2. Bölüm

2. BÖLÜM; GÜLÜMSEYEN HARELER.

𝐑𝐢𝐭𝐚𝐋𝐢𝐚𝐚•🌼
ritaliaa

Yanlışım olursa affola. Umarım seversiniz iyi okumalar.🌻

***

 

Ben hiç böylesini görmemiştim. Vurdun kanıma girdin, itirazım var.

 

Attila İlhan

 

😇(😈)😇

 

Eller hissediyordum. Bedenimde, kollarımda, bacaklarımda, dudaklarımda... Her tarafımda eller vardı sanki.

"Anne?!" Koşuyordum. Sadece koşuyordum.

Üzerimdeki beyaz elbise kirden sararmıştı, nasıl sarardığını bile bilmiyordum oysa. "Anne? Lütfen dur!" var gücümle koşarak beyaz sislerin arkasındaki anneme yetişmeye çalışıyordum.

Sanki...

Sanki hep aynı yerdeydi, kımıldamıyordu. Yüzünü net bir şekilde göremiyordum annemin. Belki de buğulu gözlerim yüzündendi...

Koşmaktan nefes alamadığımı hissettim, ardından bağırarak sertçe diz üstü ölü otlara oturdum. Bana bakıyordu, hissedebiliyordum.

Sonra bir çift, bembeyaz el uzandı gözyaşlarımın ıslattığı yüzüme. Bakışlarımı usulca ölü, sararmış otlardan kaldırdım ve o güzel kahve gözleriyle karşılaştım.

Annemin gözleriyle.

Gülümsedi sadece. Bende ona gülümsedim. Çok geçmeden resmen çığlık atan karga sesini duyduğumda başımı şaşkınca yukarı kaldırdım. Üzerimde bir sürü mezar olması irkilmeme neden olmuştu. Bir karga vardı mezarların üzerinde. Bir gözünün olmaması fazlasıyla korkutucuydu. Korkuyla gözlerimi anneme çevirdim. Artık gülümsemiyordu. Ardınan ona dokunamadan çekti ellerini yüzümden. Bembeyaz elbisesi, ölü otların üzerine sürtünüyordu. Gidiyordu.

"Anne," acı içinde çığlık attım, "seni çok özledim, Burası çok korkunç!" Ama nafileydi.

Geldiği yere geri döndüğünde yüzü artık sislerden dolayı görünmüyordu. Çünkü sisler kararıyordu.

Siyah, simsiyah...

***

"Anne!" sıçrayarak uyandığımda yüzümdeki ıslaklığı farketmem çok zamanımı almamıştı. Ağlamış mıydım?

Ellerimi başıma götürdüm ve gözlerimi kapatarak ovmaya başladım.

Keşke... Keşke geri gelebilseydi.

O karga... Fazlasıyla tanıdıktı. Belki de annemin mezarında gördüğüm kargaydı.

Olabilir miydi?

Hızlı nefeslerim düzene girdiğimde yavaşça yatağımdan kalktım. Üzerime baktığımda yüzümü buruşturmadan edemedim çünkü fazasıyla terlemiştim. En iyisi sıcak bir duş almaktı. Bakışlarımı saate çevirdim, 4 olması beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Hatta ağzımdan bir hayret nidası bile döküldü.

Söve söve banyoya girdim ve ılık suyu düşünmeden açtım. İlk başta soğuk olduğu için irkilmiştim fakat su yavaş yavaş ısınıyordu. Huzurla gözlerimi kapattım.

Bugün ilk görevime gidecektim. 24 yaşıma kadar sadece bilgisayardan ya ekibi yönetiyordum, ya komut veriyordum. Ama açıkça konuşmak gerekirse gerçekten gergindim. Ama bilgisayar başında olmama rağmen günde 2 saat spor yapardım. Hatta ve hatta silah bıçaklarla da aram iyiydi. Aynı şekilde ekibin de öyleydi.

Balım dışında. O sadece dövüş ve bıçaklarla ilgileniyordu. Fazlasıyla da iyiydi.

Ilık duştan sonunda çıkabildiğimde saat çoktan beş olmuştu. Zaman ne kadar hızlı geçiyordu? 1 saat kadar banyoda mıydım? İçimden bu ufak soruları sorgularken hızlıca çekmeceme yönelip üzerime iç çamaşırlarımı geçirdim. Ardından elbise seçmek için dolaba yöneldim. Genelde elbise sevmezdim, bu yüzden çok elbisem yoktu. Kalan elbiselerime göz gezdirdiğimde koyu kahvelerim kısılmıştı.

İyi de, bunlar Müzaye için çok sadeydi!

Ne yapacağımı bilemezken yavaşça yatağa oturdum ve telefonumu elime aldım. En iyisi Balım'a mesaj atmaktı çünkü onun elbiseleri oldukça fazlaydı ve... seksiydi.

 

Balım, müzayr için elbisem yok. Bana güzel bir elbise bul.

 

Müzaye*

Cevap anında geldi.

Seksi Bal'

Tabii ki de bulurum canım. Hatta buldum bile.

Kapıyı aç ve seni harika gösterecek o elbiseye bak.

Kıpss😉😉

Mesaja sırıttığımda ayağa kalkıp dış kapıya doğru yöneldim. Balım'la aynı binada farklı dairelerde oturuyorduk. Kardeşler dışında hepimizin evi ayrıydı fakat hepimiz aynı binadaydık. Balım'ın dairesiyle benim dairem tam karşılıklı olduğu için birbirimizin evine istediğimiz gibi çıkıp giriyorduk. Aynı şekilde alt katta daireleri karşılıklı olan alp ve kardeşler de öyle yapıyorlardı. Tek fark Balım'la bizim daireler 2 katlıyken, onların dairesi tek katlıydı. Çatı katı tüm görevlerimizin olduğu yerdi.

Dış kapının önüne geldiğimde sırıtarak kapıyı açtım. Tahmin ettiğim gibi Balım da sırıtarak bana bakıyordu. Eliyle 'içeri gel' işareti yapınca ufaktan bir koridoru yokladım. Sonuçta beni sünger boblu bornozumla görmelerini istemezdim. Ve evet, bu da Balım'In işiydi. Bu düşünceye gülerken hızlıca karşı daireye koşup kendimi içeri attım ve Balım'ın odasına doğru yöneldim. O da arkamdan geliyordu.

Odaya girdiğim anda sıcaklığın huzuru beni çoktan manipüle etmişti. Balım benim gibi soğuk değildi; bir kız kardeş kadar sıcaktı. Evi de öyleydi. Bu düşünce, ona karşı içimin daha da ısınmasına neden oldu.

''Bebek, sen bu elbiseyi giyerken ben de seni seksi gösterecek makyaj malzemeleri hazırlayayım'' deyip göz kırptıktan hemen sonra arkasını döndü Balım. Dönmesine gerek yoktu; ondan hiçbir şekilde çekinmiyordum ve bu onun için de geçerliydi. Bu yüzden çekinmeden saçımdaki havluyu ve üzerimdeki sünger boblu bornozu düşünmeden yere attım. Artık siyah iç çamaşırlarımla kalmıştım.

''Balım, gerçekten mi?'' Balım'ın yatağının üzerine bıraktığı elbiseye bakarken bir yandan da gülmeden edememiştim. Çünkü bordo, seksi elbisenin altında duran sünger boblu nevresim takımı fazlasıyla komik duruyordu.

Balım ise neye güldüğümü anlamış olmalı ki o da benimle beraber güldü ve arkadan kafama minik bir sille çaktı. Hala gülerken, ''Sünger bobuma gülme Liva. O benim sevgilim.'' Dayanamayıp kahkaha attığımda arkamı dönüp bu sefer de ben omzuna hafif bir yumruk attım. Fakat çığlık atarak kaçmıştı.

Bu hallerine göz devirdim ve tekrar arkamı dönüp bordo elbiseyi elime aldım. ''Seksi derken bu kadar seksi bir elbiseden bahsettiğini düşünmüyordum.'' dedim ona dönerek. ''Düğüne mi gidiyoruz? Bu ne?''

Cevap gecikmedi. Gözlerini devirirken, ''Emin ol, müzayededeki insanları gördüğünde bunu giydiğine bile pişman olacaksın.'' sırıttı. ''Bu en hafif elbisem hayatım.'' Ona inanarak başımı onay vererek salladım ve elbiseyi giymeye başladım.

Sonrası ise hızlı bir şekilde gelişti. Balım elbisenin fermuarı konusunda yardım etmişti ve bende aynı şekilde ona yardım etmiştim. Balım benden çok ama çok daha abartılı giyinmişti. Simli siyah derin göğüs dekoltesi ve uzun, derin yırtmaçlı bir elbise giymişti. Ellerindeki siyah saten eldivenler onu fazlasıyla zengin göstermişti. Siyah topukluları herkesin ilgisini çekebilirdi. Bu gecenin yıldızı olacağından emindim.

Ben ise onun yanında gerçekten sade kalıyordum. Üzerimde fazlasıyla dar, ip askılı bordo bir elbise vardı ve kalçamın hemen altında bitiyordu. Elbisenin üzerindeki kırışıklar, elbisenin kendi modeliydi ve çok hoş duruyordu. Göğüs dekoltesi Balım'ın elbisesi kadar olmasa da derindi. Elbise ince belimi ortaya çıkarmıştı.

Sözün özeti; kendimi çırılçıplak hissediyordum.

Şuan ise makyajımı yaparken Balım saçlarımı düzleştiriyordu. Onun makyajı ve saçı çoktan hazırdı. O makyajını yaparken, ben onun saçlarını bukle modeli yapmıştım ve çok güzel olmuştu. Şimdi ben makyajımı yaparken Balım saçımı düzleştiriyordu.

Gerçekten de çok sadeydim.

''Müzayedeye gidiyoruz diye götümü yırtıyorum, ama yok!'' Saatlerdir söylenen Balım'a ters bir bakış attım. ''Kızım saç düzleştirmek ne demek ya? İnsan güzel bir model seçer!''

Bu kız beni gerçekten deli ediyordu. Bir insan yarım saat boyunca aralıksız konuşabilir miydi? ''Ya gidip geleceğiz işte, ayrıca o kadar abartılı bir yer olacağını sanmıyorum.'' dedim son kez sakince.

''İyi, sen bilirsin.'' Bu cümle birden kahkaha atmama enden oldu. Balım dans eden gergedan görmüş gibi bana bakarken ben daha çok güldüm.

Size yemin ederim, bu cümleyi her itiraz ettiğimde defalarca tekrar söylemişti.

Balım'ın bana olan şaşkınlık dolu bakışlarını umursamadan gülmeye devam ederek bordo ruju dudaklarıma sürmeye devam ettim.

***

Hayat bazen insanları zorlayabilirdi. Aslında hep zorlardı fakat ilk defa bu kadar zorlandığımı hissediyordum.

Görev ne kadar kolay gibi görünse de öyle olacağını hiç düşünmüyordum.

Görev benim için ağırdı. Hep ağır olacaktı.

Siyah maseratiden inip yürümeye başladığımda üzerimde bir sürü göz hissediyordum. Çaktırmadan etrafa bakmaya çalıştım. Balım'ın dediği gibi herkes fazlasıyla abartılı giyinmişti. Ben sıradan bir müzayede beklerken, dış görünüşü saray gibi olan bir müzayedeyi asla beklemiyordum.

Dışı böyleyse içi nasıldı Allah bilir!

Saray gibi olan müzayedeye bok atan bakışlarımı gönderirken ekip de bana yetişmişti. Kardeşler biraz arkada kalmıştı çünkü rol gereği bugün onlarla birer yabancı olacaktık.

''Kocanı kolla hatun.'' dedi Alp Balım'a bakarak. İkisi de önümden yürüyordu. Ardından dudaklarını Balım'ın kulağına yaklaştırdı. ''Tüm gözler benim üzerimde. Birazdan sağ taraftaki sarışın yaşlı teyzenin gazabına uğrayacağım.''

Kulaklarımızda hafif bir hışırtı duyuldu. ''Aptal. Umarım seni şuan herkesin duyduğunun farkındasındır.'' dedi Adel.

Hepimiz herhangi bir soruna karşı gizli, ajan kulaklığı takmıştık. Adel bize bu sayede ulaşabilmişti.

Çaktırmadan arkamı dönüp ona baktığımda zaten bana baktığını fark ettim. Dudaklarını oynatarak çok güzelsin dediğinde hafifçe gülümsedim ve bende aynı şekilde ona karşılık verdim.

Adel ve Adem asker yeşili kombin yapmışlardı. Adel asker yeşili, boğazlı, sıfır kollu bir elbise giymişti ve yaptığı dağınık topuzundan açık kahve tutamları ensesine dökülüyordu. Adem ise jilet gibi koyu yeşil takım elbise giymişti. Kardeş gibi duruyorardı.

''Bakışlarımı sakince önüme çevirirken içimde birden garip bir his oluştu. Bir an duraksadım ve etrafıma hızlıca göz gezdirdim.

Biri beni, belki de bizi izliyordu.

Hissedebiliyordum.

Balım beni sarstığında hemen kendime geldim ve ilerlemeye devam ettim. Bir gariplik vardı ama çözememiştim.

Nihayet Müzayede kapısına gelebildiğimizde sağ ve solda olmak üzere iki koruma gördüm. Yuh! Buranın müzayede olduğuna emin miyiz?

Balım ve Alp önümde durduğunda ellerimi arkamda bağlayıp beklemeye başladım.

''İyi akşamlar Necip Bey,'' lafını duyduğumda başımı daldığım yerden kaldırıp korumaya çevirdim. ''Adınızı öğrenebilir miyim Bayan?'' dedi beni süzerek. Bakışları rahatsız ediciydi.

Ellerimi bağladığım arkamdan çözüp iki yana bıraktım. Çenemi kaldırarak, ''Liva,'' dedim. ''Liva Deril.''

Adam sırıtıp yanındaki korumaya birşeyler söyledi. Ardından bana dönerek, ''Buyrun Liva Hanım. İyi akşamlar.'' dedi. Gözlerimle alaycı bir şekilde bu sefer de ben onu süzdüğümde yerinde rahatsızca kıpırdandı. Bekle şerefsiz, bekle. O çakma mavi lenslerini oyacağım senin.

İçeriye girip hızlıca etrafa göz gezdirdim. Gerçekten bir saraydan farkı yoktu. Beyaz ve altın renginin oluşturduğu lüks tekli koltuklara bakarken gözlerimi kısıp dudaklarımı ısırdım.

''Liva! Buradayız canım.'' sesin sahibine döndüğümde Balım olduğunu anlamak zor değildi. Fakat öyle bir bakıyordu ki tırsmadan edememiştim. Misafirlikte ikinci tabağı isteyince gözlerini Allah katına kadar açan anneler gibi bakıyordu. Suçlu bir çocuk gibi ellerimi önümde kavuşturup yanına yürüdüm. Masum bakışlarla göz kırpıştırıp sırıttığımda elbette onu güldürmüştüm. ''Aptal mısın sen?'' deyip omzuma vurdu.

Sırıtmaya devam ederken, ''Bu koltukları neden çal...'' hemen eliyle ağzımı kapatıp yan sandalyede bize bokmuşuz gibi bakan insanlara gülümsedi. Bunu gerçekten yaptı. Neyse ki dilimi hafifçe eline değdirdiğimde inleyerek hızlıca geri çekilmişti.

''Siz ikiniz,'' dedi Alp. Ardından o da sırıttı. ''Yan yana gelince bela oluyorsunuz.''

Hemen övündüm. ''Ne sandın.''

''Liva, sol köşedeki koltuklarda oturan bir adam bizi kesiyor.''

Balım'ın sözleriyle ufak bir şaşkınlık yaşadığımda gülümsememi bozmamak için her şeyi yaptım. Tek bir fark bizi bitirebilirdi. Güzelce konuşurken neden birden bunu söyledin ki Balım?

Ensemden akan ter damlalarını hissedebiliyordum.

Bu sırada Adem'in sesi kulaklarımızı doldurdu. ''Panik yapmayın. Sadece sizden etkilenen birisi olabilir.'' Göz ucuyla Adem ve Adel'in nerede olduklarına baktım ve içeri daha yeni girdiklerini gördüm.

Bu konuşma beni rahatlatırken Alp kaşlarını çatmıştı. Aynı saniyelerde kulaklarımızı bir ses daha doldurdu. ''Bahsettiğiniz adamı görüyorum.'' dedi Babam. ''Hala size bakıyor fakat gözlerinde hayranlık var. Size hayran olmuş olmalı. Ya da...''

Babam derin bir nefes aldı.

''Ya da?''

''Ya da, o da Loria Elması'nın peşinde''

Hepimiz şok geçirdiğimizde ifademi tek düz tutabilen bendim.

Balım'a dönüp gülümsedim. ''Baba, bu elmasın peşinde kimler var?'' ses gelmeyince devam ettim. ''Aslında o elmasın peşinde olan tek kişi biz değiliz. Öyle değil mi?'' Kahretsin! Bu elmas neden bu kadar önemliydi?

''Sanırım en az iki mafya da bu elmasın peşinde.''

Balım, babamın sözlerine kahkaha atmaya başladığımda bende gözlerimi büyüterek ona baktım. Gözlerimi büyütmemin sebebi Balım değildi. Loria Elmasının peşinde olanlardı.

Balım tepkisini hissettirmemek için gülmüştü.

''Şaka mı bu?'' dedi Balım nefesini düzeltmeye çalışırken. Bal gözlerini üzerime çevirdi. ''Elması alamazsak ne bok yiyeceğiz?'' gayet haklıydı.

''Elması alamazsak,'' deyip tekrar etti babam. ''Elması alan kişiden bir şekilde olsa da o elması alacağız.'' derin bir nefes verdi. ''O elmas bizim olmalı. Her türlü alacağız.''

Babama bu elmas olayını ne kadar sorarsam sorayım her defasında erteliyordu ve sinirlerime hakim olamıyordum. Amacını bilmediğimiz bir elması neden alırdık ki? Yaptığımız tüm görevlerin bir amacı varken, bu görevin amacı neydi?

Saçmaydı.

Düşüncelerimi bölen alkış sesleri oldu. İrkilerek sahneye baktığımda fazlasıyla enerjik bir şekilde sahneye gelen sarışın, takım elbiseli sunucuyla karşılaştım. Dikkat çekmemek için ellerimi yavaşça birbirine çarparken, bir yandan da sol köşeye bakamadan edememiştim. Koyu gözlerim, o adamın gözleriyle buluştuğunda hala bu tarafa doğru bakması beni şaşırtmıştı. Gözlerimi kısarak daha dikkatli baktım. Üzerime şüphe çekmem umrumda değildi.

Fakat o an hiç ummadığım bir şey oldu. Adam, elini hafifçe kaldırıp selam verirken, içten gülümsemesini dudaklarına kondurmuştu. Saf birisine benziyordu. O yüzden tiye alarak önüme döndüm. Boşuna tırsmıştık.

''Baylar Bayanlar, hepiniz müzayedemize hoş geldiniz.'' dedi sahnedeki adam. ''Ben Hasan Karabalık.''

''Bende akbalık amına koyayım. Bu nasıl soy ismi lan?''

Alp'in dediğine ben ve Balım kıkırdarken Adel ve Adem öksürüyorlardı. Gülmemeye çalıştıklarına emindim.

''...diyeceklerim bu kadar. Umarım keyifli bir akşam geçiririz. Dilerseniz ilk sergimizden başlayalım.'' diyen adama yüzümü buruşturdum. Gereksiz enerjisi fazlaydı.

Neredeyse yarım saat geçtiğinde fazlasıyla sıkılmıştım. Diğerlerinin sıkıldığına da emindim çünkü suratları hiç gülmüyordu. Şuan ise ellerimle yüzüme hava yapıyordum.

Gergindim.

Göğsümün üzerinde dağılan saçlarımı tek elimle arkaya attım ve kollarımı önümde bağlayarak etrafı izlemeye başladım.

Renkler beyaz ve altın renginden oluşuyordu. Şu köşedeki piyano muydu? Piyano çalmayı çok severdim. Sol köşede ki yer...

Bir dakika. Bu adam neden hala buraya bakıyor?

Gözlerimi büyüterek ona baktığımda bu sefer tepkimi gizlemedim. O ise umuramadan tekrar elini salladı ve sırıttı.

''La havle'' dedim ve başımı sol tarafa yatırarak önüme döndüm. Cidden yeterdi.

''Evet sayın konuklarımız, sırada bizim için değerli olan Loria Elması var. Bu elmasın dünya üzerinde nadir olduğunu biliyor muydunuz?'' Konuklardan onay vermeyen mırıltılar çıkınca keskin gözlerim hala Akbalıktaydı. Yoksa Karabalık mıydı? ''Ve karşınızda, Loria Elması!''

İstemsizce yerimde dikeldiğimde Balım ve Alp de pür dikkat getirilen elmasa bakıyorlardı. Ben de elması izlemeye başladım.

Gelen elmas simsiyahtı. Küçük, belki de bir silgi kadar küçüktü fakat çok güzeldi. Büyülenmiş gibi bakarken herkesin hayran bakışlarını hissedebiliyordum.

''Bir elmas bu kadar mı güzel olabilir? Bir milyon üzerinden satışı açıyorum.

''Bir milyon'' dedi sağ sandalyelerdeki bir teyze. Teyzecim, yaşın olmuş doksan. Yarın bir gün öleceksin be!''

''Bir buçuk milyon.'' dedi bir başka biri.

''İki milyon.'' diyerek birisi daha atladı.

Herkes aralarında fiyat yükseltirken şiddetli bir öksürük sesi duyuldu. Herkes susarak sesin sahibini aramaya çalıştığında bende etrafa göz gezdiriyordum.

Fakat hiç beklemediğim bir yerden yavaşça el kalkınca ufak bir şaşkınlık daha yaşadım. Allahım, şaka mı bu?

Adam gülümseyerek, ''Beş milyon'' dedi sakin bir sesle. Herkes sessizleşmişti. Bir elmasa o kadar para vereceklerini de sanmıyorum.

''Var mı artıran?''

''Altı milyon!'' dedi Balım. Çok pardon ama, bu parayı kim ödeyecek Balım?''

''Yedi milyon.'' diyerek devam etti aynı adam. Bu sefer bu tarafa bakmıyordu.

''Balım yeter bu kadar.'' Babamın sesi kulaklarımızda duyuldu. ''Yapabileceğimiz tek şey, o adamdan bir şekilde o elması almak. Bu kadar fiyat fazla.''

Balım kaybetme korkusuyla bana dönerken Akbalık konuşmayı ihmal etmemişti. ''Var mı artıran?'' bu sefer herkes sustu. Beni ise yine sinirler basmıştı. ''Sanırım ki elmas artık bu Beyefendinin olacak.'' hala herkes sessizdi. Sunucu cevabını almış olacak ki bizi bitirecek olan o kelimeleri söyledi.

''Satıyorum.''

O elmas bizim olmalıydı. Bizim olmayacaksa neden buraya gelmiştik ki?

''Satıyorum'' dedi adam bir kez daha.

Bir kez de ben denesem ne olacaktı ki?

''Sat...''

''On milyon!'' dedim gür bir sesle. Herkesten şaşkınlık dolu sesler yükselirken bazılarından da küfürler yükselmişti. Bu kişiler bizim ekipti.

Balım elini ağzına kapatmış bana bakıyor, Adel gözlerini büyütmüş bir şekilde o da bana bakıyor, Alp ve Adem ise küfür ediyordu.

Ne yapmıştım ki?

Derken artık sinir krizi geçireceğim bir an daha yaşandı. O adam... O ses...

Kahretsin!

''Yirmi milyon.'' dedi yine o adam.

Sinirden tam söveceğim an Balım anlamış gibi elini ağzıma götürdü. O adam artık buraya da bakmıyordu. Sadece gülüyordu.

Şerefsiz köpek! İnşallah o elmas götüne monte olur.

''Satıyorum'' dedi adam. Ardından bekledi.

''Satıyorum'' dedi tekrar sunucu. Satsana artık!

''Sat...''

''Sat artık şu lanet şeyi, seni adi herif!'' diye bağırdım birden. Balım elini ağzımdan çekmiş şok içinde bana bakarken Alp eliyle ağzını tutuyordu. Çekse gergedan gibi gülecekti.

Fakat o an çok daha mükemmel birşey oldu. Adel ve Adem aynı anda kahkaha atmaya başladıklarında herkes onlara katıldı. Balım ve Alp, hatta o şerefsiz zengin de buna dahildi. Sunucu bile sırıtıyordu. Manyak mısınız oğlum siz?

Bu saçma şeye dayanamayıp sertçe ayağa kalktım ve sandalyelerin arasından geçerek dışarı çıktım. Balım da arkamdan geliyordu.

Kendimi dışarı attığım an rüzgarın keskin soğuğu bedenime vurmuştu. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Balım da tabii ki dibimde bitmişti.

Ters bakışlarımı ona gönderirken ciddiydi ama gözleri hiç öyle söylemiyordu. Dudakları birden buruşunca güleceğini anladım ve kaşlarımı daha çok çattım. Bu sefer kahkaha atmıştı.

''Kahretsin! Bu görevin ne kadar önemli olduğunu hepiniz biliyorsunuz ve buna gülüyorsunuz! Neresi komik Balım?''

Balım karnını tutarak bana bakarken olayın ciddiyetini yeni kavramış olmalı ki gülüşü yavaşça soldu elini cebine attı. Sigarasını çıkarıp dudağının arasına sıkıştırdı ve diğer elini de cebine attı. Biraz kendisini yokladığında çakmağının olmadığını anlamıştım.

Umursamaz görünmeye çalışarak cebimdeki çakmağı çıkardım ve ona uzattım. O ise ciddi bir şekilde alarak sigarasını yaktı. Fakat daha içine çekmeden sigarayı ondan aldım ve ters bakışlarını umursamadan derin bir nefes çektim. O da kendine yeni bir sigara çıkarmıştı.

''Ne yapacağız Balım?'' dedim ona dönerek. ''Bu görev iptal mi?''

''Sanmıyorum.'' diyerek yanıtladı. ''Sefa amca bir yolunu bulur.''

''Yolların canı cehenneme!'' diye bağırdım. ''Ne yapacağız? Elması alabilmek için o adamın evine hizmetli olarak mı gireceğiz? Adam mı yollayacağız? Ne yapacağız Balım?''

''Öyle ya da böyle,'' diyerek sigarasından derin bir nefes çekti. ''Gerekirse öyle olsun ama alacağız.''

İşaret parmağımı ona doğru kaldırdım. ''Bunu ona yapmayacağımı bilin. Kendimi küçük düşürmem. Bunu yapmam Balım, anla beni.'' dedim ellerimi saçlarıma geçirerek.

Tam cevap verecekti ki belime dokunan bir el hissettim. Balım arkama doğru büyük gözlerle bakarken bende birden duraksadım ve onun arkasına baktım.

Bunlar kapıdaki korumalardı. Balım'ın arkasındaki adam diğer koruma ise, benim arkamdaki koruma çakma mavi lensli olmalıydı. Balım'a bakarak arkasını işaret ettim ardından, ''Şerefsiz!'' diye haykırarak hiç düşünmeden sol elimle adamın sağ elini kavradım ve arkamı döndüm. Döndüğüm gibi sağ yumruğum suratında patladığında acıyla inleyerek burnunu tuttu. Hiç düşünmeden topuklu ayakkabımla kafasına sert bir tekme geçirdiğimde işi çoktan bitmişti. Ölse pişman olmazdım ama ölmediğine emindim.

''Balım!'' diyerek arkamı döndüğümde kahkaha atmadan edememiştim. Öyle bir gülüyordum ki, sesim boş sokakta yankılanıyordu.

Balım topuklu ayakkabısıyla adamın kafasını ezerken bir elini beline koymuş, diğer eliyle sigarasını içiyordu ve adam kurtulmak için çırpınıyordu.

''Bırak.'' diye boğuk bir ses yükseldi adamdan. Büyük ihtimalle bizden böyle bir güç beklemiyorlardı. ''Bırak, lütfen.''

Balım adama doğru bakarak dudak büzdü ve ardından ayağını çekti adam tam kalkacakken aynı ayağını öyle sert adamın yüzüne geçirdi ki o şerefsiz de oyun dışı oldu.

''Balım,'' dedim gülmemin arasından. ''Bu...'' tekrar güldüm. ''Fazlasıyla,'' diz üstü çöktüm. ''İyiydi.''

Balım da bana eşlik ederek yanıma oturdu ve ikimiz de gülerek adamları izlemeye başladık. Mental sağlığımız süperdi.

Derken hiç beklemediğim bir şey daha oldu. Arkamızdan gelen yoğun ışık hızlıca arkama dönmeme neden oldu.

Simsiyah lamborghini tam arkamızda duruyordu. Bembeyaz farları gözlerimizi kısmamıza neden olmuştu. İçimi derin bir korku sarmıştı.

Arabadan iki kişi indi ve yanımıza yürümeye başladı. Sürücü koltuğundan inen kişiyi görünce ağzımın açılmasına engel olamadım ve hızlıca ayağa kalktım. Balım da benden destek alarak kalkmıştı.

Onlar bize yaklaşırken elim istemsizce Balım'In üzerine gitti. Gelen kişi bunu gördü ve üstüme doğru yürümeye devam etti.

Diğer adam arabanın önünde durmuştu ve ellerini önünde kavuşturmuştu. Koruma olduğu belliydi.

Adam üstüme doğru yürümeye devam ederken Balım önüme geçmeye çalıştı fakat onu benden bile beklemediğim bir güçle arkama çektim.

Adam tam önümde durduğunda topuklularıma rağmen boyuna yetişememiştim ve yine sinirlenmiştim. Ona alttan bakarken, ''Kimsin sen?'' dedim. Yüzüyle yüzüm arasında iki karış mesafe vardı.

Yine aynı sırıtışını yüzüne yerleştirdi ardından yüzüme yaklaşmaya çalıştı. İstemeyerek başımı geri çektim fakat onun amacı kulağıma fısıldamaktı.

Nefesi saçlarımı hareketlendirdi.

''Önce tanışsa mıydık?...''

***

LAN BEN BİLE HEYECANLANDIM ĞADLDSKPALKVSMVLKRGSBJ..

Bu bölüm burada biteerrr... Normalde cumartesi günü gelecekti fakat sabırsız ben yine dayanamadım. Umarım keyifle okumuşsunuzdur şahsen ben yazarken çok keyif aldım

Sorular aşağıda🌻

1- En sevdiğin kısım neresi oldu?

2- Sence o adam kim?

3- Ekipten en çok ısındığın kişi kim?

Bir dahaki bölümde görüşmek üzereee...

Kendine iyi bak askım öpüldün...

Bölüm : 05.12.2024 18:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
𝐑𝐢𝐭𝐚𝐋𝐢𝐚𝐚•🌼 / AmbiValans / 2. BÖLÜM; GÜLÜMSEYEN HARELER.
𝐑𝐢𝐭𝐚𝐋𝐢𝐚𝐚•🌼
AmbiValans

12 Okunma

5 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...