9. Bölüm

7. BOŞLUKTA DÖNEN ZAMAN

sadeceSU4
sadecesu4

 

 

 

 

 

♡♡

 

Merhaba canlarım ben geldim.🥰

 

Nasılsınız iyisinizdir umarım?😚

 

Geciktiğim için çokça aflar dilerim bebeklerim ama sorun bakalım niye geçiktim?😇

 

Neyse cevap vermek istemedim şu an dksksksjaksjsj😁

 

Tamam şaka yani geciktim ama makul açıklamalarım var, mesela asla yakamı bırakmayan dersler ve yakında beni bertaraf edecek olan vizelerim gibi. 😖

 

Tekrardan kusura bakmayın canlarım. Çok uzatmadan bunları bölüm sonunda konuşalım isterseniz ama bir şeyi hatırlatmam lazım 💙

 

Bölüm okuma sayısı ve oy çok zıt ve aralarında dağlar kadar fark var rica etsem okuyanlar Yıldızın üzerine basarak emeğime saygı gösterdiğini belli edebilir mi?🙏🏻💙

 

Hepinizi çok seviyorum ve mutlaka yorumlarınızı bekliyorum ❤

 

Yazım hatalarım için şimdiden kusura bakmayın🙏🏻

 

Keyifli okumalar bebeklerim.🫀

 

🌬

 

İlahi bakış açısından iki saat önce Evadan..

 

"Elber Evayı odasına götür."

 

Sayın lordumuzun emri yüzünden şu an Elber adındaki herifle odamın kapısının önüne gelmiş bulunuyorum

 

"Burası yeni odanız Eva Hanım. Arsal efendim ikinci bir emire kadar odanızdan çıkmamanızı söyledi." Dediğinde göz devirdim. Kapıyı aralayıp içeriye girerken.

 

"Bırak ikinciyi isterki onuncu emre kadar söylesin kafam eserse şu an bile çıkarım." Elber tam bir şey söyleyecekti ki kapıyı yüzüne çarparak kapattım. İçeriye girdiğimde derin bir nefes ben farkında olmadan dudaklarımdan kopup havaya karıştı.

 

Emir altında ve emir kipi ile kurulan cümlelerden nefret ediyordum. Şu an bana buradan çıkmamam gerektiği emrini verdilerse çıkasım yoksa bile bu odadan çıkacağıma işaretti.

 

Çok değil birkaç dakika sonra kapı tekrardan tıklatıldığında sabır çekerek kapıyı açtım.

 

Elber'in yanında bu sefer kırklı yaşlarında bir kadın ve elinde bir tepsi yemek vardı.

 

"Bu sizin için Eva Hanım." Tepsiyi elinden aldım. Elber denilen adama en ters bakışımı atarken kadına döndüp gülümsedim.

 

"Çok teşekkür ederim zahmet oldu keşke şu yanınızdaki deve getirseydi." Dediğimde kadın gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken Elber dişlerini sıkıyordu.

 

Umurumda olmadı. Tekrardan kapıyı çarparak kapatmak istedim ama kadına ayıp olur diye nazikçe kapattım.

 

Öylede hanım hanımcık bir kadınımdır işte.

 

"Ya ne demezsin." İç sesimi her zaman ki gibi gale almayıp etrafa boş bakışlar attım. Elimdeki tepsiyi yatağın yanındaki küçük komedinin üzerine bırakıp aynı boş bakışlarım odan içinde gezindi. Gösterişli ve kaliteli dolaplar makyaj masası ve tarihi eser gibi köşeye diktikleri boy aynası aslında diğer kaldığım odayla hemen hemen aynıydı.

 

Arsal odadan çıkma dediği için çıkacaktım ama şu an kendimi çok kirli hissettiğim için önce bir duş almam gerekiyordu. Dolaptan kısa kot bir şort ve üzerine straplez siyah bir bluz aldığım gibi banyoya girdim. Büyük ve geniş banyodaki jakuzi gözlerimi kamaştırdı. Saniye bile düşünmeden kendimi sıcak suyun kollarına ama buz gibi düşüncelerimin kucağına bıraktım.

 

Zordu çelişki ama çekilmeyecek kadar değildi.

 

En büyük sorunum ise şu an ne yapacağımdı.

 

Emir altında yaşayabilecek biri değildim ki en önemlisi benimde duygularım vardı ve benimde içimde büyük ve buruk bir özlem vardı. Kimse bunun farkında değildi. İnsanların beni anlamasını veya bana acımasını hiçbir zaman ölsem de istemezdim.

 

Ama hiç mi düşünmezlerdi?

 

İçimde aile özlemiyle yanıp kavrulan yüreğimi hiç kimseye bildirmezdim fakat hiç düşünmezlerdi bu kız ilesinden ayrıldı, canı yanmaz mı?

 

Geldim geleli üzerime geçirdiğim çelik zırhlı iradem onları bu düşünceye itmiş olmalıydı demeyeceğim çünkü buradakilere göre bir esirdim ve en önemlisi Arsalın kölesiydim.

 

Ama değildim.

 

Bunu öğreneceklerdi, ben nasıl özlemimi kendi içimde dindirip saklayabiliyorsam intikamımı da saklardım.

 

Ve öyle bir an gelirdi ki hiç kimse ne olduğunu anlayamazdı fakat ben yapacağımı yapmış olurdum.

 

Uzun süren sıcak suyla bedenimi gevşetip ferah bit şekilde suyun içinden çıktım. Temizliğin verdiği ferahlıkla Kurulanıp üzerimi giyindim.

 

Banyonun kapısını açıp odaya girecektim ki durdum. Hafif aralık kapıdan gördüğüm kadarıyla davetsiz bir misafirim vardı. Daha doğrusu yemeğimi çalan bir hırsız.

 

Kapıyı sessizce biraz daha açıp onu izledim.

 

"Şu kız çıkmadan karnımı doyursam yeter vallaha. Açlıktan midem sırtıma yapıştı." Diye söylenerek yemeğime niyetlenen bir adet kara yılandı. Gülmemek için dişlerimi dudağıma geçirdim.

 

"Hayır yani ne olur iki lokma yemek verseniz, koskoca krallık bir yılana verecek yiyeceğiniz yok mu? Anca görünce bağıra bağıra kaçın. İnsan bir sorar aç mısın açıkta mısın ama yok. İnsan oğlu işte." Hâlâ söylenmesine mi gülseydim yoksa beni farketmemesine mi? Uzanıp suyumdan bir yudum içti. Sonra ferahlamış gibi bir ses çıkardı. Yemeği yemeye başladı.

 

"Açlıktan ölmene az kalmış oğlum şemsi." Bu sayede kaçak misafirimizin adını da öğrenmiş oldum fakat bir an düşününce bu ismin bana tanıdık geldiğini hatırladım.

 

"Sizde defolun gidin birazdan muhafızlar burayı basacak."

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen şemsi! Onlar gelmeden kızın işini bitirmeliyiz."

 

"Ne yaptığım sizi ilgilendirmez ikizler! Dediğimi yapıp çekip gideceksiniz şimdi."

 

Bu yılan o yılandı. Beni çift başlı yılandan kurtaran kara yılan. Dudaklarıma engel olmadığım küçük bir tebessüm yerleşirken

İştahla yemeğimi yiyen şemsi çok şükür arkasını dönmek aklına gelmiş olacak ki benden tarafa döndüğünde öylece kala kaldı. Ağzının kenarlarına bulaşmış pirinç taneleri ve et parçalarıyla ağzı beş karış açık kalmıştı. Dudaklarım saniyesinde düz bir çizgide buluştuğunda tepki göstermeden izlemeye devam ettim.

 

"Hah sıçtın oğlum şemsi. Şimdi avaz avaz bağırıp sarayı başımıza toplayacak. Biraz zıkkımlan da git ne sündüre sündüre yiyorsan." Tepkilerine artık dayanamayıp kahkaha attım. Gülen yüzüme bakarken baya bir şaşkındı kendisi.

 

"Ayy yazık kafayı sıyırdı sanırım. Ne var bu kadar delirecek altı üstü yılanım, tamam biraz da kara olabilirim de, sonuçta kazan götüm kara demezmiş." Birde özlü söz söylemez mi daha da çok gülmeye başladım.

 

"Ya kızım tamam bağır çağır sarayı başımıza topla ama bu ne be. Ne yapayım ben kaçsam mı acaba?" Benle konuşmaktan çok kendi kendine söylüyordu bunları. Onu anlamadığımı düşünüyor olmalıydı. Ve onun da beni anlık olarak tanımadığı aşikardı.

 

"Niye bağırayım altı üstü bir yılansın" Benim aksime kendisi baya derinden bir şoke yaşadı. Ağzındaki kırıntılarla ağzı daha da açıldı. Gülerek dolabın önüne geldim. İçinden tarak ve havluyu alıp yanına, yatağın üzerine oturdum. O hala şaşkoloz gibi bana bakarken.

 

"Kapa o ağzını sinek düşecek." Dememle on santim açık olan ağzını kapadı.

 

"Sen beni duyuyor musun?" Şu sorudan artık illallah gelmişti.

 

"Evet. Ve hatta korkmuyorum da. Sormayın artık." Terslemem karşısında yüzünü ekşitti.

 

"Tamam be ne çemkiriyorsun." ilk defa bu kadar normal karşılayanla karşılaşmıştım. Ben ona tip tip bakarken "Buyurmaz mısın?" Diyerek beni kendi yemeğime davet etti. Sen şaka mısın der gibi baktım.

 

"Siz insan oğluna da iyilik yaramıyor ha." Tepkisine karşılık kaşlarım hayretle havalandı, bir yandan da saçlarımı havluyla kuruluyordum.

 

"Teşekkür ederim." Dediğimde yemekten başını kaldırıp bana uzun uzun baktı. Be hatırladığını anlamıştım.

 

"Teşekkürün lüzumu yok. Küçük kız için yaptım." Dediğinde gülmek istedim. Aslında direkt beni kurtarmıştı. İfademi bozmadan yatağın üzerine oturup tepsiye bir bakış attım. Hiçbir şekilde iştahım yoktu. Anlık uğrayan iştahımı mide bulantım kış kış edip yolluyordu. Yine o anlardan birindeydim.

 

Yılan yemeğini yerken tepkinin kenarına bırakılmış olan kırmızı elmaya uzandım. Midem allak bullaktı ama daha kötü olsun istemiyordum. Ayrıca şu an istediğim tek şey bu odadan çıkmaktı. Bana söylenen cümle emir kipi ile son buluyorsa genelde o cümlenin tersini yapmazsam uyuyamazdım. Elmaya ters ters bakarken kıtlıktan çıkmış gibi tıkanan yılan konuştu.

 

"Bir şey merak ediyorum sen niye ölmedin ya?" Dedi bana bakmadan öylesine bir sesle, birden söylediği şeyin farkına varıp irice açtığı elips gözlerini ban çevirdi "Harbi niye ölmedin kız sen? O piçlerin zehrine kimse iki üç dakikadan fazla dayanamıyordu?"

 

"Tek sorunumuz şu an benim gebermemem mi?"

 

"Vallaha benim başka bir sorunum yok." Dedi ilgisizce

 

"Ama benim var!"

 

"Bak dediğin gibi o da senin sorunun" Dediğinde tepsinin kenarında duran kaşıkla kafasına vurdum.

 

"Zıkkımlan da defol karşımdan uyuz hayvan!"

 

"Siz insanoğluna nankör derlerdi de inanmazdım." Dedi kınarcasına "Kız geberip gidiyordun da canını kurtardım ya!"

 

"Ben oğlan değilim geri zekalı ayrıca başıma bu kadar kakacağını bilsem diğer kolumu da ben uzatırım yılanın önüne." Dediğimde ağzı açık kaldı.

 

"Ayyyy ıyyyy." Dedi en onaylamaz sesiyle. "Siz ne kadirbilmezmişsiniz, ama yazıklar olsun emeklerime."

 

"Niye sen mi emzirdin beni?"

 

"Memem yok ki benim?"

 

"Olsa emzirecek misin şemsi?"

 

"Salak salak konuşma be nankörlük biliminden ne ara süt analığına geçtik?" Bu hayvan beni deli ediyordu.

 

"Nankörlük bilim mi, aptal sürüngen!" Dedim saçımı geri savurup.

 

"Bilim olsa muhakkak profesörü sen olurdun, hayatını kurtardım sonuçta bir teşekkür bile etmedin."

 

"Şemsi sen yılan olduğuna emin misin çünkü buradan bakınca balık hafızalı gibi görünüyorsun. Ettim ya lan." Dedim şaşkınca omuz silker gibi bir edayla başını sallayıp tekrardan yemeğe döndü. Aynı tavırla bende onu umursamadan makyaj masasının önünde aldım soluğu çok geçmeden

 

Tırnağım için gerekli olan bakım malzemelerini toplayıp yaklaşık bir saatten fazla süren bir tırnak bakımının ardından özenle kırmızı ojeyi tırnaklarımla buluşturdum. Yemeğini yemiş olan şemsi bir saate yakındır yaptığım bakıma şaşkınlık içerisinde bakıyordu. Onu umursamadan işimi bitirdiğimde bana hâlâ aynı şaşkınlıkla bakıyordu.

 

"Resmen bir saattir aralıksız şekilde pençelerine bir şeyler sürüp onları üşenmeden boyadın."

 

"Pençe mi onun adı salak, tırnak."

 

"Toynak mı dedik sanki." Dediği an elime geçen ilk maskara kutusunu kafasına fırlattım.

 

"Bana bak sürüngen, seni öyle bir süründürürüm ki hayatın boyunca süründüğünün yanında bir hiç kalır!" Dediğimde ılımlı bir şekilde yanıma yaklaşıp dikildi.

 

"Ama sen de şakaya gelmiyorsun be insan kızı."

 

"Ben seni çok güzel şakalara getirim ama yerdegezen." Dediğimde yüzünü buruşturdu.

 

"Sürüngeni tercih ederim."

 

Yavaşça ayağa kalkıp kapıya yöneldiğimde "Nereye?" Diye sordu.

 

"Odadan dışarıya."

 

"Onu görüyoruz herhalde sana çıkma demediler mi?"

 

"Dediler." Dedim Geniş geniş

 

"Eee o zaman?"

 

"Dediler diye çıkıyorum zaten." Dediğimde kafası karışmış şekilde bana baktı.

 

"Çık deseler çıkmaz mıydın?"

 

"O an ki ruh halime bağlı söz veremem." Deyip kapının önüne geldim.

 

"Hadi sen de bir deliğe gir de salak gibi yakalanma, sonra muhafızlar seni yerdegezenden gökte gezene çeviriler." Şemsinin arkamdan tıslamalar eşliğinde ettiği küfürleri umursamadan odadan dışarıya çıktım.

 

Şu an sadece Arsal çıkma dediği diye çıkıyordum yoksa başka bir derdim yoktu. Bende biliyordum mis gibi yatakta yatmayı ama işte inat damarıma kan bir kere gitti mi mümkün değil duramıyordum.

 

Sıkıntıdan patlamak istemediğim için sarayın bahçesine çıkma fikrini kendime sorup sonra da kabul ettim. Evet vardı böyle saçma huylarım.

 

Kapının önündeki muhafızları atlatsam geriye sorun kalmazdı sadece bahçede dolaşacağım için bahçede nöbet tutan muhafızlar kaçtığımı anlamazdı. Saray kalabalık ve her koridorda mutlaka koşuşturan saray görevlileri ya da muhafızlar oluyordu fakat onların arasından hayalet gibi geçip gitmek zor olmadı benim için.

 

Dediğim gibi buraya kadar yata yata gelmemiştim. Resmen burası için eğitilmiştim yıllarca ve bunun farkında olmamamla birlikte bizzat dayım tarafından salak yerine konulmuş gibi hissediyordum.

 

"Ah yosun ah." Diye mırıldandım koridorun duvarına yaslanıp etrafa kolaçan bakışlar atarken. "Ben sana biliyorum yapacağı. Önce kendimi şu delikten çıkarayım sonra seni o delikten kurtarıp başka deliklere sokacağım, beklemede kal sen." Biraz Toprak'a biraz da kara talihimin hiçbir zaman göremediğim beyaz bahtına sövdüm.

 

Nihayet herkesi atlatıp pencereden kendimi dışarıya bıraktığımda aslında nefret ettiğim ülkenin âşık olduğum manzarasıyla karşılaştım. Gerçekten muazzamdı. Adımlarımı minik taşlardan oluşan yolun üzerinden devam ettirdiğimde sanki hiç odadan kaçmamışım gibi rahatça yürümeye başladım. Bana bakan muhafızlar rahat tavrımdan ve etrafa olan hayran bakışlarımdan sadece hava almak için dışarıya çıktığıma emin oldu.

 

Adımlarım küçük köprüye doğru ilerlerken dupduru olan suyun içindeki küçük balıkları ve suyun dibindeki renkli taşlara baktım. Her şey bu kadar güzelken nasıl bu kadar da kötüydü anlamıyordum.

 

İçleri kötülükle kaplı olan insan ırkına verilmiş bu armağanları, kalpleri taşlaşmış olan tek bir kişiye bile layık görmüyordum ben. Tanrı o kadar ki sabırlı o kadar ki cömertti.

 

Bakışlarım etrafta ve mükemmel peyzajda dolaşırken ne zamandır üzerimde olan o izleniyormuş hissi tekrardan zihnimde yer aldı. Evet o his yine etrafımı çember çember sarıp beni rahatsız etmeye başlamıştı. Sırtımda hissettiğim bakışların ağırlığı hiç hoşuma gitmemişti. Beni izleyen bir nefesin olduğu beni takip etmeye çalışan birinin olduğunu uzun süredir hissediyordum ama bunun Arsalın işi olduğunu düşündüğüm için içimdeki şüpheleri kenara itiyordum fakat yanılmıştım. İzleniyordum ve bu işin içinde Arsal yoktu. Etrafta olan birkaç muhafıza çaktırmadan baktım ama onların dünyadan haberi yoktu

 

"Sarayı göçürseler haberleri olmayacak dangalakların burada yalı kazığı gibi dikilmiş duruyorlar." Sessizce mırıldanıp sırtımı döndüğümü düşündüğüm takipçime yüzümü döndüm. Bakışlarının ağırlığı sırtıma saplanıyordu çünkü.

 

Bakışlarım köprünün altında akan berrak suda ama tüm algılarım etkin hislerim açıktı. Çok garipti ama hislerim ve üzerimde olan markajın ağırlığın karşımdaki ağaçların yaşam sürdüğü ormanın içinden geliyormuş gibi hissettim.

 

Altıncı hissim beni hiçbir zaman yanıltmazdı fakat şu an içimdeki içgüdüleri ilk defa hissediyordum.

 

Etrafıma sakince attığım bakışlarla gizlice ormana doğru süzüldüm. Şu an sadece hislerimle hareket ediyordum ve algılarıma güveniyordum.

 

Adımlarımın bile sesini duyulmayacak kadar dikkatle ilerledim, sarayla çok bir mesafesi olmasa da belirli bir uzaklığı olan ormanın ağaçları arasında gizlenen siyahlar içindeki kişiyi görünce yavaşça duraksadım.

 

Bacağına dokunan elini hızla çekip tekrardan köprünün olduğu tarafa yani benim olduğum yere dönünce bakışları beni orada bulamamanın şaşkınlığını yaşadı.

 

Evet bunu hareketlerinden anlayabiliyorum. Etrafa baktı ama arkasını dönmedi. Sarayın bahçesine dikkatle bakıp beni bulmaya çalıştı.

 

Hareketleri aceleci ve heyecanlıydı. Bir takipçi olarak çok acemi olduğunu bilmesi gerekiyordu.

 

"Eğer birisini gözetliyorsan onun üzerinde bakışlarının ağırlığını hissettirmeden yapmalısın." Dediğimde siyahlarla kaplı olan kişi irkilerek arkasını döndü.

 

Yüzündeki siyah peçeyle bana doğru döndü.

 

Bana bakan şaşkın gözleri de siyahtı ama bu siyahın gerçek olduğunu düşünmüyorum. Tanımamak için lens takmıştı. Kaliteli olan lens gözlerini kömür karasına çevirmişti ama sadece gördüğüm kadarıyla bile karşımdaki kişinin kadın olduğunu anladım.

 

Neden beni takip ediyordu?

 

Yaşadığı şaşkınlık sahte gözlerinde dahi okunuyordu. O benim kızıllarımdan ne okuyordu bilmem ama pek bir çıkarım yapabileceğini sanmam.

 

Gözlerinde ki ifadeyi toparlayan kişiye baktım sakince, konuşmayacağını anlayınca tekrardan ben konuştum.

 

"Kimsin sen?" Dedim. Bir süre gözlerime kilitlendi gözleri ve en sonun peçenin altındaki dudaklarını kıpırdattı.

 

"Ne önemi var ki?" Sesi garip bir tınıdaydı. Fakat nerede görsem nerede işitse tanıdığım bir duygu yatıyordu altında.

 

Öfke.

 

Sakinliğini korumaya çalıştığı bir öfkesi vardı ama neden? Kafamın içinde oluşan soru kalıplarını ona yansıtmadım. Düz ve mimiksizce kıza bakmaya devam ederken kuru bir sesle yanıtladım sorusunu.

 

"Haklısın. Bir önemi yok. Öyleyse söyle, neden bir sapık gibi beni gözetliyordun?" Dediğimde bir anda kaşları çatılacak gibi oldu fakat son anda durdurdu.

 

"Kim olduğumun önemi yok, haklısın. Peki sen? Senin için bir önemi var mı?" Dedi. Garip konuşmalarının sebebini anlayamadım. Bu kadın kimdi veya benimle derdi neydi? Ayrıca neden böyle saçma şeyler söylüyordu?

 

"Senin kim olduğunun mu yoksa benim kim olduğumun mu?" Diye sordum stabil bir tonda.

 

"Ne anlamı var ki? Nasıl olsa bildiğin her doğru bir gün yalanların arkasına sığınmış bir asılsız olduğunu öğreniyorsun." Dediğinde duvarların arkasına saklamaya çalıştığım öfkesi gün yüzüne çıkmak onu zorlarken kaşlarım hafifçe çatıldı

 

"Sen kendinin kim olduğunu bilmiyor olabilirsin, ama ben biliyorum." Dedim ses tonuma koyduğum mesafeyle. Her kimdi bilmiyorum. Neden bana dikkatle baktığını, kızıl gözlerimi ve hareketlerimi neden incelediğini anlayamadım. Sadece araya hissedilir bir soğukluk ve kapanmasını sadece benim müsade edebileceğim bir mesafe koydum. Dikkatli bakışlarının ardından tekrardan konuştu.

 

"Biliyorsun demek?" Dedi alayla karışık öfkesiyle. "Kimsin?"

 

"Kim olduğumu bilmesen neden peşimde hayalet gibi beni izleyip takip edesin?"

 

"Senem Kırcalı'nın kızısın." Dedi emin sesiyle. Başımı olumsuz anlamda salladım.

 

"Ben Senem Kırcalı'nın değil Senem Efnan'ın kızıyım yabancı, yanlış biliyorsun." Dedim mekanik sesimle ileriye doğru bir adım atarken. "Ve bu kelime oyunlarına bir son verip asıl derdini anlatmazsan çoğu zaman olmayan sabrımı tüketmiş olursun. Sana karşı sunduğum sabrı herkese kolay kolay bahşetmem." Dedim yalansız sesimle. Genelde sabrı sonlarda değil hiçlerde bir insandım.

 

"Şu dünyada en çok kendini bilenler ve söylediklerinden emin olanlar yanılırmış Eva." Dedi "Sen de kendinden çok eminsin ama bildiğin her şeyin yalan olduğunu ve ailenin seni bu yaşına kadar hiçbir şekilde bu doğrulardan bahsetmeden prenses gibi büyüttüğünü çok iyi biliyorsun." Dediğinde hadsizliği karşısındaki öfkemi ona belli etmedim. Konuşmanın nereye varacağını bekledim.

 

"Prenses gibi yetiştirip seni bu evrene saldıklarına göre tahtları fena sarsılmış olmalı." Öfkesini sakladığı duvarlar yavaş yavaş yıkılıyor bunun farkına varmadan konuşmaya devam ediyordu. İyide kimdi bu? Bana olan öfkesi nedendi? Tekrar tekrar kendime sorduğum sorunun cevabını kendimde bulamıyordum.

 

"Tüm tehlikeleri göze alıp bana bunları söylemek için mi beni röntgenledin karalı kız?" Dedim nötr sesimle.

 

"Sadece seni görmek için geldim Eva."

 

"Kimsin?" Dedim tekrardan fakat bende olan bakışları anlık olarak yüzüğüne indi ve aynı saniyelerde "Kim olduğumu öğreneceksin ama bugün değil, tekrardan karşılaşacağız ama bu kadar sessiz değil Eva." Dedi, ona doğru ilerleyecekken bir anda kadının yüzüğünden eline elinden ise vücuduna dağılan büyük dumanlarla sadece saliselik bir dilimde ortadan kayboldu. Evet bunlar saniyeler içinde gerçekleşmişti ve benim yapabildiğim tek şey ise giden kadının ardından bakakalmaktı.

 

Resmen son lafını sokup gitmişti kara karı!

 

"Ülkecek bana takmış millet." Diye homurdanarak geldiğim yöne doğru döndüm. "Herkese dert olmuşum, demekti zamanında iyi sokmuşum."

 

"Başına gelmeyen kalmamış millet gizlice seni izliyor ama sen hâlâ makara derdindesin." Beni azarlayan iç sesimi takmadım.

 

Kendi kendime konuşup kıkırdayarak tekrardan saraya girecektim ki kapının önünde beni bekleyen iki sürprize şaşırmadım. Kapının iki tarafın da heybetli vücutlarıyla dikilen muhafızlar bana ters ters bakıyordu.

 

"Neden bir emire de karşı gelmeden onu yerine getiriyorsunuz Eva Hanım?" Dedi devrim bıkkınlıkla.

 

"Doğama aykırı bebeğim yapacak bişey yok." İkisinin arasından geçip içeriye girecekken koluma uzanan Batın'a daha koluma dokunmadan öyle bir bakış yolladım ki hızla elini geri çekti.

 

"Bana dokunmaya bir son verin yoksa biriniz fena halde elimde kalacak." Dedim boş bir sesle. Birbirlerine manidar bir bakış atan iki muhafız bana sırıtarak baktı

 

"Kalmış zaten Eva Hanım." Dedi Batın "Kora beyin elini kırmışsınız tebrik ederim."

 

"Kırmadım." Diye homurdandım.

 

"Kırmamışsınız zaten bir yerinden sökmediğiniz kalmış duyduğumuza göre."

 

"Nereden duydunuz oğlum sizde oradaydınız ya!" Dedim batına ters ters.

 

"Efendim dışarıda beklerken tüm filmi kaçırmışız, nasıl üzgünüz bilemezsiniz."

 

"Evet orada olmak isterdim." Diye iç çeken adamlara ters ters baktım.

 

"Hiç merak etmeyin yakında onun yerinde siz olacaksınız, beni balkondan aşağı atmanın hesabını soracağım beklemede kal sen." Hırsla iki muhafızın arasından geçip gittiğimde arkamdan hain gülüşlerini duydum.

 

Piçler.

 

Adımlarım saçma bir şekilde yine aşağı katın merdivenine doğru ilerledi. Ne diyebilirim başıma bir iş açmadan rahata eremeyecektim. Saray büyük olduğu için bu seferki merdiven Arsalın ölüm katına inen merdiven olmadı. İndikçe kasvetlenen hava bu sefer zindanın olduğu yer gibi iğrenç kokmuyordu.

 

İndiğim katın koridorunda "ela ela ye ye umbrellaya" Diyerek dolaşmaya başladım. Etrafı gezinmekte bir sakınca göremiyordum fakat muhafızlara yakalanıp nereye diye sormalarıyla da uğraşamazdım. Büyük sütunun diğer tarafından çıkan iki muhafız yanında bulunan ilk odaya girmem bir oldu. Kapıyı kapatıp arkamı dönecektim ki büyük kolilerin olduğu odada büyük bit koli kutusunu kucağında taşımakta zorlana Nar bir anda odaya dalmamla korkuyla sıçradı. Neyse ki kutuyu düşürmemişti.

 

"Hiiiğ." Diye bir nida dökülen dudakları beni görünce derin bir nefes soludu.

 

"Tanrı seni ne yapmasın Eva! Aklımı çıkardın öyle mi dalınır odaya?"

 

"Nereden bileyim ödünün bokuna karışacağını, Nar?" Derin bir nefes soluyarak ayağa kalktı.

 

"Güzelsin cesursun falan ama şu ağzın da düzgün olsa tadından yenmezsin." Dediğinde omuz silktim.

 

"Boğazınızda kalırım ben zaten." Etrafa bakındım.

 

"Burası neresi?"

 

"Depo gibi bir yer diyelim de senin ne işin var burada?" Dedi endişeli bakışları kapıdayken.

 

"Ne bileyim baktım etraf çok sessiz Dedim dertsiz başıma dert Açayım." Yalandı, sırf odadan çıkma dediler diye şu an buradaydım. Bir şey demeselerdi yeminle iki gün aralıksız uyurdum o yatakta.

 

"Zaten az derdin varmış gibi." Diye homurdanarak işine döndü. Bakışlarım kolilerin içerisindeki büyük sandığa kayınca merakla Oraya doğru ilerledim. Bir yandan da söyleniyordum.

 

"Hayatım ekşın kızım benim. Tamam bu kısımları biraz selenanın iyilik yapmayıp da burakla fingirdeşmeleri kadar saçma ama yapacak bir şey yok." Dedim sandığın üzerindeki işlemelerde elimi gezdirirken.

 

"Selena kim be?" Dedi kolilerin yanından benim yanıma gelip.

 

"Aman boş ver, bunlara kafa yorma. Burada ne yapıyorsun?" Sandığın üzerine oturup ona baktığımda bıkkın bir nefes bıraktı.

 

"Mavi hekimim üzerinde x işareti kutuyu on beş dakika içinde buraya indirip tekrardan buradan toz olmamı istedi ama şu an bakıyorum." Dedi ve ciddi ciddi kolunda sarılı olan garip alete bakarak (ki sanırım saatti) "Ben buraya geleli yirmi bir dakika üç saniye olmuş! Off." Dediğinde göz devirdim.

 

"Salise sayacak kadar neden bu kadar takıntılısın? Ayrıca o sarı çıyan gelsin kendisi indirsin kutuyu sana niye iş buyuruyor." Diye homurdanıp sandığı açmak için elimi uzattığımda Nar aceleyle elimi tuttu.

 

"Eva ne yapıyorsun? Buradaki her şeyi kafana göre basıp açamazsın. Vallahi bir alarm çalar tüm Saray muhafızları başımızda biter." Dediğinde umursamazca güldüm. Ve gülmemin ardından çok sürmeden kapının ardından bir ses geldi.

 

"Burası olması gerekiyor." Diyen lanet olasıca ses Elbere aitti. Şu öküz gibi olan muhafıza. Ben bugün bu heriften kurtulamayacak mıyım? Kapı kolu kıpırdadığında arkadan birkaç ses daha geldi.

 

"Her şeyin tam olduğundan emin olun beyler." Diyen Mavinin sesiyle Nar'ın gözleri irice açıldı.

 

"Kahretsin! Geberecek beni." Diyerek gözleri kaçacak yer aradı. Hiçbir şekilde umursamadan salına salına kapıya doğru ilerleyecekken Nar telaşla kolumu tuttu.

 

"Nereye gidiyorsun!" Dedi sormaktan çok söver gibi.

 

"Dışarıya. Sıkıldım burada, gidip odamda biraz yatacağım." Rahatlığıma mı yoksa verdiğim cevaba mı delirmişti bilmiyorum ama öfkeyle baktı yeşil gözleri.

 

"Çıkarken dışarıdakilere ne diyeceksin?"

 

"Cumanız mübarek olsun diyeceğim Nar! Ne diyeceğim hiçbir şey." Dediğimde Nar zıvanadan çıktı.

 

"Sen bu odanın ne odası olduğunun farkında mısın?"

 

Cevabım net ve gayet rahattı "Yoo."

 

Etrafıma boş bir bakış attım "Kargo odası mı kralın sipariş ettiği donlar burada mı toplanıyor?" Dediğimde Nar sinirden kızararak beni az önceki sandıkların yanına sürükledi. Sandığı açarak bana baktığında bir ona bir de içi boş sandığa baktım.

 

"Gir şunun içine yoksa ikimizi de yakalatıp astıracaksın!" Diye beni apar topar sandığın içine sokup kendisi de girdi. Sandık ikimizi alacak kadar geniş ama rahatça sığamayacağımız kadar dardı.

 

Aynı saniyede kapı açılıp içeriye dolan adım sesleriyle hiçbir telaş barındırmayan tavrımla boş boş Nar'a baktım. Tam beni niye bu deliğe soktun diye söylenmek için ağzımı açmıştım ki aceleyle ağzımı kapattı.

 

"Şu hastalığının içinde telaşa veya yakalanma paniğine dair bir kırıntı yok mu senin!" Diye sessizce fısıldayarak beni azarladı.

 

Eli ağzımı kapatırken sessizce güldüm. Maalesef yoktu. İçeriye giren muhafızlar bize doğru yaklaştığında Mavinin sesiyle içinde bulunduğum rahatlık bir anda öyle bir gol yedi ki keşke ofsayt olsaydı Dedim.

 

"Şu iki sandığı ve iki kutuyu dışarıya götürün. Oradan da diğer muhafızlara teslim edin. Bunlarda gideceklerin arasında."

 

İç sesim ilk önce bana hareket çekti sonrada "Aradığın adrenaline umarım kavuşmuşsundur." Dedi göt oluşuma.

 

Ve birbirimize bakan Nar ve ben şaşkınca gözleri irileşti. Sonrasında ise bizi omuzlarına alan muhafızların götürmesiydi...

 

Ağzım on karış açıkken Nar'ın korkudan gözleri dolmuştu. Bizi götüren muhafızın birisi "Oğlum bu lilith' nin emanet sandığı değil mi, niye bu kadar ağır." Dedi. Lilith bilmem ama biz Allaha emanet gidiyorduk.

 

"Tanrım." Diye gözlerinden akan yaşlarla fısıldadı Nar "Eğer ağır bir günah işlediysem bir işaret gönder tövbe edeyim ama böyle cezalandırma beni." Ağlamasına göz devirdim. "Yakında manda boku diye hayvanların altından küreleyecekler, niye böyle bir tıynetsizim!" Diye isyanına devam etti.

 

"Tırnaksız ne alaka kız?" Dediğimde koluma vurdu.

 

"Tıynetsiz o!"

 

"Her ne haltsa." Sabırlar çekerek kıpırdamamaya çalıştı çünkü biraz daha debelenirsek muhafızlar sandığı açacaklardı.

 

"Nar?" Dedim fısıltı şeklinde.

 

"Hıı?"

 

"Biz niye adamları durdurup, sandığın içinde kaldık biz çıkalım siz devam edin demiyoruz?" Dedim mantıklı bir şekilde.

 

"Lilith'nin emanet sandığının içinde olduğumuz için olabilir mi acaba!" Bana niye kızıyorsa.

 

"Lalit kim oğlum biz çıkalım kime emanet ederlerse etsinler." Dediğimde Nar ciddi ciddi sinir krizleri geçiriyordu.

 

"Şu sandık ta amma ağır oğlum. İlk getirdiğinizde böyle değildi sanki. Katır ölüsü mü koydular içine ne yaptılar." Diyen muhafıza kaşlarımı çattım. Sensin katır geri zekalı.

 

"Bak sana tek seferde anlatacağım. Yer altı krallığına ait bu sandık onlara lilith den emanet ve bu emanetin içine bil bakalım hangi salaklar girdi?" Dediğinde bana da salak dediği için kafasına vurdum.

 

"Sen sokmadın mı be bizi bunun içine, ne bana salak diyorsun!" Dedim sessiz bir öfkeyle.

 

"Ben nereden bileyim lilith'nin sandığı olduğunu." Diye hayıflandı.

 

"Sen bilmiyorsan ben nereden bileyim lalitin sandığı olduğunu!" Nar derin bir nefes çekti.

 

"Vardığımız yerde asılacağız zaten bari gidene kadar lilith deme lütfen." Dediğinde omuz silktim.

 

Sandığın içinde geçirdiğimiz on sekizinci dakikalardaydık nereden biliyorsun demeyin yanımda guguklu saat taşıyordum. On sekizinci dakikanın yirmi üçüncü saniyesinde olduğumuza kadar sayıp hesaplayan bir ruh hastası yanımdaydı. Sorsalar ruh hastası Evaydı ama!

 

Sonunda ordan oraya derken nereye geldik bilmiyorum ama bizi bir yere bıraktıklarında aralarında geçen küçük konuşmaya şahit olmak zorunda kaldık.

 

"Lilith'nin sandığını köşeye bırakın. Diğer sandığı ışından geçirin derhal. Birkaç saate davet başlar. Çabuk olun insanlar çoğalmadan." Ve havada savrulan birkaç emirle birlikte geldiğimiz yerin boşaldığına etraftaki sessizlikten emin oldum.

 

"Eva yanındaki küçük düğmeye basarsan Sandık açılacaktır. Çıkalım yakalanmadan." Nar'ın dediğini yapmam için elim küçük düğmeye gideceği esnada gelen sesle birbirimize baka kaldık.

 

●İLAHİ BAKIŞ AÇISI●

 

Mavi kuşandığı geçici büyünün tılsımını boğazındaki ipe bağlamış şekilde saklanarak geldikleri sarayın en alt katındaki saklı odanın olduğu tarafa ilerliyordu. İsminin saklı olmasını saçma bulsa da gerçekten iyi saklanıp korunan bir odaydı. Lilith'nin emaneti her zaman saklı odada kalırdı. Hemen odaya gidip Elyesayı sakladığı kutunun içinden çıkarmalıydı.

 

Kesin şu an kendisine küfürler ederek çıkartılmayı bekliyordu. Yeraltı krallığının emanetinin yanı sıra onlara hediyeler getirmişlerdi. Hediyelerin arasında ise kara büyünün içine soktuğu kutunun içindeki Elyesaydı. Elyesa şu an kutunun içinde olan küçük cam bir şişenin içindeydi çünkü onu o odaya sokmanın başka yolu yoktu.

 

Gün geçtikçe büyülerin gücü azalıyor, savaş yaklaştıkça insanların elindeki büyüler çekilip geriye sadece bilekteki gücü kalıyordu. Son kozlarıydı. Güçleri çekilmeden bu krallıktan almaları gereken son bir koz vardı.

 

Adımları sarayın en kalabalık ama aslında en sessiz olan kısmına ilerledi. Arsal ve Akın birazdan davete katılmış olurdu ve o herifi ele geçirmek için bundan daha iyi bir şansları olamazdı.

 

Etrafa attığı kolaçan bakışlar ve etkisinin beş dakikaya kadar üzerinden kalkacağına emin olduğu büyünün etkisi geçmeden kendisini odaya attı.

 

Etrafta kimsenin olmadığını bildiği için hemen aceleyle kutularını olduğu odayı taradı gözleri. Umuyordu ki Nar'a verdiği görevi yerine getirmişti. Gözleri x yazan kutuyu bulunca aceleyle kutuyu açıp içindeki cam şişede baygın olan kızı gördü.

 

"Hassiktir!" Dedi telaşla. Şişenin kapağını da tam kapatmamıştı aslında. Elinde olmadan aceleyle şişeyi salladığında içinde uyuyan kız bir anda sarsılmanın etkisiyle şişenin cam duvarlarına çarpınca inleyerek kendine geldi.

 

"Geri zekalı hayvan! Ne diye yayık ayranı gibi sallayıp duruyorsun, beynimi çalkaladın!" Kızın öfkeli sesini duyunca derin bir nefesi içine çekti Mavi.

 

"Öldün sandım kız." Deyip şişenin içindeki kızı incelemeye başladı. Zaten boyu kısaydı bide şişenin içinde oyuncak bebek gibi görünüyordu. Gülmek istedi fakat biliyordu ki Elyesa belasını sikerdi.

 

"Çıkar artık beni aptal herif ne diye bön bön bakıyorsun!" Diye cırladı Elyesa şişenin içinden. Mavi gülmemek için verdiği savaşta galip gelip şişeyi yere bırakıp elindeki minik x yazan kağıdı şişenin üzerine koydu. İçinden büyüyü okumaya başlamıştı ki bir anda Lilith'nin sandığından gelen sesle dikkati o yöne dağıldı. Bakışları ilk önce kıpırdanan sandıkta sonra da sandığın içinden itilen kapağına kaydı ve asıl bomba kapak tamamen açılıp içinden çıkan iki kafayı görünce patladı.

 

Eva ve Nar buradaydı!

 

Mavi şokla iki kıza bakarken sandığın içinden tüm rahatlığıyla çıkan Eva ona boş gözlerle baktı. Bu kızı sırf, bu rahatlığı yüzünden öldürebilirdi! Mavinin öfkeli gözleri suçlu suçlu kaküllerinin hafif kapattığı yeşil gözleriyle ona bakan baş belası asistanını buldu.

 

Bu kızdan ne çekiyordu böyle!

 

Eva ise sanki babasının evine gelmiş gibi rahat rahat sırtını duvara yaslamış alaysı gözlerle şişenin içindeki Elyesaya ve şaşkınlıktan ağzı beş karış açık kalan Mavide dolaştı.

 

"Bence şişeyi denize atma ben olsam Elyayı kuşun kanadına bağlarım bu sayede daha hızlı varırdı varacağı istikamete." Dediğinde şişenin içindeki Elyesa öfkeden kudurdu. Nar ise korkudan hâlâ sandığın içinde dikiliyordu.

 

"Oradan bakınca ayaklı haber götürücüye mi benziyorum!" Dedi ama şişenin içinde olduğu için sesi boğuk geliyordu.

 

"Vallaha buradan bakınca şişenin dibinde kalmış asitsiz kola artığı gibi duruyorsun." Dedi Eva anında. Elyesa sinirden kızarırken Nar hâlâ oklava yutmuş gibi sandığın içinde dikiliyordu.

 

"Nar çık şu sandığın içinden asabımı bozma benim." Diye çıkıştı Mavi sinirle.

 

"Peki hekimim." Dedi Nar titreyen sesiyle ama kıpırdayamadı yerinden. Eva ise çok başka bir kafadaydı.

"Hadi bana müsaade gençler size kooolay gelsin. Ne demişler yolcudur Abbas bağlasan-." Diyerek karışıklığın içinden sıyrılacağını sandı ama Mavinin ateş saçan elaları hızla onu buldu.

 

"Siktirme bana şimdi abbasını! Hiçbir yere gitmiyorsun. "

 

"Mavi çıkart artık beni şuradan."Diye isyan etti Elya.

 

"Sana ne be sana mı soracağım nereye gideceğimi!" Eva sert ama boş vermiş bir sesle konuştu.

 

"Eva asabımı bozma benim dur durduğun yerde Nar sende çık artık şu siktiğimin sandığından!" Diye çılgına döndü Mavi.

 

Planlarının içinde bu iki baş belası yoktu!

 

Kesinlikle yoktu.

 

 

●EVADAN...

 

 

Sarı çıyanın çileden çıkışını büyük bir zevkle izledim. Tabi Nar'ın salak gibi hâlâ sandığın içinde dikilişine göz devirmeden de edemedim.

 

Her günüm diğerinden daha saçma ve hayal üstü geçemez artık dedikten sonra uyuz olduğum Elyesayı bir şişenin içinde görmem şoku vardı üzerimde.

 

Yine de umurumda değildi buradan gitmek istiyordum. Buraya gelene kadar aklın neredeydi diyen iç sesimi duyabiliyordum ama cevabım yoktu.

 

Çünkü paşa gönlüm bunu uygun görmüştü ve şu an da buradan çıkıp gitmek istiyordum.

 

Nihayet titreyerek sandığın içinden çıkan Nar'a kınayarak baktım. Bu kızın korkaklığı beni öldürecekti!

 

"Siz ikiniz burada ne halt ettiğini şu an bana biriniz söylesin yoksa elimden bir kaza çıkacak." Diye soludu Mavi. İsterse götünü yırtabilirdi. Tekrardan rahatça duvara yaslandım. Nar yine ellerini önde birleştirip "Bana parağğ ver banağğ parağğ veer" Diyen kedi moduna kendisini sokacaktı ki hemen dirseğimi karnına geçirip engel oldum ama o yine de onlara ait o milli saygı duruşuna geçti.

 

"Efendim siz dediniz x yazan kutuyu sandıkların yanına koy, hatta içine bile sok ama birisine sakın yakalanmadan yap dediniz ben onun için o odada şey ediyordum ama size yemin ederim durumların böyle şey olacağını bilmiyor-"

 

"Okuduğun okulun yoluna kayayım Nar." Ayağımla dizine vurduğumda acıyla inledi.

 

"Ben sana gerekirse sandığa sok o kutuyu demişim sana bir adet şeytanla içine saklan mı dedim!" Diyen Maviye yan tarafımda duran saçma sapan bir bibloyu kafasına atacakken şişenin içindeki elyesa

 

"Eva sakın! Bak saraya dönünce ister ki bu salağın kafasını del ama şu an ses yapma." Diye uyarınca bibloyu istemeye istemeye yerine bıraktım.

 

"Salak ben mi oluyorum burada amına koyayım? Farkında mısın Elya bilmem ama planımızın içinde benim aptal asistanım ve Arsalın şeytanı yoktu!" Diyen Maviye tip tip baktım.

 

"Bir daha o prens bozuntusuna ait olduğuma dair bir ekle beni kast eden bir kelimeyle birlikte aynı cümlede kullanırsan bütün cümlelerini sana yediririm sarı çıyan ayrıca benim bir adım var kullansan iyi edersin yoksa harf harf olduğuna dair şüphelerim olan beynine sokarım." Tek nefeste söylediklerime şişenin içindeki elyesa da dahil herkes şokla baktı.

 

Ne var dercesine umursamazca omuz silktim, Mavi şaşkınlığını üzerinden atıp

 

"Siktir!" Dedi ağız dolusu "Bir daha ağzımı açarsam şerefsizim yeter ki bir daha konuşma." Aynı umursamazlıkla aynı şekilde omuz silktim.

 

Mavi bir anda aklına bir şey gelmiş gibi ağzının içinden küfürler mırıldanarak Elyesaya eğildi göz göze geldiklerinde ikisi de sorunun ne olduğunu anlamış gibiydi fakat Nar ve biz boş boş baktık onların bu endişesine.

 

"Sakın Mavi sakın!" Dedi elyesa ama Mavi elini şişenin üstüne koyarak bir şeyler mırıldanıyor istediği şeye varamıyor olacak ki tekrar tekrar deneyip duruyordu. En sonunda bir küfür savurup ayağa kalktığında beni son derece eğlendiren ama elyesayı çileden çıkartacak o cümleyi kurdu.

 

"Siktir! Elya olmuyor. Büyü işe yaramıyor! Siktir amına koyayım ya kaldın orada." Diyerek elini saçlarının arasına öfkeyle geçirdiğinde benden hayvani bir kahkaha Elyesa ve Nardan ise hayret nidaları döküldü.

 

"Ne saçmalıyorsun sen!" Dedi Şişenin içindeki parmağım kadar olan Elyesa öfkeyle. Maviden cevap gelmeyince daha da çıldırdı "Mavi seni bu şişenin içine sokarım çocuk ne demek büyü işe yaramıyor lan!" Dediğinde gülmekten yıkılmak üzereydim.

 

"O seni sokmuş zaten şişenin içine." Dedim kahkahalarımın arasın da arasında fakat Elyesa daha çok fitil oldu.

 

"Mavi çıkart beni buradan!"

 

"Olmuyor Elya." Dedi tekrar tekrar denerken. "Olmuyor!" Dediğinde yaslandığım yerden kıpırdayıp yerdeki şişede olan Elyayı nazikçe alıp şişeyi ovalamaya başladığımda Nar saf saf sordu.

 

"Eva ne yapıyorsun?"

 

"Bekle birazdan dumanlar eşliğinde çıkacak." Dedim ciddiyetimi korumaya çalışarak "Elya ben üç dilek hakkını kabul etmem ama haberin olsun." Şişenin içinde bana dehşete bakan Elyesa öfkeden kudurdu.

 

"Lamba cini miyim ben be! Bırak beni! Mavi al beni şu kızın elinden yoksa bir kaza çıkacak elimden." Şişenin içinden zorla duyuluyordu sesi.

 

"Elya Hanım elinizde kalma kısmı biraz abartı gibi oldu sanki?" Diyen Narla Elya zaten kısa olan boyuyla siniri daha çabuk tepesine çıktı.

 

"Seninle de görüşeceğiz Mavinin Asistanı!" Dedi Şişenin içinden

 

"Nar." Dedim sakince Elyesaya.

 

"Efendim." Dedi Nar alakasızca.

 

"Sana demedim elyesaya Dedim."

 

Kafası karışmış bir şekilde bana baktı Nar. "Onun adı Elyasa neden Nar dedin ki?"

 

"Adının Elyasa olduğunu biliyorum! Senin adın Nar diye Nar Dedim." Daha da kafası karıştı.

 

"Onun adı elyesa benim adım Nar ise Elyesaya Nar deyip Efendim dedim de bana sana demedim dedin o halde Nar diye kime dedin." Diyen kızı saflığı içinde öldürebilirdim.

 

"Aptal kız! Sana Mavinin Asistanı dediği için adının Mavinin Asistanı değil de Nar olduğunu hatırlatmak için Elyesaya Nar dedim, yoksa ben bende biliyorum Elyesanın adının Nar olmadığını! İstersen sana Mavinin Asistanı demeye devam edebilirler sen ister misin Mavinin Asistanı diye anılmak adın varken, Nar!" Tek solukta söylediklerime karşılık bir paragraf ta Nar'ın dudaklarından kopmak için hazırlanıyordu ki Mavi gerçekten çileden çıkmışcasına sinirden kızaran yüzüyle konuştu.

 

"Susun artık susun! Biriniz de tanrı aşkına şu ülke aşkına sussun artık. Beynimi sikip attınız lan on dakikada beynimin kıvrımları sikip attınız!"

 

"Ama hekimim-"

 

"Tek bir kelime daha ederseniz hem kendimi hem sizi gammazlarım Nar sonrasında ölecek olmak sizin bitmeyen kafa siken cümlelerinizden daha iyi olur, emin ol!" Nar sus pus olurken şişenin dibindeki Elyasaya gıcık gıcık gülümsedim.

 

"Bakın şimdi. Bizim planınızın içine damdan düşer gibi düştüğünüz için tüm gece bir araya gelip ayarladığımız düzen sikildi-" Şişenin içindeki elyesa öfkeyle Mavinim lafını böldü.

 

"Düzgün konuş ağzını yamulturum hayvan!"

 

"Bana hayvan diyerek düzgün konuşma örneği göstermediğinin farkına varmanı isterim Elyesacım."

 

"Bir daha ismimin sonuna "cım" ekle sen bir, ben o zaman sana çok güzel örnekler göstereceğim." Dedi şişenin camını yumruklayarak. Çok komik görünüyordu ama gülersem kesinlikle şişenin içinden cırlardı, hiç çekemem.

 

"Şu an çok kritik bir noktadayız bayan Elyesa lütfen sizi ciddiyete davet ediyorum." Dedi Mavi şişenin içine sırıtarak bakarken.

 

Dişlerini sıkarak ayağını yere vurdu. Elyesa'nın kadın bayan takıntısını bildiği için şişenin içindeki kızı deli ediyordu.

 

"Sarı zaten kız şişenin dibinde kalmış bir de sen yapma." Dedim sanki Elyesayı düşünüyormuş gibi fakat söylediklerimin güzel düşüncenin yanından bile geçmiyordu.

 

"Konuş Mavi beni daha fazla delirtme zaten buradan çıktığımızda prens Arsal ikimizin de ayrı ayrı canını okuyacak." Dedi öfkeli gözleri beni izlerken.

 

"Buranın bir üst katında kulis var. Bir saat sonra etkisiz hale getirdiğimiz sanatçının yerine Elyesa çıkacaktı fakat siz iki sazan yüzünden büyünün dakikası doldu ve Elya şişenin içinde kaldı." Mavinin açıklamasının sonucunun nereye varacağını anında anladığım için Nar ile aynı anda;

 

"Hayatta olmaz."

 

"Anlamadım ne olacak peki şimdi?" Bunu diyen tabi ki Nardı. Mavi ve Elyesa bana masum olmayan bakışlar atarken Nar hala anlamadığı için boş boş bakıyordu bize.

 

"Öyle bir şey yapacağımı düşünüyorsan halt edersin Sarı çünkü hayatta oraya çıkıp da o şarkıcının yerine geçecek olan Elyesa'nın yerine şarkı söylemem!" Dedim sakince ve Nar'ın geç düşen jetonu nihayet düştü.

 

"Neee?" Dedi dehşetle. Mavinin dudakları ise kibirle kıvrıldı.

 

"Akıllı kız." Dedi ve Nar korkuya bir bana bir Maviye bakarak konuştu "Ben de çıkamam hekimim ben daha sizin karşınızda zor konuşuyorum o kadar davetlisin önünde şarkı-" dedi hızlı hızlı "Hayır hayır yapamam. Yemin olsun ki"

 

"Bir de bayıl şuraya istersen!" Öfkeyle Maviye döndüm. "Sikik planınızın bir parçası olmayacağım sarı!" Dediğimde Elyesa cam şişenin içinden bağırdı.

 

"O sikik planın parçası olacaksın Eva çünkü sizin yüzünüzden plan mahvoldu ve daha fazla mahvolmasına izin vermeyeceğim!" Tek kaşım alayla havalandı.

 

"Camdaki kız sen hiç konuşma, git kendine yas tut ben bu sikik şişenin içinden nasıl çıkacağım diye önemli olan sikik plan olmamalı senin için şu an."

 

"Lütfen küfür etmeseniz mi acaba-" diyecek oldu Nar ama hepimizin aynı anda öldürücü bakışlarına maruz kalınca "Ya da edin edin siz bana bakmayın devam edin." Diye mırıldandı.

 

"Buradan gideceğim Sarı ne yapıp yapmayacağınız umurumda değil." Diyerek kapının olduğu tarafa adımlayacakken Mavinin "Neden bu kadar zorsun? Niye her işi yokuşa sürüyorsun! Seninle insan gibi anlaşamayacak mıyız biz." öfkeden kızarmıştı. "Tamam, çık git." Dedi sinirle ve Nar'a döndü.

 

"Eğer arkadaşın şu an giderse Elya'nın yerine sen çıkacaksın ve eğer bunu yapmazsan veya yapar da işi batırırsan sana neler yapacağımı hayal et Nar." Dedi ürkütücü sesini korkudan tir tir titreyen kıza yöneltirken "Ya da hayal dahi etme istesen." Diye cümlesini tamamladığında kapının önünde dişlerimi sıkarak durdum.

 

Bilerek yapıyordu piç kurusu! Arkadaşın kısmına vurgu yapmıştı ki Nar'a onu nasıl kolayca bırakıp gittiğimi görsün diye. Farkında mıydı bilmiyorum ama burada hiç kimse benim arkadaşım değildi. Gerçek anlamda bir arkadaşlıktan söz ediyordum ve kimse o gerçek anlamdaki arkadaşlık sınırıma varamamıştı fakat nefret kotamda da yer kalmamıştı! Hele ki şu Sarı çıyana karşı.

 

Arkamı döndüğümde Nar'ın boncuk boncuk çayır yeşili olan gözlerinin dolduğunu bir bana bir Maviye baktığını gördüm. Şerefsizdi!

 

Nar'ın bana bakışları gitmemem için yalvarır türdendi Maviye bakışları ise yapmaması içindi fakat hücrelerine kadar piçlik olduğunu düşündüğüm DNA'sı bozuk herif acımasızca kıza bakıyordu, fakat hedefi bendim. Eğer çıkıp gidersem bir şekilde buradan kurtulacağımın farkındaydı. Tam olarak kabullenmeseler de benim her halükarda paçayı yırtacağımı anlamışlardı. Ve bunun yüzünden şu an vicdanıma oynuyordu ki Nar'a kıyamayıp kalayım. Piçti falan ama zekiydi yavşak.

 

Dişlerimi sıkarak tekrardan kapıya döndüm ama ne kapının koluna gitti elim ne de bir adın atmaya uzandı ayağım. Vicdanım Nar'ın göz yaşlarını kaldıramazken kendime lanetler okuyarak tekrardan Maviye döndüm, bu sefer küstahça bakıyordu bana.

 

Dudaklarımdan şu cümleler döküldü.

 

"Eğer elime düşersen iflahına kadar seni sürüm sürüm süründürmezsem bana da Eva Efnan demesinler sarı çıyan!"

 

● 

 

●İKİ SAAT SONRA ●

 

 

Üzerimdeki elbiseye ve yüzümdeki makyaja son bir bakış attıktan sonra kapıya da kaçamak bir bakış attım. Yok ben bu Mavi'nin anasını.. sabıırr.

 

Şerefsiz beni dediğine getirmişti ve şu an salağın kulis deyip de aslında soyunma odası olan odadaydım.

 

Nar ve kendisi ise garson kılığına girmiş Elyesayı da hangi cehenneme koymuşlardı bilmiyorum fakat kapı sakince çalındığında değiştirdiğim sesimle "Gel." Dedim.

 

İçeriye giren adamın üzerinde siyah pantolon sarı gömlek ve saçma bir pelerini andıran beyaz bir bez vardı. Evet artık her ne halt olduğuyla ilgilenmiyordum.

 

"Madam Hanım hazır mısınız?" Dediğinde aynaya bakarken umursamazca omuz silktim.

 

"Hayır sayın losyon hazır değilim lütfen çıkar mısınız?" Dediğimde kaşları çatıldı fakat belli etmemeye çalışarak.

"Sayın madam iki saatlik hazırlığınızın bir saati tırnak bakımınız yüzünden geçti ve sizi bekleyen misafirlerimiz var içeride, ayrıca adım losyon değil! Lösyo."

 

"Adınla ilgilenmiyorum losyon çık dışarıya." Dedim kızıl saçlarımı gizleyen siyah peruğun tutamlarını savurarak. Şu an üzerimde aşırı bir star şımarıklığı vardı herkese siktiri çekebilirim bu havayla.

 

Adının her ne halt olduğuyla ilgilenmediğin adam dışarıya çıktığında boy aynasından kendime baktım. Kızıl gözlerimi gizleyen kaliteli siyah lensler ve siyah saçlarım beyaz tenime yakışırdı fakat makyajla biraz tenimi bronzlaştırmıştım. Burnumu biraz daha incelenmiş yüzümü ve hatlarına uyguladığım makyajla bambaşka biri olmuştum. Evet kılık değiştirme konusunda Toprakla yarışırdım fakat onun eline su dökemezdim. Öyle bir gizleniyordu ki bazen ben bile onu tanıyamıyordum girdiği kılıklardan. Toprak Kırcalı belli etmese de çok iyi bir hokkabazdı.

 

Şu an girdiğim kılık bugün sahneye çıkacak olan madamın kılığıydı. Bana resmini göstermişti Mavi ve çok sürmeden kendimi ona benzemiştim. Ne diyebilirim ki yetenekli becerikli mükemmel bir insandım.

 

"Egon için ayrı bir hamal tutmalısın bence Eva taşıması senin için kolay değildir." İç sesimi duymazlıktan geldim.

 

Aynadaki bakışlarım tenime ve saçlarıma tam uymuş ama benim asla sevmediğim kırmızı renkteki elbiseye kaydı. Evet kırmızı yakamı bırakmıyordu.

 

Kan rengi yakama yapışmış, gözlerimden gizlesem bile kendimden gizleyemiyordum.

 

Bu gece yerine geçtiğim kadının sahne elbisesi buydu ve dizimin neredeyse iki karış üstünde bitişine öfkeyle baktım. Keşke külotlu çıksaydın kadın bu ne!

 

Her türlü şorta okeydim fakat elbise asla benlik bir şey değildi.

 

Olabilecek türlü türlü saçma hareket anlık bana geldiği için kıpırdasam donum gözükecek gibi hissediyordum. Yok olmuyordu, kro ve mahalle abisi damarım bunlara müsaade etmiyordu!

 

Kısalığı yine tamam desem bu seferde straplez oluşu ve sanki omuzunda olan o iki ince ipliğin elbiseyi tutacaksın gibi oraya eklenmesi beni daha da delirtiyordu. Sakinlik ve sükunet içinde kal Eva.

 

Bu sefer kapı çalınmadan hayvan gibi açıldığında içeriye gelen kişiye bakma gereği bile duymadım.

 

"İki saattir podyuma çıkmak için mi hazırlanıyorsun!" Dedi Mavi üzerindeki garson kıyafetleriyle. Onun da kılığı tamamen değişmiş ateş saçan ela gözlerine koyu yeşil bir lens takmıştı.

 

Buradan bakınca işi gücü karı kız kesmeye gelen garsonlardan farkı yoktu. Sadece gözleri değil makyaj ve biraz boya yardımıyla değiştirilmiş yüz hatları ve saç rengiyle maviden eser yoktu. Ama hâlâ yakışıklıydı it.

 

"Evet podyuma çıkacağım sarı." Dedim son dokunuş için dudağıma kırmızı ruj sürerken.

 

"Çık artık şuradan ve ayrıca-" demesine kalmadan üzerimdeki elbiseyi yeni fark etmesiyle sözleride, cümlesi de yarıda kaldı. Ona döndüğümde şaşkın şaşkın bana bakan koyu yeşil gözlerinin ardındaki şaşkın elaları göremesem de fark ediyordum. Bir iki saniye süreyle beni süzdükten sonra "Bunun devamı nerde lan?" Adlı saçma ve mantıklı bir cümlede kendisi özetledi.

 

"Fabrikada unutmuşlar sarı. Devamı reklamlardan sonra artık." Dedim.

"Salak salam konuşma ne diyeceksen söyle de çık git şurdan. Şunu yapalım da bitsin artık bu saçmalık."

 

Elindeki küçük ten rengi bir dinleyiciyi uzattığında sorgulamadan kulağıma taktım. Ne olduğunu zaten biliyordum.

 

"Bundan hepimizde var. Birbirimizle iletişim halimde olacağız birazdan aktif hale getirecek Akın. Sakın ses çıkartmayacaksın. Elyesanın kulaklığında bir sorun olduğunu sesleri duyduğunu fakat cevap veremediğini söyleyeceğim. Eğer ki Arsal bu yediğimiz boku öğrenirse bizi yaşatmaz diye tahmin ediyorum. Kulağı taktığında aktif, çıkarttığında kendiliğinden durur. Konuşacağın zaman bir şekilde çıkart nasıl çıkartacağım deme beni ilgilendirmiyor."

 

"Sarı?" Dedim gram onu dinlemediğimi belli eden bir ses tonuyla.

 

"Kızıl şeytan?" Geri zekalı.

 

"Siktir git şurdan yoksa çıkar dışarıya burada sapık var diye avaz avaz bağırırım." Dedim net bir sesle.

 

"Eğer bir hata yapacak-"

 

"Sapıı-" Diye bağıracakken "Tamam lan tamam çıkıyorum." Zafer sırıtışı eşliğinde ona kapıyı gösterdim. Çıkmadan hemen önce. "Beceriksiz asistanıma mukayyet ol her şeyi devirip ortalığı ayağa kaldırmasın." Çıkmadan önce ona göz devirdim ve kulaklığı koyacak yerim olmadığı için göğsümün arasına sıkıştırdım.

 

Kendime son kez bayık bir bakış attıktan sonra kapıdan çıkıp soyunma odasından salına salına çıktım. Konservatuvar okuduğum için benim için sorun değildi şarkı söylemek. Genel olarak insanlar umurumda olmadığı içinde olabilir fakat konunun bununla alakası yok.

 

Davetin olduğu yere geldiğimi yükselen sesten ve kalabalıklaşan boş insan topluluğundan anladım. Salak Mavinin kulis dediği yer de soyunma odasıydı orası ayrı bir konu fakat şu an kulise gidiyordum. Ne söyleyeceğim ne yapacağım hakkında gram fikrim yoktu fakat bana da bu yakışırdı.

 

Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete hesabı.

 

Bakışlarım davetlilerin içinde beceriksizce bardak toplamaya çalışan Nar'a kaydı. Onun da saçlarından gözlerine kadar her şeyi değişmişti ki bu benim yarım saatimi bile almamıştı. Mavi ise onun arkasında bir şeyleri devirip dökmesin diye sürekli dolaşıyor bir yandan da kimseye çaktırmadan belirli bir yere bakarak sadece gözleriyle işaret veriyordu. Adımlarım kalabalığın arasından kulisin ve sahnenin olduğu tarafa ilerlerken Mavinin baktığı tarafa doğru baktım.

 

Ve onu gördüm.

 

Keskin mavilikleri karşısında duran adamdaydı. Üzerinde beyaz bir gömlek ve siyah bir takım ceketi buraları andıran türdendi ama krallık devrinden kalma prens kıyafeti de sayılmazdı. Anlamadığımda buydu ya onlarda ne eskiydiler ne yeni ne krallık zamanından kalma gibi geriler ne de geleceğin kendisi.

 

"İnkar edemezsin Eva." Dedi iç sesim

 

"Neyi?"

 

"Neyi olacak herifin taş gibi olduğunu-" İç sesimi aceleyle susturdum. Haklı olabilirdi ama çok az haklıydı bence.

 

"Aşırı iyi görünüyor adam Eva kabul etsen iyi edersin." İç sesimin susması lazımdı.

 

Onları asla anlayamayacağımı düşünüyordum. En çok da karşısındaki adama ciddi bir şekilde konuşan mavi gözlerin sahibini. Saçları özenle taranıp şekillendirilmişti. Son derece şık ve kendinden emindi. Ona bakarken ağzının suları akan kadınları ben bile birkaç dakika içinde fark etmiştim onun fark etmemesi imkansızdı fakat hiç oralı olmuyor ve her ne konuşuluyorsa karşısındaki adamdan başka kimseye bakmıyordu.

 

Onun yanında ise ondan kalır yanı olmayan Akın son derece soğuk bir ifadeyle onları dinleyerek arada sakince dudaklarını kıpırdatarak konuşmaya dahil oluyordu

 

Bakışlarımı nedensizce Arsalın üstünden çekemezken kendime yapmam gereken şeyler olduğunu ve Mavi piçi yüzünden yemem gereken bir haltın olduğunu iyice hatırlattıktan sonra bakışlarımı Arsalın üzerinden çekecekken bir anda mavi gözleri sanki eliyle koymuş gibi siyah lenslerin gizlediği kızıl gözlerimi bulunca neden bilmiyorum ama bir anda olduğum yerde dona kaldım.

 

Ona bakan o kadar kadının hayran bakışları arasında nasıl tekte gözleri gözlerimi buldu anlam veremedim fakat sırtımdan aşağı inen garip ılıklık omurgamı titretti.

 

Tanımlamıştır değil mi?

 

Tek bir yüz hattımı bile bırakmaksızın makyajın altına gizlemişken o kızılını bile göremediği siyah gözlerimden beni tanıması imkansızdı.

 

Anlayamadım.

 

Ne bakışlarından ne de gözlerinden tenime esen soğuk rüzgarlarından beni tanıyıp tanımadığını anlayamadım.

 

Mümkün değildi zaten böyle bir şey.

 

Gözlerimin içine bakarak adama bir şeyler daha söyledi. Adam onu başıyla onaylandıktan sonra masalarından ayrıldı fakat Arsal gözlerini benden çekmeden yanındaki akına dudaklarını oynatarak bir şey dediğinde Akının kaşları hafifçe çatıldı.

 

"Biraz daha aval aval adamın suratına bakmaya devam edersen tanıyacağı yoksa bile tanıyacak salak kız, gitsene!" İç sesimin çileden çıkan haklı sesiyle kendime gelip bu sefer gerçekten kulis olduğunu düşündüğüm Mavi'nin tarif ettiği o odaya doğru adımlarımı hızlandırdım fakat sırtımda hissettim bakışların ağırlığı içimde garip bir his oluşturuyordu.

 

Kapının önündeki kadın beni görür görmez "Nihayet gelebildiniz Madam Hanım"

 

"Başlayacağım şimdi madamına da makamına da." Diye homurdandığımda

"Bir şey mi dediniz?" Dedi Kadın kibarca anlamadığını belli ederek.

 

"Hayır." Gözlerimi devirmemek için üstün bir çaba sarf ediyordum. Kulise girip boş boş etrafa baktığımda geniş bir masasının üzerinde duran şarkının sözlerinin olduğu sayfayı inceledim. Kesinlikle bilmediğim bir şarkıydı ama sözlerine bakılırsa slow da değildi. Neyse yapacaktık artık ortaya karışık bir şey.

 

Köşede olan minik bir çekmeceyi açıp içinden bir kalem alıp, istediğim kendi söyleyeceğim şarkının notalarını yazdım. Sözlerini bildiğim için notaları arkamda çalacak olan guruba verecektim.

 

Buraya gelecek olan kadını tanımadıkları için işim daha kolaydı. Sadece fotoğraftan tanıyorlarmış.

Her şey piç Mavi'nin istediği gibi gidiyordu. Ağzının ucuyla söylediği kadarıyla burada bir adamın peşindeler. Bana fazla bilgi vermek istemediğini her halinden anlamıştım, üstünde durmadım. Neticede benim ilgi alanım dışıydı.

 

Çıkıp beni bekleyen kadının eşliğinde sahneye gitmek için kapıyı açtığımda bir anda arkadan da aynı anda açan kişinin baskısı daha kuvvetli geldi ve ben daha ne olduğunu anlamadan bir adan açılan kapı ve çıkmak için adımladığım kapıya yaslanan sırtımla dudaklarım şaşkınca aralandı.

 

Daha da şaşırmamı sağlayan şey ise karşımda bana öfkeden delirmiş gibi bakan adam olmuştu.

 

Arsal Karahan karşımdaydı.

 

Oyun oynamaya gerek yoktu. Çünkü beni tanımıştı. Nasıl yapmıştı bilmiyorum ama arkasına saklandığım maskeden bile tanımıştı beni manyak herif. İmkansızdı bu!

 

"Burada ne halt ediyorsun şeytanın kızı." Dedi dişlerini sıkarak. Kendime engel olamayarak bir kere daha şaşırdım.

 

"Nasıl tanıdın?" Dedim boş bulunup şaşkınlığımı sesime yansıtarak. Normalde kendimi kontrol edebilen bir insandım ama şu an ne sesimi ne de ifademi kontrol edebilmiş sayılmazdım.

 

Aceleyle ifadeni toparladım fakat o çoktan okumuştu yüzümden okuması gerekenleri

 

"Kanın izlerini taşıyan kızıl gözlerinin ağırlığını saklayamayan şu siktiğimin lenslerini çıkart." Dedi nefretle. Gözlerimden mi nefret etmişti yoksa siyah lenslerden mi emin değildim.

 

"Bu mümkün değil kralın oğlu." Dedim başımı iki tarafa sallayarak. "Üzerime takip cihazı ya da ne bok olduğunu bilmediğim bir büyü yaptıysan eğer çok fena-" sözümü sertçe böldü.

 

"Kan kırmızısı gözlerin varken mi!" Dedi bir anda ama der demez dilini ısırdığını gördüm.

 

Beni tanıması için büyüye veya başka bir şeye ihtiyaç duymadığını mı ima ediyordu?

 

O kimdi ki beni bu kadar iyi tanısın?

 

"Tekrar soruyorum şeytan soyu, neden buradasın!"

 

"Vallaha biz köyden geliyorduk arabemle birden teröristler önümü kesti Dedi 'Dağa geleceksin' Ben dedim gelmiyorum o Dedi geleceksin mecbur kaldım gittim. Dağa gittim keleşi verdi elime Dedi 'çatışacaksın' Ben dedim çatışmıyorum o Dedi çatışacaksın mecbur kaldım çatıştım. Valla tam o esnada bir bom-"

 

"Ne anlatıyorsun kızım sen?" Dedi öfkeden kuduran sesi daha da yükselirken. Zevkten dört köşeydim şu an. Bu adamı sinirlendirmek inanılmaz bir tatmin duygusu veriyordu bana saçma bir şekilde.

 

"Sizin burda hiç mi tiktok Instagram yok amına koyayım nasıl yaşıyorsunuz?" Dedim konuyla alakasızca. Biraz daha devam edersem beni buraya gömeceği kesindi ama yüzünün aldığı şekil görülmeye değer.

 

"Evaa!"

 

"Nee?" Dedim onun hayvan gibi böğürmesinin aksine, bir anda aramızda olan o iki adımı öyle hızlı kapattı ki öfkeyle, ben daha ne olduğunu anlamadan Arsal burnumun dibinde bitti. Normalde geri adım atmayan ben sırtımı daha da kapıya yasladım ama kaçacak alanım yoktu.

 

Burnumun dibinde olan yüzüne şaşkınca bakmamak için verdiğim çaba yüzünden dilim boğazıma kaçacaktı. Etrafımı saran kokusu beni ele geçirirken öfkeden deliye dönen mavilikleri siyah lenslerin gizlediği kızıllarıma kilitledi. Yakınlığı aniden olduğundan mı bilmiyorum ama kalbim ritmini değiştirdiğinde kaşlarım çatıldı. Elini kapının iki tarafına dayayıp üzerime doğru eğildiğinde yutkunmamak için zor tuttum kendimi. Ne yapıyordu bu adam?

 

Ben ne yapıyordum asıl?

 

Bu tepkiler de neyin nesiydi.

 

Yüzüme bakan maviliklerinden geçen hoşnutsuzluğu anlayamadım ama öfkesi yerindeydi. Bu adam niye fitil gibi geziyordu sürekli.

 

"Burada ne halt ettiğini söyle ve gidip şu makyajını temizle. Gözlerindeki sikik şeyleri de çıkart." Dediğinde hoşnutsuzluğunun nedenini anlamış oldum.

 

"Bana emir vermeye bir son ver artık!" Dedim yakınlığımızı unutup başımı diktiğimde bir anda burunlarımız birbirine çarptı ve Arsalın öfkesi anlık olarak maviliklerinden dağılırken anlayamadığım bir duygu yer edindi bakışlarına. Ben ise yaptığım şeyin şaşkınlığıyla bu sefer seslice yutkundum. Birbirimize öfkeyle bakarken bu kadar iç içe girmeye gerek var mıydı vesselam. Kendimi geri çekmek istesem de kollarının kafesi buna izin vermiyordu.

 

"Mavi piçi ne dedi sana?" Dedi öfkesini dizginlemeye çalışırken.

 

"Bir herifin peşindeymişsiniz Elyesada şişenin dibinde kaldı, bende kalktım şarkı söyleyeceğim, sende halay çek istersen?"

 

"Ne demek şişenin içinde kaldı! Mavi onu çıkartacaktı?" Dedi son dediğimi duymazdan gelerek.

 

"Vallaha bilmiyorum kralın oğlu kız şişenin dibinde kaldı." Dedim dudağımı aşağı büzerek. Arsalın bakışları anlık büzdüğüm dudağım ve gözüm arasında gittiğinde artık sinirden gözlerini kapatıp başını tavana çevirip bir şeyler mırıldandı.

 

Sanırım sakinleşmek için kendi kendine küfürler ediyordu, anlayabiliyordum.

 

"Burada ne halt ettiğini söylemedin şeytanın kızı!"

 

"En son Narla beraber yanlışlıkla sandığın içine girdiğimizde kendimizi burda bulduk." Deyiverdim birden.

 

"Mavinin Asistanı da mı burada?" Dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle. Bunda haberi yoktu demek. Oysaki Nar benden daha uzun süredir salondaydı ve sonradan gelen o beni tek seferde görüp tanımıştı.

 

"Elyesa şişenin dibinde kaldı Nar da içerde kaldı, bende senin yüzünden burada kaldım bırak da gideyim hayranlarım beni bekler." Dedim bir şarkıcı havasıyla

 

"Gitmene izin vereceğimi sana düşündüren nedir?

 

"Bozulmak üzere olan planınız?" Dedim sakince. Bana bakan mavilikleri ateş saçarak biraz daha bana yaklaştı. Sol yatağımın yanına kadar yaklaştı fakat teni tenime değmedi ama değmiş kadar olmuştum çünkü etrafımı saran ısı ve beni çevreleyen kokusu işimi zorlaştırıyordu. Artı olarak göğsümü acıtacak kadar sert çarpan kalbime de anlam veremiyordum. Bir kaç saniye boyunca derim nefesleri kulağımdan boynuma aktı boynumdan ise omur iliğime kadar bir ısı yarattı. Sebebini anlayamadım bir şekilde konuşamıyor sadece öylece bekliyordum.

 

Birkaç dakika sonra Arsal ellerini yandan çekip birkaç adım geri çekildi öfkeyle. Tam ağzını açmış bir şeyler söyleyecekti ki üstümdeki kırmızı elbiseyi yeni fark etmiş gibi bakışları üstümde kaldı. Evet bugün adamı şoka sokma kotamı aşmıştım.

 

İlk önce uzun bacaklarımı sonra da elbisenin belimdeki kıvrımına kadar hiçbir şekilde saklama gereği duymadan yavaş yavaş baktı. Bakışları değişir gibi oldu ama buna bile izin vermedi görmeme. Duygusuz piç.

Göğsümün çatalına kadar dekolte veren straplez elbiseyi izlerken bakışlarından okuyabildiğim tek duygu hala öfkeydi ama şu an kat be kat artmış gibiydi.

 

"Sikeceğim seni Mavi." Dedi ilk önce sessizce sonra eli kulağına doğru gitti ve Mavinin bana verdiği cihaz onda da vardı ve ona "Bu iş bitsin seni feriştahını sikeceğim Mavi." Bakışları tekrardan gözlerime tırmandığında dişlerini sıktığını görebiliyordum. "Sana kulaklık verdi mi!" Dedi yine öfkeyle.

 

"Biraz daha bana sesini yükseltmeye devam edersen desibeline ben ayar veririm Karahan bu bir. İkinci olarak ta verdi, insan gibi söylersen ölür müsün?"

 

"Nerde?" Dedi bu sefer daha sakin şekilde. Ama asla sakin olmadığı belli oluyordu. Hiç çekinmeden elimi göğsüme doğru götürdüğüm yüzünde bugüne kadar ilk defa rastladığım bir şaşkınlıkla bana bakakaldı. Evet ifadesi çözülemez prensimiz bana şokla baktı. Adamın ketum ifadesini sikip atmıştım bu gün helal olsun bana.

 

"Ne?" Dedim umursamazca.

 

"Kulaklık orada mı?" Dedi şaşkınlığını attığı sesiyle.

 

"Evet ne olmuş? Sende yok mu?" Bir an bakışları kendi olmayan göğüslerine inecek sandım ama bunu son anda durdurdu.

 

Zaten straplez olduğu için zorlanmadan kulaklığı sıkıştırdığım yerden çıkardığımda bakışları garip bir hal aldı ama umursamadan kulaklığı taktığımda Elyesanın bağırma sesiyle yüzümü buruşturdum.

 

"Bazen Akın mı daha salak yoksa mavi mi karar veremiyorum! Geri zekalılaaar." İlk defa şu kıza katılıyordum.

 

Akın'ın sesi geldi devamında "Elya şişenin içinde otur işte bize bağırmak yerine."

 

"Akın şu an şarapların arasındayım farkında mısın?"

 

"Elyesa Hanım çok özür dilerim Mavi hekimim şişeyi fark edilmeyecek bir yere koy dediği için oraya koydum." Diyen Nar'ın masum sesine neredeyse gülecektim.

 

"Arsal neredesin oğlu-" salak Mavi Nar'ın olduğunu unuttuğu için cümleyi şu şekilde değiştirdi "Yani efendim neredesiniz o şeytanı bulamazsınız görsem ben bile tanımam şu an." Kaşlarımı çattım.

 

"Sarı çıyan seni o garson önlüğüyle boğarım. Ayrıca buldu prensin de beni"

 

"Nasıl buldu be?" Dedi Nar anlık bir şaşkınlıkla boş bulunup "Yani pardon nasıl buldu efendimiz prensimiz." Kekeleyerek düzeltmesine göz devirdim.

 

"Bilmiyorum kokumdan buldu sanırım it cinsi olabili-"

 

"Evaaa!" Diye beni uyaran adama ters ters baktım.

 

"Ne Eva? Beni doğuran anam tanımaz bu kılıkta." Dedim sinirimi belli etmemeye çalışarak. Makyajım da kızıllarımı arkasına sakladığım lenslerimde kaliteliydi. Anlardım ben. Ama bu herif beni nasıl tanıdı onu bir türlü anlamıyordum.

 

"Arsal artık masaya gelmelisin. Dikkat çekeceğiz." Dedi Akın.

 

Arsal Akına cevap verme gereği duymadan kulaklığını çıkarıp avucunun içine aldı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken birkaç adımda tekrardan dibimde biten adama şaşkınca bakmak yerine düz bir ifade takınarak baktım bu kez. Kulağımdaki elini hızlıca kulağıma getirip kulaklığı aynı şekil avuçları içine aldı. "Ne yapıyorsun?" Diyecek oldum fakat nefesi boynuma değecek kadar yine yaklaştığında kelimeler boğazıma tıkanıp kaldı.

 

Aralık kalan dudaklarımla karşıya bakarken onun dudakları kulağımın yanında durdu. Bir an nefes almak bile imkansız sandım yakınlığından. Rahatsız edici değildi. Kötü olan da buydu ya. Rahatsız hissetmemem...

 

"Gözlerini istediğin karanlığın ardına istediğin maskenin arkasına gizle yine de kan kanı çeker Eva. Ve o kanlarını hiçbir zaman benden gizleyemezsin." Ben karşıya bakakalmışken Arsal kulaklığı elime verip dışarıya çıktı. Ben birkaç dakika boyunca duvara boş boş baka kaldım.

 

Ne demekti bu şimdi! Düşünme Eva düşünme.

 

Kulaklığı tekrar kulağıma takıp ne ara yere düştüğünü bile anlayamadığım notaları alıp dışarıya çıktım. Arkamda Madam Madam diye dolaşan kadına notaları orkestraya vermesini söyleyip sahneye adımlayacakken garsonlardan birisi gelip nazikçe arkamdan omuzuma dürttü.

 

Cevap vermeden ne oldu dercesine baktım. Garson bir anlık bu odun davranışımı yadırgayıp bana masum masum baktığında yüzümdeki bıkkın ve insanlara tahammülüm yok ifademi silip yerine sahte olduğu on metre öteden belli olan bir gülümseme yerleştirdim.

 

"Efendim?"

 

"Madam Hanım, Mevza efendimiz sizi beş dakika da olsa masasında görmek istediğini söyledi. Şu masadalar." Diyen garsonun bana gösterdiği masa direkt Arsal ve Akının olduğu masaydı fakat sonradan ek olarak aralarına katılmış olan üç herif daha vardı. Birinin ise bakışları benim üstümdeydi ama kendilerini katiyen tanımıyordum.

 

Gözlerim Arsal ve Akın arasında gidip geldiğimde Akın çaktırmadan elini ağzına götürüp "Eva sakın gelme." Dedi ama bakışları bende değil Arsaldaydı. Onun mavi gözleri ifadesiz bakarken karşıdaki adama, yumruğunu masanın altından sıktığını gördüm.

 

O an tamam dedim. Yani bana bir şeyi yapma diyorlarsa kesinlikle yapacaktım. Huyum kurusundu.

 

Zaten başıma ne geliyorsa bu huyum yüzünde geliyordu ya. Salına salına Arsal ve asla tanımadığım o adamların masasına giderken daha bana bakmadan ne bok yediğimi bilen Arsalın anlık olarak gözünün seğirdiğini gördüm ama çok kısa sürdü bu.

 

"Şuraya geldin geleli bir kere bir insan sözü dinledin mi hiç kızıl şeytan?" Dedi Mavi hayretle "Ölür müsün amına koyayım bir kere de he desen dediğimize, ama yok."

 

Kulaklıktan Elyesanın hoşnutsuz homurtuları ve Mavinin küfürleri duyuldu. Masalarına gideceğimi sanan adamların gözü bende iken ben yönümü değiştirip Nar'ın gitti yöne dönüp peşinden gittim. Az önce boşları masaya bırakan Nar tahminimce lavaboya gidiyordu ve geldiğimden beri Nar'ı markajı altına almış olan adam da aynı şekil Nar'ın peşinden gitmek için ayarlanmıştı. Hatta gidiyordu.

 

Sakin adımlarım Nar'ı ve peşinden giden adamı takip etti. İçimden umarım davet alanındaki lavaboya gidersin Nar diye düşünsem de gözlemlediğim kadarıyla kalabalıkta kasılıp gerilen Nar zannımca yalnız ve sakin kalabileceği bir yer arıyordu ama izlendiğinin farkı da bile değildi.

 

Hep böyle olmaz mı zaten?

 

Kadın istemez takip edilir, hayır der zorla alıkoyulur ama hiçbir zaman ne düşündüğü veya arzusu umursanmaz, çünkü karşıdaki piç istiyordur ve kadının düşünceleri onun için önemli değildir

 

Nerde peki adalet, nerde insanlık?

 

Bu yüzden her zaman kendi adaletimi kendim yaratırdım. Babam bir hukukçu, ülkece ün salmış bir savcıydı fakat kızıyla hiçbir zaman adalet anlayışları uyuşmuyordu.

 

Nar beni yanıltmayarak yalnız kalmak için bir üst katın en köşesinde olduğunu düşündüğüm tuvaletin olduğu tarafa doğru döndüğünde buraya daha önce de geldiği kanısına vardım.

 

Adamda Nar'ın peşinden ilerledi ve Nar kapıyı kapattığı gibi arkasından girip kapıyı kilitledi.

 

"Kimsin sen!" Diyordu kulaklığımdaki Nar'ın sesi.

 

"Tanışırız." Diyordu yılışık iğrenç bir ses.

 

"Kapıyı neden kilitledin, ne istiyorsun?"

 

"Nar bir sorun mu var?" Dedi Mavi ama Nar ona cevap veremezdi çünkü karşıdaki kişi cihazın olduğunu anlardı. Ya da Nar korkudan cihazı bile unutmuştu.

 

"Bırak beni bırak ne istiyorsun pislik herif bırakk!" Kapının önüne geldiğimde Akının ve Mavinin sesleri birbirine karışıyordu.

 

"Nar neredesin neler oluyor?" Akının sesindeki endişe görülmeyecek gibi değildi..

 

"Naar? Neredesin kızım Eva da yok ortalıkta neler oluyor?"

 

"Naar?"

 

"BIRAK KOLUMUUU BIRAKK." Etrafıma son bir bakış atım, geri geri adımladım ve tüm gücümle kapıya omuzla vurduğumda kapı gürültüyle açıldı fakat aşağıdaki ses yüksek olduğu için bizi duyan yoktu.

 

"Neler oluyor amına koyayım? Biri ses versin Nar? İyi misin?" Mavinin sesine kimse cevap vermedi.

 

"Eva nerede? Nar'a ne oldu? Birsi cevap versin bana." Elyesanın sesindeki endişe bana mı yoksa Nar'a mı bilmiyorum.

 

İçeriye girdiğimde duvarın köşesinde gözleri yaşlarla dolu olan Nar'ın kolunu tutmuş olan üstünde güya resmi bir kıyafet olan adama baktım.

 

Ve son damla Nar'ın yeşil gözlerinden akan yaş ve kolunu kıracak derecede sıkan elini görmemle oldu.

 

"Senin ecdadını sikerim piç kurusu sen kimin zorla kolunu tutuyorsun!" Aniden bağırarak üzerine yürüdüğüm adam olayın şaşkınlığından olsa gerek dona kaldı. Bir saniye bile düşünmeden ensesinden kavradığım adamı sürüyerek tuvalet mermerden yanına getirdiğim gibi yüzünü yukarıdan aşağı altın kaplama olduğunu düşündüğüm iki çubuk demirle sallandırılmış olan aynaya geçirmem bir oldu.

 

Adamın yüzünü saçından tutup arka arkaya aynaya çarptığım için ayna da gidip duvara çarpıyordu ve en sonunda kanlar içinde kalan adamın yüzünü bir kere daha sertçe aynaya çarptığımda bu sefer ayna parçalara ayrıldı ve elimin altındaki daha kim olduğunu bile bilmediğim adam bayılıp yere yığıldı.

Hepsi bir dakika içinde gerçekleşti ya da daha uzun bilmiyorum, kolumu tutup "yapma sakin ol," diyen Nar'ı bile duymamıştım öfkeden.

 

"Evaa, Eva dur lütfen." Dedi koluma yapışıp ağlayarak.

 

Bir anlıktı. Sadece bir anlık.

 

Adamı etkisiz hale getirecektim, evet orası cepteydi fakat beynini duvara sıçrayacak kadar gözümün döneceğini düşünmemiştim.

 

Bu aralar kendimi dizginlemekte oldukça zorlanır olmuştum. Elime birisini aldığım zaman ne mekan ne insanlar beni durdurmaya yetmiyordu. Ne ara böyle kontrolümü sağlayamaz olmuştum ben? Gözlerimi birkaç saniye kırpıştırdım.

 

Bir adama bir de korkuyla titreye titreye ağlayan Nar'a baktığımda kulağımda duyduğum uğultu yavaşça son buldu ve yerine Mavinin sesi geldi.

 

"Kızlar neredesiniz, cevap verin oğlum lan artık!" Hem kızlar hem oğlum kelimesini aynı cümlede kullanabilecek tek mal Maviydi.

 

"Nar neredesiniz Eva? Oraya geliyorum bana nerede olduğunuzu söyleyin?" Dedi Akın endişeyle ve daha da şaşırdığım o endişenin Elyesanın da sesinde olmasıydı.

 

"Eva bir şey söyler misin? Nar iyi misiniz cevap verin?"

 

Kendimi toparlayıp cevap veren ben oldum." Gelmenize gerek yok. Plana devam edin. Ufak bir pürüz vardı onu hallettim." Dedim sakince.

 

"Adamın izini duvara çıkardın ne ufağı?" Dedi Nar ağlamaya devam ederek.

 

"Tahminimden bira fazla sert vurmuş olabilirim ama hak etti. Ayrıca ağlamak yerine bana teşekkür mü etsen?"

 

"Gözümün önünde adamı linç ettin pardon hiç ettin ama yine de sana teşekkür-" Diyerek cümlesini gözlerini şaşkınca irileşerek duraklattı "O o öldü mü?"

 

Umursamaz bakışlarım kanlar içindeki adamı buldu, elime baktığımda elimde kan olmuştu. Hatta çıplak bacağıma bile sıçramıştı. Neyse ki elbise kırmızıydı da sırıtmıyordu. Asla bozuntuya vermeden elimi lavaboda yıkayıp bacaklarımı kandan arındırdım. Peçeteye elimi sildikten sonra da çöpe attığımda Nar bu halime şaşkınca bakıyordu.

 

"Ne?" Dedim.

 

"Bişey söylesene? Baksana ölmüş mü?"

 

"Lan adam mu öldürdünüz siz?" Dedi Mavi aynı şaşkınlıkla. Arsal ve Akından da ses geliyordu fakat onların konuşması bizimle değil karşılarındaki heriflereydi ama Mavi bunu dediğinde İkisinin de bir anlık duraksadığını tanımadığım bir adamın Akına "Evet Akın tapınak da ki fikrinden bahsediyordun?" Demesinden anladım.

 

Akın ise bir anlık dikkatini bize verdiği için adama boş bulunup "Tapınak?" Dedi. Mavi zıvanadan çıktı

 

"Tapınaktaki seks gecesiyle ilgili fikirlerini soruyor Akın! Nasıl geçti detayları falan versene! Akın mal mısın adam tapınağın toplantısından bahsediyor konuşsana!" Mavinin homurtusuyla cümlesini toparlayıp çaktırmadan devam etti Akın.

 

"Garson bey bakar mısınız? "Diye yüksek bir ses duyuldu Mavinin tarafından ama Mavi Akına mal demişti fakat kendisi mal bir an bizi unutup "Ebenin amına mı?"Diye homurdandı.

 

"Geri zekalı git de adama baksana!" Diye söylendi Elyesa.

 

"Senin Tuzun kuru tabi Elyesa Hanım konuş ancak oradan." Homurtusunda memnuniyetsizlik akıyordu.

 

"Eva?" Dedi Nar tekrardan korkuyla. Gözlerimi devirirken adamın yanına gidip eğilip nabzına baktım.

 

Adama olan bakışları hem tiksinç hem de nefret vardı fakat birisini öldürmek gibi bir yükün altına girmekten korkuluğu için umutla bakıyordu bana. Oysa ölse bile bunun sorumlusu kendisi değildi.

 

"Yarın öyle namazına müteakiben cenazesini puştlar mezarlığına kaldırılabilir." Dediğimde Nar dehşetle.

 

"Öldü mü?" Dedi.

 

"Beyefendi ne istediğinizi tam olarak anlayamadım?" Diyen Mavinin sesi ve "Bunu yapacağımız toplantıda daha detaylı konuşalım." Diyen Arsalın sesi birbirine girmişti.

 

"Maalesef." Dedim ama bunu ölmediği için üzülerek demiştim fakat eksik anlatımım yüzünden Nar öldüğü için maalesef dediğimi sandı ve yerinde çırpınıp "Aman tanrım katil olduk. Aman tanrımmm. Bir bu kalmıştı yapmadığım katilden oldum."

 

"Kimi öldürdünüz be?" Dedi Elyesa

 

"Nar-" Dedim ama o adama bakıp

 

"Tamam oksijen israfıydı da bozuk kanı elime bulaşmasa da olurdu. Katil de oldum."

 

"Nar bir dinler mi-"

 

"Hep hekimim yüzünden beni buraya sürüklemeseydi katil de olmazdım." Salya sümük ağlaması şiddetlendi.

 

"Nar-"

 

"Ben zaten ne bok anlarım plandan garsonluktan ama katil oldum." Diye göz yaşlarına boğulan kızın kafasına bir tane geçirdim.

 

"Ölmedi diyeceğim şurada on dakikadır lafı ağzıma tıkıyorsun, Ölmedi Ölmedi." Dedim en sonunda şükür.

 

"Gerçekten mi?"

 

"Yok ruhu öteki tarafı bir ziyaret edip gelecekmiş, Nar sen salak mısın?"

 

"Kızlar her neredeyseniz çıkın oradan. Eva senin sahneye gelmen lazım daha fazla insanları bekletirsen dikkat çekersin." Dedi Akın.

 

"Beyefendi siz beni çok yanlış anladınız." Mavinin sesi bastırmaya çalıştığı bir öfkeyle geliyordu ama Nar'a laf anlatmaya çalıştığım için olayı dinlememiştim.

 

"Sürekli sizi izledim. Neden anlamıyorsunuz beni?" Dedi adam nazikçe.

 

"Ama gerçekten-"

 

"Sadece birer kadeh içki içelim." Diyen adamın sesiyle Narla birbirimize baktık ve aynı anda kahkahayı bastık.

 

"İşimin başındayım Beyefendi sizi reddetmek zorundayım." Diye nazikçe çevirmeye çalıştı Mavi ama adam ısrarcıydı.

 

"Sadece birer kadeh. Benimle geldiğini açıklarım ben onlara. İşin açısından sıkıntı olmaz." Dedi adam

 

"Sizin de nereye geleceğim ki?" Diye bir anda lap diye söyleyen Mavi sessiz sessiz kendisine küfür etti, karşıdaki adam değil de kulaklığı takan biz bunu çok net duymuştuk. Narla daha çok kahkaha attık. Durumumuz taktire şayandı.

 

Bir adet sapık yaralımız, iki plan delisi işkolik, iki sapığın canına kast eden birisi korkak diğeri dünya yansa umursamayan, bir şişenin içinde kalmış çirkef ve son olarak çıkma teklif alan bir sarı.

 

Mükemmel gurup mükemmel uyum. Yani yirmi yıllık birikimimle bu gurup şaka mı diyorum bana kimse aksini söyletemez.

 

"Orası sürpriz olsun." Dedi adam hınzır bir sesle.

 

"İşimin ödemesini önden aldım beyefendi. Böyle bir şey söz konusu değil. Kendinize dikkat edin. Gecenizin güzel geçmesi dileğiyle." Narla birbirimize bakmaya devam ettiğimizde Mavinin adamı nazikçe çevirmesini şaşırmıştık. Anlık sessizliğimizden şaşkınlığımızı anlayan Mavi.

 

"Ne var?" Dedi kabaca.

 

"Eva hadi artık." Dedi Akın. Narla birlikte lavabodan çıktığımızda Nar alışmış olduğum paniğiyle "Ya birsi oraya girerse? Ya adam orada kan kaybından ölürse ya da beyin kanaması geçirirse?" Arka arkaya söylediklerine karşılık kolundan tutup çekiştirdim.

 

"Nar zaten senin yüzünden tüm star havam yerle bir oldu, sus iki dakika." Dedim kabaca ama Nar'ın gözleri yine doldu. Bu kız niye böyle çok ağlıyordu?

 

"Adamın beni taciz etmesi benim suçum mu?" Dediğinde yürüyen adımlarım durdu. Öfkeyle Nar'a baktım.

 

"Senin tek suçun o piç kurusuna acıyor olman Nar. Beni daha fazla sinirlendirmek istemezsin, devam etme." Onu arkamda bırakıp yürümeye devam ettiğimde pıtı pıtı peşimden geliyordu.

 

Onun bir suçunun olmadığının farkındaydım. Güzle olmak güzel olduğu için herkes tarafından istenmek onun suçu olamazdı zaten. Asıl suçlu istemediğini bir türlü kabul edemeyen o orospu çocuklarınındı. Ne kadar çok canımız gitmişti. Sadece bir adamı istemediği için nefesi kesilen o kadar çok kadın vardı ki benim gözümde bunu normalleştirip suçu hafifleten herkes asıl suçlulardı. Nar yanıma yaklaşıp benimle birlikte yürümeye başladı. Davete inmeden önce merdivenden çıkan muhafızın birisini durdurdum.

 

"Katın sonunda bit lavabo var. Hamile olduğum için istifa ederek her yeri batırdım. Özel eşyalarımı da oraya bırakmak zorunda kaldım. Sahneden indikten sonra geleceğim tekrardan, ben gelene kadar kimseyi oraya göndermeyin lütfen." Dediğimde muhafız hamile olduğumu duyunca şaşırsa da hızlıca başını sallayıp beni onayladı.

 

"Emredersiniz Madam Hanım." Dedi. Merdivenden rahatça inmeye başladığımda kulağımdaki Elyesa şaşkınca konuştu. Nar ise alık alık yeşil gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu.

 

"Yalanda bir dünya markası olabilirsin."

 

"Yalan olduğunu kim söylemiş." Dediğimde bir anda kulağımda birinin boğazına bir şey kaçmış gibi öksürdüğünü duydum.

 

"Efendim iyi misiniz?" Dedi tanımadığım birisi.

 

"Efendim şu suyu için iyi gelir." Dedi Akın imalı bir öfkeyle Arsala, öfkesi banaydı. Kıkırdadım. Her halta inanmasalardı onlarda.

 

"İç iç efendisi, hazımsızlığa iyi gelir."

 

"Şu hayatta gale alıp taktığın tek bir şey bar mı acaba?" Dedi Nar hayretle.

 

"Ne desem yalan olur şimdi, boş ver sen bunları şimdi köşeye geç be beni izle sadece. Ablan star bebeğim." Diyerek adımlarımı sahneye yönelttiğimde büyük salonda ses yükseldi.

 

"Ve karşınızda gecemizin yıldızı Madam Mer!" Madam Mer de ben oluyordum bu arada.

 

Topuklularımın çıkardığı tıkırtının ahenkli sesiyle süzülerek sahneye çıktım ve tüm olmasa da çoğunun gözün üstümdeydi. İhtişamlı bir sandalye bırakmışlardı mikrofonun olduğu yere. Kırmızı elbisemle uyumlu zümrüt rengi taşlar vardı kenarlarında. Sakince benim için hazırlanmış olan sahnenin ne önünde ne de arkasında olan kısma ilerleyip kendime yabancı bir naziklikle oturup bacak bacak üstüne attığım ne kadar uzak olsa bile buradan belli olan Arsalın çatılan kaşlarını gördüm.

 

Bakışları benim ve üst üste attığım için elbisenin kısalığından dolayı ortaya serilen bacağındaydı. Umursamadım. Yukarıdan asılı olan mikrofonu dudaklarıma yaklaştırıp müziğin başlamasını bekledim. Ve şarkının sözleri kalbimden dudaklarıma vurdu çünkü ben aklını dinleyen birisi olarak şarkılarımı her zaman kalpten söylerdim.

 

"Il était brun, le teint basané

Le regard timide, les mains toutes abîmées

Il taillait la pierre, fils d'ouvier

Il en était fier, mais pourquoi vous riez?"

 

En sevdiğim ve söylemekten her zaman zevk aldığım bir şarkıydı. Ben şarkıya girer girmez üstümde olmayan gözler dahi herkes bana bakmaya başladı

 

"Non, ne le jugez pas

Vous qui ne connaissez pas

Les vertiges et le labeur

Vous êtes faussement heureux, vous troquez vos valeurs "

 

Kadının bana verdiği notalar ve şarkı Fransızca idi. Burada ismine ne diyorlar bilmiyordum ama tanıdığım bir dildi. Mavinin söylediğine göre bu Madam denilen kadın şarkılarını her zaman kendisi yazıyordu. Bu yüzden kendi dünyama ait bir şarkıyı söylemekte çekinmedim çünkü kimse tanımazdı.

 

"Lui, il est tout mon monde et bien plus que ça

Seule, je crie son nom quand vient le désarroi

Et puis tout s'effondre quand il n'est plus là

J'aimerais tellement lui dire mais je n'ose pas "

 

Bakışlarım buz gibi maviliklerle çarpışsa da şarkıyı söylemeye devam ettim. Gözlerine baka baka,

 

"Lui qui me fait

Tourner dans le vide, vide

Tourner dans le vide, vide

Tourner dans le vide, il me fait tourner

Dans le vide, vide, vide

Tourner, tourner dans le vide

Tourner dans le vide, il me fait tourner

 

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide "

 

Hiç çekinmeden gözleri gözlerimin içine bakıyor, gözleri bir şarkının sözlerini notalarda can bulduran dudaklarıma bir de siyah lensin sakladığı ama onun sanki kızıl gözlerime bakıyormuş gibi baktığı gözlerimde gidip geldi.

 

"Qui peut bien me dire ce qui est arrivé?

Depuis qu'il est parti, je n'ai pu me relever

Ce n'est plus qu'un souvenir, une larme du passé

Coincée dans mes yeux, qui ne veut plus s'en aller

 

Oh non, ne riez pas

Vous qui ne connaissez pas

Les vertiges et la douleur

Ils sont superficiels, ils ignorent tout du cœur "

 

Bir gariplik vardı.

 

Nasıl anlatsam, sanki herkes hipnoz olmuş gibi bana bakıp beni dinliyordu. Sesim güzeldi evet. Övündüğüm değil ama inkar da edebileceğim bir şey değildi, fakat herkesin gözlerinde garip bir şey vardı. Neler oluyordu?

 

"Lui, c'était tout mon monde et bien plus que ça

J'espère le revoir là-bas dans l'au-delà

Aidez-moi, tout s'effondre puisqu'il n'est plus là

Sais-tu mon bel amour, mon beau soldat

 

Que tu me fais

Tourner dans le vide, vide?

Tourner dans le vide, vide?

Tourner dans le vide, tu me fais tourner

Dans le vide, vide, vide

Tourner, tourner dans le vide

Tourner dans le vide, il me fait tourner"

 

Şarkıyı söylemeye devam ettim. En sevdiğim yerlerde her zamanki gibi tonumu yükseltip alçalttım fakat insanların bakışları hâlâ aynıydı.

 

İşini yapan garsonlar bile durmuş ayakta hipnoz olmuş gibi beni seyrediyordu. Elindeki bardağı tepsiye koymak için kaldırıp tepsiye koymak yerine bana bakan Maviden tut Yeşil gözleri irileşmiş şekilde karşısındaki kadının elinden bardağı almak için uzanan ama ne bardağı veren kadının ne de almak için kıpırdayan Nar'a kadar herkeste bir gariplik vardı. Akın bile sabahtan beri gözleriyle Nar'ı yoklarken şu an hiç kıpırdamadan bana bakıyordu.

 

Şarkının sözlerini söylemeye devam ettim.

 

"Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

 

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

 

Il me fait tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Il me fait tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Tourner dans le vide

Il me fait tourner...

Tourner dans le vide..."

 

Şarkı bitmişti fakat hâlâ herkes bana büyülenmiş gibi bakıyordu.

 

Şarkı bitti müzik sustu fakat hiç kimse ne yerinden kıpırdadı ne de bir ses çıkardı.

 

Sadece tek bir alkış sesi duyuldu. O kadar insan donmuş şekilde bana bakarken sadece birisi ayağa kalkıp beni alkışladı.

 

Arsal Karahan, ayağa kalkıp beni alkışladı ve bana doğru yürümeye başladı.

 

Güçlü adımları yeri titretirken aceleyle ayağa kalktım.

 

Neler oluyordu burada?

 

Neden kimse kıpırdamıyordu. Sanki insanlar nefes dahi almayı unutmuştu.

 

"Sesin.." Dedi Arsal bana doğru yaklaşırken, elimde olmadan bir adım geri attım fakat geri adım bana göre değildi. Üstümde sadece bir salon dolusu insanın neden donup kaldığı ile ilgili büyük bir şaşkınlık vardı.

 

"Neler oluyor?" Dedim bana doğru gelen adama bakarak. Adımları sert ve kendinden emindi. Tam karşımda durduğunda yavaşça üzerime doğru eğildi. Onunda gözleri diğerleri gibi değildi. Herkes hipnoz olmuş gibi bakarken Arsal Karahan bana ilk defa denk geldiğim şekilde bakıyordu.

 

Ne vardı bakışlarında?

 

Hayranlık, beğeni ya da suçlayıcılık?

 

Anlamadığım şekilde duyguların hepsini birbirine karıştırıp sunmuştu önüme ama hiçbirini saklama gereği duymuyordu.

 

Veya da saklayamıyor muydu?

 

"Arsal neler oluyor? Neden kimse kıpırdamıyor?" Dedim şaşkınca.

 

"Sesin yüceliği onları kendilerinden geçirdi, şeytanın kızı."

 

"Anlayamıyorum" Dedim. "Nasıl olur? Onlar neden hareket etmiyor?" Herkes donmuş bir şekilde öylece kalmış koca salonda tek nefes alan karşımdaki adam ve ben gibiydi.

 

"Neyini anlamadın hâlâ?" Dedi üzerime biraz daha eğilerek. Yüzlerimiz aynı hizaya geldiğinde bakışları tekrardan maviliklerindeki buzlarını yansıttı. Üşüdüm. Bunu nasıl başarıyordu bilmiyorum ama üşüdüm bakışlarındaki anlık soğukluktan.

 

"Sen şeytanın kızı, hiçbir büyünün sana bağışlanmadığı bu evrende sesinle kutsandın." Dediğinde yutkunuşum boğazıma takılı kaldı. Sıcak nefesi yüzüme tatlı bir rüzgar gibi vururken sadece ona baktım.

 

"Sen Eva Efnan, sesinle kutsanmışsın ama bunun farkında bile değilsin." Bakışları önce yüzümün her miliminde sonrada gerideki insanlara döndü.

 

"Ne olacak şimdi?"

 

"Etkin geçmeyecek lâl gülü, her şeyi bitir." Dedi, sesi dolu olan salonda yankılanıp kulaklarımda can buldu.

 

Lâl gülü...

 

"Anlamıyorum seni?" Dedim ne yapacağımı bilmez bir sesle. Ne söylediklerinden bir anlam çıkarabiliyordum Ne olanlardan.

 

"Az önce de şarkıda söylediğin gibi Eva. Her şey yıkılıyor, zaman boşlukta dönüyor. Durdur bunu."

 

"Ben yapamam." Dedim çünkü her şey birbirine girmişti sesler yine birbirine karışmış, ama ne nefes alan ne de kıpırdayan tek bir insan bile yoktu.

 

"Sen yaptın bunları az önce, şimdi sen durduracaksın." Dedi gözlerimin içine bakarak. Hayal miydi yoksa gerçek mi?

 

Peki ben? Şu an hayalin içinde düşle çevrelenmiş bir hapiste sıkışıp kalmış mıydım, yoksa gerçeğin içindeki beni görmüş müydüm.

 

Her şey durmuş ama devam ediyor gibiydi.

 

Zaman durmuş fakat akıyor gibiydi

 

İnsanlık susmuş yine de konuşuyor gibiydi

 

Ben ise karşımdaki adamla o sessiz gürültünün içinde sıkışıp kalmıştım.

 

Peki olan her ne ise durup zaman devam edecek miydi?

 

En önemlisi ben ne yapmıştım ki buna engel olacaktım?

 

 

●●

 

♡Bölüm sonu aşklarım♡

 

●●

 

Hemen sorulara geçiyorum yanıtlamadan kaçmayın sakın canlarım.😇

 

Sizce salonda ne oldu?

 

Eva ne yapmış olabilir?

 

Sizce Eva şimdi ne yapacak

 

Arsal Karahan hakkında ne düşünüyorsunuz

 

Mavi hakkındaki düşünceleriniz neler

 

Eslem ve akın hakkındaki düşünceleriniz neler

 

Evayı gözetleyen kız kim sizce?

 

Nar hakkında ne düşünüyorsunuz? (Ona da kıyamam ya bir anda olayların ortasına düşüveriyor jxsksksksk)

 

Şarkı_indila.

 

❤❤

 

Aşklarım uzun bir kaç haftadır ortalıkta yoktum evet ama hayatın yoğun akışı ve yapmam gereken sorumluluklar bölümleri sizlerle buluşturmamı yavaşlatıyor.

 

Moralim bu ara bozuk ve emek verdiğim bölümlerin oy oranı ve yorum oranı düşük olunca emeğim boşa gitmiş gibi hissediyorum.

 

Sizden ricam bölümleri okuduktan sonra oylamanız çünkü oy sınırı getirmek istemiyorum.

 

Hepinizi çok seviyor ve bir dahaki bölüme kadar sağlıkla kalmanızı diliyorum.💙

 

Çokça kalp

 

❤❤❤❤❤❤❤❤

 

 

Bölüm : 30.12.2024 02:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...