
Atlas, Yitik Bahçe’den ayrıldıktan sonra ne yürüdüğünü hissetti ne de nefes aldığını.
Sanki kendi varlığından bir katman soyulmuş, altında başka bir “ben” uyanmıştı.
Daha kırılgan ama daha güçlü.
Daha sessiz ama daha duyan.
İçindeki Boşluk Değil, Huzur
Harita artık kapanmıştı.
Ama Atlas’ın içinde başka bir harita açılıyordu.
Adı konmamış, yolu çizilmemiş bir içsel yön.
Ne zaman bir şey sormaya kalksa, içinden bir ses:
“Sorularına cevap arama, çünkü bazen cevaplar sessizliktir.”
diyordu.
İşte o sessizlik, bugüne kadar duyduğu en güçlü şeydi.
Şehirden Geçen Gölge
Atlas, medeniyete yaklaştıkça çevresi değişti.
Kalabalıklar, arabalar, sokak lambaları…
Ama o, hâlâ Yitik Bahçe'nin rüyasında yürüyordu.
Bir köşebaşında yaşlı bir kadınla göz göze geldi.
Kadın, Atlas’a bakıp şöyle fısıldadı:
“Sen bahçeyi gördün. Artık hiçbir yer sana tam gelmeyecek, biliyorsun değil mi?”
Atlas başını salladı.
Kadın arkasını döndü, kayboldu.
Kendisi de bir zamanlar o bahçeye uğramış, sonra unutmuş biri miydi?
Zamanla Konuşan Saat
Bir kafeye girdi.
Duvara asılı saat tersine dönüyordu.
Her tık, geçmişe değil, içe işliyordu.
Bir çay söyledi.
İlk defa hiçbir düşünceye tutunmadan oturdu.
Ne Mara’yı düşündü, ne kayıpları.
Sadece varlığını.
Sadece kendini.
Ve o anda, kafedeki herkes susmuş gibi oldu.
Atlas'ın içiyle dışı ilk kez aynı sessizlikte buluştu.
Bir Defterin Açılışı
Cebinden küçük bir defter çıkardı.
Yitik Bahçe’de sustuğu her şeyi yazmak istedi.
Ama sayfayı açınca, tek bir cümle döküldü kalemden:
"Beni ben yapan her şey, beni yıkanlardan sonra geldi."
Kalemi bıraktı.
O cümle yeterdi.
Çünkü o cümlede hem acı, hem kabul, hem de yeniden doğuş vardı.
Kırılganlık Güçtür
Atlas aynaya baktı.
Yüzündeki çizgiler, göz altındaki morluklar, çenesindeki gerginlik…
Hepsi bir haritanın işaretleriydi.
Artık o işaretleri saklamıyordu.
Çünkü kırılgan olduğunu kabullenmek, en büyük güçtü.
“Ben eksik biriyim. Ama o eksiklerin içinden geçerek tamam oldum,” dedi aynaya.
Geceye Karışan Fısıltı
O gece uzun yürüdü.
Sokak lambalarının ışığında kendi gölgesine baka baka.
Hiçbir şarkı dinlemedi.
Hiçbir notaya ihtiyaç duymadı.
Çünkü ilk defa kendi iç sesi, dıştaki her müzikten yüksekti.
Ve bir köprüye geldiğinde, aşağıdaki suya baktı.
“Buraya kadar geldiysen, artık geri dönüş diye bir şey kalmadı,” dedi içindeki ses.
Atlas eğildi, cebinden bir taş çıkardı.
Taşa bir kelime kazımıştı:
“Affettim.”
Suya attı.
O taş suya değdiğinde, geçmişin zinciri çözüldü.
Artık Atlas, haritasız bir yolcuydu.
Ama en çok şimdi yolcuydu.
Çünkü iç yolculuk, dıştan çok daha uzun bir serüvendi.
Ve belki de bu, en derin adımdı:
Affetmek.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 177 Okunma |
62 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |