
Atlas, Mirna’dan ayrıldığında arkasında yalnızca taş duvarlar ve fısıltılardan ibaret bir şehir değil, içinde yankılanan onlarca sesi de bırakmıştı. Bu sesler onu susturmuyor, aksine her adımında daha da yüksek sesle konuşuyordu.
Yeni hedefini bilmiyordu. Harita sessizdi. Ama kalbi, bir yönü gösteriyordu.
Sıcak değildi o yön; güneşli, neşeli ya da umutlu da değildi.
O yön, karanlıktı.
Derin bir yalnızlığa çıkıyordu.
Ve Atlas oraya yürüdü.
Çünkü bazı yollar kaçınılmazdır.
Kırık Yol
Zamanla, toprak yavaş yavaş sertleşti, taşlaştı.
Küçük tepeler yolun her iki yanından yükseliyor, gökyüzünü yutuyordu.
Atlas, yokuş yukarı yürürken sadece ayak seslerini duyuyordu.
Kuş yoktu. Rüzgâr bile soluk almayı unutmuş gibiydi.
Gün batımına doğru, toprak aniden kesildi.
Ve karşısına devasa bir uçurum çıktı.
Ne çit vardı ne sınır.
Sadece bir tabela:
“Buraya, herkes bir gün gelir.”
Atlas durdu.
Burası bir son değil, bir ayna gibiydi.
Uçurum değilmiş gibi hissediliyordu; sanki kendi içine düşeceği bir yarık gibi...
Yalnızlar Uçurumu
Atlas, uçurumun kıyısına geldiğinde rüzgâr başladı.
Usulca, ama taşı yontacak kadar kararlı.
Aşağıya baktığında ne derinliği görebildi ne dibi.
Yalnızca sis.
Ve sisin içinden yükselen sesler...
Fısıltılar.
Anlamlı, tanıdık…
Ve acılı.
“Seni bekledim...”
“Bir daha hiç dönmedin...”
“Beni unuttun…”
“Hiç var olmamış gibi davrandın…”
Atlas bir adım geri çekildi. Bu sesler başkalarına değil, ona aitti.
Unuttuğu, görmezden geldiği, bastırdığı hatıralar…
Uçurum sadece terk edilmişlerin değil, terk edenlerin de aynasıydı.
Yüzleşme
Atlas diz çökerek yere oturdu. Elleriyle toprağa bastı.
Ama toprak yumuşak değildi.
Sanki üzerine bastıkça onun içindeki sesleri geri kusuyordu.
Bir anda önünde bir şekil belirdi.
Kendisi. Ama daha küçük. Daha yaralı. Daha yalnız.
Çocuk Atlas gözlerinin içine baktı.
“Beni yıllarca burada bıraktın,” dedi.
“Yetişkin olmaya o kadar uğraştın ki, beni arkanda bırakmanın doğru olduğunu sandın.”
Atlas gözyaşlarını tutamadı.
O an anladı…
Yalnızlık, sadece birilerinin gitmesiyle olmazdı.
Bazen insan, kendini terk ederdi.
“Sana şimdi geri döndüm,” dedi Atlas.
“Seni artık burada bırakmayacağım.”
Çocuk Atlas, büyüğünün ellerini tuttu.
Ve ikisi, uçurumun kenarından birlikte kalktı.
Uçurumun Kalbi
Uçurum aniden parladı.
Yer sallandı, sis dağılmaya başladı.
Atlas’ın önünde bir merdiven belirdi.
Aşağıya inen, ama belli ki yukarı da çıkan bir yoldu.
Atlas bir adım attı.
Her basamakta bir anı canlandı:
Küçükken bir bayram sabahı giydiği yeni kıyafet...
Annesinin saçlarını örerken söylediği bir türkü…
Yalnız kaldığı ilk gece, yorganın altındaki sessizlik…
En yakın dostunu kaybettiği an…
Aşık olduğu ama söyleyemediği yüz…
Bütün bu kırık aynalar, Atlas’ın gözlerinin önünden geçerken, o artık kaçmıyordu.
Hepsini kabul ediyordu.
Ve onları tek tek not defterine yazdı:
“Yalnız kalmadım. Kendimden uzaklaştım.
Ama şimdi geri dönüyorum.”
Birleşme
Uçurumun dibinde, bir göl vardı.
Siyah, ama berrak.
Atlas göle eğildi ve yüzüne baktı.
Ama bu kez gördüğü yalnızca kendisi değildi.
Kendisinden yapılmış onlarca parçayı gördü:
Korkularını
Cesaretini
Kırgınlıklarını
Sevgisini
Yalnızlığını
Ve hepsi tek bir dalgayla birleşti.
Gölde yankılanan tek cümle oldu:
“Artık tamamım.”
Dönüş
Atlas merdivenlerden yukarı çıkarken güneş doğmaya başladı.
Uçurumun kenarında duran tabela artık değişmişti:
“Yalnız gelen, kendisiyle döner.”
Haritası cebinde titredi.
Yeni bir rota belirmişti.
Bu kez yönü kuzeye gösteriyordu.
Ve haritanın köşesine yeni bir şehir adı yazılmıştı:
“Fısıltı Ormanı.”
Ama Atlas artık biliyordu ki gideceği her yerden önce,
kendisine varmalıydı.
Atlas artık sadece geçmişin değil, kendi içindeki yalnızlığın da izini sürmüş bir yolcuydu.
Uçurumdan düştüğü sanılsa da, aslında orada kendisini bulmuştu.
Ve bu farkındalıkla çıktığı yeni yolculuk, onu daha da derin bir hatıraya götürecekti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 177 Okunma |
62 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |