16. Bölüm

16. bölüm: Rüya kapısı

Nurdagül Çimen
sadece__nurdagul

Atlas, Alev Ormanı’ndan çıktığında gökyüzü çelik mavisiyle yıkanmıştı. Ağaçların külleri rüzgârla arkada kalırken, içindeki ağırlık ise daha da derinleşmişti. Elindeki kristal anahtar artık daha sıcak, daha canlıydı. Her attığı adımda sanki ona fısıldıyor, bir sonraki durağın çok uzak olmadığını söylüyordu.

 

Ama Atlas biliyordu... yaklaşmak her zaman kolay değildi.

 

Gölge sessizce arkasından ilerliyordu. Artık onun varlığı korkutucu değil, tanıdıktı. Hatta bir noktada, Atlas kendini şöyle düşünürken buldu:

 

"Kendi karanlığım olmasaydı... bu kadar çok şeyi hatırlayabilir miydim?"

 

Önlerinde yükselen manzara, sıradışıydı. Gökyüzü yavaşça kıvrılıyor, mavi griye karışıyor, ufuk çizgisi dalgalanıyordu. Gözler, görülenin gerçek mi yoksa yanılsama mı olduğunu seçmekte zorlanıyordu.

 

Ve sonra Atlas onu gördü:

 

Rüya Kapısı.

 

Bir vadinin ortasında yükselen devasa, hilal biçimli bir yapıydı bu. Taştan yapılmış gibiydi ama yüzeyinde uyuyan hatıraların yansımaları vardı. Kapının merkezinde ince bir çatlak, ışık sızdırıyordu.

 

Atlas, gölgeye döndü. “Burası ne?”

 

“Rüya Kapısı. Hatırlanmayan anılar buradan geçer. Ve bazen... geçmemesi gerekenler de sızar.”

 

 

 

Atlas’ın elindeki kristal anahtar, çatlağa doğru parlamaya başladı. Eline neredeyse ateş gibi değiyordu. Yaklaştı. Yüzeyde kendi yansımasını gördü. Ama bu, bildiği yüz değildi.

 

Gözleri daha koyu, omuzları daha dik, bakışları daha kararlıydı.

 

Bu... gelecekteki kendisiydi.

 

Kapıya yaklaştığında gölge kolunu tuttu.

 

“Buradan geçmek, sadece anıları değil, olasılıkları da açığa çıkarır. Hazır mısın?”

 

 

 

Atlas başını salladı. “Unutulanlar Atlası tamamlanmalıysa... her şeyi göze alırım.”

 

Ve adım attı.

 

 

 

Kapının içi, ne ışık ne karanlıktı. Renk yoktu, şekil yoktu. Sadece düşünceler... hatıralar... kırık cümleler ve unutulmuş sesler vardı.

 

Bir çocuk sesi yankılandı:

 

“Anne, gitme…”

 

 

 

Bir kadın sesi, yumuşak ama yorgun:

 

“Geri döneceğim, söz veriyorum.”

 

 

Bir adam:

 

“Eğer Atlas bunu öğrenirse, her şey bitebilir.”

 

 

 

Ve en derinden gelen, Atlas’ın kendisine ait bir fısıltı:

 

“Beni en çok unutan, bendim.”

 

 

 

Atlas, bu seslerin arasında yürüdü. Her adımda çevresinde görüntüler oluşmaya başladı.

 

Bir şehir: yüksek kuleleri, göğe uzanan merdivenleriyle tuhaf bir yer.

 

Bir masa: etrafında beş kişi. Ellerinde kalem değil, anı çubuğu.

 

Ve o beş kişiden biri... Yalena.

 

Atlas kendini zor tutarak sahneye yaklaşmaya çalıştı. Görüntü donmuş gibiydi ama ses sürüyordu.

 

“Unutulanlar Atlası sadece yer değil,” diyordu Yalena. “Zamanı kaydetmekten ibaret değil. Ruhları da taşır. Kimin neyi unutmaya hakkı olduğunu kimse söyleyemez. Ama biz... hatırlatmakla yükümlüyüz.”

 

 

 

Atlas, annesinin gözlerinde o bilge ışığı gördü. Ardından bir adam ayağa kalktı. Sertti. Tanıdık bir yüzü vardı. Atlas başını yana eğdi.

 

“Bu adam... bu benim babam!”

 

Gölge belirdi.

 

“Evet. Sana asla anlatılmayan gerçek. O, Hafıza Muhafızları’ndan biriydi. Ama ihanet etti.”

 

 

 

Atlas geri çekildi. “Hayır... o bana hep doğruyu söylediğini söylemişti.”

 

Gölge yaklaştı.

 

“O sana sevgisini verdi. Ama gerçekleri sakladı. Çünkü seni korumak istiyordu. Çünkü sen doğduğunda, Unutulanlar Atlası’na erişimi olan tek varlıktın.”

 

 

 

Atlas’ın kalbi hızla atmaya başladı. İçinde öfke, kırgınlık ve büyük bir boşluk dalgalanıyordu.

 

“Beni bir harita gibi kullandılar... değil mi?”

 

“Hayır,” dedi gölge. “Seni bir umut gibi sakladılar.”

 

 

 

 

 

Kapının diğer tarafına geçtiğinde zaman durmuş gibiydi. Etrafında ne bir ağaç ne bir dağ vardı. Sadece yıldızlarla dolu bir boşluk. Ortada bir masa ve üzerinde tek bir kitap:

 

Unutulanlar Atlası.

 

Ama kitap boştu.

 

Atlas, ağır adımlarla yaklaştı. Elini kapağa koyduğunda, gölge son kez konuştu:

 

“Artık karar zamanı. Kitabı yazacak mısın? Yoksa sonsuza dek unutmayı mı seçeceksin?”

 

 

 

Atlas gözlerini kapattı. İçinden geçen tüm anıları birer birer hatırladı:

 

Annesinin gözleri. Babasının sesi. Ardin’in suskunluğu. Alev Ormanı’nın sıcaklığı. Kayanın Kalbi’nin ritmi. Gölgenin yoldaşlığı.

 

Ve en sonunda... kendisi.

 

Elini kitabın ilk sayfasına koydu. Parmaklarının altından altın çizgiler yayıldı. Harita canlandı. Zaman kıvrıldı.

 

Ve Atlas, ilk cümleyi yazdı:

 

"Bu, hatırlamayı seçenlerin hikâyesidir."

 

 

Bölüm : 29.07.2025 22:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...