
Alan Walker - Faded ile yazılmıştır.
"Seni , hiç olmamış bizi ve kendimi yaktım bu gece."
🌼
Ben , 'Unuttum.' diyemezdim. Ya da 'Tamamen iyileştim.'... Ne o unutulacak biriydi ne de bende bıraktıkları öyle hemen geçip gidecek şeylerdi.
O benim ilk aşkım, ailem ve her şeyim. O benim ilk kalp ağrım, kapanmayan en büyük yaram.
Onu , kendi kendime sevmiştim. Ondan habersiz, her gün onunla yaşarken , daha da büyütmüştüm kalbimdekileri. Birazı isteyerek birazı istemeyerek... Fark etmezdi zira. Ben onu kendi içimde , herkesten habersiz, büyütmüştüm yıllar boyu.
Biraz doğru biraz yanlış.
Bana göre onu sevmem doğru değildi belki ama yanlış da değildi. Çünkü insan , birini severken yanlış veya doğru diye düşünmekte zorlanabiliyordu. Onu sevmek de işte buydu aslında. Çokça benden de habersizdi kalbime düşen o ilk kıvılcım. Farkına vardığımda ise bir kere çabalamışsam geri adım atmak için iki kere de ileriye adım atmıştım. Bunun farkındaydım. Ama bir gün olsun ona olan duygularımı büyütürken pişman olduğumu da hatırlamam. Çünkü o benim tek dayanağımdı. O , benim hayatımdı. Ve ben, hayatından vazgeçmeyi düşünemeyecek bir kız çocuğu idim. Ama yine de yanlış olduğunu bildiğim- farkına vardığım her an kendimi uzak tutmayı başarabildim. Birini sevdi, bana anlattı. Ben elimden geldiğince yine de onunla mutlu olmaya gayret gösterdim. Gözlerimi bir kere kırpsam oluk oluk akacak göz yaşlarını yanlış olduğunu bildiğimden- en çok da aslında o üzülmesin, o ona ihanet ettiğimi düşünmesin diye- kendimi durdurdum. Sustum.
Ben onu sessizce sevdim. Ve bu her şeyin içinde benim en büyük gurur sebebimdi. Sessizce sevebilmek. Ne birine kendi isteğimle belli ettim ne de ona gidip açıkça söyledim. Olması gerektiği gibi kendi düştüğüm bu durumu kendi kendime sırtladım. Elimden geldiğince kimseye yük etmeden.
Ben, onu severken çok mutlu oldum. Ama yine aynı ben, onu severken çok yoruldum. Hal işte böyleydi ki ben onu öyle birkaç yılda - sadece durarak - unutamazdım. Zihnim unutsa kalbim hala taşıdığı yorgunluğu unutamazdı.
Yıl ne olur, bu hayattaki rolüm ne olur bilmem ama şunu bilirim ki : Bir gün her şey gerçekten geride kaldığında bile ona ait kalbimde bir köşe daimi kalacaktı. Çünkü en başta o güzel bir insandı. Güzel bir dost ve - söylemek bir zamanlar gerçekten zor olsa da şimdi o kadar zor gelmiyorken - abi. Sonrasında ise sebep benim o güzel , saf ve temiz duygularım.
Diğer bir gururum da buydu işte: Benim duygularım el değmemiş bir çiçek kadar güzeldi. Ben onu , onun yüzü gibi , güzel sevmek için çok savaş vermiştim. Ve sonunda da başarmıştım.
Ama yine de... Sahiden doğru mu halen bilmem ama zaman her şeyin ilacı derler ya, belki öyle belki değil , lakin şu doğru idi : Yıllarca büyüttüğüm sevgim bile artık eskisi kadar sızlamıyordu. Kendini eskisi kadar belli etmiyordu. Bunun sebebi onu unutmaya başlamak mıydı yoksa hislerim gömülüyor muydu ellerimde sahiden bilmiyorum. Fakat artık ben ondan bahsederken, onun hakkında konuşurken eskisi kadar kalbim hızlı atmıyordu. Daha sakin ve kabul etmeliyim ki daha sağlıklı idi. Bunun en çok farkına varmamı sağlayan an dün gece idi. Onun için delicesine mutlu olsam dahi yüreğimdeki dinginliğin farkında idim. Bu... Bu güzeldi. Bu çok güzeldi.
Şimdiki ben, geçmişteki bana bakınca onun gözlerinde bazen tek bir şey görüyordu: bencillik. Bencil olduğumu söylüyordu bazı anlar. Ve geçmişteki ben bazen buna çok üzülüyordu. Kendi kendimize verdiğimiz emeğin boşa gitmesini istemiyordu ona göre. Mutlu olmayı hak ettiğimizi söylüyordu. Ama aslında o da farkındaydı ki bu saatten sonra bizim için mutluluk ona eşit olamazdı. Olmamalıydı. O hala kalbimizde güzel bir yere sahip olabilirdi ama belki de geçmişimizin de dediği gibi bencil olma zamanı gelmişti.
Biz , o yokken , iyi veya kötü yol almıştık. Belki çok değildi aldığımız yol şu dört yılda. Ama bunun da bir sebebi olduğunu biliyorduk. Biz her ne olursa olsun , her kim olursa olsun o ; onun özgürlüğünü istedik. Ruhu ve acıları azıcık da olsa dinebilecekse bunun tek yolu vardı , o da sevdikleri - ailesi - ile olmaktı. Evet, bir şeye sebep olmuştu. Kötü bir olaya. Bu yüzden herkes ona kötü diyebilirdi. Ama bilmelilerdi ki canı acımadan kimse de can acıtmazdı. Bu , evrenin bir gerçeğiydi. Bana göre de o kişi , bunu hak etmişti. Bunun için ise kimseyi suçlu görmemiştim. Görmemiştik. Tek üzüldüğümüz nokta onun yokluğu idi. Nitekim bu da sona ermişti. O artık, özgürdü. Ve bu aynı zamanda bizim de özgürlüğümüz demekti.
Artık geçmişi azad etmenin zamanı gelmişti. Çünkü biz , hiç yok desek de aslında görünemeyecek kadar küçük olan o umudu da çok uzun zaman önce kaybetmiştik. Şimdi sıra gözümüzün önündeki o yeni hayatı yaşamaktı. Küçüklüğümüzü, sevgilerimizi, acılarımızı, kalp ağrılarımızı ve daha birçok şeyi geride bırakmalıydık. Bu , bencillik değildi. Bu , yaşamaya devam etmekti. Aslında bu bizim de mutlu olabileceğimize inanmaktı. Bu, arşınladığımız yolu devam ettirmekti.
Işte bu yüzden havanın iç titreten o soğukluğuna rağmen evimin küçük balkonuna elimdeki albüm ve bir çakmak , bir de metal tabak ile çıkmıştım.
Son kez albümün kapağını açarken tüm gücüme ve cesaretime rağmen bir damla aktı sol gözümden. Ardından bir tane daha . Ve bir tane daha. Sanki ağlayan sol gözüm değildi de soldaki kalbimdi. Belki de ağlamak dediğim aslında acılarımı boşaltmaktı. Kalbimdeki o güzel , temiz sevdamı kazımaktı.
Onun fotoğraflarına baktım son kez , usul usul. Ellerim yüzünü okşadı, sevdi. Bazen öpücükler kondurdum yüzüne ve saçına , cesaretime bu kadarına şaşıp kalırken. Demiştim ya ben ona hiç adı aşk olan öpücükler vermedim diye... O yüzden. Şimdi yüreğimdeki son aşk kırıntıları onun fotoğraflarında sona ulaşırken rahattım aslında. Olduğum konuma ve yapacaklarıma rağmen onu öpmek , onu fotoğraflarını öpmek, içime bir huzur veriyordu. Daha çok öpmek, hafifletiyordu. Içimdeki emanet bu karelere bahşediliyor ve ben ağlasam dahi huzur doluyordum. Yenileniyordum.
Garipti. Çok garipti ama bu ... Çok güzeldi.
Sayfalar değişirken gördüğüm kareler de beni geçmişe götürüyordu bazen. Gülümsüyordum. Gülüyordum ve hatta kahkaha atıyordum. Şimdi her iki gözümden akan yaşlar mutluluğa evrilirken ellerim sürekli onu seviyordu. Son oluğunu bildiği halde.
Bu bir sondu. Çünkü ben hak ediyordum mutlu olmayı. Bu hayatta benim de bir yerim vardı. Birini sevmiştim doğru yanlış. Çok güzel anlarım olmuştu. Kalbimin kelebek kanadı gibi heyecandan ve aşktan pır pır attığı gibi aynı kelebeğin son çırpınışları gibi de çok uğraşmıştı , yorulmuştu.
Artık kalbim bu sevgiden çok kırılmıştı. Şimdi bazı şeyler onun için yola girerken ve - bunu demek beni kendim içimde dahi olsa ezip büsüyordu ama - aramızda bir engel kalmamışken bile olmazdı. Ben ona gidip 'Seni sevdim.' diyemezdim kendimi unutup , onu unutup. Yaşananlar ve hissedilenler... Ayıptı. Olmazdı. Kimsenin yüreği kaldırmazdı. Ve ben bir yara bandı olamazdım. Çünkü bu saatten sonra benim onunla bir geleceğimin olması demek , tam olarak bu demekti. O bir kadını delicesine sevmiş ve ondan çocukları olmuşken - bu dünyada nefes almışlar yahut almamışlar fark etmezdi - onu ömrü bitse unutamazdı. Kalbinden söküp atamazdı. Bilirdim çünkü ben ki o çok güzel severdi.
Benim de zaten daha fazla yorulacak dermanım kalmamıştı. Tek isteğim dinlenmek , huzur bulmak ve mutlu olmaktı. Belki tek başıma belki... Belki bir yoldaş ile. Zaman ne getirir bilemezdim ama biliyorum ki şimdi artık kapatmak yoktu. Kendimi önümdeki bu yeni hayata kapatmak yoktu. Çaba sarf ettiğim o yolda bu sefer daha emin ve daha güçlü adımlarken hayatın bana bahşetmek istediği o güzellikleri görecektim. Ve belki tadacaktım.
Ben bunu hak ediyordum. Içimdeki o küçük kız bunu hak ediyordu. Ama en başta azad olmak en büyük hakkı idi.
Albümün son sayfasını da çevirip kapağını kapattıktan sonra göğsüme sıkıca bastırdım ve aslında ona sarıldım. Geçmişe, hislerime, nicesine... Son kez kapak üzerinden bir öpücük kondurdum küçüklüğüme. Gözlerimdeki yaşları silip ciğerlerimi yaksa dahi soğuk hava derin bir nefes aldım. Boştaki elime çakmağı alıp taşına bastım. Küçük bir alev hafif esen rüzgara karşı direnmeye çalışırken albümün karton kapağına doğru tuttum alta metal tabak denk gelecek şekilde. Bir süre tutuşmamak için dirense de sonunda galip gelen bendim. Ve bu benim yeni hayatımdaki ilk zaferimdi.
Küçük bir kıvılcım büyüyüp elime ulaşacak kadar alev aldığında onu tabağın içine bırakıp yanışını seyrettim. Ve bunu izlerken tuhaftır ki hiç canım yanmadı. Aksine azıcık da olsa mutlulukla yüreğimdeki hafifleme ile izledim. O mutluluk , küçük zaferimin hediyesiydi.
Albüm yandı. Kıvılcım aleve döndü. Alev paramparça etti küçüklüğümü, onu. Alevler küle dönüştü. En sonunda söndü. Tüm bu süre boyunca ise ben sadece izledim. Tüm soğuğa rağmen. Ellerimin titremesine, kollarımın hırkama rağmen buz kesmesine, ayaklarımın donmasına karşın. Zihnimde tek bir cümle yankılanırken cümlenin verdiği bir ızdırap vardı. Beni titreten , üşüten. Ama kalıcı olmayan.
"Seni, hiç olmamış bizi ve kendimi yaktım bu gece."
En son işte her şey bitince zorlukla ayağa kalkıp hırkamın uzun kolu ile tabağı tutup küçük mutfağıma girdim. Hiç düşünmeden tabağı külleri ile beraber çöpe attım. Sonra üstümdeki hırkayı çıkarıp onu da beraberinde.
Anıları ve izlerini artık taşımak istemiyordum.
Balkon kapısını kapatıp banyoya doğru ilerlerken birkaç derin nefes aldım. Aynı zamanda da üstümdeki parçalardan birer birer kurtulup elimde bir yumak oluşturdum. Banyo kapısını açıp çamaşırlarımı kirli sepetine atarken hedefim küvetti. Küvete girip orta sıcaklıkta bir su ayarladıktan sonra henüz ısınmamış ve buz gibi olan zemine oturdum. Başımdan aşağı sular akarken daha da rahatladığımı hissettim. Ellerim kırdığım dizlerimin üzerinden çekilip saçlarıma çıktı. Onları okşadı. Ve gözlerimi dudaklarım arasından çıkan derin bir solukla kapandı. Sonra enseme küçük küçük masajlar yaptı ellerim. Etimi sıktı ve saldı. Omuzlarımı sıvazladı ve bir süre o şekilde kaldı.
Kaç dakika o şekilde , ılık suyun altında kaldım bilmiyorum. En son kendime gelip de gözlerimi açınca bir elim şampuanıma uzanacakken içeriden telefonumun sesi yükseldi. Umursamadım ama o kapanmadı. Sonuna kadar çaldı ve en son bir mesaj sesi yükseldi. Yine de merakıma yenik düşüp küvetten çıkarken farkında değildim yeni hayatımda çok güzel bir yere sahip olacak birine doğru adımladığımın.
Telefonumu çalışma masamın üzerinden alıp mesaj atana baktım. Kerem'di. Arayan da oydu zira. Ve mesajında şöyle diyordu :
"Seni evime davet ediyorum bu hafta sonu için. Evimize yani. Fatih ile benim. Tabii Fatih'in kardeşi ile birlikte. Umuyorum ki müsaitsindir. Seni bekliyorum. Cevap vermeni yani."
🌼
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.84k Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |