Yanıyordum, cayır cayır yanıyordum ama insanlar beni anlamıyordu. Zaten kim anlardı ki? Kim inanırdı ki bu yaşadıklarıma?
Gözlerimi araladım. Göz kapaklarım ağırdı ve içimdeki huzursuzluk, uykunun huzurunu çoktan bozmuştu. Dün yaşadığım şeyleri tekrar düşünmek ve o ana dönmek, tekrar titrememe sebep olmuştu. Derin bir nefes alarak yavaşça kolumu kaldırdım ve bileğimdeki "A" harfine baktım. Bu harf, yaşadığım her şeyin bir sembolü gibiydi. Parmaklarım, derime kazınmış bu harfin üzerinde gezindi. Anılar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçerken, içimdeki ağırlık dayanılmaz hale geldi.
Gözlerim doldu ve sonunda kendimi tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp yatağımın üzerine düşerken, artık tamamen umutsuz hissediyordum.
Zordu, fazla zordu. Yaşamak bu kadar zorken ölmek neden bu kadar kolaydı ki?
Belki bir kurtuluş yolu vardır.
Kapı aniden sonuna kadar yüksek bir sesle açılınca irkildim.
Başımı kaldırdım ve kapı eşiğinde duran mor gözlü kişiyi gördüm. Yüzünde ciddi ve sert bir ifade vardı. Bana doğru bir adım attı, gözleri bir an bile benden ayrılmadı.
"Benimle gel," dedi sert bir sesle. "Kalk ve benimle gel."
Korkuyla titredim ve yerimden kalkmak istemedim. Başımı iki yana sallayarak geri çekildim. "Hayır, gitmek istemiyorum. Lütfen bırak beni," dedim ama ona güçlü davranamıyordum, sesim çaresizlikle titriyordu.
Umutsuzluğun son raddesindeydim.
Mor gözlü kişi yüzünde sabırsız bir ifadeyle yaklaşarak kolumu sertçe tuttu. "Bunu seninle tartışmayacağım. Hemen kalk!" diye bağırdı ve beni yataktan çekip kaldırdı.
Direndim, ellerimle onu itmeye çalıştım ama gücüm ona yetmedi. Kolumu acıtarak sıkıca tutan eli, beni sürüklercesine odadan çıkardı. "Kolumu bırak ya da o elini koparırım," diye bağırdığımda eminim ki sırıtıyordu. Sadece kolumdaki baskı arttı, beni dinlemiyordu.
Koridor boyunca sürüklendim, ayaklarım istemsizce yere sürtündü. Her adımda içimdeki korku daha da büyüyordu ve bunu göstermemek için elimden geleni ardıma koyuyordum. Merdivenlerin başına geldiğimizde, kalbim çılgınca çarpmaya başladı, kanımdaki adrenalin ve heyecan ellerimi tenime geçirmeme sebep oluyordu ve kanım elime geliyordu. Aşağı kata inmek istemiyordum. Ne olacağını bilmiyordum ama içimdeki korku bana gitmemem gerektiğini söylüyordu.
Ama mor gözlü kişi kararlıydı. "Sana direnmemen gerektiğini söylemiştim," dedi soğuk bir sesle. Sonra kolumdan daha da sertçe çekerek beni merdivenlerden aşağı indirdi. Ayaklarım tökezledi ama düşmeme izin vermedi, beni neredeyse havada taşır gibi aşağı sürükledi.
Aşağı kata vardığımızda, içimdeki çaresizlik ve korku doruğa ulaştı. Ne yapacaklarını bilmiyordum, ama bu durumdan kaçamayacağımı biliyordum. Gözyaşlarım durmaksızın akıyordu.
Normalde ağlamamak için elimden geleni yapardım ama gücüm gitmiş ve huzursuz bir his beni tamamen sarmıştı.
Yemek salonuna gideriz sandım ama o yine asansöre yönelince korku yine kabardı. Gözlerimi ona çevirdiğimde bana bir bakış attı ve önüne dönüp konuştu.
"İki dakika işimiz var güzelim."
"Senin güzelin falan değilim," diye bağırdığımda sinirlenmiş olmalıydı. Dişlerini sıkıyor, çenesi geriliyordu.
Daha neler yaşayacaktık acaba?
Yeniden aynı odaya geldiğimizi değişen atmosferden bile anlamak mümkündü. Etraftaki eşyalar kenara saçılmış haldeydi ve demirler odanın dört köşesine atılmıştı. Onlara bakmak istemsizce elimin kolumdaki lanet ize gitmesine sebep oldu.
(Bir şey diyeceğim, buradan sonrasında biraz küfür var haberiniz olsun.)
Sandalyeye tekrar oturunca, bu sefer de aynı şeyi yapacağını düşünüyordum. Bipolar herifin tekiydi ve insanı o mor gözleri ile bile öldürebilirdi.
Tekrar yanımdan gittiğinde ve kenardaki sandığa yaklaştığında hareket etmedim. Zaten kalksam da nereye kaçacaktım ki? Ne yapabilirdim ki?
"Biraz gerçekçi olalım güzelim," elindeki iğneye tekrar bir bakış attığımda irkildim ama alışmıştım. Zordu ama alışmıştım.
İğne daha da yaklaştığında gözlerimi sıkıca yumdum ve acı için bekledim ama acı kolumda değil boynumdaydı.
Minik bir inleme ağzımdan çıktığında hemen susturdum kendimi.
"Biraz başın dönebilir," diye uyardı. Teşekkürler ya.
Gözlerim etrafta cirit atıyor gibi hissediyordum ama görüşüm hala düzgündü. Ağzımdan ufak bir küfür çıktı. Etraf kayıyor gibiydi ama bulanıklık yoktu.
Bir telefon sesi geldi. Mor gözlüye baktım, telefonuyla bir şeyler yapıp bir yere sabitledi ama ben sarhoş gibi hissediyordum.
Bir anda telefon ekranında Semir belirdi. Gözlerim onu tam görmüyordu ama sinirli soluk sesleri buraya kadar geliyordu.
Semir tek seferde bağırmaya başladığında ses telefondan kısık çıktı ama ona rağmen güçlüydü. "Elvin lan Arel kızı... kızı geri veriyorsun."
Arel kafasını salladı ve tekrar kamerayı eline alıp konuşmaya başladı. "Ama kuzen biliyorsun ki almam gereken bir taht var. Hem onu boş ver, sana bir sürprizim var," dedi. Semir adeta kükrüyordu.
"Senin de hediyeni de sürprizini de s*kerim lan, Elvin'i buraya gönderiyorsun!"
Arel sanki hiç duymamış gibi kamerayı alıp tanıma yaklaştı. Debelendim ama işe yaramıyordu. Kolumu kendine çektiğinde yarıya kadar açtı.
Semir bana baktı, bense sandalyeye başımı yaslamış onu izliyordum. Kaşları çatıldı, ağzı açıldı ve tekte önünde masa olduğunu düşündüğüm şeye yumruğunu geçirdi.
"Skerim lan seni, ebene sktiğimin! Çıkar o kızı, her şeyi veririm."
Arel yine bir şey önemsememiş gibi baktı. "Zaten istediğimi yapıyorum Semir. Bu," dedi, elini yine içime bastırdığında acı bir çığlık attım. Hâlâ tam olarak geçtiği için acıyordu. "Harf."
"Çek s*ktiğimin ellerini kızdan!"
Bir kere daha bastırdığında çığlık atmadım ama kıvrandım. "Benim bu kız, benim."
Semir ağzına geleni saldırmaya başladı ve Arel hızla telefonu kapadı.
Ne olmuştu? Beynim odaklanamıyordu. Kolumu biri kavradı ve beni çözdü. Kucağına aldığında daha yeni anladım şeytanın kollarında olduğumu. Debelendim ama o durmadı.
Üst kata, tekrar aynı odaya girdik. Yatağı açtı, beni koydu ve yorganı başıma kadar çekti. Uzaktan bir onu görse asla kötü biri sanmazdı.
Mor gözleriyle son kez mavi gözlerime baktı ve beni odada yalnız bıraktı.
Nasıldı?1
Diğer bölüm için 10 yorum ve 5 oy istiyorum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
13.28k Okunma |
4.34k Oy |
0 Takip |
60 Bölümlü Kitap |