
"Haberin olsun."
🌼
"Ben sandım ki ..."
"Yanlış sandın. "
Cümlesini dahi bitirmesine izin vermeden araya girmem beni duraklatınca onun hafif şaşkın yüzüne bakakaldım bir an. Bu... Bu biraz şey gibi olmuştu, zaten bu anı bekliyormuşum gibi. Zaten onunla kahve içmeyi istiyormuşum gibi…
Birazcık utandığımı hissederken üzerimdeki kabanı çıkarıp yan taraftaki sandalyeye koydum bir yandan da söze girdim tekrardan.
"Yani... Seninle oturup bir kahve içmem için bir engel yok ki. Orada da sınavımın olduğunu ama bunun için vaktimin olduğunu söyleyecektim."
Ne kadar kendimi ifade edebildim bilmiyordum ama o beni anlamış gibi yüzündeki ifadeyi tebessüme döndürüp önündeki kahve bardağına çevirdi gözlerini. Bu beni rahatlatırken bardağa uzandı ve "Teşekkür ederim kahve için. Çok güzel kokuyor." dedi. Bu söylediği ile ben de kendi bardağıma uzandım.
"Ne demek... Umarım tadını da beğenirsin. Sütlü kahve aldım ikimize de. Buranın en güzel kahvesi. Gerçekten iyi yapıyorlar."
Bana bakarak kahvesinden bir yudum alırken ben de kendi bardağımı dudağıma yaslayıp sıcacık kahvemden bir yudum aldım. Önce dudağıma yayılan sıcaklık sonra dilimde duyumsadığım aromasının o güzel tadı ve en son boğazımdan aşağı inerken sağladığı o hafif gıdıklanma hissi ister istemez gözlerimi kapatıp hafifçe mırıldanmamı sağladı. Gerçekten dediğim kadar vardı, bu kahveyi çok güzel yapıyorlardı.
"Çok güzel..."
Kerem'in neredeyse mırıldanır gibi çıkan sesi ile gözlerimi açıp ona bakarken onun da bana baktığını görmek beni dumura uğratırken ne dediğimden habersiz dudaklarımdan bir soru döküldü.
" Ne çok güzel ? "
Belki bir saniye , sadece bir saniye kadar bile düşünsem bu soruyu sormazdım ama yüzüme dikkatle bakan yeşil gözleri ile gerçekten bir şeyi çok beğendiğini belli eden yüz ifadesi bana bu şansı tanımamıştı ki...
" Kahve... Kahve çok güzel. " dedi geriye yaslanırken. Onda ilk defa gördüğüm eğlenen bir ifade ile.
" Tabii. Kahve. Evet..." diye mırıldanırken bu kez de boynumdaki şalı çıkarıp yan tarafa iliştirdim. Gözlerimi cama dikip kafeye girip çıkanlara bakarken bir süre böyle duracağım meçhul gibiydi.
🌼
"Işte patoloji sınavı kaldı bir de. Ondan korkuyorum en çok. Çalıştım güzelce ama emin olamıyorum."
"Patoloji biraz sıkıntılı olabiliyor genelde. Haklısın. Ama benim patolojim iyiydi. Istersen sana yardımcı olabilirim sınavdan önce. Hem ne tarz soruların geleceğini de gösterebilirim."
Konuşmamız her öğrencide olduğu gibi bir süre sonra derslere ve sınavlara gelmişken bana böyle bir teklif yapmasını beklemiyordum açıkçası. Çünkü ne kadar sıkı çalışmak zorunda olduğunu biliyordum az çok. Hem staj hem sınavlar... Ve bildiğim kadarı ile kendisi hastanede bazı günler gönüllü olarak da çalışıyordu alıştırma olsun diye. Hatta şu an burada oturup benimle kahve içebiliyor oluşu şu günlerde en azından biraz ütopikti onun açısından.
" Teşekkür ederim. Bu benim için gerçekten çok güzel olurdu ama... Ama bu senin için zor olmaz mı? Çok yoğun olduğunu biliyorum. Seni sıkıntıya sokmak istemem. Halledebilirim ben."
" Elbette halledebilirsin Papatya. Senin gibi istikrarlı bir öğrencinin yapamayacağından şüphem yok zaten. Ama yardımcı olmak istiyorum. Hem ben de bilgilerimi tazelerim fena mı... Beni zora falan da sokmazsın ayrıca, teklif eden benim. Ve evet yoğunum ama eminim ki senin için zaman bulabilirim. "
Hiç düşünmeden verdiği cevap beni mutlu etmişken yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Hayır. Olmak istemedim.
Konuşması, mimikleri, hareketleri ve düşünceleri... Itiraf etmeliydim ki beni rahatlatıyordu. Güzel ve iyi bir insandı o. Kendim zaten ona dair tek kötü bir şey görmemişken çevreden de öyle bir şey duymamıştım. O, insanların hayatında isteyebileceği karakterde biri idi.
" Pekii, şey... Haftaya sınavım. Pazartesi. "
" Çok güzel o zaman. Hafta sonu boş vaktim oluyor genelde. Ben sana günü ve saati haber veririm. Olur mu ? "
"Olur tabii." derken ben onun telefonu çaldı. Başta sessize alsa da sonradan "Kusura bakma Papatya, önemli olabilir." diyerek açtı. Bir süre karşı tarafı dinledi ve sonra yüzünde üzülmüş gibi bir ifade oluşurken bana doğru çevirdi gözlerini. Bana olan bakışı çok uzun sürmezken boştaki ile alnını sıvazladı bir yandan da " Tamam. Tamam Fatih. Geliyorum. Bensiz başlamayın." diyerek. Sonra telefonu kapattı ve merakla ona bakan bana döndü tekrar.
" Bir şey mi oldu? Yüzün düştü. Bir şeye üzülmüş gibisin. Her şey yolunda mı? "
Ona olan sorularıma karşı birkaç saniye kadar sadece bana bakıp cevap vermezken endişelendiğimi hissediyordum. Neyse ki suskunluğunu çok uzatmadan konuşmaya başlamıştı.
" Yok, her şey yolunda. Sadece bir sunum üzerinde çalışıyorduk da onda bir aksilik olmuş. O yüzden... O yüzden gitmem gerekiyor. Papatya çok üzgünüm!"
Canı kesilmiş gibi sıraladığı birkaç cümlenin hemen arkasından sesini benim duyabileceğim kadar da olsa yükseltince son cümlesinde gelen rahatlık duygusu tekrar yerini endişeye bırakırken ben de oturduğum yerden doğruldum.
" Neden? N'oldu? Hani her şey yolunda idi?"
" Yok yok! Yolunda tabii. Sakin ol. Bir şey yok."
Sol elini ensesine götürürken bileğindeki bileklik dikkatimi üzerine çekmişti o an, o konuşurken. Siyah boncukları olan normal bir erkek bilekliği idi ama onu farklı yapan küçük bir detay vardı tam ortasında. Bilekliğin ortasına denk gelen ama hafif yan kaymasından dolayı şimdi benim de görebildiğim küçük bir papatya simgesi. Küçük ve oraya ait olmadığı belli olan bir boncuk tanesi.
"Sadece ,seninle konuşuyorduk ne güzel... Konuşmamızı yarıda bırakmak istemezdim. O yüzden işte."
Onun tekrar konuşması ile bakışlarımı bileklikten çekip ona döndürürken bakışlarımı o oturduğu sandalyeden kalkıyordu bile.
" Gitmem lazım. "
O anın biraz hızlı geliştiğini hissediyordum yine de uyum sağlayıp ben de ayağa kalkarken " Sorun yok benim için. " diyebildim.
Yana koyduğu montunu ve masadaki kalem kutusunu alırken bardağında kalan son yudum kahveyi de içip tekrar bana döndü.
" Kahve için tekrar teşekkür ederim. Gerçi ben seni çağırmıştım başta ama... Nasip. Bir dahakine kahveleri ben ısmarlarım. Olur mu?"
Bakışları küçük bir çocuğun kendi istediği şey için bir aile büyüğünü ikna etmeye çalışması gibiydi. İstekli, heyecanlı , umutlu ve az da olsa korkak.
Dudaklarımın kıvrılma isteğini bu defa kendime sakladım sadece ve ona " Olur ." derken vedalaşmak adına elimi uzattım. O da uzandı elime ama birkaç adım atıp masa ile sandalye arasından çıkıp bana doğru ilerledi elimi tutmaya devam ederken.
Elleri ... Sanki titriyor gibiydi, biraz da soğuktu teni. Ve tutuşu... Hafif. Çok hafifti. Biraz çekinir ama çekinmek de istemez gibi. Sanki bu fırsatı bir daha yakalayamayabilirmiş gibi.
Yine bir şeyler çok tanıdıktı.
Ne olduğunu anlamadan onu hemen bir iki adım ötemde buldum. Yüzünde bir tereddüt emaresi gezerken yüzüme yaklaştı yüzü yavaşça. Bana dakikalar ama gerçekte saniye belki de saliseler süren o kısacık sürede yüzü yan tarafa kayıp başımın yanına yaslandı başı ve " Görüşürüz Papatya. " derken benimle aslında herkesin yapabileceği gibi kısaca vedalaştı. Ona zorlukla "Görüşürüz" derken de ben bana son kez bakıp gülümsedi ve bu defa " Görüşelim." deyip yanımdan hızlı adımlar ile ayrıldı.
Biraz beni bıraktığı o konumda kalakalmak kesinlikle yaşadığım ani duygu değişimlerindendi. Ve bunun sebebi olan kişi de az önce kafenin kapısından çıkan oydu.
Kerem.
🌼
Perşembe akşamı cuma günkü sınavım için son tekrarları yaparken masada duran telefonuma bir mesaj gelince başta umursamadan çalışmaya devam ettim. Sonrasında merakına yenik düşüp telefonu elime alınca mesajın Kerem'den geldiğini görünce mesaj kutusuna girdim.
' Merhaba Papatya. Patoloji sınavı için bir gün ayarlayacaktık ya... Cumartesi günü saat üç senin için uygun olur mu? Daha erken bir saat olması için uğraştım ama elimden bu kadarı geldi. '
'Merhaba Kerem. Benim için uygun olur ama sen eminsin değil mi bu konuda... Seni sıkıntıya düşürmek istemem. '
Gönderdiğim mesajın henüz dakikası dolmadan ondan yeni bir mesaj gelmesi ile benden mesaj beklediğini anlamış oldum.
' Papatya ... Dedim ya sen beni sıkıntıya sokmazsın , teklifi yapan benim ve senin için zaman bulabilirim diye. Lütfen daha fazla ısrar etme. '
Ben mesajını okurken bir tane daha attı.
' O zaman Cofee'de buluşalım mı? Hem bize çok uzak değil hem de ders çalışmak için uygun bir ortam. '
Cevap yazdım ben de hemen.
' Pekii. Sen öyle diyorsan öyle olsun. Ve olur. Orası güzel. Cofee'de buluşalım. '
🌼
Cumartesi günü sabah erkenden kalmıştım aslında buluşma saatimize daha çok varken. Güzel bir kahvaltı hazırlamaya karar vermişken kendime aklıma gelmesi ile de ders çalışırken yemek için bir şeyler hazırlamaya karar vermiştim hemen. Normalde o tarz yerlere dışarıdan bir şeyler götürülmezdi pek. Yine de oraya gidenlerin çoğu öğrenci olduğundan bu konuda bir şey demezlerdi abartı olmadığı sürece. Ve ben de zaten sadece kurabiye yapacaktım. İçecek bir şeyler de oradan alırdık.
Kahvaltı , kurabiye ve hazırlık derken saat iki olmuştu bile. Aynada son kez kendime bakıp üstümdeki kırmızı çiçek desenli siyah elbisemin dizlerimde biten boyunu biraz düzelttim. Mutfağa bıraktığım saklama kabı ve çantamı da alıp dış kapıya geldim. Siyah, kalın külotlu çorabımın üstüne bir babet çorabı giyip kısa topuklu botlarımı da giydim. Bugün hava biraz soğuktu ama yağmur yoktu. Ben de buna güvenip sadece kabanımı alıp yola koyuldum.
On - on beş dakika süren tramvay yolculuğumdan sonra da nihayet buluşacağımız yerde onu bekliyordum. Bana yolda oldugunu söyleyen bir mesajı birkaç dakika önce atmıştı ve zaten saat henüz iki kırk idi. Ben de o sırada bu saatlerde pek kalabalık olmayan kafede sakin bir köşeye oturmuş çay içerek onu bekliyordum. Ki ben daha ilk bardağımı bitirmeden de o gelmişti zaten.
Kafeden girişini ve etrafta beni arayışını görünce elimi kaldırıp beni bulabilmesi için el salladım yavaşça. Beni hemen fark edip bana doğru adımlarken oturduğum koltuktan kalktım ben de. Bana ulaşınca o yine gülümsedi ve geçen sefer yaptığı gibi hafif sarıldı bana bu defa 'hoş buldum' demek için.
" Hoş geldin. "
" Hoş buldum. Umarım çok beklemedim seni. "
" Yok. Ben zaten erken geldim ki saat de henüz üç değil. "
"Güzel o zaman. Bekletmek istemem seni. Oturalım hadi madem."
Az önce kalktığım koltukta yan tarafa oturunca ben de kendi yerime geçtim. Montunu çıkarıp yanındaki boş yere koyarken o ben de saklama kabımla birlikte kitaplarımı koydum masanın üstüne. Kabın kapağını açarken " Umarım hindistan cevizli ve damla çikolatalı kurabiye seviyorsundur. Yanına da çay alalım. Öyle daha güzel oluyor bu. " dedim. Bakışları saklama kabını bulurken gülümsedi ve " Sevmez olur muyum... Ne zahmet ettin ama. Vaktini almıştır senin şimdi vize haftanda. " dedi. Ben de bunun üzerine yarı alaylı yarı ciddi bir ifade ile " Sen bana vakit ayırırken vize haftanda çok güzel ama, değil mi?" dedim.
" Evet, güzel. Çok güzel. Doğru diyorsun Papatya. Çay alıp geliyorum. "
Gülerek söylediği cümlenin hemen arkasından sol gözünü kırpıp masadan kalktı ve o kasa kısmına doğru ilerlerken arkasından bir süre aralık dudaklarla bakmak zorunda kaldım.
Bazen. Bazı anlar onunla konuşmak beni dumura uğratabiliyordu.
🌼
" Bak bunlar geçen senelerde sorulan sorulara benzer sorular. Bunları da çözersen sınavdan önce halledersin. Zaten konu olarak hiç eksiğin yok Papatya. "
Önümdeki bardaktan bir yudum çay alıp yanında getirdiği zarf dosyadan çıkardığı kağıtlara baktım.
" İyi de... Bizim okulda sorular paylaşılmıyor ki. Sen nasıl buldun onlara benzerleri? "
Kağıtlarda gezen elleri durdu ve bakışları beni bulmadan önce sol eli yine ensesine gitti. Orada oyalanırken eli yine geçen sefer olduğu gibi bana alttan alttan baktı. Üstelik bu defa yanımda da oturuyordu. Ama işte o uzun boyuna rağmen alttan alttan bakabilmeyi yine başardı.
" Şey... Ben biraz araştırdım. Tanıdıklara falan sordum. Bir de biliyorsundur belki, dersin hocası babamın arkadaşı. Beni de çok sever. Biraz rica ettim. O da kırmadı sağ olsun. Geçen senelerde en çok sorduğu konulardan bir iki söyledi. Öyle işte. "
Babası okulla iletişimi olan hastanelerden birinde doktor diye biliyordum. Ve bizim okuldaki çoğu hoca ile de arkadaş olduğunu duymuştum zaten. Kerem'in de hemen hemen tüm hocalarla arasının iyi olduğunun farkındaydım ki zaten Kerem çok çalışkan ve başarılı bir öğrenci idi. Onun tam bir örnek öğrenci profili varken şimdi benimle konuşurken sanki torpille bir şeyler yapmış gibi hissetmesi ve bu yüzden utanması gereksizdi. Yüz ifadesi bunun tam tersini söylese de.
Öte yandan benim için uğraşması... Çok değerli idi. O soruların benzerlerini hatta geçen yıllarda çıkan konuları bile bulmak çoğu zaman zordu okulumuzda.
" Anladım. Okul birincisi öğrencisinin isteğini geri çevirmek istememiş olsa gerek. " derken onun hissettiği utanç duygusunun asıllı olmadığını söylemek istedim aslında.
" Ve teşekkür ederim Kerem. Hem bugün için hem de şu sorular için... Gerçekten ne desem az kalır. "
" Bir şey dememe gere yok ki. İkimiz de bus iten kârlı çıktık bence. " deyip bir kutu kurabiyeden kalan son bir taneyi de ağzına atıp bana kârını gösterdi. Ona gülümserken " Afiyet olsun. " dedim.
Sonrasında biraz da sorulara bakmıştık. Ama hem saat altıyı geçtiğinden, hava yavaş yavaş karardığından hem de yorulduğumuz için bitirmeye karar verdik. Getirdiği soruları bana zarf dosyası ile verirken alıp çantama koydum diğer eşyalarımla birlikte. Hesabı da ödeyip oradan ayrılırken tramvaya binmek üzere ilerledik yolda. Yolumuz çok sürmeden de bu saatlerde normalden daha kalabalık olan tramvaya binip köşede kalan bir yerde ayakta yer bulabildik. Birbirimize yakın duran bedenlerimiz tramvayın benim çantamı düzeltmek için ellerimi kaldırdığım an hareket etmesi ile daha da yaklaşırken ellerim onun karnına yaslandı ve onun bir eli demir parçasını tutarken diğer eli belimi kavradı hemen. Burnumun ucu neredeyse göğsüne değiyordu ve o... Çok güzel kokuyordu. Montundan biraz yağmur kokusu da geliyordu ama daha çok ne olduğunu anlayamadığım bir parfüm kokusu var gibiydi. Çok yoğun değildi ama şimdi ben bu durumda iken hissedebiliyordum.
" İyi misin Papatya? "
Kulağımın hemen dibinde onun sesini duymak ve dudaklarından çıkan sıcak havayı hissetmek içimi gıdıklarken hemen olduğum konumdan geri çekilmemi sağladı. Aksi takdirde hissettiğim şeyler biraz ürkütücü gelmişti o an.
" İyiyim iyiyim. " diyebildim sadece. Sonra da inene kadar ona hiç bakmadan ayakkabılarımızı falan izlemiştim. Onunkilerin yanında küçük kalan botlarım ve onun postala benzeyen ayakkabıları...
Nihayet tramvaydan da inince sessizce ikimiz de evlerimize doğru ilerliyorduk yan yana. İkimizde de bir süredir ses çıkmıyordu. Garipti ama rahatsız etmiyordu. Sanki şimdi hava tamamen karmak üzere iken ve hafiften çiselemeye başlamışken hava her şey yolunda imiş gibi güzeldi. En azından benim için. O ne hissediyordu şu an bilmiyordum ama onun da aynısını hissetmesini umdum.
" Papatya. " dedi bir an sonra. Evime çok yaklaşmıştık o sırada.
Adımı söyledi sadece. Ya da söyleyebildi. Çünkü hemen arkasından sustu. Ve ben ona bakarken bile dönüp bana bakmadı ama ayakları ile yerdeki küçücük şu birikintisine basarken yutkunduğunu hissettim.
" Efendim. " dedim bir süre daha sustu. O sırada adımlarımız yavaşlamış olsa da çokça evime daha da yaklaştık. Binanın önüne geldik.
Tekrar ona dönüp konuşmasını bekledim.
Nihayet bana döndü , dönmeden hemen önce derin bir nefes alıp.
" Ben. Ben bilmeni istiyorum. " dedi. Bir cesaretle söyler gibi. Hani aniden bir cesaret gelir de size normalde sizi zorlayacak şeyleri bir çırpıda söylersiniz, onun gibiydi işte.
Neyi, diye sormak istedim bir an.
Dudaklarım aralandı hatta. Ama yapamadım.
Heyecanlandım.
Kalbimin normalden hızlı attığını göğüs kafesime sert vuruşlarından anladım.
Onun da benden çok da farklı olmadığını hatta benden çok çok daha fazlası olduğunu anlamak için başka bir şeye gerek yoktu. Gözlerinin ve çattığı kaşlarının yüzüne kondurduğu o ifade yeterdi buna.
Elleri birbirine dolandı, tamamen karşıma geçti.
" Ben bilmeni istiyorum. Çünkü düşündüm, böylesi daha iyi olur dedim. Senin bunu bilmen gerekir. Hem... Hem ben çokça bekledim bence. Bence. "
Başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Derin bir soluk alıp göğüs kafesinin şişmesine sebep olurken çiseleyen yağmur hızlanmaya başladı. Saçlarımız tane tane ıslanmaya başlarken giysilerimizde izler bırakıyordu.
Ama en çok nasibi onun diğerlerine oranla daha uzun ve başına buyruk duran alnının üstündeki saç uçları alıyordu. Neredeyse ıslanmışlardı tamamen.
" Önce gel, binanın kapısını aç sen. Çünkü ben dedikten sonra duramam gibi. En azından şimdilik. Sen binaya sağ salim girmeden gidemem de... Aç sen kapıyı." deyip bana binanın giriş kapısını açtırttı ben ne oluyor bile diyemeden.
Aslında biliyordum ne oluyordu...
Bir elimle binanın ağır kapısını tutmaya çalışırken diğer elim çantamda ona bakmaya başladım tekrardan.
" Ben. " dedi.
Durdu. Ve devam etti.
" Ben senden hoşlanıyorum Papatya. Çok hoşlanıyorum. Ben senden uzun bir süredir çok hoşlanıyorum. "
Elleri yine ensesine gitti ve yağmur artık tamamen artmış onu ıslatırken sırılsıklam es vermeden devam etti. Sanki bir an sussa fırsatı olmayacak gibi.
" Bil istedim. Hakkın diye düşündüm. Ben seni seviyorum Papatya, haberin olsun. "
Sonra bana tek bir cümle kurmam için bile izin vermeden binadan içeri girmemi sağladı ve kapıyı kapatıp gitti.
Binanın dış kapısının önündeki ben ise ne kadar orada o şekilde kaldım bilmiyorum. Nasıl yukarı evime çıktım, nasıl üzerimi değiştirip kendimi yatağa attım ... Hatırlamıyorum.
Ama o geceye dair hatırladıklarıma ve hatırlayacaklardır ek bir şey daha vardı. O da : Yorganın içinde iken ayın ışığının hafifçe aydınlattığı odamda tavanı izleyip o anları tekrar tekrar zihnimde canladırırken bir an kahkaha atmam ve yorganı başıma kadar çekip " Şapşal. " demem.
"Ben seni seviyorum Papatya, haberin olsun."
Evet, haberim olsun.
🌼
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.84k Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |