
@gulsen_sen adlı kullanıcıya ithaf edilmiştir. Okuduğun için teşekkür ederim ☺️
GÜNEŞİN ÇOCUKLARI
23.12.2024
6. BÖLÜM
GEÇ KALINAN KALP
"Kafama sık demiştim abi kalbime değil..."
🤍
Altı koca gün. Tamı tamına altı gün geçmişti uyanalı. Bir hastane odasında kapanmış, deliler gibi oradan oraya dolaşıyordum. Timden kimseyle görüşmek istememiştim. Altı günün büyük bir kısmı ilgilendiği tek hastası ben olan Demir Han'la konuşarak geçmişti. Yada dinleyerek. İyi bir dinleyiciyim diyen adam altı gün boyunca konuşarak yaka silktirmişti kendinden.Hastane yönetimiyle de Demir Han aracılığıyla görüşmüştüm.
Değerlerim olması gerektiğinin çok altındaydı. Sağ kolum aldığı ciddi hasar yüzünden uzun süre silah tutamazdı. Sinirlerim çok fazla hasar görmüştü. Kondisyon bozukluğum olacağını söylemişlerdi. Günlerce mermi atabilen ben, birkaç saat silah taşıyamayacak hale gelmiştim.
Ayağıma aldığım yarayıysa konuşmak bile istemiyordum. Doktorlar bu ayakla bırak dağı, arazi yolunda bile belli bir sürenin üzerinde yürürsem yığılıp kalacağımı söylemişlerdi. Belki dokuz ay önceki Güneş olsa onlara karşı koyup aksini göstermek için çabalardı ama uyuduğum süre boyunca hantallaşan bedenimin bana ihanet etmeyeceğinin sözünü veremezdim.
"Eliniz titreyebilir."demişti kadın doktorlardan biri. "Belli bir düzeyin üzerinde kendinizi yorarsanız eğer yaralı sinirleriniz kendini gün yüzüne çıkarır. Hedefteki bir başkasıyken yanınızdakine sıkabilirsiniz o kurşunu. Kaldı ki bizden iyi biliyorsunuz, birinin hatası onlarcasının canına mâl olabilir."
Kadının sesi çınlarken açılan kapıyla hızlıca gözlerimi sildim. Hemşireler veya Demir Han'dan başka odaya giren yoktu. Onlarda kapı çalmadan girmiyorlardı. Zeminde bıraktığı tok seslerle gelenin kim olduğunu anlamak zorlamadı beni.
Önce siyah postalları girdi odağıma. Sonra yeşilin en sevdiğim tonu olan üniforması. Sonrada kaç gece hayaliyle uyuduğum beresine baktım.Bordo beresine... Aldığım nefes boğazımı tırmalayıp bana yâr olmamak için direnirken yutkundum.
Baba dediğim adam, kızım dediği kadına tam altı gün geç kalmıştı.
Üniformasının üzerinde oluşundan buraya bir baba olarak değil, bir albay olarak geldiğinin farkındaydım. Güldüm. Ne diyecekti bana? Ne isteyecekti? Ona verebilecek birşeyim kalmış mıydı?
Çenemin titrediğini hissederken hıçkırığımı içimde tutmak için dudaklarımı ısırdım. Göğsüm hıçkırığımla beraber sarsılırken omuzlarım titredi. Üşüdüm. Çok üşüdüm. Bir yaş aktı gözlerimden. Bir kez daha hıçkırdım. Ama ben çok üşüdüm.
Hayır, hepsinden farklıydı bu soğuk. Yetimhanede birbirimize sokulup, nefeslerimizle yanımızdakini ısıtmaya çalıştığımız zaman ki gibi değildi. Çünkü ben o zaman bile bu kadar üşümemiştim.
İçimdeki çocuk üşüyordu. Bir zamanlar bana yuva olanlar, nefesleriyle avuç içlerimi ısıtanlar şimdi yıkılan yuvanın, paramparça olan avuç içlerimin önünde kendilerine yer arıyorlardı.
Bir yaş daha aktı gözümden. Sonra diğer gözümden. Önce hangisi düştü göremedim. Ardından gelenler onlardan önce ıslattılar göğüs kafesimi belki, bilemedim. Hıçkırıklar boğazıma dizilorken sesim çıkmadığı için lanet ettim kendime. İçim kor bir alev gibi yanarken ben içime tutsak ettiğim hıçkırıklarımla bembeyaz bir yatağın içinde ağladım. Başım dikti. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmedi. Omuzlarım titriyordu. Çenem akan yaşlarla ıslanmıştı.
Sağ yumruğumu göğsüme dayarken hıçkırdım. Ama bu defa içimde kalmadı. Bir kez daha. Bir kez daha. Önünde kaç nefesimi verdim babamın bilmiyorum...Ama o olduğu yerden beni izlemeye devam etti. Isırdığım dudaklarımı serbest bıraktığımda dudaklarımdan öyle bir feryat döküldü ki, kendi acıma acıdım. Gözlerimden yaşlar akarken bir elim göğsünde bir hastane odasında bağıra bağıra ağladım.
Ayak sesleri duydum. Nefes alışverişlerini hissettim. Fısıltılar geldi kulağıma. Ama beklediğim el omzuma konmadı. Kimse ağlama demedi. Başım kimsenin göğsüne yaslanmadı. Çığlıklarım ben sağır ederken ailem bildiğim adamlar karşımda beni izliyordu sadece. Yaşlar, görüşümü bulanıklaştırırken ben çığlık atmaya devam ediyordum. Elim, göğüs kafesimden kalktığında sertçe vurdum göğsüme. Sinirle vurdum kendime. Gözyaşlarım, hıçkırıklarım, çığlıklarım tüm hastaneyi inletirken, odadaki herkes benim yıkılışımı izlerken kalbime bir nefeside ben çok gördüm.
"Güneş Erna Baydemir."diyen babamın sesiyle bir kez daha ısırdım. Hıçkırıklarım bir kez daha içime düştü. Sesimin titreyeceğini biliyordum ama yinede açtım ağzımı. "Kızım demeye dilin varmıyor mu baba?"
Ozan Cem'in gözünden akan yaşı gördüm. Islak gözlerle ona bakarken ağlamasın istedim ama Ozan Cem'in omzunda gördüğüm elle sustum. Gece'nin sarsılan omuzlarını gördüm ama başını yasladığı göğsü gördüğümde sustum. Yara alan bendim ama sardıkları kendileriydi. Bencildi onlar. Bana bencildiler. Eray'ın ağlayan gözleri beni buldu. Yanındakileri gördüğümde sustum.
Ağlıyordum. Yanımda kimse yoktu. Kimse elini omuzuma, başımı göğsüne saklamamıştı. Ama yinede yalnızdım. Üzerinde durduğum yataktan sarkıttım ayaklarımı. Demir Han'ın onları odadan çıkarmak için konuştuğunu duyuyordum. Çıplak ayaklarım soğuk zemine değdiğinde Demir Han elini uzattı ama daha o dokunmadan ben engel oldum ona. Benden olan buradayken bir yabancının bana destek olmasını istemiyordum. Ailem dediğim insanları içimde gömmek istemiyordum.
Küçük Güneş'in onlara gönül koymasını istemiyordum.
Üzerimde bir hastane önlüğü, yalın ayak dikildim ailem dediğim adamların karşısına. "Diliniz varmıyor mu hiçbirinizin?!" Yüzlerine doğru bağırırken akan yaşlara mani olmuyordum. "Ağlama demeye dili varmıyor mu hiçbirinizin?! Kimsenin gücü yetmiyor mu beni sarmaya?" Bir hıçkırık daha koptu dilimden. Göğsüm inip kalkarken karşımdaki adamlara baktım.
Yanımda değillerdi.
Karşımda diye hatırlattım kendime.
Onlar karşımda.
Hepsi öyle.
"Uğruna ölürüm dediğim adamlar, akan yaşıma el uzatmaya güç yetiremiyor mu benim? Hani uğruna öldürüp öldüğüm adamlar?!" Demir Han arkama geçtiğinde bir kez daha elimi göğsüme vurdum. "Yaptığınızı şey ne sizin?! Acımı mı sahipleniyorsunuz? Benim acıma mı ağlıyorsunuz? Benim acımla mı birbirinize teselli oluyorsunuz? Acı benim, benim canım yanıyor!"
Diğer elimin tersiyle yanaklarımda biriken yaşları sildim. "Bencilsiniz siz! Uğrunuza can veren bir kadının dudaklarında feryat olacak kadar bencilsiniz! Bak, dik duruyorum. Bana yıkılma dedin Cengiz baba. Yıkılmadım ama ayakta bile değilim."
Gözlerim diğerlerine kaydı. "Niye Gece'yi sarıyorsun Mehmet abi? Bana gücün mü yetmedi?"
"Abim-" konuşmasına izin vermeden susturdum onu.
"Niye Ozan Cem'in yanındasın Caner? Bana ulaşamadın mı? Çok mu uzağız?"
"Abla, ba-"
"Niye yanımda değilde karşımdasın Gehenna! Verecek canım bedenden çıkmadı daha!"
Gözlerim Zülküf'u buldu hızla. Ona doğu yürüdüm hemen. O anlardı beni. Yaralarımız birdi bizim. Ne kapattığımız yarayı unuturduk biz, nede o yarayı saranları. Ayaklarım birbirine dolaşırken Zülküf'ün önünde durdum. "Abi..." derken sesim en az bedenim kadar titriyordu. Omuzlarım sarsılıyor, çenem titriyordu. "Abi üşüyorum..." Başımı omzuma doğru eğerken hıçkırdım. "Çok soğuk abi. Evdekiler gibi değil. Üfledim abi." Sıktığım avuçlarımı açıp Zülküf'e uzattım. "Bu defa ısınmadı. O odada değilim ama ısınamadım. Örtüm var abi. Büyüdüm. Saçlarımı kesmedim hiç. Tuttuğum eli hiç bırakmadım ama şimdi ellerim boş abi. Üşüyorum."
"Saçlarını uzat Erna. Saçların uzun olursa üşümesin. Onlar örter seni..."
"Yolumu bilmiyorum abi..."derken Zülküf'e doğru bir adım attım. "Kayboldum. Yolumu kapattılar. Acıyor ama öldürmüyor. Abi..." derken kalbimdeki yara bir kez daha sızladı. "Ölsem bilirdim. Bu acı çok başka. Sıktığım kurşun almadı canımı. Şimdi sen sık abi."
Hiçbiri bilmezdi. Bir soğukta kalbimin altına sıktığım o kurşunu hiçbiri bilmezdi ama benim yanımda durup bir kurşunda kendine sıkan Zülküf bilirdi beni. "Sen tanırsın beni abi. O sokakta değiliz. Yalnız değiliz. Ben bu defa kendime sıkamam. Sen sık bana."
Zülküf el uzatmadı bana. Kollarını açmadı. Benimle beraber ağladı ama bu defa beni sarmadı. Açmadı bana kollarını. Üşüyorum dedim ama ısıtmadı. Gözleri sabret diyordu bana ama benim dayanacak gücüm kalmamıştı."Kafama sık dedim abi, kalbime değil..." Fısıltıdan farksız sesimi odadaki herkesin duyduğunu biliyordum. "Ben oraya sıkmıştım zaten. Olmadı..." Odanın buz kestiğini biliyordum. Karşımdaki adamları sözlerimle ezdiğimi de. Ama benim acım bana bildiğimi de unutturdu.
Bir milim bile kıpırdanmayan Cengiz albaya baktım bu defa. "Neyimi almaya geldiniz benden?"dedim. "Ne kaldı. Kıyıda köşede bilmediğim birşey mi varmış yoksa?"
"Güneş-"
"NE VAR?!"
Sus diyecekti bana. Biliyordum. Sözlerimle yaktığım adam daha fazla yanmasın diye sus diyecekti bana. "Eskiden bir adım vardı. Bir kimliğim. Umutlarım, geçmişim. Eskiden ben vardım. Şimdi ben, eski ben değilim. Kalmadı size verecek başka bir şeyim. Gidin..." Nefeslerim boğazıma dizilirken konuşmaya devam ettim. "Ben siz değilim. Düşerseniz elimi uzatırım. Ama benden asla eski Güneş'i bulamazsınız. Kapım size hiç kapanmaz ama bu yürek bir daha hiçbirinizi sarmaz." Hıçkırıklar boğazıma dizilirken yutkundum.
"Ne yarın gelin bana ne başka zaman. Vasiyetimdir." Çenemi dikleştirirken bir kez daha yutkundum. "Cenazem dahi haramdır size. Yakanızda taşıdığınız ahımla ölümümde size haram olsun. Gidin... Ne ölüme, ne dirime..."
Geriye doğru sendelediğimde sırtımda bir el hissettim. Demir Han... El oğluydu arkamdaki. Diğer eli omzumu sararken başımı, omzuna doğru yatırdı. Bu yaptığına gülerken bana doğru gelen adamlara baktım. Düşerim diye geleceklerdi bana. Ben ayakta ölürken sadece izleyen adamlar düşerim diye geleceklerdi. "Arkamdaki el oğlu olsun istemezdim. Ama sizin ondan daha yabancı olduğunuzu da bilmiyordum."
Bakışlarım Demir Han'ın gözlerindeki şefkati gördüğünde içimdeki çocuk o sokak başında bir kibrit yaktı kendine. "Cengiz bey."derken son sözü ona bıraktım. Buraya neden geldiğini biliyordum. İstediğini verecek, vazifesine engel olmayacaktım. "Sizinle muhatap olmak istemiyorum." Demir Han'ın bile kasıldığını hissettim.
"Ne yapacaksanız şimdi değil."dediğini duydum Demir Han'ın. Onunda öfkeli gözleri karşımızdaki adamlardaydı. "Ne yapacaksalar şimdi."derken benim sesimde en az onunki kadar net çıkmıştı.
Kendimi Demir Han'ın kollarından ayırıp tekrar baba dediğim adamın karşısında dikildim. "Bir ev vardı. Sığındığım. Bir evimiz vardı, hepimizin sığındığı. Onu aldınız benden. Sen bana nefes olan adamdın. Şimdi beni o soğuk sokaklara sen gönderiyorsun."
"Güneş, kız-"
"Altı gün. Tam altı gün geç kaldın bana. Artık geç kalacağın bir kızın da yok baba. Şimdi gidin. Çünkü ben öyle yapacağım..." Adımlarım bu defa geri geri gittiğinde Demir Han tekrar kolunun altına aldı beni. "Odadan çıkın albay. Askerlerinizle beraber. Güneş'e zarar veriyorsunuz."
Son duyduğum bunlar olurken kendimi Demir Han'ın kollarında bıraktım. Kardeşlerimin değil, bir yabancının kollarında kapattım gözlerimi. Önce bir el sardı belimi. Sonra bir omza konuk oldu yüklerim. Bilmiyorum, belki de ben çok anlam yükledim. Bugün bildiğim tek şey bu omzun bundan sonra benim için anlamının büyük olacağıydı.
Yan yatmış bir kum saatinin içinde olan acılarım, onu çevirenlerle beraber tane tane sızmıştı bugün benim hayatıma. Bugün ben çok şey kaybetmiştim. Ben bugün bu acıdan, yabancı bir omuzla beraber kaçmıştım...
Hani adalet hani oy hani yorum🥺
Sorularınız varsa buraya alabilirim. Buraya koymak istediğim birçok şey vardı ama o an bunu dinlediğimden birazda bunu koymak istedim. Okuduğunuz için teşekkür ederim ☺️ ❤️
Bugün yaklaşık beş bölüm yükleyeceğim. Bir bölümden diğerine doğrudan geçmek daha akıcı olacaktır.
Oy ve yoruma özen gösterirseniz sevinirim...
.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.75k Okunma |
874 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |