
Sevim elinde çay dolu bir bardakla Mümtaz'ın yanına geldiğinde elinde bir takım kağıtları incelemekle meşguldü. Sevim o kağıtların neyle alakalı olduğunu sordu elindeki bardağı masanın üzerine bırakırken. Mümtaz eliyle yanındaki sandalyeyi işaret eder. Sandalyeyi biraz kaydırıp oturduğu esnada Mümtaz konuşmaya başlar.
'' Malum Ramazan ayındayız. Bu aylar çok bereketli aylar. İyilikler yapmalı ve gönüller almalıyız. Bu konuda yeni bir çalışma hayata geçirmek istiyorum.'' Ellindeki kağıtları Sevim'e doğru uzatır.
'' Burada yardıma muhtaç ailelerin ve anne babası vefat etmiş bir kaç çocuğun bilgileri mevcut. Öncelikli işimiz bu aileler için bir takım erzak kolileri hazırlamak. Aslında bunu Ramazan ayına girmeden önce gerçekleştirmek gibi bir hayalim vardı fakat son zamanlarda yaşadığımız aksiliklerden dolayı bu konuda bir aksiyon alamamıştım. Yarından tezi yok bu konuda çalışmalara başlamalıyız.'' Sevim aldığı kağıtları incelerken bir yandan da Mümtaz'ı dinlemektedir.
'' Şu kağıtta erzak kolisinde yer alacak olan ürünlerin yazılı olduğu bir liste.'' İşaret parmağıyla masadaki kağıtlardan birini işaret eder. Sevim yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
'' Bütün bu bilgilere nereden ulaştın ? '' Mümtaz alaycı bir tavra bürünür.
'' Benim yaptığım işi biraz fazla küçümsüyorsun. Benim işim bu kızım. '' Sevim'in yüzünde yapmacık bir gülümseme ifadesi belirir. Masadaki evrakları inceledikleri esnada Lina salona giriş yapar.
'' Ne yapıyorsunuz? '' Sevim ve Mümtaz bir an göz göze gelir.
'' Sen konuyu sonra anlatırsın. Bir daha aynı şeyleri özet geçemeyeceğim.'' dedikten sonra Mümtaz tüm alakasını Lina'nın üzerine çevirir.
'' Minik prensesim. Yarın seninle bir işimiz var. '' Lina'nın yüzünde meraklı bir ifade vardı.
'' Yarın seninle alışveriş yapmaya gideceğiz. Hayırlı bir iş için.'' Lina pek bir mana verememiş gibi gözüküyordu. Sevim konuyu kendisine anlatmaya çalıştı. Lina'nın yüzünde minik bir tebessüm belirdi.
'' Sen hayatımda gördüğüm en iyi babasın.'' Mümtaz sarılarak alnına bir öpücük kondurdu.
'' Sende iyi ki benim kızımsın.'' Lina sevgi dolu bakışlarını Mümtaz'a doğru çevirdi.
'' Evet! Senin kızınım. Bir başkasının değil. Sadece senin.'' Lina bu kelimeleri defalarca kere tekrar edip durdu kendinden emin bir şekilde. Belli ki kabullenmiyordu özünü. Kendisini Necdet Karadağ'ın değil , Mümtaz Genç'in kızı olarak görüyordu.
'' Bir gün karşına çıksa ne yaparsın. Yani... Öz baban. '' Lina'nın sevgi ve mutluluk dolu yüz ifadesi bir anda kinli bir tavra bürünmüştü.
'' Bu nasıl konuşma şimdi. Seni bırakıp gideceğimi falan mı sanıyorsun. '' Lina , Mümtaz'ın koluna doğru yaslanır.
'' Bırakmaz mısın?'' Mümtaz başını Lina'nın başına doğru yaslar.
'' Tabi ki de hayır. Öyle bir olasılığı aklımdan dahi geçirmiyorum. '' Lina'nın gözleri dolu dolu olur. Sevim hem Mümtaz'a hem de Lina'ya sarıldığı esnada ortaya mutlu aile tablosu çıkmıştı. Lina geldiğinden beri bu ilk defa yaşanıyordu. Birbirinden güç alan bir aile görülmeye değerdi doğrusu.
Mümtaz telefonunun çalmasıyla irkilir. Telefonunu eline almasıyla Osman'ın aradığını anlar ve yarı sitemkar yarı alaycı bir ses tonuyla '' Selim müdüre söyleyeceğim seni tutuklasın Osman. Sen bir katilsin.'' diye cevap vermesiyle Osman ne olduğunu pek anlayamaz.
'' Mutlu anlarımın katili. Her seferinde denk getirmeyi nasıl başarıyorsun bir anlayabilsem.'' Mümtaz'ın ses tonu bir anda ciddileşir ve Osman'ı dinlemeye başlar.
'' Bugün Tayfun'a bir zarf geldi. Tabi Tayfun'a ulaşmadan önce benim zarfı inceleme gibi bir şansım oldu. Yarın öğlen gibi Karaköy limanına gidecek.'' Mümtaz'ın yüzü bir anda ciddileşir.
'' İfşa mı oluyor dersin Osman. Suçüstü yapabilir miyiz sence?'' Osman'ın sesi bayağı umutlu geliyordu.
'' Ben ümitliyim abi. Yarın Tayfun'un tezgahı ortaya çıkabilir. Yarın ofise geldiğinde detayları konuşuruz abi. Fazla meşgul etmeyeyim.'' Mümtaz bir gelişme olursa bilgi vermesini ister ve böylelikle telefon görüşmesi sonlanır.
. . . .
Ertesi gün Mümtaz ve Lina alışveriş yapmak üzere markete doğru yola çıkmışlardı. Evvelden planlamış oldukları ihtiyacı olan kişiler için yardımları bir an evvel ulaştırmak için kolları sıvadılar. Satın aldıkları erzakları bir hayli zorlanarak ta olsa eve getirmeyi başardılar. Lina eve girerken
'' Bu kadar ihtiyaç sahibi insan var mıymış ya.'' diye ufak bir serzenişte bulundu.
'' Yaa! Düşün ve haline şükret.'' diye imalı bir cümle kullandı Mümtaz.
"Gerçekten şanslıyım. Sizler gibi sevenlerim olduğu için." Lina'nın yüzünde ufak bir tebessüm belirmişti.
" Şimdi sana bir soru. Hayatında en çok sevdiğin, ama en çok sevdiğin kim?" Mumtaz'ın odağı iyice Lina'ya kaymıştı.
"Tabi ki sen." Diye büyük bir çığlık atarak Mümtaz'a kocaman sarıldı. Mümtaz'ın içinde adeta sevgi kelebekleri uçuşmaya başlamıştı.
" Hiç ayrılmayalım olur mu ? " Mümtaz'a kene gibi yapışmıştı. Bırakmaya niyeti pek yok gibiydi. Sevim lafa müdahil olur.
" Eyvah eyvah! Bunların yine aşk yaşama saati gelmiş. " Bu serzeniş karşısında bir anda ciddileşip Sevim'e karşı dikkat kesilirler.
'' Haydi Lina! Babanı rahat bırak ta işinin başına geçsin.'' Lina, Mümtaz'a kocaman sarılır ve adeta bir şeyleri hissetmiş gibi ağzından
'' Yalnız kaldığında ve bana ihtiyacın olduğunda her zaman beni düşün. Seni ne kadar çok sevdiğimi. Bizi ayakta tutacak olan birbirimize olan sevgimiz olacak.'' Mümtaz'ın elini tutar ve kendi kalbine doğru koyar. Mümtaz minicik kalbinin hızlı bir şekilde atışını avuçlarında hisseder. Lina'nın sevgiyi arayan masum dolu bakışlarını seyre daldı. Önüne doğru serbest kalan saçlarını iki parmağıyla beraber kulağının arkasına götürdükten sonra son kez birbirlerine sarıldılar ve Mümtaz karakola doğru yola çıktı.
. . . .
Karakola vardığında Osman hazırlanmış bir vaziyette kendisini karşıladı. Ofisine geçtiği esnada Osman arkasında kendisini takip ederek cebinden çıkardığı bir kağıdı Mümtaz'a doğru uzattı. Kağıdı almak elini uzattığı esnada vermemek için bir an tereddüt etse de kağıdı verdi. Mümtaz aldığı kağıdı okumaya başladı. Bir yandan Mümtaz kağıdı okurken diğer yandan Osman öğrendiği bilgileri aktarıyordu.
'' Burası Silivri'de bir fabrika abi. Bugün buradan çok büyük bir sevkiyat gerçekleşecek. Gelen bilgiye göre malların büyük bir kısmını fabrikada bulunan soğuk hava depolarında muhafaza ediyorlar.'' Osman'ın bu açıklaması kafasını bir hayli karıştırmış olacak ki düşünmeye devam etti.
'' Soğuk hava depolarında mı? Bu bilginin doğru olduğuna emin misin. Tuzak falan olmasın.'' Mümtaz'ın düşünceli ruh haline bir anda Osman'da büründü.
'' Vallahi abi onu oraya gitmeden teyit edemeyiz. '' Mümtaz eliyle kapıya doğru bir işaret yapar ve Silivri'ye doğru yola çıkarlar. Yolda gittikleri esnada Osman:
'' Abi Selim müdüre haber verecek miyiz? Tek başımıza girişmeseydik bu işe keşke. '' Mümtaz'ın bakışları bir an Osman'a döner.
'' Vaktimiz yok geç kalırız önden gidip bir bakalım duruma göre bilgi geçeriz.'' Bir an yüz yüze gelirler.
'' İçimde bir huzursuzluk var Osman. Allah hayır etsin. Muhteşem Yüzyıl'da öldürüleceğini bildiği halde Sultan Süleyman'ın çadırına giren Şehzade Mustafa gibi hissediyorum.'' Osman bıyık altı gülerek bakışlarını bir an dışarıya doğru yöneltir.
'' Senin de kafanı şişirdim Osman. Bugün Lina'nın benimle bir konuşması vardı duyman lazım. Vedalaşır gibi adeta. O yüzden bu kasvetli hallerim.'' Lina'nın adı geçtiği Osman bir an duygulanır gibi olur.
'' Yok be abi öyle düşünme. Aksine sen içindeki sıkıntılarını anlattıkça ben daha mutlu oluyorum.'' Mümtaz bir elini direksiyondan elini ayırır ve Osman'ın omzuna dokunur.
'' Eyvallah! Bu arada geldik sayılır.'' Çok geçmeden fabrikanın önüne doğru yanaşırlar. İkisi de bir anda belindeki silahlara davranırlar ve tedbirli bir şekilde fabrikanın kapısından girerler. Burasının terk edilmiş gibi bir hali vardı.
'' Osman! Sen emin misin bunların burada olduklarına burası balta girmemiş orman gibi.'' Bu sual karşısında Osman'da bir an şüpheye düşer gibi olsa da hemen kendini toparladı.
'' Evet abi eminim. Batı bloğuna doğru geçelim. Soğuk hava depoları orada.'' Issız koridorların sessizliğini attıkları adımlarının çıkardığı tok sesler bozuyordu. Labirentten hiç bir farkı olmayan uzun koridorlar arasında bir süre dolaştıktan sonra yan yana beş tane bulunan soğuk hava depolarına varırlar. Mümtaz uzun kolu çevirerek soğuk hava depolarından birinin kapısını açar. Birbirlerine bir süre bakışırlar.
'' Abi pek iyi bir fikir değil gibi.'' Mümtaz'da bir an kararsız kalsa da başka çaresi olmadığının farkındadır.
'' Başka çaremiz yok. O zaman şöyle yapalım. Sen kapının önünde dur. Bir şey olduğunda bana haber ver.'' Osman bu plandan bir hayli memnun kalmış gibi direk kapıya doğru yürümeye başladı. Mümtaz daha kapıdan içeriye doğru adım atmıştı ki içeriden gelen soğuk hava dalgası vücudunun irkilmesine neden oldu. İçeriye girmesiyle titremesi bir oldu. Fakat bu soğuk daha ilerlere gitmesine mani olmadı.
'' Osmaaaann!'' diye seslenerek orada olduğundan emin olmak istedi.
'' Her şey kontrolüm altında. Sıkıntı yok buradayım.'' Kapının dış tarafından cevap gelince büyük bir güvenle ilerlemeye devam etti. Osman soğuk hava deponun çevresinde volta atarak çevre güvenliğini sağlamaya çalışıyordu. Bir anda kendisine doğru yürüme sesleri yaklaşır. Boğuk gelen sesler çok kısa zamanda daha da netleşmeye başlamıştı ki köşeden Tayfun ve iki adam daha Osman'ın karşısında belirirler.
'' Tam tahmin ettiği gibi. Hiç şaşırtmadın Tayfun Günay.'' Osman'ın yüzünde gururlu bir gülüş vardı.
'' Mümtaz'ın kaybında senin bir müdahilin olduğunu tahmin etmiştim.'' Büyük bir zafer kazanmış gibi mutlu oldu.
'' O gün beni alacaktınız. Fakat beceriksizliğiniz sayesinde şu anda buradayız ve bugün tek kişi kazanacak.'' Osman kendinden gayet emin bir tavır takındı.
'' Fakat bu sefer çuvalladın. Biz kazandık.'' Tayfun ukala tavırlarına devam etti.
'' Emin misin? Buradan bakınca pek öyle gözükmüyor da.'' Bir an duraksayıp konuşmaya devam eder.
'' Mümtaz şuan nerede?'' Tayfun'un alaycı tavırları alaycı bir gülüşe dönüşür. Osman bir an duraksayıp Mümtaz'ı en son nerede bıraktığını hatırlar ama artık çok geçtir. Soğuk hava deposuna doğru yöneldiği esnada Tayfun'un yanındaki adamlardan biri Osman'ın kafasına sert bir cisimle vurup bayıltır. Mümtaz soğuk hava deposunda kilitli bir vaziyette sesini duyurmak için elinden geleni yapar fakat sesini duyan hiç kimse yoktur. Her geçen saniye gücü tükenmeye başlamıştı. Vücut ısısını koruyabilmek için sürekli hareket halinde durmaya çalışsa da bu bir yere kadar yeterli olacaktı. Her geçen dakika Azrail'in nefesini sırtında hissetmeye başlamıştı. Ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgiye ulaşmıştı. Hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçmeye başlamıştı.
'' Yalnız kaldığında ve bana ihtiyacın olduğunda her zaman beni düşün. Seni ne kadar çok sevdiğimi. Bizi ayakta tutacak olan birbirimize olan sevgimiz olacak.'' Mümtaz'ın elini tutar ve kendi kalbine doğru koyar. Mümtaz minicik kalbinin hızlı bir şekilde atışını avuçlarında hisseder. Lina'nın sevgiyi arayan masum dolu bakışlarını seyre daldı.
Mümtaz o anı yeniden gözünün önünde canlandırdı. Sanki Lina'nın minicik ellerini avuçlayıp kalbine götürüyormuş gibi ellerine göğsünün sol kısmında birleştirdi. Uyumamak için bir hayli dirense de gücü tükenmek üzereydi. Fakat uyumamalıydı. Uyursa yeniden uyanamayacağını kendi de çok iyi biliyordu. Bu sefer uyuması ölüm uykusuna yatması demekti. Fakat artık bitmişti. Belki de Mümtaz bir daha hiç uyanamayacağı uykuya dalmıştı. Sonsuzluk uykusuna...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.73k Okunma |
1.77k Oy |
0 Takip |
24 Bölümlü Kitap |