
Merhaba canlar, tekrardan sizden çok özür diliyorum. Bölüm fazlasıyla geçikti bunun da farkındayım ama nedenlerim vardı ve bunu size söylemiştim zaten.
Bu arada bölümü dün atacaktım bugün benim doğum günüm olduğu için bugün atayım dedim❤️❤️
Özel bölümü de iki güne atacağım💖
Sizi fazla tutmadan bölüme göndereyim. Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olur aşklarım 🥹❤️
İyi okumalar...✨
|BÖLÜM 11|
Hayatımda hiçbir zaman aşka yer vermedim, daha doğrusu erkeklere yer vermedim çünkü bana göre erkeklerin hepsi aynıydı ve nesillerinin tükenmesini istiyordum. Taa ki Serdar Ardıç isimli bir arkadaşım hayatıma girene kadar. Benim için gerçek bir dost olmuştu. Bana erkeklerle de arkadaş olunabileceğini öğretmişti.
Tabii aslında ben öyle sanıyordum ama o bana anında fikrin yanlış olduğu, erkeklerle arkadaş olunamayacağını öğretti.
“Roza, nasıl başlayacağımı bilemiyorum.” dedi ardından bana doğru bir adım attı. Elleriyle ellerimi kavrarken “beni yanlış anlayacağından delicesine korkuyorum.” deyince içime bir kurt düştü. Söylemek isteyeceği şeyi tahmin ediyordum ama tahminimde yanılmayı da çok istiyordum.
Tutuşu biraz daha sertleşince elimi çektim ama Serdar söyleyeceği şeye öyle odaklanmıştı ki, canımı acıttığının farkında değildi. “Serdar, bırak elimi!”
Bakışları dudaklarıma kayınca gözlerim şokla açıldı. Yapmazdı değil mi? O kadar ileriye gitmezdi? O kötü düşünceler aklından geçmiyordur umarım.
Gözleri anında gözlerimi bulunca belli ettirmeden derin bir nefes döküldü dudaklarımdan. “Roza ben...” Durdu, onun kalp atışlarını duyabiliyordum ve bu beni rahatsız etmişti. Geliyordu işte, tahmin ettiğim şeyi söyleyecekti.
“Roza, ben bir yıldır senden hoşlanıyorum.”
Aniden söylediği cümleyle neye uğradığıma şaşırdım. Evet, bunu demesini her ne kadar bekliyor olsam da bu kadar rahat söylemesi şaşırtmış ve sinirimi bozmuştu. Ben onu arkadaşım olarak görüyordum; bana abilik yapmayan abimin yerine geçmişti ama o, bugün gelmiş bana senden hoşlanıyorum diyordu ve bu hoşlantısı ise bir yıldır vardı.
“Serdar-“
“Lütfen hemen cevap verme.” dedi sözümü keserek. “Gerekirse bir hafta düşün ama hemen cevap verip de reddetme beni.”
Derin bir nefes aldım sakinleşebilmek adına. “Serdar, ben seni arkadaşım, abim olarak görüyorum. İçimde hiçbir zaman senin hissettiklerini hissetmedim, hissetmeyeceğim.”
“Roza..” bana doğru bir adım attı. Ellerimi tutmak istediğini anlayınca anında iki adım geri gittim. Başını hafifçe salladı. “Sen yine de biraz düşün olur mu? Bir hafta sonra bana cevabını verirsin.”
“Bir hafta düşünmeme gerek yok.”
“Var.” dedi ve yanıma gelip elimi tuttu hızla. “Var Roza, düşünmeme ihtiyacın var. Sırf baban şerefsiz diye tüm erkekleri öyle görmene gerek yok.” Yutkundum. Dediğinde belki haklı olabilirdi ama hâlâ hayatımda birini istemiyordum. “Seni gerçekten çok seviyorum Roza. Lütfen izin ver, yaralarını birlikte iyileştirelim.”
Sertçe elimi çektim onun ellerinden. Tırnaklarımı sertçe avuç içime batırırken derin derin nefesler alıp verdim. “Bana bak Serdar! Sen önce git yara olduğun kadınların yarasını iyileştir!” Ona doğru bir adım attım. Sakinleşmem gerekiyordu ama kendime engel olamıyordum. “Benim düşünecek hiçbir şeyim yok, istemiyorum seni! Mümkünse bir daha da gözüme görünme!”
Yanından geçip gidecekken kolumdan tutarak durdurdu. Öfke dolu bakışlarımı ona çevirdim. “Bu şekil davranırsan hayatın boyunca hep yalnız kalırsın. Yanında birini istersin ama kimse olmayacak.”
Kolumu çekince zorlamadan bıraktı. “Hayatımda birini istemiyorum zaten. Ha istesem de o kişi sen olmayacaksın.”
***
Karşımda gördüğüm adamla neye uğradığıma şaşırdım. Serdar’ın burda ne işi vardı? Daha fazla dikkat çekmemek adına “hoşgeldiniz.” deyip bakışlarımı ondan çektim. Azad, sandalyemi oturmam için çekince her ne kadar utansam da ses etmeden oturdum. Azad ise hemen masanın başına, benim çaprazıma oturdu.
“Yavrum, sana bahsettiğim arkadaşım Serdar.” diyen azad’la hafif gülümseyip başımı salladım.
“Merhaba yenge.”
Boğazımı temizledim. Stresten avuç içlerim terlerken Serdar’ın beni tanıdığını belli ettirmemesine de şaşırmış ve mutlu olmuştum. Çünkü Azad geçmişte Serdar’ın bana karşı hisleri olduğunu bilse ne yapacağını tahmin bile edemiyordum.
“Merhaba.”
Azad’ın amcası Kawa Ağa uzatmadan afiyet olsun deyince hepimiz yemeğe başladık. Kaşığımı alıp çorbaya batıracakken karşımda oturan Avzem’in bakışlarını üzerimde hissettim. Yüzümü kaldırıp ona baktım. Avzem bir süre yüzüme baktıktan sonra yemeğe başladı.
“Yavrum, iyi misin?”
Azad’ın sesiyle kendime geldim. Bakışlarımı Avzem’den çekip Azad’a çevirdim. “İyiyim, neden sordun?”
Gözleriyle tabağımı işaret etti. “Çorbayla oynama.”
“Ha?” Başımı öne eğdiğimde çorbanın kenarlara döküldüğünü fark ettim. İçimde biriken stres ve öfkeyle gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime ardından tekrar açıp ayağa kalktım. Herkesin bakışlarını üzerimde hissedince “peçete alıp geleceğim.” dedim.
“Kızım sen zahmet etme, söyle sana getirsinler.” dedi Azad’ın annesi.
Başımı iki yana salladım. “Hayır, ben getiririm sıkıntı yok.” Israr etmemeleri adına ordan uzaklaşıp direk mutfağa geçtim. Meryem abla ve Rojin yemek yiyorlardı, beni görmeleriyle ikisi de ayağa kalktı. Anında başımı iki yana salladım. “Devam edebilirsiniz, kusura bakmayın.”
“Ne kusuru hanımım, bir şey mi istemiştiniz?” dedi Meryem abla.
“Aslında...” devamını getiremedim çünkü Meryem ablanın başını sallayıp Rojin’le yanımdan geçmesini izledim. Kaşlarımı çatıp arkamı döndüğüm an başımın sert bir şeye çarpmasıyla yüzümü buruşturdum. İki adım geriye gidip çarptığım kişiye baktım, Azad’dı. “Ne yapıyorsun?”
Üzerime doğru yürümeye başladı. Onun attığı her adımda ben geriye doğru adım atıyordum. “Üzerime gelme” Sırtımın tezgaha çarpmasıyla Azad’ın dibimde bitmesi bir oldu. Ellerini belimde hissedince gerildim. Dikkatli bir şekilde belimden tuttuğu gibi kaldırıp tezgaha oturttu. “Ne yapıyorsun?”
“Sen neden yemeğini bitirmeden o masadan kalktın yavrum?” Yüzünü iyice yüzüme yaklaştırdı. “Neden hiçbir şey yemiyorsun?”
Ellerimi göğsüne koyup hafif ittim. “Sen önce bi biraz uzaklaş sonra sorarsın ne soracaksan.”
Cık’ladı. Başını iki yana sallayıp daha çok yaklaştırdı yüzünü. Nefesini dudağımın üzerinde hissediyordum artık. Bu da kalbimin hızla atmasına neden oldu. “Yok, senden uzaklaşamadığımı sana daha kaç defa söylemem gerekiyor Roza’m.” Bakışlarım dudağına kayınca anında gözlerine bakıp içimden kendime küfürler savurdum. Dudakları keyifle iki yana kıvrıldı. “Seni öpmemi istiyorsan bakmak yerine söylemen gerekiyor yavrum.”
Gözlerim şokla açılırken omzuna sertçe vurdum ama Azad hissetmemişti bile, aksine keyfi yerindeydi. Bu sinirimi daha çok bozmuştu. “Terbiyesiz!” Onun bakışları dudağıma kayınca elimle gözlerini kapattım. “Sen iyice sapıklaştın.”
“He sen bakınca sapık değilsin ama ben bakınca sapık oluyorum öyle mi?”
“Evet, öyle.”
Elimi tutup gözlerinin üzerinden çekti, ağır ağır dudaklarına doğru götürdü. Ne yapacağını kaşlarım çatık izlerken Azad’ın dudaklarını avuç içimde hissettim. Küçük bir öpücük kondurdu. İçimde oluşan tuhaf duyguyla elimi hızla çektim. Tam ağzımı açıp konuşacakken Azad’ın arkasında boğazını hafifçe temizleyen Serdar’la sustum.
“Kusura bakmayın, rahatsız ettim ama benim artık gitmem gerekiyor.”
Azad, tezgahtan inmeme yardım edip Serdar’a döndü. “Nereye gideceksin Serdar?”
O an Serdar’ın bakışlarını üzerimde hissedince kısıkça boğazımı temizleyip “ben gideyim.” deyip hızla çıktım mutfaktan. Bana bu şekil bakmaya devam ederse Azad öğrenecekti ve bu da istemediğim şeylere neden olacaktı.
Adımlarımı terasa yönlendirdim. Merdivenlerden endişeyle bana doğru gelen Avzem’i görmem az da olsa keyfimi yerine getirmişti. Kollarımı birbirine dolayıp önünü kestim. Kaşlarını öfkeyle çatıp “çekil önümden” dedi sertçe.
Gözlerimi devirip sırıttım. Neden endişeli olduğunu çok iyi biliyordum ve bu da beni daha çok keyiflendiriyordu. Eğer en başından beri bana karışmasaydı onunla uğraşmazdım. “Çekilmiyorum! Hem sen neden bu kadar endişelisin?”
“Sanane be, sana mı soracam?”
“Evet, bana soracan.” Bıkkın bir nefes verdi. Bakışlarım sıktığı yumruklarına kaydı. Yaptığı şeyler ortaya çıkacak diye deli gibi korkuyordu. “Sen yoksa korkuyor musun?”
Bir adım atıp tam önümde durdu. Bir basamak üstümde olduğundan biraz benden uzun görünüyordu ve bu da Avzem’in hoşuna gitmiş olmalı ki pis pis sırıtarak bana bakıyordu. “Senden mi korkacam.”
Gözlerimi devirip bir basamak yukarı çıkarak boyları eşitledim. Bu hoşuma gitmediğinden bir basamak daha çıkarak durumu tersine çevirdim. “Benden korktuğunu kastetmemiştim ama benden korkup korkmadığını soruyorsan..” tek kaşımı kaldırıp dudaklarımı iki yana kıvırdım. “evet, benden korkuyorsun.”
Kahkaha attı. “Sen çok fazla rüya görmeye başladın galiba.”
Cık’ladım. “Hayır, rüya görmüyorum; sen benden korkuyorsun çünkü her an senin sırrını ortaya çıkartabilirim.”
Sertçe kolumu tutunca kaşlarımı çattım. “Bana bak, beni tehtit etmeyi kes yoksa..”
“Yoksa ne?” diye diklendim.
“Yoksa seni kendi ellerimle öldürürüm.”
“Eee yeter be, senin gibi bir çocuktan mı korkacam.” Kolumu sertçe onun elinden kurtarırken yaptığım yanlış bir hareketle onu ittim. Elimi refleksen ona uzattım ama çok geçti. Avzem, merdivenlerden yuvarlanarak düştü. Korkuyla ağzımı kapatırken başımı iki yana salladım. Böyle değil, böyle olmamalıydı.
Avzem'in çığlıklarıyla gelen Havin yenge “Kızım.” diye bağırınca kendime geldim. Ellerim korkudan titriyordu. Nefes alışverişlerim sıklaştı. Havin yengenin bağırıp durması sinirimi daha çok bozuyordu. Üzerime doğru geldiğini görünce yutkundum ama korktuğumu belli etmemek adına başımı dikleştirdim. “Sen..” Tam dibimde durup beni sertçe itince kendimi tutamayıp düştüm. Ellerim sertçe yere değince ağzımdan bir inleme kaçtı. “Sen ittin kızımı.”
“Yenge!” diye kükreyince Azad, irkildim. Bakışlarımı ona çevirdiğimde öfkeyle Havin yengeye baktığını gördüm.
“Kızıma bir şey olursa seni yaşatmam!” dedi Havin, Azad’ın bağırmasını umursamazken.
Kaşlarımı çattım. Yavaş ve dikkatle ayağa kalktım. Tam ağzımı açıp ona cevabını verecekken Azad, yengesinin kolundan tutup sertçe kendisine çevirdi. “Ben sana karıma dokunma demedim mi?” diye kükredi. “Sen nasıl karımı itersin lan!”
“Azad!” diye bağırdı amcası Kawa Ağa. “Bağırdığın kişi senin yengen, sen böyle mi saygı gösteriyon?”
“Yeter!” diye bağırdı Berivan anne dayanamayarak. “Kız burda can çekiyor, siz ise birbirinizi yiyorsunuz.”
Başımı sallayıp Berivan anneye çevirince Serdar’ın kucağındaki Avzem’le dışarı çıktığını gördüm. Bakışlarımı bana öfke dolu bakışlar atan Havin yengeye çevirdim. “Kızın can çekişiyor, sen gelmiş bana bağırıyon.” Ellerimi birbirine çarpıp alkışladım. “Mükemmel annesin.”
Bana doğru uzanmaya çalışan Havin’i Azad öfkeyle “yenge, yeter!” diye bağırarak durdurdu.
“Yengen de bir şey olsun da ben bu kızı suçlayayım diye bekliyormuş.”
“Roza, sen de dur artık.” dedi Azad.
Gözlerimi devirip onları orda bırakıp odama doğru ilerledim büyük adımlarla. Kapıyı açıp içeri girdiğim an kapıyı ardımdan kilitledim. Sırtımı kapıya yasladım ve derin derin nefesler almaya başladım. Avzem’in düşme anı gözlerimin önüne gelince başımı iki yana salladım. “Hayır hayır ona bir şey olmayacak.” Odanın ortasına ilerkedim. “Ona bir şey olmayacak, benim yüzümden ölmeyecek.”
“Roza!” diye bağırdı Azad, kapının ardından. Sertçe yumruk atınca geriye doğru adım attım. “Ben sana kapılar kilitlenmeyecek demedim mi?”
“Canım kilitlemek istiyor Azad Ağa, git başımdan.”
“Lan!” kapıya sertçe vurdu, yüksek ihtimalle tekme atmıştı. “Yavrum, bebeğim senin için korkuyorum.”
“Benim için korkmana gerek yok. Hem sen kuzeninin yanına gitsene.”
Derin bir nefes aldı, sakinleşmeye çalışıyordu. “Yavrum, geçen sefer de kapıyı kilitlemiştin. O an kapıyı kırmasaydım başına neler geleceğini tahmin etmişsindir umarım.”
Bıkkın bir nefes verdim. “Git Az-” dememe kalmadan Azad kapıyı kırmıştı. Bakışlarında öfkeden çok endişe vardı. Büyük adımlarla yanıma gelip sıkıca sarıldı bana. Bunu beklemediğimden afallamıştım. “Ne yapıyorsun, bırak beni.”
Cık’ladı. “Bırakmayacağım, eğer bir gün böyle bir şey olursa bil ki ben artık yaşamıyorumdur.”
Bana göre sert, ona göre yumuşak bir yumruk attım. “Sana ölümden bahsetmemeni söylemiştim.” Aklıma Avzem’i ettiğim an gelince istemeyerek Azad’ın gömleğini sıktım.
Benden ayrılıp yüzümü avuçladı. “Söyle bana neden bir anda kendini odaya kilitledin?”
“Sanane.”
“Hadi gülüm, cevap vermeni bekliyorum.”
Bıkkın bir nefes verip bakışlarımı yere eğdim. “B-benim yüzümden oldu.” Durdum, ondan ses çıkmayınca devam ettim. “Avzem benim yüzümden düştü ama yemin ederim ki bilerek olmadı. Yanlışlıkla, bir anda olan bir şeydi. Kurtarmak istedim ama yapamadım, düştü.” Bakışlarımı gözlerine kaldırdım. “Ona bir şey olmaz de mi? Babamın dediği gibi katil ve uğursuz değilim de mi?”
Azad'ın öfkeyle kendini sıktığını gördüm. Bir süre yüzüme baktıktan sonra alnıma narin bir öpücük kondurdu. “Kurban olurum sana Roza’m, korkmana gerek yok. Ona da bir şey olmaz, 9 canlıdır o.” Durdu, derin bir nefes alıp verdi. "Sen uğursuz falan da değilsin, bir daha ağzından o kelimeyi duymayayım.”
Azad, konuşmasını bitirdiği an telefonu çaldı. Telefonu açıp hoparlöre verdi çünkü arayan Rojhat’tı. “Efendim..”
“Abi.”
“Dinliyorum.”
Merakla Rojhat’ın ne diyeceğini bekliyordum çünkü sesi kötü geliyordu.
“Abi, Avzem’i ameliyata aldılar, durumu kritikmiş.”
Başımı hızla iki yana salladım. “Hayır, kötü düşmedi ki..”
“Kafasını çok kötü vurmuş yenge.”
Sarsıldım. Şimdi benim yüzümden mi ölecekti? Gerçekten babamın dediği gibi uğursuz ve katil miydim?
“Tamam Rojhat, geliyoruz biz de.” deyip telefonu kapattı Azad. Bakışlarını bana çevirince başımı iki yana salladım. Gitmeyecektim, benim yüzümden olmuşken yüzsüzlük yapıp da gidemezdim.
“İstemiyorum Azad, sen git.”
Cık’ladı. “Birlikte gidecez Roza’m. Merak etme ben yanındayken kimse sana bir şey yapamaz.”
Öfkeyle iki adım geri gittim. “Ben kimseden korkmuyorum Azad Ağa, kimse zaten bana bir şey yapamaz çünkü bilerek yapmadım.” Durdum, derin bir nefes aldım. “Sadece babamın haklı çıkma ihtimali canımı sıkıyor.”
“Ölmeyecek merak etme ve babanın söylediklerini de aklından çıkar.”
“Durumu kritik demiş doktor.”
“Kritik diye ölecek diye bir şey yok, kurtulma şansı da var.”
Başımı iki yana salladım. “Kendin dedin, şans.”
Derin bir nefes alıp verdi. Sıkı sıkı ellerimi tutu. “Bebeğim, kendini kötü hissetme gerek yok; sonuçta bilerek yaptığın bir şey değil.”
Başımı tekrardan iki yana salladım. “Kendimi kötü hissetmiyorum zaten.”
“Evet, kendini kötü hissetmiyorsun. Şimdi birlikte hastaneye gideceğiz ve Avzem’in durumunu kendimiz öğreneceğiz.”
“Öğrendik zaten gerek yok.”
Kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. “Böyle mi gelecen yoksa kıyafetlerini değiştirecek misin?”
“Gelmeyeceğim dedim ya. Hem hastane beni tutuyor, duramıyorum öyle yerlerde.”
Başını salladı usulca. “Merak etme, senin hastanede çok kalmana izin vermem. Bir görünüp geliriz. Eğer gitmezsek amcama ayıp olur.”
Bir süre yüzünü inceledikten sonra mecbur başımı aşağı yukarı salladım. “Tamam ama çabuk çıkalım olur mu?”
“Tamam.”
Birlikte konaktan çıkıp arabaya bindik. Azad, arabayı çalıştırıp hastaneye doğru sürmeye başladı. Yaklaşmaya başladıkça kalbim hızla çarpmaya başladı. Geçen sefer hastaneye geldiğimizde baygın olduğum için ve ameliyathaneyi görmediğim için sıkıntı yoktu ama bu sefer ne olacak hiçbir fikrim yoktu.
Araba durunca birlikte inip hastaneye ilerledik. Ellerim stresten terliyordu. Azad’la birlikte ameliyathaneye ilerledikçe nefes alışverişlerim sıklaştı. Gözlerimi kapatıp derin derin nefesler almaya çalıştım sakinleşebilmek adına ama etki etmiyordu. Babamın bağırışları, doktorun maalesef hastayı kaybettik demesi, benim hiçbir şey anlamadan ameliyathaneye bakmam... Bir anda kolumdan tutulmamla gözlerimi açtım. Azad kaşlarını çatmış yeni hissettiğim akan gözyaşıma odaklanmıştı.
“Sen iyi misin?” diye sordu endişeyle.
Nefes alışverişlerim hâlâ düzensiz olmasına, kendimi hâlâ kötü hissetmeme rağmen “iyiyim” dedim ama Azad buna hiç inanmış gibi görünmüyordu.
“İstersen önce bir kantine gidelim.”
Başımı aşağı yukarı salladım. Burdan ne kadar uzaklaşsam benim için o kadar iyi olur. Birlikte kantine indik. Ben bir masaya otururken Azad bana bir su alıp geldi ama tam oturacakken telefonu çalınca izin isteyip yanımdan kısa bir süreliğine ayrıldı.
Suyumu açıp içmeye başladığım sıra karşıdan bana doğru gelen Serdar’la bakıştı gözlerim. Kaşlarımı çatıp suyu masaya bıraktım. Bu adamın artık gitmesi gerekmiyor muydu? En son işim vardı diyordu.
“Merhaba” diyerek sandalyeyi çekip oturdu. Bir süre birbirimize baktıktan sonra “Evlendiğini başkasından duysaydım asla inanmazdım.” dedi.
Gözlerimi devirdim. “İnanıp inanmaman umrumda bile değil.”
“Neden ben değil de o?”
Sorduğu soruyla sert bir nefes döküldü dudaklarımdan. “Bana bak Serdar, biz o gün konuştuk ve o meseleyi hallettik. Burda gelip de bana tekrar sorma neden reddettiğimi?”
Masanın üzerindeki elimin üzerine kapadı ellerini. Ellerimi kendime çekecekken izin vermeyip daha sıkı tuttu. “Ne yapıyorsun, bıraksana elimi.” Bakışlarımla etrafa göz gezdirirken öfkeyle Serdar’ın tuttuğu elime bakan Azad'la yutkundum. “Bırak artık Serdar."
"Neden?" diye sorunca gözlerimi kapattım sıkıca, zaten sonrasında da Azad'ın gür ve kalın sesi yankılandı kantinde.
“Sen ne cüretle karıma dokunursun lan!”
~Kestikkkk~
|Bölümü nasıl buldunuz? Kötü yazılmış olabilir kusura bakmayın...
|Sabırla bölüm bekleyen herkese, beni desteklemeye devam eden herkese çok teşekkür ediyor ve bu kadar beklettiğim için de çok özür dilerim :(
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |