

UMARIM BÖLÜMÜ BEĞENİRSİNİZ .İYİ OKUMALAR <3
LYDİA ;
Bahçede hava almak için baş hizmetçim Elara ile dışarı çıktık. Yasaklı bahçeye Kral Kyrous olmadan giremediğim için arka bahçeye doğru yürüdük. Kafam allak bullaktı, ne yapacağımı biliyordum fakat bunu yapmak zorunda kalmak beni içten içe mahvediyordu. Elara sessizliğimden beni kurtararak konuşmaya başladı.
"Prensesim, neden bu kadar solgunsunuz? Kraliçe Mandane için tedirginseniz, bakın bütün her şey halledildi. Size ve itibarınıza zarar veremez."
"Ya sonra Elara? Sonrasında tekrar atağa geçecek. Tekrar, tekrar ve tekrar, ikimizden biri yenilip ya da..."
Birden durdum, dünden beri beynimde dolaşan şeytanın fısıltıları tekrar konuşmaya devam etti.
"Ya da prensesim? Neden tamamlamadınız cümlenizi?"
"Ya da birimiz öldüğünde son bulacak."
Söylediklerimle birlikte Elara dondu. Şaşkınlıkla suratıma baktı.
"Yoksa siz Kraliçe'yi... yani size yapmak istediğini ona mı yapmayı düşünüyorsunuz?"
Kekeleyerek tamamladığı sözleriyle birlikte kalbime bir ağırlık çöktü.
"Aslında böyle bir düşüncem yoktu. O böyle bir işe kalkışınca... yani işte, hangimiz daha önce davranırsa o yaşar gibi geliyor."
Yarım yamalak kurabildiğim kadar düzgün bir cümle kurdum. Bu fikrimi tabii ki de Prenses Esme veya Amca Darius'a söylemedim ama hep aklımın köşesinde bunu yapmak zorunda kalırsam diye geçiyor. Hele ki bugün şifacı kadınla görüşmemden sonra tamamen kendimi koruma içgüdüsüne geçmiştim. Kimseye henüz söyleyemediğim ve içimde büyük bir yük olup Kraliçe Mandane'nin kulağına giderse daha kötü şeyler olup atağa geçerse düşünceleri beni daha da panikliyordu ve daha çok tırnaklarımı çıkarma isteği oluşturuyordu. Hâlâ kafamda dönen bu şeytani fısıltı beni ele geçirirse ve ben yıllar boyu bunun içimde kapladığı pişmanlık ve acıyla kalırsam diye düşünüyorken, kimseye söyleyememek, kimin dost, kimin düşman olduğunun farkına varamamak beni içten içe kemiriyordu.
Daha fazla içimde tutamayarak Elara'ya söyleme kararı aldım. Birden kolundan tutup ağaçların yoğun olduğu noktaya götürdüğümde tedirginlikle suratıma baktı.
"Sana bir şey söylemem gerek fakat bunu şimdilik kimseye söylemeyeceğiz. Eğer ki birine söylersen seni yasak bahçeye gömdürürüm. Duydun mu beni?"
Elara birden gözlerini kocaman açtı. Korkuyla kafasını salladığında ona bunları söylediğim için üzülsem de kendimi korumaya almam gerekiyordu.
"Ben hamileyim."
Elara heyecan, endişe, korku tüm duyguları aynı anda yaşayarak heyecanla zıpladı.
"Aman Tanrım, bir varis! Prensesim, bir varis ve artık kraliçe siz olacaksınız. Mecburen Kraliçe Mandane tahtı size bırakacak. Artık müttefikleriniz daha da çoğalacak." diye şakırken benim de beynimde geçen korkuları dile getirmiş oldu.
"Ben de bundan bahsediyorum Elara. Bu Kraliçe'yi daha da öfkelendirecek. Ben artık kendimi değil çocuğumu da düşünmek zorundayım. Kyrous varken bile artık diken üstünde olacağım. Kraliçe beni zehirleyecek mi yoksa başka şekilde mi saldıracak diye beklemek ömrümü bu şekilde geçirmek beni korkutuyor. Kraliçe artık durdurulması gereken bir sorun, onun ortadan kaldırılması gerek. Hem de bu iftirayı atmaya cüret etmeden. Yoksa kimse sesli dile getirmese bile bu şüphe beyinlerinde yılan gibi kıvrılıp duracak. Önce Kraliyet ailesinden başka kim bu işin içinde bilmeliyiz. Şüphelendiğim kişiler Kraliçe Mandane'nin kızları. Belki küçük kızı Gohar bu işin içinde olmayabilir ama büyük kızı Azita kesinlikle ondan şüpheleniyorum. Biliyorsun benden pek haz etmiyor. Bunu araştır, her şeyi öğren ve bana bu konu hakkında kesin bir bilgi ver."
"Tamam prensesim, ben hizmetçilerle ve diğer yakın olduğum güvendiğim hadımlar ve saray ağaları ile konuşup bir şeyler duyup görmüşler mi, en azından şüphelendikleri bir şey var mı öğrenirim. Prenses Esme ve Amca Darius'a söyleyecek misiniz? Onlar bilirse belki de korumayı sağlamlaştırabiliriz. Şifacı kadın Kraliçe Mandane'ye gidip bir şeyler söylerse ne yaparız?"
"Şifacı kadına ilk Kral'ın öğrenmesini istediğimi, birine bu bilgiyi verirse kellesinden olacağını söyledim. Korktu, Kyrous'un öfkesini biliyor, bu nedenle kimseye bir şey söyleyeceğini düşünmüyorum. Şimdi yukarı çıkalım, ben odaya geçtiğimde sen de dediklerimi harfiyen yap."
"Emredersiniz Majesteleri."
Birlikte saraya girdik, ben odama geçtiğimde o da çoktan araştırmaya ve bu işin içinde hangi saray soyluları var bulmaya gitti.
Elara'nın Araştırmaları:
Elara, sarayın koridorlarında ve hizmetçi odalarında adeta bir gölge gibi dolaşıyordu. Güvendiği hizmetçilerle, hadımlarla ve saray ağalarıyla tek tek konuştu. Kraliçe Mandane'nin kızları Azita ve Gohar hakkında bilgi topladı. Azita'nın Lydia'ya karşı açıkça bir düşmanlık beslediğini, Gohar'ın ise daha çekingen ve sessiz olduğunu öğrendi.
Ayrıca, Kraliçe Mandane'nin yakın çevresindeki bazı kişilerin de şüpheli davranışlar sergilediğini tespit etti. Özellikle, Kraliçe'nin baş hizmetçisi Zira ve saray ağası Tarık'ın gizli gizli fısıldaştıklarını ve Lydia'ya karşı kin dolu bakışlar attıklarını gözlemledi.
Elara, topladığı tüm bilgileri bir araya getirerek bir rapor hazırladı ve Lydia'nın odasına gitti.
Elara'nın öğrendiklerini dinleyen Lydia, Kraliçe Mandane'nin kızlarından Azita'nın ve yakın çevresindeki bazı kişilerin hain planlarının içinde olduğuna kesin olarak kanaat getirdi. Artık Kraliçe Mandane'yi durdurmanın tek yolunun onu ortadan kaldırmak olduğuna inanıyordu.
Lydia, Elara'ya güvendiği bir şifacı bulmasını emretti. Şifacıdan, Kraliçe Mandane'nin her gün içtiği şaraba karıştırılacak bir zehir hazırlamasını istedi. Zehir, yavaş etkili ve iz bırakmayan bir tür olmalıydı.
Tabi ki Kraliçe'nin baş hizmetçisi Zira ve saray ağası Tarık'ın da icabına bakıcaktı fakat ilk başta yılanın başını kesmeliydi.Hem de Kyrous gelmeden bu işi halletmesi gerekiyordu.
Birkaç gün sonra, şifacı zehiri hazırlayıp Elara'ya teslim etti. Elara, zehiri Kraliçe Mandane'nin şarap karafına karıştırdı.
Kraliçe Mandane, her zamanki gibi akşam yemeğinde şarabını içti. Birkaç gün içinde, Kraliçe Mandane'nin sağlığı giderek bozulmaya başladı. Halsizlik, baş dönmesi ve mide bulantısı gibi belirtiler gösteriyordu. Sarayın şifacıları, Kraliçe'nin hastalığına bir teşhis koyamadılar.
Bir hafta sonra, Kraliçe Mandane yatağında ölü bulundu. Ölüm nedeni, bilinmeyen bir hastalık olarak kayıtlara geçti. Kimse Kraliçe'nin zehirlendiğinden şüphelenmedi. Kral Kyrous, annesinin ölü bulunduğu sabahın önceki gecesinde saraya ulaşmıştı. Annesini sabah görme düşüncesiyle eşi Lydia'nın yanına ulaştı ve Lydia, işler daha fazla karışmadan Kyrous'a hamilelik haberini verdi. Sabah ise krallık için bir yas vakti başladı.
Kraliçe Mandane'nin ani ölümü sarayı yasa boğdu. Kyrous, annesinin ölümünden derin bir üzüntü duyduğunu belli etmese de, gözlerindeki kederi görebiliyordum. Ben de üzüntülüydüm, sonuçta bir insanın canına kıymıştım. Ama kendimi ve doğacak çocuğumu korumak zorundaydım.
Cenaze töreni, Pers İmparatorluğu'nun geleneklerine ve Zerdüştlük inancına uygun olarak düzenlendi. Kraliçe Mandane'nin naaşı, beyaz keten bir örtüyle sarılıp, çiçeklerle süslenmiş bir katafalka yerleştirildi. Sarayın baş rahibi, dualar okuyarak Kraliçe'nin ruhunun Ahura Mazda'ya kavuşması için yakarışlarda bulundu.
Ben, tören için özel olarak hazırlanan beyaz ipek bir elbise giymiştim. Elbisenin üzerine, gümüş işlemeli bir şal örtmüştüm. Saçlarımı, inci ve elmaslarla süslenmiş bir taçla topladım. Yüzümde, hüzünlü bir ifade vardı.
Prenses Esme ve Amca Darius, Kraliçe Mandane'nin ölümüne gerçekten üzülmüşlerdi. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, Kraliçe'nin ne kadar iyi bir insan olduğunu anlatıyorlardı. Kraliçe Mandane'nin kızları Gohar ve Azita da annelerinin ölümüne ağlıyorlardı. Azita'nın gözlerindeki öfkeyi ve şüpheyi fark ettim. Beni suçladığını biliyordum ama elinden bir şey gelmiyordu.
Tören boyunca, sarayın müzisyenleri hüzünlü ezgiler çaldılar. Kraliçe Mandane'nin naaşı, sarayın bahçesindeki bir ateş tapınağına götürüldü. Burada, naaşı yakıldı ve külleri kutsal bir vazoya yerleştirildi.
Törenin sonunda, Kyrous bir konuşma yaptı. Annesinin ne kadar güçlü ve bilge bir kraliçe olduğunu anlattı. Onun anısını yaşatmak için elinden geleni yapacağını söyledi.
Cenaze töreni bittiğinde, saray yavaş yavaş normal hayatına dönmeye başladı. Ama içimde, Kraliçe Mandane'nin ölümünün yarattığı boşluk ve vicdan azabı hep var olacaktı.
*Karaf sürahi genellikle cam veya kristalden yapılan ve sıvıların, özellikle şarap, su veya meyve suyu gibi içeceklerin servis edilmesi için kullanılan geniş gövdeli bir kap*
YORUM VE VOTELERİNİZ BENİM İÇİN ÖNEMLİ .UMARIM BÖLÜMÜ BEĞENMİŞSİNZİDİR .AŞAĞIDA BIRAKTIĞIM RESİMLERE BAKMAYI UNUTMAYIN.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.97k Okunma |
348 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |