13. Bölüm

13. Bölüm

YAĞMUR ECRİN AKÖZ
ruhumunilacii123

Deren Aktunç’un Anlatımıyla)

Odayı didik didik arıyordum. Her çekmeceye bakmış her dolabı karıştırmıştım. Bakmadığım tek bir yer kalmıştı ve o çekmece de kilitliydi. Odaya birisinin gelme korkusuyla hızlı hızlı anahtarı ararken, dışardan bir ses duydum. Sanki kapı kıpırdamıştı. Ancak bunu pek takmayıp aramaya devam ettim.

Tam artık pes etmiştim ki, sıkıntıyla masaya koyduğum elim, birden masanın içine battı!

Ne?

Elim gizli bir bölmeye mi düşmüştü?

Sinan Bey’e bak sen! Neleri de düşünmüş.

Bir anda elime baktığımda, altında duran anahtarla göz göze geldim. Suratımdaki bıkkın ifade yavaş yavaş sırıtmaya dönerken, anahtarı kaptığım gibi gözlerimi bu sefer de kilitli olan çekmeceye diktim. Bu anahtar bu çekmeceninse ve bu çekmeceden de bizim işimize yarayacak şeyler çıkarsa…

O zaman çok büyük bir adım atmış olacaktık.

Anahtarı çekmeceye yaklaştırdım ve yavaşça anahtar deliğine, anahtarı soktum.

Evet! Evet, girmişti. Gururla anahtarı çevirdim ve çekmeceyi açtım. Açılan bölmeyi kendime doğru çektim ve içine doğru baktım. Tabi görmeyi beklediğim şeyler bunlar mıydı yoksa değil miydi pek bilmiyordum.

Bir tabanca,

Bir yırtık fotoğraf,

Bir başlığı “hedefler” olan bir liste,

Birkaç tane de gazete…

Gördüklerimi daha inceleyemeden hemen elime aldım ve hızlıca fotoğraflarını çektim. Ancak silaha asla dokunmamıştım. Üzerinde parmak izimin olması çok tehlikeli olabilirdi. Gazete sayfalarını teker teker döndürdüm ve inceledim. Gözüm tek bir başlığa takılmıştı.

“TÜM TÜRKİYE’YE KORKU SALAN ‘KOZANLILAR’ ÇETESİNİN ŞİMDİKİ HEDEFİ YENİ AÇILAN ŞİRKETLER!”

Bu başlığın altındaki ilk cümlede de aynen şöyle yazıyordu.

“Kozanlılar çetesinin şimdiki hedefi ise yeni açılan ve büyümeye çalışan tüm türlerden şirketleri çökertmek.”

Bu yazılanları okumaya dalmış, gazeteye bakarken, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlamamıştım bile. Bunun farkına vardığım anda her şeyi aynı şekilde yerine koydum ve tam odadan çıkmaya yeltenip adımımı atmıştım ki, kulaklığıma gelen sesle ne yapacağımı bilemedim.

“Deren, hemen o odadan çık hemen! Sinan geliyor! Kaç oradan. KAÇ!”

Bunu söyleyen Eylül’ün sesinin ardından odanın kapısının açılmasıyla önümde Sinan Kozanlılar belirmişti.

Tebrikler bana!

Tebrikler Eylül’e ve tebrikler tüm ekibe!

Yahu kimse neden bana bir şey söylemiyor?

Şimdi ne yapacaktım? Sinan Kozanlılar beni odasının ortasında yakalamıştı ve adam beni istese işten bile atardı. Çünkü onun gözünden bakınca şu an çok haklıydı. Ne kadar Mafya olsa da…

Profesyonelliğimi bozmamam ve hiçbir şey yokmuş gibi davranmam gerekiyordu.

Sinan Bey’e doğru gülümseyerek döndüm ve selam verdim.

“Merhaba Sinan Bey. Benim de size çok ihtiyacım vardı. Odanıza size haber vermeden girdiğim için kusura bakmayın lütfen.” Dedim ve bunları söylerken diğer söyleyeceğim yalanları planlıyordum.

Sinan, sorgucu gözlerle bana bakmayı sürdürürken, bu cümlemden sonra yüzündeki o ifade biraz daha kırıldı. Tek elini takım elbisesinin cebine soktu ve kafasını tek bir defa, onaylarcasına çapraza yatırdı.

“Evet, sorun neydi?” dedi. Bense sanki gerçekten öyle bir şey varmış gibi söze atladım.

“Şirketimizdeki kadın mankenlerin bu hafta boyunca yapacakları şeylerin ve tüm saatlerin skalasını arıyordum. Bunlar basından ve medyadan saklamamız gereken görüntüler değil diye biliyordum. Basını da daha fazla oyalayamıyoruz, biliyorsunuz. Birkaç ufak bilgiyi Eray Bey’e götürecektim. Belki o da benimle aynı şeyleri düşünüyorsa açıklama yapar diye.” Deyip biraz durdum ve mahcup bir yüz ifadesi takınıp bir cümle daha kurdum. “Tekrardan haber vermediğim için çok üzgünüm. ‘Yapmayalım’ derseniz tabii ki söz sizin.”

Umarım fikrimi reddeder de bana da boşu boşuna iş çıkmaz.

Sinan, biraz düşündükten sonra, kaşlarını çatıp başını onaylarca sallarken koltuğuna geçti. Bana kızmayacak gibi duruyordu.

“Evet.” Dedi. “Evet, mantıklı. Yalnız onlar benim odamda değil. Aygun Bey o kısımlarla ilgileniyor. Ona sor kızım. Sonra da tüm hafta boyunca izlenecek olan skalayı Eray’a götür. Fikrini beğendim.”

Neden beğendin ki Sinan Kozanlılar? Hiç de gerek yoktu aslında. Nasıl olsa sen o mankenlerin ve çekimlerin parasını birkaç kurşun ortaya dökerek kazanabilirsin. Değil mi?

“Ben halledeyim o zaman. İyi çalışmalar.” Deyip son cümlemi kurdum ve büyük bir kaçma arzusuyla odadan ayrıldım.

Yakalanmamıştım! Allah’a binlerce kez şükrediyordum. Yakalanma ihtimalim çok yüksekken bir şekilde atlatabilmiştim.

Şimdi hiç işin yoksa skalalarla uğraş Deren Aktunç! Ya da Deren Çanak mı demeliydim?

*

Hiçbir zaman ders çalışmayı, erken kalkmayı ve planlar kurmayı seven birisi olmamıştım. Evet belki şimdi işim dolayısıyla sürekli bir dizayn ve plan halindeydik ama yıllar önce hiç de öyle değildim.

Bir gün evde sürekli sadece yatıp, başarının ayaklarıma gelmesini beklediğim günlerden birindeydim. Başkalarının çalışıp aldıkları, emekleriyle başardıkları notları görüp delirirdim. “Neden onlar yapıyor da ben yapamıyorum?” derdim. Ama bunları söylerken sadece son gün sınavlara çalıştığımın farkında değildim.

Annem, ben odamda oturmuş ağlarken yanıma gelmişti. Bana kurduğu cümleler hala kafamın içinde dün gibi aklımdaydı.

“Başkalarına bakıp özeneceğine önce kendin bir yerden başla. Farklı kişilikler gördüğünde kendine kör olma. Hatırlatırım, sen de onlardan birisin. Bu şekilde hiçbir şey yapmayarak başarının ayağına geleceğini mi düşünüyorsun? Bak kızım, her yaprak sonbaharda dökülür, ilkbaharda çiçek açar. Yani şimdi tırmanırsan, geleceğin ilkbahar olur. Ama ilkbaharı şimdi yaşamayı tercih edersen gelecekten çiçekler açmasını bekleme. Hayat acımaz.” Böyle demişti annem.

Ben o günden sonra kendime gelmiştim. Geleceğimi ilkbaharım yapmaya karar vermiştim ve yaptım da. Şimdi o ilkbaharın sonunu getirmem ve yazı başlatmam gerekiyordu.

İşte o zaman her şey tamamlanacaktı.

Aradan bir saate yakın zaman geçmişti. Ben de Aygun Bey’i bulup, ondan bir haftalık çekim skalalarını almıştım. Saçma sapan aktiviteler vardı. Mesela ilk günde yazılanlardan birisi şuydu.

“Karavan önü yemek yeme zamanı.”

Yahu onca ciddi ciddi tablolar, grafikler falan oluşturmuşsunuz. Bari kelimeleri de ciddi seçin. Mesela sadece “Yemek molası” gibi bir şey yazın. Sanki kaçak çekim yapacağız.

Gerçi Kozanlılar’dan her şey beklenir ama kaçak çekimle uğraşacaklarını düşünmüyordum.

Bunu kim hazırladı bilmiyorum ama Eray’ın daha görmediği kesindi. Yoksa asla bu ciddiyetsizliğe izin vermezdi. Belki de hala izin vermeyebilirdi.

Bu sırada acilen Eylül’ü bulmam gerekiyordu. Yakalanmaktan son saniye kurtulmuştum. Belki de o yakalandığımı bile düşünüyor olabilirdi.

Ama önce şu hayatımı kurtaran tabloyu Eray’a götürmeliydim.

Eray’ın kapısının tam önünde duruyordum. Tam kapıyı çalmak için elimi yumruk yapmıştım ki, benim elimden iki kat daha büyük bir el, yumruğumu avcunun içine alıp, beni geriye doğru çevirdi. Ben panikle ne olduğunu anlamaya çalışırken karşımda gördüğüm yüz, pek de beklediğim bir kişinin yüzü değildi.

Kalın ve tok çıkan bir ses şunu söyledi.

“Sinan Kozanlılar’ın odasında olmanın tek nedeni gerçekten sadece bu skala mıydı?” karşımda benimle alay edercesine gülümseyen ve sırtımın kapıya çarpmasına neden olan kişi, Eray Kozanlılar’dı.

Bu? Bu benim Sinan’ın odasında olduğumu nereden biliyordu? Beni gizli gizli takip mi etmişti? Pislik herif! Sanki yaptığım çok doğru bir şeymiş gibi davranmam ve aptalı oynamam gerekiyordu.

“Sen, beni mi izliyorsun?” dedim hatalı olan kişiyi o gibi göstermek amaçlı. Eray ise hala gülmeye devam ediyordu.

Dişleri kaplama mıydı acaba? Bembeyazdı.

Gerçekten onca şeyin içerisinde düşündüğüm şey bu muydu?

“Evet, Deren Çanak. Seni izliyorum. Ya da dur bir dakika.” Dedi ve odasının kapısını açıp, elini yumruk yapmış olduğum elimden ayırmadan kendiyle beraber beni de odaya soktu. Kapı kapandığı gibi sağ dirseğini kapanan kapının arkasına dayadı ve elimi tutan elini bırakıp sol elini cebine attı. “Sen beni izliyor olabilir misin?” dedi.

Nasıl? Anlayamadım?

Ben neden onu izleyecekmişim? Bir şeyler mi anlamıştı.

Hayır. Anlaması imkansızdı. Her önlemi almıştık. Arkamızda bir iz bırakmamıştık. Hatta istihbaratta bunu onlarca kez düşünmüştük. Bir şeyler anlaması veya bulması imkansızdı. Ayrıca bu Eray’ı, Eylül oyalamıyor muydu? Nasıl görmüş bu benim Sinan’ın odasında olduğumu?

Peki ya Eylül şu an neredeydi? Ya da mesela şu an teşkilattakiler neden bana hiç yardımcı olmuyordu?

Kafayı yemek üzereydim!

En sonunda tek kaşımı, onu sorgularcasına yukarı kaldırdım ve ona doğru yaklaştım. Bu sefer benim yüzümde de alaycı bir ifade vardı.

“Ben seni mi izliyormuşum?” deyip kahkaha atmaya başladım. “Eray Bey, sanırım aramızdaki ilişkinin patron ve asistan ilişkisinden ibaret olduğunu unuttunuz. Ben neden sizi izleyecekmişim?” dediğimde, dirseğini kapıdan çekti ve sol cebindeki elini, yerinden çıkarmadan arkasını dönüp koltuğuna doğru yürüdü. Koltuğuna oturduğunda tek bacağını diğer bacağının üstüne atıp:

“Haklısın. Aramızdaki ilişki, ‘patron ve asistan’ ilişkisi. Bunun farkında olmana sevindim. Belki bundan sonra buna göre davranmaya dikkat edersin.” Dedi “patron ve asistan” kısmına vurgu yaparak. Daha sonra daha benim cevap vermemi bile beklemeden elini cebinden çıkardı ve yumruk şeklindeki elini açıp bana doğru uzattı.

Gözlerim, avucunun içine döndüğünde gördüğüm şey, benim nur topu gibi mükemmellikte kameralı kolyemdi.

Evet, say bakalım baştan bildiğin tüm duaları Deren Aktunç.

Kameralı kolyem, Eray’ın avuçlarının içerisindeydi. Eğer bu kolyenin, kameralı olduğunu anladıysa, işte o zaman “Kozanlılar” dosyası, ebediyen sonlanırdı.

Ki sanırım anlamıştı.

Bir dakika! Yahu biz kaç gündür zaten bu kolyeyi aramıyor muyuz? Evet, aferin bize. Aferin tüm ekibe!

Bizim bu zekayla nasıl ajan olduğumuz şüpheliydi.

Sinan Kozanlılar’ın odasına girmeye çalıştığım zaman, kameraları etkisiz hale getirmemiz gerekiyordu. İşte o gün adamı bayılttıktan sonra, boynumdaki kolyeyi teşkilattakiler görüntüleri görebilsin diye duvara asmıştım.

Ve onu orada unutmuştum!

Bu oyunda hepimiz satrançtan birer taştık. Ancak kimin Şah, kimin piyon olacağına biz yaptıklarımızla ve yapacaklarımızla karar verecektik.

Hile yoktu.

Oyun kurallarına göre oynanacaktı.

Bölüm : 19.06.2025 17:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...