11. Bölüm

B8. Evden çok uzakta

Serkan Ozturk
s_ozturk37

Yıkılmıştı… Dökülmüştü… Mecali yoktu. Dünyanın bütün yükleri çok ağır geliyordu. Teslimiyet ile isyan etme arasındaki ince çizgideydi. Mantığıyla duygusu arasında gelgit yaşıyordu adeta. Duyguları ‘’ Yak… Yik ortalığı.’’ diyordu; mantığı ise ‘’Yaksam ne fayda…’’ diyordu. ‘’Linaaaa!’’ diye attığı acı feryat kulaklarından gitmiyordu ve bu ona daha çok acı veriyordu. Ağzında ise tek bir kelime vardı.

‘’Affet minik prensesim. Seni kurtaramadım.’’

‘’Affet minik prensesim. Seni kurtaramadım.’’

‘’Affet minik prensesim. Seni kurtaramadım.’’ Sürekli aynı kelimeleri tekrar edip duruyordu. Lina, yoğun bakımda kaldığı süreçte Mümtaz onu hiç yalnız bırakmadı. Ama o süreç sanıldığı kadar kolay olmamıştı. Duygular darmadağındı. Lina’nın hareketsiz olarak yattığı her saatte umutlar daha da tükeniyordu. Ekmek aldıktan sonra yürüdüğü süre zarfında bu kötü anıları hatırlayıp duruyordu Mümtaz. Eve geldiğinde Sevim kahvaltıyı hazırlıyordu. Lina ise daha yatağından kalkmamıştı. Belli ki yatağını çok özlemişti. Ama tatlı uykusu bölünmek zorundaydı.

Elindeki ekmeği mutfağa bıraktıktan sonra Lina’nın odasına doğru yöneldi. Kapısının eşiğine geldiğinde hemen girip uykusunu bölmek istemedi. Omzuyla kapıya doğru yanaşıp tatlı uykusunu izledi bir süre. Özlem giderdi adeta. Zorlu geçen bir hafta… Herkesi yıpratan bir hafta. Ondan ilk defa bu kadar uzun süre ayrı kalmıştı. Üzüntü… Korku… Endişe… Birazda pişmanlık. Sevdiğini kaybetme korkusu ve bundan ötürü gelen bir pişmanlık hissi. Psikolojik olarak çok yıpranmıştı. Lina’nın sağ salim bulunmuş olması ve şuan onu izliyor olması, hayata tutunma sebebiydi Mümtaz için. Bir anda toparlanıp içeriye doğru ilk adımlarını attı. Lina’nın yanına doğru yanaştı. Başını omzuna dayadı ve yüzünün her detayını izlerken masum kokusunu içine çekti. Saçlarını okşadığı esnada gözlerini açtı. Gönlüne bahar gelmişti. Karanlığın, güneşin doğmasıyla gündüze kavuşması gibiydi. Zifiri karanlıkta gökyüzünde beliren Polaris yıldızının parlaklığı gibiydi Lina’nın gözlerini açtığı an. Uyanır uyanmaz yanında Mümtaz’ı gören Lina, korunmaya muhtaç bir yavru kedi gibi yanına sokulur. Kendini gayet güvende hissediyordu. Hatta uzun süredir kendini böyle hissetmemişti.

Ev bir anda Sevimin sesiyle yankılanır. ‘’ Bir gittin gelemedin Mümtaz.’’ Mümtaz ve Lina gülüşmeye başlarlar. ‘’ Hadi kalkalım söylenmeye başladı.’’ Yanağına bir buse kondurur ve Lina’nın üstündeki örtüyü çekip attığı esnada Sevim odaya girer. ‘’ Muhabbetiniz bol olsun. Çay, kahve ister misiniz? Hadi kahvaltı hazır.’’ Mümtaz onaylarcasına başını sallar ve Lina ile beraber banyoya giderler. Lina yüzünü yıkarken, Mümtaz ise vücudunu havluyla kurular ve sırtına geçirir. Ardından kahvaltı faslı.

Mümtaz kahvaltı faslının ardından çay içip gazete okumaya bayılırdı. Ama bu uzun süredir yapmamış olduğu bir aktiviteydi. Onun için gazete farklı bir kültürdü. Yıllar geçse de elinden asla düşürmeyeceği gazetesine dört kolla sarılmıştı yine. Lina ise boyama kitaplarını boyayarak vakit geçiriyordu. Sevim Mümtaz’ın yanına doğru gelir. ‘’ Şimdi ne olacak Mümtaz?’’ Mümtaz elindeki çay bardağını bırakıp gazetesini masaya koyduğu esnada Sevim, Lina’ya doğru göz işareti yapar. ‘’ Bugün Lina’ya pedagog gelecek. Ama öncesinde benim Lina ile konuşmam lazım.’’ Mümtaz, Lina’nın odasına doğru gider ve kendisine seslenir. Eline bir boya kalemi alır ve Lina’ya yardım eder. ‘’ Bugün seni bir arkadaşımla tanıştıracağım.’’ Lina ‘’kim o?’’ dercesine bir bakış atar. ‘’ Seninle oyun oynayacak, seninle sohbet edecek.’’ Lİna yine çekingen kimliğine bürünmeye başlamıştı. ‘’ Senin bu yavru kedi gibi kıvranmalarını iyi biliyorum Lina. Sana ne sorarsa her şeyi anlatmanı istiyorum.’’ Mümtaz bir an duraksadı. ‘’ Bana güveniyor musun?’’ Lina hemen lafa atladı. ‘’ Bu hayatta tek güvenebildiğim dalımsın.’’ Tebessümü bir anda ciddiyete dönüştü ve kafasını iki yana sallayarak haykırdı. ‘’ Ama başkasına asla.’’ Bu cümleyi kullanırken bayağı ciddiydi. Onu ikna ekmek için elimden geleni yapmıştı. Bir şekilde başarmış gibiydi.

Mümtaz’ın uzun zamandır iyi bir dostu olan ve birçok vakada başarılı olan Gizem Kara, Mümtaz’ın evine geldiğinde Lina kulağın kulaklık takmış müzik dinlerken boyama aktivitesine devam ediyordu. Mümtaz ve Gizem çocuk ile alakalı bir süre sohbet ederler. Mümtaz, Lina ile alakalı bilmesi gereken detaylı bilgileri aktardıktan sonra çocuğun odasına gider. Mümtaz kendisine ihtiyacı olup olmadığını sorunca Gizem eliyle gerek yok dercesine bir işaret yapar ve kapıyı kapatır. Lina ve Gizem bir odada artık tek başınadır.

. . . .

Tel Aviv

İsrail

Adım adım yaklaşan bir tehlikeydi o. Gören her insanın gözüne sempatik gelse de içinde yaşadığı öfke ve kin hissi herkesi yıkıp geçebilecek derecedeydi. Kasırgayla baş etse kasırgayı; Tsunami ile baş etse tsunamiyi alt edebilecek derecede tutkulu hisleri olan biriydi Necdet Karadağ. Sevgi mi… Onda olan bir şey değil. Çünkü ona göre sevgi zayıflıktı. Sevgiyi zayıf karnı olarak görürdü insanlarda. Bu anlamda hisleriyle değil mantığıyla hareket ederdi. Kara Leke… Lina’nın deyimiyle Kara Leke. O kara leke artık Kara Fırtınaydı. Kasırgaydı. Ya da adına ne derseniz işte. Necdet Karadağ’dan tehlikeli bir şey varsa o da damarına basılmış bir Necdet Karadağ’dı. Ve o artık Tel Aviv’deydi. Hedefindeki tüm kişilerden tek tek intikamını alacaktı. Bu kapsamda Tel Aviv’de planlamış olduğu protokolü toparlamaya başladı. Dünyanın en etkin beş ailesinin yer alacağı protokolde hem düşmanlarına karşı izleyeceği yol haritasını; hem de Orta Doğu ticaretiyle alakalı hamlelerini planlayacaktı.

Tel Aviv’de toplanma zamanı gelip çatmıştı. Herkes yerini almış ve buluşma gerçekleşmek üzereydi. Beş ailenin liderleri dev salonda buluştular. Protokolün düzenlendiği mekanın sahibi konuklara oturacakları yerleri gösterirken aile liderlerinden biri: ‘’ Biz buraya Necdet Karadağ için geldik. O yoksa burada durmanın gereği yok.’’ diye söylendiği esnada kapının ardından gizemli bir ses tonu olan yarı yaymalı, yarı peltek konuşan adam: ‘’ Biri beni mi sordu?’’ diyerek içeriye seslenmesiyle beraber herkes bir anda saygı duruşuna geçti. Onun yüzünü görmek bir yana dursun, sesini duymak bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. Üzerinde gömlek ve deri, siyah bir ceket olan Necdet Karadağ bütün ihtişamıyla içeriye girdi. Yüzünde inanılmaz derecede ciddiyet, bol miktarda gurur ve kibir vardı. Büyük bir zafer kazanmış bir hükümdar misali ortama giriş yaptı. Salonda bulunan ince uzun masanın en başına kurulduğu esnada aile liderinden biri: ‘’ Öncelikle ailemiz adına geçmiş olsun dileklerimi sunarım.’’ Dedi. Necdet Karadağ hiçbir şekilde istifini bozmadı. ‘’ Niçin?’’ Necdet Karadağ bakışlarını bu adama doğru çevirdi. ‘’ Kızınız kaçırılmış.’’ Necdet Karadağ’ın gururlu halleri devam ediyordu. ‘’ Ama kurtarmasını da bildik.’’ Kafasını kurcalayan şeyi düşünmeden edemedi adam. ‘’ Benim bildiğim onu Mümtaz kurtardı.’’ Necdet Karadağ sağ eliyle adamı işaret etti.’’ Peki ona yerini kim söyledi Bay Umber. Yiğithan İstanbul’a gittiğinde bir görüşme gerçekleştirdi fakat yapılan görüşmeler de bir takım pürüzler çıktı. Bide bunun neticesinde Mümtaz’a yerini ifşa ettik. Biz yeni projelerimizi hayata geçirelim. Bu konuda size çok iş düşüyor Bay Umber. Öncelikle bana bir kimlik ve pasaport ayarlayacaksınız ve elbette diplomatik dokunulmazlık.’’ Umber bu sorunu kolaylıkla halledebileceğini söyledi.

Necdet Karadağ, bulunduğu yerden ayağa kalkar ve oturdukları masanın yanı başında bulunan duvara doğru yönelir. Çok geçmeden tavana monteli projeksiyon çalışmaya başlar ve duvardaki perdede Orta Doğu ve Türkiye’nin bulunduğu bir harita belirir. Haritada Mısır ve Süveyş Kanalı’nın bulunduğu yeri işaretleyerek: ‘’ Bu bölgede size çok iş düşüyor Bay Umber. Amacınız buradaki ticaret yollarına hakim olmak. Bilhassa İskenderiye limanı dünya ticaretini yönlendirmemiz açısından kritik önem taşıyor.’’ Dedi gizemli ve yaymalı ses tonuyla Necdet Karadağ. Umber kafasını onaylarcasına salladı. Necdet Karadağ haritada yerler işaretlemeye devam etmektedir. İçinde İsrail’inde bulunduğu Orta Doğu bölgesini işaretler. ‘’ Orta Doğu’da siyasi bir kriz çıkarmalıyız. Burada öyle bir düzen inşa etmeliyiz ki, burada yaşanacak gelişmeler lehimize sonuç versin. İsrail ve diğer Orta Doğu ülkeleri arasında kaosu arttırmalıyız. Özellikle Türkiye ile arasındaki ilişkiler iyice gerilmeli. Bunları yaparken Orta Asya’yı da ihmal etmeyeceğiz. O bölgede de Azerbaycan-İran-Ermenistan hattını organize edeceğiz. İran ve Ermenistan birlik olup Azerbaycan’a o bölgeyi dar etmeli.’’ Yapılan projelerin ardından beş aile liderleri tarafından protokol anlaşması imzalanır. Bu anlaşma Necdet Karadağ’ın yeniden güç kazanmasının önünü açacaktı.

. . . .

 

Mümtaz balkonunda oturmuş gazetesini okumaya devam ediyordu. Gazetede görmüş olduğu haber küpürü dikkatini çekmişti Haberde bir kız çocuğunun cansız bedeninin bulunduğunu yazıyordu. Mümtaz bu olayların Lina’yı kaçırmaya çalışan kişilerle bir bağlantısı olduğunu düşünerek haberin bulunduğu kısmı gazeteden makas ile kestiği esnada içeriden bir takım sesler duyuldu. Mümtaz’ın bütün dikkati bir anda evinin salonuna doğru yöneldi. Salon ile balkon arasındaki tülün aradan kalmasıyla beraber Narin ile yüz yüze gelir. Hayat dolu tavırlarıyla ortama pozitif bir enerji dağıtıyordu adeta. Narin, Mümtaz’ın yanına doğru geldi. ‘’ Nasılsın Mümtaz Amca.’’ Mümtaz, Narin yanına oturabilsin diye biraz ileriye doğru kayar. ‘’ İyiyim güzel kızım. Gel otur.’’ Narin’in gözleri birini ararcasına bütün evi gezinmeye başladı. ‘’ Mümtaz Amca, Lina nerede?’’ Mümtaz sessiz olmasını işaret ederek konuşmaya başlar. ‘’ Şşşşt! Odasında ama yalnız değil. Yanında pedagog bir arkadaşım var. Gireli bayağı oldu herhalde birazdan çıkarlar. Sen nasıl oldun evladım?’’ Narin’in bakışları bir anda uzaklara daldı gitti. Lina’nın kaybolduğu zamanlardaki kötü anıları aklına gelmiş gibiydi. Narine seslendi. Üçüncü seslenmesinde uzaklara dalıp giden Narin bakışlarını yeniden Mümtaz’a çevirdi. ‘’ Evet!’’ derinden iç çekti Narin. ‘’ Kötü zamanlardı.’’ Bakışları bir anda içeriye doğru yöneldi. ‘’ Ama artık içim huzurla dolu. Sağ salim döndü ya. Başka bir şey istemem.’’ Mümtaz ve Narin konuşmaya devam ettikleri esnada balkon Lina’nın :‘’ Nariiinn!’’ diye attığı sevinç çığlığıyla yankılandı. İyi iki arkadaşın, iyi iki dostun yeniden buluşmasına gökyüzü ağlayarak eşlik eşti. Narinin dudaklarından dökülen ‘’ Ne olur bir daha ayrılmayalım. Olur mu?’’ Sözü adeta gönülleri dağladı. Mümtaz o kadar duygulanmıştı ki daha fazla dayanamadı. Narin ve Lina’nın yanına gidip bir kolunu Lina’nın; diğer kolunu Narin’i omzuna attı sarılırcasına. Hem Lina’nın hem de Narinin kokusunu içine çekti. Çektikçe hasret ve özlem duygusu yerini huzura ve mutluluğa bıraktı.

Lina’nın hemen ardından Gizem gelir ve Mümtaz’a ‘’tamamdır’’ dercesine gözlerini kırpar. Mümtaz çocukların yanından ayrılı ve Gizem’in yanına doğru gider. Kısık ses tonunda konuşmaya başlarlar. ‘’ Ne oldu? Bir şeyler çıktı mı?’’ Gizem, Mümtaz’ın kulağına doğru daha da yaklaşır. ‘’ Evet abi. Elimizde çok iyi bulgular var.’’ Bu cümleyi kullanırken hafiften tebessüm etti Gizem. ‘’Elimizde iki adam tarifi var. Bunları Selim müdüre iletip robot resim çizilmesini isteyeceğim.’’ Mümtaz bir anda pür dikkat kesildi. O da gülümsemeye başladı. ‘’ Sen harikasın. Ha-ri-ka-sın!’’ Mümtaz bir anda çocuklara doğru yönelir. ‘’ Kızlaaar! Benim biraz işlerim var. Siz burada takılın. Ben sonra aranıza katılacağım. Anlaştık.’’ İkisi de onaylarcasına başına sallar. Narin: ‘’ Bizi Ferit’e mi emanet ediyorsun.’’ Der gülerek. Lina konuya hakim olmadığı için konuyu anlamaya çalışır gibi bir ifade takınır. ‘’ Kesinlikle hayır!’’ diye haykırır Mümtaz gülerek. Karşılıklı gülüşmelerin ardından Mümtaz, Gizem’le beraber evden çıkarlar.

. . . .

 

Hiç bitmek bilmeyen gergin bekleyişler gene başlamıştır Mümtaz için. Lina’yı kaçırmaya yeltenenleri bulmaya kararlıydı. Onun saçının bir teline dünyaları yakabilirdi. Öylesine kararlı… Bunun ucu kime çıkarsa çıksın hesabını bizzat kendi soracaktı. Sorgu odasına giderken ki öfkesi yaralı bir aslanı andırıyordu. Yaralı… Ama bir o kadar öfkeli ve saldırgan. Sorgu odasının kapısını bu sefer tekmeyle açtı ve direk adamın üzerine doğru yürüdü. Bütün karakol Mümtaz’ın sesiyle yankılanıyordu. ‘’ Konuş Laaan!’’ nidalarıyla; ‘’ Abi vallahi bilmiyorum.’’ Nidaları karşılıklı aşık atıyorlardı. Osman ve Betül müdahale etmek için sorgu odasına girerler. Odaya girdiklerinde karşılaştıkları tablo inanılır gibi değildi. Mümtaz, adamı bayağı bir benzetmişti. Adamın yüzünde morluk ve kızarıklık karışımı bir renk tonu vardı. Adamın dudaklarından süzülen kan damlaları kıyafetine damlamıştı. Mümtaz’ı çekiştirerek adamdan uzaklaştırmaya çalışırlar. Mümtaz son bir gayretle Osman ve Betül’ün elinden sıyrılır ve adamın yakasına yapışarak: ‘’ Bir saniye laan. Bir saniyeee… Bir saniye daha geç kalsam kızımın…’’ cümlesini tamamlayamasa da Osman ve Betül cümlenin devamını anlamış olacaklardı ki gözleri dolu dolu oldu. Hepsinin akıllarına o an gelmişti. ‘’ Linaaaa!’’ o esnada orada bulunan hiç kimse Mümtaz’ın atmış olduğu acı ve çaresizlik dolu feryadını unutamıyordu. Hiçbir şey o acıyı ve çaresizlik halini tarif edemez. İnsan bir teselli cümlesi duymak ister; ama o an söylenecek hiçbir şey teselli vermez insana. Kelimeler boğazlarda düğümlenir. O an yapılacak tek şey susmaktır. Bazen susmakta çok şey anlatır.

 

Mümtaz kapıyı çarpar ve çıkar. İçerisinde öfke ve hüzün karışımı bir hissiyat vardı. Fakat adını kendi de koyamıyordu. Hangi histi içindeki o. Öfke mi… İntikam mı… Hüzün mü… Hangi histir içini yiyip bitiren. Mümtaz biraz daha sakinlemiş gibidir. Bakışlarını odanın içerisinde gezdirdiği esnada Selim, Osman ve Gizem ile yüz yüze gelir. Gizemle yüz yüze geldiği esnada : ‘’ Gizem bana Lina’nın ifadesinde neler söyledi?’’ diye sordu Mümtaz. Gizem eline bir belge aldı ve Mümtaz’a verir. Mümtaz belgeyi okurken adeta derin bir sessizlik oldu. Yaklaşık 1-2 dakika süren sessizliği Mümtaz bozdu. ‘’ Kızıl sakallı… Uzun boylu… Renkli gözlü… Kahverengi gür saçları var.’’ Her kelime arasında düşünmeye devam ediyordu. Bakışları bir anda Selim’e döndü.’’ Ne dersiniz amirim. Sizce Lina…’’ Anlık bir duraksadı. Cümlenin devamını ise Osman tamamladı. ‘’ Necdet Karadağ’ın adamlarından birini görmüş olabilir mi?’’ Mümtaz ‘’aynen öyle.’’ Dercesine bir el hareketi yapar. Selim olaylara el atar. ‘’ Osman! Lina Karadağ vakası sende. Bizzat sen ilgilen.’’ Mümtaz’ın bakışları bir anda Selim’e yönelir. ‘’ Mümtaz! Sende ufak bir tatile çık. Son zamanlarda psikolojik anlamda çok yıprandın.’’ Mümtaz bu duruma itiraf edip bizzat kendi ilgilenmek istediğini söylese de bu konuda Selim’in kararı değişmeyecektir. Gizem’de bu konuda Mümtaz’ı ikna etmeye çalışır. ‘’ Bir düşünsene abi. Lina ve sen… Tabiatta güzel bir yürüyüş.’’ Her cümlesinde Gizem’in içi gidiyordu. Hareket ve mimiklerinden o anları içinde yaşıyordu adeta. Mümtaz biraz daha yumuşayıp gülümsemeye başladı. ‘’ Aslında öyle söyleyince istemsiz derecede mantıklı geldi.’’ Mümtaz, Selimden müsaade ister ama tek bir şartı vardır. Vaka ile alakalı her detayı öğrenme şartı koşar.

. . . .

 

Fırtınalı bir havaydı. Gökyüzündeki kara bulutlar ve rüzgar denizin dalgalarını daha azgın bir hale getiriyordu. Çılgınca bir şekilde dalgalar Lina’nın üzerine doğru gelir ve onu yutmaya başlar. Kurtulmak için bir hayli çırpınır. Fakat bu çaba boşunaydı. Hareket ettikçe daha çok içine çeken bir bataklık gibiydi. Bacağına bir şey değdiğini hissetti. Daha çok panikledi minicik kalbi. Aşağıya doğru baktığında onu gördü. Kaçırıldığı zaman yüz yüze geldiği kızıl sakallı, renkli gözlü adam. Yüzünde büyük bir hırs ve inat ifadesi vardı. Kararlıydı… Lina’yı o bataklığın içerisine çekecekti. Derinlerden ‘’ Linaaa!’’ diye seslenen birisini duydu. Seslenen kişiyi görmüyordu sesini de çok derinlerden geliyordu. Aynı ses iki ya da üç kere daha tekrar etti. Her tekrar ettiğinde sesler daha da keskinleşti. Lina bir anda sesin geldiği yöne doğru baktı. ‘’ İyi misin minik prensesim?’’ diye seslendiği esnada Mümtaz, Lina’nın boncuk boncuk terlediğini fark etti. Yanakları elma gibi kızarmıştı. Açık tenli olduğu için bu daha da belirgin hale geliyordu. Yüzünde korku dolu bir ifade vardı. Mümtaz’a sarılarak: ‘’ Çok korkuyorum. Ne olur bırakma beni.’’ Yüzündeki korku ifadesi biraz daha çaresizliğe bırakmıştı kendini. ‘’ Sana söz… Hep yanındayım.’’ Otobüs, terminale doğru girmeye başlıyordu. ‘’ Hazırlan evlat. Geldik.’’ Ortam değişikliği Lina’ya yaramış gibiydi. Yüzü gülüyordu.

Terminale indiklerinde hava dalgası Lina'nın yüzünü okşadığında hafiften bir irkildi. Hava ılıktı ve gün doğmak üzereydi. Hafif rüzgarın etkisiyle ağaçlardaki yeşil yapraklar ahenkle dans etmeye başladılar. Kuşlar şarkı söylüyorlardı sanki. Onlara eşlik eden bir Lina vardı. Yüzü gülüyordu hemde normalinden daha çok. Hiç alışık olmayacak derecede. Mümtaz ona papatyalardan bir taç yapmıştı. Bu Lina'nın renkli gözlerini ve ay gibi parlayan yüzünü daha da belirgin hale getirmişti. O Mümtaz'ın Polarisiydi. Karanlıkta bile olsa parlaklığını belli eder ve dünyaya saçardı. O fark edilmemesi imkansız derecede bir ışığı vardı. O Polaristi.

Artık eve varmışlardı. Sevim evin kapısının paslanmış kilidini bir hayli zorlayarak ta olsa açmayı başardı. Eve uzun süredir girilmemiş olduğu çok aşikardı. Evdeki eşyaların üzerleri örtülerle kaplanmıştı toz değmesin diye. Ama ev tabiri caizse pislik götürüyordu. Kapıdan içeriye girdiklerinde sağ tarafında uzunca bir vitrin karşıladı. Sol tarafta ise ahşaptan bir kapı karşılıyordu. Kapının kilidinin açılması ile büyük bir gürültü ile açıldı. Lina bir anda ürküp Mümtaz'ın yanına doğru sokuldu. Çünkü içerisi göz görülmeyecek derecede karanlıktı. Sevim içeriye girerek lambaları yakmaya çalıştı. Bir süre arandıktan sonra bir tane butona değmesiyle tepede bulunan florasandan büyük bir ses çıktı. Bu ilk elektrik gelmesinin sesiyle ortam bir anda aydınlandı. Burası mutfaktı. Mümtaz'ın pencerelerde bulunan tahta perdelerin kapalı olduğunu fark edince dışarıdan kilitlerini açmasıyla beraber gün ışığı da içeriye nüfuz etmişti. Sevim evi bir an evvel toparlayıp kullanıma açma derdine düşmüştü. Lina ise içindeki merak hissiyle ortalığı keşfetme derdine düşmüştü. Mümtaz ve Sevim işlerini toparlamaya uğraştıkları esnada büyük bir çığlık sesi duyulur. Bu Lina'nın çığlığıdır. Mümtaz '' Ne oldu?'' diyerek dışarıya doğru koşar. '' Şunu benden al.'' diye feryat figan etti. Mümtaz gülümsemeye başlar. '' Kızım arı o. Kızdırmadığın müddetçe bir şey yapmaz. Yanından uçar gider.'' Lina'nın yüzünde takındığı korku ifadesi onu çok tatlı gösteriyordu. '' Yapmaz mı?'' diye cevap verdi tatlı ses tonuyla. Mümtaz ''hayır'' dercesine bir ifade takınır. Evin girişinde bulunan ahşap oturma yerlerine otururlar. '' Gezmeye gider miyiz?'' Lina buraları bir hayli sevmişti. '' Tabi ki. Bugün bu işlerimizi halledelim. Gezeceğiz beraber.'' Mümtaz kafasını bir anda evin içerisinde Sevim'e çevirir. '' Öyle değil mi Sevim.'' Mümtaz'ın sözünü duyan Sevim: '' Ne öyle mi?'' Sevim kapıda belirir. '' Lina gezecek miyiz diye soruyor.'' Sevim, Mümtaz'ın onaylayarak gezeceklerini Lina'ya aktarır. '' Hatta nereye gideceğimiz de söylemeyeceğim. Gittiğimizde görürsün minik prenses.'' Lina çok ısrarcı olur söylemesi için. Ama sonuç değişmez.

 

''Lina'' 9.bölümüyle 17.01.2025 saat 20.00' da yayında olacaktır bilginize.

Bölüm : 10.01.2025 19:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...