
Atlas sabahı, herhangi bir güne uyanır gibi değil…
Bir başka benliğe uyanır gibi karşıladı.
Sanki içinde yıllardır yankılanan uğultu, ilk defa durmuştu.
Ve yerini alan tek şey: sessizliğin çıplak gerçeğiydi.
Bu sessizlik huzur değil, kabul edişti.
Mara’nın Odasında
Atlas, evine döndü.
Evin içi Mara’nın yokluğuyla başka bir şekle bürünmüştü.
Ne mobilyalar aynıydı ne de duvarlar.
Atlas, onun odasının kapısını usulca açtı.
İçerisi olduğu gibi duruyordu.
Mara, buradaydı.
En çok burada eksikti çünkü en çok burada var olmuştu.
Yatağın üzerine oturdu.
Mara'nın yastığını tuttu.
Başını yasladı, gözlerini kapattı ve ilk defa konuştu:
“Mara... Beni neden seçtin, neden bana inandın, neden sustun?”
Sessizlik uzun sürdü.
Ama sonra, Atlas kendi sesinde Mara’yı duydu:
“Çünkü sen bile farkında olmadan taşıyordun hatırlamayı.
Ben unutmaktan yorulmuştum, seninle unutmamak kolay geldi.”
Küllerle Gelen Mektup
Odanın çekmecesini açtı.
Küçük, zarfa sarılmış bir not vardı.
Üzerinde yalnızca bir kelime:
"Sonra..."
Titreyen elleriyle açtı.
Mektup, Mara’nın el yazısıyla yazılmıştı:
“Eğer bu mektubu okuyorsan, ben artık sadece hatıralarda değilim.
İçindeyim. Gölgenin kenarında. Adını unutmadığım bir rüzgârda.
Atlas… Unutma, kaybolan şeyler yok olmaz.
Sadece yer değiştirir.
Bazen bir mektuba, bazen bir rüyaya dönüşürler.”
Atlas ağlamadı.
İlk defa ağlamadı.
Çünkü artık gözyaşı, bir vedaya değil; bir kabul edişe aitti.
Evin Bahçesinde
Öğleden sonra evin arka bahçesine çıktı.
Toprak hâlâ Mara’nın dokunduğu gibi yumuşaktı.
Orada bir ateş yaktı.
Yitik Bahçe’den getirdiği kuru dalları ve kendi yazdığı ama yırtmaya kıyamadığı eski defterleri yavaşça içine bıraktı.
Alevler yükselirken kendi kendine şöyle dedi:
“Bazı şeyler ancak yakılarak korunur.
Küller bazen daha çok anlatır, kelimelerden.”
Hayaletler ve Işıklar
Gece indiğinde, bahçeye dökülen kül yığınlarının ortasında oturdu.
Ateşin külleriyle Mara’ya, çocukluğuna, Yitik Bahçe'ye mektuplar yazdı içinden.
Her biri kelimesizdi.
Ama her biri içini temizliyordu.
Ve birden, uzaklardan bir ışık belirdi.
Bir yıldız gibi yere iniyordu.
Ama yıldız değildi.
Bir anıydı.
Bir hayaldi.
Bir hatırlayıştı.
Gözlerini kapattı.
Işık göz kapaklarının altını aydınlatırken fısıldadı:
“Sen artık sadece yürüyen biri değilsin.
Sen hatırlayan birisin.
Ve hatırlayanlar, asla yalnız kalmaz.”
Geçmişle Barışmak
Atlas evine döndü.
Bir zamanlar kaçtığı aynaya bu kez yaklaştı.
Yüzüne, gözlerine, alnındaki izlere baktı.
Ve dedi ki:
“Ben artık senden utanmıyorum.
Çünkü sen her şeyi taşıdın ve hâlâ buradasın.
Yaralı, evet.
Eksik, evet.
Ama dürüst.
Ve bu bana yeter.”
O gece, ilk defa geçmişine sarılarak uyudu.
Çünkü geçmişi artık zincir değil, bir harita olmuştu.
Yolu çizilmiş değil ama sezilen bir harita.
Ve bu harita, Atlas’ı daha da derine çağırıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 177 Okunma |
62 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |