20. Bölüm

B16. Eve Dönüş

Serkan Ozturk
s_ozturk37

Selim ve Ömer hastane bahçesinde beklemeye geçmişlerdi. Bir yandan Osman'dan gelecek haberleri beklerken , diğer yandan istişarelerde bulunuyorlardı. Ama aralarında konuştukları konu teoriden öteye geçmiyordu. Bu olayın iç yüzünü aydınlatmaya niyetliydiler fakat elde somut bir delil yoktu. Gündemde ise sadece tek bir isim vardı Tayfun Günay. Narin dediklerinde haklı olabilir miydi? Tayfun DLC'ye çalışan bir casus muydu? Belki gerçek adı bile değildir. Kim bilir. Ömer yıllardır çalıştığı insanın bir casus olma olasılığını yediremiyordu kendine. Her ne kadar vicdanı el vermese de bu da değerlendirilmesi gereken olasılıklardan biriydi. Çünkü bu meslekte bunlar gayet olağan şeylerdi. Bu hadiseden ötürü Ömer yüzünde büyük bir mahcubiyetle : '' Böyle bir şey nasıl olabilir? Aklım almıyor.'' diye sitemde bulundu. Selim ise bu konuda kendisini suçlamaması gerektiğini söylese de bu pek fayda vermemiş gibidir. Ömer aynı mahcubiyet haliyle: '' Amirim! Böyle bir şey gerçek olabilir mi? Yani Tayfun bir...'' cümlesini yarım bıraktı. Selim cümlenin devamını anlamış olacak ki :''Bilmiyorum.'' dercesine bir hareket yapar.

Osman elinde küçük bir tepsiyle beraber yanlarında bitiverir. Hastane kantininden aldığı yarı bayat ve acı çayları ikram ederken Selim : '' Mümtaz'ın durumu nasıl var mı bir gelişme?'' diye sorar yüzündeki ciddi ifadeyle. Osman en son kendi çayını aldığı esnada: '' Doktorlar durumunun ciddi olmadığını söylüyor. Bende doktora buraya İstanbul'dan geldiğimizi ve Mümtaz'ı oraya sevk etmek istediğimizi söyledim. Kendisi sevkinin en geç yarına kadar yapabileceklerini söyledi. '' diye cümleleri aktardığı esnada Osman aklına bir şey gelmiş gibi bir ifade takınarak: '' Amirim! İstanbul demişken aklıma geldi. Karakolda son durum nedir?'' diye sordu. Sesinde meraklı bir ton vardı. Bu cümle üzerine Selim başını öne eğerek: '' Çok şehidimiz var. Hem de çok.'' diye söylese de cümleleri boğazında düğüm düğüm olmuştu. Selim cebinden telefonunu çıkardığı esnada Osman: '' Ben bir Mümtaz'a bakayım.'' diyerek müsaade ister.

Osman odaya girdiğinde Mümtaz'ın ayaklanmaya çalıştığını fark eder ve : '' Aman abi ne yapıyorsun?'' diyerek müdahale eder. Mümtaz elinin tersiyle bir hareket yaparak: '' Gelme gerek yok. Bana hasta muamelesi yapmana gerek yok. Sanki hastayız.'' diyerek Osman'ın yanına gelmesine mani olsa da koluna girmeye çalışır. Osman bakışlarını odanın içerisinde gezdirerek: '' Hastasın abi. '' diye cevap verir. Mümtaz'ın gözlerini üzerine dikmesi üzerine Osman konuyu değiştirmek istercesine: '' Olay anına dair bir şey hatırlıyor musun abi?'' diye bir soru yöneltir. Mümtaz biraz düşünür gibi yaptıktan sonra çok bir şey hatırlamadığını iletir. Bunun üzerine Osman, Tayfun'un ne yaptığını sorması üzerine onun kendi bulunduğu yerde bulunmadığını ve pusuya düştüklerini söyler. Osman ikna olmamış bir tavırla : '' Düştün desek daha mantıklı olur abi. Tayfun'da bir tane kurşun yarasından başka bir şey yok.'' çıkışır. Osman'ın bu cevabı üzerine derin bir sessizlik oluşur. Ortamda şüphe bulutları daha da artmış sağanak olmayı bekliyor gibiydi.

. . . .

Lina'nın kulağında o parça çalıyordu. O şarkı zihninin koridorlarında yankılandıkça , Mümtaz ile olan taze anıları canlandıkça minik yüreği daha çok özlem doluyordu. Kendini Yusuf peygamber misali karanlık bir zindanın içerisinde hissediyordu. Karanlık olduğu kadar soğuktu bu kuyu. Tek başına, yalnız ve çaresiz. Kuyunun dibinde onu kurtaracak olan işareti bekliyordu. Onu gönlünün karanlık kuyusundan kurtaracak olan o aydınlığı bekliyordu. Sevim'in telefonunu çalmasıyla beraber minicik kalbi titremeye başladı. Sevim kendisine dönerek: '' Lina telefonu açar mısın ellerim yağlı.'' demesiyle beraber telefona doğru yöneldi Lina. İçerisinde merak hissi ile korku hissi büyük bir harp mücadelesine çıkmış gibiydi. Telefona her yaklaştığı an kalbi sıkışırcasına atıyor, ayakları geri geri gidiyordu. '' Osman Amca.'' dedi titrek bir sesle. Bütün vücudu kaskatı kesilmişti. Narin büyük bir endişe ile yanına yaklaştığı esnada yakıcı gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. ''Baba.'' kelimesi ağzından zar zor dökülmüştü. Sesinin titremesinin etkisiyle sesi yarı fısıldama şeklinde çıktı. Narin duyduğuna pek inanamıyor gibiydi. ''Baba mı dedi o.'' diye tüm dikkatini Lina'ya vermişti. Narin seri adımlarla yanına gelip koluna girdiği esnada: '' İyi misin çok korkuttun beni. Neredesin sen ya.'' diye feryat ettiği esnada Lina'nın sesi dağlara çarpıp geri dönen sesler misali yankılanmıştı evin içerisinde. Sevim elinden telefonu almasıyla Mümtaz'ın nefesini işitmesi bir olur. O da iyi olup olmadığını ve ne zaman geleceğini söyler. Aldığı cevap kendisini tatmin etmiş gibidir. Telefonla konuşmasını bitirir bitirmez Lina'ya durumu izah etmeye çalışır. Durumunun iyi olduğunu ve İstanbul'a döneceğini iletmesiydi yüzü gülmeye başlar. Az evvel ki bulunduğu karanlık kuyudan aydınlığı görmüş gibiydi.

 

Mümtaz ceketini giyip bahçeye geldiği esnada Ömer ve Selim'in bitmeyen istişareleri hala devam ediyordu. Ömer bir fikir tavsiyesinde bulunur. Tayfun'u serbest bırakmak niyetindeydi. Serbest bırakıp, İstanbul'a yollayarak kendisini takip ettirecekti. Eğer Lina'nın peşine düşerse bir yerde yakayı ele verip suçüstü yapılabilirdi. Bu fikir Selim'in aklına yatsa da Mümtaz'ın tepkisine neden oldu. Çünkü Mümtaz böyle bir risk almayı istemiyordu. Çünkü bir kere kızını kaybetme korkusu yaşamıştı ve bir daha tekrarlansın istemiyordu. İstemeye istemeye de olsa ikna olmuş gibi gözüküyordu.

Bir süre sonra Osman'da yanlarına gelmişti. Kontrol altında kalması gerektiği halde İstanbul'a gitmek için doktoru ikna etmeye başarmışlardı. Fakat İstanbul'a dönünce bir süre çalışmamak ve kendini dinlendirmek şartıyla. Mümtaz hiç düşünmeden kabul etti. Çünkü bir an önce buradan kurtulmayı istiyordu. Toparlanmalarıyla hastaneden çıkmaları bir oldu. Karakola geldiklerinde Tayfun'un gözaltı durumu devam etmekteydi. Ömer hemen yanına doğru gidip kendisini serbest bıraktığını kendisine iletir ve kendisini İstanbul'a sevk eder. Selim ve ekibi İstanbul'a dönmek üzere havaalanına giderken Ömer'de kendilerine eşlik eder. Ömer elini uzatırken: '' Yolunuz açık olsun Selim Bey. Keşke böyle bir şekilde tanışmamış olmayı yeğlerdim ama yapacak bir şey yok.'' diye söylenir mahcup bir tavırla. Selim elini sıkar ve kafasına takmaması gerektiğini ve eğer İstanbul'a yolu düşerse rahatlıkla uğrayabileceğini kendisine iletir. Ömer kollarını açarak Mümtaz'a sarılırken: '' Konuştuğumuzu sakın unutma. O gün ne dediysem aynen geçerli. Bir sıkıntın olursa muhakkak haber et. Lina'yı kocaman öp benim için. Ben gerçekten Lina'yı çok sevdim. Fakat o beni sevdi mi onu bilemem.'' dedi tebessüm dolu bir ifadeyle. Sarılma merasimini bitirdiği esnada '' Onu anlayabilmek için zamana ihtiyacımız var. Lina ne verirsen onu alır. Sevgi ve şefkatle yaklaşırsan aynı şekilde karşılık verirken, kötü tavırlarla yaklaşırsan aynı şekilde karşılık vermekten geri durmaz. Tabi sana sevgi vermesi ilerleyen günlerde olur. Öncelikle o güveni vermelisin.'' diye aynı gülümsemeyle cevap verir. Havaalanında ''son çağrı'' anonsunun duyulmasıyla beraber ayrılık vakti gelmişti. Bir pazar günü başlayan Karadeniz macerası yine bir Pazar günü sona ermişti.

 

'' Ben dedim olmaz diye. Bu çocuğu evlat edindiniz başınıza gelmeyen halt kalmadı. Bu çocuk lanetli. Bütün belaları üzerinize çekiyor. Zaten Mümtaz gelsin ona da söyleyeceğim. Evladım sen ne yaptın. İyi mi oldu bu veledi evlat edinerek.'' Sevim'in annesinin feryat figanı bütün evin içinde yankılanması henüz dinmemişken Sevim tepki göstererek : '' Anne! Bu Mümtaz ile bizim kararımız. Lina bizim kızımız işte o kadar. Bu durumu bir kabullenin artık. Sizden istirham ediyorum Lina'nın evlatlık olmasıyla alakalı sağda solda kimseye bir şey söylemeyin.'' Bütün ev Sevim ve annesinin sesiyle yankılanırken Lina odasında sesleri duymamak için kulaklarını sıkı sıkıya tıkamaya çalışıyordu. '' Ben demesem ne değişecek kızım. Herkesin konuştuğu şeyler bunlar. Herkes sizin kızı evlatlık edinmenizi konuşuyor. Elin p.ç'ine mi bakacaklar diyorlar.'' Sevim duydukları karşısında gözlerini pörtleterek: '' Anneee! Lina içeride duya...'' demeye kalmadan Lina kapının eşiğinde belirmesiyle : '' Hiç birinizi sevmiyorum. Ne haliniz varsa görün.'' diye çemkirerek kapıyı sert bir şekilde çarpar. Sevim koşa koşa peşinden gider. Merdivenlerden inerken bir takım meraklı gözler kapılarını açıp bakmaya başladılar. Apartmanın kapısından dışarıya fırladığı esnada biri Lina'yı kolundan çekiştirir. Lina'nın başını kaldırmasıyla Mümtaz ile yüz yüze gelmesi bir olur. Yüzünde tatlı bir tebessüm belirmesiyle minicik kollarıyla doyasıya sarılırken : '' Beni bırakma. Bana kötü davranıyorlar.'' diye sitemde bulunması üzerine Mümtaz'ın bakışları kapıda beliren Sevim'e kayar. Ne olduğunu öğrenmek istercesine sualler sorar. Sorgulayıcı tavırlarına yeniden bürünmüştür. O esnada Sevim'in annesi de kapıda belirmesiyle beraber Sevim : '' Hadi anne. Az önce söyleyeceğim dediklerini Mümtaz'a da söylesene. Söyleyeceğim diyordun hani.'' diye cevap vermesi üzerine Mümtaz'ın kararlı duruşunu görünce söylemekten vazgeçer ve işlerinin olduğunu bahane ederek gitmek üzere müsaade ister.

Bölüm : 14.03.2025 19:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...