16. Bölüm

15.BÖLÜM KAMP

Rynialight
rynialight

 

---

 

15. BÖLÜM - KAMP

30 Eylül Pazartesi 2047

 

Kural 15: Her an herşey olabilir

 

...

 

 

"Merve, bak Melisa gelmiş!"

 

Sınıfa girer girmez Sera boynuma atladı.

"Hoş geldin! Mesajlara neden cevap vermedin?"

 

"Sera, kızı sık boğaz etme... Hoş geldin!" dedi Merve ve bana sarıldı. Daha sonra sıramıza geçtik. Sohbete daldık. Herkes yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Sınıf dolduğunda Matematik hocası içeri girdi.

Ay, en sevdiğim ders! Bakalım neler kalmış aklımda...

 

"Evet çocuklar, ders programında değişiklik oldu. Bu yüzden pazartesi ilk iki dersiniz benimle. Hemen derse başlayalım. Peki, en son nerede kalmıştık, hatırlayan var mı?"

 

O sırada sınıfın kapısı çaldı.

 

"Hocam, geç kaldığım için özür dilerim," dedi biri.

 

"Geç oğlum, geç... Adın neydi? Berk mi? Tamam, buldum. İyi, yoklama alalım. Başkan, al defteri, kim var kim yok kontrol et."

 

Merve, hocadan defteri alıp yoklamaya başladı.

 

"Hocam, bir kişi yok. Buyurun, onu da yazdım," dedi.

 

"Ver kızım, sağ ol. Peki, biz en son hangi konuda kalmıştık?"

 

Hoca derse anlatmaya başladı. Ancak arkada birileri konuşuyordu.

 

"Şşş! Sessizlik! Bora, oğlum, konuşma! Ayrıl, ayrıl! Berk, geç öne!"

 

"Ama hoca..."

 

"Boraa! Geç dedim! Berk, öne gel, buraya gel!"

 

_Hangi ön? Benim yanıma mı?_

 

"Nereye hocam?" diye sordu Berk.

 

"Yeni kızımızın yanına. İsmin neydi kızım?"

 

Kala kalmak.

 

Berk, eşyalarını topladı ve hocaya cevap verdi.

"Arkadaşımızın ismi Melisa, hocam."

 

"Oğlum, kızın ağzı yok mu? Söyler kendisi! Melisa, Melisa... Bakalım, bakalım... Kaçıncı sırada? 14. sırada. Melisa Karabulut, tamam."

 

Berk yanıma geldi ve oturdu.

"Selam," dedi, ellerini hafifçe sallayarak. Kalemini oynatmaya başladı.

 

"Karabulut, Karabulut..."

Hoca kendi kendine mırıldanıyordu.

"Şeyi tanıyor musun, Melisa? Şey..."

Düşündü, düşündü, sonra yüzü soldu ve durdu.

"Neyse, biz devam edelim. Evet..."

 

Hoca derse devam etti. Ben notları almaya çalışıyordum. Berk ise anlamadığı yerleri bana soruyordu.

 

"Şu X nasıl ordan oraya geçti"

Kağıtla anlatmaya çalıştım yani biraz anladı.

 

"Şu sayısal beni öldürüyor ya asla anlamıyorum kafam karışıyor" Tahtaya baktı baktı "Sen nasıl anlıyon hemen hatırlayabiliyonmu hayır yani bende B12 var ama ben hiç bir şey hatırlayamıyorum geçen sene bunları görmüşüz ama hiçbiri aklımda yok"

 

"Oğlum Bora seni rahatsız ediyor diye seni buraya aldım sen konuşmaya başladın"

"Hocam ders hakkında konuşuyoruz"

 

"Yok kozmetik hakkında konuşsaydınız bide" Ne alaka.

Sınıftaki tüm kızlar sesizce gülmeye başladı ben sadece Berke bakarak tebessüm ettim.

Kozmetik ne alaka. "Sessizlik devam ediyoruz Sorunuz varsa bana sorun Berk anlaşıldı"

"Anlaşıldı hocam"

"İyi devam ediyoruz"

 

...

 

"Sonraki derste görüşürüz çıkabilirsiniz."

 

Herkes dışarı çıktı Arka sıramda duran Sera ve Merve deftere bir şey çiziyorlardı.

Eylül her zamanki gibi uyuyordu. Bora Berkin yanına geldi. "Oğlum sen gittin ya İçim parçalandı. Sensiz arkalar iyi değil" Dudaklarını büzdü.

 

"Ah kıyamam. Senin yüzünden oğlum çok konuştuğun için hoca beni öne attı. Neyse en azından bir şeyler anladım."

"Neyi anladın kardeşim "Matematiği"

"Sen...matematiği...anladın."

"Evet"

"Allahım kıyamet mi kopucak Berk gardaşım iyimisin ateşin varmı" Bora Berkin alnına eliyle kontorol etti. Berk Bora nın eline vurarak Boranın elinden kurtuldu.

 

"Öne geçince insan daha iyi mi anlıyor ne oluyor ön sırada bir şey mi var" Bora sıraya baktı

Berk "Yok anlamadığım yerleri Melisa'ya sordum"

"Melisanın sayısalı iyi galiba"

Sera konuşmaya dahil oldu

Merve önümdeki kağıttan başını kaldırdı "Kız Fen lisesinden gelmiş herhalde iyi"

_Kız utandırma beni_

"Vayy Melisa Berk kalk bundan sonra Melisanın yanında ben oturcam"

"Ne ahh oğlum yavaş" Bora Berki sıradan yere ittirdi ve Bora yanıma oturdu.

"Naber Melisa şey bana şu konuda yardım edermisin."

Bora Berkin sırasında duran matamatik defterini eline aldı.

"Oğlum bu nasıl bir yazı lan doktor yazısı gibi" Berk yerden kalkıp kendine geldikten sonra Boranın elinden defterini aldı

 

"Sanane oğlum hem sanki senin yazın mükemmel bide bana laf ediyor. Ben zeki bir insanım tamam mı. Zeki insanların yazısı kötü olur."

 

"Kendimi avutma şekilim Çak Melisa" Beşlik çakmaya çalışan yanımdaki Boraya baktım. Merve Eylülün yanına geçti

"Elim havada kaldı...Sera"

Sera önüne döndü.

"Bari ben kendi kendime çakayım. Çak kızz çaktım gız."

Bora bir elini diğer eline çaktı.

 

"Ben ciddiyim Bora."

"Tamam canımmm"

"Bu kelimeyi tamam canımmm şeyini Buseden öğrendin dimi"

"Evet oda sana öyle diyor sırf seni başından kovmak için hee"

 

_Buse kim_

_Arayıpta bulamadığın kişi olabilir mi_

"Ne alaka oğlum"

"Kız kendi dersine mi baksın sana mı yardım etsin Berk. Onun sayısalıda iyidi dimi."

 

Berk "Eşit ağırlık hepsi yüz"

"Aslında ona uğramak lazım"

"Noldu hani ben rahatsız ediyordum rahat bırak kızı"

"Tamam abi yemedik kızı al senin"

"Herhalde kalk oturcam belimi çürüttün zaten."

_Buse ve Berkin bağlantısı ne Berkin sevgilisi mi diycem ne alaka. Buse nasıl biriydi hatırlamaya çalışıyorum_

 

Bora sıradan kalktı Berk oturdu. "Geç geç ay yazık sen şimdi basketbol da oynıyamzasın. Çok acıyor mu"

 

"Oğlum beni yere attın ama hani yine de sen bilirsin." Berk sırtını ovalamaya çalışıyor dizini tutuyordu.

"Melisa kantine gidelim mi"

Sera arkadan bana seslenmişti. Onu onayladım. Hemen ayağı kalktım. Ben sınıftan çıkarken Sera arkamdaydı. Koridora adım attığımda kayıp yere düştüm. _Ahhhh bu ne beee_

_Ananı_

_Sus!! Küfür yok!!!_

 

"Melisa iyimisin"

"Ufff ayyy"

Sera arkamdan gelip kolumu tutu kalkmam için. Kalçamın üstüne düşmüştüm.

 

Bora,Merve,Berk, Eylül hepsi yardıma gelmişti ama ayağı kalkamıyordum.

Canım yanıyordu belimide vurmuştum ağrıya dayanamıyordum. Birden ağlamaya başladım nefes doğru düzgün alamadım.

_Niye ağlıyon ya kalk_

_Nasıl kalkayım-

"Aaaayyy ooohhoov" Gözlerim tek bir noktada duruyordu koridorda yere doğru bakarak inliyordum.

Sera ve Bora beni kaldırmaya çalıştılar onlar beni elledikçe daha çok canım yandı. "Yerde kaygan bir şey var dikkat edin Sera."

Merve arkadan onları uyardı.

"Ahhh" Ellerimle 'Ellemeyin bırakın' İşaretleri yaptım ikiside beni bıraktı.

 

Bora "Seni kucağıma alsam sınıfa götürsem rahatsız olurmusun?"

Kafamı sinirli bir şekilde yukarı aşağı salladım.

_Ne saçmalık kimse bizi kucağına alamaz._

_Aynen öyle_

Kollarımın altında bir el hissettim

"3 diyince kalk Melisa 1 2"

"Berk oğlum sen zaten biraz önce düştün bak beline bir şey olcak"

Berk arkamda kollarımdan tutmuş 3 diyince kalkmamı istiyordu.

"3 hop-pah" Ayağı kalktım canım yana yana

"Yavaş" Bir elimi boynuna koydum sınıfa sırama kadar götürdü sağolsun. Sırama oturdum. Berk dizilerini kırıp yere çömeldi. "İyi misin çok canın yanıyor mu" Tek yapabildiğim şey ağlamaktı.

_Ağlama lan_

_Elimde değil canım yanıyor_

Ben içimdeki sesle kavga ederken Eylül sıramda duran suyu uzattı. Oda hala uykuluydu. Sudan bir yudum içtim

"Aahh iahhh" Bora, bir şey yazmam için kağıt ve kalem uzattı.

Merve belimi tuttuğumu görünce, “Ben hizmetli ablalardan bir buz isteyeyim, hemen geliyorum,” dedi ve kapıya yöneldi.

Birden bir çığlık duyuldu.

“Ayyy!”

“Merveee?”

“Ben iyiyim, sadece kapının girişi çok kaygan. Burda bir şey var,”

Eylül hemen Merve’nin yanına gitti.

 

Eylül, “Nedir o?” diye sordu.

Merve yere çömelmişti. Parmağını sıvıya dokundu ve kokladı. “Bu bir… zeytinyağı mı?”

“Zeytinyağı mı?” diye tekrarladı Eylül şaşkınlıkla.

“Heee zeytinyağı” dedi Merve.

Bu sırada Serada kapıya geldi, yere baktı ve sonra Bora, Berke ve bana döndü.

“Biri bunu bilerek dökmüş olmalı. Ama kim yapar ki böyle bir şeyi?”

 

Bora hemen söze girdi: “Melisa okula geleli bir hafta oldu, kimseyi tanımıyor ki. Düşmanı olamaz.” _Orası şüpheli_

Merve, kafası karışmış bir şekilde, “Ama... neden böyle bir şey yapsınlar?” diye mırıldandı.

 

Sera ellerini eteğinin cebine sokarak düşünceli bir şekilde konuşmaya başladı

“Ben Adalardan şüpheleniyorum. Melisa’yı sevmiyorlar.”

 

Merve, “Ya da belki bu Melisa için değil de herhangi biri ya da bir öğretmen için yapmışlardır Ne Eylül bak öyle ters ters burası deli manyak bir okul buradakiler herşeyi yapar"

 

Bora omuz silkti "Haklı bu okul deli manyak bir okul her şey olabilir. Ama bunu yapan kişi gerçektende Melisa’yı hedef almış gibi duruyor.”

 

Merve ellerini göğsünde birleştirdi.

“Zeytinyağı... Daha kaygan olsun diye mi?”

 

Sera uflayarak “Buna mı takıldın gerçekten Merve”

"Uf ben ne dediğimi biliyormuyum ayy Melisa'nın buzunu unuttuk hadi Eylül buz alıp gelelim"

Merve ve Eylül buz getirmeye gitmek üzere dikkatlice çıkarken, Sera yanıma oturdu.

“Kız yere düşmüş ama hâlâ ayılamamış. Melisa, bu kızın uyku sevdasına ne yapacağız?” diye sordu şakayla karışık.

 

Berk ve Bora karşıda duruyorlardı. Sera Bora’ya dönüp, “Bora, git hizmetli ablalardan bir paspas al da şu kapının önünü sil,” dedi.

 

Bora, “Neden ben?” diye sızlandı.

“Hadi hadi, Bora Bora Bora Bora! Başımıza taş düşe,” diye mırıldandı Sera.

Bora söylene söylene gitti.

 

Sonra Sera bana döndü. “Kampta ne yapacaksın Melisa?”

Kağıda zorla yazdım

Kamp mı?

Sera "Kanka, grupta bahsetmiştik. Tabii sen mesajlara hiç bakmadın. Yarın 11. sınıflar olarak eğitim kampına gidiyoruz. Ormanda ders yapacağız, harika değil mi?”

 

Zorla yazdım

 

Ormanda mı? Ama neden?

 

Sera şaşkın şaşkın baktı

“Neden mi? Ay kızım, biraz oksijen alırız, stres atarız. Harika bir şey bu!”

Zorla başka bir not yazdım

 

Yarın mı gitcez. Ne kadar kalacağız?

 

Sera sevinçle

“Evet, yarın akşam saat 20:00’de okulun bahçesinden servise bineceğiz. İki gün sürecek. Üstelik katılım zorunlu çünkü derslerimiz ormanda olacak. Eğitmenler gelecekmiş, sadece ders değil, oyunlar ve aktiviteler de olacak. Mükemmel!” Bu kızın ani duygu değişimine alışamadım

 

“Sera, sen telefon oynamaktan başka oyun bilmezsin ki,”

 

Sera, arkada oturan Berke ters ters baktı:

“Tabii ki biliyorum!”

 

“Bir oyun söyle o zaman,” dedi Berk.

Sera düşündü ellerini çenesine koydu. “Emm… resim yapmak?”

Berk kahkaha attı. “O bir sanat! Oyun değil.”

 

Sera biraz daha düşündü.

“Şey… şakrlambaç?”

Berk dolu dolu kahkaha patladı. Kandine geldikten sonra

“Birincisi o saklambaç. İkincisi, bu oyunu ben sana öğretmiştim. On bir yıl geçti, hâlâ yanlış söylüyorsun!” Berk bir yandan hala gülmeye devam ediyordu. Bir şey fark etmiştim ki gülerken gözleri büyüyordu. Ela gözleri parlıyordu. Sonra bana baktı ve gülmesi yavaş yavaş durdu. Sera şiddetli bir öksürükten sonra tüm dikkatimiz ona gitti.

 

Merve ve Eylül buzu getirdi.

“Dön arkanı merak etme kimse görmüyor,” dedi Merve. Belimin moraran kısmına önce buz koydu sonra bir krem sürdü.

 

---

 

1 Ekim Salı 2047,

19:26 

Okul Bahçesi

 

Herkes otobüslerin etrafında toplanmıştı. Yanına gittiğim Sera beni görünce hemen sordu

“Melisa, neden bu kadar mutsuzsun?”

Telefonumdan bizim kızlara mesaj attım

 

Ormanda ders mi yapılır? Doğayı nefes almak için severim, ders çalışmak için değil.

 

Merve hemen cevap verdi:

“Merak etme, iki gün sonra dönüyoruz.”

 

Bir mesaj geldi: 11 A/B sınıfı grubu

 

– Özlem Hoca

Berk-Emre

Eylül-Ceren

Hafsa-Özgü

Bora-Ayaz

Ada-Selin

Merve-Sera

Yunus-Faruk

Melisa-Deniz

Eymen-Kuzey

Can-Efe

 

Sera sevinçle bağırdı

“Dördümüz aynı gruptayız!”

 

Ama Merve bir detayı fark etti. Telefonuma bakıp şaşkınlıkla

“Melisa, Deniz’le eş olmuşsun!”

 

Deniz mi? Hangi Deniz?

 

diye yazdım panikle.

 

Sera sırtındaki çantasını iyice kavradı

“Hani Ada’nın yanında duran kızıl beyaz saçlı var ya… Emre ve Bora’nın kardeşi. O!”

 

İçimden geçen tek şey şuydu

Hayır, hayır! Olamaz bu ya!

Biri beni şu binadan aşağı atabilir mi yada Allahım burda canımı alda kampa gitmeyim

Diye söylendim içimden

 

Sera 

“Sadece otobüste değil, aynı çadırda kalacak, birlikte görev yapacaksınız. Her şeyi onunla yapacaksın.”

 

Her şeyi mi?

“Her şeyi!”

 

Her şey

"Her şey"

"Sera, bazen korku filmi gibisin he. Uf, neyse hadi gidelim, servise hoca bekliyor."

 

Servise doğru yürüdük.

 

"Ama beni en çok korkutan şey, ya Deniz Melisa’yı gece yarısı uyurken öldürürse?"

 

Eylül, Sera'ya bakarak: "Ayy, yuh artık Sera, yani bu kız psikopat mı?"

 

Gerçekten yuh.

 

"Eylül bile şaşırdı Sera." "Kız psikopat mı, değil mi bilemem ama arkadaşları psikopat, manyak. Ben güvenmiyorum. Merve, hocaya söyleyelim, Melisa bizim yanımızda uyusun." Gruba tekrar mesaj attım.

 

Bir şey olmaz, hadi.

"Evet, herkes geldiğine göre, çocuklar koltukların üstünde adlarınız yazıyor, şimdiden söyleyeyim 'Yok hocam, ben bununla eş olamam, işte o böyle, şöyle, ben arkadaşımın yanına geçmek istiyorum' falan filan, yok. Şimdi herkes eşyalarını bagaja koysun ve koltuklarına oturun."

 

Herkes eşyalarını bagaja koydu, yerlerimize oturduk. Deniz cam kenarına geçmişti, arkadan ikinci sırada solda oturuyorduk. Önümde oturan Ege adlı çocuk, koltuğunu bayağı beni sıkıştırarak şekilde arkaya yaslıyordu. Çocuğa öne çekmesini yazarak ifade ettim. Merve ve Sera, arkamızdaki koltuklarda oturuyorlardı. Yani servisin en arka 5 koltuğunda oturuyorlardı. Merve benim tam arkamdaydı. Merve'nin solunda Sera, sağ tarafındaki bir koltukta boştu, o diğer iki koltukta da iki kız oturuyordu.

Merve, benim sorun yaşadığımı anladı ve çocuğu uyardı. Koltuğu öne çekti. Merve yerine geçti. Deniz ise tüm koltuğa yayıldı.

 

_Off, cam kenarına oturmam lazım, midem bulanıyor._

 

Servis hareket etmeden, Özlem hocanın yanına gittim. Hocaya durumu kağıda yazarak anlattım. Deniz’in de yer vermediğini ve beni rahatsız ettiğini söyledim.

 

"Emm tamam, ben önde oturuyorum, yanım boş, o zaman yanıma gel, böyle tam yola bakarsın, olur mu?"

 

Teşekkür ederim hocam, ben eşyalarımı alayım mı, hocam arkada kaldı?

 

"Tamam, al gel."

 

Koltuğuma yaklaştım. Merveler, beni görür görmez "Ne oldu, bir şey mi oldu?" Telefona yazdım. Gruba

 

Yola bakmam lazım, yoksa midem bulanıyor, Deniz de yer vermiyor, en öne hocanın yanına oturacağım.

 

"Tamam, dikkat et, bir şey olursa biz buradayız."

 

El sallayıp yanlarından ayrıldım. Deniz ise kulaklık takmış, uyumuştu. Keşke ben de bu kadar hızlı uyuyabilsem.

Hoca yoklamayı almıştı, kim var kim yok diye. Hoca cam kenarına geçti, ben de onun yanına geçtim.

Şoför amca tam aşağımızdaydı. Karşıma tam yola baktım ki midem bulanmasın.

"Şşhh kız!"

Sesin geldiği tarafa baktım, sağımı kontrol ettim. Berk sağ tarafta oturuyordu.

"Selam."

 

Hafif elimi salladım.

"Nasılsın, canın hala acıyor mu?"

Kafamı hayır dercesine salladım.

 

Canım yanmıyor çok hareket edersem belki.

 

"He, iyi bari. Ormanda zorlanırdın sonra. Emre, şu koltuğu sallama."

 

Emre, Berkin arkasındaki koltukta oturuyordu, ne alaka, aynı koltukta olmaları gerekmez miydi?

Elimi 'Ne oldu?' der şekilde salladım.

Berk fısıldayarak: "Yanımda Matematik hocası var, beni yanına aldı ki Emre ile konuşmayayım diye ama Emre de konuşkan bir insan değil, normalde yerim bir tık arkada işte."

"Böyle iyi oldu, ben iki koltukta da yatabilirim, sen önde kal Berk."

"Hehe, yat."

Berkin yanındaki Matematik hocası, Yakup hocaya baktım, adam mışıl mışıl uyuyordu.

 

Uf, herkes bu kadar çabuk uyuyabiliyor mu?

Berk'e telefonu uzattım "Bilmiyorum, herkes çabucak uykuya dalıyor. Gerçi benim de biraz uykum var, saatte bakalım."

 

Berk, bileğindeki saate bakarken sağ bileğinde kahverengi ipten yapılmış bir bileklik gördüm. Çok sade ve hoştu. Bir titreme geldi üşüdüm mü hava soğukta değil

 

"Saat 21:03, yo aslında erken. Bu insanlar gece 12'de 1'de mesaj atan insanlar. Hayret, demek ki hepsi yorulmuş.

Bak, Özlem hoca da uyumuş."

 

Yanımda uyuyan Özlem hocaya baktım, perdesi yarı açık, yarı kapalıydı. O da çoktan uyumuştu.

_Ay, yok artık._

 

Özlem hocaya yok artık dercesinde baktığımı gören Berk gülmeye başladı. Sağ elini ağzına götürdü, onun da uykusu vardı.

 

Ya bir tek ben mi uyayamıyorum?

 

Elimi hafif şıklattım ki bana baksın diye.

"Ne oldu?"

Bilekliğini gösterdim, kağıda şunları yazdım

 

Bilekliğin çok hoş ve sade, nereden aldın?

 

Berk bilekliğine korkarak baktı.

"Ben almadım, emanet bu."

"Hmm."

"Ayı kıza hediye etsene, kız beğenmiş o kadar."

_Bora'nın sesi miydi? O_ Arkamdaki koltukta oturan Bora'ya baktım. Meraklı çocuklar gibi yukarıdan bakmış olabilirim. Cam kenarında ise Ayaz vardı. Bora beni gördüğünde:

"Selam Melisa, naber?"

Elimi salladım.

"Nasıl oldun, iyi misin?"

Kafamı yukarı aşağı salladım.

"İyi."

Bora Berke döndü. Gözlerini bir bilekliğe doğru gösterdi, sonra beni işaret etti.

Berk ne yapaması gerektiğini anlamadı bende anlamadım. Berk fısıldayarak

"Emanet yoksa veririm."

"Kimden emanet lan? Dördümüzden başka kim sana emanet verecek… aaa."

Ayaz araya girdi:

"Bak, bana dört beş deme, geliyor bana he. 5 kişi değiliz ya, anla."

Emre uykulu bir sesle

"Düşün artık, sonra rüyama giriyor, uyandığımda ağlıyorum."

Bunlar neyden bahsediyordu?

Onları parmağımla işaret ederek saydım. Emre'nin gözleri kapalıydı, Bora, Ayaz ve Berk ne yaptığıma bakıyorlardı. Telefonumdan notlar bölümünü açtım.

 

İyi de siz 5 kişi değilsiniz ki, 4 kişisiniz. 5'iniz mi vardı?

 

_Sen çok fenasın_

_Sus karıştırma_

Hepsine telefonumu uzattım. Ayaz kulaklığını takarak:

"Boşver."

Bora esnemeye başladı

"Hadi, iyi geceler."

Hiçbir şey anlamadım.

Telefonu Berke uzattım.

Berk telefonu aldı, yazmaya başladı. Neden sesli söylemiyordu?

 

Sana hiç arkadaşlarından bahsetmedi mi Yada kim olduklarını

Telefonu elime verdi.

 

Kim bahsetmedi?

Heeee, aaaaaa…

 

Berkin gözünden bir damla yaş aktı.

_Yaa bu çocuk çok duygusal ya bak üzüldüm Sema üzme çocuğu_

_Sen karışma_

İç sesimle cebbelleşirken Berkin konuşmasıyla ona döndüm

 

"Neyse, hayırlı geceler."

_Ahh, buda gitti. Bir tek ben mi uyanıktım?_

_Evet_

 

Gözlerimi kapadım, sonrası yoktu.

 

---

 

Sabah 5-6 civarında sabah namazı için durmuş, sonra yola devam etmiştik. Ben uykuya tekrar daldıktan yarım saat sonra uyandım. Gözlerimi araladığımda karşımdaki kitap okuyan Berk'i gördüm. Sağıma doğru döndüğüm için Berk hemen karşımdaydı. Uyanmamı fark eden Berk biraz kafasını eğdi ve

"Hayırlı sabahlar küçük hanım, yolculuk nasıldı? Baktım uykuya dalmışsın, 'Bide uykum yok' diyordun," dedi. Kendimi işaret ettim. 'Ben mi' der gibi

 

"Heee, sen baktım mışıl mışıl uyuyordun!" dedi. Telefonmu çıkarıp yazdım.

 

Beni mi izledin?

Telefonuma baktı. "Kim, ben mi? Yoo, uyandım, baktım herkes uyuyordu, sen dahil ama Bora ve Ayaz'ı görmen lazımdı, çok komiklerdi. Birinin bir ayağı onun tepesinde, diğeri de diğer ayağıyla dövüyordu, ahaha, çok komiklerdi," dedi Berk. Ama gizliden gizliye hüzün vardı yüzünde, saklıyordu.

Arkadaki Bora ve Ayaz'a bakarak gülmeye devam etti.

 

Özlem Hoca yanıma geçti. Hocam, ne kadar yolumuz kaldı? diye yazdım

 

"Bakayım, telefondan... 223 km var, tahminen dokuz buçuk gibi orada oluruz," dedi.

 

Teşekkür ederim, hocam

 

---

 

Saat 10:46

 

Gözlerimi dinlendiririken servis durudu. Gözlerimi açtım ve etrafa baktım.

 

_Ne oldu, geldik mi?_

 

Yanımda oturan Özlem Hoca şoföre seslendi "Abi ne oldu" Şoför yukarıya bize baktı. "Otabüs arza yaptı" _Ne sıçtık_

Yakup hoca "Nasıl arza tamir edilemezmi" "Malesef hocam benzin var ama servisin kaputundan duamn çıkıyor size sıkıntı olmaz ama bundan sonraki yolu yürümeniz lazım"

 

Bora ve Ayaz arka koltukta küfür savuruken Berk olanları anlamaya çalışıyordu. Özlem hoca hiddetle ayağı kalktı ve mikrofonu alıp konuşmaya başladı.

 

"Arkadaşlar, otobüs arıza yaptı, bundan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz," dedi. Otobüsteki öğrenciler şaşkın bir şekilde bağırmaya başladı

 

"Nasıl ya?"

"Ne saçma!"

"Ben yürüyemem!"

 

"Çocuklar sessiz olun, diğer servis çoktan gitti, bizi bekliyorlar. Kamp alanına zaten çok bir şey değil, 8 km yürüyeceksiniz," dedi Özlem Hoca.

 

- Ne? 8 kilometre mi?

- Gerçekten azmış!

- Arkadaşlar, ben burada kamp yapıyorum,

-Ben hayatta 8 kilometre yürümem,

 

dedi bir diğeri.

 

"Şhhh çocuklar, 8 kilometre abartılacak bir şey yok, siz hem gençsiniz, yürüyün biraz. Aaa, sonra kızlar geliyor yanıma, 'Hocam, ben kiloluyum' diyorsunuz. Al işte, spor! Eski insanlar ne yapsın, hep yürüyorlardı onlar," dedi Özlem Hoca. Arka koltuktan Bora, "Hocam, Allah rızası için bu otobüsle aynı yaştayız, otobüs benden büyük!" dedi.

 

Hoca gözlerini kırpıştırarak, "Senden dört yaş küçük Boracım, otobüs 2034 model, çocuğum... Anladın? Neyse, hadi herkes toplansın, bagajdan eşyalarınızı alın, herkes aşağıda sıra olsun. Benim sınıfın başkanı ve yardımcısı nerede? Oovv, kız Merve niye o kadar arkadasın?" dedi.

Merve en arkada olduğu için sesi gelmiyordu, hocanın mikrofonla konuştuğu için herkesin sesi öyle çıkacak sanıyordu.

"Tamam Merve, çok anladık yavrum, sağ ol," dedi Özlem Hoca. Servisteki herkes gülmeye başladı. "Tamam Berk, sen yanına bir yardımcı seç, beraber yoklama alın. Merve bana lazım çünkü. Emre, kurban sensin yavrum, seni seçtim, bana yardım edeceksin. B şubesinin başkanı burada mı?" diye sordu.

 

"Buradayım hocam," dedi bir öğrenci.

 

"Sen Hafsaydın, değil mi?" dedi Özlem Hoca.

 

"Evet hocam," dedi Hafsa'nın sesi biraz kısık geliyordu.

 

"Tamam Hafsa, Merve, Emre, bana yardım edin. Geri kalanlar Yakup hocanızı takip etsin. Berk, herkesin yoklamasını alıp gelin. Emre, Hafsa, Merve hadi Abi bagajı açar mısınız?"

 

Muavin, hoca , Emre, Hafsa Merve bagaja gitti. Yakup Hoca ayağa kalkıp ortaya geçti. Mikrofonu aldı ve

"Çocuklar, herkes sırayla bagajdan eşyalarını alacak. Ön sıradakiler önce, sonra arka sıradakiler. Sessiz olun, uslu uslu bekleyin. Bora, Ayaz, Melisa,Eylül ve Ceren bagajdan eşyalarınızı alın. Berk, sen de al oğlum, sonra sıra olun, ben gönderirim arkadaşlarını"

 

"Tamam hocam,"

 

---

 

Otobüsten indim, ayaklarım çok uyuşmuştu. Eylül'ün yanına gittim, o hâlâ uykusundaydı. Hepimiz sırayla eşyalarımızı alıp, servisin yanına sıraya girdik.

 

"Arkadaşlar, herkes önümde ikişerli sıra olsun," dedi Özlem Hoca. Eylül beni öne attı, Ceren'le beraber ikinci sırada yer aldı. Ceren, kafamın karşıtlığını anlamıski kulağıma fısıldadı "Eylül, ilk sırada olmayı sevmiyor ya, o yüzden seni önüne koydu," dedi. Sonra dişlerini sıkarak, "Ama biraz sert koydu," diye ekledi.

Anladığımı belirterk önüme döndüm. Önüm upuzun otogar yoluydu sopumuz orman sağımız tarla, ovalar ve dağlar vardı.

 

Herkes eşyalarını aldı, hoca önümde duruyordu.

 

Yakup Hoca geldi, "Evet sağ ol Berk, herkes burada, geçebilirsin " dedi ve beni işaret etti. Sıra başında ben ve Berk vardık. Arkamızda Eylül, Ceren, Ayaz ve Bora vardı. Sonrasını göremiyordum zaten.

 

_Elimdeki çantalar çok ağırdı, Ne koydular bunun içine_

 

Berk zorlandığımı görünce "Yardım edeyim mi?"diye sordu. Berk'e baktım, kafamı sertçe sağa sola salladım.

 

Yakup hoca konumaya başladı "Amm peki," dedi Berk. "Melisa, Berk önden sorumlusunuz. Orta taraftan Ada ve Selin sorumlu."

 

Ada burada mı? Ellerim korku ve sinirden titriyordu. Ellerimi ağzıma götürdüm. Tırnaklarımı mı yiyorum ben?

 

Berk yere eşyalarını koyup iki kolumu sıkıca tuttu. "YEME!" dedi. Kollarımı bıraktı ve "Niye stres yapıyorsun, söylesene?" diye sordu.

 

Yüzüne baktım, Söylesem ne olacak Motive mi ediyor, hakaret mi ediyor belli değil.

 

"Yani yazsana,"

Sesini kıstı, "Ada'dan dolayı mı?" diye sordu.

 

Hayır derecesine hiddetle başımı sağ sola salladım

"Peki, ama tırnaklarını yeme, tikim var," dedi.

 

Başımı biraz Eyüp 'Nasıl' der gibi baktım

 

"Ne evet, tikim var, ne var, garip geldi galiba."

 

'Yoo' der gibi gözlerimi kıstım ve kafamı salladım

 

"İyi," dedi _Oha çüş Berk gibi bir çocuğu sinir etmeyi başardın ya helal başka bir şey demiyorum_

 

_Saağol_

 

---

 

Yürüdük, yürüdük, bayağı yürüdük, zaman algımı kaybettim, saate bakacak kadar yorgundum. Güneş yavaşça yüzümüze vuruyordu. Etrafımı zar zor görüyordum, gözlerim kapanıyordu. Gözlerim kapalı şekilde yürüyordum. Yolda yanımda yürüyen Berk'e baktım, gayet iyiydi.

 

_Nasıl ya, bu çocuk nasıl bu kadar iyi durumda? Sanki bakkala dondurma almaya giden küçük bir çocuk gibiydi._

 

Berke soru soracaktım ama cebimden telefonumu alıp soru yazacak kadar hâlim yoktu. Arkada kızlardan biri, "Hocam, ne kadar yolumuz kaldı?" diye sordu. Galiba Özgüydü, tam duyamadım. " 3 buçuk kilometre," dedi hoca.

 

"Neeee?"

"Ne?"

"Ne?"

"Üç buçuk kilometre mi?"

"Ne kadar yürüdük?"

"Ay ben dayanamıyorum, Ayaz tut beni!"

"Tansiyonum düşüyor!"

"Sera, bu yaşta ne tansiyonu, dik dur!"

"Hocam, mola verelim!"

"Ay, bu ne saçmalık, zaten saçlarım rüzgar yüzünden bozuldu!"

"Deniz, buna mı takılıyorsun?"

"Sen sus Bora, benim bu saçları düzeltmem ne kadar vaktimi alıyor, haberin var mı?...Emre, şuna bir şey söyle!"

Emre bıkkın ve yorgun bir sesle "Bir şey!" dedi.

 

Sınıftan birkaç kişi, ben ve Berk de dahil, Emre'nin söylediği cümleye güldük. Bu üçüzler çok komikti. Şu durumda bile insanları farkında olmadan güldürüyorlardı.

 

İyi güzel de, sadece 5 buçuk kilometre mi yürümüştük? Artık yürüyemeyeceğimi anladım ve bir anda yere çömeldim.

 

"Ayy, Melisa iyi misin?"

"Kız dayanamadı!"

Arkamızdaki Ceren ve Eylül, benim iyi olup olmadığımı sormaya başlamışlardı. Berk, benim halimi görünce yanıma çömeldi.

 

"Melisa, iyi misin? İstersen hocaya söyleriz, biraz mola verelim,"

 

Güneş tepemizdeydi ve artık daha fazla dayanamıyordum. Her yer dönüyordu, hiçbir yeri net bir şekilde göremiyor, duyamıyordum.

 

Berk, benim durumumun ciddi olduğunu iyice anlayınca, "Hocam, Melisa! Melisa, duy beni! Melisa, bizimle kal, Melisa!" diye bağırdı. Gözlerim kararmaya başladı, yere iyice uzandım. Berk kafamı dizinin üstüne koydu. Her şey çok silikti. En son bayıldığımı, nefes alışverişimin zorlaştığını hatırlıyorum.

 

---

 

2038, 6 Temmuz

 

(Yazarın anlatımıyla)

 

"Abim, beni yakayayamaz!"

"Seni yakalarsam, görürsün!"

 

İki kardeş, bahçede oynuyor, mutlulukla bir oradan bir buraya koşuyorlardı. Bahçede sofra kuran anneleri "Çocuklar yavaş oyanayın. Beril yavaşla annecim oğlum düşcen. Küçük annesine seslendi. "Meyak etme anne bana biyşey olmaz. Abi şaklambaç hadi"

"Tamam bak ben şurdaki ağaca saycam sende saklan tamam mı ama buralarda saklan çok uzağa gitme"

 

"Tamam"

"Hadi sayıyorum 1-2-3..."

 

Küçük kız arka bahçeye saklandı. Sonra arka bahçenin kırık çitleri arasında beyaz tüylü yavru bir kedi gördü. "Keydi... keydi gel buyaya"

Kız kırık çitlerin arasından kedinin peşinden gitti.

 

Çocuk bahçede sofra kuran annesine sordu "Anne Beril nerede?" Kadın korktu ve elindeki çatal kaşıkları masaya bıraktı. "Oğlum senin yanında değilmiydi" "Saklanbaç oynuyorduk buralarda saklanmasını söyledima ama 10 dakikadır bulamıyorum sesleniyorum duym-"

"Berill Berilll annem Oğlum cabuk kardeşini bulalım hadi sen arka bahçeye bak ben eve bakayım belki ordadır"

"Tamam"

 

Ve bir süre sonra... küçük kız, bir kediyi takip ederken, farkında olmadan evden uzaklaştı. Sonunda bir tepeden aşağı kayıp düşüp hayatını kaybetti. Küçük bir kız, küçük bir yavru, beş yaşında özgür bir kuş oldu. "Berillll!"

 

Bölüm : 05.11.2024 19:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...