
"Kalbime eseni yaparak..."
🌼
" Aa, Papatya! "
Biri tarafından adımın seslenildiğini duyunca yönümü sesin geldiği tarafa çevirdim.
" Nasılsın ? " diye soran Buse idi. Onu kahvaltı gününden sonra hiç görmemiş ve iletişim kurmamıştım onunla. Bu hem çok da yakın olmamamızdan hem de sınavların yoğunluğundan kaynaklı diye düşünüyordum. Kaldı ki öyle çok da konuşacak konumuz olacağını sanmıyordum. Yine de ona içim ısınmıştı ve şimdi bana gülümseyerek bakan yüzünü görmek beni mutlu etmişti.
" Iyiyim Buse. Sen nasılsın? Nasıl gidiyor? " diye cevapladım ben de onu. Bana biraz daha yaklaşıp yüzüne kondurduğu bıkmışlık ifadesi ile konuşmaya başladı.
" Ay nasıl olayım, vizelerle savaş içindeyim resmen. Beni çok zorluyorlar. Hayatta kalmaya çalışıyorum yani anlayacağın. "
Verdiği cevap beni eğlendirirken küçük bir kahkaha ile karşılık verdim ona. Bir yandan da başımı onaylar anlamda sallarken " Haklısın. " dedim.
" Vallahi öyle. Yetişemiyorum artık. Iyi kötü bir bitse de rahatlasak azıcık. "
Onunla aynı fikirde olduğumu belli ederken bir yandan da okulun bahçesinde ilerliyorduk. Herkes az önce bizimle birlikte sınavdan çıktığı için bahçe kalabalıktı. Bu yüzden kenardan yol almaya çalışıyor, gürültüden dolayı da biraz yüksek sesle konuşuyorduk.
" Ee senin nasıl gidiyor sınavlar? Bugün patoloji vardı, nasıldı? "
" Yani ben de zorlanıyorum ama yine de iyi sayılır genel olarak. Patoloji de güzeldi. Umduğumdan iyi geçti en azından. " diye konuşurken bana bakan gözlerindeki meraklı ifadenin kaybolacağını düşünmüştüm ama hâlâ aynı hatta daha da arttığını görünce kaşlarımı kaldırarak ona bakmaya başladım ben de. Bir yandan da gülümsemeden edemiyordum. Yüz ifadesi hayli haylaz ve komikti.
" Yaa , ne güzel... " dedi sadece. Ve bakışları benden koparken ona bakmaya devam ediyordum ben. Ki çok sürmeden de dilinin altındaki baklayı çıkarmaya başlamıştı bile.
" Abim şey demişti. Kerem abi sana patolojide yardım etmiş. "
" Evet. Sağ olsun Kerem bana yardım etti. Aslında onun sayesinde bu kadar iyi geçti sınavım diyebilirim. "
Aniden bana döndürdüğü bakışlarında heyecanlı bir ifade vardı şimdi. Ki sesi de bunu yansıtırken zaten devam etti.
" Yaa, çok güzel! Sevindim senin için. Kerem abi de iyidir. Çok iyidir. Yani patolojide. Öyle demişti de. Ondan. "
Bir iki saniye kadar susup devam etti.
" Teşekkür ettin mi? " diye sormasını ise beklemiyordum aslında. Elbette ona beni çalıştırdığı gün teşekkür etmiştim. Ve yine edebilirdim, tabii öncesinde onunla karşılaşmam gerekiyordu. Yine de cevap vermek için dudaklarımı aralamıştım ki bana yine fırsat vermeden konuşmaya devam etti hızla. Oldukça heyecanlı ve hiperaktif duruyordu ifadeleri.
" Daha yeni çıktık tabii sınavdan. Nasıl edebilirsin ki... Bir de ben geldim yanına hemen. Ben gideyim o zaman da sen de teşekkür et ona. Sonuçta zor bir sınavdı. Et sen. Ben olsam bir kahve de ısmarlardım mesela. Kuru kuruya olmaz ki. Evet evet, güzel bir teşekkür olurdu. Hadi gittim ben o zaman. Kendine dikkat et Papatya. Bir ara biz de bir kahve içelim. " dedi ve beni birden kendine çekip ne olduğunu anlamam için ya da ona en azından bir ' görüşürüz ' diyebilmem için fırsat vermeden sarılıp öptü ve hızlı adımlarla ilerledi, birkaç saniye içinde kadrajımdan çıktı.
Az önce kendi kendine konuşup benim adıma karar almış ve üstüne üstlük bir de küçük bir plan yapmıştı. Yerinde bir başkası olsa bu emrivaki tavrını onaylamaz ve belki de sert bir tepki verirdim. Ama onun tüm konuşması boyunca tepkileri o kadar yumuşak, heyecanlı, komik ve iyimserdi ki... Gittiği yöne hâlâ bakmaya devam ederken yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım ve başımı sağa sola sallarken cebimden telefonumu çıkardım.
Buse'nin ne yapmaya çalıştığını anlayabiliyordum. Kerem ile bir araya getirmeye çalışıyordu beni. Bunu biraz da gizlice yapmaya çalıştığı belliydi ama ne yazık ki bu konuda çok da başarılı değildi. Yine de ona istediğini verecektim. Çünkü hem o ' biz ' hakkında güzel düşünüyordu, bunu o gün mutfakta abisi ile konuşurken duyduklarımdan anlayabiliyordum , hem de biraz da ben istiyordum. Evet, istiyordum.
Aslında garip geliyordu, böyle biraz hızlı olması. Ama güzel hissediyordum. Ve farklı. Öyle ki daha önce böyle hissettiğimi hatırlamıyordum ben. Bu, bu benim daha önce tattığım bir duygu değildi. Buna benzer bir şeyleri hatırlıyorum ama onlar gülümsemeden - mutluluktan çok bana kalp ağrısı veriyordu. Canımı hepsinden çok acıtıyordu ve ben bunu normal sanıyordum. Kendimi güçsüz hissediyordum , öyle olmalıymış gibi geliyordu. Sanki sevmek , aşık olmak çokça da bu gibiydi. Acı çekmek, o acıyı kabullenmek. Lakin şimdi hissettiklerim... Aşık değildim, biliyordum bunu ama hoşlanıyordum ve içimdeki o kalbi kırık kız çocuğu istemeden şey diye soruyordu : Sadece hoşlanmak bile bu kadar güzelse ya ilerisi nasıldır? Ya sevsek onu, nasıl mutlu oluruz değil mi...
Bir de biri tarafından sevilmek , birini sevmekten çok farklıymış.
Çok farklı ve çok güzel. Daha sakin , daha huzurlu. Kalbim dinlendiğini hissediyordu. Heyecanlanıyordu çokça. Yenileniyordu.
Daha güçlü hissediyordum. Hem hissettiklerimi hem de kendimi. Bu benim için , aslında birkaç yıl önceki ben için bilhassa, paha biçilemez bir şeydi.
Benim için birini severken kendini güçlü hissetmek anlatmaya kelimeler bulamayacağım kadar değerliydi.
Ve ben, bunun peşinden ilerlemek istiyordum. Çok düşünmeden, biraz da anı yaşayarak ve kalbime eseni yaparak.
Mesajlar kısmında Kerem'in adını bulup mesaj sayfasına girdim ve düşünmeden ilk aklıma gelenleri yazıp gönderdim.
" Müsait olduğun bir an kahve içelim mi ? "
🌼
Günlerden yine bir cumartesi idi. Ona mesaj attığım gün , yani pazartesi, çok geçmeden bana en kısa süre içinde uygun bir zaman bulacağını ve haber vereceğini söyleyen bir mesaj atmıştı. Ama ne yazık ki o kadar yoğundu ki yine onun için en müsait gün yine sadece cumartesi idi, bir de sınavlarımız bu cuma bitmiş oluyordu. Ve biz de bugüne ayarlamıştık işte buluşmayı. Aslında başta pek içim rahat etmemişti. Biraz olsun dinlenebildiği tek bugün vardı ve onda da bana zaman ayırıyordu. Üstelik geçen hafta da bana ders çalıştırmak için benimleydi. Bu yüzden ona bununla ilgili cümleler kurdum , hiç olmadı diğer haftaya ayarlayabiliriz dedim üst üste olmasın diye. Lakin o da beni cümleleri ile geri püskürtmeyi başarabildi.
Velhasıl şimdi onunla buluşmak için hazırlanıyordum. Saat bire geliyordu. - En azından biraz fazla uyuyabilmesi için onu ikna etmeyi başarabilmiştim. - Hava bugün son günlere oranla daha sıcaktı. Gökyüzü hafif silik de olsa Güneş'in de görünmesine izin veriyordu. Ve bir süredir Güneş görmeyen benim için bu çok güzel bir haberdi. Bu yüzden de buna uygun biraz renkli giyinmek istedim. Siyah kot kumaştan bir tulum giyip üstüme de rengarenk şeritlerden oluşan bir badi giydim. Kahverengi saçlarımı örüp uçlarına uğur böcekli bir toka geçirdim. Birkaç takı falan da derken hazırdım.
Evden çıkmadan önce de ne olur ne olmaz diyerekten bir mont alıp merdivenlerden inmeye başladım. Bu defa onunla buluşup öyle gidecektik gideceğimiz yere.
Ben binanın kapısını açarken telefonum çalmaya başladı. Ekrana bakınca da onun aradığını gördüm. Hemen cevaplayıp " Efendim. " derken de kapıyı açıp dışarı çıkmıştım. Ki karşımda onu eli telefonda görünce gülümseyip kulağımdaki telefonu aşağı indirip kapattım. O da aynısını yaparken bana doğru adımladı. Tam karşı karşıya gelince ilk ben konuştum.
" Merhaba. "
" Merhaba Papatya. " dedi. Sonra ben ikimizin de beklemediği bir şey yaptım düşünmek için kendime fırsat vermeden, kalbime ilk eseni yaparak. Bu defa ona ben sarıldım.
Aramızdaki iki adımlık mesafeyi sonlandırıp ona ulaştım. Spor ayakkabı giydiğim için daha da beliren boy farkımız yüzünden parmak uçlarımda yükselip ona yetişmeye çalıştım. Ellerim omuzlarına dolandı biraz beceriksizce. Vücudum vücuduna temas etti. Başım omzu ile boynu arasındaki yere yerleşti.
Bunu benden beklemediği ellerimin altındaki vücudunun gerilmesinden belliydi. Yine de kendine şaşırmak için çok bir süre tanımadan bana karşılık verir gibiydi sadece iki saniye sonra belime dolanan elleri. Hafif sıkı ama çokça da yumuşak tutmaya çalışıyordu sanki.
Başını bana doğru eğdi, benim gibi boynum ile omzum arasına hapsetti .
Ve derin bir nefes aldı oradan. Seslice. Saklamak istemez gibi. Hem de zaten bunu bekliyormuş gibi.
Sonra kısıkça mırıldandı kulağımın dibinde ılık nefesi tenime çarparken.
" Çok özlemişim. "
Duyduğum iki kelimeden mi , bir kaldırımın orta yerinde birbirine dolanmış bedenlerimizden sebep mi yoksa en başta bu teması benim kurmamdan mı bilmem ama yanaklarımın yanmaya başladığını hissettim.
Sözlerini duyar duymaz derince yutkunup bedenlerimizi ayırdım birbirinden. Ben geri adımladım üç adım da o olduğu yerden bir adım bile gerilemedi, belimdeki ellerinden biri olduğu yerde kalmaya devam ederken bana bakıyordu öylece. Biraz heyecanlı, biraz mutlu ve çokça da özlem dolu.
Bir şey diyemedim. Ne cevap vereceğimi , vermem de gerekli mi bilemedim. Sustum ve o da bunu kabul edermiş gibi gülümsemesini sürdürdü, bakışlarını hiç değiştirmedi.
Ve bu canımı acıttı. Onun canı da acıyor muydu şimdi bana bakarken, bir cevap alamadığı için üzgün müydü bilmiyordum ama olmasın istedim. Bunu kalbimden istedim. En çok kalbimden gelerek istedim. Bu yüzden belki dudaklarım aralanıp bir şeyler söylemedi ama ellerim belimdeki eline tutundular gözlerim hâlâ ona bakmaya devam ederken. Onun bakışları benden koptu, ellerimize düştü. Sonra gülümsemesi büyüdü, eli ellerimi sıkıca kavradı.
Ben de tebessüm ettim .
" Ee, nereye gidelim ? " diye sordu bir süre sadece ellerimize baktıktan sonra. Sesi sanki yeni uykudan uyanmış kadar mahmur ve mutluluğun ona verebileceği kadar heyecan dolu idi.
" Aslında bir yer düşünmedim ben. Ama bir yerden kahve ve yiyecek bir şeyler alıp parka gidebiliriz. Tabii sen de istersen. Bugün hava da güzel hem. "
" Isterim. Çok isterim. "
Her seferinde benimle konuşurken yüzünden hiç eksik etmediği o gülümseme ile bana cevap vermesi bakışlarımı utanarak başka yerlere çevirme isteği uyandırıyordu bende. Yine de kendime engel olmaya çalışırken konuşmaya başladım. Bir yandan da birleşik duran ellerimizi ayırmaya çalıştım. Çalıştım çünkü bunu pek de istemiyor gibiydi tutuşu. Ama küçük ve çoğunluğu yaşlı olan bir semtte oturuyorduk. Ve ben de çoğu ile konuşuyordum çok da tanımasam da. Yarın öbür gün biri gelip kötü bir şey dese üzülmeden edemezdim ne kadar insanların söylediklerini çok umursamamaya çalışan biri olsam da. Elimde olmazdı ki...
Ve insanlara da güven olmazdı. Anya oluverirdi sana Konya.
Kerem de neyse ki istemediğini belli etse de engel olmak adına hiçbir hareket yapmadı. Onun bu huyunu seviyordum işte en çok. Onu gördüğüm anlarda , onu tanıdığım kadarıyla insanlara ve kararlarına çok saygı duyan biriydi. Kişisel alanlarına dikkat ederdi. Önem verirdi.
" O zaman karşıdaki kafeden bir şeyler alalım. Parka giden yol üstünde de bir market var. Oraya da saparız. "
🌼
" Tabii derdi teşekkür etmem falan değildi. Gizlice bizi bir araya getirmeye çalışıyordu. Ama o kadar belliydi ki hal ve hareketlerinden niyeti. " deyip ben gülerken o da sırıtmaya başladı.
" Buse biraz öyle. Çok heyecanlı olur hareketleri. Ama kalbinden kötülük geçmez. "
" Evet, belli oluyordu zaten ifadelerinden. O yüzden ben de sana mesaj attım ya hemen arkasından. "
Elindeki kahve bardaklarını da yere koyduğumuz yiyeceklerin yanına iliştirip yanıma oturdu çimlerin üzerine.
" O demese atmaz mıydın peki bana mesaj ?"
Meraklı çıkan sesi ile ona dönüp dibimdeki gözlerine bakarak konuşmaya başladım. Sesim az öncekine göre daha kısıktı.
" Atardım. Sana mesaj atardım Kerem. "
Dişlerini gösterecek kadar gülümsedi. Ve dudaklarının iki yanındaki varla yok arası olan gamzeleri ortaya çıktı o an. Eğer bu kadar yakın durmasaydık birbirimize görmem imkansızdı onları.
" At. At Papatya. Bana hep mesaj at sen. Hatta ara olur mu ? "
Bir insanın sesinden muhtaçlık hissi oluk oluk akar mıydı ya da bir insan tek bir mesaja muhtaç kalabilir miydi... Zordu ama hissettiriyordu. Gözleri, bakışları, dudakları arasından çıkan kelimelerin vurgusu, o soluklanması ve daha nice hareketleri... Hissettiriyordu.
Bazen bana öyle bir bakıyor , öyle bir konuşuyor ve öyle bir küçücük temas ediyordu ki yaptıklarından ve söylediklerinden hissettikleri oluk oluk dökülüyordu sanki. Tutulup kalıyordum o zamanlar ben de. Sanki ona karşı hissiz olsam dahi bir şeyler hissederdim gibi geliyordu. Onu hiç tanımasam, hiç görmesem bir yerlerde ve yine de karşıma çıkıp bana böyle baksa , böyle konuşsa ona tutulurdum gibi geliyordu.
Evet, ona tutuluyordum.
" Olur. Hep mesaj atarım sana ve hatta ararım seni. " dedim gülümseyerek. Sonra önüme dönüp getirdiğimiz yiyeceklerin paketlerini açmaya başladım.
" Buse ne zamandan beri biliyor peki ? " diye sordum bir yandan da ona.
" Bir buçuk yıl kadar oluyor sanırım. İlk Fatih' e söylemiştim. O da iki yıl kadar oluyor . "
Paketi yırtan elim hareketsiz kaldı duyduklarım karşısında. Bakışlarım ona dönerken şaşkın olduğum yüz ifademden bile belli oluyordur.
" Sen... Sen ne zamandır... "
" Üç yıldır. Üç yıldır seviyorum ben seni Papatya. İlk gördüğüm andan beri. Tabii başlarda anlamamıştım ne oluyor , bu kalbimde hissettiklerim ne , sürekli aklıma düşmelerin neden... Sonradan farkına vardım ne olduğunun. "
Yerden aldığı küçük bir odun parçası ile kumu eşelerken konuşmaya devam etti bana bakmazken. Zaten sussa ve bana konuş dese ne derdim bilmiyordum. Gözlerimin önüne biraz da geçmişteki ben geliyordu onu dinlerken. Hissettiklerim de karman çormandı zira şimdi.
" Ilk ne zaman fark ettim bilmiyorum ama aklıma düşen bir anı var. Sen ikinci sınıftın daha. Okulun ilk haftaları olsa gerek. Koridorda gördüm seni ilk defa o yıl, bir hoca ile birlikte hızlı hızlı ilerliyor bir yandan da ciddi bir şeyler konuşuyor gibiydiniz. Sonra yanımdan geçtiniz. Yine her zamanki gibi derste aklına takılanları ya da cevabından tatmin olmadıklarını soruyordun. "
Kısa bir an durup güldü anlattıklarına. Bu hali beni de güldürürken kahve bardaklarından birini alıp ona verdim.
" O an seni görünce böyle nefesim kesilir gibi hissettim. Sen yanımdan geçip gidene , gözlerimin önünden kaybolana kadar nefesimi tuttuğumu bile bilmiyordum üstelik. Fatih vardı yanımda. O bir şeyler söylüyordu, arkandan baktığım yöne geçmişti gözlerimin önüne. Görüyordum ama ne dediklerini duymuyordum. Sonra ben fark etmeden elim sol göğsüme gitti. "
Yere eğdiği bakışlarını kaldırıp tekrar bana baktı.
" Çok hızlı atıyordu. Ben kalbimin daha önce hiç o kadar hızlı attığını hatırlamazdım. Sonra Fatih'e dönüp dedim ki... "
Derin bir nefes aldı.
" Dedim ki : Ben aşık oldum. "
Dudaklarım hafif aralık bana bakarak söyledikleri karşısında öylece duruyordum. Kalbimin atışlarının aynı onun anlattığı gibi hızlandığını hissediyordum. Nefesim kesildiğini de...
Bir süre öylece birbirimize baktık. Ikimiz de konuşmadık, sustuk gözlerimiz birbirine denk iken. Sonra o tekrar bir derin nefes aldı ve bu defa sesli bir şekilde dışarı verirken " Işte öyle. " diye mırıldandı tek.
Bu defa bir şey demem gerektiğini hiç olmadığı kadar hissederken , aslında kalbimin atışları beni buna iterken dudaklarım aralandı ne diyeceğimden habersiz. Ama ben daha konuşamadan telefonumun zil sesi duyuldu birkaç çocuk sesinin duyulduğu ortamda. Çantamdan çıkarıp ekrana bakınca annemin görüntülü aradığını görürken Kerem' e dönüp " Bunu açsam sorun olur mu ? Annem arıyor da. " dedim. Sorun olmadığını söyleyince de aramayı cevaplayıp beni görebilecekleri konumda tuttum telefonu. Ekranda annem görünürken kenardan Kerem'in omzunun da göründüğünü fark ettim. Yine de kadrajdan çıkması için bir şey yapmadım.
" Annem, ne yapıyorsun kızım? Nasılsın ? "
" Iyiyim anneciğim. Parkta oturuyorum bir arkadaşım ile. Siz nasılsınız?"
Ona arkadaş dediğim yerde göz ucu ile Kerem'e baksam da elindeki odun parçası ile toprağı eşeleyen ifadesi değişmeyince tekrar tüm dikkatimi anneme verdim.
Annem de gülerek iyi olduklarını söylerken aslında şimdi fark ediyordum da yüz ifadesi biraz garipti. Sanki çok rahat değil, emin olamaz gibiydi. Tam ona bir şey olup olmadığını soracaktım ki ekrana giren Melda Teyze ile bundan vaz geçtim.
" Papatya, güzel kızım. Nasılsın? "
" Iyiyim Melda Teyze. Siz nasılsınız? Neler yapıyorsunuz ?"
" Ay biz çok iyiyiz güzelim. Bugün daha da iyiyiz. Bak sana kimi göstereceğim! " diye coşkuyla konuşurken yüzündeki mutluluk beni de mutlu ediyordu. Ben de hafif seslice güldüm ona.
" Oh oh. Mis! Hep iyi olun siz. Hem bakayım bir kimi göstereceksin, kimmiş bu mutluluğun sebebi ? "
Konuşurken aklıma gelen hiçbir isim yoktu. Aslında kim olabileceğini düşünsem bunun cevabını çok rahat bulabilirdim. Belki başta biraz inanamazdım aklıma gelene uzun, çok uzun zaman olmasından sebep. Ama yine de zor değildi tahmin etmesi.
Belki düşünsem azıcık ekrana giren sima ile öylece kalakalmazdım. Yüzümdeki gülümseme birden solmazdı belki de.
" Bak! Işte sana göstereceğim kişi. Rüzgar! Rüzgar geri döndü Papatya. Bugün benim bayramım, yeniden doğmuş kadar mutluyum. "
Melda Teyze bir şeyler daha dedi, coşku ile hissettiği mutluluğunu anlatmaya devam etti. Önde Rüzgar, arkada Melda Teyze ve annem. Bir telefon ekranına sığan üç kişi. Melda Teyze mutluluğunu yerinde duramayan bakışları ile anlatırken annem sadece bana bakıyordu. Ben ise sadece Rüzgâr'a bakıyordum. Tıpkı onun da bana baktığı gibi.
Rüzgar geri dönmüştü.
🌼
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.84k Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |