
SON BÖLÜMLERE YAKLAŞTIKÇA HEYECANIM ARTIYOR .2022 DEN BERİ YAZDIĞIM KİTABIM SONUNDA TAMAMLANIYOR .UMARIM BEĞENİRSİNİZ VOTE VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN ❤️❤️
Sarayın taş koridorlarında yankılanan ayak sesleri, bir mezar sessizliği taşıyordu. Duvarlarda asılı meşaleler solgun ışıklar saçıyor, gölgeler uzun ince parmaklar gibi taş zemin üzerinde kıvrılıyordu. Lydia ağır adımlarla ilerlerken yüzünde alışıldık kraliçe vakarından eser yoktu. İçinde fırtınalar kopuyor, kalbi ince ince parçalanıyordu. Kyrous’un Tomris’e evlilik teklifini gönderdiğini öğrendiğinde dünya başına yıkılmıştı. Onu öfkelendiren yalnızca ihanet değildi; onurunun ayaklar altına alınması, yıllarca uğruna yaşadığı adamın kendi elleriyle kalbine hançer saplamasıydı.
Ama Lydia bir kadından fazlasıydı. O bir kraliçeydi. Ve bir kraliçe, öfkesini bağırarak değil, sabırla, zamanın iplerini düğüm düğüm bağlayarak gösterirdi.
Kyrous, taht salonunda tek başına oturuyordu. Önündeki geniş masaya serilmiş haritalar, Pers İmparatorluğu’nun sınırlarını değil, daha da genişleyecek hayali toprakların işaretlerini taşıyordu. Ellerinin altında yatan dünya, adeta onun eline bırakılmış bir oyuncak gibiydi. Dudaklarının kenarında kibirli bir gülümseme belirdi. Tomris’in oğlunun ordu topladığı haberini alalı çok olmamıştı. Kyrous kısık bir sesle mırıldandı:
— Demek anne yerine oğul çıktı karşıma… Öyle olsun. Önce oğlunu, sonra da o annenin gözlerinden fışkıran yasla kıracağım gururunu.
Pers Ordusunun Hazırlıkları
Gün doğduğunda sarayın avlusu, tarihin en büyük ordularından birinin adımlarıyla sarsılıyordu. Savaş davullarının gürültüsü gökyüzünü çınlatıyor, bronz kalkanların parıltısı güneşi bile gölgede bırakıyordu. Mızrak uçları göğe uzanmış, binlerce asker tek vücut halinde disiplinle dizilmişti.
Atların kişnemesi, kılıçların kınlarından çıkan tiz sesiyle birleşiyor, havada demirin ve terin ağır kokusu dolaşıyordu. Kyrous altın kakmalı zırhıyla ordunun önünde yürüyordu. Bir tanrıya tapar gibi bakıyordu askerler ona; gözlerinde korku yoktu, yalnızca kör bir bağlılık.
Lydia ise sarayın balkonundan izliyordu bu görkemi. Rüzgâr saçlarını savururken, elini karnına koydu. İçinde taşıdığı oğlunu korur gibi, fısıltıyla konuştu:
— Baban kibirle savaşa gidiyor. Ama unutma, gerçek güç sabırla büyüyendir.
En büyük oğulları Zarvan da meydana çıkmıştı. Sert bakışlarını babasının sırtına dikmiş, dişlerini sıkıyordu. Kyrous’un Tomris’e yönelişi, onun yüreğinde derin bir yara açmıştı. Annesine yaklaştı, alçak sesle ama öfkeyle sordu:
— Babam gerçekten gözünü hırs bürümüş. Bu savaşı gururu için yapıyor. Bu kibir bizi yıkacak, anne.
Lydia oğlunun omzuna dokundu. Yumuşak ama derin bir sesle yanıt verdi:
— Sabırlı ol. Tarih öfkeyle değil, bekleyişle yazılır. Babanın kibri, kendi sonunu hazırlar. Bizim görevimiz yalnızca tanıklık etmek değil, doğru anı beklemektir.
Tomris’in Oğlu
Bozkırın ötesinde, Massagetlerin topraklarında ise bambaşka bir sahne yaşanıyordu. Tomris’in genç oğlu, annesinden aldığı cesaret ve ateşle ordusunu toplamıştı.
Massaget ordusu Perslerden daha küçüktü, ama bozkırın özgür ruhunu taşıyorlardı. Okçular yaylarını cilalıyor, atlılar mızraklarını doğrultuyor, yaşlı komutanlar genç prensin etrafında sessiz bir çember oluşturuyordu.
Tomris ağır adımlarla oğlunun yanına geldi. Gözlerinde kaygı ve gururun acı karışımı vardı. Oğluna bakarken kalbi daralıyordu.
— Oğlum, dedi, unutma. Kyrous yalnızca topraklarımızı değil, ruhlarımızı da almak istiyor. Eğer düşersen, bu yalnızca senin düşüşün olmayacak. Massagetlerin bağımsızlığının son nefesi olacak.
Genç prens başını eğdi ama gözlerinde gençliğin kör edici ateşi parlıyordu.
— Anne, bana güven. O Pers’in gururunu ilk darbede kıracağım.
Tomris suskun kaldı. İçinde bir ağırlık vardı, ama oğlunun önünde bu endişeyi açığa vurmadı. Yavaşça kılıcını kınından çıkarıp ona verdi.
— Kan dökülecek. Ama asıl zafer, sabrı bilene aittir. Unutma bunu.
İlk Çarpışma
Geniş bozkır, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte iki ordunun karşılaşmasına tanıklık etti. Ufuk çizgisi boyunca dizilmiş kalkanlar, göğü delen mızraklar ve toprağa vuran binlerce atın nal sesi, yerin kalbini sarsıyordu.
Kyrous, beyaz atının üzerinde dimdik durarak askerlerine seslendi:
— Bugün Pers İmparatorluğu’nun sınırlarını göğün ötesine taşıyacağız! Massagetler, Pers kılıcı altında diz çökecek!
Karşı safta ise Tomris’in oğlu aynı ateşle bağırdı:
— Özgürlüğümüz için! Topraklarımız için! Annem Tomris için!
Ve o an savaş davulları aynı anda çaldı. Gökyüzü, kara bulutlarla değil, yüzlerce okun aynı anda havalanmasıyla karardı. Yağmur gibi yağan oklar, toprakla bedenleri birbirine karıştırdı. İlk çarpışmada her iki taraf da ağır kayıplar verdi. Çığlıklar, at kişnemeleri, çeliklerin çarpışması bozkırı doldurdu.
Kyrous’un Tuzaklı Planı
Ama Kyrous, zekâsını savaşın kalbine yerleştirmişti. Ordusunu geri çekiliyormuş gibi gösterdi. Bozkırın ortasında geri adım atan Pers askerleri, düzenli bir dağınıklıkla Massagetleri kendi merkezlerine doğru çekiyordu.
Genç prens bunu gerçek sanarak peşlerine düştü. Yanındaki binlerce savaşçıyla düşmanı bozguna uğrattığını sanıyordu. Yüreğinde zaferin coşkusu parlamıştı.
Kyrous ise uzaktan izliyor, dudaklarının kenarında acımasız bir gülümseme taşıyordu.
— Gençlik ateşi… İşte bu yüzden kaybedeceksin.
Son Çember
Massaget prensi Pers çemberinin içine girdiğinde artık çok geçti. Bir anda dört yandan kalkan duvarı yükseldi, mızrak uçları gökyüzünden yıldırım gibi üzerlerine indi. Birkaç dakika içinde Massaget savaşçıları kan gölüne dönüştü.
Genç prens, son nefesine kadar savaşmayı sürdürdü. Kolları titriyordu, alnından ter kanla karışıp akıyordu. Ama gözlerinde hâlâ sönmemiş bir ateş vardı.
Kyrous, atını ileri sürdü. Kalabalığı yararak prensin karşısına çıktı.
— Teslim ol! Hayatını bağışlayabilirim!
Genç prens kanlı kılıcını kaldırdı ve haykırdı:
— Massaget kanı asla boyun eğmez!
Kyrous tek hamlede kılıcını savurdu. Çelik, genç prensin kılıcını yere düşürdü. Dizleri çözüldü. Ve o an bozkır sessizleşti.
Genç prens kan içinde yere yığıldı. Kyrous atının üzerinde zaferin sarhoşluğuyla dikildi. Fakat gözlerinde beliren o küçücük gölgeyi, yalnızca Lydia fark edebilirdi: Kendi oğullarının bir gün bu kibri hatırlayacaklarının gölgesi.
Tomris’in Çığlığı
Haberciler, kara haberle Massagetlerin kampına ulaştığında, Tomris’in dünyası yıkıldı. Kara çarşaflara bürünmüş halde oğlunun cesedine koştu. Yerde yatan genç beden, kanlı zırhın içinde hâlâ sıcaktı.
Tomris dizlerinin üzerine çöktü. Ellerini oğlunun başına koydu. Çığlığı, bozkırın rüzgârını susturdu. Yalnızca bir annenin haykırışı değil, bir ulusun yas çığlığıydı.
Gözlerinden yaşlar değil, ateş dökülüyordu. Ve o an tarihe kazınacak yemini etti:
— Ey Kyrous! Sen oğlumu aldın. Ben de sana ölüm vaat ediyorum! Tanrılar şahit olsun, Massaget kanı senin kanınla birleşmedikçe huzur bulmayacağım. Oğlumun intikamını, senin son nefesinle alacağım!
Bozkırın rüzgârı onun sözlerini taşıdı. Gökyüzü sanki bu yemini duydu, kara bulutlar ufukta toplanmaya başladı.
O andan itibaren savaş artık yalnızca toprak için değildi. Bir annenin intikamı, bir imparatorluğun sonunu hazırlıyordu.
UMARIM BEĞENEREK OKUMUŞSUNUZDUR .BEN ÇOK BÜYÜK HEYECAN VE MUTLULUKLA YAZDIM .VOTE VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN ❤️❤️❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.97k Okunma |
348 Oy |
0 Takip |
31 Bölümlü Kitap |