
Ben, içi renklerle dolu karanlık bir çember odasıydım. Buna inanmıştım. Ta ki gerçek karanlık gelip yakama yapışana kadar...
Aklıma çenemi sıkan dövmeli adamın gelmesiyle elim istemsizce çeneme gitti. Ne kadar da korkmuştum ondan. Kapımıza dayanan adamlar onun kadar ürkütücü değildi. Bir insan açık renk gözleriyle bu kadar karanlık bakabilir miydi?
Etrafa bakındığımda birkaç metre ötemde bir motorcunun bana baktığını gördüm. Kaskından dolayı yüzünü göremiyordum. Siyah bir motorun üzerindeydi. Sadece motoru değil her şeyi siyahtı. Baştan aşağıya, simsiyahtı.
Rahatsız olarak eşyalarımı topladım ve seri adımlarla oradan uzaklaştım. Keşke Rüzgar, ona en çok ihtiyaç duyduğum zamanlarda yanımda olabilseydi.
Eve geldiğimde hemen kendimi yatağıma attım. Çok yorulmuştum, çok hızlı şeyler yaşamıştım.
Sıcak bir uykuya dalarken kulağımı tırmalayan çığlıklarla yerimden sıçradım. Hemen salona gittim. Binnaz uykusunda çığlıklar atıyor, bir şeyler sayıklıyordu. Son dediğini anlayabilmiştim.
“Baba! Baba!” Hemen onu uyandırdım. “Binnaz uyan, kabus görüyorsun.”
Binnaz gözlerini aralayınca kahkaha atmaya başladı. Karşısında afallamıştım. Kahkahalarının arasından zar zor konuşabildi. “Makarna yapalım, gel.”
Garip hareketleri beni korkutuyordu. “İçtin mi sen?”
Gülerek kafasını salladı ama hiç alkol kokmuyordu. Şokun etkisinde olduğunu tahmin ediyordum. Onun yaşadığı şeyleri ben yaşasam belki de delirirdim. Üzerini örttüm. “Hadi uyu sen, yarın çok güzel makarna yaparız.”
“Güneş beni seviyor musun?” dediğinde gülümsedim ve kafamı salladım. “Seviyorum.”
Kahkahalar atarken odama gittim ve kulak tıkaçlarımı takıp ben de tekrardan uyudum.
☀️
Sabah çalan alarmın sesiyle uyandığımda yüzümü buruşturdum ve telefonumu kontrol ettim. Rüzgar’dan ses seda yoktu. Aklıma, kendimi affettirmek için ona sürpriz yapmak geldi.
Sevinçle yataktan çıktım ve hazırlanmaya başladım. Makyajımda yanaklarıma Güneş öpücüğü ekledim ve üzerimi giyindim. Yıkanan çamaşırlarımı yatağımın üzerine serdim. Ben dönene kadar kururlardı.
Derse dakikalar kala kızlar gruptan beni aramışlardı.
“Günaydın, bu ne enerji böyle?” diyen İrem’e karşılık kıkırdadım. “Sevgilimin yanına gideceğim bugün. Dün kavga ettik Savaş yüzünden.”
“Savaş ne alaka?” diye atladı Melisa. Üzgünce baktım. “Dün bizim evdeydi.”
Kızlar şaşırırken olanları anlattım.
“Olaya gel. Niye dadanmışlar peki?” dedi Cansu.“Bilmiyorum ki Binnaz “Beni öldürecekler,” diye ağlıyordu. Rüzgar da o herif yüzünden bana sinirlendi ve engelledi.”
“Ona niye anlatıyorsun ya?” dedi Cansu. “Her şeyi anlatacağıma söz verdim, saklayamam ki ben hem.”
Gözlerini devirdi. “Onu boş ver de bir şey yapmasınlar?”
“Binnaz için korkuyorum. Kadın resmen ölüm korkusuyla yaşıyor,” dedim. “Savaş ile Binnaz’ın arasında bir şey mi var o neden gelmiş peki?”
“Yardım istemiş sanırsam,” dedim Melisa’ya. Umarım son gelişi olurdu.
“Ben pek inanmadım Savaş’ın sizin evde olduğuna,” diyen Melisa’ya karşılık sadece güldüm. Cevap vermememe bozulduğu belliydi.
“Kimseye söylemeyin, onun yanına gideceğimi,” dediğimde kafalarını salladılar. Vedalaşıp telefonu kapattım.
Evden çıktığımda duyduğum kuş sesleri ile gülümsedim, harika bir gün olacaktı. Bir taksiyi durdurup çarşıya indim. Mağazalardan birine girip iki tane tişört, bileklik ve parfüm aldım. Beğenmesini umuyordum. Artık yola çıkabilirdim. Çok heyecanlıydım.
Uçaktan iner inmez onu aradım. Engelimi kaldırmasaydı, başkasının telefonundan arayacaktım. Cevapladığında sesi soğuktu. “Ne oldu?”
“Yanına geldim de havalimanındayım şu anda. Beni alabilir misin?” dedim tereddütle. Tepkisini hiç kestiremiyordum.
“Neden geldin?” dedi şaşkınlıkla. “Seni özledim.”
“Geliyorum,” dedi ve kapattık. Geliyorsa bir umut var demekti. Beni affedecekti, biliyordum. Şu yaptığımı kim yapardı ki? Her zaman bu ilişki için fazlasıyla fedakarlık yapmıştım.
Saatlerce bekledikten sonra Rüzgar gelebilmişti. Onu görür görmez hemen sarıldım ve poşetimi uzattım. “Bak sana neler aldım.”
Gülümseyerek poşete baktı. Şimdiye kadar bana hiç hediye almamıştı çünkü anlamıyormuş. Oysa parmağıma ip bile geçse saklardım; benim için tüm takılardan daha değerliydi.“Teşekkür ederim güzelim benim.”
“Lütfen bana kızgın kalma, ben seni çok seviyorum ve emin ol hiç kötü bir niyetim yoktu. Zaten mağdur olan bendim.”
“Hayır, mağdur değilsin. Bunlar senin suçun. Arkadaşlarınla mekana gidiyorsun. Evine başka bir adam geliyor ve yetmiyormuş gibi sana dokunmasına engel olmuyorsun. Evde olsaydın o adamın girmesine izin vermezdin.”
“Evde olsaydım başıma çok kötü şeyler gelirdi,” dediğimde gözlerini devirdi. “Bundan sonra dikkat et. Neyse bugün otelde kalalım.”
Kafamı olumsuz anlamda salladım. “Aşkım otele gitmek istemiyorum benim şey yaptığımı düşünecekler, bir de aynı odada kalırsak kesin düşünecekler.”
“İnsanların düşüncelerini neden umursayalım?” dediğinde kaşlarımı çattım. “İnsanların düşünceleri için kıyafetlerimi kısıtlıyorsun ama.”
“Aynı şey mi? Sen düşünmelerini dert ediyorsun ben görmelerini.” Dişlerimi sıktım. “Kapalı giyinsem de hayal edip düşünüyorlar bu kıyafetle alakalı mı bir şey?”
“Tamam Güneş, sen en iyisi geri dön madem beni istemiyorsun.” Tam gidecekken kolunu tuttum. Beni sinirlendiriyordu ama buraya aramızı düzeltmeye gelmiştim. Tekrardan mahvolmamızı istemiyordum.
“Tamam, gidelim,” dediğimde gülümsedi ve bir taksiyi durdurdu. Taksiye geçtik ve otelin yolunu tuttuk.
Geldiğimizde çok utanmıştım. İkimizi gören herkes yanlış anlayacaktı ve böyle şeylerden nefret ederdim. Ayrı oda tutmamızı söylesem kesin Rüzgar çok sinirlenirdi. O yüzden sessiz kaldım.
O, işlemleri hallederken ben de eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Geldiğinde mahcup bir şekilde yüzüme baktı. “Aşkım oda biraz pahalıya mal oldu da ailemden istemeye utanıyorum, bana biraz borç verebilir misin?”
Cüzdanımdan çıkardığım parayı ona uzattım. Gülümseyerek parayı aldı ve saçıma bir öpücük kondurdu. “Hadi o zaman lunaparka gidelim.”
Sevinçle ellerimi çırptım. “Tamam aşkım bekle makyajımı yapayım.”
Bıkkınlıkla baktı. “Off Güneş, beklemekten nefret ediyorum biliyorsun,” dediğinde modum düştü. Normalde erkekler sevgililerinin hazırlanmasını bayılarak izlemez miydi?
“İt gibi bekleyeceksin, Rüzgar,” diye terslediğimde sesini çıkarmadı. Benim gibi birisini bile sinirlendirmeyi nasıl başarabilirdi bir insan? Benim de sabrımın bir sınırı vardı. Rüzgar arkadan offlamaya devam ediyordu. Umursamadan bir şarkı açtım.
İşlerim bittiğinde beraber otelden çıktık. Yürüdüğümüz sırada telefonum çalınca cevapladım. Anneme iyi olduğumu söyleyip kapattım.
“Kimdi o?” Rüzgar’ın sesiyle ona döndüm. “Önemli değil.”
Birden elimdeki telefonu çekip aramalara girdiğinde sinirden yanaklarımın kızardığını hissettim. Son aramaya baktıktan sonra telefonu bana geri uzattı. Sinirle tısladım. “Ne yaptığını sanıyorsun sen?”
“Kimin aradığını niye söylemiyorsun?” dediğinde dişlerimi sıktım. “Niye beni bu kadar boğuyorsun? Önemli değil dediysem önemli değildir!”
Cevap vermediğinde işaret parmağımı ona doğru salladım. “Haberin olsun, bunu son yapışındı.”
“Neyi?” dediğinde salağa yatmasının verdiği sinirle elimi elinden çektim. “Sen benim elimden telefonumu çekip alamazsın!"
Bana üzüntüyle baktı. “Seni ne kadar çok sevdiğimi bildiğin için bana bu kadar kötü davranıyorsun. Güzel kızım sev beni artık lütfen. Köpeğin gibi davranmayı bırak artık biraz sev.”
Gözlerimin dolmuştu. Çok kötü çıkışmıştım ona ve kalbini kırmıştım. “Özür dilerim ama beni o kadar sinirlendirdin ki çileden çıktım bir an.”
“Hala kendini savunuyorsun, Güneş.” Kafamı olumsuz anlamda salladım.
“Hayır, açıklıyorum-” Sözümü kesti. “Savunuyorsun.”
“Özür dilerim,” diye mırıldandığımda yanağımı öptü ve gözlerimin içine baktı. Alt dudağı titriyordu. “Yapacak bir şey yok ben her zaman affederim seni.”
Yol boyu ikimiz de durgunduk. Kendimi yorgun ve hasta gibi hissediyordum. Vücuduma yoğun bir zehir yayılıyordu ama ben farkında değildim çünkü zehri seviyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |