
@hav7n9_09 adlı kullanıcıya ithaf edilmiştir.
GÜNEŞİN ÇOCUKLARI
24.12.2024
7. BÖLÜM
EMİR KALBE İŞLER Mİ?
"Dağda da ben vardım. Yerde de ben varım. Kafanı kaldırıp semaya göz diksen, orada da ben olurum..."
🚬
Hayal... Beş harflik kısa bir kelime. Peki anlamı ne? Başkası için bu nedir bilmem ama benim için hayal demek üniforma demekti. Omzunda taşıdığım bir arma, üniformamı süsleyen bir bayraktı. Hayal demek, asker olmak demekti. Hayalim demek yüzbaşı Güneş Erna Baydemir demekti.
Ama ben hayallerimi bir ameliyat masasında belki de bir hastane odasında kaybetmiştim. Acizdim. Nerede kaybolduğumu bile bilemeyecek kadar acizdim.
Bir hastane odasında bembeyaz bir yatakta tüm siyahlığımla uzanıyordum. Herhangi biriyle konuşmamıştım. Demir Han'la konuşmamızın üzerinden yaklaşık on iki gün geçmişti. Hemşirelerin uyumam için iğne yaptıkları serumları derimden söküp atmıştım.
Demir Han çıkışımı yapacağını ama beş gün daha beklememi istemişti. Direnmedim bu isteğine çünkü ne yapacağımı veya buradan çıktıktan sonra nereye gideceğimi bilmiyordum. Bu beş günde kimsenin yanıma gelmesine izin vermemiştim. Zaten ben uyanıkken girmeye çalışan olmamıştı.
Onlar geldiğindeyse ben uyuyor gibi yaptığım için kimseyle konuşmamıştım. Konuşmak istemiyordum ve onlarda bunun farkındalardı. Beni uyanık sandıkları anlarda girmemelerinin sebebi korkuyor olmalarıydı çünkü bana hesap vermekten korkuyorlardı. Bekledikleri gibi olmasada evet, onlara soracak bir hesabım vardı.
Yavaşça çalınan kapı ile yerimde dikleştim. Oda neredeyse 1+1 ev büyüklüğünde olduğu için gelen kişinin adım sesini duymak veya görmeye çalışmak benim için zordu, çünkü hareketlerim kısıtlıydı. Yinede gelen kişinin hemşire veya nöbetçi doktor olduğunu anlamak zor değildi.
Gel deme zahmetine girmek yerine sessizce beklediğim için kapı usulca açıldı ve tıpkı beklediğim gibi bir hemşire girdi içeriye. Bana yolladığı tebessümü görmezden gelirken başımla selam verdim. "Günaydın, bugün nasıl hissediyorsun?" Açtığı kapıya doğru yavaşça eğildiğimde Gökalp'in başını görebildim ama beni fark etmesiyle hemen geri çekildi.
Kaşlarım çatıldı. Onlar hala hastanede miydi? Görev yok muydu?
Hemşire nereye baktığımı anlamış olacak ki gülümseyerek kapıyı kapattı ve yanıma geldi. " Her gün burada sizinkiler. Ablam ablam diye hastaneyi birbirine kattılar. Bugün onlarla konuşmayı düşünüyor musunuz?"
Elindeki şırıngayı hala koluma bağlı olan seruma doğru yaklaştırdığında "Umarım sakinleştirici değildir çünkü uyumayacağım"dedim sert bir sesle. Ama o bu dediğime güldü.
"Demir Han bey size sakinleştirici vermemizi yasakladı." Kaşlarım çatılırken "O nedenmiş?"diye sordum." Her gün hastanenin bahçesinden serum torbası toplamak istemediğini söyledi. Ayrıca odanızdaki bitkiler saksı diplerine boşalttığınız sakinleştirici ilaçlar yüzünde solmak üzere. Onları da odadan çıkarıp hayatlarını kurtarmamı tembihledi."
"İyi yapmış. Giderken al o çiçekleri. Ayrıca Demir Han beyiniz eğer sıkılıyorsa bence elini çabuk tutup o beş günü kısaltsın."
"En azından kendinizi biraz olsun toparlayabilmeniz için bu beş gün şart. Onuda anlayın lütfen." Serumla işi bittiğinde ayak ucumda ki masada duran dosyaya doğru yürüdü. "Kardeşlerinizi görmeyi düşünüyor musunuz?" derken cevabı yüzümde arar gibi bana bakıyordu. "Neden?"derken tek kaşımı kaldırmış bakışlarını aynen iade ediyordum.
Gayet sevecen ve sıcakkanlı bir kadındı hemşire. Ama benim soğukluğum onun sıcaklığını bile bir hiçe çevirebiliyordu. "Kendiniz için değilse bile hemşireler için onlarla konuşmalısınız. Üzgünüm ama hepsi topluca kapının önünde uyuyor geceleri ve hemşirelerle hastalar bu durumdan hiç memnun değil. Her saniye bu kattalar. Sessiz olduğunu düşündükleri kavgalarda bunun cabası. Eğer böyle devam ederse kattaki her bir odada biri yatacak gibi duruyor." Kısa bir duraksamanın ardından"Tabii hasta olarak "diye de ekledi.
Elinde ki dosyaya birşeyler kararlarken bir yandan da alttan olduğunu düşündüğü gözlerle bana bakıyordu. "İşinize karışmak istemem ama bence onları dinlemelisiniz. Aylardır sesinizi duyabilmek için kendilerini yiyip bitirdiler. Bunu hak ediyorlar." Odadan çıkmak yerine her gün Demir Han'ın inatla oturup kalkmadığı koltuğa oturduğunda kaşlarımı çattım."Hastaneye ilk geldiğiniz günü duymak ister misiniz?"
Hemşirenin hevesi yüzünden okunuyordu ama cevap vermedim. Dinlemek istemiyordum. Merak ettiğim de söylenemezdi. İlgisiz olduğumu anlaması için başımı çevirdim ama o odadan çıkmak yerine tekrar konuşmaya başladı.
"Hastaneye geldiğiniz gün büyük bir karmaşa vardı. Benim bu hastanede ki ilk günümdü. Ben üniformamı giyinip dışarı çıkmıştım ki hastane sizi getiren ambulansın siren sesiyle çalkalandı. Doktorlar bağırıp duruyorlardı. Demir Han bey aşırı panik olmuştu. Sizin geleceğiniz bildiği için önlemlerini almıştı önden. Ama ters giden birşeyler olduğunu öğrendiğinde alnından ter attı.Arkanızdan iki zırhlı askeri araç girdi hemen. İçinden 11 adam indi. Bende diğer herkes gibi sizin yanınıza koştum."
Elindeki dosyayı kapatıp tekrar masaya bıraktı." Ambulansta kalbiniz durmuş ama gayet zahmetli bir şekilde tekrar atmış kalbiniz. Demir Han beyin panik olma sebebini o an anladım. Sedyeyi içeri taşırken oradan oraya emirler yağdırıp duruyordu. Demir Han bey bu hastanenin baş hekimi bu arada biliyor muydunuz? "Cevap ister gibi bana baktığında göz devirip cama baktım.
"Herneyse. Sizden önce hastanede çalışmıyordu. Doktor ama aşırı zengin. Mesleğe maaşa falan ihtiyacı yok yani. Bu hastanede onların aslında. Siz geldikten sonra hastanede çalışmaya başladı. Ve asıl can alıcı nokta ne biliyor musunuz?"
Gözlerimi bir kez daha devirirken "İlgilenmiyorum."dedim hissiz bir şekilde. "Dört aydır tek hastası sizsiniz. Başka hasta kabul etmedi ve hala etmiyor."
"Ne yapayım yani? Tek hastası benim diye aşık falan mı olayım?"
Gözleri hızla açılırken"Öyle demek istemedim. Yanlış anladınız. Sadece aklıma geldi işte birden."dedi kendini savunarak. Susmaya niyeti olmadığını kendini toparlayıp konuşmaya devam etmesinden anlamıştım. Sanki o günü aklında tekrar canlandırıyor gibi gözlerini kısmış bana bakıyordu. "Timinizde ki askerlerin hepsi üniformalıydı. Üzerlerinde kan ve çamur vardı. Yüzleri gözleri toz toprak olmuştu. Helikopterden iner inmez hastaneye sizin yanınıza koşmuşlar. Diğer hastane parasal sebeplerden dolayı sizi hastaneden atmaya çalışmışlar."
Yüzünde ki sert ifadeden o insanları kınadığı belli oluyordu. "Hatta sizin arabanız ve evcil bir hayvanınız varmış. At mıydı?" Düşünür gibi bana baktığında yerimde dikleşerek "Azap nerede?" diye sordum. Kaşları çatılırken"O ne öyle?" dedi.
"Atım. Benim atım. Nerede Azap?! Meh-" Mehmet abiye seslenmek üzereyken araya girip beni susturdu.
"Dur,dur bir dakika! Evcil hayvanının ne olduğunu bilmiyorum ama Demir Han bey seni o hastaneden çıkardıktan sonra hayvanı ve arabanı onlardan geri aldı." Söyledikleriyle rahat bir nefes aldım. Demir Han ile konuşup onun nerede olduğunu öğrenebilirdim. Tekrar geriye yaslanırken yüzüme yine ilgisiz bir ifade takındım. Tepkimden çekinmiş gibiydi.
"Herneyse. Ben daha fazla sizi rahatsız etmeyeyim en iyisi."
"İyi olur."
Hemşirenin kalktığını sandalyeden çıkan seslerle anladım ama ona bakmadım. Adım sesleri odada yankılanırken kapıyı açtı. Ben tam çıktığını düşünürken o tekrar konuştu ve beni ikilemde bırakacak o kelimeleri söyledi.
"Bilmem sizin için bir şey ifade eder mi ama o gün askerler ailelerine gitmek yerine size geldiler. Kardeşleriniz herşeye rağmen ilk size geldi. Ablalarına. Bence kendinizi susturup biraz da onları dinlemelisiniz."
Kapının kapandığını duydum sonra. Onun açtığı kapı kapanmıştı ama benim içinde yeni bir kapı açılmıştı. Onları dinlemeli miydim? Yada ben susmalı mıydım? Bu halim onların hatası değildi ama onlar benim isteklerimi bir hiç olarak görmüşlerdi. Bu bana koyuyordu işte....
Derin bir nefes alırken daha fazla düşünmek istemediğim için gözlerimi kapatıp kendimi uyumaya zorladım. Eğer üstüne gidemiyorsam arkamı dönüp kaçardım.
Ve yine bunu yapıyordum.
Kaçıyorum...
Kendimden...
Kardeşlerimden...
En çokta gerçeklerden...
🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤
Yüzüme düşen su damlaları her defasında irkilmemi sağlarken aklımda binbir türlü düşünce kol geziyordu. Canım sıkkındı. Ne yapacağımı bilmiyordum ve bu beni köşeye sıkıştırmıştı. İlk defa ne yapacağımı bilmiyordum ve bu beni korkutuyordu.
Ben ilk defa başka birşey için korkuyordum.
Belki de ben ilk defa kendim için korkuyordum.
Tüm bu düşünce akışı beni daha fazla yıprattığı için suyu kapatıp ayağa kalktım. Aynadaki aksime ters bakışlar yollarken bedenimde ki izlere baktım kısaca. Bu izler yüzümde gurur dolu bir tebessümün peyda olmasını sağlamıştı.
Hepsi bana belirli görevlerden kalmaydı ve ben hepsinden gurur duyuyor, göğsümü kabartarak bedenimde taşıyordum.
Kıyafetleri hızlıca üzerime geçirip ıslak saçlarımı tişörtün içinden çıkardım. Saçlarımı kurutmak için havluya uzandığım elim havada kaldı. Kesilen su sesinden sonra odamda duyulan ayak sesleri nefesimi tutmamı sağlarken emin olmak için bekledim kısa bir an.
Odada biri vardı! Benim odamda biri vardı!
Elim hızlıca belime gitti ama aradığım orada yoktu. Beylik tabancam yanımda değildi. Kısık bir küfür savuruken kapıya doğru ağır adımlarla yaklaştım.
İçeride ki her kimse bir erkekti.
Elim yavaşça kapının kolunu buldu. İçeridekinin kim olduğunu bilmiyordum ve bu pekte hoş bir şey değildi. Üstelik odama böyle sinsi adımlarla girmesi de pek hayra alamet olamazdı.
Panik olmuştu. Adım seslerine bakılırsa orta boylu ama şişman bir adam olmalıydı. Dengesiz ve kararsız adımlarla gittiğinden çıkan sesin temposu bir değildi.
Köşeye bıraktığım havluyu tekrar elime alırken ellerimin arasında çevirip rahat bir pozisyona gelmesini sağladım. Hızla kapıyı açtığımda gördüklerimle olduğum yere çakılıp kaldım. Önümde bir adam vardı. Üzerinde doktor önlüğüyle.
Nasırlı ellerle mi? Hadi ama kimi kandırıyordu.
Ona doğru henüz bir adım atmıştım ki dedikleriyle tekrar durmak zorunda kaldım. "Dağda, arkanda adamlarınla bastığın yeri inletmek kolaydı yüzbaşı! Yiyorsa şimdi çık karşıma!" Gözlerim hızla merminin hedefini buldu.
Benim bir saat önce oturduğum koltukta siyah saçlı biri oturuyordu. Koltuğun etrafında benim eşyalarım ve önünde de benim terliklerim olduğu için içeri giren herhangi biri onun ben olduğumu sanabilirdi ama o ben değildim!
Kahretsin! O ben değildim çünkü o Demir Han'dı!
Demir Han sesi duyduğunda aceleyle kafasını kaldırdığında it soyu çoktan silahın emniyetini açıp elini tetiğe uzatmıştı. Havluyu tek elimle sıkıca kavrarken hızla öne atılıp silahı tutan elini havaya kaldırdım. Tekme atarak silahı ondan uzaklaştırabilirdim ama bir sivilin olduğu odaya karavana bir kurşun salamazdım. Demir Han panikle oturduğu koltuktan kalkarken elini tuttuğum adam önce Demir Han'a sonrada bana baktı. Ne düşündüğünü biliyordum çünkü herşey gözlerinden okunuyordu.
Korkuyordu. Benden ve yapabileceklerimden.
Belki de en çok yapacaklarımdan...
Korkmalıydı.
Yüzüm de muzır bir gülümseme peyda olurken "Yüz-" diyen adamın sözünü keserek "Aynen."dedim. "Ben." Vakit kaybetmeden yüzüne kafayı gömdüğümde yere düşmesine izin vermeden yakasından sıkıca tuttum. Silahı tutan elini geriye büktüğümde çıkan sesle Demir Han korkarak bana baktığında ben kırdığım elini bırakıp silahın düşmesine izin verdim.
İt soyu acıyla kıvranırken diğer elimle saçından tutup onu yüzüme bakmaya zorladım. Odadan sesler geliyordu ama umursamadım. Kim olduklarını anlamak zor değildi çünkü. Tim buradaydı. Hemşire ve doktorların birkaçını görebiliyordum. Açılan kapının ardında ki meraklı fısıltılarsa bunun cabasıydı.
Ellerimle çenesini sıkarken tırnaklarımın izlerini bıraktığımdan emin oldum. "Dağda da ben vardım. Yerde de ben varım. Kafanı kaldırıp semaya göz diksen, orada da ben olurum. Şüphe duyma bundan. Ben türküm it soyu. Sen bilmezsin ama bu bayrağın altında nefes alan herkesin yanındayım ben!" Kırdığım elini tekrar büküp yerine girmesini sağladım.
Ülkemin doktorlarına bu itle ilgilenerek vakit kaybettirmek istemezdim.
Acıyla bağırdığında bir kez daha gülümsedim. "Yeri inlettim mi bilemem ama sen benim ellerimde acıyla inliyorsun. Benim karşıma çıkacaksan ya öldür -" Tuttuğum bileğini sıkarak acı çekmesini izledim keyifle." Yada öl." Elimi çekmeden yüzüne attığım yumruk ve kasıklarına yediği sert tekmeyle odanın içinde savrulurken birkaç kadın doktor ve bugün odama gelen hemşire korkuyla çığlık atıp geriye kaçtı.
"Gökalp! Alın bu iti!" Diyen Eray'ı görmezden gelsemde göz ucuyla baktığımda Gökalp'in yerdeki adamın elini postallarıyla ezdiğini görmüştüm. Dudağımın kenarı kıvrılırken o ite daha fazla vurmadığım için neşem kaçmıştı.
Demir Han'a doğru yürürken onun gözleri çoktan bendeydi. Gözlerinden aynı anda birden geçip giden duygularla gülmek istesemde dudaklarımı dişleyerek bu isteğime engel oldum.
Hayranlık.
Korku.
Endişe.
Minnet.
Tüm bu duyguları tam şu anda Demir Han'ın gözlerinde görebiliyordum. "Korktun mu?" diye sorarken komidinin üzerinde ki plastik şişeyi ona uzattım. "Al. Soğuk su, iyi gelir."
Dalga mı geçiyorsun der gibi bana baktığında omuz silkip az önce ki adamın yattığı yeri gösterdim. "Seni öldürebilirdi. Daha dikkatli olmalısın." Kaşlarını çattı hemen. "Öldürmek istediği sendin."
"Ama öldüreceği sendin."
Sanki bunu yeni farketmiş gibi gözlerine derin bir korku çöktüğünde yutkundu. "Yani az kalsın-"
"Aynen, az kalsın bok yoluna gidiyordun. Benim yerime eşşek cennetine uğrayacaktın."
"Gülme be kadın! Bari buna gülme!"
"Odama ne zaman girdin sen, duymadım?" derken tıpkı istediği gibi gülmeyi bırakmış ve ciddiyetimi takınmıştım. Kaşları alayla havalandı. "Banyodayken beni istesen de duyamazdın."
Emin misin der gibi ona bakarken elimle hala taranmamış ve nemli duran saçlarımı gösterdim. "Yok artık! O adamın odaya girdiğini banyodayken duymuş olamazsın!" Ciddi olduğumu anlamak ister gibi yüzüme bakarken ben aynı ifadeyle ona bakmaya devam ediyordum. Kısık sesle söylediği küfürle yüzümü buruşturdum.
"Sen ciddisin?!"
Gülerek başımı aşağı yukarı salladım. "Yuh ama artık ya! Bu kadarda olmaz ki!"
"Bordo bereli olduğumu unutuyorsun, yüzbaşı olmak hiç kolay değildi. Ben ne eğitim-"
Hatırladıklarımla gülüşüm solarken duruşumu dikleştirdim. Kuru bir öksürükle boğazımı temizlerken Demir Han sanki unutturmak ister gibi gülümseyerek konuyu değiştirmeye çalıştı. "Yalnız harikaydın. Nasıl duydun hala anlamıyorum."
"Asıl senin duymamış olman garip. Korkak adımları duyulmayacak gibi değildi."
Elini ensesine atarken gözlerini kaçırıp "Dün akşam nöbete kalmıştım. Uykusuzum. O adam olmasa çoktan sızıp kalmıştım."dedi. Aklına birşey gelmiş gibi kafasını kaldırıp bana baktığında yüzündeki gülüş hiçte hayra alamet gibi değildi.
"Hem sen benim odaya girdiğimi nasıl duymadın? Üstelik içeri girerken sana seslenmiştim?"
Omuz silkerken yatağıma doğru yürüdüm. "Su açıktı ve zihnim adım seslerini ayrıştıracak kadar boş değildi." Yatağın üzerinde ki çarşafı kaldırdığımda odada olan ve hala beni izleyen timimi gördüm.
Hayır, timim değil, Gehenna timini. Ben artık onlardan bir parça değildim.
Gerçek bir kor parçası gibi yüzüme çarparken irkildim.Yüzüme yine bir hüzün çökerken "Uyumak istiyorum. Çıkın."dedim sert bir sesle. Yatağa oturtup ayaklarımı uzatırken Demir Han ve timdekiler bakışmakla meşguldü. Komidinimin üzerinde duran ve kimin getirdiğini bilmediğim meyve tabağının içindeki mandalinayı elime alıp bir parçasını ağzıma attım. Bedenimde birşeylerin ters gittiğini hissederken bir an önce odadan çıkıp beni yalnız bırakmalarını istiyordum. Zira bedenimde keskin bir uyuşukluk seziyordum.
Ağzımda ki mandalinayı keyifle yiyormuş gibi yaparken aslında içimdeki acıyı saklamaya çalışıyordum."Artık çıka-"
"S****R! Güneş Erna yaran kanıyor!" Demir Han panikle bana doğru koşarken az önce olan her şeyi unutmuş gibiydi. Mehmet ve Eray başta olmak üzere herkes üzerime doğru panikle gelirken"Bir şey yok!"dedim sıktığım düşlerimin arasından.
"Nasıl bir şey yok Güneş Erna! Görmüyor musun?!" Üzerimdeki bisiklet yaka uzun kollu siyah badi ve siyah eşofman altı sayesinde kan lekesi gözükmüyordu ama uzandığım yatağın beyaz çarşafı kana bulanmıştı. Böyle durumlara alışık olduğum için açık bir yara beni zorlamıyordu ama kendini hissettirmekten geri kaldığı söylenemezdi.
Büyük ihtimalle yumruk attığım sırada omzumdaki dikişlerin açılmasına sebep olmuştum. Her ne kadar uzun zaman geçmiş olsada uyandığım başka bir ameliyat daha geçirmiştim ve dikişlerim çalkantılı hayatım yüzünden sürekli yenileniyordu."Demir Han!" Demir Han beni umursamayıp üzerimdeki siyah badiyi çıkarmaya çalıştı. Dar bir badi olduğu için kolumu sıyıramamıştı bu yüzden çıkarmaya çalıştığının farkındaydım.
Timdeki herkes bana arkasını dönerken, Mehmet ve Eray kıskançlık yapıp Demir Han'a engel olmaya çalışırken, Demir Han onlara laf anlatmaya çalışırken ve ben hepsini odadan kovmak için savaş verirken oldukça renkli bir ortama sahip olduğumuzu söyleyebilirdim.
Tabii açılan yaralarım olmasaydı...
"GÜNEŞ ERNA!"
"DEMİR!"
İkimizde aynı anda öfkeyle bağırdığımızda Mehmet ve Eray birkaç adım gerilediler. Bu on iki gün içinde fark ettiğim şeylerden biride Demir Han'ın sinirliyken bana iki ismimle birden hitap etmesi olmuştu. Aynı şekilde bende sinirliyken ona Demir Han değil, Demir diyordum.
Tıpkı oda benim gibi sinirlendiğimi anladığından sakinleşip derin bir nefes almaya çalıştı. Tek sorun ikimizinde aynı anda yapmış olmasıydı. Mehmet ve Eray dahil tüm tim ne oluyor burada, der gibi bakarken Gökalp "Bölüyorum ama komutanımın yarası hala kanıyor! Bu bakışmayı daha sonra tekrarlarsınız!" diye cırladı.
"Demir, odayı boşalt!"
"Güneş Erna, yarana bakmam lazım!"
"Oda boşalmadan buna izin vermeyeceğim!"
"Kız kardeşimin üzerinde kıyafet yokken burada bir erkekle kalmasına izin vermeyeceğim!"
"Ablam bu şekilde burada seninle yalnız kalamaz!"
"YARA KANIYOR DİYORUM LAN! KİMSE DİNLEMİYOR MU LAN BENİ?!ALOOO!"
Eren'in sesiyle hepimiz susarken Demir Han ve ben hala bakışmakla meşguldük. Diğer herkes ise bir bana bir ona bakıyordu. Bir kez daha bana sinirle bakarken tek kaşını kaldırıp"Tamam çıksınlar"dedi. Ama hesaplamadığımız bir şey vardı oda benimde tıpkı onun gibi tek kaşımı kaldırıp eş zamanlı bir şekilde "Tamam,yap ne yapacaksan!"denemdi.
"Siktir! Lan ne oluyor burada?!" diyen Caner'e destek olup "Ne oluyor Demir?!" diye sordum. Demir sanki anasına küfretmişim gibi bana bakarken "Ben nereden bileyim lan?! Niye hepiniz üzerime geliyorsunuz?! Hem sen niye kaşını kaldırıyorsun?"
"Konumuz o mu lan?! Yaralarım kanıyor!"
"İzin vermiyorsan ben ne yapabilirim?!"
"Verdim ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
"Verdi ya lan!"
On iki kişi aynı anda söylediklerimizle odada sesimiz yankılanırken Demir Han "Ne oluyor lan?!" diye bağırdı. "Komutanım bölmek istemem ama-"
"Ne var Yakut!" diye bağırdığımda bana verdiği cevabı duyamadım çünkü o sırada kaybettiğim kanlar uğruna bayılmakla meşguldüm. Sonrasıysa odada koro halinde yankılanan birkaç küfür ve endişeli seslerdi.
Gerisi bende yoktu...
..............
Sorunu varsa gönderin gelsin, hazırım...
🙃
Bir oyunuzu alırım artık
😅😉
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.75k Okunma |
874 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |