...
Kural 16: Siz farketmezsiniz ama hayatınıza yeni bir dost alırsınız ve onun değerini anlamassınız alsanız bile bu yıllarınızı alır.
...
"Melisa lütfen uyan lütfen" Berk geçmişini hatırladıkça gözünden yaşlar akıyordu. Berkin bir göz damlası yerde yatan Melisanın anlına düştü.
Berkin tramvaları aklına geliyordu. Kardeşi kucağınada ölürken arkadaşı ölürken şimdide Melisa. Berkin tramvaları depreşirken Eylül Melisanın çantasını karıştırmaya başladı belki bir ilaç veya her hangi birşey... Ama bulamadı "Burda hiçbir şey yok" Melisa sıcaktan terlemeye başlamıştı Sera Melisanın haline baktı ve korkarak "Melisa terlemeye başladı peçetesi olan"
Merve "Sera sanki hava seni duydu. Melisa için rüzgar esiyor" Hava çok sıcakken bir anda lodoz çıkacak kadar bir rüzgar çıktı.
Berk Melisanın kulağına yaklaştı ve fısıldayarak
"Galiba bu rüzgarlar sana esiyor Melisa"
Yerde baygın olan Melisa gözlerini bir anda açtı rüzgar ona güç veriyordu. Herkes şaşkın şaşkın Melisa'ya bakarken. Berk kafasını geri çekti. Melisa önce tepesindeki Berke baktı sora etrafına sonra gökyüzüne baktı. Melisa kendini düzeltti. Başını tutuyordu. Özlem öğrencinin yanına yere çömeldi.
"İyi misin canım çok korkuttun bizi. Bir yerine bir şey olmadı dimi aç mısın bak kıraker var mide bulantın varmı" Öğrencisi için çok edişelenmişti.
Melisa kafasını sağ sola salladı ama çok susamıştı. Melisa eliyle susadığını belirtti. Hocası onu izliyordu "Su su tamam al bunu dibinde biraz var."
Özlem kendi çantasından matarasını çıkarıp Melisa'ya uzattı. Melisa dibinde kalan suyu içti ve öğretmenine uzattı. Bir kaç damalyıda öğretmenine uzattı suyu bitirmek istememişti.
"Melisa bitir iyi değilsin su tüketmen lazım zaten az kalmış bitir 15 dakika sonra yeni servis gelicek o zamana kadar dayan tamamı sende kalsın."
Özlem Melisa'ya kendi matarasını verdi ve arkalara diğer öğrencilerin yanına gitti. "Çocuklar 15 dakikaya yeni servis gelicek biraz daha dayanın tamam mı"
"Hocam şurdaki tarlaya inip kamp kursak olurmu güneş yüzümüze yüzümüze vuruyor" Rüzgar biraz dinmişti.
"Biraz daha dayanın Faruk lütfen biz kampı kurana kadar servis çoktan gelir dua edin çabuk gelsin"
"Çok susadım" "Haklısın Denizcim hepimiz susadık ama biraz daha dayanın lütfen" "Hocam buralarda market filan yokmu bakkala bile razıyım"
"Bak bakayım etrafa Ege burda bakkal çakkal market varmı" Özlem etrafı gösterdi "Bak oğlum yolun kenarında solda orman sağda koca koca tarlalar tarlardan sonra dağlar sence burda market olabilir mi vardıda ben mi size söylemiyorum lütfen arkadaşlar" Hafsa endişeli bir sesle
"Kanar tabi sıcakta bağırıyo- Burnummu kanıyor" Özlem burnunun kanadığını fark etmemişti bile "Hocam hocam iyimisiniz" Özlem yere çömeldi oda çok yorgundu tansiyonu düşmüştü
"Yakup hocam Yakup hocam Özlem hoca iyi değil" Yakup hoca Özlem hocanın yanına gitti. "Özlem iyi misin." "Bilmiyorum abi tansiyonum düşüyor"
"Dayan lütfen çantada kıraker vardı nerde"
"Ön gözde öğrencilere ver" "Yaa hocam gider misiniz ya tansiyonuz düştü hala öğrencilere verin diyorsunuz."
"Boraaa" Deniz Boranın kolunu dürterek susmasını söylüyordu
Bora boğazını temizleyerek "öhöm yani hocam demek istediğim siz daha önemlisiniz bizi bırakın siz daha önemlisiniz" Bora sesini kısarak
"Ay konuştukça battım" Deniz Boraya bakarak
"Resmen sen bir daha konuşma" "Tamam...Saçlara bak" "Karışma saçlarıma"
"Yaa çek şu elini omzumdan" "He he tamam"
"Ben iyiyim sen Melisanın yanında dur Berk"
"O iyi merak etmeyin. Eylüller yanında"
"Olsun sen arkadaşının yanında dur"
"Peki hocam ama dikkat edin" "Tamam hiçbirşeyim yok bak"
...
"Hocam kimse daha gelmedi 41 dakika geçti ama kimse yok"
"Biraz daha dayanın Bora gelmesi uzun sürmüş şehirde trafik varmış bi 10 dakika" "Peki hocam siz iyisiniz dimi" "iyim ben siz sadece biraz daha dayanın" "Tamam hocam"
...
"Biraz daha dayanın Hafsa 15 Dakika"
...
"Bi 30 dakika daha verin bora"
...
"Hocam 106 dakika geçti hala servis gelmedi"
"Aff bilmiyorum çocuklar ulaşamıyorum"
"Buralarda kaldık ormandaki hayvanlar bizi yiyecek"
"Sus sus gel" Bora Kardeşinin saçını bozmaya çalışırken Denizde ondan kurtulmaya çalışıyordu (Abi terörü:)
Ceren yorgun bir sesle "Hocam çok acıktık Eylülün bile tansiyonu düştü"
Bora emin olmak için "Eylül" "Evet"
"Yok Bora bizim olmayan Eylül Allahım yarabbim ya"
"He tamam sakin olabiliriz ee bizim başka Eylül yok ki"
"Şu durumda kızla dalga mı geçiyon"
"Yoo ne alaka" Ada sinirli yüksek sesle
"Ayy çok boş konuşuyorsunuz yani şu durumda yol ortasında bile ne bu ya lak lak lak yeter başım şişti ya Allah Allah bu ne ya hayır hoca bile susmanızı bekliyor ben bile farkettim ya!!! Aaaa üf Selin şurdan aynayı ver"
"Al" Emre mahçup bir sesle "Pardon hocam siz devam edin"
Özlem hoca Eylülün yanına gitti. Özlem Melisa'ya baktığında Melisa herkesden daha iyi olduğunu gördü.
Melisa Eylüle yardım ediyor çantasından küçük bir yastık çıkarmış Eylülün kafasına koyuyordu. Merve ise yol kenarında yeşilliklere doğru kusuyordu.
Sera "Merve lütfen ay kız aç karna kusuyor"
"Sera sırtıma vura vura sırtım çı- Öhğhgk" "Kusarken konuşma Merve"
Özlem öğrencinin yanına yola oturdu "Eylül İyi misin yavrum" Eylül kafasını sağ sola sallayarak "Iaıa... Eehhhoğhk"
"Tamam biliyorum haklısın çok acıktın ama lütfen lütfen"
Özlem öğrencinin söylediği haberle ayağı kalktı ve yola baktı bir servisin onlara doğru geldiğini gördü.
Servis biraz daha onlara doğru yaklaştığında servisin onların olduğunu anladı. Yakup hoca çocuklara seslendi "Çocuklar toparlanın servis geldi" Tüm öğrenciler yolun kenarından kalkıp çantalarını sırtlarına aldılar. Melisa rüzgar sayesinde iyi durumdaydı Berk ve Melisa Eylüle yardım ettiler. Ceren eşyaları aldı. Sera ve Hafsada Merve'ye yardımcı oluyorlardı. Özlem hoca öğrencilerine seslenerek "Çocuklar sakin ve sırayla servise binin"
Öğrenciler tabikide hocalarını dinlemeyip hurraa diye servise bindi.
Herkes yerlerine oturdu Kek servisi yapıldı herkes biraz olsun kendine geldi.
...
Yolun ortasında tansiyonum düşüp bayılamamdan sonra rüzgarın esintisiyle eskisinden daha iyi olmuştum. Rüzgar bana enerji vermişti ve nefes aldıkça iyileşiyordum tam olarak 140 dakikanın ardından sonra servis geldi. Hepimiz yerlerimizi aldık. Bolca kek kıraker suları tıkadık tüm sınıf olarak.
30 dakika sonra kamp alanına ulaştık. Önce herkes eşyalarını toplantı alanına bıraktı sonra yemek yemeğe koştu. Ben arkalarından geliyordum diğer sınıf çoktan kahvaltı yapmış çadırlarını kurmuş kamp alanında bekliyorlardı. Yemek alanına giderken küçük bir yeri geçmem gerekiyordu biraz yukarı 30 santimlik bir yer. "Ahhağ" "Dikkat et" _Kim tuttu beni_
Biri kolumun altından omuzuma tutmuştu düşmiyim diye. Gözümü açtığımda İki çift yeşil göz gördüm. "İyi misin yaralandın mı" Hemen ayağı kalktım bu kim ki. Çoçuğa sen kimsin der gibi bir bakış attım. "Şey seni korkutmak istemedim Ben Can 11/B den sen galiba şey emm"
İşaret parmağıyla beni işaret ederek beni tanımaya çalışıyordu.
"Pardon o başka birydi dimi emm Meryem" Kafamı sağ sola salladım "Değil dimi M ile başlıyordu dimi senden bahsediyorlardı... Buldum Melek"
Elimi yüzüme vurdum. İsim tartışması mı yapayım kahvaltı yapmaya mı gideyim
"Kusura bakma isim konusunda pek iyi değilim ismin neydi"
"Melisa ah pardon. Ya anısı var ya"
"Şey eski sevgilimin ismiydi kendisi beni aldattı dün ayrıldık ayrılık acısı yaşıyorum Melisa ahh"
Ellerini gözüne koyup ağlamaya başladı sahte gibi geldi. Yazık aldatılmış.
"Ahh Melisa yakamoz beni yaktın zalımın kızı ahh"
Teselli olsun diye elimi omzuna koyup hafifçe vurdum
Sonra kafasını omzuma koyup ağlamaya başladı. İki saniye sonra rahatsız olduğumu anladı ve geri çekti Allah razı olsun yani "Ah pardon bende seni tuttum boş şeylerle kusura bakma Melisaahğh" Elini gözüne koyup yine ağlamaya başladı. Sonra burnunu çekip konuşmaya başladı.
"Siz yeni geldiniz git sen kahvaltını yap yoksa sana bırakmazlar" Tebbesüm edip kahvaltıya koştum "Dikkat et yine düşme...Aaaa sen burdamıydın" _Abi tüm gereksiz ve boş insanlar benimi bulur ya_
Kahvaltıya gittiğimde bana bir kaç bir şey kalmıştı en son gelen bendim anlaşılan. Bizim kızlara baktığımda hepsi ne buldularsa tıkanıyordular.
Yemekleri katan amca beni görüp "Hoşgeldin kızım tam zamanında geldin biraz daha geç kalsaydın kalmıycaktı bunlarda senin nasibinmiş buyur. Tabak alıp uzattım.
Geriye kalmış 3 zeytin 2 dilim peynir 4 salatılık ve 3 domates dilimi bir paket çilek reçeli tabağıma koydu. Sepette 2 dilim ekmek vardı ben bir tanesini aldım Onları alıp masalara oturcaktım arkamdan bir kaç ses geldi arkamı döndüm.
"Oğlum malesef kalmadı öğle yemeğinde sana daha fazla yemek veririm sadece bir dilim ekmek kaldı şehirden erzak getircekler valla kusura bakma."
"Neyse yapcak bir şey yok bizde öğleye kadar oruç tutarız neyse kolay gelsin." Arkasına döndüğünde parmağımı şıkattım ki beni duysun. Berk geç kalmış yemeğe yetişememişti ben de ona parmak şıklattarak seslendim. Arkasına dönüp sesin nerden geldiğne baktı. Beni gördüğünde ona elimle gelmesini işaret ettim sağ sola baktı ona seslendiğimi anladığında yanıma geldi.
"Efendim Melisa" Masaya geçtim oturdum. Yanıma oturmasını işaret ettim yanıma oturdu ona bir şey söylememi bekliyordu elimle bir işareti yaptım. Ayağı kalkıp yemeklerin verildiği masaya gittim. Bir tane temiz tabak 2 çatal 2 küçük su ve sepette kalan bir dilim ekmeği alıp masaya geri döndüm. Berk ne yaptığımı anlamamıştı. Onun önüne tabağı koydum.
3 zeytin den 2 tanesini onun tabağına koydum. İki dilim peynirden bir tanesini onun tabağına koydum.
"Melisa ne yapyon" Ona bakmadan "Şşhhh" onu susturduktan sonra devam ettim. Dört salata dilimden iki tanesini ona üç domates dilimimden iki tanesini ona koydum. "Ama Melisa ne yapıyorsun sen yes-"
Elimi dudağıma götürerek susmasını işaret ettim sinirli gözlerle. Bir iş yapıyorsam karışımıyıcak. En sonunda benim gözümdeki öfkeyi anlayınca sustu.
Reçeli ve ekmeği tabağına koyup ona uzattım. Sulardan birini onun önüne koydum. Yanındaki tabağımı alıp karşısına oturup kahvaltımı etmeye başladım. _Kız o bana mı öyle hayran hayran bakıyor_
_Çocuk afalladı sizi shipledim gitti_
_Sen ne kadar kötü bir nefissin ya_
Berke yemesini işaret ettim. "Ne hee ben aç değilim sen bunları boşuna koyd-"
Hışımla telefonumu çıkarıp hızlıca yazmaya başladım.
O tabak bitecek Berk canımı sıkma o tabağı sana boşuna koymadım ye diye koydum.
Telefonumu ona uzattım yazıyı okudu ufak çaplı bir şok geçirdi benden böyle bir şey beklemiyordu. Yazık ne yapsın ah benim şu ana gibi sahipliyici olmam nerden geliyor bu ya. Herkese kendi evladım gibi davranıyorum. Biri açsa ben duramıyor yemek veriyorum yani.
"Tamam ama ben hazır reçel sevmem ve yani tamam Allah razı olsun koydun ama onlar şe-"
"Şşhhh" İşaret parmağımla tabağı gösterdim
"Uf peki yemesek akşam kadar devam edeceksin dimi."
"İnaççı aynı onun gibisin hiç bir farkınız yok"
Gülümsemem soldu. Bir anda herşey benim için durdu.
Berk tabaktakileri yemeğe başladı. Reçelide bana uzattı
"Al bakalım" Bana baktı yüzü soldu "Sen ağlıyon mu?"
Ben ben ağlıyorumyum. Gözümdeki yaşları sildim. Berk bana peçete uzattı. Yüzümü sildim hızlı bir kahvaltı yaptım.
"Melisa ben özür dilerim böyle bir konuyu açmamam gereki- Melisa sen iyi misin"
"Öhğhgk" Berk ayağı kalkıp masadaki suyu bana uzattı
"Al iç... Hızlı yiycen diye boğuldun resmen. Bir daha yapma"
"Sakin ay Allahım yarabbim... İyi misin"
Elimi iyim anlamıda işaret yaptım.
Kahvaltımızı bitirdikten sonra hocanın bize haber vermesiyle beraber hepimiz toplanma alanına gittik. İki sınıfda ordaydı. Saat 12:56 Hepimiz büyük kütüklere oturduk bazılarımız yere bazılarımız ayakta kaldı. Alanın tam ortasında büyük ateş ocağı vardı.
Alanın dışına bi 10 adımlık ilerimizde bir kulübe vardı. Kulübenin içinden çıkan gözlüklü beyaz saçlı yaşlı ton ton bir amca çıktı. "Evet merhaba çocuklar"
İki sınıf aynı anda "Merhaba" bir tane daha Şokinger bunlar nasıl aynı anda söyleyebiliyor hayır bide aynı tonda aynı ritimde aynı anda. Çok uyumlu bir okul.
"Evet maşAllah. Ben rehberiniz ve bu kampın müdürü Eren Çubukçu. Size ben yardımcı olucam. Kampla ilgili olan herşeyi bana sorabilirsiniz ben yoksam kızım Rüyaya sorabilirsiniz. Oda size yardımcı olacaktır."
Eren amca sağında duran uzun dalgalı açık kumral saçlı ela gözlü 20 li yaşlarda olan kızını bize gösterdi. "Merhaba çocuklar ben Rüya her hangi bir sıkıntınız derdiniz varsa ve çözebilceğim bir şeyse size yardımcı olabilirim. Doğa hakkında nasıl hayatta kalırız hayvanlar alemi ve herhangi bir konuda size yardımcı olurum. İsterseniz kısa bir tanışma yapalım. Önce kendimden bahsedeyim.
Adım Rüya Çubukcu 26 yaşındayım. Hem turist rehberi aynı zamanda gezginim."
"Hıh evet bir çok yer gezip gördüm ve bu kapmta sizin gibi güzel gençlere rehberlik yapıyorum"
_Ah nasıl güzel gençler anlatamam_
"Evet programlarınızın öğretmenleriniz tarfından zaten size verilecek. Kamp alanın haritasıda verilcek. Harita demişken kapımızda kurallar var her yerde olduğu gibi bunlardan da bahsedelim.
Kamp alanın dışına çıkmak alanı terk etmek kesinlikle yasaktır. Dışarı çıkmak yok zaten dağ başı çıkmıycağınız umuyorum. Hocalarınızın yanından zaten ayrılmıyorsunuz. Doğaya zarar vermek kesinlikle ama kesinlikle yasaktır. Ağaca bir şeyler kazımak çöp atmak ağacın dallarına yapraklarına zarar vermek özellikle çiçekleri... çiçekleri koparmayın gerçi sonbahara girdiğimiz için çiçek pek yok neyse bu tarz ve benzeri şeyler dikkat ediyorsunuz size güveniyorum. Bugünlük serbestsiniz yarın dersleriniz başlıyor zaten görevli arkadaşlar size burayı gezdirecekler. Dersler bittikten sonra guruplar halinde oyunlar oynıycaz telefonlarınızı herhangi bir teknoloji eşya yok. Kutulara koyup hocalarınıza teslim ediyorsunuz 3 gün boyunca teknoloji olmadan yaşarsınız diye düşünüyorum ki zaten burda telefon çekimiyor uydu zayıf internet yok."
Herkes uflamaya puflamaya başlamıştı benlik sıkıntı yok. Allahtan bilekliğim teknolojiye benzeyen bir şeye benzmeiyor normal bileklik.
"Evet hem yoklama alalım hem de kısaca kendimizden bahsedelim"
Herkes kendini tanıttı. Sağımda Berk solumda Sera vardı yoklama sırasına göre herkes kendini tanıtıyordu.
Sıranın en sonuncusydum. Benden önce Berk vardı. Berk kendini kısaca tanıttıktan sonra sıra bana geldi. Rüya hoca ismimi söyledi.
Sera elini bana doğru işaret ederek "Burdaa" Hadi bakalım bismillah
Kaldım kaldım ve kaldım. Herkes bana bakıyordu ve ben konuşamıyordum .Özlem hoca Arka tarftaydı olayı kavradığında Rüya hocanın yanına gidip kulağına fısıldadı
Rüya hoca fısıldayarak Özlem hocayala konuştu "He tamam hocam ben halledicem"
Sonra bana döndü "İşaret dilini biliyormusun Melisa"
"Bizi kendini öyle tanıtır mısın bende sana yardımcı olurum"
Ben işaretleri yaparken hocada aynı anda çeviriyordu
":17 yaşındayım doğayı seviyorum:"
"Harika doğayı sevmen çok güzel bir şey. Bazı öğrenciler geliyor bilmiyorum aranızda varmı ama diyolar işte 'Ağaçlar çok büyük işte otlar ayağıma batıyor' kız terlik giymiş tabikide batar dağdasın spor ayakkabı giyilir dimi sincap çıkmış karşısına korkuyor bunlar neyşi var yok sinek ısırdı filan çok söyliyenler var"
"Yani diyorum ki kız burası orman ne bekliyorsun kız galiba başka bir şey bekliyordu. Haaa aranızda ormanı sevmeyen var mı ay varmı ovv bir iki üç beş yedi sekiz okey size ormanı sevdirecez. Diyen varmı orman kokusuna dayanamıyorum ay varsa yani buna da güleriz yani"
Yanımdaki Berk güldürmesini durduramadı ağzını kapatıyor ki sesi çıkmasın diye "Sanırım şurda bir arkadaş ay noldu haha ay sen sevmiyon mu toprak ağaç kokusunu" Rüya hoca gülmesi bittikten sonra Berk cevap verdi
"Yok hocam aslında şöyle benim çam, polene alerjim var toprak kokusuna dayanamıyordum eskidendi şimdi seviyorum alerjim olsa bile dayanıyorum yani."
"Anladım geçmiş olsun. İlaçların varsa al. Evet o zaman önce herkes kamp çadırlarını kuruyor sonra öğle yemeği sonra serbest 8 de akşam yemeği. Abur cubur yasak bilginize kolay gelsin."
Aburcuburlarda toplandı herkes çadırını kurdu. Denizle ben aynı çadırda yatıcaktım ve ikimizde istemiyorduk. O oturdu ben çadır kurmaya çalıştım hoca Denizin oturduğunu görünce onu uyardı. Zorla oda çadır kurdu
_Ohh iyi oldu_ Bana göz deviriyor sinirli sinirli ters ter bakıyordu. Hepimizin üstünde siyah eşofman takımı vardı. Saçlarım önüme geldiği için tepeden at kuyruğu yaptım. Hemen az olan perçemlerimi kulağımın arkasına koyduktan sonra çadırı kırmaya devam ettim.
Her şeyi bitirdikten sonra hepimiz yemek alanına gittik.
Yemeklerimizi yedikten sonra herkes kamp alanın terk etmiycek şekilde serbest takıldık. Ben hariç doğayı keşfetmek istediğim için kimsenin olmadığı ormanın derinliklerine doğru gittim.
Merak etmeyin kaybolmadım Larostan ormanı taramasını söyledim benim için harita çıkardı güçlerimi burda kullanabilirdim.
Yaklaşık iki veya üç saat kendi kendime çalıştım güneş yavaş yavaş batmaya başlıyordu. Umarım kimse yokluğumu fark etmemiştir. Kamp alanına geri döndüm.
...
Arkadaşlarla sohbet ederken Sera yanımıza gelip Melisayı sordu "Hayır sizin yanınızda değil miydi" "Hayır öğle yemiğinden beri görmedik"
Bora araya girdi "Ya kızım gitmiştir bir yerde oturyordur belki hala yemek alanında yada çadırdadır Berke niye soruyon Berk Melisanın bekçisimi"
"Tamam sakin şampiyon Allah Allah soruda mi sormayalım"
Ayağı kalktım Ayaz bana bakarak "Oğlum nereye"
"Nereye olcak Melisayı bulmaya" Ayaz kolumu tuttu
"Oğlum sanane kız gelir birazdan. Bir yerdedir gelir" Sera telaşla "Hayır hadi Melisayı bulalım o ormanda kaybolur Berk hadi" Sera diğer kolumu tutum çekiştirmeye başladı. Ayaz da diğer kolumdan tutup "Ya saçmalamayın ne Melisaymış biz kaybolsak böyle telaşlanmassınız ya" İkiside kollarımı tutunca "Arkadaşlar yeter" kollarımı kurtardım "Sera Melisa'yı bulmaya gidiyoruz" "Tamam"
Toplanma alanın ortasına ateş yakılıyordu. Herkes ortadaydı Eylül ve Merve yanlarına gittik.
"Evet kızlar nerden başlıyoruz yanlız hocalar Melisanın kaybolduğunu duyarlarsa Melisa'ya büyük ceza verirler."
"Şimdi şöyle ki biz Eylülle herkese sorduk kimse görme memiş. Yemek alanını, parkur alanını, kamp alanı diğer kamp alanına,tuvaletlere baktık kimse yoktu."
"Kimseye söylemeden bulcaz o zaman. Ve kısa zamanda çünkü bizimde yokluğumuzu fark ederlerse bizde biteriz.
Evet kızlar Eylül ve Merve siz güney kısmına bakın ve kaybolmadan geri dönün. Ben ve Sera da doğu yönüne bakıcaz hava kararmadan 29 dakika içinde geri dönün."
"Güzel hadi başlıyalım" Biz doğu yönüne doğru tam gidicekken Melisayı gördük
İkimizinde gözleri birbirine kenetlendi. Sera şaşkın sesle "Melisa...Kızlar geri döndün Melisa burda" güney yönüne giden Merve ve Eylül geri döndüler. Sera sonra diğer kızlar Melisa'ya sıkıca sarıldılar. Merve sarılması bittikten sonra Melisa'ya döndü "Kızım sen nerdesin saatlerdir seni arıyoruz"
Sera Melisanın omzuna hafif vurarak "Merak ettik seni bir türlü bulamadık" Melisa cebinden bir kağıt çıkarıp yazmaya başladı. Sonra bize uzattı Sera okumaya başladı
Özür dilerim sadece biraz gezintiye çıktım sizi korkutmak istemedim
Sera "Biraz mı kız iki saat oldu iki iki" Merve araya girdi "Ve evet bizi korkuttun bizde seni aramaya çıkacaktık olmadı olmadı hocalara söyliycektik."
...
Yemek yedik ve sadece 11/A olarak kamp alanın ateş yakıp hepimiz etrafına toplanıp oturduk. Bora Heyecanla "Evet kim korku hikayesi anlatıcak"
Bora hepimize baktı "Siz şaka mısınız gerçekten bilmiyormusunuz...Ya 2000 li filimlerde hiç görmediniz mi böyle herkes ateşin etrafına toplanıyor korku hikayesi anlatıyorlar birbirlerine. Korkuyorlar. Bazen anlattıkları şeyler gerçek oluyor"
Bora hepimiz bakarken biz hala anlamamıştık. Merve yere bakarak ve kısık sesle
"Ben biliyorum" Bora hangimizin konuştuğuna baktı Merveden geldiğini anlayınca bir durdu. _Burda ilginç şeyler oluyorr_
"Heem sen biliyon mu Merve ee şey anlatsana bize korku hikayesi" Borayı ilk kez böyle görüyordum konuşurken gözleri yere bakıyor ve burnunun üstünü kaşıyordu. Bir şeyler var. Merve kısık sesle anlatmaya başladı sonra sesi normale döndü.
"Bir adam varmış gece ormanda yürüyormuş elinde de silah varmış. Bir efsaneye göre gece o ormana giren ormanın bir parçası oluyormuş bu ormana bağlıymış. Orman isterse o kişi ormanda can verir isterse bi ağaç olur isterse toprak yada bir hayvana dönüşürmüş."
Hepimiz can kulağıyla Merveyi dinliyorduk.
"Adam her gün ormana gidip hayvan avlıyormuş. O gece ormana gittiğinde garip sesler duymaya başlamış. Etrafında bir şeyler dönüyormuş."
Asel korkmuş yanındaki Ceren sarılmıştı "Adam silahını sıkı tutup 'kim var orda' diye bağrıp duruyormuş Adam silahını çekmiş vurmuş"
Merve bir anda öyle konuşurken ormanda karga sesleri yükseldi. Merve çok korkutucu anlatıyordu hikayeyi.
"Ayy" Aselin bağrışı ödümüzü kopardı Ege Asele dönerek "Sakin ol karga sesleriydi. Sen devam et Merve"
"Adam boşa vurmuş. Ve adamın etrafında dönen siyah şeyler adamın içine girmiş"
Narin korkudan titremeye başladı "Adamın bedeni bir hayvana yani geyike dönüşmüş yani en çok avladığı hayvana dönüşmüş ve ömrünün sonuna kadar geyik olarak kalmış ve bir avcı tarafından öldürülmüş... son" Merve tüm hikayeyi korkutucu bir şekilde anlattıktan sonra 'son' kelimesini mutlu bir şekilde söylemişti. Bu kız iyi değil.
Sera yere bakarak üzgün bir sesle "Kim derdi sonunun bir geyik olacağını" Berk bağdaş kurarak ateşe baktı sonra nefes verdi sonra konuşmaya başladı "Kimse yaşattığnı yaşamadan ölmez" Hepimiz Berke döndüğümüzde konuşmaya başladı "Şöyle yani adam avcı olduğu için bir çok geyiyiği öldürmüş ve sonu geyik olmuş" Herkes bir anda
Ceren araya girdi "Korku hikayesi bittiyse ve kimse anlatmıycaksa ben izninizle araya girmek istiyorum. Öhöm evet ben harika bir oyun buldum adı DC
Eskiden çok oynanılan bir oyunmuş hatta öğretmenler öğrencilerin DC oynamasına izin verilmiyorlarmış ve mükemmel bir oyun" Berk endişeli bir sesle "Tehlikeli bir oyun mu" Ceren Berke döndü
"Ne hayır belki Duymuşsunuzdur DC D doğruluk C de cesaret demek kısaltımı DC" Sera heycanla araya girdi "Evet ben duymuştum DC annemler okul zamanlarında çok oynuyorlarmış.
Hatta bir kere oynadıkları için müdürün odası da bulmuşlar kendilerini yani ay harika burda karışan olmaz bence bunu oynayalım" Merve analamayarak Seraya baktı
"Nasıl bir oyun neyle oynanılıyor" Ceren çantasından cam şise alıp önüne koydu "Bak nasıl oynanıyor biliyormusun herkes iyi dinlesin. Bu şişenin uç kısmı yani kapak tarafı soru arka kısmı yani şişenin alt tarafı ise cevap oluyor. Atıyorum bu şişenin uç kısmı bana doğru döndü arka kısmı yani cevap kısmı karşımdakine doğru döndü karşımda kim var Melisa ben Melisaya soru sorcam. Doğruluk mu cesaretmi Doğruluk derse bize bir sırrını veya kimseye söyleyemediği bir şeyi bize söyliycek. Yada diycem hiç sınavda kopya çekti mi en basit örnek oda hayır veya evet diyecek. Eğer cesaret seçerse ben diycem ki işte şu ormanda bir tur at gel gibi cesaret göstericek şeyler biraz garip ama eğlenceli bir oyun"
Yanımda oturan Berk araya girdi "Peki senin seçtiğin bir şeyi yapmak istemedi o zaman ne yapcak" Ceren şişeye baktı "Eğer yapmassa başından aşağı su dökülür yada şimdi ormandayız kıyafetler kısıtlı onun yerine acı ve ona zarar vermiycek bir şey yedirebiliriz" Bora sırıtarak
"O zaman yarın yer ordada yoksa okula döndüğümüzde yer. Bak oyunu nasıl kolaylaştırdım. Şuan Z kuşağı bize küfrediyor biz o kadar zorlandık sizde zorlanın diye Bu oyun 2010 lu yılarda çok popülermiş"
Sera" Ama mesala biz bence cezalı oynıyabiliriz dimi öyle daha eğlenceli cezalı oynamayı ben çok seviyorum"
Berk şaşkın gözlerle Seraya baktı "Sera sen oyun oynamayı bilirmiydin"
"Şok neden biliyormusun hatırladığım kadarıyla 6 yaşımdayken sana saklanbacı ben sana öğretmiştim."
Sera uflayarak "Yıllardır bunu bana her sene düzenli olarak hatırlatıyor sağolsun" Faruk meraklı gözlerle "Saklambaç ne"
"Faruk sen yapma bari kardeşim bilmiyor musunuz saklanbacı" Herkes kafasını sağ sola salladı. Ben elimi kaldırdım ben saklanbacı biliyordum. Ben küçükken Babamla çok oynardım.
Elimi kaldırdığımda Berk bana baktı "Sen biliyon mu Melisa"
"Hıhı" "İyi bari en azından biriniz biliyor hatırlat şunlara saklanbaç öğretelim." Narin araya girdi "Ay biz saklanbacı ne yapalım ne işimize yarayacak"
"Hani yarın öbür gün istiyosun ya ana okul öğretmeni. Sana lazım olcak öğrencileri oynatman lazım ya her gün. çocuklar zaten sıkılıyor onlara biraz oyun oynatırsın. İleride ana baba olacaksınız. Hem biz hala çocuğuz bizde oyun oynayabiliriz öyle değil mi Melisa" Yüzüne şaşkınlık ifadesiyle baktım "Hıhı"
Benim duyabileceğim sesle "Oyunu bir tek sen biliyon ya ondan biraz destek ver hadii'
Berkin bu halleri gülmeme sebep olmuştu "Öyle değilmi Melisa" Biraz yüksek sesle her zamanki gibi "Hıhıı"
"Sizde oyunu bilin sizde mutlu olun dimi kız"
"Neyse şuanda saklambaç oynanmaz gece ve orman kayboluruz biz DC oynıyalım Ceren başla"
"Hemmen efendim. Çeviriyorum şişeyi ateş yüzünden göremeyen arkadaşlar biz size söyleriz ve Sera Boraya soruyor"
Sera "Bora Doğruluk mu cesaretlik mi"
"Cesaret" Ceren araya girdi "Çok iddialıyız Bora bey
"Ee herhalde benden bahsediyoruz"
Sera "O zaman söylüyorum Bora şu ağaç varya Cerenin arkasındaki ağaca git onu biraz öv sev bak yazık orda hatta su varsa su ver"
Ceren "Ee bu çok kolay Sera biraz zor yapsana"
"Ne diyeyim Ceren Ağaca tekme yumruk dalsamı isteyim" Küçük bir kahkaha tufanı "Yani öyle bir şey demedim. Neyse sıra bana gelsin ben size nasıl soru sorulur sorcam"
Bora "Bende bir şey sandım pufff gidiyorum"
Bora ağaca yaklaştı sonra sarıldı "Cici ağaç güzel kız ağaç Sen buralarda sıkılıyor musun. Gız sen yürüsen senle gezerdik he. Bunlar beni hiç anlamıyor sen beni anlardın."
Faruk elini Borayı işaret ederek "Şuna bak bizi ağaca şikayet ediyor"
Korayda kıkırdayarak "İki dakikada ağacı kız belledi. Şimdide filörtleşiyor. Ruh hastası puff hahhaaa"
Hepimiz Boraya gülerken Bora ağacı sarıldı sonra yanımıza geldi "Ağaç sizden daha iyi dinliyor.
Herşeyimi döktüm güzel dinliyor. Siz gülmeye devam edin. Sen onlara takma
Nevra onlar seni anlamazlar kıskanıyorlar kız seni
Sen bir numarasın." Berke baktığımda gözleri kapalı bir şeyleri dinlemeye çalışıyordu.
Bora ağaca beğen işareti yaptı Kıkırdamalarımız kahkahaya dönüştü. Koray gülmesinin arasında "Bide ismini Nevra koymuş puahha" 3 dakika ardındna sonra karnımız ağrıyarak gülmemimizi sonlandırdık. Koray soruyu yapıştırdı "Nevra kim Kanka Nevra çok eskilerde kullanılan bir isim değil mi" Boranın yanında oturan Faruk
"Yoksa hayran olduğumuz bir kız mı"
Koray yüksek sesle "Abi yeni hatun kim" Berk kıkırdıyarak "Yeni hatun ne lan" Bora utana utana "Arkadaşlar lütfen kızların yanında ayıp oluyor hem Nevra benim uydurduğum isim" Hepimiz ona şaşkınlıkla bakarken elime kağıt kalemi alıp yazmaya başladım ve kağıdı katlayıp Boraya uzattılar elden ele "Bana mı" "Hehe"
"Bakmayın oğlum belki özel bir şey ver şu kağıdı. Sağol Melisa bakayım" Bora içinden okudu. Herkes Borayı zorladı. Kağıtta ne yazdığını merak ediyorlardı. Bora kağıdı okurken tebessüm etti gözleri doldu yavrum ablam kıyamam "Melisa sen bunları nerden biliyon" İki elimlede kendimi gösterdim 'Ben' diye. Faruk Boranın elindeki kağıdı hızlıca alıp ayağı kalktı ve okumaya başladı. Bora ne kadar durdurmaya çalıştıysa Koray ve Ceren onu durdurdu. Faruk okumaya başladı
"Bora yeme bizi hiç yalan söyleme birileri var demek ki. İstersen dünyanın en çapkın insanı ol ama insanlar gerçekten sevdiği insanlardan bahsederken gözlerini kaçırır yada onu hayranlıkla izler yani kardeş bizden saklamana gerek yok rahatça anlat burda olan burda kalır. Helal Melisa bak kız bile biliyor sende bir şeyler var normalden daha garipsin"
Faruk yerine oturdu Bora ise Faruğun Koluna yumruk atmakla yetindi.
Ceren ellerini çırptı "Tamam Bora yaptı görevini ama sonra anlatcan Bora haberin olsun Bakalım kim bu Nevra. Neyse şişeyi çeviriyorum bakalım kim çıkacak. Çeviriyorum Çevirdim"
Şişeyi ateş yüzünden zor görüyordum "Aaa ben Melisaya soruyorum bak biraz önce örnekteki gibi oldu Melisa D mi C mi" Parmaklarımla _C_ harfini işaret ettim. Bir şeyi anlatmam uzun sürer hem cesaret desem sanki ne kaybetcem.
"Cearet mi Melisa beklemzdik doğrusu o zaman ne yaptıralım sana emm kim olsun tamam Berki yanına al ve 15 dakika boyunca ormanda durun bakalım hayatta kalabiliyor musunuz" Berkle göz göze geldik "Olmazz" Kafamı sağ sola sallayarak red ettim.
"Yapmassan hem sen hemde Berk ceza yiycek hemde çok ağır bir ceza su filan değil hee haberiniz olsun" Berk nefes alıp vererek "Bu hikayede neden ben yanıyorum acaba"
"Çünkü senin olmanı istedim yapmassan büyük bir ceza yersin hemde çok şiddetli. Dövmiycez sakin ol ama baya zor şuanda kimsenin aklına gelemiycek bir ceza"
"Ya Melisa 15 Dakika geziceksin. Ormanda kaybolmayın da. Yani biraz ileride otursanız bile olur şu aşağılara doğru" Berk bir anda
"O zaman Bora benimle gelicek"
Ceren onaylıyan bir ses tonuyla "Tamam kabul. Melisa sende birini seç" Parmağımı Merveye doğru yönelttim Merve şoktaydı "Ben mi"
Ceren bulunduğumuzu alanın aşağı tarafları eliyle gösterek
"Tamam siz dördünüz gidiyorsunuz şu taraflara doğru bak ayda var. Güzel güzel durun geri kalanlarla biz devam ederiz. 15 dakika sonra gelin."
"Ceren ben gitmek istemiyorum çok yorgunum"
"Vızıtma be yorgunmuş. Yorgun filan değilsin bak hiç bir şeyin yok bahane kabul etmiyorum. Melisa tut Merveyi gerekirse sürekliye sürükliye götür etide kemiğide senin."
Korkunç bir sırıtmamdan sonra Merveyi kolundan tutarak yerden kaldırdım.
Ceren ellerini çırparak "Hadi Bora kalk evet aferim Bora yürü onuda biz mi öğretelim evet dördünüze hayatta kalmaya çalışın hile yapanı yakarım Bay bay. Arkadaşlar el sallayalım"
Ben Merve'nin koluna girmiştim Arkamızdan Berk ve Borada geliyordu. Aşağılara doğru inmeye başladık. Snıftakilerden baya uzaklaşmıştık.
Bora dertli dertli "Yani Melisa sayende başımıza neler açtın sağol yani hayır Berk beni niye seçiyor"
"Ayyy" Merve ayağını tutup yere oturdu "Avvvv"
Mervenin yanına oturdum Ayağına baktım hiç bir şey yoktu. Yılan mı ısırdı diye baktım yada yara hiç bir şey yoktu. Berk ve Bora Merve nin diğer tarafındalardı. "Ne oldu Merve ayağın mı acıyor"
Merve inleyerek "Evettt uf ben dedim beni seçme diye Melisa ayağım"
"Nasıl acıyor kemiğin mi ağrıyor mu acıyormu"
"Bilmiyorum galiba kırampı neydi o girdi galiba"
Bora Merve ağrıyan ayağında olan ayakkabıyı çıkardı "Napıyon Bora"
"Dur Berk" Merve'nin baş parmağını Merve'ye doğru ittirdi Bora Merve nin dikkatini dağıtmak için "Allahım çoraplara bak Pembe pembe"
"Bekle geçecek şimdi yukarı bak yıldızlar var ağaçlar var üç ten geri sayacam ve bitecek tamam mı" "Hıhı ayy" Merve gökyüzüne baktı Bora sayamaya başladı "üç iki bir"
"Ayyyy aaaa bitti aaa geçti nasıl oldu"
Bora ayağı kalktı burnunu hafif dokundu küçük bir nefes alıp "Rica ederim"
"Aa sağol ama nasıl oldu" Merve yerde çoraplarını düzelterek Boraya bakıyordu. Berk ise hayranlıkla Boraya bakıyordu
"Vayyy Bora bey siz böyle şeyler bilirmiydiniz"
"Ee Babannem sağ olsun heh birde iki tane manyak kardeşlerin varsa evet. Mesela Deniz buz pateni kayarken çok defa senin gibi ayağını incitmiştir yada gitmediği bir gün hemen şak diye ayaklaına kramp girer. Yada Emre at binerken ve indikten sonra ayakları bir gün binemse hemen ayakları hamlanır bir şey olur. İlk yardım ekibi gibi ordan oraya koşuyorum yaa Ben bilmiycem de kim bilsin." Berk ve ben Borayı alkışladık. Bora elini göğsüne bir iki defa hafifçe vurarak
"Teşekkürler teşekkürler sağolun" Berke bakarak bir elini ileri atarak "Utandırmayın beni ay şapşik"
Ufak çaplı kıkırdamadan sonra Bora ciddi haline döndü. Nadir anlardan.Tamam güldük eğlendik şimdi Merve sen bu halde yüriyemssin ayağının düzelmesi anca ertesi güne kadar ben sana söyliyeyim
ya çadıra geçip uyuyacaksın yada burda bekliycez ama çadıra kadar yürümen sıkıntı biraz dinlen öyle hep beraber gideriz."
"Yok ben burda kalayım siz devam edin"
"Saçmalama Merve gece vakti seni ormanda tek başına bırakamayız"
"Bir şey olmaz Berk sanki ne oturcam burda"
"O zaman Bora yanında kalıcak"
Berk haklı Merve Bora senin yanında kalsın tek başına burda duramassın
Merve kağıdı okudu sonra Berk sonra Bora. Biri dışından okuyabilirdi.
"Tamam Bora sen burda Merve nin yanında duruyorsun bizde zaten şu aşağıda olucaz Merve iyi olduğu zaman Cerenlerin yanına çıkarsınız"
Merve Berkle aşağı doğru yürüdük
"Bak şurası yeşillik şurda oturalım mı"
"Eee anlat Melisa hayat nasıl gidiyor neler yapıyorsun sayısalcımı yoksa sözel misin yoksa eşit ağırlık"
"Sen işaret dilini biliyorsun dimi"
"Eğer yazmak istemiyorsan yada kağıt kalem yoksa işaret dilini kullanabilirsin ben seni anlarım"
"Rica ederim" Anlamıştı. İnsanlar işaret dilini pek bilmediği için hep zorluk yaşardım. Gülümsedim
"Yarana tuz basmak istemem ama sana bir şey sormak istiyorum"
Etrafımızda ki yeşilliklere bakarken ona döndüm "Neden bu okul onun sonu olduğu yerde...neden okumak istedin"
:Çünkü bu okula mecburdum. Başka gidicek bir okul yoktu babam göndermezdi: Berk kafasını salladı
"Anlıyorum...Peki zorlanıyormusun o okula girdiğin anda sıkıntı oluyor mu Yanlış anlama sadece merak ediyorum çünkü ben bile bazen dayanamıyorum"
"Hani diyorumki 'Berk sakin ol' diyom 'Ben böyleysem kim bilir kardeşi ne haldedir' Bazen çocuk gibi oturup ağlıyasım geliyor o
o benim kardeşimdi o benim dostum o benim sırdaşımdı
Berk gerçekten ağlamak üzereydi. Cebimden temiz bir selpak çıkarıp Berke uzattım.
"Teşekkür ederim ve özür dilerim böyle bir konuyu konuşmak istemezdim "
:Önemli değil hayat bazen sevdiğmiz insanları alır götürür ve hepimiz öyle olucaz ben iki kardeşimi kaybettim annemi kaybettim ama:
"Dur biraz ben yanlış mı okudum tamam küçük kardeşinin olayını biliyorum ama annen annen Feride abla değil mi"
Gerçekten herkes benim annemin Feride olduğunu mu sanıyormuş
:Hayır Feride benim üvey annem gerçek annem biz 13. yaş doğum günümüzde kaybettik. O yüzden ne kardeşim ne de ben doğum günlerinden nefret ettik ve hala da sevmiyorum:
Ellerimi yavaş yavaş kullandım ki anlasın diye
"Anlıyorum ben hiç bilmiyordum bana hiç anlatmadı ben çok çok özür dilerim Melisa niyetim seni üzmek değil"
Sadece gülümsedim biraz buruktu.
"Bir şey söyliyeyim mi bazı şeylerimiz aynı. Mesala benim Beril diye bir kardeşim vardı"
"Aaa" Küçük çocuk gibi ağzımı açtım
"Evet o da küçüktü 5 yaşında filandı. Bir gün ormanda olan evimize gitmiştik her hafta giderdik. Bahçesi büyüktü her yer çimenlik yeşil alan etraflarda arsalar evler filan vardı. Bir gün sabah kardeşimle oynarken tabi ben o zamanlar çok küçüktüm.
Neyse bu gizlice kaçmış. Her yer de onu arıyordum.
Bulamayınca anneme söyledim Arka bahçeye baktığımda yerde çimenlikte onun pembe tokasını gördüm. Anneme söyledim kırık çitlerden geçmiş.
Tepe vardı tepeden aşağı indim. Ormanda dibimizde tabi annemle bir orayı bir burayı arıyoruz Beril Beril nerdesin filan"
Berk burnunu çekti Ha ağladı ağlıycak. Bende ona kulak kesilmiştim.
"Neyse biz onu bulduğumuzda ne haldeydi biliyon mu. Yılan onu zehirlenmiş yerde yatıyordu. Ellerimin arasına aldım küçücük minik bedenini"
______________________________
...
"Beril aç gözlerini abicim anneee"
"Bak üstümüzde kuşlar var. Bembeyazlar bizimle gel diyorlar. Gideyim mi annem kızmaz dimi"
...
_________________________________
"Annem bizi bulup yanımıza geldi Küçük olduğum için beyaz kuşları anlamamıştım
Hatta gökyüzüne baktığımda hiç kuş yoktu. Büyüdüğümde anladım. O kuşlar Berili cennette götürmek için gelen Meleklerdi Beril için beyaz kuş olarak gelmişlerdi giderken bile gülümseyerek gitmişti.
Annem babam çok kötü olmuşlardı ben sadece o kuşların etkisi altında kalmıştım 12 yaşıma kadar o kuşların ne olduğunu bilmiyordum öğrendikten sonra ağlamıştım ve bu olayı ilk sana anlatıyorum... Kız sen ağlıyormusun"
Ağlıyormuydum gözümdeki yaşlara baktığımda gerçekten ağlıyordum gözlerimi elimle kapattım.
"Neden yüzünü kapttın" Sonra diğer elimle
Büyük bir dejavu yaşıyordum nerde yaşadım ben bu anı
:Ben ağlayınca çok çirkin oluyorum da:
"Abartma insan ağlarken çirkin olmaz. Neyse ayy dejavu yaşadım galiba" Bir eliyle saçlarını elledi düşündü
Bir gökyüzüne baktık aya baktık.
"Yolda sen yere bayıldığındaysa korkmamın nedeni buydu" Ona döndüm o ise gözlerini karşımızdaki çimenliklere doğru dikmişti. Derin bir nefes aldı
"Sen ellerimde öyle kalınca aklıma kardeşim geldi. Bana o gün travma oldu. O yüzden"
Gülümsedim. Yaşadığı acıları az çok biliyordum. Murat öldüğü gece...çok acıydı
"Seni o gün hastanede gördüğümde sanki o sen değildin böyle başka biri vardı sarı saçlı biri vardı sana çok benziyordu ama bir yandan hiç benzemiyordu koridorda bayılan sen değil miydin"
______________________________
"Ahhh Allahım bırak bıraakk görecem onu bırakkk"
"Bırakk bırakın kolumu onu görcem ahha aaa başım baş ah"
"Sandalye ye oturtun kızım buraya bak iyimisin doktor çağrın hemen doktor"
_________________________________
...
"O koridorda bağıran sendin değil mi...ağlıyan" Beynim durmuştu _Sarı saçlı kız mı_ Sonra aklıma geldi
"Hıhı" O günleri hatırladıkça boğazım sanki daha fazla yırtılıyordu hayatımın en korkunç günüydü belkide.
Başka tarafa dönüp göz yaşlarımı sildim o görmesin diye. Berk buruk bir sesle
"Sonra o çığlığından sonra sesinimi kaybettin"
Başımı öne eydim. Saçlarım önüme düştü. Hiç bir şey diyemedim.
"Melisa fark ettim ki ben seni hiç görmemiştim bir kere telefonda görüntülü bi konuşmuştuk. Kardeşinle bir kafedeydin hatırlıyonmu ben uykuluydum çok zor uyumuştum o yüzden Hatırlıyon mu"
Hatırlamaya çalışıyorum ama bulamıyorum :Berk ben seninle hiç görüntülü konuşmadım hele bir kafede;
"Allah Allah belki unutmuşsundur taa ne zamandı. Neyse kaç dakika oldu bence artık geri dönmeyiz hava soğdu gel"
Ayağı kalktık. Kamp alanına doğru ilerledik. Merve çoktan kendi çadırına girmişti. Ortak bizim kamp alanına yani Özlem hocanın gurbu olan gurubun kamp alanına geldik. Keşke herkes kendi sınıfıyla olsaydı. _Şimdi Denizle aynı çadırda mı yatıcam olamaz_
Hepimiz Çadırlara geldiğimizde kendi çadırımı düzeltmye başladm.
"Hocam ben Melisayla aynı çadırda uyamam"
"Deniz kurallar var ve onlara uymalıyız. Sen Melisa'yla kalıcan bu."
"Hocam ben ya tek yatcam yada kardeşlerimden biri benle yatıcak Bora gelmesin o çok haraket ediyor. Emre gelsin"
"Hiç kusura bakma Deniz ama Emre benimle aynı çadırda kalıcak"
"Sen karışma Berk" Özlem hoca bir elini göğüsünün üstüne koydu. Oda çok daralmıştı. "Diyelim ki senin istediğin oldu sen Kardeşinle yattın Peki Melisa nerde kalıcak kızım dışarda mı yatsın"
"Hayır o da gitsin Berkle aynı çadırda kalsın" _Neee_
Merve "Deniz nasıl saçmalasam diye düşünüyorsun galiba"
Ve biz beğenmedik ben dışarda yatamam başka bir erkekle aynı çadırda kalmam.
Başka çadırdada hiç kalamam kimse kusura bakmasın ki bunda kusur yok benle idare ediceksin dön arkanı yat. Ben hatta uyumaya gidiyorum iyi geceler.
Kağıdı Denize uzattım ve çadıra geçip hemen yattım. Daha ne kadar saçmalamayabilirim diye düşüyor galiba. Başka bir erkekle aynı çadırda yatmak mı? Hayatta olmaz. Hele birde Berkle asla aynı çadırda kalmam
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.59k Okunma |
144 Oy |
0 Takip |
25 Bölümlü Kitap |