
Gecenin teni hâlâ şehrin üstüne örtülmüşken, gökyüzü ilk ışıklarına hazırlanıyordu. Doğudan sızan solgun bir mavilik, karanlığı usulca kesiyordu. Eflin, uyanmadan önce sanki bir düşten sıyrılır gibi döndü yatağında. Ama o düş, gerçekliğin kendisiydi belki de.
Uykusunda duyduğu sesler, ne rüzgârın fısıltısıydı ne de sokaktan geçen bir arabanın homurtusu. Bu, daha çok kadim bir çağrının yankısı gibiydi sanki geçmişin içinden, zamanı delen bir ses ona bir şey anlatmak ister gibiydi. Uyandığında ilk yaptığı şey pencereden dışarı bakmak oldu.
Gökyüzü... evet, değişmişti.
Hep aynı gökyüzü gibi görünse de artık içinde bir şey farklıydı. Sanki yıldızlar yer değiştirmişti. Ya da o, artık yıldızlara başka bir gözle bakıyordu. Dışarıdaki hava durgundu ama içinde bir kıpırtı vardı. Belki bu kıpırtı, bir şeylerin başlamış olduğunun sessiz kanıtıydı.
Anılardan Gelen Çağrı
Eflin mutfağa yürürken adımlarının gölgeleri bile düşünceliydi. Duvardaki eski saate göz gezdirdi; vakit, saat 05.47 idi. Bu saatte genellikle herkes uykuda olurdu. Ama o bir şeyin peşindeydi. O bir "his"in, bir "boşluk"un... belki de adı konulamamış bir özlemin peşinde.
Masaya oturduğunda ellerini birleştirip alnını dayadı. Gözlerini kapattı. Ve aniden, çocukken oynadığı o kırık dökük atlas oyunu geldi aklına. Sayfaları kopmuş bir dünya haritası… ama orada gösterilmeyen yerler olurdu hep. “Unutulmuş bölgeler” derdi büyükbabası. O bölgelerin hikâyeleri vardı. Haritanın gösteremediklerinin...
Şimdi ise o unutulan bölgeler, sadece bir çocukluk oyunu değil; hayatının gerçeği gibiydi.
Zamanın Ötesinden Gelen Mektup
O sabah, posta kutusuna hiç alışık olmadığı şekilde kahverengi bir zarf bırakılmıştı. Üzerinde ne gönderen adı vardı, ne de damga. Sadece Eflin’in ismi... çok eski, el yazması gibi duran bir kalemle yazılmıştı.
Zarfı eline aldığında içinde bir serinlik hissetti. Açtı.
İçinden çıkan not sadece şu kadardı:
“Zamanın rüyası, gerçeğe uyandığında seni bulacaktır. Sessizliğin haritasını hatırla. Seni izliyoruz.”
Eflin’in kalbi hızlandı. Cümlelerin gerçekliği bir yana, yazının kokusu bile garipti. Eski kitap kokusuna karışmış tütsü gibi bir şeydi. Kâğıt da sıradan değildi; sanki parşömene benziyordu, ama daha yumuşak.
Bu bir oyun olamazdı.
Kendini kandırmak istedi. Belki de biri şaka yapıyordu. Ama derinlerde bir yerde, bir parçanın bu çağrıya zaten hazır olduğunu fark etti. Çünkü bazı rüyalar vardır... insanı yıllar boyunca bekler, zamanı geldiğinde onu kendine çeker.
Eflin, eski günlüğünü çıkardı. Kapak kenarlarında zamanın izleri vardı. Sayfaları karıştırırken 9 yaşında yazdığı bir satıra rastladı:
“Bir gün bir harita bana yol gösterecek. Ama haritanın içinde yollar değil, anılar olacak.”
Kendisi yazmıştı, ama ne demek istediğini yıllarca anlamamıştı. Şimdi ise kelimeler anlam buluyordu.
O gün öğleden sonra, rüzgârın yönü değişmişti. Eflin, mektubun içindeki o çağrının izini sürmeye karar verdi. Adımları onu hiç gitmediği bir yere, şehrin kenarındaki eski göl yoluna götürdü.
Gölde, su durgundu. Kuşlar sessizdi. Ağaçlar ise rüzgârsız bir günde bile usulca titriyordu. Bu yerin zamanla olan ilişkisi farklıydı. Sanki saatler burada işlemiyordu.
Göl kenarındaki eski bankta biri oturuyordu. Sırtı dönüktü. Siyah paltosunun yakası kalkıktı. Eflin yaklaştığında adam yavaşça döndü.
Gözleri... tanıdık geliyordu. Ama aynı zamanda hiç görmediği bir geçmişi barındırıyordu.
“Zamanın seni seçtiğini biliyorduk,” dedi adam. “Unutulanlar uyanıyor, Eflin. Ve sen onların sesi olacaksın.”
Eflin’in yutkunması boğazında kaldı.
“Ben... ben sadece sıradan biriyim.”
“Sıradan olan, sadece henüz hatırlamayan kişidir. Hatırladığında kim olduğunu anlayacaksın.”
Adam, paltosunun cebinden küçük bir pusula çıkardı. Ama bu pusulanın ibresi kuzeyi değil, boşluğu gösteriyordu. Eflin elini uzattı. Pusulayı tuttuğunda, içinde bir titreme hissetti.
Adam ayağa kalktı, gözlerini göle çevirdi.
“Harita senin içindeydi. Ama şimdi o içeriği dışarı çağırıyor. Gölgeler yaklaşırken, ışığını unutma.”
Ve ardından hiçbir ses çıkarmadan uzaklaştı. Arkasında sadece birkaç kuru yaprak kaldı.
Eflin gökyüzüne baktı. Güneş batıyordu. Ama içinde yepyeni bir güneş doğmuştu sanki.
“Unutulanlar Atlası” artık sadece bir isim değildi. Bu, onun kaderiydi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 177 Okunma |
62 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |