1. Bölüm

BAŞLANGIÇ

Rumeysa Doğan
rumeysadoganm

Bu bir basılmış kitaptır.

...

Hayatta hep hedeflerime ulaşmak için mücadele ettim. Şimdi ise kalbim için mücadele edeceğim. Çünkü kalbimde benden başka bir kalp daha var ve ben o kalbin en güzel konumundayım.

Sencer Aybars

...

Matem, hırs, mazi… Birçok hisle büyümüş genç bir adam... Geleceğine siyah bir perde çekmiş enkaz. Perdenin arkasındaki gerçeklere ise öfkesini yerleştirmiş koskoca mazi…

Sağ elini mezarın nemli toprağına daldırdı genç adam. Buğulanan gözlerini karşısındaki mezar taşına dikerek kaşlarını usulca çattı. Kalbindeki acıya bir yenisini ekleyerek mezar taşına biraz daha sindi. Oturduğu mezar taşının buz gibi olması yanan yüreğini soğutamıyordu. Topraktaki elini çekerek avucundaki toprağı sıktı ve elini havaya kaldırarak, elindeki toprağı mezardaki toprakla buluşturdu. Elinden akan topraktan bakışını çekerek mezar taşındaki isimlere baktı.

Güntekin Aybars, Banu Aybars…

Elini mezar taşındaki isimlerin üzerine koyarak sertçe yutkundu. Boğazına oturan yumru ile yüzünü buruşturduğunda damağına sinen metalik bir tat kalbindeki zehre bir yenisini ekliyordu. Gözlerini huzursuzca kapattı. Zihninde sıkışıp kalan düşünceler yüzünden sertçe soludu. Ruhu sanki bir ıstırabın eşiğindeydi. Mezarlık soğuk ve kasvetliydi. Yüreği bu soğuk ve kasvetli havadan kurtulmak istercesine sızlıyordu. Ne buna engel olabilecek bir gücü vardı ne de bu hisse yenik düşecek acziyeti… Alışmıştı genç adam, alışmak zorundaydı.

Anne ve babasının mezarına son kez bakarak yine kendi kendine yüreğinde biriktirdiği intikam ateşini körükledi istemsizce. Şahit tutmuştu karanlıkta yansıyan beyaz mezar taşına akıttığı gözyaşını. Her gelişi bir şahidi yanı başında getiriyordu; bazen gözyaşıyı bazen de o gün öğrendiği acılarla mezarın yanına gelmesini…

Duasını ederek mezarlığın dar sokaklarından çıktı. İleride duran kamyonetine binerek aracın motorunu çalıştırdı. Başını geriye yaslayarak bir süre zihnini boşaltmaya çalıştı fakat zihni onun en büyük düşmanıydı. Bu yüzden de hep bir şeylerle meşgul olurdu, bu onun en büyük kaçış yoluydu. Silkelenerek kendini toparlamayı denedi, başarılı olabiliyor muydu orası muammaydı. Radyoyu açarak kamyoneti sürmeye başladı. Gidebileceği tek yere sürdü aracını; babasından kalan dükkâna… Mezarlıkla dükkân arası fazla uzak sayılmazdı. Yarım saatlik yolu bitirdikten sonra dükkâna gelebilmişti sonunda. Kamyoneti bir köşeye park edip indi. Dükkâna doğru yürümeye başladığında arkasında hissettiği sesle belindeki çakıyı sıkı sıkıya kavradı.

Son zamanlarda yaşadığı olaylar tekrar endişesini meydana çıkardı genç adamın. Bir müddet duraksadı ve ardından gelecek sese itimat etti. Beklediği gibi ses kendini belli etti.

“Sencer Aybars.”

Tok çıkan ses, bedeninin gerilmesine sebep oldu fakat bunu belli etmemek için sakince arkasını döndü. Karşısında orta yaşlarda kır saçlı adamla göz göze geldiğinde umduğu bir tehlike söz konusu bile değildi. Adamı baştan aşağı süzüp çakısından elini çekti.

“Kimsin?” Sesindeki sert üslup karşısındaki adamın biraz daha kendisine yaklaşmasını sağladı. Adam ciddiyetini bozmadan cebinden bir zarf çıkarıp Sencer’e uzattı. Sencer böyle zamanlarda ne olacağını bildiğinden zarfı açmayı sonraya bıraktı.

“Beni Turgut Bey gönderdi. Zarftakini okuyup yanına gitmenizi söyledi.” Adamı başı ile onaylayıp beklemeden dükkâna doğru yürüdü. Cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. İçeriye girdiği anda karanlık mekân kendisini karşıladı. Kapıyı kapatıp ışığı açtı. Biraz ilerleyip koltuğa oturduğunda zihnini meşgul eden zarfta bu sefer kendisini nelerin beklediğini merak etti. Böyle zamanlarda çok da normal bir durumla karşılaşmıyordu. Zarfı hızlıca katlayıp çekmeceye atarak hareketlerini hızlandırıp odada bir o yana bir bu yana yürümeye başlamıştı ki aklına gelenle kenarda duran ok cebesini alıp dükkândan çıktı.

Evin önüne geldiğinde bir müddet duraksadı Sencer. Bir zamanlar yaşadığı bu evden ayrılalı yıllar olmasına rağmen pek özlem duyduğu söylenemezdi. Kendisini hiçbir zaman bir yere ait olarak görmemişti. Turgut Bey’le abi kardeş gibi olsalar da asla bazı sınırları geçememişti. Bu da bu zamana kadar içinde biriktirdiği intikam duygusuna daha çok tutunmasını sağlamıştı. Annesi ve babası öldüğünde Turgut Bey himayesi altına almıştı Sencer’i. Belli bir yaşa gelince de artık kendi düzenini kurmuştu. Her ne kadar Turgut Bey’in bu işe gönlü elvermese de yaşadığı duygu Sencer’i farklı bir hayata atmıştı.

Babasından yadigâr küçük bir dükkânı vardı. Yıllar evvel Tüzer Bey’in dizinin dibinde öğrendiği hat sanatını icra ediyordu. El uğraşları yapar bu dükkânda satılığa bırakırdı. Bazen ise en sevdiği yakını olan Tüzer Bey’i ağırlayıp beraber ney üflerlerdi. Bunun dışında ise daha çok Turgut Bey’le zaman geçirirdi.

Turgut Bey, Sencer’in eğitimine birçok katkıda bulunmuş, önemli görüşmelere Sencer’i göndermişti. Şimdi ise hayatlarını etkileyecek özel göreve Sencer’in gitmesini istiyordu.

Adımları eve doğru yönlendi. Kapıdaki korumalar bahçe kapısını açıp geçmesini sağladılar. Taş yığını ev şimdiden bedenine soğukluğu işlemişti. Tuttuğu nefesini sıkkınca bırakıp içeriye girdi. Kapıdan girdiği anda bedenini ısıran soğukla titredi. Uzun koridoru aşıp merdivenlerden çıkmaya başladı. Ürkek adımları koridorun sonundaki ahşap kapının önünde son buldu. Girip girmeme konusunda kararsız kalsa da kendini toparlayıp yumruk yaptığı elini kapıyla buluşturarak birkaç kez tıklattı. İçeriden gelen tok sesle yavaşça kapıyı yavaşça açtı. İçeriye girdiği anda pencereye dönük beden Sencer’e döndü. Turgut Bey, Sencer’i gördüğü anda yüzünde sıcacık gülümseme belirdi. Pencere kenarından ayrılıp Sencer’e yaklaştı. Elini Sencer’in omzuna koyup, “Hoş geldin Aybars,” deyiverdi. Sencer, bu sıcak karşılamaya kayıtsız kalmayarak aynı şekilde gülümsedi. Karşısında kendine bakan adamı uzun süre görmemişti. Turgut Bey ise bir gölge gibi Sencer’in peşinde olurdu. Bu zamana kadar hep güvenmişti genç adama, şimdi de aynı şekilde güveniyordu.

“Hoş buldum efendim,” Turgut Bey’in çehresinden gülüş genişledi. Bir türlü kendisine ağabey dedirtememiş, genç adamın inadını kıramamıştı.

“Selçuk Alphan yine ortalığı kızıştırmış. Kösem seçildikten beri rahat durmuyor biliyorsun, vasfı yükseldikçe toplumumuz azacak. Bu da demek oluyor ki savaş yakın, çok kan akacak. “

Sencer, duydukları karşısında kaşlarını öfkeyle çattı. Uzun zamandır gün yüzünde olan bu konu şimdi daha zor hâle gelmişti. Babasının ölümünden sonra başa geçen Selçuk Bey’in sonunu getirememeleri işlerine taş koyuyordu.

“Peki ne yapacağız?” Turgut Bey, Sencer’in sorusuyla huzursuzca kıpraşıp elini çenesine götürerek sakallarını sıvazladı. Düşünmekten karışan aklı şimdi Sencer’in sorusuna cevap vermekte zorlaşıyordu.

“Serra kırsalında evi var. Şu anlık oradalar diye biliyorum. Altan’ı alıp o eve gireceksiniz. Önemli dosya var, onu alıp gelin.” Altan, Turgut Bey’in oğluydu. Sencer’le aynı yaşta olduğu için kardeş gibi büyümüşlerdi.

Sencer, başını onaylarcasına salladı. Turgut Bey, memnun olmuşçasına gülümseyip odada adımladı. Akabinde ileride duran masaya geçip sandalyeye oturdu. Elini ceviz yapılı masaya koyarak Sencer’e bakmayı sürdürdü.

Sencer tedirgindi. Evin her bir köşesi adamlarla doluydu bunu biliyordu. İşi zorlaştırmaktan korkuyordu. Bu zamana karşı güzel bir ilerleme kat etmişlerdi. Emeklerinin boşa gitmesini istemiyordu, hele ki sonlara yaklaşmışken.

Altan çok geçmeden yanlarına geldi. Önce babasına başı ile selam verip akabinde Sencer ile tokalaştı. Babasının planlarından haberi vardı ama bu planların derinlemesine inmemişlerdi.

“Altan, Serra kırsalındaki eve girip sana önceden belirttiğim görevi yerine getireceksiniz.” Altan, Turgut Bey’in dediklerini onaylarcasına başını salladı. Sencer’le beraber odadan çıktıklarında Altan Sencer’e dönüp, “Nasılsın?” diye sordu. Sencer kısa bir sessizliğin ardından Altan’a dönmeden, “İyiyim,” diyebildi.

“Oraya en son gidilecekti, bunu sen mi istedin?” Sencer sorular karşısında hafif çaplı soluyup, “Senin deliliğin benden fazla bunu biliyorsun,” deyip kısa bir süre Altan’a baktı. Altan, karşısındaki adamın bazen psikopata dönüştüğünü bilmese bu sözü onaylardı ama şimdi buna gülmeden edemedi. Hatta onu küçümser gibi burnunu kırıştırdı. Elini Sencer’in omzuna koydu.

“Her defasında kendi suçunu nasıl benim üzerime atabiliyorsun anlamış değilim.”

“Hayır, sadece seninde benden farklı bir yanın yok demek istiyorum.” Alaya çalan sesi Altan’ı güldürdü. Omzuna vurup, “Ne aksisin, bir şeyi de kabullen,” deyince Sencer Altan’a dönerek, “Aksilik ruhumda var biliyorsun,” deyip önündeki taşı ayağı ile fırlattı. Beraber kamyonete binip hareket ettiler. Altan’la gittiği görevlerde çoğunlukla bu kamyoneti kullanıyorlardı. Altan her defasında söyleniyor Sencer ise Altan’ı kulak ardı ediyordu.

“Şu külüstür, bir gün bizi yarı yolda bırakırsa hiç şaşırmam.” Yine Altan’ın sözleri üzere ters bakış attı Sencer. Altan ise bu andan keyif alırcasına gevrek gevrek güldü. Biraz önceki aksi kelimesini Sencer’e yakıştırmakta ne kadar doğru bir karar verdiğini anladı.

“Onunla doğru konuş.” Gerçek olmayan bir sitemi dudaklarına yerleştirdi Sencer. İkisi de bu sözle gülüştüler. Kamyonet babasından kalan tek yadigârdı, eskiydi ama Sencer sanki bir parçasıymış gibi kullanıyordu aracı. Anıları, onlara gözü gibi bakmayı seviyordu.

Karanlık sokağı ışıtan tek kaynak kamyonetin farlarıydı. Çukurlu dar yollarda çıkan kamyonetin gürültülü sesi rahatsız ediciydi. Yağan yağmurdan dolayı çamurlaşan yol Sencer’i kamyoneti sürme konusunda zorluyordu. Tekerler her ne kadar gitmelerini zorlasa da Sencer işinin ehemmiyetini bildiği için kamyoneti zorlamakta ısrarcıydı. Gidecekleri yere geç kalmak istemiyordu. Sabaha epey bir vakit olsa da işlerinin ne kadar süreceğini bilmiyordu.

Mekâna geldiklerinde saatine baktı Sencer. Saat gece yarısına gelmişti. Altan’a dönüp, “Yarım saat sonra içeriye gireriz,” diyerek arkasına yaslandı. Altan Sencer’i onaylayıp cebindeki sigara paketinden bir dal sigara alıp pencereyi açtı.

“İçme şunu arabada dedim kaç kere.” Altan, Sencer’i dinlemeyip sigarayı yakacakken Sencer hızla sigarayı alıp pencereden aşağı fırlattı. Sigaradan da yanında içilmesinden de hoşlanmazdı.

“Ne yapıyorsun oğlum sen?” Sencer, Altan’ın öfkeli sesini umursamadan başını geriye yaslayıp gözlerini hafiften kapattı. “Yanımda içmemen konusunda uyarmıştım,” diyerek dudağını alayla kıvırdı. Altan Sencer’in dedikleri ile kapıyı açıp kamyonetten indiğinde homurdanması da kendisiyle birlikte gitti.

“Ne huysuz adamsın, Sencer. Bazen çekilmez adam oluyorsun.” Sencer başını yan tarafa çevirip Altan’a tek gözünü açarak baktı. Elini kaldırıp umursamıyorum der gibi salladı. Bu anı çokça yaşadıklarından ikisi de birbirine inat eder gibi aynı şeyi yapıyorlardı.

“Çekilmez bir adam oldum, ne yaparsın.” Altan gözlerini devirip kapıyı kapattı. Sencer, kısa bir müddet Altan’ı izledi. Dayanamayıp kamyonetten inerek Altan’ın yanına gitti. Altan, deli dolu bir adamdı. Bazen Sencer, bu durum karşısında tahammül seviyesini kontrol edemese de Altan’ı severdi. Yanına gittiğinde dostane tavırla elini omzuna koydu. Altan, bitmiş sigarasının geri kalanını atıp ayağının ucuyla ezdi.

“Gidelim mi?” Sencer’in sorusu ile başını sallayıp, “Gidelim,” dedi. Eve doğru yürümeye başladılar. Sencer, kapının kenarından evin bahçesine baktı. Kapının önü korumalarla doluydu. Bu durum işi zora sokacak gibiydi ama yapmalıydılar. İçerideki dosyaları bulmalıydılar. Zaman daralıyordu, büyük güne çok bir şey kalmamıştı. Ellerindeki bilgiler yetersizdi ama bu geceki dosyayı bulurlarsa taşlar yerine oturacaktı.

“Eğer bizi görürlerse ben adamları oyalayacağım Altan, sen de içeriye gireceksin. Fırsatı bulduğum an ben de peşinden geleceğim.”

“Bu çok tehlikeli Sencer, seni tek bırakamam.” Sencer, gürültülü bir şekilde nefesini bırakıp, “Dediğimi ikiletme Altan,” dedi. Altan’ın konuşmasına fırsat vermeden hızla yanından ayrıldı. Birkaç dakika sonra Sencer, Altan’a işaret ettiğinde Altan hızla eve doğru koştu. Adamlar ortalıkta yoktu. Yangın merdivenlerini kullanıp kilitli olmayan kapıdan içeriye girdi Altan. Çok geçmeden Sencer de yanına geldi. Altan, rahatlamış bir vaziyette gergin vücudunu dinginleştirdi. Etrafa göz gezdirdiler. Ev umduğundan da sessizdi. En azından koridorlardaki loş ışık işlerini görüyordu.

“Eğer bana bir şey olursa ya da ellerine düşersem düşünmeden buradan gideceksin.” Altan, Sencer’in konuşması ile duraksadı. Sencer’in yüzüne endişeyle bakmaya devam ederken bir yandan da başka çareleri olmadığını bilerek başını usulca salladı.

“Aynısı senin içinde geçerli.” İkisi de sessiz kaldı. Üst kata çıktıklarında Altan’la ayrılıp odaları aramaya başladılar. Ev çok büyüktü ve oda sayısı da fazlaydı. Gözüne kestirdiği odaya girdi Sencer. Yavaşça kapıyı kapatıp komodinleri karıştırmaya başladı. Çok fazla dolap olmadığı gibi belgeyi de bulamadı. Tedirgindi, planlarını devreye sokamamaktı tedirginliği. Birçok can kurtulabilecekken birçok canında tehlikeye girme riski vardı. Başta Altan’ın.

Olduğu odada istediğini bulamayınca başka bir odaya girdi. Ne yazık ki burada da istediğini bulamadı. Öfkeyle elini saçlarının arasından geçirdi. İçindeki olumsuz his bir yılan gibi başını delikten çıkarmıştı. Huzursuzca yerinden kıpraşıp arkasına döndü. Gözleri kımıldayan kapı kulpuna değdi. Hızla bedenini kapının arkasına iliştirdi. İçeriye giren kişi ile bedeni gerildi. Kapı kapanıp içeriye giren kişi ile kıpırdadı. Hızla elini giren kişinin ağzına tuttu. Sırtı duvara yaslanan kişiye baktığında elini ağzına daha çok yasladı. Karşısındaki kızdı ve gözleri kızın gözlerine değdi. Konuşacaktı ki konuşmasına fırsat kalmadan bacağında hissettiği yanma ile öfke dolu bakışları kızın gözlerini deler gibiydi. Şimdi ise olacaklar daha erken başlamıştı. Ya ortalık kızışacaktı ya da kaçacaktı.

Bölüm : 22.11.2024 23:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...