29. Bölüm

Alıntı mığğ

sadeceSU4
sadecesu4

 

..

 

♡♡♡

 

..

 

Günler olmuştu, haftalar olmuştu, aylar olmuştu...

 

Ayırmışlardı, her anı her saniyesi birlikte geçen Yosun ve kızılı ayırmışlardı.

 

Bizi kim ayırmıştı sahi?

 

Yalanlar mı? Gerçekler mi? Söylenenler mi? Duyulanlar mı?

 

Söylesene Toprak Eva'yı yosunundan kim ayırdı?

 

Kırık olan iki parmağım yüzünden iki elimde bileğime kadar morarmış, tüm eklemlerim işlevini yitirmek üzereymiş gibi vücudum tir tir titriyordu lakin ayakta kaldım.

 

Ne de olsa bunu öğretmemiş miydi bana?

 

Yosun gözleri ne zaman beni görse parlardı, bu öfkeden olurdu, genelde onu deli ederdim. Gülmekten olurdu, sürekli birbirimize şakalar yapardık. Şefkatten olurdu, birbirimizin sırtını sıvazlardık.

 

Ama ilk defa onun gözlerinde bana bakarken olan bir utanma, acı ve hüzün gördüm. Toprak Kırcalı şu an karşımdaydı. Etrafımız da askerler, komutanlar ve bildiğim tüm simalar vardı. Herkesin gözü neredeyse yere yığılmak üzere olan bendeydi lakin o sadece bir kaç saniye baktı gözlerime sonra başını eğdi. Toprak Kırcalı kanlar içinde ki vücuduma, acı içinde ki ruhuma bakmaya cesaret edemedi. Utandı.

 

"Yüzüme bakmayacak mısın dayı?" Sesim bile titrememişti çektiğim acıdan. Çok acıyordu... tarifi imkansız bir şekilde acıyordu. Bana yaramı, izimi, acımı gizlemeyi de o öğretmişti. Şimdi başını kaldırıp bana bakamayan dayım öğretmişti.

 

Tüm herkes kilitlenmiş belki de aylar sonra kavuşacak olan iki insanı merakla izliyorlardı.

 

Bana hasretle bakıyordu, bana hüzünle bakıyordu, bana daha önce benim yosunumun bakmadığı tüm gözlerle bakıyordu.

 

Sızladı. Ciğerim adeta delinir gibi sızım sızım sızladı. Bakışlarım nasıldı bilmiyordum ama onun yeşil gözleri üzerimde gezindikçe sanki kendi canı acır gibi yüzünü buruşturdu.

 

Elimde ki kırıklar, yüzümde ki yaralar, morarmaya yüz tutmuş kızarıklıklar, toz, kir pas... hepsine rağmen, acıyla zonklayan her karışıma rağmen ona bakarken hiçbir ifade oynamadı yüzümde.

 

İlk günlerde onu arayan Eva olsaydı koşar sarılırdı ona.

 

Aylar sonra gerçekleri öğrenen Eva olsa yine koşar sarılırdı ona.

 

Yıllar sonra bile tüm işkencelerin içinden çıkan Eva olsa yine ona sarılırdı.

 

Ama ben sarılmadım.

 

Ben ne o ilk günlerde ki Eva'ydım ne de aylar sonraki.

 

"Öğrenebilmiş miyim dayı" Dedim gülümseyerek. Yosun demedim, dilim varmadı... Acıyla kasıldı yüzünün her bir kası. "Askerin istediğin gibi yetişmiş mi?" Öyle bir sarsıldı ki, neredeyse gözleri dolacak sandım.

 

"Kızılım." Dedi can çekişen sesi.

 

"Boşuna öğretmemişsin bana kemiklerime kadar kırmayı." Kocaman bir gülümseme daha bahşettim ona. "Bak," Dedim iki kırık parmağımın cayır cayır yandığı ellerimi havaya kaldırarak. "Öğrettiğin gibi kırdım dayı, nasıl olmuş? Yapabilmiş miyim?" Dediğim de yosun yeşili gözlerinde ki ifadeyi görüyordum. Dağılıyordu, parçalanıyordu, ufalıyordu...

 

"Yapma.." Dedi kesik kesik. Oysa benim dayım hep net konuşur kendinden emin dururdu. Neden omuzları çöküktü?

 

“Ben bir şey yapmadım ki?” dedim tatlı tatlı. Sesim acı çekiyordu oysa; bas bas bağırıyordu, kanıyorum diye. Onun duyduğunu bile bile aynı şekilde konuşmaya devam ettim. “Ne öğretiysen onu yaptım. Sen, benim hayatımı korumam gerektiğini bildiğin için bana tüm bunları öğrettin; ama ben bu denli hayatta kalmam gerektiği için öğrendiğimi asla bilemedim, dayı.” Her konuşmamda titremediğini düşündüğüm sesim daha da zorlanıyordu güçlü çıkmak için. Ona ilerleyemedim, o da bana gelemedi; tıpkı şeytanımın bana gösterdiği gibi, uçurumun en ucundaydım. Bakışları pişmanlık ve acıyla kıvranıyordu. Durmadım. “Gerçekten annem ve babamla oturup bulduğunuz dahiyane çözümünüz bu muydu?” Güldüm, hatta kahkaha attım. “Biz bu kızı hayvan gibi eğitelim ama canımız gibi de sevelim; hem diğer dünyaya idmanlı olur hem de gerçekleri öğrendiğinde bize minnet duyar, onu bu seviyeye getirdiğimiz için. Bunu mu söylediniz?”

 

 

"Hayır, Kızıl hayır. Yanlış düşünüyorsun-"

 

"Kes sesini!" Diye belki de hayatımda ilk defa ciddi bir anlamda Toprak'a bağırdım.

 

 

“Bu sefer sen susacaksın, ben konuşacağım, duydun mu beni? Annem susacak, babam susacak ve ben konuşacağım! Benim hayatım hakkında nasıl benden izinsiz kararlar aldığınızı, benim tüm hayatımın yalandan ibaret olduğunu bana ne zaman söyleyecektiniz, Toprak!” Yüksek sesim uçurumun dibinde yankı yaptı. “İçimdeki beni delip geçen sıkıntıyı sana anlattıktan sonra mı? Ansızın bizi dünyamızdan çekip aldıklarından sonra mı? Babamın beni bir şık olarak görmeyişinden sonra mı, yoksa bilmediğim bu topraklarda sürgün yedikten sonra mı!” Boğazım parçalanırcasına bağırdım. “Beni burada öldürmeye kalktılar, seninle tehdit ettiler, bana senin acını hissettirdiler! Tüm bunlardan sonra mı? Yoksa it gibi zindan köşelerine atılıp, daha ömrümde görmediğim iki kızı kurtarmam için alnıma namluyu dayadıklarında mı? Tüm ülkede sürtük olarak bilinip, şeytan olarak anıldıktan sonra mı? Ne zaman, Toprak. Ne zaman! KONUŞSANA!” Nefes dahi almadım; alacağım soluğu bile haram kılmışlardı.

 

“Hiçbir şey bilmiyordum ben! Burada ne işim var, siz ne yaptınız, ben ne yaptım? Herkesin öfkesi benim üstümde ama benim tek yaptığım, neden burada olduğumu dahi anlayamamak oldu.” Her kelimemde daha da omuzları düştü. Her harfin altında adeta ezildi. Bacaklarına kadar acıyla titredi ama benim gözlerimde ifade dahi yoktu.

 

Hesap sorarken, öfkemi kusarken bile bir ifade edinmeyi unutmuştum. Öyle ki, hissizleştirilmiştim. “Özür dilerim Eva’m, özür dilerim.” Yosun gözlerinden süzülen yaşlar bir bir elmacıklarına düştü ama sanki benim kalbime damladı. Her şeye rağmen tek bir damla yaşı bile içimi yakıp kavurdu. Tüm yaptıklarına rağmen, ona bağlı olan bağı kopartıp atamadım, kesemedim, sökemedim! Gitmedi, gitmedi! Beni ben yapan, beni büyüten o iken, onun yerini içimden silip atamadım.

 

Titreyen dizleri büküldüğün de dizlerinin üzerinde çöktü. Tüm kalabalığın, herkesin önünde gözünden yaşlar akarak önümde diz çöküp boynunu eğdi. Omuzları sarsılarak karşımda tamamen yerle bir oldu.

 

Tüm işkencelere rağmen kimsenin önünde boyun eğmeyip diz çökmeyen Toprak Kırcalı tüm pişmanlığı ile önümde diz çökmüştü.

 

"Özür dilerim Eva’m, özür dilerim Kızılım, özür dilerim, özür dilerim, bilmiyorsun..." sona doğru sesi hırıltıdan kısıldı, ne dediğini anlayamadım. Tüm vücudum hayal kırıklığı ile yanıp kavruldu.

 

Bu şeytanımın rolü müydü yoksa hissettiğim bir sarsıntı mı...

 

"Benim tek yaptığım neydi biliyor musun? Sanki hiç canım yanmıyormuş gibi, kalbi olmayan, nefes almayan bir ceset gibi davranmak."

 

"Herkes beni güçlü sandı ama ben gün geçtikçe tükendim, herkes beni köpürüp çoğaldı sandı ama ben her gün daha da taşıp azaldım." Artık bağırıp çağırmanın bile bir anlamı yoktu gözümde.

 

Canımı vereceğimin değeri kalmadı nezdimde.

 

Dudakları aralandı, bir şeyler söylemek istedi ama ağzından tek kelime bile çıkmadı. Bana söyleyebileceği en ufak bir açıklama yok muydu?

 

O kadar hazırdım ki onun tarafından gelecek bir aydınlığa... ama yoktu, küçük bir ışık bile yakmadı ondan tarafa bakmam için.

 

Herkes ölüm sessizliğine boğulmuştu. Artık takasın gerçekleşmesi gerekiyordu.

 

Toprak Kırcalı’yı istiyorlardı, kardeşi ve diğer herkes onu istiyordu. Alsınlar o zaman...

 

Bu güne kadar ayrı kalmışlardı, birleşsinler...

 

..

 

Yakında bölüm gelecek gün veremiyorum maalesef.

 

Kendinize dikkat edin

 

Seviliyorsunuz.

 

Çokça kalp❤️❤️❤️❤️

 

 

Bölüm : 02.11.2025 03:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...