
Atlas Dağı, geçmişin fısıltılarını geride bırakırken, Arya ve Kael zamanın başka bir katmanına adım atmışlardı. Dönüş Kapısı, gökyüzünde asılı duran bir yarık gibi görünüyordu; ama fiziksel olmaktan çok bir bilinç geçidiydi. O kapıya ulaşmak, yalnızca yürümekle değil, içsel yüklerden arınmakla mümkündü.
Arya gözlerini göğe çevirdi. Kapının çevresi, çocukken gördüğü rüyalara benziyordu: ışığın karanlığa karıştığı, mavinin içine morlar ve altın rüzgârlar serpiştirilmiş garip bir sahneydi bu. Bir yandan tanıdık, bir yandan yabancı.
Kael sessizce yürürken içinden bir şey yankılandı. Her adımıyla kalbindeki eski bir acı çözüldü. Sanki her hücresi, zamanın içinde uzun zamandır sıkışmış bir versiyonundan sıyrılıyordu.
“Arya,” dedi, sesi yavaş ama keskin. “Dönmeden önce bilmeni istediğim bir şey var.”
Arya durdu, gözlerini ona çevirdi.
“Sana ilk defa buradaymışım gibi yaklaştım. Ama içimde bir his vardı. Bir aidiyet, bir tanıdıklık… O his seninle bağlantılıymış. Bunu şimdi anlıyorum.”
Arya'nın gözleri nemlendi. “Ben de yıllardır aynı hisle yaşadım. Her tanımadığım sokakta seni aradım. Her suskunlukta sesini duyar gibi oldum. Meğer zaman sadece bizden geçmemiş, bizi de içinden geçirmiş.”
Zihin Aynası
Kapıya yaklaşmalarına yalnızca birkaç adım kalmışken, önlerinde bir duvar belirdi. Yarı saydam, kristal bir yüzeydi bu. Kendilerine ait değildi; ama onları yansıtıyordu. Yansıma, fiziksel görünümlerini değil, iç dünyalarını gösteriyordu.
Arya aynaya yaklaştı. Gördüğü şey karşısında nefesi kesildi.
Orada küçük bir kız vardı. Bilekleri morarmış, gözleri korku dolu. Yanında ağlayan bir kadın oturuyordu. Kadının gözleri, Arya’nın bugünkü gözleriydi.
“Bu… ben değilim,” dedi Arya. Ama sonra anladı. “Bu… ben olabilirdim.”
Kael aynaya bakınca başka bir şey gördü. Kalabalık bir odada bir çocuk yalnız oturuyordu. İnsanlar etrafında gülüp konuşuyordu ama kimse ona bakmıyordu. Çocuk susuyordu. Sessizliği, bir çığlık gibi yayılıyordu.
“Beni hiç duymadılar,” dedi Kael, gözlerini aynadan ayıramadan. “O yüzden sesimi kalbime sakladım.”
Ayna çatladı. Ve bir cümle yankılandı:
“Kendinizin bile unuttuğu versiyonlarınızla yüzleşmeden, geri dönemezsiniz.”
Eşik
Ayna çöktüğünde önlerinde bir eşik açıldı. Işıktan bir merdiven yukarı uzanıyordu. Her basamakta farklı bir görüntü parlıyordu. Bir tanesinde Arya çocukken gülümsüyordu. Bir diğerinde Kael bir ameliyathanede ağlıyordu. Merdiven, hayatlarının unutulmuş anlarıyla süslenmişti.
Kael Arya’nın elini tuttu. “Birlikte çıktık, birlikte döneceğiz.”
Arya başını salladı. Gözlerinde korkuyla karışık bir huzur vardı. “Ama döndüğümüz yer, terk ettiğimiz gibi olmayacak.”
Atlas’ın Vedası
Merdivenin en üstüne geldiklerinde Atlas Dağı’nın sesi bir kez daha duyuldu. Bu kez bir ses değil, bir düşünceydi. Bilinçlerine akan bir mesaj:
“Hatırlayanlar artık taşıyıcıdır. Unutulanları dünyaya geri getirin. Ve her unutanı, hatırlayan biriyle karşılaştırın.”
Arya başını eğdi. Anlamıştı. Bu sadece kişisel bir yolculuk değildi. Bu, tüm unutulmuşluklara dair bir görevdi.
Kael, yanındaki kadına baktı. Arya artık sadece Arya değildi. O, annesinin yarım bıraktığı hikâyenin devamıydı. O, bastırılmış kadınların, susturulmuş çocukların, görmezden gelinmiş kalplerin sesi olacaktı.
Geçiş
Son basamağa bastıklarında ışık patladı. Varlıkları bir süreliğine beden olmaktan çıktı. Bilinç olarak aktılar. Zamanın damarlarında dolaştılar. Göz açıp kapayıncaya kadar değil, kalp atıp duruncaya kadar sürdü bu geçiş.
Sonra bir sabah...
Gözlerini açtıklarında bir hastane odasındaydılar.
Yeni Dünya
Kael, yatağın yanındaki koltukta oturuyordu. Arya yatağın içinde, uyandığında ilk Kael’i gördü.
“Buradayız,” dedi fısıltıyla. “Gerçekten buradayız.”
Kael gülümsedi. “Ama farklıyız. Atlas bizi değiştirdi.”
Arya etrafa baktı. Camdan dışarıda uzanan şehir artık başka görünüyordu. Daha gerçek, daha sert ama bir o kadar da anlamlı.
Kael elini Arya’nın saçlarına götürdü. “Hatırladık. Şimdi zamanı biz yazacağız.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 177 Okunma |
62 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |