
Atlas Dağı’nın yarığına attıkları adım, onları alışıldık dünyanın dışına çıkarmıştı. Ne gökyüzü gökyüzüydü, ne de yer bildikleri toprağa aitti. Girdikleri yer; zamanın katmanlarını, unutulmuş hatıraları ve sessiz çığlıkları saklayan bir “hafıza ormanı”ydı.
Arya’nın ayakları, yosunlarla örtülmüş bir taş yola bastı. Yol, ormanın içine doğru kıvrıla kıvrıla ilerliyordu. Kael, etrafındaki ağaçlara baktı. Gövdeleri griye çalan mor renkliydi ve kabukları, insan tenine benzeyen garip bir dokuya sahipti. Yapraklar ise sürekli yer değiştiriyor gibiydi, rüzgâr yoktu ama dalgalanıyorlardı.
Kael fısıldadı:
“Burada her şey... canlı gibi.”
Arya başını salladı. “Çünkü burası yaşayan anılardan oluşuyor.” Sonra duraksadı. “Hissediyor musun? Sanki biri bizi izliyor.”
O an, ormanın içinden yükselen bir fısıltı yankılandı:
"Hatırla... hatırlarsan yol açılır..."
Kael içgüdüsel olarak Arya’nın kolunu tuttu. Gözleri korkuyla değil, tetikte olmanın verdiği bir tedirginlikle büyümüştü. “Bir tür sınav olabilir,” dedi. “Bu orman bizi test ediyor.”
Anılarla Yüzleşme
Yol ilerledikçe çevrede tuhaf görüntüler belirmeye başladı. Havada asılı duran yarı saydam şekiller, birer anıydı. Arya, bir tanesine yaklaştığında içinden tanıdık bir ses yükseldi. Gözleri büyüdü, adımlarını yavaşlattı.
“Bu... benim.”
Asılı kalan hatırada küçük bir kız çocuğu, yağmurlu bir günde tek başına bir bankta oturuyordu. Elinde bir kitap vardı. Yalnızdı. Arya gözlerini kırpmadan izledi. O kız çocuğu, annesinin onu kreşten almadığı gün, saatlerce beklediği o akşamdı. Gözleri yaşla doldu.
“Bunu unuttuğumu sanmıştım…” diye fısıldadı. “Ama içimde bir şey hep yalnızlığımı hatırlattı.”
Kael, başka bir anıya yaklaşmıştı. Bu sefer bir genç, babasının ellerinden kaçıyordu. Genç çocuk ağlıyordu. Kael’in adımları titredi. “Bu da benim… ben on yaşımdayken…”
Hatıralar ağırlaştıkça orman daha da sıklaştı. Dallar aşağıya eğiliyor, kökler yoldan dışarı çıkmalarına engel olmaya çalışıyordu. Orman, sadece içlerine değil, bedenlerine de temas ediyordu artık.
Gölgeler ve Gerçekler
Birden ormanın derinliklerinden karanlık gölgeler yükselmeye başladı. Bu gölgeler, şekilsizdi ama ürkütücüydü. Adeta bastırılan korkuların ve unutulmak istenen travmaların somut hâlleriydi. Kael geri çekildi.
“Bunlar bizim gölgelerimiz,” dedi Arya. “Kaçarsak bizi takip ederler. Ama yüzleşirsek... çözülürler.”
Gölgelerden biri Arya’ya doğru yaklaştı. Siyah bir duman gibi sarıldı çevresine. Gözlerinin önüne bir anı daha getirdi: annesinin onu terk ettiği gün. Arya çığlık attı ama sonra dizlerinin üzerine çöktü.
“Ben seni affettim!” diye bağırdı.
Gölge bir anda sarsıldı. Ardından bir ışık patlaması gibi dağıldı. Kael hayranlıkla izledi. “Sen...”
“Kendinle yüzleşmeden buradan geçemezsin,” dedi Arya, gözyaşlarıyla ama dimdik.
Kael de bir gölgeye döndü. Karşısındaki, yıllar önce ağlayarak kaçtığı babasının siluetiydi. Elleri titriyordu. Ama sonra derin bir nefes aldı:
“Senin korkun artık benim değil.”
Ve o gölge de dağıldı. Hafıza Ormanı, bu iki yüzleşmeyle hafifledi. Ağaçlar bir adım geri çekildi. Yol, biraz daha aydınlandı.
Ormanın Kalbi
Günün ışığı hâlâ değişmiyordu; burada zaman sabitti. Ama duygular her an başka bir çehreye bürünüyordu. Sonunda, ormanın merkezine ulaştılar. Orada dev bir ağacın altında taş bir platform vardı. Taşın üzerinde eski bir yazıt:
“Unutanlar burada hatırlanır. Hatırlayanlar burada unutur.”
Arya yazıyı okuduktan sonra gözlerini Kael’e çevirdi:
“Sence... biz hangisiyiz?”
Kael cevap vermedi. Ama taş platformun üzerine çıktıklarında, zemin titredi. Gökyüzü çatladı. Ve ormanın içinden bir figür belirdi: Yaşlı bir kadın. Gözleri bembeyazdı. Yüzünde yılların değil, asırların izleri vardı.
“Siz... anahtarsınız,” dedi. “Unutulanlar arasında bir kapı açacak olanlar. Ama bedeli olacak.”
Arya öne çıktı: “Ne bedeli?”
Kadın yaklaştı, elini Arya’nın kalbine koydu. “Hatırlamak... acının da uyanmasıdır. Ve acı, sizi parçalayabilir.”
Kael araya girdi: “Peki ya unutmak?”
“Unutmak, bir tür ölmek demektir. Ama sizin kaderiniz... ikisini de seçmemek.”
Kadın, elinde kristal bir küre çıkardı. Kürenin içinde Arya’nın annesi ve Kael’in küçükken kaybolduğu geceye ait görüntüler dönüyordu. İkisinin kaderi, bir şekilde o gecede birleşmişti.
Yeni Kapının Eşiği
Kadın, kristal küreyi havaya kaldırdı. Küre, göğe doğru fırladı ve parlayarak bin parçaya bölündü. Her parça ormana düştüğünde bir başka ses yankılandı: fısıltılar, kahkahalar, çığlıklar, sevgi sözleri…
Orman birdenbire renk değiştirmeye başladı. Yapraklar altın sarısına döndü. Zemin yumuşadı. Arya ve Kael, taş platformun ortasında birbirlerine baktılar.
“Her şeyin ortasında sadece sen varsın,” dedi Kael, sesi kısık ama netti.
Arya gözlerini ona çevirdi. “Ve her şeyin sonunda da sen olmalısın.”
Tam o anda platformun merkezinde yeni bir yarık açıldı. Bu sefer Atlas’ın kalbine giden yol görünüyordu.
Arya elini uzattı: “Beraber?”
Kael tuttu: “Beraber.”
Ve birlikte Atlas’ın kalbine doğru adım attılar.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 177 Okunma |
62 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |