49. Bölüm

Motorcu: Adı Meva 22. Bölüm - Kork, Korkabilirsin

S.
sadecelerden_s

Yazar...

 

18 Mayıs / Mahkeme Günü

 

Yokuş aşağı bir yolun en üstüne tırmanmaya çalışırsanız, yolun yarısına gelene kadar çoktan ruhunuzun bir kısmını adımınızı bastığınız yerlerde teker teker bırakmış olursunuz bile. Ruhunuz bedeninizi terk ederken hâlâ inatla o yokuşu tırmanmayı başarmak, sadece korkakların işidir.

 

Korkaklar, evet.

 

Cesaret, fazla ucu kaçık bir duygudur. Cesaretimden ödün vermeyeceğim, temasına dayanarak birçok yokuşu tırmanıp arkanızda bırakırsınız. Fakat o yokuşun en ucuna vardıysanız eğer, bu aynaya baktığınızda göremediğiniz korkak tarafınız sayesindedir.

 

Her cesaretli insan, boyunu aşan engellerin icabından bir bir geliyor olsaydı, zaten bu dünyada artık hiçbir sorunu önümüze konulan bir engel olarak görmezdik. Çünkü hepsinin üstesinden gelebiliyor olurduk. Bunu da hallederim, diyor olurduk otomatikman.

 

Her insan, başına gelen olumsuzlukların üstesinden kolay kolay gelemezdi. O yokuşu çıkana kadar birçok şeyin mücadelesini verirdi kendi içinde. Korkardı, adımları onu geriye götürmeye çalışırdı.

 

O adımları korka korka atardık. Tıpkı bir bebekken yürümeyi ilk öğrenmeye başladığımız o evrede, adımlarımızı tereddütle atarken olduğu gibi.

 

Korkardık. Korkmak, belki de dünyada ki en korkusuz insanın bile doğasında var olan bir duyguydu.

 

Şimdi sen sor kendine... Korkuyor musun?

 

Kork. Korkabilirsin. Bu en doğal hakkın. Soruna bir cevap bulamadığın zamanlarda ise onları hatırla.

 

Başak ve Aras'ı.

 

İnsanlar, çift olarak yaratılır derler. Eğer bu dünyada birbirlerini bulmak için nefes alan insanlar arasında Başak ve Aras'ta var ise gerçekten, bu tek olmadığın anlamına gelir.

 

Tek değilsin. Onlar da çift olarak yaratıldılar belki de. Bu yüzden ikisi de korkmalarına rağmen pes etmiyorlar ve inatla koşmaya devam ediyorlar.

 

Kork. Korkabilirsin. Bu en doğal hakkın. Günün sonunda o yokuşun ucunu görebiliyorsan eğer, bu korkak birisi olman sayende. Korkuların, endişelerin, kaygıların ve zihnini avutan kirli düşüncelerin sayesinde.

 

Onlar farklı yokuşları çıkıp aynı yere varmaya çalışan iki insandı.

 

Başak, gerçeklerinden kaçmak için koştu bu yolu.

 

Aras, ulaşmayı hedeflediği gerçekler için koştu.

 

Kader onları kolları arasına aldığında ise bir gün aynı yokuşun sonunda birbirlerini bulacaklarından habersizlerdi. Kaderin size ne denli oyunlar oynadığını ancak vakti geldiğinde öğrenirdiniz.

 

O gün o odada, aynı yokuşun tepesinde bir araya geldiler. İkisi de korkarak geldi.

 

Kork dedim sana en başında. Korkabilirsin. Bu senin en doğal hakkın. Onlar da korkarak vardı bu yolun sonuna.

 

Ya da henüz yolun yarısına.

 

Yolun tepesi ise o mahkemenin sonucundan ibaretti.

 

Günler geçti ardından. Gün doğup tekrar batarken ikisi de farklı duyguların esiriydiler.

 

Fakat ikisinin de düşündüğü tek şey birbirleriydi.

 

Bütün takvim yaprakları 18 Mayıs 2024'ü gösterirken yelkovan ve akrep sanki anlaşmışlar gibi çok yavaş ilerliyorlardı.

 

Hayır... Aslında sadece onlara öyle geliyordu.

 

Bir saate dakika başı bakarsanız o saat ilerlemezdi. Bu yüzden saate bakmayı sevmezdi Aras. Zamanın geçmemesi onun için işkenceydi. Olsun ve bitsin derdi her zaman.

 

Olsun ama bitsin.

 

Bitmesine metreler kalmıştı. Metreler kalmıştı o yokuşun tepesine.

 

İstanbul Adliyesinin koridorlarından insanlar akın edip geçerken, sadece birkaç kişinin ayakları dakikalardır aynı yerde sabit duruyordu.

 

Başak. Çınar. Ozan. Müge.

 

Taraflar, şüpheliler, avukatlar, savcı ve hâkim.

 

Aras.

 

Dakikalar sonrasında beklemeyi bırakıp duruşma salonuna girmişlerdi ve yerlerine geçmişlerdi. Yine dakikalar sonrasında hâkimin emriyle mahkeme başlamıştı.

 

Bu gün, burada Aras'tan çalınan bütün yılların hesabı sorulacaktı. Her şeyden ve herkesten daha da çok hazırdı. Artık yaşananların yükünü kendi omuzlarına yüklemek yerine asıl suçluların varlığını kendine hatırlatıp duruyordu.

 

Artık doğru olanı yapıyordu. Doğru yolların izini sürüyordu.

 

Son yanlış yolunu, o gün Başak'ın dudaklarında yürümüştü. Uzun zaman sonra ilk defa verdiği nefes için bu denli mutlu olmuş ve şükretmişti. O günden sonra birbirlerine destek olmuşlardı. Her ne kadar eskisi gibi olmasalar da, yine de birbirlerinden vazgeçemiyorlardı.

 

Bu da korktuklarının bir kanıtıydı. Olsun. Korksunlardı. Bu şekilde varacaklardı birbirlerine.

 

Hâkimin tokmağının kulak delen sesi salonda yankılandığı an, herkes nefes almayı bırakmış gibiydi. Gerçekten nefes alıp verdiğinden emin olan tek kişi Aras'tı. Çünkü o günden sonra kendine birçok konuda söz vermişti ve bunlardan birisi de başına ne gelirse gelsin hayatta kalmaktı.

 

Her şeye ve herkese inat hayatta kalmak. Yaşamak.

 

"Sanık, Aras Arslan." Hâkimin gür sesi yine salonda yankılandığında Aras başını salladı hafifçe.

 

"Dosyan incelendi, yakın zamanda ülkede yaşanan birtakım cinayetlerin sahibinin sen olduğu söyleniyor, doğru mudur?"

 

"Doğrudur, sayın hâkim." dediğinde Aras, Hâkim devam etti.

 

"Ülke dışında önceki yıllarda gerçekleştirilen cinayetlerin sahibinin de sen olduğu söyleniyor. Hatta yurt dışında Bela takma adıyla ün olmuşsun haberlerde. Bunlar da doğru mu?" diye sorduğunda Hâkim, Aras yine ezbere bildiği o sorunun cevabını verdi.

 

"Doğrudur." Soğukkanlılığıyla verdiği cevapları, salonda ki herkes pür dikkat dinliyordu.

 

"Bu gibi durumlarda kimse sessiz kalmaz. Kendini savunmayacak mısın?" diye sorulduğunda Aras şaşırdı fakat tepkisiz kaldı.

 

"Hayır." dediğinde hâkim kaşlarını çattı. "Neden?"

 

"Ben bir katil değildim. Beni kendi elleriyle bir katile dönüştürdüler."

 

Aras'ın avukatı konuşmayı devraldığında bu kez bütün bakışlar ona çevrilmişti. "Sayın hâkim, yıllar önce yurt dışında, size verilen dosyada adı geçen hastanede ve adı geçen doktor tarafından asılsız bir ameliyat ile müvekkilimin beynine özel olarak tasarlanmış bir mekanik çip yerleştirildi. Bu çip bir sisteme bağlanılmış ve bu sistem ile müvekkilimin zihni kontrol altına alınmış. Bunları kanıtlayan nitelikte ki belgeler de elinizde ki dosyada mevcuttur."

 

Hâkim önünde duran dosyanın sayfalarını çevirip sunulan belgeleri incelerken derin bir sessizlik oluştu salonda.

 

"Bana sunulan belgelerde okuduğum kadarıyla sen beyninde yer alan çipin varlığını yakın zamanda öğrenmişsin. Doğru mudur?" diye sorduğunda "Doğrudur sayın hâkim." dedi Aras.

 

Daha sonrasında her şey bir bir anlatılmaya devam edildi. Hâkim sordu, Aras ise cevapladı. Her detayı eksiksiz bir şekilde. En başından en sonuna dek. Atlamadan.

 

Dışarıda bekletilen üç kişi daha vardı o dakikalarda. Hâkim tarafından içeriye çağırılan kişinin adı duyulduğunda Aras, o kişinin varlığını bile unuttuğunu fark etmişti. Hoş... Yıllar boyu varlığından habersiz bir şekilde büyüdüğü de diğer bir gerçekti.

 

Menekşe Arslan, duruşma salonuna polisler eşliğinde getirildiğinde Aras onun sadece bir kere suratına bakmıştı. En fazla birkaç saniye... Kendi annesinin yüzüne birkaç saniyeden fazla bakamıyordu.

 

O kadın, onun için hiçbir şey ifade etmiyordu yıllardır.

 

Çünkü Menekşe'nin de kalbinin sayıkladığı bir evlat ismi yoktu bu zamana dek. O yıllar önce terk ettiği evinde bırakıp gitmişti kendi evladını. O günden sonra sadece mutlu olduğunu düşündüğü daha farklı bir hayat yaşamıştı.

 

Onun için mutluluk denen kavram sadece sessiz, sakin, tek başına olduğu sığ bir hayattan ibaretti.

 

Mutluluğu bulduğunu sanarken bambaşka bir belanın içinde bulmuştu kendini yıllar sonra. Çünkü Musa Sancak ile kesişmişti yolları. Ardından da Evren ile.

 

Pişman mıydı? Bilmiyordu. Bunu daha önce derin bir şekilde düşünmemişti çünkü ne olursa olsun yaptıklarının arkasında duran bir kadındı Menekşe. Bu yüzden oğlu için herhangi bir duygu filizlenmemişti yüreğinde.

 

"Menekşe Arslan." Hâkimin sesini duyduğunda Menekşe tıpkı oğlu gibi başını salladı.

 

"Oğlunuz Aras Arslan'ın başına gelenlerden ne zaman haberiniz oldu?" diye sorulduğunda sorudan bağımsız olarak tek bir cümle geçti içinden.

 

O benim oğlum değil. Ben bir canavar yetiştirmedim.

 

Oğlunu, insanları öldüren bir canavar olarak görüyordu. Oysa bunu bilinçli bir şekilde yapmadığını da biliyordu.

 

Daha küçük bir bebekken bile çoğu zaman ağlayıp susmamasını da bağlıyordu buna. Oysa bebekler doğarken bile ağlarlardı. Buna rağmen kendi oğlunu ve üstelik kocasını hiçe sayıp onları terk etmişti yıllar önce.

 

Onu sevmek istemiyordu.

 

Bu Aras'ın suçu değildi.

 

Menekşe hiçbir zaman anne olmak istememişti.

 

Yıllar önce hamile kaldığını öğrendiğinde kendini tutuyor olmasaydı eğer; çoktan Kahraman'a bu çocuğu doğurmak istemediğini söylemek için yalvarmış olurdu bile.

 

Kendini her daim yetersiz gören ve bir çocuğa annelik yapamayacağını kendine hatırlatıp duran bir kadın olmuştu.

 

Kendi düşüncelerinin cezasını ise Kahraman ve biricik oğlu Aras çekmişti.

 

O gitmişti. Fakat birkaç yılın ardından Kahraman da gözlerini yummuştu oğluna. Aras tek kalmıştı. Tek kaldım derken Musa çıkmıştı karşısına. Babanın eski dostuyum, başlıklı yalanlarıyla Aras'ı uyutup durmuştu. Aras çıkamamıştı o yalanlarla dolu yataktan. Musa çıkartmamıştı.

 

"Susma hakkımı kullanmak istiyorum hâkim bey. Buraya kendi isteğimle de çıkmadım zaten." dediğinde Başak'ın gözleri Aras'ı buldu fakat Aras yere bakıyordu. Elleri yumruk olmuştu ve kendini olabildiğince çok sıkıyordu. Fakat sonrasında buna bir son verdi ve kafasını kaldırıp 'anne' bile diyemediği o kadın hariç her yere değdirdi bakışlarını. Gözleri onun için burada olan insanlara ulaştığında bir çift güzel ve endişeli bakışlara sahip gözü buldu.

 

Onun için endişelenen bir çift göz.

 

Birbirlerine baktılar uzunca bir süre. Bu süre zarfında Menekşe hâlâ konuşmak istemediğini belirtip duruyordu.

 

"Size tek bir soru sorduktan sonra geldiğiniz yere geri dönmenize izin verecegim. Soruma cevap verdiğiniz müddetçe..." dendiğinde Menekşe baştan aşağı titremişti.

 

"Oğlunuz, Aras Arslan'ın beynine bir çip yerleştirildiğine ve o çiple davranışlarının kontrol edildiğine dair bulguların doğruluğunu onaylıyor musunuz?" diye sorduğunda içinden 'Evet de Menekşe.' dedi. Evet de, ve çıkıp git buradan. Senin bir suçun yok.

 

Bilmiyordu ki, suçlular sadece elinde bıçağı tutan kişiler değildi. O bıçağı onun eline verenler ve buna şahit olup susanlar da suçluydu her zaman.

 

Menekşe de bu hikayenin suçlularından biriydi.

 

"Onaylıyorum." dediğinde hâkim başını salladı ve eliyle salonun kapısını gösterdiğinde polisler Menekşe'yi ordan çıkardılar. Daha sonrasında Kenan Evren girdi salona.

 

En büyük ikinci suçlu. Birincisi bu işin içine Aras'ı sokmuş olan Musa'ydı.

 

"Kenan Evren..." denildiğinde Kenan sadece baktı karşısında ki Hâkime.

 

En son emniyetten kaçtığında planı kusursuzdu. Kaçacaktı ve arkasında tek bir iz dahi kalmayacaktı.

 

Fakat bir şeyi hesaba katmamıştı.

 

Evren, yurt dışında ki rahatlığa çok çabuk alışmıştı 2 ay içerisinde. Yurt dışında onu her yerde didik didik arayan polisler yoktu belki. Sadece gittiği ülkenin belli noktalarında aranıyordu ve saklanması basitti.

 

Fakat Türkiye'de adı çıkmış bir mafya babasıydı artık. Bütün kolluk kuvvetler onu arıyordu ve bütün şehirlerin giriş ve çıkış yollarında jandarma ekipleri gece gündüz nöbet tutuyorlardı.

 

İki gün önce yakalanmıştı. Yine de bu sayede yakalanmamıştı Evren. Onu ifşa eden de bizzat kendi yetiştirdiği köpeğiydi.

 

Emniyette ki meşhur hain.

 

"Hakkında ki iddiaları kabul ediyor musun?" diye sorduğunda Evren belli belirsiz başını salladı. Öfkeliydi. Öfkesi onun arkasından kuyusunu kazmayacağını düşündüğü adama karşıydı.

 

"Kabul ediyor musun?" diye sordu Hâkim tokmağını sertçe vururken.

 

"Evet!" dedi bu sefer Evren. Hepsi benim işimdi. Beni alın ve ne yapıyorsanız yapın dercesine cevap vermisti.

 

"Bu işin başında en başından beri sen mi vardın?" diye sordu hâkim.

 

"Ben ve Musa Sancak. İkimiz vardık." dedi.

 

"Musa Sancak nerede? Yerini biliyor musun? Ekipler hâlâ onu arıyorlar..." dediğinde Evren başını sağa sola salladı.

 

"Bilmiyorum."

 

"Bilmiyorsun?"

 

"Bilmiyorum!"

 

"Bu işten çıkarınız neydi peki?" diye sorulduğunda dişlerini olabildiğince sıkıyordu Evren.

 

"İşin ucunda büyük meblağlar vardı Hâkim bey." dediğinde hâkimin tokmağının sesi duyuldu tekrardan. Daha yüksek bir şekilde. "Sizin para uğruna yaptığınız şeyler kaç tane insanın canına mâl oldu, farkındasınız değil mi?"

 

Duruşunu dikleştirdi Evren. Farkındaydı elbet ama umurunda değildi. Bakışlarından da bu kolayca anlaşılabiliyordu.

"Onların hiçbiri gerçekte masum yüzler değildi. Masumlara dokunmam ben..." dediğinde Aras'ın sesi girmişti araya.

 

"Benim günahım neydi lan şerefini-" devamını getiremeden yanında duran avukatı onu durdurdu hemen.

 

"Sessizlik!"

 

"Hâkim bey... Ben ülkede fazlalık olan insanlara dokundum sadece. Hepsi ikiyüzlünün tekiydi. Yaptığım iyilikten başka bir şey değildi..." dediğinde Aras bir hışımla olduğu yerden ayrılıp bağırarak Evren'in üstüne yürüdüğünde herkes telaşla ayaklanmıştı.

 

"Senin iyiliğini sikerim lan! Ne iyiliğinden bahsediyorsun sen!?"

 

"Aras!"

 

"Aras dur!" Çınar ve Ozan, gelip Aras'ı tutarken polisler de Evren'in iki kolundan tutuyorlardı.

 

Tokmağın sesi birkaç kez kulaklarda yankı yaptığında "Yeter! Herkes dışarı alınsın. On dakika ara." diyerek bağırdı bu sefer hâkim.

 

Herkes bir bir dışarı çıkarken bu sefer Aras'ı bir kolundan tutan da Başak'tı.

 

Soluğu hepsi birden salonun dışında aldıklarında Aras gördüğü ilk yere oturmuştu. Başak'ta onun yanına oturduğunda nefes alış verişleri düzensizdi.

 

"Aras ne yaptığının farkında mısın? Niye onun laflarına yükseliyorsun hemen!?"

 

Onu suçlamıyordu. Bu saatten sonra onu suçlayamazdı da ama Evren'in hadsiz lafları yüzünden ve üstelik Hâkim karşısındayken böyle yapmamalıydı. Sırf bunun için bile yargılanabilirdi.

 

"Bravo mu deseydim? Ayakta mı alkışlasaydım o adamı Başak? Hayatımı yeterince sikip atmamış gibi bir de hâlâ boş boş konuşuyor... Şerefsiz." dedi tıslarcasına.

 

"Bu iş artık bitsin." dediğinde Başak, Aras'ın ellerini avucunun içine aldı. "Lütfen... Artık çıkıp gitsin hayatımızdan. Çeksin cezasını. Cezasını sen değil adalet versin." dediğinde Aras kafasını kaldırıp Başak'a baktı. Gözlerini kapatıp alnını onun alnına yasladığında Başak'ın da gözleri kapandı.

 

Evren, ikisinden biraz uzakta fakat tam karşılarında, koridorun ucunda bekliyordu. Onları izliyordu.

 

"Çok heveslenme Kahraman'ın oğlu..."

 

Ve çokça kaşınıyordu.

 

Aras anında kafasını kaldırıp sesin geldiği yere baktığında onu gördü. Damarlarında akıp giden kanın fokurdadığını hissetti. Boynunda ki damarlar belirginleşirken sakin kalmaya çalıştı.

 

Bu iş artık bitsindi. Gerçek suçlular cezasını çeksindi. Başak haklıydı.

 

"Onca vakaya rağmen seni serbest bırakırlar mı sanıyorsun? Beni de seni de içeri tıkarlar. Hatta belki aynı koğuşa alınırız, düşünsene!"

 

Fakat birisi onun damarına inatla basmaya devam ediyorsa eğer onu kimse tutamazdı.

 

Bu zamana kadar kendini yeterince tutmuştu.

 

Tam ayağa kalkmak için yeltendiğinde on dakikalık aranın bittiğini duyuran bir anons yapıldı. Hepsi teker teker salona geçerken Aras'ın içinde ukde kalan tek şey; Evren'in yüzünde patlatamadığı o yumruktu.

 

Salon tekrar dolduğunda hâkim de yerine geçmişti. Duruşma kaldığı yerden devam ederken hâkim sorularını sormaya devam ediyordu.

 

"Musa Sancak da bu işi kendi isteğiyle mi yaptı? Tehdit, şantaj ya da başka bir istisnai durum var mıydı?" dediğinde Evren başını iki yana salladı.

 

"Hepsi para içindi. Kimsenin kimseyi zorladığı yok." dediğinde hâkim eliyle Aras'ı gösterdi. "Bu onun beynine yerleştirilen çipin varlığını silikleştirmiyor ama. Hiç mi korkmadınız yakalanmaktan?"

 

Güldü. "Beni kimse ben istemediğim sürece bulamaz Hâkim bey."

 

"Şu an buradasın ama, bak adalet karşısındasın." dediğinde bakışları donuklaştı.

 

Adalet karşısındaydı. Çünkü kafasında bir yılan gibi gezinip duran o isim, kendisinin yerini polislere vermişti.

 

Oysa kendisi de bir polis olmasına rağmen aylarca mafyacılık oynamıştı.

 

"Çıkartın..." Hâkimin ağzından son emir verildiğinde polisler tarafından dışarıya çıkartıldı Evren.

 

"Ufuk Taşkıran." denildiğinde ise herkes soluğunu tutmuştu. Çınar ve Ozan aynı anda bakışlarını salonun kapısına yöneltirken Başak kafasını dâhi kaldırıp bakmadı.

 

Ufuk, polisler eşliğinde getirildiğinde Aras'ın bakışları ondaydı.

 

"Ufuk Taşkıran?"

 

"Benim." dediğinde Ufuk, hâkim sorularını sormaya başladı hemen.

 

"Ne kadar zamandır Kenan Evren ve Musa Sancak ile iş birliği yapıyorsun?"

 

"Musa Sancak ile bir alakamız yoktur. Evren'in adamıydım."

 

"Şerefsiz." Aynı saniyelerde Çınar ağzından çıkan bu kelimeye engel olmamıştı. Hemen yanında oturan Müge, Çınar'ın elini kavradığında Çınar sakin kalmayı seçerek Müge'nin elini daha sıkı kavradı.

 

Aslında Çınar, Ufuk ile ilgili her şeyin detayını bir tek kendisi biliyordu.

 

Çünkü hainin o olduğunu öğrenen ilk kişi de Çınar olmuştu. Bir gün onun odasındayken Ufuk'un telefon ekranında ki cevapsız arama bildirimini görmüştü. Arama Evren diye kayıtlı birine aitti. Tesadüfler silsilesi. Her şey o andan sonra olmuştu. Aynı gün içerisinde odaya ikinci kez geldiğinde bu sefer Ufuk'un masasının altına bir dinleme cihazı yerleştirmişti.

 

Ertesi gün bilgisayarından cihaza bağlanıp boş anlarında sadece odayı dinlemişti ve sonrasında Ufuk'un yaptığı bir telefon konuşmasıyla beraber kanı donmuştu.

 

O gün onu akşam saat sekizde tenha bir bölgeye çağırmıştı ve onu orada durmaksızın dövmüştü. Yüzü kan içinde kalana kadar fakat ölmeyecek kadar.

 

Tehdit etmişti. Eğer gidip kendisi her şeyi itiraf etmez ve Evren'in yerini bildirmezse, onun elinde ki tek işi yani polisliği elinden alacağını söyledi. Bir özel kuvvetin adı lekelenirse, bir daha o lekeyi üzerinden atamazdı.

 

İtiraf ettiği sürece susacağını fakat İstanbul Emniyet'inden ayrılması gerektiğini söyledi.

 

Ufuk kabul etti.

 

Fakat Çınar'ın bilmediği son bir pürüz vardı.

 

O da Ufuk'un işlediği tek günahın bu olmamasıydı.

 

Bunu öğrendiğinde ise artık susmak en büyük hataydı onun için. En başında ona bu hakkı tanıdığı için kendine öfkelenmişti.

 

Asıl gerçekler biraz sonra ortaya dökülecekti ve tek korktuğu şey Başak'ın vereceği tepkiydi.

 

Bunların hepsi yaklaşık bir haftalık bir süreçte ortaya çıkmıştı ve Başak sadece Ufuk'un Evren'e çalışmış olduğu gerçeğini biliyordu.

 

Acı gerçeği biraz sonra bir duruşmada öğrenmiş olacaktı.

 

Aras'ında Çınar'dan öğrendiği o acı gerçek.

 

"Seninde mi derdin paraydı?" diye sorduğunda Ufuk başını salladi. "Para olmadan hangi insan yaşayabiliyor bu şehirde Hâkim bey? Aldığım maaşla bile hiçbir şeye yetişemiyordum ben. Bir dönem kumar oynuyordum. Çok büyük bir meblağ borcum var. Her ay onun bir kısmını vermeye çalışıyorum. Annem hasta. İlaçlarına düzenli olarak para ödemem gerek iyileşene kadar. Evi geçindiremiyorum..." dediğinde sustu. Ve devam etti. "Sonra Evren buldu beni... Onun bu işten elde ettiği parayı benimle de bölüştü. Bazenleri kendi kasasından da para verdi. İstediğini yaptığım sürece."

 

Hâkim tokmağını sertçe vurduğunda sinirlenmişti. "İnsanların asılsızca ölümünü hiçe sayıp görmezden gelip bir de onlardan kalan parayı yemeyi doğru bulduğunu mu söylüyorsun bana?"

 

"Siz çaresizlik nedir bilir misiniz Hâkim bey? Paranız olmadığı sürece hiçbir şeye gücünüz yetmiyor." dediğinde hâkim ona laf anlatamayacağına karar vererek eline yeni ulaşan bilgiyi ona sormaya karar verdi.

 

"Ülkemizde geçtiğimiz Temmuz ayında bir genç kız öldürüldü..." dendiğinde gözlerin çoğu Başak'a döndü korkuyla. O ise kaşlarını çatmış bir şekilde dinlemeye devam ediyordu.

 

"Melek Karasu."

 

İki kelime. Tek bir insan. 20'li yaşlarda...

 

Daha çok genç.

 

Daha çok küçük.

 

Başak aniden ayağa kalktığında korkuyla bakıyordu bu sefer karşısında ona sırtı dönük bir şekilde duran Ufuk'a.

 

"Ne? Ne oluyor? Melek ne alaka n-ne oluyor ya!?"

 

"Başak dur, sadece dinle lütfen." Çınar onu yerine oturtmaya çalışırken Başak buna engel oluyordu.

 

"Ne demek dinleyeyim, Melek diyorlar, kuzenimden bahsediyorlar Çınar..."

 

Aklından geçen ucu sivri düşünceler beynini bıçaklıyordu.

 

"Sessizlik!"

 

Başak mecburen yerine geri oturduğunda dinlemeye devam etti.

 

"Onun suçu da Aras Arslan'ın üzerine atılmış fakat onu darp eden kişi senmişsin..." dendiğinde Başak'ın iki gözünden aynı anda birer yaş firar etti. Olanları kavramaya çalıştı.

 

İnanmadı. İnanmak istemedi. Melek'in öldürüldüğü zaman olay yerine gelip onunla beraber etrafı inceleyen kişiydi Ufuk. Yapamazdı. Yapmış olanazdı.

 

"Çınar... Yapmamıştır. Ozan... Sen de biliyorsun Ufuk'u yapmamıştır, ya bizimle beraber aradı o gün... Y-yapmamıştır." derken hemen yanında oturan Ozan Başak'ı kendine çekip sarıldı ve kulağına bir şeyler fısıldadı.

 

"Şu an sadece sessiz ol. Söz, anlatacağız sana her şeyi. Hele şurdan bir çıkalım."

 

Başak sadece sessizce gözyaşlarını akıtmaya devam ederken Aras onu izliyordu. Dişlerini var gücüyle sıkarken Ufuk'a ters bir bakış attı.

 

O an belki de hiçbir şey umrunda değildi. Her şeyi yakıp yıkabilirdi orada.

 

Yapamadı.

 

Gözlerini Başak'ın üzerinden bile çekemezken sadece onu izledi.

 

"O olay tamamen isteğim dışı olan bir şeydi..."

 

"O akşam ne yaşandı aranızda?"

 

"Melek ve ben çok yakın arkadaştık. O akşam bir arkadaş grubumuzla vakit geçirmek için bir yere gittik. Fazla içmiştik. Sadece Melek içmemişti. Bizi de içtiğimiz alkol fazla çarpmamıştı zaten. Sadece ben... Sürekli içen biri olmadığım için fazla kafa yaptı bende."

 

Herkes pür dikkat Ufuk'u dinlerken Başak gözleri kapalı bir şekilde dinliyordu olanları.

 

Onun yüzünü görmek istemiyordu.

 

"O akşam herkes gittikten sonra bir konuda tartıştık..."

 

"Tartışmanızın sebebi neydi?"

 

Ufuk köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. Başkalarına kıyasla içinde bir pişmanlık belirtisiyle baş başaydı.

 

İstemezdi. Böyle olmasını. Melek'in ölümüne sebep olmak ise onun için bir kâbustan beterdi.

 

Aşık olduğu kızın ölümüne sebep olmak.

 

Onun bütün duygularını alt üst etmişti.

 

"Uzun bir süredir ondan hoşlanıyordum." dediğinde Başak kafasını kaldırıp yüzünü göremediği Ufuk'un sırtına baktı. "Melek beni sadece bir arkadaşı olarak görüyordu. O akşam ona duygularımı açıkladım. Aramızda bir ilişki olamayacağını söylediğinde... Her şey berbat oldu." dediğinde belli belirsiz bir hıçkırık sesi duyuldu.

 

Ufuk, ölümüne sebep olduğu kız için aylar sonra ilk defa gözyaşı döküyordu.

 

Çünkü onu çok seviyordu. Sevmişti.

 

İçtiği alkol, bütün bunların yaşanmasına sebep olmuştu. Başak'ın çektiği acılara sebep olmuştu. Daha fazlasına yol açmıştı.

 

Eğer kendinde olsaydı, ona asla böyle bir şey yapmazdı. Kabullenir ve belki de hâlâ içten içe onu sevmeye devam ederdi ve bunu Melek'e söylemezdi.

 

Onun mutlu olması için her şeyi yapardı.

 

Onun mutluluğunu elinden almıştı.

 

Hayatını.

 

"O gece ona... Üzüntümden ve kendime olan öfkemden dolayı berbat şeyler yapmışım. Kendi hayatımda yaşadığım şeyler de eklenince... Ertesi gün neresi olduğunu bilmediğim bir yerde uyandım. O sabah Kenan Evren buldu beni. Bizi görmüş. Yaptıklarımı görmüş ve tüm gece uyanmamı beklemiş. Çevrede ki bütün kameraları bloke etmiş. Bunu neden yaptığını sorduğumda... Onun için daha fazlasını yapmam gerektiğini söyledi."

 

Başak olduğu yerde buz kesmişti. Duydukları... Çok fazlaydı. Yüz yerinden bıçak yemiş gibiydi. Fakat sadece olduğu yerde oturuyordu ve eli kolu bağlıydı.

 

"Ne yaptın onun için?" diye sordu Hâkim.

 

"Melek'in cinayetini Aras'ın üzerine atacaktı. Bu yüzden... Melek'in kuzeni, aynı zamanda İstanbul Emniyet'inden komiser olan Başak Şahin'e birtakım notlar göndermeye başladım." dediğinde Başak her şeyi bir bir anlamaya başlıyordu. Yapbozun eksik parçaları aylar sonra yerlerine otururken Ufuk konuşmaya devam etti. Artık kaçış yolu yoktu.

 

"Notlarda yaptığım birtakım imâlarla Aras'ı işaret ettim ona. O da zamanla şüphelenmeye başladı..."

 

Devamını anlattı. Her şey bir bir ortaya çıktı o gün. 18 Mayıs.

 

Herkes her şeyi öğrendi.

 

Başak'ın ismi çıktı Hâkim'in ağzından. Söylenilenleri doğrulamak istercesine ona da benzer sorular sordu Melek hakkında. Kendisine gönderilen notlar hakkında. Sonra tekrar eski yerine geçti.

 

"Karar!" dendi. Kenan, Menekşe ve Ufuk'ta içeriye çağırıldı aynı anda.

 

Herkes ayağa kalkarken sadece bir dakika içerisinde hâkim yapması gerekeni yaptı. Tane tane verilen kararı açıkladı ve herkes derin bir nefes çekti içine.

 

Hesaplaşma bitti. Yılların hesabı o gün 18 Mayıs tarihinde soruldu. Gerçek suçlular ait oldukları yere götürülürken, Aras ise sadece onların gidişini izledi.

 

Hayır... Aras herhangi bir hapis cezası almadı. Hâkim bu davada asıl suçlunun o olmadığını biliyordu. Tek bir karar verdi Aras'ın üzerine.

 

Bu hafta içerisinde ameliyat olacaktı. Herkesin güvenliği için artık beyninde o çiple yaşamaması gerekiyordu. Aksi takdirde hâlâ hareketlerinin kontrol edilme imkanı vardı.

 

Herkes duruşma salonundan çıkarken Başak arkasından gelen Aras'a baktı ve o esnada Aras tam Başak'ın önünde durmuştu. Hızla Başak'ı kolları arasına çekip ona sarılırken Başak'ın akmaya devam eden yaşları ıslattı Aras'ın boynunu.

 

Korkuyor musun? Saklama, deli gibi korkuyorsun. Belki hayatında yaşanan veya henüz yaşanmamış olanlar seni deli gibi ürkütüyor. Kork. Korkabilirsin. Dedim sana... Bu senin en doğal hakkın.

 

Onlar da korkuyordu. 18 Mayıs'ta her şey son buldu. Artık arkalarından onları kovalayan sırlar yoktu. Artık sadece onlar vardı. Başak ve Aras.

 

İnsanı, insan yapan korkularıdır.

 

Kork. Korkabilirsin.

 

Unutma.

 

~•°•°•°~

Normalde bu mahkeme sahnelerini sonra ki bölümde yazmayı düşünüyordum fakat her şey bir anda gelişti. Ve kendi ağzımdan mahkeme anını yazmamın daha doğru olduğunu düşündüm. Çünkü ancak bu şekilde bütün karakterlerin düşüncelerini ve yaşadıklarını bölümde iyi işleyebilirdim.

 

Bir de ben ilk defa bir duruşma sahnesi yazmış olabilirim, bu yüzden yazarken yanlışlık yapmışsam eğer şimdiden özür dilerim🙏

Bölümü nasıl buldunuz???

 

Gercek anlamda artık her şey ortaya çıktı.

 

Bu bölümü yazarken en çok Ufuk'a üzüldüğümü söylesem beni döver misiniz... HDHDHDHDHDHHDHDHD1

​​​​​​Melek'i gerçekten çok seviyordu Ufuk. Melek ile aralarında yaklaşık 5-6 yaş var. Melek'te hem bu yüzden istemiyordu Ufuk'u, hem de gerçekten bir dost ve bir abi gibi görüyordu onu.

 

Bütün bunlar yaşanmasaydı ve Melek yaşıyor olsaydı, zamanla Ufuk'a farklı duygular hissedebilir miydi? Olabilir. İmkânsız değil. Belki de her şey daha farklı olurdu.

Bitmesine metreler kalmıştı. Metreler kalmıştı o yokuşun tepesine, sözüyle de finale çok çok az kaldığını duyurmuş olayım🙌🏻

Sonra ki bölümde görüşmek dileğiyle...

YouTube hesabım; @sadecesudeew

​​​​​​Bu hesabımda eskisi gibi aktif olamıyorum ama yazmak isteyen olursa bana pinterest hesabımdan da yazabilirsiniz, cekinmenize gerek yokk🙏 kullanıcı adım yine aynı, @sadecesudeew

 

Bölüm : 16.02.2025 17:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
S. / Motorcu: Adı Bela / Motorcu: Adı Meva 22. Bölüm - Kork, Korkabilirsin
S.
Motorcu: Adı Bela

10.44k Okunma

846 Oy

0 Takip
52
Bölümlü Kitap
Giriş1. Bölüm - Cinayet2. Bölüm - Gerçekler3. Bölüm - Çaresizlik4. Bölüm - Aile5. Bölüm - Yarış6. Bölüm - Komşu'm7. Bölüm - İyi Ki Varsın8. Bölüm - Katiller De Sevebilir9. Bölüm - İhanet10. Bölüm - Geçmeyen Geçmiş11. Bölüm - En Güzel Hediye12. Bölüm - Adım Adım Gerçeklere13. Bölüm - Komiser Ve Şüpheli14. Bölüm - Seni İstiyorum16. Bölüm - Can Yakan İhtimaller15. Bölüm - 5 Ocak 201417. Bölüm - Kanayan Yaralar18. Bölüm - İntikam?19. Bölüm - Tatlı Savaş20. Bölüm - Arkadaş21. Bölüm - Saklanan Doğrular22. Bölüm - Mektup23. Bölüm - Şüphe24. Bölüm - Yalanlar25. Bölüm - Cesaretlik26 - 27 - 28. Bölüm (Sezon Finali)Motorcu: Adı Meva / 1. Bölüm - Kalp ve BeyinMotorcu: Adı Meva / 2. Bölüm - İyi GecelerMotorcu: Adı Meva / 3. Bölüm - KorkularMotorcu: Adı Meva/ 4. Bölüm - Karanlığın SırrıMotorcu: Adı Meva / 5. Bölüm - Kalp KırıklarıMotorcu: Adı Meva / 6. Bölüm - Soru İşaretleriMotorcu: Adı Meva / 7. Bölüm - YüzleşmeMotorcu: Adı Meva / 8. Bölüm - Aşk AğrısıMotorcu: Adı Meva / 9. Bölüm - Kalbin DerinleriMotorcu: Adı Meva 10. Bölüm - Ölü CanlarMotorcu: Adı Meva 11. Bölüm - Ukde Kalan KırgınlıklarMotorcu: Adı Meva 12. Bölüm - Kalbe Bağlı ZincirlerMotorcu: Adı Meva 13. Bölüm - İtirafMotorcu: Adı Meva 14. Bölüm - MevaMotorcu: Adı Meva 15. Bölüm - Gizlenen DuygularMotorcu: Adı Meva 16. Bölüm - Gerçek SuçlularMotorcu: Adı Meva 17. Bölüm - Doğruyu BulmakMotorcu: Adı Meva 18. Bölüm - Arkamızda KalanlarMotorcu: Adı Meva 19. Bölüm - Acının Son EşiğiMotorcu: Adı Meva 20. Bölüm - Gerçeklerden KaçmakMotorcu: Adı Meva 21. Bölüm - Doğru YollarMotorcu: Adı Meva 22. Bölüm - Kork, KorkabilirsinMotorcu: Adı Meva 23. Bölüm - Kalbi Büyük AdamMotorcu: Adı Meva 24. Bölüm - Kalpte GizlenenlerMotorcu: Adı Meva 25. Bölüm - Hızlı Koşmak
Hikayeyi Paylaş
Loading...