36. Bölüm

36. BÖLÜM

Rumeysa Doğan
rumeysadoganm

Önündeki kahveden bir yudum alıp önündeki manzarayı izleye durdu. Aklında o kadar çok birikmiş sorular vardı ki hiçbirine cevap bulamıyordu. Eli ağrıyan şakağına gitti. Dün geceden beri şirkette oluşu çalan telefonları cevapsız bırakıyordu. Karısını, oğlunu ölesiye özlemişken burada uğraştıkları onu bu güzellikten mahrum bırakıyordu. O evden ayrılalı tam bir hafta olmuştu, o süre zarfında evde sevdiği kadının birçok sorusuna maruz kalmıştı. Yüz yüze geldiklerinde ise her şeyi anlatmıştı lakin kardeşinin yaptıklarına sessiz kalmıştı. Daha kendisi o acının verdiği öfkeyi hazmedemezken birilerine anlatmak zor gelmişti. Kenan Bey ve Kemal Bey dahi bilmezken bununla nasıl başa çıkacaktı bilmiyordu. Onca ölen korumaların acısı bile daha taptazeydi.

Derin bir iç çekip ellerini kumaş pantolonunun cebine soktu. Aklına gelenler bir yandan bütün enerjisini sömürüyordu. Öylesine başlayan bu yol Habil-Kabil işine dönmüştü iyice. Canı bildiği kardeşinden aldığı darbelere yenilmek istemiyordu.

Gözlerini düşünceleriyle kıstı, bir öfke yerleşti yine soğumamış yüreğine. Ölümün ucundan dönmüştü ama boş kalmayacaklarını biliyordu. Kardeşinin ve Nedim Bey’in iş birliği çokta taraflarını güçsüz bırakmıyordu. Belki bir ihanete maruz kalmıştı ama kardeşine bu karşılığı vermek zor geliyordu. Soğumaması gerekiyordu öfkesi, soğumamalı soğursa yenilirdi.

Kapının açılması ile bakışları kapıya yöneldi. İçeriye giren Kenan Bey karşıdaki berjere oturup sorgulayıcı ifadesini geldiğinden beri doğru dürüst konuşmayan arkadaşına yönlendirdi. Fakat Sinan Bey konuşmak yerine sessizliğiyle devam etti boşluğa bakmaya. Kahvesinin son yudumunu alıp boş bardağı köşeye koydu.

“Konuşmayacak mısın?” Ellerini cebinden çıkarıp Kenan Bey’in karşısına oturdu. Ellerini önünde birleştirip parmaklarıyla oynamaya başladı. İçini kaplayan huzursuzlukla, “Mahir,” dedi. Kenan Bey anlamsızca Sinan Bey’e baktı. “Kızılbaş ve Nedim Bey’le işbirliği halinde.” Kenan Bey şaşkınlıkla bakakaldı. Hiç ummadığı bu açıklamaya ne cevap vereceğini bilemedi. “O kaza?” Sinan Bey sorulan soru ile başını iki yana salladı. “Mahir’in işi olmasın istiyorum.” Bir an sesi titredi. Kenan Bey öne doğru biraz daha eğilip, “Emin misin Sinan, belki yanlış anlamışsındır,” deyip Sinan Bey’in dizine elini koydu.

“Telefon görüşmesi yaparken duydum, ah keşke yanlış bilsem.” İkisi de bu konuşmanın üzerine derin iç çektiler. “Bu yüzden onu departmandaki görevinden uzaklaştırmam lazım.”

...

Girdiği ev sessizdi. Karanlık hol karşılamıştı kendisini ve adım attığı an bakışları yukarıya kaydı. Saat 02:30’du. Yorgunluğu adım atmasını güçleştiriyordu. Çantasını portmantoya koyup kravatını gevşetti. Önce birkaç dakikada olsa karanlık salonda oturdu. Bakışları boşlukta, zihni olanların karmaşasındaydı. Elini kolunu bağlayan tek olay vardı; kardeşi. Bunca zaman yüzüne gülmüş, arkasında zannettiği olayları karmaşık duruma getirmişti kardeşi. Şimdi ise güvensizliğin verdiği o acı histe kıvranıyordu.

Yanında hissettiği hareketlenme ile bakışları yan tarafa kaydı. Kendisine gülümseyerek bakan karısının güzel çehresi biraz önceki histen kendisini arındırmıştı. Ona biraz daha döndü, yüzünü sevip seyre daldı. Aysun Hanım bu ana ortak olarak Sinan Bey’in kolları arasına girip başını göğsüne yasladı. Sevdi adam kadınının saçlarını, öptü, kokladı her bir telini. Yaşadığı anı tek bir ana sığdırıp daha da sarmaladı kolları arasındaki bedeni.

“Merak etme, her şey geçecek.” Sormadı kadın, sorsa cevabını alamayacağını, sevdiği adamı biraz daha zor duruma sokacağını biliyordu. Bekleyecekti, biliyordu ki cevabını öğrenecekti.

“Şu an dert tasa kalmadı, geçiriyorsun.” Gülümsemekle iktifa etti. Parmaklarını kadının teninde gezdirdi. Ufak bir dokunuşla tüy gibi hafifledi. Gerginleşen damarlarından sızan bu his rahatlamasına neden oldu. Yavaşça sevdi kolları arasındaki kadını. İncinmesinden ölesiye korkarken engel olamıyor oluşuna sabrı kalmıyordu.

“Çok yorgunsun, istersen biraz uyu.” Başını salladı genç adam. Kollarındaki beden kendinden uzaklaşınca karanlıktaki gölgesini takip etti. Aynı şekilde oturduğu yerden kalktı. Elini tutan elle beraber odalarına çıktılar. Uzandılar yatağa, kadın tekrar başını adamın göğsüne koydu.

“Şimdi ısındı yuvam.” Sessizce mırıldanışına eşlik etti genç adam. Gözleri yorgun bedenlerine itaat ederek kapandı. Yorgun ruhları kavuşmuştu yurtlarına ve kadın tek başına yatamadığı bu yatakta sevdiği adamın kollarının arasında kıvrılmıştı ruhuna...

...

Karşıdan koşarak gelen oğlunu kollarını açıp karşıladı. Boynuna minik kollarını dolayan oğlunu öpüp kokladığında hızlıca çevirip yere yatırdı. Gıdıklıyor, şen kahkahâlâ rıyla o da aynı şekilde gülümsüyordu. Diğer yandan sırtına binen kızını aynı şekilde Yiğit’in yanına yatırıp ikisiyle de aynı muhabbeti kurdu. Şen kahkahâlâ r evi dolduruyor, diğer yandan köşede izleyen Aysun Hanım’a huzurlu bir tebessümü armağan ediyordu. Yanlarına yaklaştı. Hâlâ bir şeylerin güzelliğini yaşamak şu anın şükrünü diline düşürebiliyordu.

“Keyfinizi bozacağım ama yemek hazır.” Sinan Bey köşede duran karısının bileğinden tutup kendine çekti. Çocuklar çoktan kaçışmaya başlamıştı bile. Aysun Hanım dengesini sağlayamadan yere düştü fakat sırtına konan elle bedeni incinmemişti. Tepesinde kendisine bakan bir çift göz kızarmış yüzünün verdiği halle Sinan Bey’in hayranlıkla kendisine bakmasını sağladı.

“Güzelliğin lazım aç ruhuma.” Parmakları Aysun Hanım’ın kızarmış yanaklarında gezindi. “Sanki her baktığımda hiç doyamayacakmışım gibi...” Bu sefer Aysun Hanım’ın eli uzandı. Sevdiği adamın kirpiklerine dokunup, “Peki ben,” dedi fısıltı ile. “Sana her baktığımda gitmelerine katlanamıyorum.” Dolan gözlerinden süzülen ulaşan boynundan süzüldü. “Korkuyorum sevgilim, incinmekten aklım çıkıyor.”

“Özür dilerim sevdiğim, sana bunları yaşatmak bana ise cehennemi yaşatmak gibi, özür dilerim.” Gülümsedi kadın, parmaklarının dokunduğu yer uzaklaştı kendinden. İkisi de ayaklanınca biraz ileriden gelen kıkırtılar dikkatlerini çekti.

“Burada iki fare varmış.” Sinan Bey’in araya girmesi ile birbirlerine bakıp göz kırptılar. Araya Aysun Hanım girip, “Biri benim,” deyip koştuğunda çocuklar çığlık atarak koşmaya başladılar. Sinan Bey Gizem’i Aysun Hanım Yiğit’i yakaladı.

“Hadi yiyelim.”

“Baba yapma.”

“Ne yapmayayım acaba.” Yüzünü karnına gömdüğünde Gizem kahkahâlâ r attı. Hep beraber mutfağa geçtiler. Herkes yerine kurulmuş Aysun Hanım yemekleri masaya koymuştu.

“Hadi bakalım küçük bey ve küçük hanım. Besmele çekip başlayalım.” Yiğit ustaca besmelesini çekerken Gizem yarım dille besmelesini çekip masadaki heyecana kahkahâlâ r sığdırdı.

“Aferin benim kızıma.” Bu sefer Yiğit atıldı ortaya. “Ben söyledim değil mi baba.” Sinan Bey oğlunun saçlarını okşayıp, “Hem de en güzelinden,” deyip önüne döndü. Biraz önceki keyiften sonra aklına düşen bir sürü olay iştahını kapatmaya yetmişti. Fakat ailesine belli etmek yerine buruk bir ifadeyle zorda olsa yemeğine devam etti.

...

“Ne demek tırlar çevrilmiş Esat.” Kenan Bey’in sesi koridorda yankılanıyordu. Sinan Bey sesi duyunca içeriye girdi. Karşısında öfkeyle duran Kenan Bey’i bir müddet izledi. Kenan Bey telefon görüşmesini sonlandırıp sertçe berjere oturdu. Şu an için ikisi de öfkenin soğumasını bekliyordu.

“Şimdi seni doğrulamam gerekiyor değil mi?” Sinan Bey hiçbir tepkisel cevap vermedi. Bu da onun olumlu karşılık verdiğinin göstergesiydi. Kenan Bey yaslandığı yerden doğruldu. Karşısındaki adamın bu kadar sakin oluşu hiçte normal değildi. “Muaz Bey’le görüşme sağladım.” Kenan Bey ilk defa duyduğu isimle, “Muaz Bey?” dedi sorgularcasına.

“İstihbarattan...”

“Sen ciddisin.” Başını hafiften sallayıp, “İşimizin amacını biliyorsun Kenan. Kazancımıza haram lokmayı sokmak demek bu. En azından her şey adaletin önünde olmalı,” diyerek geri yaslandı. Bu durum Kenan Bey’in sadece Sinan Bey’e destek olmasını sağlardı. Öfkesi yok olurken, “Tanıyor muydun daha önce?” diye sorması içine düştüğü birçok bilinmezliğe önayaktı.

“Tanışacağız.”

“Ne diyelim, her şeyin hayırlısı artık.”

Bölüm : 03.02.2025 20:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...