
Herkese iyi akşamlar arkadaşlar. Lina yeni bölümüyle yayında. Herkese keyifli okumalar diliyorum.
Hava inanılmaz derecede soğuktu. Kara bulutlar gökyüzünü sarıp sarmalamıştı. Hava her an patlayacak gibiydi. Mümtaz dere üzerinde bulunan köprünün üzerinde minibüsten indi ve meydana doğru yürümeye başladı. Bulvar yolunun sonunda bulunan saat kulesine doğru yürümeye başladı. Arnavut kaldırımı olan yollar yürümesini biraz zorlaştırıyordu. Mümtaz’ın aksak bacağına pek iyi gelmiyordu bu taşlar. Birkaç dakika yürüdükten sonra saat kulesinin bulunduğu caddede bulunan ilçe emniyet binasına giriş yaptığı esnada Ömer ile karşılaştı. Ömer kendisini biriyle tanıştırmak istediğini söyleyerek ofisine doğru götürür. Çok geçmeden bir adam kapıyı çalarak içeriye girer. ‘’ Buyurun müdürüm.’’ Diye selam verdikten sonra Ömer’e doğru yaklaşır. Mümtaz adamı bir gözüyle süzdüğünde karşısında esmer tenli, bıyıklı, kirli sakallı bir adam ile yüz yüze gelir. Saçları yukarıya doğru taranmış hafifte jöleliydi. Tipine bakarak çok artist birine benzediği kanısına vardı Mümtaz. ‘’ Tanıştırayım Mümtaz. Tayfun Günay…’’ diye lafa girdi Ömer. Mümtaz şüpheci bakışlarla genç adamı süzdü. ‘’ Aman efendim! Hoş geldiniz. Şeref verdiniz.’’ Ses tonundan yağ çektiği gayet açıktı. ‘’ Namınızı çok duydum. Tanışmak bu güne nasipmiş.’’ Mümtaz anlamsız bakışlarla Ömer’e döndü. ‘’ Necdet Karadağ dosyasında sana yardımcı olacak.’’ Mümtaz duyduğu söz karşısında şaşırır. ‘’ Aman abi. O çok gizli bir dosya herkese söyleme. Hatta sende bulaşma. Başın ciddi belaya girer. Lütfen bulaşma.’’ Mümtaz bu sözleri kimse duymaması için fısıltıya karışık şekilde söyler.
Konuşmayı Mümtaz’ın çalan telefonu böler. Mümtaz elini cebine atıp telefonun ekranına baktığında ‘’ Osman Alptekin arıyor’’ yazısıyla karşılaşınca müsaade ister ve telefonu açar.
‘’ Abi sana bir iyi ve bir kötü haberim var. İyi haber Lina’nın tarif ettiği kişileri saptadık ve bir tanesini ele geçirdik.’’ Osman’ın sesi keyifli geliyordu. Mümtaz kim olduklarını sordu.
‘’ Kızıl sakallı adam Yiğithan Gürel. Necdet Karadağ’ın adamı olduğunu düşünüyoruz; diğeri ise Kasap Hayri namında biri. Necdet Karadağ için çalışan biri. Suç kaydı ise bir hayli kabarık. Çocuk ticareti, çocuk alıkoyma, çocuk ölümlerinin çoğu bu adamdan kaynaklı. Konakladığı mülkte ölü olarak ele geçirdik.’’ Mümtaz bu duydukları karşısında hem şaşırdı hem de mutlu oldu.
‘’ Bu başarılı operasyonun mimarı kim acaba.’’ Sesinde sorgulayıcı bir tavır vardı.
‘’ Çünkü bu senin tek başına yapabileceğin bir şey değil. Senin zekanı aşar.’’ Sorgulayıcı tavrı bir anda alaycı bir tavra büründü. Mümtaz bu lafın arkasından alaycı bir gülüş attı.
‘’ Bu konuda beyin gücümüz Narin oldu.’’ Mümtaz’ın alaycı tavrı bir anda gitti.
‘’ Ne alaka.’’ Mümtaz bir anlam verememişti. Osman konuşmaya devam etti.
‘’ Narin ortaya bir teori attı. Bize de mantıklı geldi. Peşinden gittik. Sonuç bu.’’ Diye açıklamada bulununca Mümtaz’ın sesi biraz daha sertleşti.
‘’ Duramadı değil mi? Kendini tehlikeye atmadan duramadı.’’ Telefondan Narin’in sesi yankılandı.
‘’ Hayır… Duramadım.’’ Narin’in yüzünde gülümseme hali vardı. Gülmesi de telefondan duyuldu.
‘’ Ahh Narin! Ahh Narin!’’ Mümtaz’ın sesinde sitem vardı. Osman konuyu değiştirdi.
‘’ Sen ne zaman geleceksin abi.’’ Mümtaz ciddi konuşmasına devam etti.
‘’ Şuanda dönemem Osman. Çünkü tasmanın sahibi geldi.’’ Mümtaz’ın sesinde büyük bir gizem vardı. Osman neden bahsettiğini pek anlayamamış gibiydi.
‘’ Necdet Karadağ…’’ Mümtaz bir an duraksadı. Osman’ın tüyleri diken diken olmuştu. Adını duymak bile yetmişti ona.
‘’ Gürcistan üzerinden ülkeye giriş yaptı.’’ Osman duyduğu karşısında gözleri fal taşı gibi açıldı.
‘’ Bundan ötürü bir süre daha buradayım. Neyse! Sonra konuşuruz.’’ Dedikten sonra telefonu kapattı. Ömer’in yanına geldiği esnada bir anda kapı çalınır. Ömer kalın sesiyle gür bir şekilde: ‘’ Geeeell.’’ diyince kapı açıldı. İçeriye giren memur Ümit Soykan’ın geldiğini iletmesiyle içeriye girmesi bir oldu. Ömer ve Ümit el ele tokuştukları esnada bakışlarını Mümtaz’a doğru çevirerek: ‘’ Mümtaz Genç.’’ Diye eliyle işaret ettiği esnada ikili uzun bir aradan sonra yeniden göz göze gelir. Ümit ukala bir şekilde: ‘’ Biz tanışıyoruz zaten.’’ Diye söylendi. Mümtaz’da aynı tavırla: ‘’ Maalesef.’’ Diye cevap verdiği esnada yüzünde alaycı bir tavır vardı.
‘’ Omzun?’’ diye sordu Ümit işaret parmağıyla göstererek.
‘’ Daha iyi.’’ Diye cevap verdi mütevazı bir tavırla. Ömer aralarında geçen diyaloğu pek anlayamamış gibiydi. Ömer, Ümit’e dönerek ziyaret sebebini sordu. Ümit, Rize’de bulunan iş sahası için kontrole geldiğini fakat ondan öncesinde ziyarete gelmek istediğini iletti.
‘’ Senin yerinde olsam tedbirli olurdum Ümit. Zira Necdet Karadağ çok yakınlarda.’’ Mümtaz’ın bu gizemli tavrı Ümit Soykan’ı bir hayli panikletmiş gibiydi. Mümtaz’a onun nerede olduğunu sorar.
‘’ Sen Rize’ye gidiyorsun. Fakat tesadüfe bak. Senin Rize’ye gittiğin gün Necdet Karadağ, Gürcistan üzerinden ülkeye giriş yapıyor.’’ Mümtaz sorgulayıcı tavrına bürünmüştü yine. Ümit Soykan’ın panik halleri daha da artmıştı. Ömer, Ümit Soykan'a her ihtimale karşılık eşlik etmek ister ve Mümtaz ve Tayfun Günay'ı yollar.
Rize'ye vardıklarında herşey gayet yolunda gibidir. Ümit Soykan her ne kadar tereddütlü olsa da her şey yolunda gidiyordu. Mümtaz ve Tayfun bulundukları yerleri güvenlik amacıyla teftiş ettikleri esnada siyah bir araç alana doğru yanaşır. Mümtaz ve Tayfun heyecanla aracın içinden kimin çıkacağını beklediler. Mümtaz'ın bakışları bir hayli katılaşmıştı. Araçtan inen şöför arka kapıyı açmasıyla zemine basan bir ayak görür. Oturduğu yerden ayaklanmasıyla beraber içinden inen adam iyice belirir. Mümtaz o adamı gördüğünde içindeki bütün kötü hisleri tetiklenmiş gibi nefret doldu. Sesindeki yaymalı konuşma tonundan Necdet Karadağ olduğunu rahatlıkla anlamıştı. Necdet Karadağ, Ümit Soykan'ın bulunduğu yere doğru gittiği esnada, Mümtaz ve Tayfun Günay'da oraya doğru yöneldiler. Büyük bir alanda toplaştılar.
'' Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu öyle değil mi Ümit.'' diye sordu gizemli ama bir okadar da yaymalı bir ses tonuyla. Mümtaz bir hayli gergin gibiydi.
'' Niye buraya geldin Necdet. Açıkça söyle.'' Mümtaz'ın cümlesinden gergin olduğu bir hayli anlaşılıyordu.
'' Ne önemi var ki.'' Bir an duraksadıktan sonra konuşmaya devam etti.
'' Ha Ümit için. Ha senin için. Ha Lina için.'' Ümit burayı terketmesini ister ama Necdet Karadağ umursamaz tavırlarıyla konuşmaya devam eder.
'' Lina demişken. Kızım nasıl?'' Mümtaz gergin tavrını bastırıp konuşmaya başlar.
'' Kızım...'' Mümtaz duraksayıp düşünür gibi yapar.
'' Senin kızın mı vardı?'' Mümtaz biraz alaycı bir tavıra bürünmüştü.
'' Sakın Lina'nın karşısına çıkıp kızın kafasını bulandırma.'' Mümtaz'ın korumacı tavrı meydana girer.
'' Neden? Beni gördüğü zaman değişip; elinden kayıp gitmesinden mi korkuyorsun.'' Necdet Karadağ'ın bu küstah tavrı sinirlerini bozsa da bir emare vermemeye çalıştı.
'' O konuda Lina'ya güvenim sonsuz. Lina beni asla bırakıp gitmez merak etme sen merak etme.'' Mümtaz, Necdet Karadağ'ın anladığı tavırla konuşmaya başlar.
'' Yerinde olsam dikkatli olurdum Mümtaz. Zira koynunda bir yılan besliyorsun.'' Necdet Karadağ'ın bu tavrı Mümtaz'ın sinirlerini daha da germişti ama daha fazla muhattap olmak istemedi. Necdet Karadağ , Ümit Soykan'a dönerek konuşmasını sürdürmeye devam etti. Necdet Karadağ kendisine bir görev vermeye gelmişti. Fakat Ümit Soykan bir hayli sorgulayıcı tavra bürünmüştü.
'' Beni öldürmeye çalışan birinin işini neden yapacak mışım?'' Necdet Karadağ tehtidkar bir şekilde konuşmaya devam eder.
'' Şirketinin devamının teminatı için. İtibarın için... Yaşayabilmek için...'' Necdet Karadağ bir an duraksadıktan sonra konuşmasına devam eder.
'' Yaşamak demişken... Seni öldürmeye çalışan ben değildim. Bunu sana DLC yaptı. Onlar bu dünyada gördüğüm en tehlikeli yapılanma. Bakma bana bir şey yapamadılar. '' Ümit Soykan sorgulayıcı tavrıyla kendisinin nasıl hayatta kaldığını sorar.
'' Necdet Karadağ farkı. Ben asla yaş tahtaya basmam Ümit.'' Necdet Karadağ ukalaca konuşmalarını sonlandırıp elindeki belgeyi Ümit Soykan'a uzatır. Ümit Soykan'ın ne olduğunu sorması üzerine DLC 'ye bağlı çalışan bazı kuruluşların listesi olduğunu söyler. Mümtaz olaylara müdahale etmesi gerektiğini düşünür.
'' Bunu kabul edeceğine söyleme sakın Ümit.'' Necdet Karadağ gizemli bakışlarını bakışlarını Mümtaz'a doğru yöneltir.
'' Yerinde olsam ben de kabul ederdim Mümtaz. Çünkü bu sefer düşmanımız ortak. Benim önümü kesmek istedikleri için Lina üzerinden planlar yapmayacaklar mı zannediyorsun.'' Mümtaz'ın bu konuda tavrı nettir.
'' Ben yaşadığım müddetçe kimse Lina'ya bir şey yapamaz.'' Necdet Karadağ alaycı bir tavırla: '' Gördük.'' diye söylenir. Mümtaz o listenin fotoğrafını çeker ve Tayfun'a dönerek: '' Haydi gidelim. Burada yapacak işimiz kalmadı. Bunların kanlı pazarlığına şahit olmak zorunda değiliz.'' diyerek bulunduğu ortamdan uzaklaşırlar.
. . . .
Bitmek bilmeyen gergin bekleyişler başlamıştı gene. Necdet Karadağ'ın ülkeye girdiğini öğrenen Osman durumu ivedilikle Selim'e iletir. Bu durum Selim'i bir hayli düşündürür. '' Çok ilginç... Ümit Soykan'ın Rize'ye gittiği gün sınırdan girmesi. Son derece ilginç.'' Acilen yeni planlar kurma çabası sarmıştı herkesi. O esnada Narin kendi halinde kağıda resim yapmakla meşguldü. Bu onun zihnini boşaltma ve sağlıklı düşünmesi için keyifli bir aktiviteydi. Bu taktiği her zaman olduğu gibi gene tutmuştu.Narin, Selim'e doğru dönerek tebessüm etmeye başlar. Selim, Narin'in kendisine tebessümle baktığını görünce: '' Ben bu bakışları çok iyi biliyorum. Hadi söyle.'' diye söylendi yüksek bir ses tonuyla. Narin konuşmaya başlar.
'' Daha öncesinde DLC diye bir yapılanma duymuştum. Hatta Mümtaz Amca'nın yaralandığı saldırıda onların parmağı varmış. DLC ile Necdet Karadağ arasındaki ilişkileri düşündüm. Bu konuda ilk olasılık Necdet Karadağ'ın bu yapılanma ile ittifak olma; diğer olasılık ise düşman olması üzerine kurgulu. Eğer Necdet Karadağ'ın yanında DLC varsa Necdet Karadağ, Ümit Soykan'ı gözden çıkardı demektir. Fakat bunlar düşmansa, daha evvelinde Necdet Karadağ için çalışmış ne kadar insan varsa hepsine musallat olur. Hatta Lina...'' Narin bir an duraksadıktan sonra devam eder.
'' Lina bile tehlikede olabilir.'' Selim hayranlıkla Narin'i dinledikten sonra Osman'a doğru bir parmak işareti yaparak: '' Kovuldun.'' diye çıkışır. Selim'in bu tepkisi karşısında şaşırmış gibidir. '' Neden?'' diye sordu Osman. Ses tonundan şaşkınlığı belli oluyordu.
'' Narin'in zeka seviyesine ulaştığın zaman seni geri alacağım.'' Selim'de alaycı bir ton vardı.Osman bu durumu farkedince o da gülmeye başladı. Gülüşmeleri kapının çalınması ile sona erdi. İçeriye giren Gizem'di. Gizem, Selim'in oturduğu masaya yaklaşarak Lina'nın ne zaman döneceğini sorması üzerine Selim elini cebine götürür ve telefonunu aldığı gibi Mümtaz'ı arar. Mümtaz bütün gün yaptığı işleri anlatır. Selim, Mümtaz'ın orada kalıp işlerini halletmesine izin verir. Fakat bir şartı vardır. Sevim'i ve Lina'yı İstanbul'a yollayacaktı. Hem Sevim için hem de Lina için böylesi çok daha güvende olacaktı. Böylelikle Mümtaz hem işlerini rahatlıkla halledebilecekti hem de Sevim ve Lina emniyetin koruması altında olacaktı. Mümtaz bu durumu istemeye istemeye de olsa kabul etti. Sevim ve Lina'yı geri gönderecekti. Belli değildi. Kim bilir bir daha ne zaman kavuşacaklardı. Acaba geri dönüşü var mıydı bu yolun? Burası da ayrı bir muammaydı. Geri dönüşü olmayan bir yola mı giriliyordu artık. Ne zaman biteceği belli olmayan , ucu bucağı olmayan bu yollar yeniden vuslata bağlanacak mıydı? Özlem ve hasret bitecek miydi? Bu yol sonsuzluğa mı gidiyordu yoksa?
Mümtaz bu durumu Sevim ve Lina'ya izah etmeye çalıştı. '' Yine mi hasret?'' diye sordu Sevim gözünden damlalar süzülürken. Lina'nın içini bir keder kaplamış gibiydi. O da Mümtaz gibi kavuşamayacağını düşünüyordu sanki. Lina'nın bakışları yine boşluğa bakmaya başlamıştı. İlk zamanlar ki haline dönmeye başlıyordu. İçini tarif edemediği bir huzursuzluk ve keder hali kaplamış gibiydi. Mümtaz, Lina ile konuşmak için yere doğru çömeldi ve gözlerinden süzülen bir damla gözyaşını parmağıyla silerek: '' Hadi ama! Yapma böyle. Bu gerçek bir veda değil ki. İşlerimi halledince döneceğim geri.'' diye söylese de kendi de bu duruma pek inanmıyor gibiydi. Lina umut dolu bir söz duymak istercesine bir ses tonu takınarak: '' Söz mü?'' diye sordu. Lina ayrılıkları pek sevmiyordu. Öz annesinin ayrılığı ve yetimhanede bir süre kalması onda böyle bir fobi yapmış gibiydi. Kışa dayanamayan bir dal parçası gibiydi Lina. Ufacık bir rüzgara daha fazla dayanamayıp kırılıyordu. Öylesine dayanıksız, öylesine çaresiz.
Lina boynunda bulunan bir kolye çıkarır ve bunu Mümtaz'a verirken: '' Bu bana annemden kalma bir kolye. En kötü anlarımda bana güç verirmiş. Şimdi sende dursun. Sana güç versin.'' dedikten sonra Mümtaz, Lina'nın minik ellerini tutar ve bir buse kondurur. '' Bana güç veren tek şey senin bana karşı olan sevgin minik prensesim.'' Lina ufakta olsa bir tebessüm eder. '' Olsun yine de sende kalsın istiyorum.'' Çok hızlı konuşarak kolyeyi geri uzattı. Mümtaz kolyeyi alırken: '' Tamam kalsın. Ama döndüğümde geri vereceğim ona göre.'' Şart koşar gibi bir ses tonu vardı Mümtaz'ın. Lina onaylarcasına başını salladı ve sarıldılar. Birbirlerini hiç bırakmamak istercesine sıkı sıkı sarıldılar. İkisi de bu anın bitmesini hiç istemiyorlardı. Mümtaz ayaklanıp Sevim'e doğru yönelmeye çalıştığı esnada yine kopamadılar birbirlerinden. Son temasa kadar elleri ellerine değmeye devam etti. Sevim'e sarıldığı esnada Lina bir anda dönerek: '' Baba!'' diye seslendi. Artık hiç kimse bu durumu garipsemiyordu. O kısımları artık geçmiştiler. '' Şarkımızı bir kere daha söyleyelim mi?'' Ayrılığın ne kadar süreceğini bilmeden güzel bir anı daha biriktirmenin peşindeydi Lina. Mümtaz tebessüm ederek: '' Peki! Git getir gitarı.'' dediği esnada Lina'nın mutluluğuna diyecek yoktu. Bir sevinçle koşarak eve girdi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.73k Okunma |
1.77k Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |