9. Bölüm

9. Bölüm : Atlas' ın kalbine

Nurdagül Çimen
sadece__nurdagul

 

 

Atlas’ın kalbine açılan geçit, sessizce onları içine çekti. Sanki yürüdükleri yol gerçek değil, bir düşün kıvrımıydı. Her adımda zamanın sesi değişiyor, yer yer hızlanıyor, yer yer yavaşlıyordu. Arya ile Kael, artık bu dünyanın bir parçası olmaktan çok; onun içine yazılmış birer kelime gibiydi.

 

Geçit onları uzun, kristal bir tünele çıkardı. Duvarlar saydamdı. İçlerinde dönen görüntüler vardı — başka hayatlar, başka yüzler, başka zamanlar. Bazıları tanıdıktı. Bazıları tamamen yabancı ama acı vericiydi. Zihni en çok yoran şey, gerçek ile hatıra arasındaki çizginin silinmiş olmasıydı.

 

Arya durdu. Duvara yaklaşarak içinden geçen bir görüntüye baktı. Annesi oradaydı. Genç, güzelliğinin en parlak hâlindeydi. Bir adama gülümsüyordu. Adam, Kael’e ürkütücü şekilde benziyordu.

 

"Bu mümkün değil..." diye fısıldadı Arya. “Bu adam… Kael’e tıpatıp benziyor.”

 

Kael yanına geldi. Gördüğü şey karşısında bir an nefesi kesildi. Görüntüdeki adam gerçekten de ona çok benziyordu. Ama bu onun geçmişi değildi. Bunu biliyordu. Gözlerini Arya’ya çevirdi.

 

“Ya bu sadece ben değilsem?”

 

Arya yutkundu. “Atlas... bizi birbirine benzeyen değil, birbirine bağlı hayatlara götürüyor olabilir.”

 

 

---

 

Yitik Yeminler Odası

 

Geçidin sonunda devasa bir boşluk açıldı. Tavanı olmayan, ama sınırları belirsiz olan bir odaydı burası. Ortasında asılı duran devasa bir küre vardı — yarı şeffaf, içinde dönen semboller, anılar ve parlayan yazılarla dolu. Kürenin adı duvarda yazılıydı:

 

> "Yitik Yeminler Küresi"

 

 

 

Kael küreye yaklaştı. Her temas ettiklerinde, küre bir anı yankılandırıyordu. Küreye ilk dokunan Arya oldu. Küre ışıldadı ve aniden bir görüntü belirdi: küçük Arya, bir kütüphanede saklanıyordu. Babası öfkeli sesle birilerini suçluyordu. Ardından annesi hızla içeri girdi ve onu kolundan çekip uzaklaştırdı.

 

"Ben seni bu lanetten koruyacağım!" diye bağırıyordu annesi. “Bu ailenin seni de almasına izin vermem!”

 

Kael'in içi buz kesti. Arya'nın ailesinde de bir sır vardı. Atlas’a bağlı bir sır.

 

Küre bu sefer Kael’e döndü. O dokunduğunda, başka bir görüntü yükseldi: Kael, çocuk yaşta bir ağacın altındaydı. Karşısında yaşlı bir adam vardı. Onun yüzünü göremedi ama adamın sesi tanıdıktı:

 

"Sen sadece kendi yükünü değil, geçmişin yükünü de taşıyacaksın. Hatırlaman gereken şeyler var, Kael."

 

Arya sessizce fısıldadı: “Demek bu yüzden buradayız. Bu yer... bizi geçmişe döndürmek için değil, geçmişin bıraktığı boşluğu doldurmamız için var.”

 

 

---

 

Kırık Zaman Çarkı

 

Yitik Yeminler Küresi, onları bir başka odaya yönlendirdi. Bu oda tamamen taş duvarlarla çevriliydi. Ortada duran büyük bir çark vardı — zamana benziyordu, ama saniyeler değil, anıların döngüsünü temsil ediyordu.

 

Çarkın üzerinde eski dilde yazılmış cümleler vardı. Arya, annesinin defterindeki alfabe yardımıyla yavaşça çevirdi:

 

> “Kırık olan yalnızca zaman değil, ruhun da döngüsüdür.”

 

 

 

Kael çarka yaklaştı. Elini çarkın ortasına koyduğunda, bütün oda titredi. Zeminden yankılanan bir ses yükseldi:

 

> “Bir zamanlar bir hayat, sonra başka bir hayat. Ama hep aynı eksik parçayla.”

 

 

 

Arya dizlerinin üzerine çöktü. Kalbinin tam ortasında bir sızı hissetti. Sanki bir şey... çıkmak üzereydi. Bastırılmış, gömülmüş, unutturulmuş bir şey...

 

“Kael… Ben seni rüyamda görüyordum. Yıllardır. Hep bir nehir kıyısında. Ben küçüktüm. Ama sen aynıydın. Hiç değişmiyordun.”

 

Kael gözlerini açtı. “Ben de o rüyayı görüyordum… Ama senin yüzünü hep sis kaplıydı. Şimdi anlıyorum… Biz sadece burada tanışmadık. Zamanın içinde defalarca denk geldik. Ama hep yarım kaldık.”

 

 

---

 

Kapıların Ardında

 

Zaman çarkı döndükçe, odada üç kapı belirdi. Her biri farklı renkteydi: biri siyah, biri beyaz, biri gri.

 

Siyah Kapı: “Geçmişin bedelini ödemek isteyenler için.”

 

Beyaz Kapı: “Unutarak yaşamak isteyenler için.”

 

Gri Kapı: “Kendini yeniden yazmak isteyenler için.”

 

 

Arya gözlerini Kael’e çevirdi. “Beyaz kapı en kolay olanı. Siyah en acı vereni. Ama gri… neyle karşılaşacağımızı bile bilmiyoruz.”

 

Kael’in yüzünde bir karar ifadesi belirdi.

 

“Ama biz zaten bilinmeyeni seçmek için buraya geldik. Gri olan kader kapısı. Diğerleri kaçış.”

 

Arya başını salladı. Beraberce gri kapıya doğru yürüdüler.

 

Kapı, onları tanımışçasına sessizce açıldı.

 

 

---

 

Gölge ve Işık

 

Kapıdan geçtiklerinde kendilerini bir aynalı salonda buldular. Ama aynalar normal değildi. Her biri, onların olabilecekleri başka hayatları gösteriyordu.

 

Bir aynada Arya, büyük bir şehirde yalnız bir yazar olmuştu. Kael hiç tanımamıştı onu.

 

Bir diğer aynada Kael, evli ama mutsuz bir doktordu. Arya onun hayatına hiç girmemişti.

 

Ama ortadaki büyük aynada... birlikteydiler. Fakat yıpranmış, parçalanmış, sınanmış bir birliktelikti. Sevgiyle ama acıyla örülmüş bir hayat.

 

Arya aynaya yaklaştı. Elini cama koydu. Aynadaki Arya da aynı hareketi yaptı. Ardından fısıldadı:

 

“Gerçek olan bu değil. Gerçek olan biziz. Henüz yazılmamış hâlimiz.”

 

Ve ayna çatladı.

 

Işık patladı.

 

 

---

 

Atlas’ın Kalbinde Yeni Başlangıç

 

Arya ve Kael gözlerini açtığında, Atlas Dağı’nın en tepesindeydiler. Ufuk çizgisi boyunca binlerce yıldız, gökyüzünde bir yazı gibi dizilmişti. Rüzgâr artık fısıldamıyor, konuşuyordu:

 

> “Hatırlayanlar artık yön verebilir.”

 

 

 

Arya, Kael’in elini tuttu. “Beni unuttular. Ama sen hatırladın.”

 

Kael cevap verdi: “Ve ben seni hatırladığım sürece, dünya seni unutamaz.”

 

Atlas, kalbindeki sırları onlara teslim etmişti.

 

Ama bu, sadece başlangıçtı.

 

 

Bölüm : 21.07.2025 22:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...