9. Bölüm

Bölüm 9- Kime Güvenebilirsin?

R. Gaye Önel
rgayeonel

BÖLÜM 9

KİME GÜVENEBİLİRSİN?

| Günümüz |

| İlyas Karaçalı 03 numaralı kodex |

"Tüm bunlara katılmaman zaten daha iyi olacak. Sen burada güzel güzel dinlen kardeşim."

Timur yine günlük kendi kendine konuşma ritüelini gerçekleştirirken ben her zamanki gibi gözümü açmıyordum. Gerçekte, Aram beni tesise getirdikten iki gün sonra kendime gelmiştim ama tesis, eğer ayakta ve sağlıklı olduğumu öğrenirse beni tekrar göreve gönderirdi.

Yani yanlış anlaşılmak istemem, tembellikten rol yapıyor değildim. Ben olur da şehir dışına, hatta daha da kötüsü ülke dışına falan gönderilirsem bu salakları kim kollayacaktı?

Gerçi tek başıma pek de stabil olduğum söylenemezdi. Her neyse. Hepimizin kötü huyları vardır. Hayat bu kötü huyları ne kadar diğer insanlardan gizleyebildiğinle alakalı zaten.

"Öyle işte. Erce, Karsu ile karşılaşmak için fakültede derslere girdi. Biraz dramatik geliyor kulağa ama ona iyi gelecekse hiç sıkıntı değil."

Bu herif ne içiyordu? Kahvesi mis gibi kokuyordu. Ruh hastası gibi yattığım yere kahveyle gelmişti. Neyse ki birazdan son bilgileri de verip gidecekti ben de en azından o gidince musluktan su içerdim. Gözlerimi hala kapalı tutarken karnımın guruldamaması için kendi kendimi yemek üzereydim.

Sonra telefon çaldı. Benim telefonumu hemşirelerden biri başucumdaki komodinin ilk çekmecesine koymuştu. Geceleri girip sonra da sesini kapatıyordum. Çalan Timur'unkiydi. Gözlerimi hafifçe aralayıp ne yaptığına baktım. Ayağa kalkıp kahvesini komodine koyduktan sonra telefonu açtı.

"Kimsiniz?"

Oda öyle sessizdi ki hattın diğer ucundan gelen Aram'ın sesini tanıdım.

"Kimden arıyorsun beni?"

Sonra Timur bir süre hiç konuşamadı. Aram nefes almadan ona bir şeyler anlatıyordu. Başparmağımda satürasyon ölçümünün takılı olmadığı için şükrettim. Kalbim şu an 100'le falan atmaya başlamıştı. Merak içimi kemirirken olan biteni anlamaya çalıştım.

"Erce iyi mi?"

Bu benim de yanıtını merak ettiğim bir soruydu. Timur yanıtı alabiliyordu, eğer bağırıp ortalığı tekmelemeye başlarsa Erce için endişelenecektim oysa Timur, "Gerçekten. Bir şey saklamadığına emin misin?" diye üstelemişti. Aram ne demişti bilmiyordum ama bu iri yarı adam sakinleşmişti. Demek ki Erce'miz iyiydi. Çok şükür.

"Tamam. Ali abiye gidin. Ben de oraya geliyorum. Hayır, aptal değilim. Merak etme Aram." Sonrasında telefonu kapatıp askılıktaki ceketine uzandı.

"Lan dur nereye?"

Yatakta doğrulup ceketini giyen Timur'a baktım.

"Sana ne? Sen komada falan değil misin?"

Kapıyı açtığında küfrederek yataktan inip üstümdeki mavi ameliyat önlüğü ile peşinden koridora çıktım.

"Şaşırmadın. Ne zamandır uyanık olduğumu biliyordun?"

Timur kendimi malmışım gibi hissettiren kendini beğenmiş bir bakış attı. Cep telefonunu pantolonunun arkasına koyarken adımlarını hızlandırdı.

Uzanıp kolunu çekerek durdurdum.

"Dünden önceki gündü galiba. Biraz dinlenmek istediğini düşündüm. Ne de olsa insan kolay kolay en yakın arkadaşına koma taklidi yapmaz değil mi?" Gözlerinden ateş çıkarıyordu sanki ejderha Timur.

"Kendime tam olarak gelmeyi bekli..."

"Tamam sen kendine gel benim bir işim var."

Elimden kurtulup asansörün çağırma tuşuna bastı.

"Timur n'oldu? Aram ne dedi? Neden Ali abiye gidiyorsun? Ben de geleceğim." Timur omuzlarımdan ayak parmaklarıma kadar şöyle bir baktı.

"He gelirsin. Bekle. Böylesi bir tipi yanımda gezdirmem." Asansörün kapıları açılınca aynı anda kabine girdik.

"Bu önlüğün arkası yok Timur. Kıçım donuyor."

Hasta önlüklerinin problemi buydu. Arkanız açıkta kalıyordu, bu önlükler yatan hastalar içindi. Benim gibi ortalıkta gezinenler için değil.

Asansör durduğunda Timur'un arkasından ben de çıktım.

"Acelem var İlyas. Sen kal toparlan."

Danışmadaki kızlar şaşkınca bize bakarken gözlerimi devirdim. Otomatik kapıdan çıkarken adımlarımı yavaşlatmadım. "Danışmadaki herkes güzel kıçımı gördü şimdi," dedim sıkılarak. Sonrasında ise dışarıdaydık. Soğuk içime buzdan sarkıtlar gibi bir bir saplanırken erkekliğe toz kondurmamak için titrememeye çalıştım.

"Timur gerçekten n'oldu? Bak bu soğukta hasta hasta çıkardın beni."

Siyah kabanının cebinden beyaz Ford'unun anahtarını çıkardı. Aracın ışıkları yanıp söndüğünde oraya gitmeden önce bana baktı.

"İyi olduğunu biliyorum ama madde zımbırtısının şaka olmadığını da biliyorum. Hiçbir şeyin yokmuş gibi ortalarda koşturup zevzeklik yapabilirsin ama o zıkkım daha bedeninden çıkmadı. Git ve odanda dinlen." Kocaman elini omzuma koyup anlayışlı bir ifadeyle bana baktı yumuşak kalpli hödük. Sonra da ekledi.

"Odana git başını yastığa koy ve şunu tekrarla. Neden uyuşturucu krizine girdiğimde Timur'u değil de Aram'ı aradım? Bunu tekrarla tamam mı? Cevabını bulduğunda konuşuruz." Eliyle saçımı karıştırdıktan sonra koşturarak arabasına doğru yol aldı.

Orada soğuktan donar halde kalakaldım.

Toparlandığımda kaşlarımı çatıp koşarak ona yetiştim. "Arabanda yedek kıyafet var mı?" Timur sürücü kapısını açtı.

"Sen gelmiyorsun İlyas. Hadi binaya doğru yürü de beyaz poponu görelim." Arabaya binmeye çalıştığında gözlerimi devirerek bagaja yöneldim. Kapağı kaldırınca Timur'un siyah bavulunu buldum. Kucağımda aradığım şeyi bulmanın verdiği huzurla araba çalıştığı an ön yolcu koltuğunu açıp içeri daldım.

"Allah için klimayı aç!"

Kapıyı kapatıp ellerimi birleştirip ağzıma götürerek ısınmaya çalıştım.

Timur aracı durdurdu. Gözleri kucağımdaki siyah bavulundayken söylenmeye başladı. "Bak bu şaka değil. Tesise git. Ben sana haber vereceğim."

Gözlerimi kıstım.

"Sen beni mal mı sanıyorsun? Asansörde gizli gizli sim kartını çıkardın. Bir boklar dönüyor, çalıştır arabayı." Hala üşürken bavulun fermuarını açtım. Timur arabayı çalıştırdı ama yüzü hala bana dönüktü. "İyi olduğuna emin misin?"

"Eminim," dedim siyah eşofman altını bavuldan çekerken. Bavulu ayaklarımın dibine koyup eşofman altını giydim. Otoparktan geri geri çıkarken, "Yedek bir boxerın yoktur değil mi?" diye sordum hayal kırıklığı içinde.

Askerlerin yanından geçtikten sonra Timur çantasını hala karıştıran bana baktı.

"Boxer yok, çorap yok, ayakkabı yok. Hah o tişört var bir de kapüşonlu. Tamam giy onları işte."

Gri bol bir tişörtü başımdan geçirip siyah eşofmanın takımı olan polar kapüşonu giydim. Ameliyat önlüğünü elimde tortop yapıp pencereyi açarak dışarı attım. Kıç kesen soğuk içeri dolunca tekrar kapatıp ellerimi havalandırmaya dayadım.

Timur sağ eliyle boşalan bavulu alıp arka koltuğa attı.

"Sim kartı çıkar diyen Aram'dı. Karsu ve Erce de yanındaymış. Dediğine göre Karsu'nun yanında kaldığı görevliden kaçıyorlarmış."

"Kızı bulalı bir hafta olmadı ama hayatını mahvettik yine."

Karsu'nun bizlerin aksine bir şansı daha olmuştu. Tesis ona borçluydu, belli ki ona yeni bir hayat vermek istemişlerdi ama biz el birliğiyle teker teker çömelip içine etmiştik.

"Kulağa biz mahvetmişiz gibi geliyor evet."

Timur vitesi değiştirip düz yolda olabildiğince hızlandı. E.M. Dezenfektan fabrikasına çevre yolundan gidilirdi, öyle üzerinde tabelalar olan geniş ben buradayım diyen yollardan olmazdı. Hayır, bok gibi patikalardan sonra düzleşirdi yol. İstenmeyen misafirler için burayı bulmak çok zor olurdu.

"Tesis ona yeni bir hayat verdi ve..."

Timur güldü.

"Niye güldün be?"

Hala gülerken konuştu.

"Tesis kimseye yeni bir hayat vermez İlyas. Var olan hayatını bok eder. En iyi sen bilirsin." Cümlesini noktaladığında artık gülmüyordu. Benim hayatım tesis içine girip dağıtmadan önce de berbattı zaten.

"Ona bir şans verildi. Ne dersen de." Klimayı üç'e getirip koltuğumda geriye yaslandım. "Bana da her şeyi unuttursalar keşke."

Timur çevre yolu anayola bağlanırken hızını düşürdü. "Bu gidişle sana da olacak olan o. Ya sıfırlanıp öleceksin ya da bir yerde... O çöpü bıraktıracağım sana." Başımı cama yaslayıp dışarı baktım. Bırakacaktım, sadece doğru zamanı bekliyordum. Raye'nin yasının biteceği o doğru zamanı… Ki belki de bu asla olmayacaktı.

"Baksana sence diğerlerine söylemeli miydik?"

Başımı buz gibi camdan çekip dağılan saçlarımı düzeltirken yanıtladım.

"Aziz'lere mi? Ona söylediğin an Alev'e der. Sonra al başına belayı."

"Aram çoktan Alev'e söylemiştir zaten," dedi Timur ama ben bundan o kadar emin değildim. O ikisi eskisi gibi değillerdi sanki.

"Engin'e biri demiş midir?"

Timur sustu. Ben de sustum. Karsu içimde dev bir yaraysa Engin de o yaranın kabuğunu atıp atıp yeniden hortlatmaktı benim için. Görevlendirildiği o evde Karsu sadece kendinin değil sevgilisinin de hayatını değiştirmişti. Bizleri de arkada mal gibi bırakmıştı işte.

"Sen biraz uyu. Ben seni gelince uyandırırım."

Timur'un bunu teklif etmesine gerek kalmamıştı, klimanın sıcak havası yüzüme vururken çoktan gözlerimi kapatmıştım.

***

Birileri kavga ediyordu.

Gözümü açıp seslerin kaynağını bulmaya çalıştım. Arabadaydım, Timur sürücü koltuğunda değildi. Farlar açıktı. Yağmur yağıyordu. Farların aydınlattığı kadarıyla birisiyle kavga ediyordu. Karşısındaki adamın üstüne yürüyünce incecik bir figür ikisinin arasına girdi. Gözlerimi art arda kırparken emniyet kemerimi çözdüm.

"Ne zaman söyleyecektin? Erce öldüğünde mi?"

Kapıyı açıp çıplak ayaklarla dışarı çıktım. Timur'un karşısındaki adam Aram'dı. Aralarına girip ikisine kollarını uzatan ise Erce. Ayak tabanlarım ıslak asfaltı yalarken onlara doğru yaklaştım.

"Ne diye yiyorsunuz birbirinizi?"

Pekâlâ, komada değildim ama yine de ortalarda zıplayıp hoplayacak kadar da kendime gelmemiştim. Bedenim damarlarımda fazlaca gezinen bir kimyasal yüzünden neredeyse ölecekti, insan böyle bir deneyimden sonra şıp diye kendine gelemezdi.

"İlyas gel."

Timur'un öfkeden gözü dönmüştü. Yağmur saçlarımı ıslatırken siyah kapüşonu başıma takarak yanına gittim. "Abi n'oluyor ya? Başka yer mi yok tartışacak? Yolun ortası... Tövbe tövbe." O zaman tam karşımızdaki Opel'i fark edebildim. Silecekleri durmadan çalışan arabanın bizimki gibi farları açıktı. İçindekileri göremiyordum.

"Karsu mu o içerideki?"

Elimi gözlerime siper etmeye çalıştıysam da görüntü netleşmedi, daha da kötüsü parlak ışık gözlerime bıçak gibi saplanıp başımı ağrıttı.

"Karsu evet," dedi Erce neredeyse bağırarak. "İlyas şunları ayır ne olur." Erce'ye baktığım an donup kaldım. Omzundan akan kırmızı sıvı dirseğine kadar ulaşmıştı. Neredeyse uçarcasına bir hızla kolunu tuttum.

"O kan mı? Yaralandın mı?"

Timur arkamda bir yerden sövdü.

"Evet. Yaralanmış ve Aram Paşa bunu telefonda söylemedi." Timur'a dönemedim.

"Erce ciddi bir şey mi? İyi misin, ne oldu? Tesise götürelim seni."

Erce, elini kolunun üzerindeki parmaklarımın üzerine koydu. Şimdi yağan yağmur sayesinde akan kan elime bulaşmıştı. "İyiyim. Tesise gidemeyiz anlatacağım."

Arkamda Timur tekrar sövünce ona döndüm. Aram'a sanki öldürecekmiş gibi bakıyordu. Gözlerinde öfkeyle Timur başka bir şeye dönüşmüştü sanki. Sevdiği kadını ne pahasına olursa olsun korumak isteyen bir adamın bakışları. Bu bakışlar hakkında birkaç şey biliyordum. İnsan âşık olunca salaklaşırdı, aşkı kaybedince ise... Düpedüz aklını kaçırırdı işte. Maalesef bunu da biliyordum.

"Şöyle tepki verme diye telefonda söylemedim. Erce iyi. Arabada bir hemşire var, yarasına pansuman yapıldı."

Timur gülmeye başlayınca ayvayı yediğimizden emin oldum.

"Timur hadi sakin ol. Ali Abilere gitmeyecek miyiz? Evine yakınız değil mi?"

Sokağa baktım. Neredeyse gelmiştik, keşke bu iki salak orada karşılaşsaydı diye düşündüm. "Yağmur yağıyor abi. Hadi eve gidelim orada konuşun." Timur ona uzanan elimi itti.

"Ya bırak. Erce'nin yarasını gördün mü? Senin tuzun kuru. Bırak."

Bıraktım.

"Benim mi tuzum kuru? Erce'yi bir sen seviyorsun zaten. Biz sevmiyoruz değil mi? Timur hadi." Bir kez daha uzanan kolumu itti. "Sen kimsin?" diye Aram'a diklendi tekrar.

"Nilgün'ün köpeği misin, tesisin kara iti seni. Sen bu ekipte bile değilsin. Benden nasıl gizlersin?"

Önüne çıkarak iki elimle göğsünü tutup ittim.

"Sakin ol be yeter! Şu sik kafalı hareketlerin yüzünden söylememiştir adam. O gün neden uyuşturucu alıp sana haber vermedim sanıyorsun? Neden Aram'ı aradım? Çünkü böyle tepki verirdin. Muhtemelen bana gelmek için hız yapardın ya da o tarz bir şey. Kaza bile yapabilirdin. Telaşlanma diye söylemedim. Tıpkı Aram'ın şimdi yaptığı gibi." Bir anda susup yüzüme baktı. Yağmur yüzünü sırılsıklam ederken gözünü bile kırpmadı.

"Böyle davranmaya devam et Timur. Sonra da insanlar neden benden bir şey gizliyor de."

Hala tutmakta olduğum göğsünü bırakınca üstünü düzeltti.

"Erce gel benimle. Timur kankasının arabasına binebilir." Sanki ben görünmezmişim gibi yanımdan geçip giderek Erce'yi sardı. İkisi Ford'a yürürken yanımda gölge gibi dikilen Aram'a döndüm.

"Ortalık sakinleşsin diye öyle söyledim. Haklı olduğunu sanma sakın." Aram elini boş versene der gibi sallayarak diğer arabaya yürüdüğünde peşine takıldım.

"Adama telefonda Erce'nin basit bir rahatsızlığı var deseydin bari." Aram Opel'in kapısını açtı.

"Adam işkence eğitimi aldı. Yalanla doğruyu ayırt edebiliyor zeki şey. Bin hadi." Büyük bir memnuniyetle ön kapıyı açtığımda Karsu'nun şaşkın bakışlarıyla karşılaştım.

"Karsu?"

Karsu dümdüz suratıma baktı.

"Oha! Buradasın!"

Eğilip ona sarılmaya çalışınca eliyle yüzümü itti.

"Benden uzak dur sapık!"

Parmakları neredeyse gözümü delmek üzereyken geri çekildim. Yani sapık kelimesini ilk duyuşum değildi ama Karsu'nun demesi biraz acayip kaçmıştı.

Ayağa kalkarken Aram'a baktım.

"Arkaya bin. Eve geçince anlatırım," dedi Aram anahtarı çevirmeden önce. Bense hala Karsu'ya bakıyordum. Sağlıklı göründüğü için sevinçten ağlamama şu kadar kalmıştı. "Tamam da..." Ne diyeceğimi bilemedim, bari bir sarılsaydım.

Arka kapıyı açınca da bir kızılın endişeli bakışlarıyla karşılaştım.

"Sen kimsin?"

"O hemşire. Bin artık." Aram eliyle kapıyı işaret edince arka koltuğa oturup kapıyı çektim. Kız ben vebalıymışım gibi benden uzaklaşınca ne diyeceğimi bilemedim. Kötü mü kokuyordum? Herkes benden kaçıyordu sanki.

Ben kapıyı kapatır kapatmaz araç çalıştı. "Klimayı açar mısınız?" dedim ön tarafa doğru. İliğime kadar ıslanıp donmuştum. Kimse bir şey yapmayınca başımı koltukların arasından öne eğdim. "Klima diyorum Aram." Aram klimayı çevirdi.

"Karsu bana doğru çevirir misin dondum da."

Karsu yanıt vermeyince Aram havalandırmayı bana çevirdi. Yüzüme değen sıcak havaya istemsizce gülümsedim. Keşke altımda bir don olsaydı.

"Benim adım Karaca," dedi Karsu neredeyse fısıltı gibi. Gözlerimi açıp ona döndüm. Bana bakmıyordu. Titriyordu ama kendini ısıtmak için uğraşmıyordu, öylece bomboş bir şekilde dışarı bakıyordu. Bu hali bir tuhaftı ama üstelemedim. Kendi koltuğuma dönüp benden uzakta oturmaya özen gösteren kızıl saçlı hemşireye baktım. "Ben İlyas," dedim elimi uzatırken. Kız uzattığım elime gözlerini dikince parmaklarımı açtım. Erce'nin kolunu tuttuğumda parmaklarım kan oldu. "Siktir." Elimi eşofmanımın önüne silip tekrar uzattım. Kız elimi sıkmadı. "Birsen ben de," dedikten sonra sanki bu mümkün olabilirmiş gibi daha da uzaklaştı benden.

"Timur park etti," dedi Aram. "Siz inin ben park edip geliyorum." Ben daha kapüşonumu takarken klimayı kapattı pinti herif. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda içerideki cenaze havasından kurtulduğum için memnundum.

Ali Abi öyle zengin bir adam değildi. Emekli olalı birkaç sene olmuştu. Benim görevimde değildi ama diğerleriyle yolu kesişince onunla ben de tanışmıştım. Kaldığı tek katlı yer evi köylerdekileri andıran derme çatma bir evdi. En az otuz sene önce inşa edilmiş gibi, yapımında tuğla yerine daha çok taş kullanılmıştı. Onu gördüğümde, kapının önündeki geniş taş kemerin altına çıkmış elinde fenerle dikiliyordu. Eski alışkanlıklar kolay bırakılmıyordu.

"Abi selam."

Timur'la sarıldılar. "Mesaj atmıştım sana." Ali Abi gülerken göbeği sallanır gibi oldu.

"Sizi bekledim zaten oğlum. İçeri girin rezil haldesiniz. Hele İlyas'a bak." Etrafa sular sıçratır halde yanına gelip sarıldım.

"Abi fazla çorap var mı? Kokmayan." Ayağımın birini kaldırdım. "Feci lazım da." Ali Abi gülerken sırtıma vurdu. "Kapı açık doluşun hadi. Oo hanım kızlar da varmış." Erce'yle diğerlerine baktı. Erce ya da Karsu'nun hanım kız sıfatı taşıdığını sanmıyordum ama ortam, bunu dile getirmek için fazla hassastı.

Çıplak ayaklarımı evin girişine serdiği eski tişört gibi bir şeye silerek içeri attım kendimi. Ev, beklediğimin aksine sıcaktı. Karo zeminli koridorda ilerleyip evin tek oturma odasına girdiğimde içim daha da ısındı. Kömür sobasını görünce neredeyse mutluluktan ağlayacaktım. En güzel yeri herkesten önce kapabilmek için hızlı davranıp sobanın önüne kuruldum. Utanmasam kıçımı sobaya yaslardım aslında düşününce... Utanmıyordum. Bu yüzden çöktüğüm yerde dönüp sırtımı sobaya yasladım.

"Oh be!"

Suratsızlar kabilesi tek tek içeri girdi. Erce ile Timur tek parça gibiydiler. Timur, sanki bırakırsa biri sevgilisini elinden alacakmış gibi sıkı sıkı tutmuştu Erce'yi. Koltuğa geçip oturduklarında Timur kızın kulağına devamlı bir şeyler söylüyordu.

Sırtım yanar gibi olunca sobadan birazcık uzaklaştım. Aram, Ali Abiyle beraber içeri girip duvara yaslı beyaz masayı açtı. "Tabureleri getirir misiniz?" dedi göbüşlü adam. Birsen'le Karsu birbirlerine bakınca ekledi. "Mutfaktalar."

Tabureler masanın etrafına dizildiğinde onlara bir tek Aram'la Ali Abi oturdu. Karsu Birsen'le beraber sobanın hemen sağındaki iki kişilik eski kanepeye yerleşmişti. Hiç konuşmuyordu Karsu, eskiden de çok konuşkan bir insan değildi tabii ama onu hiç bu kadar sessiz görmemiştim. Sanki çevresindeki insanlar her an zombiye dönüşüp kıçını ısıracakmış gibi tedirgin bir ifadeyle izliyordu bizleri.

"Sen orada pişmedin mi daha? Gelsene," dedi Aram eliyle boştaki taburelerden birini bana iterken.

"Yok, böyle iyi sağ ol." Aram omuz silkip Ali Abiye döndü. "Abi soruların var biliyorum ama cevaplarını bilmesen daha iyi. Bu gece burada kalalım yarın başımızın çaresine bakarız."

Göbüş adam, küfredecekmiş gibi açtı ağzını, sonra gözleri kızlara takılınca boğazını temizledi. "O nasıl laf öyle? İstediğiniz kadar kalın. Gitmenize gerek yok."

Aram başını sağa sola salladı. "Belki gece bile kalamayız abi. Araçlar kapının önünde. Opel'de takip cihazı yoktur ama Timur'unkinde var."

"Yok," dedi Timur odanın diğer köşesinden omzundaki Erce'nin saçlarını okşarken. "Geçen ay söktük Aziz'le." Ona neden benim aracımdaki cihazı da sökmediğini soracaktım ki bir arabam olmadığını hatırladım.

"Bizi içine sürüklediğin belayı anlat hadi Aram," dedi Timur. Erce'nin başını kız sanki porselen bebekmiş gibi dikkatlice omzundan uzaklaştırdı. Erce başını koltuğun arkasına yaslarken yüzü şekilden şekle girmişti. Acı içindeydi ve sebebini ne zaman öğreneceğimi merak ediyordum.

"Sırtın yanacak," dedi kızıl. Sohbeti kaçırmamak için elimle onu susturdum.

"Ben size çay yapıp getireyim," dedi Ali Abi. Sonrasında da kaçıp mutfağa gitti. Şimdi herkes Aram'a bakıyordu. Sim kart atmalar, araç takibi sökmeler... Ne boklar döndüğünü sonunda anlayabilecektik.

Aram, "Öncelikle..." diye söze başlarken ayağa kalkıp odada volta atmaya başladı. "Yani Timur evet biliyorum başına gelen her boktan şeyin sebebinin ben olduğuma inanıyorsun ama bu kez öyle olmadı. Karaca'yı biliyordun. Erce söylemiştir." Timur gözünü kırpmadı. "Karaca arkadaşlarıyla bir kaza yaptı ve..."

"Biliyorum," dedi Timur. "O gece biz de oradaydık." Tek şaşıran Aram değildi. Ben de şaşırmıştım. Öncelikle ben kazayı bilmiyordum, ben bilmeden bu kadar çok şey olmasına şaşırmıştım.

"O gece tesise getirilirken siz yanlarında yoktunuz ama."

"Yoktuk," dedi Erce. "Paramediklere teslim edip gittik." Aram tekrar tabureye oturunca derin bir nefes aldım. "Hafızasıyla oynadılar. Sıfırlanmadan sonra hafızayla oynandığında ne olduğunu herkes biliyor. Yanında kaldığı doktor eğer biz onu oradan götürmeseydik hafızasını bir kez daha silecekti. O bunu kaldıramaz."

Odaya ölüm sessizliği çökmüştü şimdi. Gözler Karsu'daydı. O ise... Hala bir tuhaftı. Sobadan biraz daha öne çekilip vücudumu ona döndürdüm. "Karaca?" Başını kaldırıp bana baktı. "Hmm."

"Sana dokunabilir miyim?"

"Hayır."

Suratımı astım. Bu, yanlış geliyordu. İnsan kardeş gibi gördüğü birini unutur muydu?

"Sıfırlamadan sonra sahte anılar yüklenmiş. Erce'yi bile hatırlamıyor." Aram bakışlarını kaçırdı. "Engin'i bile." Tüylerim diken diken oldu. Engin... Engin bile silinmişti. Sobaya rağmen üşüdüğümü fark ederken eski yerime döndüm. "Korkunç," dedim kendi kendime ama ortam o kadar sessizdi ki herkes duymuştu. "Şimdi ne olacak?"

"Şimdi," dedi Aram bir şey söyleyecek gibi. Sonrasında ise sustu. "Ben kafayı yiyeceğim o olacak." Başını ellerinin arasına alıp masaya dayandı.

"Artık hepimiz kaçağız öyle mi?"

Kimse yanıt vermese de ben cevabımı almıştım. Zavallıydık. Tesis elini üstümüzden çektiği an yeniden o kimsesiz beş para etmez çocuklara dönüyorduk. Birçok konu hakkında bilgisi olan ama hiçbir şeyi izin almadan yapamayan çocuklar. Şimdi bir de kaçaktık.

"Tesisten kaçmayı kim başardı Aram? Bu gerçek bir soru."

Timur ayağa kalkıp Aram'ın yanındaki tabureyi uzaklaştırarak oturdu. "Ben hiç giden birini duymadım. Bir numaralı denekleri de sendin. Sen de duymamışsındır."

"Denek mi?" Karsu sonunda konuşmaya karar vermişti. Ağzını açıp her zamanki bilgeliğiyle bize yol göstermesini öyle çok isterdim ki. Kendimi başı kesik tavuk gibi oradan oraya gidemeyecek kadar yorgun hissediyordum.

"Sizler denek misiniz?"

Sırıttım.

"Bunu sanki uzaylıymışız gibi söyledin," dedim hala sırıtırken. Sobanın önündeydim ama karoda oturuyordum, kıçım donuyordu. Bir don için neler vermezdim ki…

"Sen de deneksin. Hepimiz öyleyiz. Yani kimyasallı falan deney yapılmadı bize. Bizimki psikolojik bir deneydi. Sana kimse anlatmadı mı?"

Erce, koltuktan kalkıp yanımıza geldi. Ellerini sobaya uzatırken hafifçe eğildi. "Birazını biliyor. Ona her şeyi hemen anlatamazsın. Anıları karışıyor. Toparlanmasını bekliyoruz." Uzanıp bacağını sıvazladım. "Sen nasılsın? O yara nasıl oldu?"

"Boş ver," dedi Erce avuç içlerini sobanın çatırdayan yüzeyine yaklaştırırken.

Aklıma gelen şeyle gerilerek diğerlerine döndüm. "Oğlum kimseyi öldürmediniz değil mi? Bak sıçarız ,Timur."

Timur Aram'ın üzerinden kafasını uzattı. "Ben seninleydim. Aram da hep katil gibi görünüyor zaten. Biri de çıkıp anlatmadı ki bilelim."

"Teyzemi bayılttılar," dedi Karaca. "Gerçi onu Birsen yaptı. Şırıngayı bana saplayacaktı vazgeçti."

Kafayı yiyecektim. "Senin teyzen mi var?"

"Tesisteki doktorlardan birini teyzesi sanıyor," dedi Aram.

"Eee sikerler!"

Ayağa kalktım.

"Karaca kulaklarını kapatsın siz bana bilmediğim ne varsa anlatın. Hatta Ali Abinin telefonundan diğerlerini arayalım. Gelsinler."

Aram başını sağa sola salladı. "Olmaz. Diğerlerini karıştırmam. Beşimiz sıçtık zaten geri kalan bari bundan etkilenmesin."

Aziz biz söylesek de söylemesek de bizi bulurdu. Bunu herkes bal gibi biliyordu. Ama madem Aram Bey vicdanını rahatlatmak peşindeydi, sorun yoktu.

"İstanbul'dan gitmemiz gerek," dedi Timur. "Hem de hemen. Yarın sabah yola çıkmış olalım."

Erce sobanın başından yanıtladı. "Hindistan'a da gitsek tesis bizi bulur. Karsu'dan vazgeçseler bile Aram var. İki lider gidecek ve tesis peşimize düşmeyecek. Hah!" Sinirle güldü deli kız. "Bizi bulacaklar ve sıfırlanacağız. Kar'a ne olduysa aynısı olacak." Gözleri dolunca koluyla sildi. "Sana bir şey yapamayacaklar ama," dedi sulu gözleri Karsu'dayken. "Bu kez seni saklayacağım, para da bulacağız sana. Güvende kalacaksın."

Karsu boş boş kızın suratına baktı. Dediklerinin ne kadarını anladığından emin değildim, normal bir insan gibi tepki vermiyordu. Gerçi beyniyle o kadar çok oynanmıştı ki artık normal bir insan mıydı onu da bilmiyordum.

"İyi de ben gidemem," dedi Karsu.

"Neden?" dedi Erce. "Bir kez gittin. Yine gidersin. Sana yardım ederiz."

Karsu başını sağa sola salladı. "Küçük kızı almadan bir yere gidemem." Sonrasında ise göz bebekleri büyüdü, küçüldü ve biz daha ne olduğunu anlayamadan kızıl saçlı hemşirenin kucağına bayıldı.

Erce başına üşüştüğünde suratımda mal gibi bir ifadeyle Aram'a döndüm.

"Hangi kız? Biri daha mı vardı?"

"Kimse yoktu," dedi Aram kalkıp Karsu'nun yanına giderken. Kâküllerini yüzünden çekip başını sağa sola çevirdi. "Bayıldı. Bekliyordum zaten bunu." Erce koltukta kendine yer açarken neler olduğunu anlamaya çalıştım.

"Karsu hangi küçük kızdan bahsediyor bilen var mı?"

"Hiçbir fikrim yok," dedi Aram elleri Karsu'nun başındayken. "Hiçbir fikrim yok."

Bölüm : 28.11.2024 15:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...