12. Bölüm

B9. Bebekler Vakası

Serkan Ozturk
s_ozturk37

 

Yeni bolumu yayinda arkadaslar. Desteklerinizi bekliyorum. Keyifli okumalar dilerim. 🥰

 

Ölüm sağanak olup yağıyordu yine. Kimler için... Yine karanlık planlar mı dönüyordu İstanbul'un dört bir yanında. Bu sefer nasıl bir şeyin peşindeydi Karanlıkların insanı. Korkunç emelleri uğruna kimlere kıyacaktı. Hedefinde kimler vardı. Kestirebilmek bir hayli güçtü. Yine hangi masumların canı yanacaktı. Gene kimler yok olup gidecekti bu kurtlar sofrasında. Bu sefer sıra kurtlar sofrasındaydı. Kendisine ihanet edenlere fatura kesmeye geliyordu karanlıkların insanı. Bu sefer hedefinde düşmanları vardı.

Öldürülen bebekler hadisesinde tam beş kişi yargılanmak üzere gözaltına alındı. Adalete hesap verecek ;belki de ömür boyu hapis cezasına çarptırılacaklardı. Belki de içerde birileri tarafından öldürüleceklerdi. Ama esas Azrail ondan evvel harekete geçmişti bile. Ölüm ,nezarethanesinde tutulduğu Harbiye karakolunda buldu Sermet Kalay'ı. Sermet Kalay çetenin baş lideriydi. Herkesi bu şahıs yönlendiriyordu. Cehennemin dibini boylayan da ilk kendisi oldu. Sermet Kalay'ı öldüren kişi kendini çok iyi kamufle etmişti. Hiç dikkat çekmeden yanına girdi ve iki metrelik yağlı urganla işini bitirdi.

                                                                   

Selim masasında bir takım evraklar inceliyordu. Kapının çok hızlı bir şekilde çalan tıklanma sesiyle beraber bir anda irkildi ve bakışları kapıya doğru kaydı. '' Geeell!'' diye gür bir sesle seslenmesinin ardından kapıda Osman belirdi. '' Müdürüm !Harbiye karakolunda bir vaka haberi aldık.'' Selim ciddi bakışlarını Osman'dan ayıramadı. '' Ne vakası?'' diye sordu Selim. Ciddi tavırları devam ediyordu. '' Öldürülen bebekler vakasında yargılanmak üzere gözaltına alınan Sermet Kalay...'' Osman bir anda duraksadı. '' Öldürülmüş.'' Selim bu habere bir hayli şaşırmış gibiydi. '' Hemde nezarethanede mi?'' Şaşkınlığını gizleyemiyordu. Selim oturduğu yerden doğrulur ve apar topar olay yerine akın ederler. Harbiye karakoluna gittiklerinde herşey olduğu gibidir. Nezarethaneye yöneldiklerinde Sermet Kalay'ın cansız bedeni olduğu gibi duruyordu. Cinayet bürodan bir kaç kişi soruşturma için bulgu ve sürüntü örnekleri alıyordu. Osman: '' Müdürüm! Boğulmaya benziyor. Şuraya baksanıza.'' diye lafa dahil olur. İşaret parmağıyla boynunu işaret eder. Boynunda kızarıklık ve morluk emareleri vardı. Onun haricinde pek bir şeyde yok gibiydi. Selim, Osman'a dönerek: '' Osman! kamera kaydı... Hts kaydı... Ne varsa baktır.'' Osman başıyla onaylarcasına salladıktan sonra bulunduğu yerden uzaklaşır.

. . . .

Suyla oynamayı pek seviyordu. Sulu oyunlar oynamak onun için oldukça keyif vericiydi. Bunu bahçeyi sularken keşfetmişti Mümtaz. Hortumu havaya doğru savurduğu esnada su damlaları ıslatmıştı Lina'yı. Suyun tenine temasıyla irkilse de bu onu çok mutlu etmişe benziyordu. Islanmaktan hoşlanmasa da bu ona inanılmaz derecede eğlenceli geliyordu. Öyle ki okulda Narinle beraber birbirlerine su sıçratıyorlardı. Sonra eve geldiklerinde ise saçlar , kıyateler ıslanmış. Tabi Sevim'den yediği azarda çabası. Ama ikisinin de o anki mutluluğu dünyalara bedeldi. Sevim de her ne kadar kızsa da onu mutlu görünce içten içe de mutlu olmuyor değildi. Haliyle duş almaktan da bir hayli hoşlanıyordu. Sıcak suyla alınan duşun verdiği ferahlık hissini ona başka bir şey vermiyordu. Salonda bulunan odun sobasına doğru yanaştı Lina. '' Aooovv! Bu çok sıcak.'' Lina sobadan kendini uzaklaştırdı. '' Sana kimse dibine gir demedi.'' Lina sert bakışlarını Mümtaz'a doğru çevirdi. Mümtaz oturduğu divandan ayaklandı ve salon penceresinin biraz bitişiğinde bulunan masanın üzerindeki tarağı alıp tekrar divana doğru geçtiği esnada: '' Hadi gel bakalım minik prensesim.'' diye söylendi Mümtaz. Lina yanına doğru oturdu. Lina'nın saçlarında keskin bir şampuan kokusu vardı. Mümtaz önündeki saçları tarakla beraber arkaya doğru alıp saçlarını taramaya başladı. Kıvır kıvır olan saçları ıslanmanın etkisiyle birbirine geçmişti. Mümtaz, Lina'nın canını yakmadan saçlarını açmaya çalışıyordu. Çünkü canının yanmasına dayanamazdı. O babasının minik prensesiydi. Bakmaya kıyamadığı... sevmeye doyamadığı... Kendinden bile sakındığı... Lina'da bunu hissettiği için güvenebildiği tek kişiydi hayatında.

Artık çıkma vakti gelmişti. Mümtaz: '' Linaaa! Haydi çıkıyoruz.'' diye seslenmesiyle Lina kapıda belirdi. Ayakkabılarını giydikten sonra büyük bir coşkuyla: '' Ben hazırım.'' diye bağırdı. Mümtaz'ın bakışları içeriye doğru yöneldi bir anda. Sevim'e gelip gelmeyeceğini sordu. Sevim: '' Yook! Bana karışmayın. Yorgunum. Sİz gezin baba-kız beraber.'' İlk zamanlar ki kadar garipsemiyorlardı artık bu cümleyi. Lina'nın ağzı kulaklarına varıyordu. Mümtaz , Lina'nın elini tuttu. Beraber yürümeye başladılar toprak yollarda. Lina daha fazla dayanamadı. '' Bugün nereye gideceğiz?'' diye sordu sevimli tavırlarıyla. Mümtaz biraz düşünür gibi yaptıktan sonra: '' Fırtına Vadisine.'' diye cevap verdi.

Uzun bir mesafe yol katettikten sonra Çamlıhemşin'de bulunan Fırtına deresine gelmişlerdi. Orada bulunan tarihi bir taşköprüden sıkça bahsediliyordu. Bayağı turistik bir yermiş. Beraber oraya doğru gittiler. Oval olan Taşköprünün en ilerisine doğru gittiklerinde zirveye ulaştığını farketti Lina. '' Burası çok yüksek.'' diye çığlık attı. Köprüden Fırtına Vadisini izlediler dakikalarca. Lina o gün çok sevdiği pembe kıyafetini giymişti. Pembe ve beyaz'ın ahenkli uyumu vardı üzerinde. Kafasında da Mümtaz'ın yapmış olduğu papatyadan taç vardı. Arada sırada çişeleyen yağmur güzelliğine güzellik katıyordu sanki. Arada çıkan güneş ise, yağmur esnasında çıkan gökkuşağı gibiydi. Lina'nın yüzüne vuran güneş ışınları, zaten renki olan gözlerini daha da belirgin hale getiriyordu. İstanbul'dan uzaklaşmak ona çok iyi gelmiş gibiydi. Aslında sadece Lina'ya değil herkese çok iyi gelmişti. Mümtaz, Lina'nın yakıcı gözleri içinde adeta kayboluyordu. Bir girdap gibi kendine çekiyordu. Orada bütün dertlerini, sıkıntılarını adeta unutmuştu Mümtaz. ''Dünyanın en güzel yeri neresidir?'' diye bir soru sorulsa herkes farklı farklı şehir isimleri söyler. Oysa Dünyanın en güzel yeri çocukların kalbidir.

O gün muhteşem bir gün geçirmişlerdi. Adeta bütün dertlerini ve sıkıntılarını dereye dökmüş gibiydi ikiside. O gün yaptıkları tek bir şey vardı. Eğlenmek... Eğlenmek... Ve eğlenmek... öncelikle salıncağa bindileri. Lina'nın yaşı pek kurtarmıyordu bu dev salıncak için. Mümtaz: '' Ben babasıyım.'' diye onay verince Lina'nın salıncağa binmelerine izin verildi. Sahiplenilme hissi Lina'nın çok hoşuna gitmişti. '' Evet! Babam.'' diye tasdikledi Lina. Salıncak ilk hareket ettiğinde minicik kalbii bir hayli ürpermişti. Ama sonrasında hemen alıştı. Ama ayakları yere bastığında dengesini sağlamakta zorlanıyordu. Mümtaz, Lina'ya takılırcasına: '' Geceden mi kalmasın. Bu halin ne?'' diye sorgu gülerek. Lina'nın yanakları elma gibi kızarmıştı. Bu genellikle utandığı zaman olurdu genelde. Daha sonrasında Zipline yaptıktan sonra baş başa güzel bir yemek gittiler.

. . . .

Narin ve Ferit okuldan daha yeni çıkmışlardı. Ferit, Narin'e öldürülen çete üyesinden bahseder. Narin biraz düşündükten sonra , ampül yanmış gibi bir fikir canlanır zihninin derinliklerinde. Hemen telefonundan çete ile alakalı haberlere bakmaya başlar. Çete üyelerinin isimlerinin bulunduğu bir liste bulur. Orada '' Sermet Kalay'' ismini göstererek: '' Öldürülen kişi bu şahıs.'' der Narin. Diğer kişiler ise bunlar. Ferit'e o isimleri tek tek gösterse de pek bir bağlantı kuramaz. '' Lina'nın tarif ettiği adamları hatırlıyor musun?'' diye sorar Narin sorgulayıcı bir üslupla. Ferit biraz düşünür gibi yaptıktan sonra adamları tarif etmeye başlar. '' İki kişiden bahsediyordu. Biri kızıl saçlı, renkli gözü; diğeriyse biraz cüsseli pos bıyıklı bir adamdı.'' Narin doğrularcasına başını sallar. '' Bunlardan biri Necdet Karadağ'ın adamı; diğeriyse ona çalışan biri. Fakat aralarında anlaşmazlık oldu.'' Ferit biraz duraksadıktan sonra: '' Hatta Lina'da tartıştıklarını ama çok net duyamadığını beyan etmişti.'' diye cevap verince Narin yine onaylarcasına başını salladı. Ama Ferit anlam verememiş gibiydi. Narin aklındaki teoriyi açıklamaya devam etti. '' Bu adamlardan biri Lina'yı kurtarmak; diğeriyse öldürmek istedi.'' Ama ikisi de ''Neden?'' sorusunun cevabını bulamıyorlardı. Ama Narin'in teorisi daha bitmemişti. '' Necdet Karadağ hepsinden tek tek intikam alma derdine düşmüş olabilir. Önce bu beş kişiyi sonrasında da bu adamı öldürürse hiç şaşırmam'' dedi Narin düşünceli bir tavırla. Çünkü bu durumda akıllara iki ayrı soru getiriyordu. '' Necdet Karadağ neden Lina'yı kurtarmak istedi?'' diğer soru ise ''Neden intikam alma hırsına düştü?'' Narinin bu teorisi Ferit'in aklına yatmış ki bir anda haykırdı: '' Aman Allahım! Sen niye bu kadar akıllısın. Gel sana bir...'' Narin bu esnada kendini geri çeker.. '' Tamam... Tamam... İstemez.'' dercesine bir hareket yapar. '' Sende bana sarılmaya bahane arıyorsun haa.'' Bir an duraksadıktan sonra Narin, Ferite, Osman'ı aramasını ve yerlerini öğrenmesini ister. Apar topar bulundukları yere giderler.

 

Harbiye karakolunda gergin bir bekleyiş hakimdi. Karakol amiri ve Selim, odada bekleme hali devam ediyordu. Kapının çalınmasıyla Osman'ın içeriye girmesi bir oldu. Amirlerini selamlayarak içeriye girdikten sonra elindeki evrakları Selim'e uzatırken: '' Hts kayıtlarından bir şey çıkmadı amirim. Olay esnasında herkes olması gerektiği yerde ve görevlerini ifa etmeye devam ediyorlardı. Kamera kayıtlarına gelince... Nezarette herhangi bir kamera mevcut değil fakat girişinde mevcut. Fakat kamera görüntüleri biraz sıkıntılı. Zira olay anına ait bir kamera kaydı bulunmuyor. O dakikalarda başka bir tarihin bant yayını bulunuyor.'' Selim, karakol amirine doğru dönerken: '' Böyle bir şey mümkün mü?'' diye sordu. Sesi biraz kızgın birazda sorgulayıcı gibiydi. Karakol amiri: '' Böyle bir şeyin yapılması mümkün değil. Bunun için Dns ayarlarını ve sistem şifrelerinin biliniyor olması gerekiyor. Onu da herkes bilmiyor.'' diye kendini savunmaya çalıştı. Osman lafa müdahil olup konuşmaya devam etti. '' Kamera kontrol odasındaki görevliyle konuyu görüştüm. Cinayet saatinde kendisinin nöbette olmadığını, Bahri adında birinin bulunduğunu söyledi. Bahri'nin bir sonraki nöbeti ise 00.00-08.00 arasında.'' diye cevapladı. Selim ise burada yapılacak bir şey kalmadığını anlayınca: '' Amirim bir en iyisi gece uğrayalım şuan için yapılacak pek bir şey yok gibi.'' dediği esnada yeniden kapı çalar. Selim, Osman'a doğru bakarak: '' Birini mi bekliyorduk?'' diye sorması üzerine Osman'ın aklına dank etti. '' Amirim! Ferit ve Narin gelecekti.'' Selim bu duruma pek bir anlam veremedi. Kapının açılmasıyla içeriye giren genç bir hanımefendi : '' İki tane çocuk sizi soruyor.'' diye Osman'a doğru yöneldi. Karakol amiri ''gelsinler.'' dercesine bir el hareketi yapar. Ferit ve Narin içeriye girerler. Narin bir hayli telaşlı; Ferit ise oldukça sakindi. Narin, Ferit'le konuştuklarını olduğu gibi aktardı. Osman hayretler içerisinde Selim'e doğru döner. '' Amirim.! Ya biz çok detaylı düşünüyoruz ya da bu kız çok basit düşünüyor.Ondan ötürü mantıklı geliyor.'' Selim, Narine bakarak: '' Senin iddiana bakarsak sırada dört kişi ve hemen akabinde Lina'nın tarif ettiği kişi var. Doğru mu anlamışım.'' Narin onaylarcasına başını salladığı esnada kapı bir kez daha açılır ve az önce içeriye giren genç hanımefendi: '' Amirim! Öldürülen bebekler vakasında gözaltına alınan Pelin K. isimli şahış kaldığı ceza evinde ölü bulunmuş.'' diye söyledikten sonra karakol amirinin eliyle işaretiyle dışarıya çıkar. Narin: '' Artık üç.'' diye lafa daldığında haklı çıkmanın gururu vardı yüzünde. Diğer herkes ise bu durumu şaşkınlıkla karşılamıştı. Narin kafasına takılan o iki soruyu sormuştu. Birincisi; Necdet Karadağ neden Lina'yı kurtardı; ikinci olarak neden intikam almak gibi bir hırsa büründü. Artık bazı şeyleri açıklama vaktinin geldiğini düşünerek Osman yeniden lafa müdahil oldu. '' O iki sorunun tek bir cevabı var Narinim ve cevapları bizde mevcut. Çünkü Lina, Necdet Karadağ'ın kızı.'' Bu sefer şaşırma sırası Narin ve Ferit'e gelmişti. '' Ne yani. Ben bunca zaman azılı bir suçlunun kızına mı aşık olmuşum. Bahtsız bedeviyi çölde kutup ayısı misali.'' diye veryasın etti Ferit.Narin sert bakışlarını Ferit'e doğru çevirerek: '' Şuan konumuz bu değil Ferit.'' diye geçiştirme bir cevap verir. Narinle Ferit'in arasındaki bu diyalog ortamdaki kişileri tebessüm ettirdi.

. . . .

 

Gün karanlığa gömülmüştü yükselen dağlar ardında. Yorucu geçen günün ardından artık dinlenme vaktiydi. Lina erkenden yatağa girmişti bile. Hatta uyumadan önce Mümtaz ona hikaye kitaplarından birini okumuştu. O şekil dalmıştı tatlı uykusuna küçük Lina. Akşam misafiri olmasına rağmen yine de o hikaye kitabını okumuştu kızına. Lina uykuya dalınca bahçede başladı bir muhabbet sormayın gitsin. Uzun süredir gelmemiş olmanın vermiş olduğu birikmişlik ve özlem hissi muhabbeti koyulaştıran en önemli etkendi. Ömer köyde zabıta müdürlüğü yapan, evli ve iki çocuk babasıydı. Mümtaz'ın çocukluğunu bilir. Mümtaz'da pek severdi Ömer'i.

'' Uzun zaman oldu köye gelmeyeli. Öyle değil mi Mümtaz.'' diye lafa girdi Ömer.

'' Vallahi öyle. Vaka çözmekten vakit ayıramıyoruz ailemize bazen. Sevim'de bu durumdan şikayetçi ama...'' Mümtaz derinden bir iç çekti.

'' Peki ya Lina.'' diye sordu Ömer meraklı tavırlarıyla.

'' Lina! O benim olmazsa olmazım. O sert geçen bir kışın ardından gelen bahar gibi.'' Mümtaz gülümsedi.

'' Ama eşimin ailesi Lina'yı hiç bir zaman kabullenemedi.'' diye cevap verince Mümtaz, Ömer'de bunun nedenini sordu. Mümtaz ilk olarak söylemeye utandı. Lina'nın evlatlık olduğunu söylemek zoruna gitmişti. Çünkü Mümtaz onu daima kendi kızı gibi görüp benimsemişti.

'' Çünkü biz Lina'yı evlat edindik. Bu birazda özel durumumuzdan ötürü.'' Ömer bu duyduğu karşısında şaşkınlığını gizleyemese de Mümtaz'a destek çıktı. Bu destek Mümtaz'ı birazda olsa morallendirdi.

'' Lina halinden memnun gibi. Ama ben...'' Mümtaz bir an duraksayıp düşünmeye başladı.

'' Galiba kötü bir baba profiliyim. Lina'yı bazen çok ihmal ettiğimi düşünüyorum. Kendimi bazen işlerime öyle bir kaptırıyorum ki. Çok ihmal ediyorum onu.'' derken iki tane minik kol Mümtaz'ın boynuna doğru sarılır.

'' Hayırr aksine. Hayatımda gördüğüm en iyi babasın.'' Lina, Mümtaz'ın yanağına doğru bir buse kondurur. Mümtaz kafasını çevirmesiyle Lina ile göz göze gelir.

'' Sen bizi mi dinliyorsun küçük hanım.'' Lina'nın gülümsemesinden inci gibi dişleri ilk kez bu kadar net belirmişti.

'' Seni gıdıklayayım mı şimdi?'' Lina kahkahalara boğuldu. '' Hayır. Ne olur yapma.'' Bir yandan kahkaha atmaya devam ediyordu.

'' Yeter Mümtaz. Gıdıklama daha fazla sonra altına kaçırıyor.'' diye müdahale eder Sevim.

'' Bir şey olmaz. Bir şey olmaz.'' der umursamaz bir tavırla Mümtaz.

 

. . . .

 

Karakolda tam bir teyakkuz hali vardı. Her geçen dakika çember daha da daralıyordu. Sermet Kalay'ın öldürülmesinin ardından Pelin Kaya'nın öldürülmesi, Narin'in teorisini daha da kuvvetlendiriyordu. Bir an evvel harekete geçilmeliydi. Aksi takdirde her şey için çok geç olabilirdi. Selim, ekibiyle toplantı halinde olduğu dakikalarda iki cinayet haberi daha gelmişti. Böylelikle beş çete üyelerinden dördü öldürülmüştü. Bu durum karakolda büyük bir panik havası yaratmıştı. Son bir kişi kalmıştı. Artık zamanla yarışbaşlamıştı. Selim, cinayetlerin araştırılması için bir ekip kurmuştu. Bu ekip araştırmaları yürütürken; diğer ekip ise Lina'nın tarif ettiği kiişinin yerini saptayıp ele geçirme planları yapacaktı. Fakat bu sanıldığı kadar kolay olmayacaktı. Zira peşinde kim olduğu belirsiz bir ölüm makinesi vardı. Üstüne üstlük hiç iz bırakmıyordu. Bu kapsamda Osman çalışmalarını hızlandırarak Lina'nın tarif ettiği kişilerin kim olduğuna dair saptama çalışması yaptı. Kızıl sakallı, renkli gözlü adamın Yiğithan Gürel ; toplu yüzlü , pos bıyıklı adamın ise Kasap Hayri namında biri olduğu sonucuna ulaşıldı. Yiğithan Gürel'in geçmişine dair bir iz saptanamazken, Kasap Hayri'nin çocuk ticareti, öldürme , alıkoyma gibi bir sürü suçları vardı. Kasap Hayri'nin kaldığı mülkün konumu ve kat planı ele geçirilmişti. Osman kat planlarını Selim'e teslim eder. Selim ise planlar üzerinden operasyon planı yapar.

 

Hayri'nin bulunduğu mülkün kat planı 2.kat

 

Burası bir kale gibi korunuyor amirim.'' diye lafa müdahil oldu Osman. Selim o esnada planlar yapmaya çalıştığı için cevcap veremedi ama onaylarcasına başını salladı.

'' Amirim adamın bulunduğu kapıyı iki kişi koruyor. Alt katta ise sadece üç kişi mevcut. Bir tanesi öküz gibi uyuyor zaten. Top patlatsan duymaz.'' Selim bir anda: '' Sen bunu nereden biliyorsun?'' der gibi bakış attı. Yüzünde bir tebessüm hali vardı.

'' Adamı almaya gideceğiz. Orada aksi bir durum gerçekleşirse B planımızı devreye sokacağız.'' Osman düşünmeye başlar.

'' B planımız nedir peki?'' diye bir soru yöneltir Osman.

'' Vallahi onu bende bilmiyorum. Diğer planları getirirsen daha detaylı düşünebilirim. Mesela mülkün bulunduğu konum... Buranın birinci kat planı nerede mesela. Başka bir yer var mı? Tamamını istiyorum.'' Osman müsaade ister ve bulunduğu odadan uzaklaşır. Birkaç dakika sonra planlarla beraber gelir ve Selim'e planları teslim eder.

 

Hangar çıkış alanı

 

   

Hayri'nin bulunduğu mülkün 1.kat planı

 

 

Hangara giden koridor

 

 

Kasap Hayri'nin mülk planı

 

Selim bir süre planları inceledikten sonra, mülkün bulunduğu konuma doğru harekete geçer. Mülke vardıklarında tünel gibi bir yerden geçtikten sonra geniş bir avluya çıkarlar. Planlarda gördükleri binaya artık bir kaç adım kalmıştır. Dışarıdan bakıldığında eski bir bina görüntüsü veriyordu. Binanın sıvaları o kadar dökülmüştü ki tuğlaları, hatta demirleri gözüken bölgeleri vardı. Selim, kapının önünde nöbet tutan üniformalı bir adama doğru yanaşırken, polis rozetini göstererek Kasap Hayri'ye geldiğini söyler. Üniformalı adam içeriyle irtibat kurmaya çalıştı fakat başarılı olamadı. Selim bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Üniformalı adam demir kapıyı açmaısyla beraber kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Kapı açılınca holün sağ ve sol tarafından yukarı kata doğru çıkan iki merdiven karşıladı. Hızlı adımlarla yukarı kata çıkarken merdivenin zeminlerinden çıkan ayak sesleri her adımda daha da hızlanıyordu. Merdivenleri tamamlayınca ahşap bir kapı karşıladı. İçeriye girdiklerinde içeride kimse yoktu. Osman, salonun hemen karşısında yer alan balkona doğru koşarak gitti.

Aşağıya doğru bakındıktan sonra: '' Burası temiz amirim.'' diye söylenerek içeriye girdi.

Üniformalı adam eliyle soldaki kapıyı işaret ederek: '' Orada piyano ve çellosu bulunur. Orda olabilir.'' şeklinde bir bilgi paylaştığında Selim ortamı dinler gibi yapar: '' Müzik sesi gelmiyor.'' diyerek ahşap kapıdan içeriye dalar. Gördükleri manzara karşısında şok olmuşlardı. Çellonun yanında yer alan sandalyede hareketsiz şekilde oturan Kasap Hayri'nin cansız bedeni ile karşılaşırlar.

'' Buraya bizden önce giren oldu mu?'' şeklinde bir soru yönetti Selim kızgın bir ses tonuyla. Kişi artık belliydi. Yiğithan Gürel. Buraya gireli yaklaşık on dakika olmuştu. Hala buralarda olmalıydı. Selim, bütün çıkışların tutulmasını buyurur. Selim ve beraberindeki ekipler bulunduğu mülken dışarıya doğru çıkarlar. Hamgara giden koridora doğru amansız bir kovalama başlar. Havanın güzel havasını silah sesleri bozuyordu. Toprak kokusunu, barut ve duman kokusu sarıyordu. Yiğithan , limanda bulunan jete ulaşmaya çalışır. Selim ve ekibi jetin olduğu bölgeye yanaştığı esnada yaşlı bir adamla karşılaşırlar.

'' Efendim kusura bakmayın. Jetin yakıtını daha doldurmadım.'' dedi üniformalı adama bakarak. Osman: ''Ne dedin sen.'' diyerek adama bir daha dediğini tekrarlattı. Osman'ın yüzündeki şaşkınlık ifadesi bir anda mutluluğa dönüştü.

Sevinçten haykırarak: '' Adamsın lan. Heykelini, yapsak yeminle beton yetmez be.'' diyerek jete ağır ağır adımlarla yaklaştı Osman. Yiğithan , jeti çalıştırmaya çalıştığında artık iş işten geçmişti.

Osman silahı alnına doğrultarak: '' Ne oldu bebeğim. Yakıtın mı bitti. Hemen takviye yapalım.'' diye alaycı bir şekilde söylendi. Bir anda tavrını ciddileştirerek dört bir yana haykırarak: '' Teslim ol. Oyun bitti Yiğithan.'' dedi.

. . . .

 

'' Vallahi ne iyi oldu da geldin. Uzun zaman oldu öyle değil mi?'' diye sordu Ömer. Mümtaz onaylarcasına başını salladı.

'' Kesinlikle. Benim içinde uzun zaman olmuştu şöyle keyifli bir akşam geçirmeyeli.'' Lina'nın sesi içerden yankılandı.

'' Babaa! Bak burada ne buldum.'' Koşarken ahşap döşemelerin yakınlaşan sesiyle beraber Lina'nın sesi de yakınlaşıyordu.

'' Ne buldun kızım. Getir bakayım.'' Lina kapıda belirir.

'' Aaaa gitar.'' Mümtaz öyle bir tonda demişti ki sanki gitarın icadından haberi yok gibiydi. Lina'nın elinden gitarı alır ve bir şeyler çalmaya başlar.

''Sadece ikimizin uyandığı saatlerde
Duruyor zaman

Çünkü sadece sen tutuklarsın beni
Apansız uyanış gibi

Gel kızım sokul bana
Bir kez daha alayım kokusunu
Benim küçük bahçemin

Büyüsen de, gitsen de hala bekliyor gibi beni
Uzanmış küçük ellerin

Gel kızım sokul bana
Bir kez daha alayım kokusunu
Benim küçük bahçemin

Büyüsen de, gitsen de hala bekliyor gibi beni
Senin küçük ellerin.''

 

Lina şarkının sözlerini duyunca bir hayli mest olmuş gibiydi. Şarkı bitince büyük bir alkış tufanı koptu. Lina bir daha çalmasını istese de saatin artık geç olduğunu, artık yatması gerektiğini söyleyerek onu odasına doğru götürür. Lina'nın yattığına emin olduktan sonra yeniden bahçeye doğru geri gelir. Tam sandalyeye oturduğ esnada telefonunun çaldığını görür.

'' Allah Allah! Bu kim ya.'' Mümtaz bir merakla telefonu açar ve konuşmaya başlar.

'' Efendim!'' Mümtaz'ın bütün odağı telefonun öteki ucundaki kişiye kayar.

'' Emin misin... Nerede?... Tamamdır...'' cümleler kesik kesikti. Mümtaz'ın yüzünde yine o ifade zuhur etti. Şaşkınlık ve intikam hırsına karışık o ifade.

 

 

 

Bölüm : 17.01.2025 20:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...