehan’a döndüğünde kurşunun kolunu sıyırdığını gördüm. Sıkıntı yoktu, yaşardı. Bizde bu şekildeydi iyi olması değil, yaşaması önemliydi.

Harekat odasına girdiğimizde albay masada oturuyordu, hepimiz asker selamı verirken sesi duyuldu. “Rahat. Oturun çocuklar.” Hepimiz masaya oturduğumuzda bakışlarımız albayın üzerindeydi.

Masanın ortasına siyah bir dosya bıraktı, Emir dosyanın kapağını açtığında iki terörist fotoğrafı ile karşılaştık. Bir kadın, biri erkek biz dosyaya bakarken albay konuştu.

“Azad ve Gurbet, kırmızı listede aranan iki terörist. Dün bir hareketlilik tespit etildi, yirmi kişilik bir grubun hareket ettiğini tespit ettik. Bir eylem yapacakları belli, bu gece Türkiye’ye girecekler güzergahlarını biliyoruz. Göreviniz bu grubu yok etmek ve yapacakları eylemi öğrenip durdurmak. Birazdan sizi bölgeye bırakacağız biraz yol yürüyeceksiniz. Kimseyi sağ istemiyorum tek bir kişi bile kurtulmayacak anlaşıldı mı?” Sesimiz odada yankılandı.

“Anlaşıldı.” Albay gülümsedi. “Size güveniyorum çocuklar.” Ayağa kalktığında hepimiz anında ayağa kalktık, asker selamı verirken sesimiz duyuldu.

“Emredersiniz komutanım.” Albay başıyla bizi onayladığında odadan çıktık.

Yeleğimi giydim, bıçağımı ve silahımı belime taktım. M4 silahı boynuma geçirdiğimde sırtıma 40 kiloluk çantayı aldığımda arkamı döndüm ve hazır olan timi gördüm. Bakışlarım hepsinin üzerinde gezinirken sert sesimle konuştum.

“Kartal Timi, verilen görevi eksiksiz tamamlayacağız ülkemizde eylem yapmaya çalışanı, ülkemize göz dikeni, yok edeceğiz. Kimse şehit olmayacak bu görevden al bayrağa sarılı kimse dönmeyecek, ülkemize göz dikenlerin soyunu kurutmadan kimse şehadet şerbetini içmeyecek. Anlaşıldı mı?” Gür seslerini duydum.

“Emredersiniz komutanım.” Tekrar sordum. “Anlaşıldı mı kartal?” Yüksek sesleri duyuldu.

“Emredersiniz komutanım!” Başımı salladığımda kaskımızı taktık, sırayla dışarı çıkarken helikopter bizi bekliyordu.

Hafif bir tempoyla helikoptere doğru tek sıra halinde koştuk, helikoptere bindiğimizde havalandı.

Hepimiz sessizdik, ama aslında konuşuyorduk. Damarlarımızda akan kan, içimizdeki vatan sevdası konuşuyordu sessiz değildik aslında. Hepimizin kanının daha hızlı ve istekle attığını biliyordum, vatanımıza göz diken mi vardı? Gözünü oyacaktık, ülkemizde eylem mi yapacaklardı? O eylemle onları gebertecektik.

Helikopter havada sabit durduğunda sırtımdaki paraşütle helikopterden atladım, benim ardımdan ise kartal sırayla atladı.

Yere indiğimde sırtımdaki paraşütten kurtuldum herkes kurtulduğunda helikopter uzaklaştı, tek dizimi yere koyduğumda Metehan yanıma gelip benimle aynı şekilde diz çöktü. Kartal diz çöküp çember şeklinde etrafımızı sardı ve etrafı kontrol etmeye başladı. Metehan çıkardığı haritadan iki dağ arasını parmağıyla gösterdi.

“Güzergah bu yol, bu dağın arkası tehlikeli o yüzden bu dağın arkasında konumlanacağız. Teröristler gece yarısından sonra yola koyulacaklar dikkat çekmemek için araç olmadan gidecekler. Bizim oraya varmamız iki saat sürecek onlardan yarım saat önce oraya ulaşmış olacağız.” Metehan hem parmağıyla gösterip hem de bilgi verirken haritayı inceledim, başımla onu onayladığımda haritayı çantasına koydu. Ayağa kalktığımızda time seslendim.

“Kartal, gidiyoruz.” Hepsi kontrollü bir şekilde ayaklandığında ilerlemeye başladık.

Hava kararmıştı iki saatlik bir yürüyüşün ardından sonunda varmıştık, dağın arkasına ulaştığımızda durdum ve time döndüm. Karşımda hilal şeklinde durduklarına hem arkalarını kontrol ediyor hem de bana odaklanmışlardı.

“Kartal her zamanki gibi istiyorum.” Her zamanki gibi, sessiz ve temiz. “Emredersiniz komutanım.” Sırıttım.

“Kartal, hadi biraz yok olalım.” Sözlerimle hepsi sırıttı.

Silahımın dürbününden güzergahı kontrol ediyordum iki taşın arasında konumlanmıştım, yok olmuştuk dürbünle baksan yine göremezdin. “Ege, durum ne?” Sorumla telsizden Ege’nin sesini duydum. “Temiz komutanım.” Ege güzergahın en ucunu gören bir konumdaydı gelirlerse ilk o görecekti.

“Komutanım ne oldu ya? Hissettiler de korktular mı bu itler?” Doğan’ın isyanı ile sırıttım. “Hissetmek mi? Altımızdaki yer bile bizi hissedemiyor oğlum.” Emir’in sesinin ardından Doğan’dan memnuniyet dolu bir gülme sesi geldi.

“Gerçekten benim bile canım sıkıldı lan, burnum kaşınıyor.” Metehan’ın sesi ile sırıtışım genişledi bakışlarım güzergahta, kulağım telsizdeydi. “Gel yanıma ben kaşıyayım.” Cevabımla eğlenen sesini duydum.

“Siktir git lan.” Güldüm, benimde burnum kaşınıyordu kan kokusu lazımdı. “Kusura bakma teğmenim.” Metehan ettiği küfür için özür dilerken Beren’in sesi duyuldu.

“Sıkıntı yok komutanım.” Bu her zaman böyle olurdu önce küfreder sonra da Beren’e kusura bakma derdik.

“Komutanım bunlar ölmüş olmasınlar?” Günay’ın sorusu ile kaşlarımı çattım nereye ölüyorlar lan? “Nereye ölüyorlar lan?” İç sesimi dışarıya vurduğumda konuştu. “Komutanım dağlardaki tek bozkurt bizler miyiz? Bozkurtlar her yerde komutanım, belki başka birine av oldular.” Sırıttım doğru bozkurtlar her yerdeydi ama herkesin avı belliydi.

“Günay komutanım haklı olabilir komutanım, hala gelmediler.” Çetin’e cevap veren Akınalp’ti. “Sabır denen şeyden haberin var mı lan?” Sesi ile sırıtışım solup sinirlerim tavan yaptığında sert sesle konuştum. “Lan mı? Hayırdır oğlum? Komutanlarının yanında lanlı konuşmalar? Yürek mi verdiler sabah yemekte?” Sert sesimle öksürdüğünü duydum.

“Özür dilerim komutanım.” Bu çocuğa hala sinirliydim sesini duyunca bile sinirleniyordum, çiçek vermek ne demek lan? Komutanın kardeşine? Bu cesaret lan?

“Komutanım, hareketlilik var.” Ege’nin sesi ile sinirlerimi bir kenara bıraktım, benim görüş açıma hala girmemişlerdi. “Neredeler?” Soruma hızlı cevap geldi.

“Beren komutanım, sizin önünüzdeler.” Beren’in sesini duydum. “Gördüm, komutanım başlayayım mı?”

“Ege, grubun ucunu görüyor musun?” Metehan’ın sorusuna cevap verdi. “Görüyorum komutanım.”

“Tam ortaya geldiklerinde vuracağız saklanacak yerleri olmayacak, kartal ateşe hazırlan.” Konuşurken grubun başını gözetliyordum.

“En baştaki Azad ve Gurbet’i sağlam gerisini ölü kartal.” Metehan’ın sesi ile hepsinin sesini duydum.

“Emredersiniz komutanım.” Grup tamamen ortaya geldiğinde nişan aldım ve parmağımı tetiğe koydum. “Atışımla ateş serbest.”

“Emredersiniz komutanım.” Tetiğe bastığımda Azad’ın bir adım arkasındaki terörist beynine yediği kurşunla yere yığıldı. İşte şimdi başlıyorduk. Kartal Timi ateş etmeye başladığında savunmasız yakalandıklarından yarısı ölmüştü. Yan taraflarındaki dağdaki küçük taşların arkasına saklanırken bir tanesini daha indirdim ve bir tane daha.

“Günay, Azad ve Gurbet.” Beren’in sesi ile iki şerefsizin kaçtığını gördüm, ben bir terörist daha indirirken Günay’ın sesi kulağımı doldurdu.

“Emredersiniz komutanım.” Azad ve Gurbet olduğu yere çöktüğünde Günay ikisinin de bacağına sıkmıştı, keskin nişancımız Günay’dı. Bir tanesini daha indirirken Azad ve Gurbet kaçmaya devam ediyorlardı, bir elleri bacaklarındayken koşmaya çalışıyorlardı ama aslında yürüyorlardı. Günay iki el daha ateş ettiğinde artık sürünerek kaçmayı deniyorlardı, bir tanesini daha indirdim. Son terörist de indirildiğinde dağlardan bir ses duyuldu, bozkurt. Bozkurt un sesini duyduğumda sırıttım, severdik.

“Kartal, dikkatlice çıkıyoruz.” Kamufile olduğum yerden yavaşça hareketlendim ve etrafı kontrol ederek dağdan inmeye başladım. Hepimiz dikkat ederek aşağıya indiğimizde Ege ve Çetin’e döndüm.

“Etrafı kontrol edin.”

“Emredersiniz komutanım.” Onlar etrafı kontrol etmek için yanımızdan ayrılırken normalden daha fazla terslikle Akınalp’e döndüm. “Git şunları getir lan.” Dağdan yukarı sürünerek kaçmaya çalışan iki iti işaret ettim. “Emredersiniz komutanım.” Dağa çıkarken bir el ateş edildi itler kaçamayacaklarını anladıkları için ateş ediyorlardı ama boşaydı. Çoktan bozkurtların avcuna düşüşlerdi. Günay iki el ateş ettiklerinde onlardan ses kesildi gözlerimi kıstığımda ellerine ateş ettiğini gördüm.

Biz hepsi öldü mü diye kontrol ederken Akınalp ikisini dağdan aşağıya sürükleyerek getiriyordu. İkisini de önüme attığında ayağım ucunda yatıyorlardı, Azad kalkmaya çalıştığında ayağımla sırtına bastırdım ve kalkmasını engelledim. Ben konuşmadan inleyerek o konuştu.

“Sizi geberteceğim! İntikamımız alınacak! Geç kaldınız!” Ayağımı sırtından çekip bacağındaki kurşun yarasının üstüne bastırdım o acıyla inlerken ben sakince konuştum.

“Boş yapma lan, lafı uzatma yapacağınız eylemleri anlatın.” Gurbet’ten bir gülme sesi çıktığında bakışlarımı Metehan’a çevirdim mesajı aldığından o da ayağıyla Gurbet’in yarasına bastırdı. Şimdi acıyla bağırıyordu.

“Komik mi lan? Anlatın uğraştırmayın bizi.” Metehan’ın konuşmasından sonra Azad konuştu. “Geç kaldınız!” O sırada Ege ve Çetin yanımıza geldi.

“Temiz komutanım.” Başımı salladığımda ayağımı Azad’ın bacağından çektim Beren gelip Azad’ı ensesinden tutup kaldırdı ve sağlam yumruğunu yüzüne geçirdi. “Sana ne soruluyorsa ona cevap ver lan, anlat.” Azad gülerken burnundan akan kanla Beren’e baktı.

“Güzelmişsin, benim olacaksın.” Beren’e söylediği sözlerle sinirlerim tepemdeydi. Sapık it.

Beren Azad’ı dövmeye başladığında bir şey demedim hakkıydı ama bayıltacak duruma getirdiğinde müdahale ettim. “Beren, sağ lazım.” Beren sinirle Azad’ı yere attığında yüzü kandan gözükmüyordu. Silahımı omzumdan çıkarıp arkaya doğru uzattım, silahı elimden aldıklarında Azad’a ilerleyip eğilerek yüzüne baktım. Yakasını kavradığımda sabrımın sonundaydım.

“Bana bak lan it belanı sikerim senin, ölmek için yalvarırsın beni uğraştırma ve konuş.” Güldüğünde suratına bir yumruk geçirdim ama neredeyse bayılmak üzere olduğundan tüm gücümü kullanmamıştım. “Tamam, tamam anlatacağım dur artık.” Gurbet’in sesi ile başımı çevirip arkama baktım yüzü, üstü başı, her yeri kandı ölmek üzereydi ve konuşacağını söylüyordu.

“Hain! Konuşmayacaksın!” Azad’ın suratına tüm gücümü kullanarak bir yumruk geçirdiğimde sesi kesilmişti çünkü bayılmıştı, ölmüş de olabilirdi. Arkamı dönüp Metehan’ın Gurbet’i konuşturmasını izledim. “Konuş!”

“Konuşacağım, eylem yapılacak İstan-” Öksürdüğünde zar zor nefes alıyordu ölmeden konuşmalıydı. “İstanbul’da yapılacak, meydan da parklarda bombalar var. Süreli, yarın aktif edilecek.”

“Nerede lan bombalar?!” Metehan’ın gür sesi dağlarda yankılanırken Gurbet kan kusmaya başladı, siktir ölmek üzereydi. Metehan yakasını daha sert kavradı. “Konuş lan!” Gurbet zar zor bombaların yerini söyledikten sonra sesi kesilmişti. Büyük ihtimalle ölmüştü ama yine de Metehan alnına bir kurşun sıktı, Emir bana silahımı verdiğinde Azad kendine gelmişti. Ona döndüğümde silahımı alnına doğrulttum.

“Cehennem seni bekliyor.” Tetiğe bastığımda alnında bir delik vardı artık, time döndüm. “Doğan, uydu telefonu.” Doğan uydu telefonunu verdiğinde karargah ile iletişime geçtim.

“Ben Yüzbaşı Ayberk Göktürk.” Telefonda kısa bir sessizlik olduktan sonra albayın sesini duydum. “Göktürk.”

“Kartal evine dönecek.” Operasyonun başarılı olduğunu anladığında sesi kulağıma doldu. “Aferin evlat.” Görmese de başımı salladım ve eylemi, bombaların yerlerini söyledim. Bizim dönüp dönemeyeceğimiz belli değildi yolda pusuya düşebilirdik veya başka bir şey olabilirdi. Bu yüzden yerini söyledik müdahale edeceklerdi, telefonu tekrar Doğan’a verdim.

“Kartal eve dönüyoruz.” Helikopterin bizi alacağı nokta üç saatlik uzaktaydı, bizi aynı yerden almayacaktı. Helikopter fark edilmemeliydi bu yüzden her seferinde konum değiştiriyordu. Gün doğarken noktaya varmış olacaktık, tim başıyla beni onayladığında yürümeye başladım.

Görev tamam. İtler gebertildi. Eve dönüyoruz. İşte sonu buydu; vatanımıza göz dikenin, el uzatanın mutlak sonu buydu, bozkurtların pençesinde can vermek.

Helikopterin bizi alacağı noktaya ulaşmamıza iki saat vardı şafak sökerken kartal sessizdi, dağların ve taşların yakınından gidiyorduk mümkün olduğunca açıkta kalmamaya çalışıyorduk. Çünkü o itlerin cesetlerini büyük ihtimalle bulmuşlardı ve peşimize düşeceklerdi kartal iz bırakmazdı. Ama yine de önlem alıyorduk.

Aklımda deli yürek vardı ikimizin de ikinci bir emre kadar sahaya inmesi yasaklanmıştı, bana ikinci emir gelmişti ama deli yürek için aynısı geçerli değildi. Ve kolay kolay da o ikinci emir gelmeyecekti albay akıllı adam severdi deli yürek delilik ve dahiliğin bir karışımıydı.

Yaşadığımdan biliyordum albay benim deliliğimi zapt etmek için dört ay boyunca bile sahaya çıkarmamışlığı vardı. O ise deli yürekti. Lakabından bile belliydi kontrol edilemeyeceği ama albayın eline düşmüştü. Bakalım sonuç ne olacaktı, deli yüreğin albayla kavga bile edeceğinden emindim yapardı ama dileğim sonunun hayırlı olmasıydı. Öyle olmayacağı belliydi zira deli yürek kontrol altına alınamaz bir bozkurttu.

Adımım havada kaldığında göğsümde bir ıslaklık hissettim göğsüm acıyla uyuşurken dengemi kaybettim ve yere yığıldım. Elim göğsüme giderken ağzım açık kalmıştı elim kana bulandığında vurulduğumu anladım.

“Göktürk!” Metehan yanıma gelip destek vererek beni ayağa kaldırıp kayanın arkasına yasladı yeleğimi çıkarırken nefes almam zorlaşmıştı. Şokun etkisi geçtiğinde acı tüm vücudumu ele geçirdiğinde inledim. “Bana bak iyisin, bende kal tamam mı?” Metehan yüzümü avuçlayıp beni kendisine bakmaya zorlarken nefes alamıyor ve amansız acıyla inliyordum. Başımızın üstünden bir kurşun geçtiğinde başım dönmeye başladı, Metehan yarama bez bastırırken nefes alamıyordum.

Göğsümdeki amansız acı ile kıvrandım ve inledim. “Göktürk! Bende kal, bilincini açık tut, bende kal!” Metehan bağırırken sesler yavaş yavaş uğultuya dönüşüyordu bilincimi açık tutmak için zorlarken nefesim kesiliyor, acı ile kıvranıyordum.

“Kartal! Göktürk vuruldu, tekrar ediyorum Göktürk vuruldu! Yarası ağır, Doğan hemen buraya gel!” Doğan’ın sağlık bilgisi vardı Metehan onu çağırırken görüşüm bulanıklaşmıştı sesler daha fazla uğultuya dönüşürken bilincimi açık tutmaya çalışıyordum.

Acı ile kıvrandığımda alnımda terler birikmişti yanımda gördüğüm silüet büyük ihtimalle Doğan’a aitti. “Komutanım! Komutanım bende kalın!” Yaramın üstünde baskı hissettiğimde acıyla inledim ve kıvrandım. Alnımdaki terler daha çok artarken görüşüm tamamen bulanık sesler artık sadece bir uğultudan ibaretti. Bilincimi açık tutmaya zorlasam da bunu başaramıyordum, en son gözümün önüne gelen yüz ise deli yüreğin ben göreve gitmeden önce bakışları ve sessiz cümlesiydi. Sonrası ise derin bir karanlık.

 

 

*********

Arkadaşlarrrr bomba gibi bir bölümle geldim gerçekten bomba oldu yani jsjsjjs bu bölümü Ayberk'in ağzından okumuş olduk. Kartal timinin operasyonuna şahitlik etmiş olduk bu şekilde hem Kartal timinin hem de Pençe timinin operasyonlarını okuyacağız. Yani bölüm sonu belki birazcık şey bitmiş olabilir ama bence güzel bir bölümdü. O zaman ben yorumları sizlere bırakıyorum beni takip edip oy vermeyi unutmayın. Öpüldünüzzzzz>>>>>>

***********

Bölüm : 29.12.2024 20:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...